
Gecenin karanlığı çöktüğünde etrafta sadece önlerinde yanan odunların sesi vardı. Yula, başını kaldırıp gökyüzünü izlemeye başladı. Yüzüne vuran sıcaklık gittikçe artarken nefes almak için birkaç adım geri çekildi. "Her şey hazır. Bunu yapmak istediğine emin misin?"
"Geç bile kalındı Artuk. Yıllar önce gerçekleşmesi gereken bir şeydi. Eğer güçlerimin tamamını istiyorsam bunu yapmalıyız ve siz beni korumalısınız." Artuk, onu başıyla onayladığında düşünceliydi. Bahsettikleri ritüel bir varisin gerçekleştirmesi gereken ritüeldi. Hazırladıkları çukuru çalılarla doldurmuşlardı. Ateşin varisi, ateşten doğacaktı. Koruyucuları tekrardan çağırmışlardı. Gerçekleşecek ritüel için en az dört koruyucunun büyüyü sonuna kadar üç defa tekrarlaması gerekiyordu. Ardından Yula en güçsüz haliyle ölüm uykusuna yatacaktı. Alevlerin arasında parçalanacak olan ruhunun yerini güçleri bahşedilmiş hali alacaktı. "Ne kadar süre uykuda olacaksın?"
"Sadece birkaç saat olmalı ama her varis için süre değişiyor. Dua et bu günlerimizi almasın." Komutan Kongar, Yula'nın önüne gelip elini göğsüne koyarak selam verdi. "Hepimiz hazırız Kraliçem. Sizi çukura almalıyız. Gün doğmadan ritüel başlamalı."
Yula çukurun başına geldiğinde Kongar'ın yardımıyla çukurdan içeri atladı. Yaklaşık üç metre derinliğe kazılmış çukur ormanın derinliklerindeydi. Eski zamanlarda sarayın bahçesinde yapılan ritüel bütün halka izletilir ve ardından yeni varislerinin doğuşuna diz çökmeleri beklenirdi. Asırlardır tek bir kişi ritüeli tamamlayamamıştı. Bozuk kan ilan edilen Omar. Kral'ın erkek kardeşi ve annesinin babasına olan ihanetinden doğan oğlu. Ritüelin tamamlanmayışı bütün gerçeği ortaya dökmüştü. Sadece safkanların tamamlayabileceği ritüel onun ölümü olmuştu. Omar, bir günahın meyvesiydi.
Çukurun kenarına çakılan kalın çıtalar üzerini bir çatı gibi kaparken Yula sert zeminin üzerine uzandı. Sırtında hissettiği sertlikle rahatsızca kıpırdandı. Sakin görüntüsünün aksine kalbi sıkışıyordu. Heyecan ve korku bir aradaydı. Güçsüzlüğü sırasında uğrayacağı saldırı onun ölümüydü. Gerçekten layık değilse bir saldırıya gerek olmadan can verecekti. Varisler ellerinde büyü kitaplarıyla çukurun çevresine dizildi. Bir elleri kitaptayken diğer elleri çukura doğruydu. "Ateşin varisi, ruhunu ateşe kurban et. Layıklığını kanıtla, ruhun bedeninden bin parçaya ayrılırken acı haritan olsun."
Hepsi bir ağızdan konuşmaya başladığında Yula nefes alamadığını hissetti. Başına giren şiddetli ağrıyla bağırmak istese bile kesilen nefesi buna engel olmuştu. Koruyucular sözlerine devam etti. "Ateşin varisi, bulduğun her güç soyuna ihanetinde sonun olsun. Havaya savrulan her kül kanındaki gücü sonsuz kılsın."
Hepsi sırayla elindeki meşaleyi çıraların yanına bırakmaya başladı. Çukura düşen her parça da Yula ateşin sıcaklığını altında tutuşmaya başlayan odunlar ve büyüyle dövülmüş yapraklarda hissetmeye başlamıştı. Büyüyle dövülen yapraklar alev aldıkça Yula'nın ruhundan bir parça, küllere karışıyordu. Komutan, elindeki meşaleyi çukurdan içeri bıraktığında Yula'nın bedeni alevlerin arasında kaybolmuştu. Koruyucular cümleleri tekrarlarken ateş harlanarak çukurun boyutunu aşacak hale gelmişti. Siyah duman gökyüzüne yükselirken koruyucuların son kelimesiyle etrafta patlama etkisi yaratan bir duman bulutu hepsinin savrulmasına neden olmuştu. Ormanda yankılanan öksürük seslerinin arasında gözlerini yakan dumandan gözlerini açamayarak birbirlerine seslendiler.
Artuk gömleğinin ucuyla gözünü temizledi. Çukurdan yayılan alevin ağacın boyuna yetişecek bir hortuma dönüştüğünü gördü. Oraya adım atmaya çalıştığında ikinci bir duman bulutuyla savruldu.
Yula'nın bedenini çevreleyen ateş vücudunda yara bırakmıyordu. Bütün acısı içindeydi. Damarından geçen her kan damlasını hissediyor, göğüs kafesinin içinde ruhunun üflendiği yerde bir boşluğun varlığını hissediyordu. Yutkunmaya çalıştığında boğazındaki yumru boğulmasını sağlıyordu. Birkaç dakikada defalarca boğularak can verdiğini hissetti. Yula'nın acısı birkaç saniyeliğine dindiğinde ciğerlerine hava dolmuştu.
Nefesi tekrar kesildiğinde vücudunun her bir noktasına bıçak darbesi aldığını hissetti. Bağıramadı veya yardım isteyemedi. Göğüs kafesinin altındaki boşluğun dolduğunu anladığında bütün kemikleri kırılmıştı. Acıyla inlediğinde elinin altında hissettiği toprağa tırnaklarını saplayıp acısının dinmesini istercesine sıktı. Tırnaklarının arasına dolan toprak avucunun içine taşıp, ufalandıkça Yula her bir hücresinin yeniden oluştuğunu hissediyordu. Her yarasının iyileştiğini hissettiğinde vücudunun yer ile bağlantısını kesilmişti. Etrafında oluşan ateşten hortumun ortasında bedeni yükseliyordu.
Hortumun ortasında duruşu dikleştiğinde etrafının farkındalığını yaşadı Yula. Görüşü keskinleşti, algıları insanüstü boyuta erişti. Ağaçlara vuran rüzgarla sallanan yaprakların birbirine çarpış seslerini dinledi önce, ardından dalın üzerine konmuş uyuyan kuşun nefes sesini işitti. Vücudunun normalden daha fazla ısıya sahip olduğunu fark etti. Saçları, omzunun üzerinden sırtına doğru döküldü. Parmak uçlarının karıncalandığını hissetti. Yutkunuşuyla vücudunun her hareketini dinledi.
Yula’nın ayakları yere bastığında kendindeki değişimin etkilerini sindirmeye çalışıyordu. Meraklı bakışlar onu izlerken derin bir soluk aldı. Koruyucuların hepsi önünde diz çöktüğünde Yula bakışlarını onlara çevirdi. Artuk’la göz göze geldiklerinde Artuk’un gözlerindeki ışıltıyı gördü ve o da onlarla önünde diz çöktü. “Yolun, yolumuzdur Kraliçe Yula.”
Kongar’ın sözleriyle arkasında diz çöken ateş koruyucularının dudaklarından ‘hu!’ nidası yükselmişti. Hepsi komutanını onaylamış ve kraliçelerine yeminlerini dile getirmişti. Sabahın ilk ışıkları etrafı aydınlatmaya başlarken Yula askerlerine kalkmaları için işaret etti. “Başardık.”
“Başardınız.” Sungur’un sözleri üzerine başını iki yana salladı yavaşça, “Siz benim umudum oldunuz. Eğer varlığınızı bilmeseydim belki hiçbir zaman buna cesaret edemeyecektim. Varlığınız asıl umudum oldu. Bu yüzden beraber başardık.”
Hepsi ayağa kalktığında Yula’dan daha fazla umutlanmışlardı. Gelecek olanın onlar için belirsizlikten ibaret olması, yıllardır süregelen yuva hasretini tetikleyen bir durumdu. Yaşadıkları göçebe hayat onların en büyük sınavıydı. Birkaç zaman sonra yer değiştirmeleri gerekiyordu ve yerleşik hayat onların buruk yanıydı. Yollarda doğum yapanlar, açlıktan ölen çocuklar, yağmalanan evler… Daha niceleri bunca zamandır yaşadıklarının sadece bir kısmıydı. Kimliklerini açık etmemek için verdikleri her taviz onların canına kast etmeleriyle sonuçlanmıştı.
“İyi misin Yula?” Artuk’un şefkat dolu sesine karşılık yüzünde gülümseme oluştu. “İyiyim, tamamlanmış hissediyorum.”
“Sıradaki adımımız ne?” Yula, üzerine bulanmış toprakları silkeledi. “Biz müttefik toplayacağız, siz bilgi almaya devam edeceksiniz. Bir değişiklik yok bu durumda. İki en geç üç hafta içinde buraya dönmüş olacağız. Sonrası için beraber konuşuruz.” Her şey Yula için oldukça zordu. Aklında dolanan fikirlerin artık insanlara etki edecek olması onun için şartları zorlaştırıyordu.
“Adapte olabilmek için dinlenmeniz gerek. Bu şekilde yola çıkamazsınız.” Yula, Laçin’in haklı olduğunu biliyordu. Kendisini bitkin hissediyordu. Gücün getirilerinin ağırlığının yanı sıra az önce hırpalanmış ve yeniden doğmuş gibi hissediyordu. “Yarın sabaha kadar dinlenmek için vaktimiz var. Bu sürede uzun bir yol için hazırlık yapmalı ve dediğin gibi dinlenmeliyiz. Herkesin bizi sevinçle karşılayacağını düşünmüyorum.”
“Size yolluk bir şeyler hazırlatırım. Bu kadar kalabalık köye dönersek dikkat çekeriz. Ayrılarak dönelim.” Kongar, Artuk’un omzuna dokundu. “Bizim için dönüş vakti. Artık ailelerimize dönmeliyiz ve her şeyin yolunda olduğundan emin olmalıyız. Onları savunmasız bıraktık.”
“En kısa zamanda, kendi evimizde bir akşam yemeğine.” Kongar ve Artuk birbirlerine dostça sarıldığında alınan sözün gerçekleştirilmesini diledi Yula. Köye dönmek için yola koyulduklarında geçen iki saatin sonunda Artuk’un evine gelmişlerdi. Artuk, atölyeye giderken Laçin ve Yula onlar için serilmiş yatağın üzerine uzanmıştı.
“Sizi bulduklarını söylediklerinde kendimden bile önce sefillik içinde yaşayan halk için uzun zaman sonra heyecan duymuştum. Sarayda yetişmemiş olmanız sizin varlığınızın o soydan gelmesini değiştirmiyor.” Yula, bir süre sessiz kalarak ahşap tavanı izledi. Ellerini şakaklarında gezdirdi. Baş ağrısı artık gözlerinin arkasına baskı yapıyordu. “Yol çok uzun Laçin. Sizden önce sadece hayatta kalmaya çalışıyordum. Geriye kimsenin kaldığını düşünmediğim bir yaşamım vardı. Şimdi ise bir amacım var. Sonucunun hepimiz için belirsiz olduğu bir amaç.”
“Sabır vaktine esirdir Kraliçem. Vakti geldiğinde her şey yolunu bulur.”
“Dinlenelim biraz.” Yula, konuşmaya devam ettikçe düşüncelerinden sıyrılamıyordu. Sürekli onu dürten zihni dinlenmesini zorlaştırıyordu. Kendisini yeterli görmemek en büyük sorunuydu. Ailesiz ve eğitimsiz geçirdiği koca bir ömrü vardı. Sokaklarda geçirdiği uzun yıllar onun en büyük dersiydi. Yula, gözlerini kapadığında yüzünü dahi bilmediği annesinin hayaline tutundu.
“Yula! Yemek hazır.” Yüzünde hissettiği baskıyla gözlerini aralamaya çalıştı. Güçlükle araladığı gözlerinin önünde parıldayan büyük gözleriyle bakan Ayşıl’ı gördü. Küçük elleri yanaklarında dolanıyor ve yüzünde büyük bir gülümsemeyle ona bakıyordu. “Tatlı çörek.”
“Üzgünüm, onu tutmak zor oluyor. İyice hareketlendi ve zapt etmesi zor.” Yula, yattığı yerden doğrulup Ayşıl’ı kucağına aldı. Tombul yanaklarına birer öpücük bıraktı. “Benim için oldukça keyifli bir uyanıştı. Gözlerimi açtığımda bu yanakları görmek hoşuma gitti.”
Ayşıl, onun için söylediklerini anlar gibi gülümsedi. Uzun kirpikleri gözlerini iyice ortaya çıkarıyordu ve bu onu daha tatlı kılıyordu. “Babasına benziyor. Yani göz rengini benden almış olsa bile kirpikleri, bakışı aynı babası.”
“Üzgünüm İynem.” Yula, genç kadının gözlerindeki kırgınlığı görüyordu. Kızına her baktığında buruklukla beraber bir sevgi barındırıyordu. “Hadi, gidelim artık. Ayşıl biraz daha aç kalırsa seni yiyebilir.”
“Bu korkutucu bir tehditti.” Ayşıl’ı yere bıraktığında savsaklayarak yürüyüşüne istemsizce güldü. Kalktığında havanın kararmak üzere olduğunu gördüğünde uzun süren uykusuna rağmen üzerindeki yorgunluğu atamayışı onu bitkin hissettiriyordu. Ahşap evin zemininde adım attıkça tahtaların gıcırdaması evin içine doluyordu. “Eski bir evimiz var ama bize yetiyor.”
“Bence gayet hoş. Büyüdüğüm eve benziyor.” Duvarda asılı olan çinilerin üzerinde elini gezdirdi. Mavi ve beyaz desenli bir çininin üzerinde durdu. “Çok hoş duruyor. Sanki kılıcı andırıyor desenler.”
“Öyle, onlar kılıç.” Artuk kapının girişinden ona cevap vermişti. Çiçeklerin saplarına verilen şekiller kılıcın kıvrımlarına benziyordu. Ortadaki üç büyük kırmızı çiçek ve etrafını çevreleyen mavi beyaz desenler vardı. “Çok güzel.”
“Senin.” Yula’nın merakla kaşları çatıldığında Artuk sözüne devam etti. “Aralarından onu seçebilmiş olman çok garip bir tesadüftü. Annene ait.” Duraksayıp, yutkundu. Boğazında yumru oluşmuştu. “Nasıl yani?”
“Annen yapmış. Baban, sen ve abin. Anlatılana göre sizi ateşin bir kılıcı olarak simgelemiş ama kendisi için birer çiçeği andırdığınız için bu şekilde tamamlamış.” Yula’nın burnu sızlamıştı. Eksikliğini hissettiği büyük bir sevgiydi. Onlarla konuşabilmek, yüzlerini ezberlemek istiyordu. “Ona sahip çıkmışsınız.”
“Sahibine teslim etmemiz gereken bir emanet.” Yula, derin bir nefes aldı. “Bir süre daha emanete sahip çıkmanız gerekiyor. Döndüğümde mutlaka alacağım.”
“Yerini biliyorsun.” Beraber yer sofrasının başına geçtiklerinde Laçin’in, Ayşıl’a olan ilgisi dikkatini çekmişti. Yemek boyunca kendinden çok onun karnını doyurmuş ve bir sürü sevgi sözcüğü sıralamıştı. “Aranızda güzel bir bağ oluştu.”
“Tatlı bir bebek.” Laçin’in bu tavırlarının tek nedeni bu olmadığını seziyordu. “Öyle ama ona özel bir ilgin var gibi.”
“Bir bebeğim olacaktı. Yakın zamanda kaybettim.” Masadaki yemek sesleri durulmuş sadece Ayşıl’ın dudaklarından çıkan kikirdeme sesi hâkim olmuştu odaya. “Başın sağ olsun. Nasıl?”
“Yağmacılarla savaşırken.” Karşısındaki insanlar hayatlarında hep kayıp yaşamıştı. Bir şekilde oldukları yol, onları kayıplara sürüklemişti. Tek yalnız olan kendisi değildi. Bunu her geçen dakika daha iyi anlıyordu. Onlar, kalabalıklar içinde yalnızlaştırılmıştı. “Ne diyeceğimi bilemiyorum Laçin. Bu savaşı artık daha fazla kayıp vermemek için vereceğiz. Bu yolda kaybedeceklerimiz, kazanacaklarımızın yanında nasıl olacak bilmiyorum ama hepiniz üzüntüden yana payınızı almışsınız.”
“Yeminimiz, yolunuza adanmışlığımız var. Bu yola çıkarken, her şeyi göze almıştık.” Laçin bunları söylerken samimiydi. Tereddütsüz dile getirmişti. “Her şey bundan ibaret değil Laçin. Hayat sadece tek bir yol değil. Aşık olmak, çocuklarının olması, onlara pişireceğin bir yemek bile sana yürüdüğün yolun getirdiği yollar olmalı. Davaya adanmışlık ve hayatınızı birine adamak arasında bir çizgi var. Ben, şimdilerde zor olsa bile krallığımıza kavuştuğumuzda bu çizgiye sahip olmanızı istiyorum.”
“Huylarınız, babanız gibi.” Laçin, babasını görenlerden biriydi. Onlara benzetilmek, onların saygı duyulan insanlar olması Yula’nın heyecanla kalbini ısıtıyordu. “Keşke onu tanıma fırsatım olsaydı.”
“Tüm halkın ona nasıl bu kadar bağlı olduğunu anlardınız.” Yula, yemeğini bitirdikten sonra ayağa kalktı. “Zırhlar hazır mı?”
“İçeride duruyor.” İynem’i başıyla onayladıktan sonra mutfaktan çıkıp, arka odaya geçti. İynem onlar için yolluk yiyecekler hazırlamıştı. Laçin birkaç dakika sonra ardından geldi. “Sabahı beklemeden yola koyulabiliriz.”
“Nasıl emrederseniz.” Yula yüklüğe konulanları kucaklayıp evin dışına çıktı. Avcı’nın yanına gidip önce burnunun üzerinden okşayarak onu sevdi. “Seni ihmal ettim ama dinlenmiş oldun fena mı? Uzun bir yola gideceğiz Avcı. Beraber geçireceğimiz zamana sayarsın.”
Avcı başını eğip sevilmeyi beklediğinde Yula, yelelerinin arasında gezdirdi elini. Yüklüğü sırtına yerleştirdikten sonra evdekiler dışarı çıkmıştı. “Sabahı bekleseydiniz?”
“Sabaha kadar orada olsak daha iyi olur bizim için.” Artuk itiraz etmeden onu onayladı. Laçin kendi atının üzerine yüklüğünü yerleştirip üzerine bindi. Yula, yerini aldığında İynem ve Artuk’a döndüler. “Yakında tekrar görüşeceğiz.”
“Eğer görüşemezsek bile onlar için çabalayacağını biliyorum.” Artuk’un sözlerine karşılık yüzünde bir tebessüm oluştu. “İynem, tombul yanaklıya ve kendine iyi bak.”
“Dikkatli olun.” Atlarını çıkışa doğru sürmeye başladıklarında geçen dakikaların ardından çığlık sesleri duymasıyla duraksadı. Geldikleri yöne doğru döndüğünde Artuk’un evini alevlerin sardığını gördü. “Laçin! Geri dönüyoruz.”
Atını eve doğru sürmeye başladığında yayılan duman görüşünü kısıtlamaya başlamıştı. Evin önüne geldiklerinde Avcı’nın sırtından inip alev alan ahşap evin kapısında durdu. Elini ateşe doğru tuttuğunda avucunda hissettiği sıcaklığı eliyle beraber sağa doğru itti. Kendisine içeri girecek yer açtığında seslendi. “Artuk! İynem!”
“Yula!” Arkasından gelen tanıdık sesle oraya döndü. İynem, Ayşıl’la beraber karşısındaydı. “Artuk, nerede?”
“Biz süt almaya çıkmıştık. İçerideydi. Bir şey yap!” Yula, zaman kaybetmeden Artuk’a seslenerek içeri girdi. Önüne düşen tahta parçasıyla birkaç adım geri gitti. Duvarı kaplayan alevlerin arasından Artuk’un yerde yatan bedenini gördü. Avucunu aleve doğru yönlendirip, havada daire çizdi. Çizdiği dairenin arasında oluşan boşluktan geçerek Artuk’a ulaştı.
Bedeninin üzerine eğildiğinde önce kalp atışını kontrol etti. Bir tepki bulamadığında birkaç defa dürttü bedenini. “Artuk! Lütfen!” Çaresiz sesi yanıtsız kalmıştı. Nefes alışverişini hissedemediğinde Artuk’un göğsünde bağladığı kollarını iki yana açmak için tuttu. Kolları iki yana düştüğünde göğsünün üzerindeki annesinin çinisini gördü. Emanete sahip çıkmıştı.
Cansız bedenini güçle yerden kaldırdığında, ondan uzun olmasının verdiği dezavantajla daha da zorlanarak bedenini sürüklemeye başladı. Önüne açtığı geçitlerin arasından yavaşça geçti. Evin dışına çıktığında Laçin, Yula’nın diğer yanına geçerek Artuk’u yere yatırmasına yardım etti. Yula, elindeki çiniye ve Artuk’un yerde yatan cansız bedenine baktı. Etrafa göz gezdirdiğinde karanlığın arasında pelerinini başına geçirmiş onları izleyen bir çift göz gördü. Yula, yeminini tazelemişti. O tanıdık gözlerin sahibinin elinden her şeyini alacaktı.

Merhabalar!
Yeni bölümlerden haberdar olabilmek için ve destek olmak için;
@dilhannwatty instagram hesabını takip edebilirsiniz.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |