@dilhann
|
Ofisin içinde büyük bir sessizlik hakimdi. Dilhun ve Hilal ofisin içinde bomba etkisi yaratmış olan kutu ve nota bakıyordu. Üzerlerinde ki gerginlik her geçen dakika artarken Dilhun kesik kesik nefes alıyordu. Yaşadığı duygu yoğunluğu onu dibe çekmeye çalışırken korkunun bedenini ele geçirmesine izin vermek istemiyordu. Eğer bir kere düşerse, toparlanması zor olacaktı bunun bilincindeydi. Camın önüne doğru adımladı. Ofislerinde ki camlar plaza sistemine göre tamamen açılmıyordu. Sadece alttan ittirdi ve yarımda olsa kendine nefes alabileceği bir alan yarattı. Dışarının bütün gürültüsü içeri dolarken Dilhun'un zihni bunları duyamayacak kadar karmaşıktı. Kapılarının adeta yumruklanarak çalınmasıyla Hilal'in dudaklarından bir korku nidası fırlamıştı. Bugün defalarca çalınan kapıdan hiç hayırlı haber gelmemişti. Başlarına ne gelecek düşüncesiyle Dilhun kapıya adımladı. Kapının önünü gösteren ekrandan annesini görmesiyle duraksadı. Az sonra küçük çocuk gibi azarlanacağını biliyordu ve şu an bunu hiç istemiyordu. Kapıyı açtıktan sonra karşısında öfkeli gözlerle ona bakan annesini buldu. Annesi Neriman Öztürk kızının yanından hızla geçti ve omuzlarına attığı siyah kaşe kabanını çıkarıp koltuğun üzerine bıraktı. Her zaman ki gibi duruşundan ödün vermeden yeni boyattığı sarı saçlarını eliyle düzeltip, koyu kahve renginde ki kumaş pantolonunun cebine elini koydu ve topuklu botlarının ucunu yere vurarak ritim tutmaya başladı. "Siz! Siz nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz?" "Anne..." Dilhun lafına devam edemeden annesinin keskin bakışları onun susmasına yetmişti. Neriman Hanım kızının yaptığını sorumsuzluk olarak görüyor ve bir anne olarak onun adına endişeleniyordu. "Dilhun! Sabah uyanıyoruz ve kızımızın ölüm fermanını yazışını okuyoruz! Yetmiyor bir de babanı arayıp birinin vurulduğunu söylüyorsun. Ne hissettiğimizin farkında mısın?" "Neriman teyze, bir baştan anlatmamıza izin verirsen..." Hilal araya girmekle ne kadar iyi bir karar vermişti emin değildi. "Senin sıranda gelecek! Anne ve baban yoldalar, birazdan burada olacaklar." "Ali iyi mi?" Dilhun'un konudan bağımsız olarak dile getirdikleriyle Neriman Hanım ikili koltuğa oturdu ve bacak bacak üzerine atıp bir soluk aldı. "Baban ilgilenmek için hastaneye geçti. Şimdi bana aklınızdan neler geçtiğini söyleyin. Neresinden bakarsam bakayım bir mantıklı açıklama bulamıyorum." "Yetmedi mi yaşanılanlar?" Dilhun ses tonuna hakim olamamıştı. Sabahtan beri bütünüyle bağırma isteğiyle doluydu ve ilk patlama noktası bu an olmuştu. "Babamın her gün başkanın emriyle birilerinin hayatını kurtarması ve onlara ortak olması yetmedi mi? Bunun için çektiği vicdan azabı yetmedi mi? Nereye kadar yaşayacağız bu şekilde? Bunun ucu size dokunacak farkındayım ama yapmam gerekiyordu." Dilhun'dan gelen cevapla dumura uğramıştı annesi. Yılların sessizliği ve alışkanlıklar artık onlara sıradan geliyordu ve birinin bunları yüzüne vurması onu afallatmıştı. Kocasının hastanesinde kimliği belirsiz kişiler geceleri getirilir ve tedavi edilirdi. Neriman Hanım bunca yıldır bu kişilerin kim olduğunu sorgulamaya sadece bir kez cesaret edebilmişti ve karşılığında ise hiçbir cevap alamamıştı. Gelen şöhret ve para zamanla tatlı gelmiş ve peşini tamamen bırakmıştı. "Babanın bu işten etkileneceğini biliyorsun." "Biliyorum. Ben her şeyi göze aldım anne. Sen her gece başını yastığa rahatça koyarken birileri ölüyor. En çokta her gece uyuduğunu düşündüğün babam içten içe ölüyor." Dilhun, annesinden bir destek göremeyeceğini tahmin etmişti. Annesiyle iyi anlaşırlardı aslında ama hayattan beklentileri her zaman farklı olmuştu. Babasının sessizliğinin onları düşündüğünden olduğunu biliyordu. Ara sıra geceleri kalkar babasını çalışma odasında bulurdu. Bazen içki içerken bazen ise ağlarken denk gelirdi. Hiçbir zaman onu sorgulamamıştı. Sorgulasa yanıtsız kalacağını biliyordu. Bu yüzden kendi adımlarını takip etmeyi tercih etti Dilhun. "Arka planda neler döndüğün hakkında bir fikrin yok Dilhun. Onların neler yapabileceğini bilmiyorsun." "Ben her şeyin farkındayım. Artık elinizin altındaki küçük kız çocuğu değilim. Her adımımı hesapladım ve sonuçlarının farkındayım." İtiraz istemeyen ses tonuyla Neriman Hanım kızının kararlılığını içten içe takdir etmişti. Yıllardır onun bulamadığı gücü kızı bulmuştu ve baş kaldırıyordu. "Senin için endişeleniyorum." "Seni anlıyorum ama artık geri adım atmayacağımı bilmenizi istiyorum." Annesinin yanına gidip elini tuttu. Ona güven vermek istiyordu. Koltuğun koluna oturup ona sarıldı. Neriman Hanım bu hallerine istemsizce gülümsedi. "Yer değiştirdiğimizi düşünüyorum. Anne olarak nasihat vermeye gelmiştim. Halimize bak." Dilhun onun gülüşüne eşlik ettiğinde yüreği birazda olsa rahatlamıştı. Annesinin ferahlamadığını bilse bile en azından bu tartışma kısa sürmüştü. "Ben babamın yanına geçeceğim. Ali'nin durumunu merak ediyorum." Annesinin yanından kalkıp çantasını ve ceketini aldıktan sonra masanın üzerinde duran kutuyu sakinlikle aldı ve odasına götürdü. Bu elbiseyi giymeyeceği kesindi ama henüz onunla ne yapacağını bilmiyordu. Kutunun içine tekrar koydu ve kutuyu masasının üzerine bıraktı. İçinde ki not kağıdını çantasına koyduktan sonra odasından çıkıp sohbete dalan Hilal ve annesinin yanına geçti. "Umarım annenler geldiğinde de böyle güzel konuşabilirsin. Ben çıkıyorum hanımlar. Size iyi sohbetler diliyorum ve dikkatli olun." Onları ardında bırakıp ofisinden çıktıktan sonra öncelikli hedefi danışma olmuştu. Asansörden indikten sonra resepsiyon görevlisinin masasına doğru adımladı. Gri mermerden yapılmış büyük masanın ardından adamın sadece gözleri görünüyordu. Dilhun'un adım seslerini duyunca ayağa kalktı ve yüzüne bir gülümseme takındı. "Buyurun Dilhun hanım. Size nasıl yardımcı olabilirim?" "Bana bir paket bırakıldı. Kimden geldiğini öğrenmek istiyorum." Adamın yüzü gerildiğinde doğru yere parmak bastığını anlamıştı. Görev değişim saatleri olurdu ve şanslıydı ki görevliyi kaçırmamıştı. "Bir kontrol edeyim." Karşısında ki ekrana kaşları çatık halde bakan ve bir yerlere tıklayan kırkına merdiven dayamış resepsiyon görevlisini beklerken bileğindeki saate baktı. Geçen her dakika ona saatler gibi hissettirirken adamın onu oyaladığının farkındaydı. Ondan cevap beklemeden masanın üzerine çantasını koydu ve etraftan dolaşıp adamın yanına geldi. "Kargo görevlisi yazıyor efendim." "Kamera görüntülerini görmek istiyorum." İtiraz edeceği sırada Dilhun ekranı işaret etti. Ona sıralayacağı cümleleri bildiğinden buna engel olmuştu. Adam sonunda mağlubiyeti kabullendi ve kayıtları açtı. Siyah beyaz ekrana bakışlarını sabitledi Dilhun. Ofislerinin önüne yaklaşan başı eğik takım elbiseli bir adamın geldiğini gördü. Uzun boylu ve yapılı olan adam yüzünü saklamak adına başını yerden hiç kaldırmamıştı. Harici bir kamuflaja gerek duymadan kutuyu yere bırakmıştı. Kutuyu yere bıraktığı sırada Dilhun'un dikkatini adamın açılan bileği çekmişti. Ekranı işaret etti. "Durdursana." "Yaklaştır." Görevli dediğini ikiletmeden görüntüyü yaklaştırdı. Adamın açılan bileğinde ki dövme ona bir yerden tanıdık gelmişti. Bileğini çevreleyen dikenli dövme kaşlarının çatılmasına neden olurken kısa süre sonra aklına gelenle dudaklarında alaycı bir gülümseme peydah oldu. Alparslan'ın öylesine bir kurye göndermeyeceğine emindi ama en yakın arkadaşını bunun için kullanmasını beklememişti. "Söyle bakalım beni öldürselerdi vicdanın hiç sızlamayacak mıydı?" "Anlamadım Dilhun hanım?" Adam yakalandığının farkındaydı ama hala kaçabileceği bir alan arıyordu kendine. Karşısında ki kadın zeki ve ne istediğini bilen bir kadındı. "Selami Bey'le bir toplantı ayarlasam iyi olacak. Keza kendisi yanında Be's için çalışan birini bulundurmak istemeyecektir." Dilhun sözleriyle açtığı savaşta karşısında ki adamın paniklemesiyle kazandığını anlamıştı. Nasıl bu kadar sorumsuz olabilirlerdi aklı almıyordu. O adam onu öldürmek için yukarı çıkmış olabilirdi. Hayatları satılık mıydı? Artık bu şekilde mi işliyordu her şey? İnsan hayatı karşılığında üç kuruş para belki bir iş... Selami Ayaz bilinen en büyük hükümet destekçilerindendi. Ofislerinin bulunduğu rezidansın sahibi de Ayazlar Gruptu. "Yapmayın! Bu işe ihtiyacım var." "Neden Be's sana sahip çıkmıyor mu?" Çantasını eline aldığında omuzlarına düşmüş saçlarını geri attı ve itici olduğuna emin olduğu bakışıyla adamı süzmeye devam etti. "Onlara can borcum var." "Gelen kişinin ismini verirsen bu olay ikimizin arasında kalacak." Dilhun işini şansa bırakmak istemiyordu. O ismi bir kişinin daha ağzından duymak istiyor ve yoluna o şekilde devam etmek istiyordu. "Haktan, gelen Haktan'dı." Beklediği ismi duyduğunda bir şey demeden çantasını aldı ve dışarı çıktı. O çıkarken otoparktan valesini getiren görevliye başıyla selam verdi ve arabasına bindi. Rezidansın girişinden çıktıktan sonra olaylardan dolayı sakinleşen yolda süratle ilerledi. Babasının iki yıl önce İngiliz iki ortağıyla beraber kurdukları SevenBeats Hospital'ın önünde durduğunda kartını okutup otoparktan içeri girdi. Buraya ortak olacak parayı nereden bulduğunun sorusunu kimse ona sormamıştı ve babası da hiç açıklama gereği duymamıştı. Dokuz katlı hastane büyük bir arazi üzerine yapılmış ve tam donanımlı hastaneler arasında yerini almıştı. Arabasını park ettikten sonra giriş kapısına yürümüş ve asansöre binmişti. Dokuzuncu katın düğmesine basıp giriş kartını okuttu ve asansörün kapısı gürültüyle kapandı. Yönetim katına geldiğinde asansörden inip babasının odasına doğru ilerledi. Krem rengi duvarlara eşlik eden beyaz mermer zemin ortamı daha ferah gösteriyordu. Dilhun hastanelerden pek hoşlanmazdı. Babasının mesleği gereği sık sık buralarda bulunma fırsatı olsa da şu ana kadar kimseyi bir kapıda beklememişti ve en büyük dileği bunun gerçekleşmemesiydi. Babasının odasına geldiğinde kapıyı tıklattı ve içeri girdi. Babası koyu tonları seven ve odasını mutlaka bu tarz dekore etmeyi seven bir adamdı. Hastanede ki odasında da tarzından ödün vermemişti ve koyu kahve tonlarının hakim olduğu oda sahibini yansıtıyordu. "Kızım." Akif Öztürk bütün samimiyetiyle kızına kollarını açmıştı. Dilhun sığınacak limanı bulduğunda hızlı adımlarla babasına yaklaştı ve kollarının arasında ki yerini aldı. Akif Bey, altmışına yaklaşmış olmasına rağmen dinç ve düzenli yaptığı sporun getirisiyle oldukça fit bir adamdı. "Ali nasıl?" "Çok kan kaybetmiş ama durumu iyi. Biraz yoğun bakımda izleyeceğiz. Sen nasılsın?" Dilhun, babasının kollarının arasından çıkıp masasına yaslandı. Kollarını göğsünde kavuşturup son birkaç saati zihninde toparladı. "İyiyim. Zor bir gün oldu." "Bir gün bunu yapacağını biliyorum. Bana haber vermeni tercih ederdim sadece." Babası koltuğuna oturup geri yaslandığında Dilhun'da masanın etrafından dolandı ve tekli koltuklardan birine oturdu. "Gece bazı şeyler ani gelişti. Senin başını ağrıtacağım. Sana bir şey diyen oldu mu?" "Önemli değil. Beni kolay kolay geri plana atamazlar. Ben senin için endişeleniyorum. Seni hükümetten koruyabilirim ama Alparslan için yapabileceğim hiçbir şey yok." Babasına harici detayları vermeyecekti. Alparslan ile görüşeceğini ve ona gelen kutuyu bilmesine şimdilik gerek yoktu. Etrafındakiler ne kadar az bilgi edinirse o kadar güvende olacaklarını düşünüyordu. "Bunları şimdilik düşünmek istemiyorum. Bir sonraki darbemde daha çok sinirlenecekler. Bunlardan haberin olmadığını söyleyip bana sırt çevirmeni istiyorum." "Bunu yapmayacağım Dilhun. Sen benim kızımsın ve beni hain olarak görmelerini umursamıyorum." Dilhun'un gözleri yanmaya başlamıştı. Babasının desteği gönlünde öyle büyük bir yük olmuştu ki... Sevinmek ve üzülmek arasında gidip geliyordu. "Hilal'e bir emanet bıraktım. Herhangi bir durumda kullanmanız için." "Ne emaneti?" Dilhun bu soruyu es geçerek ayağa kalktı. Buraya geliş amacı hem babasını görmek hem de Ali'nin durumunu öğrenmekti. "Zamanı gelince öğrenirsiniz. Ali'yi görebilir miyiz?" "Uyandıracaklardı. Gidip görelim bakalım." Odadan beraber çıktıklarında koridorda her karşılaştıkları kişi onlara başıyla selam veriyor ama Dilhun'a hastalıklı birini görmüş gibi bakıyorlardı. Rahatsız edici bakışların arasında yürümek onu gerse bile bunu belli etmeden omuzlarını dik tuttu. Ali'nin bulunduğu kata geldiklerinde yoğun bakımın önünde elinde peçeteyle gözü yaşlı genç bir kadın gördüler. Dilhun, yoğun bakım ünitesinin camının önünde durup henüz yeni uyanmaya başlayan Ali'yi görünce derin bir soluk verdi. İşte bugün ilk defa güzel bir şey olmuştu. "İnatçı çıktı delikanlı. Hayata tutunmak için iyi bir sebebi olmalı." "Uyandı mı?" Az önce gördükleri genç kadın ayağa kalkmış ve heyecanla konuşmuştu. "Ali'nin yakını mısınız?" "Eşiyim. Yani eski eşiyim." Dilhun'un yüzünde istemsizce bir gülümseme oluştu. Her işte bir hayır vardır dedikleri bu olsa gerekti. "Demek Naz sensin." "Tanışıyor muyuz?" Dilhun karşısında ki gözleri ağlamaktan şişmiş genç kadına elini uzattı. Dostane olarak aldığı karşılıkla gününün biraz olsun iyiye gitmesi içinde umut yeşertiyordu. "Ben Ali'nin çalıştığı rezidansta oturuyorum. Daha önce senden bahsetmişti. Bahsettiği kadar güzelmişsin." Genç kadın utançla kızıl saçlarını kulağının arkasına itti. Yüzünde ki çiller iyice ortaya çıkmıştı. "Ali uyandı. Eminim seni görünce hiçbir acısı kalmayacaktır. İzninle onun yanına birkaç dakika uğrayacağım. Sonrasında babam zaten sana gerekli bilgiyi verecektir." Naz, başıyla onayladığında Dilhun hareketlenip steril kıyafetleri giymek için içeri girdi ve hazırlandıktan sonra Ali'nin yanına geçti. Ali, Dilhun'u gördüğünde doğrulmak istese bile saplanan ağrıyla yerinde hareketsizce kalmak zorunda kalmıştı. "Dikkat et Ali. Uyanalı birkaç dakika oldu ve yaptığın hareketlere bak. Hem dışarıda senin sağlam kalmanı isteyen biri var." "Ailem köyde Dilhun hanım, kim bekleyecek beni?" Dilhun camı işaret ettiğinde Ali göz ucuyla cama baktı ve hasret duyduğu çilli yüzü gördü. Bütün ağrısını unutmuş, hasretle çarpan kalbi onu bütün dünyadan soyutlamıştı. "Ölmedim değil mi?" "Şimdi çok daha iyi olacağına eminim. Sizi buluşturacağım ama polislere ifade vermeden önce seninle konuşmak istedim. Seni yormak istemiyorum ama seni vuran kişiyi görüp görmediğini öğrenmem gerekiyordu." Ali, gözünü camdan ayırıp Dilhun'a odaklandı. Genç kadının neden bunu sorduğunu merak etmişti. "Siz ne yapabilirsiniz ki?" "Orasını boş ver. Gördün mü?" Ali, vurulmadan önce neler olduğunu anımsamaya çalıştı. Vardiya değişimi için görev yerine geçecekken kapüşonlu bir adamın rezidansın yangın merdiveninden içeri girdiğini görmüştü. Adamın asansör yerine merdivenlere yöneldiğini görünce şüphesi artmıştı. Telefon konuşmasını dinlediğinde ise başkanın emri lafını duymasıyla hedefin Dilhun olduğunu anlamakta zorlanmamıştı. Belinde ki silaha davrandığı sırada karşısında ki adam koşar adımlarla yukarı çıkmaya başlamıştı. Peşinden koşarken Dilhun'ların katına geldiğinde ağır yangın merdiveni kapısını ittirmesi ve adamın ona silah doğrultması bir olmuştu. Patlayan silahla beraber kendini korumaya almaya çalışırken adam asansöre koşmuş ve Ali ardından kendini toparlayana kadar silahını ona yöneltmişti. "Yüzünü gördüm ama tanıdık biri değildi." "Robot resim çizdirsek tarif edebilir misin?" Ali başıyla onayladığında babasının içeri girmesiyle konuyu kapatmak zorunda kalmışlardı. Dilhun'un ilk işi buradan çıkıp bu işi halletmek olacaktı. "Sorguya çektin delikanlıyı. Uyandığına pişman edeceksin Dilhun." "Haklısın. Çıksam iyi olacak. Çok geçmiş olsun Ali." Ali teşekkür ederken Dilhun yoğun bakım ünitesinden çıkmıştı. Camın ardından Ali'yi izleyen Naz'ın arkasında durdu. "Seni çok seviyor. Büyük bir acı yaşamışsınız ama birbirinize sahipsiniz. Bu değişmeden ve pişman olmadan önce sevginize sahip çıkın." "Artık onu bırakıp gitmeyeceğim." Dilhun teselli etmek istercesine Naz'ın omzunu sıvazladı. Naz'ın hasretle Ali'yi izlemesi içinde burukluk oluştururken yapacak işlerini geri plana atamazdı. Babası içeride Ali'nin durumunu kontrol ederken onu yolda arayarak haber vermekte karar kıldı. Akşam zaten büyük aile toplantısı onu bekliyor olacaktı. Annesi bu konuyu şimdilik geçiştirmişti. Dilhun, asansöre yürürken birinin kolundan tutmasıyla irkildi. "Her şeyimi aldılar." "Baba! Kusurumuza bakmayın bir an otomattan su almak için arkamı dönmüştüm." Yaşlı adam kolumu iyice sıkarken artık canımın acımasına neden oluyordu. Hafifçe geri çekildiğimde kızı kolumu kurtarmak için babasının elini tuttu. "Annemi geçen sene meydanda ki patlamada kaybettik. O zamandan beri pek düzgün düşünemiyor. Tekrardan kusura bakmayın." "Sorun yok. İyi günler." Yanlarından geçip gidecekleri sırada adamın acı dolu gözleri ona döndü. "Her şeyimi aldılar. Sen yapacaksın." Kurduğu mantıksız cümle tüylerinin ürpermesine neden olsa da kızına samimiyetsiz bir tebessüm sunup yanlarından uzaklaştı. Kolunu ovuşturarak adımlarını hızlandırdığında otoparka giden asansöre bindi. Çantasının içinde arabasının anahtarını ararken bir yandan da yürüyordu. Arabasını park ettiği alana geldiğinde arabasını açacakken arabanın sileceğine sıkıştırılmış bir dosya gördü. Üzerinde X işareti olan dosyayı eline alıp arabaya bindi. Bu tarz dosyayı üçüncü alışıydı. Dosyayı açıp içinde ki kağıtları yukarı çektiğinde HAKTAN KAYA ismini görmüştü. |
0% |