@dilhann
|
Arabaya bindiklerinden beri aralarındaki sessizlik sürüyordu. Alparslan, arabanın direksiyonunu sol eliyle kavramışken diğer elini bacağının üzerine koydu. Direksiyonu sıkı tutuşundan gerginliğini anlayabiliyordu Dilhun. Belirginleşen damarları ve kasılan çenesinde gözlerini gezdirdi bir süre. En az Alparslan kadar gergindi. Arabanın içindeki atmosfer onu daha da gererken yaşadıklarını tartmaya çalıştı. Elini camı açmak için kaldıracakken Alparslan'ın telefonu çalmaya başladı. Araca bağlı olan telefonun arama sesi bir süre içeride yankılanırken, aracın led ekranından arayanın Haktan olduğunu gördü. Bağlantıyı kesme gereği duymadan aramayı yanıtladı Alparslan. "Efendim Haktan." "Rasim babasının yanına saklanmış. Almamızı istiyor musun?" Alparslan köşeyi dönecekken göz ucuyla önce sağ aynaya ve ardından kısa süreli Dilhun'a baktı. "Hayır. Fedor, oğlunu kendi getirecek." "Nasıl?" Alparslan derin bir nefes aldı. "Rasim'in seks kaydını yayınla. Bunu uluslararası tabanda yapın. Ardından Fedor'a oğlunu bize teslim etmesi için birkaç adam gönder." "Yayınladıktan sonra bize daha da kinlenmeyecek mi?" Elini çenesinin üzerinde gezdirdi Alparslan. "Kinlenecek ama bir şey yapamayacak. Eğer Rasim'i bize vermezse onun işlerini baltalayacak raporlar sunacağımı tahmin edecek kadar akıllı. Gerisini sonra düşünürüz." "Bu gece için..." Haktan devam edecekken Alparslan araya girdi. "Geldiğimde konuşuruz. Hazırlıklarınızı yapıp beni bekleyin." Dilhun onun duymasını istemediği şeyler olduğunun bilincindeydi ama bu merak duygusunu dürtüklemişti. Yine de sessizliğini korumayı tercih etti. Gecenin karanlığında sessiz süren araba yolculukları evin önüne gelene kadar devam etmişti. Araba evlerinin girişinde durduğunda eli kapı koluna gidecekken Alparslan'a döndü. "Beklediğim gibi bir adam değilsin. En azından ilk görüşmemiz için bunu söyleyebilirim ama olumlayacağım bir adamda değilsin. Kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar sürüklenir Alparslan. Sen, seninle yürüyen insanları sürüklüyorsun ve farkında bile değilsin." "Kaybedecek hiçbir şeyim ama çok şeyim var. Seninle bir röportaj yapmak istiyorum. Hangi kanalda istersen, hangi soruları sormak istersen hiçbir şeye karışmayacağım. Sadece yüzüm gözükmeyecek." Dilhun elini kapı kolundan çekip Alparslan'a döndü. "Hangi gösterin için aracı olacağım?" "Bu bir gösteri değil Dilhun. Cevaplar istediğini söylemedin mi? Herkesin sorularına aynı anda yanıt bulacağız. Yazılı bir metin onları ikna edecek mi? Senin kendince yazmadığının bir ispatı olmayacak ama onlara sesleneceğiz. Biraz dürüstlerse aynısını hükümetten bekleyeceğiz." Alparslan'ın bakışları Dilhun'un yüzünde dolandığında yerinde huzursuzca kıpırdandı. Teklifi cezbediciydi ama işin içinde Alparslan olunca istemsizce tereddüt etmişti. "Bunun sonunda ne kazanacağım? Hükümetin ve yandaşlılarının nefretinden başka?" "İnsanların takdirini." Arabanın kapısını açtı ve arabadan indi. "Yeri ve zamanı mesaj atarım. İyi geceler." Arabanın kapısını kapattıktan sonra bahçe kapısına yürüdü. Alparslan'a doğru döndü ve hala onu izlediğini gördü. Bahçe kapısından içeri girdikten sonra arabanın gürültüsü kısa süre sonra sokaktan uzaklaşmıştı. Evin üst katındaki çalışma odasının camından onu izleyen babasıyla göz göze geldiğinde duraksamadan devam etti. Merdivenlerden çıkıp, odasına girecekken babasının sesiyle omuzları yorgunlukla çökmüştü. "Görüştüğün biri olduğunu bilmiyordum." "İş yemeğiydi." "Öyle mi? Ne konuda?" Akif Bey, kızının yalan söylediğini bilse dahi oyununa eşlik etmişti. Yüzünün her mimiğini ezberlediği kızını ondan iyi tanıyacak kimse olmadığını biliyordu. Birkaç ay öncesine kadar her şeyi paylaştığı kızıyla yavaş yavaş yabancılaşıyordu. "Herkes kendi çıkarı için çalışıyor biliyorsun. Siteye eklenecek reklamlarla ilgiliydi." "Kabul ettin mi?" Dilhun başını iki yana salladı. "Hayır, para bu yolda bir amaç değil." "Ama istediğin işler için büyük bir araç." Dilhun omuz silkti. "Bir yolunu bulurum." "Her zaman bulursun, biliyorum." Derin bir soluk aldıktan sonra devam etti. "Yarın karakola ifade vermeye gitmen gerekiyor." "Ne için?" Dilhun, kafasında bir bilgi daha barındırmak istemiyordu. Uzun bir uykuya ihtiyacı vardı. "Sitede paylaştığın mermi fotoğrafını hastaneden aldığın için şikayet edilmişsin. Kamera kayıtların var." "Sen halledemez misin?" Dilhun, bir eliyle şakaklarını sıvazladı. "Yanında Yavuz amcanda gelecek. O evrak işlerini halletti sadece gidip o ne derse dinle ve ifadeyi imzala." "Tamam, teşekkürler ve iyi geceler." Dilhun, konuşmayı bitirip odasına girdi ve kapısını kapattı. Üzerindeki kıyafetlerden kurtulup duşa girdiğinde saatin on ikiye yaklaştığını gördü. Soğuk su başına dökülmeye başladığında önce irkilmiş ardından ise geçmeye başlayan baş ağrısı ile rahatlamıştı. Duşu kısa tutup, bornozunu giydi. Beline dökülen saçlarını lavabonun aynalı dolabından aldığı tarağıyla saçlarını taradı. Saçına sardığı havluyla beraber banyodan çıktı. Yeşil ipek pijamalarını üzerine giydikten sonra saçlarının kurumasını beklemeden yatağının içine girdi. *** Akif Bey, kızı odasına girdiğinden beri çalışma odasının içinde volta atıyordu. Onu bırakan arabayı görmüştü. Plakası Be's örgütüne aitti Akif Bey'in ilgisinin odağı ise onu bırakanın kim olduğuna dairdi. Çalışma masasının arkasına geçip, sandalyesine oturdu. Masanın üzerindeki telefonu alıp, rehberine girdi. Birkaç çalıştan sonra telefonu yanıtlandığında boğazını temizledi. "Hastanedeki hisselerimi size devredeceğim." "Size de iyi akşamlar Akif Bey. Bu saatte, bu kararın alınmasını neye borçluyuz?" Gözü masanın üzerindeki çerçeveye çarptı. Geçen sene gittikleri piknikte çekilmiş olan bir aile fotoğrafıydı. Dilhun'un gülümseyen yüzüne odaklandı. Son zamanlarda güldüğünü görmediği yüzüne... "Dilhun'un bu işlerden uzak tutulmasını istiyorum. Sizi hastanede Alparslan'la ortak yapacağım ve sizde kızıma dokunmayacaksınız. Bu kadar." "Senin kızın olduğu için bu kadar rahat dolanıyor, farkındasın. Bunun için kızının artık durması gerekiyor. Sen kızını durdur, hastaneyi devret ve kızını koruyalım. Yoksa bu işin sonunun hapiste biteceğini ikimizde biliyoruz." Akif Bey, kalkıp camın önüne geldi. Bir eliyle gömleğinin birkaç düğmesini açıp, yakasını gevşetti. "Halledeceğim. Yarın bir kongreye katılmak için şehirden ayrılacağım, döndüğümde evrak işlerini hallederiz." "İyi yolculuklar." Akif Bey telefonu kapatıp, pantolonunun cebine koydu. Kafasındaki düşüncelerin sonunda Be's ile karşı karşıya geleceğinin farkındaydı. Dilhun'un güvenliği önceliğiydi. Çalışma odasının lambasını kapatıp merdivenlerden aşağı indi. Giyinme odasına girdiğinde cam kapakları olan gardırobu açıp üst rafta duran siyah, deri el valizini indirdi. Ardından altındaki askılıktan kendine mavi bir gömlek, gri kumaş pantolon ve pantolonunun takımı olan ceketi alıp özenle valizin içine koydu. Çantasını kapatıp duvarın kenarına, yere koyduktan sonra giyinme odasından çıktı ve yatak odasına geçti. *** Dilhun alarm sesiyle gözlerini araladığında saat sabah altıydı. Sabah rutinini tamamladıktan sonra üzerini değiştirdi. Mutfağa inip, uzun mutfak dolabından termosunu çıkarıp kendisine kahve yaptı. Termosunu ve çantasını alıp, kimseye görünmeden evden çıktı. Dilhun arabasına binip, evin bahçesinden ayrıldıktan sonra Yavuz Tekin ile bir saat sonra olan randevusuna gitmek için yola koyuldu. Avukat Yavuz, babasının yıllardır avukatlığını yapan başarılı bir avukattı. Küçüklüğünden beri tanıyordu Dilhun onu ve babasının tek güvendiği insan diyebilirdi. Yavuz Tekin aynı zamanda başkanın sevdiği adamlardan biriydi. Babasının onu bu olaya dahil etmesini beklememişti. Karakolun yakınlarında olan kafenin önüne arabasını park edip, indi. Kafenin siyah çerçeveli cam kapısının demir kulbundan tutup kendine doğru çekti. Etrafına baktığında Yavuz Tekin'in kafenin taş duvarının önündeki masada oturduğunu gördü. Masaya yaklaştığında Yavuz Tekin'de başını kaldırdı ve Dilhun'la tokalaşmak için ayağa kalktı. "Günaydın Yavuz amca." "Günaydın." Dilhun'un uzattığı elini sıkıp ardından lacivert takım elbisesinin ceketini çıkarıp, ikiye katlayıp yanındaki koltuğa bıraktı. Üzerindeki beyaz gömleği bel hizasından düzeltip tekrar koltuğa oturdu. Yavuz Tekin, yaşını göstermesede altmışına girmek üzereydi. Elini yeni beyazlamaya başlayan kirli sakalının üzerinde dolaştırdı. "Nasıl gidiyor bakalım? Seninle uzun zamandır görüşemiyoruz." "Duyuyorsundur zaten ve en sonunda karakola kadar gelmiş oldum. Ayla Teyze nasıl?" Garson sipariş almak için yanlarına yaklaştığında Yavuz, konuşmak için araladığı dudaklarını kapatmıştı. "Hoş geldiniz." "Merhaba, yeşil çay istiyorum. Yanında da bir dilim limon getirin lütfen." Garson siparişi yazdıktan sonra yanlarından ayrıldığında Yavuz, önündeki kahvesinden büyük bir yudum aldı. "Ayla bu sıralar dernek işlerine koşturuyor. Baran'a kız bakmak için her davete katılıyor." "Baran temelli döndü mü?" Yavuz onu başıyla onayladı. Baran, Dilhun'un çocukluk arkadaşıydı. Üniversiteye başlayana kadar hiç ayrılmamışlardı ama Baran başka bir ülkeye geçiş yapınca bütün bağları kopmuştu. Dilhun çocukluk anılarını anımsayınca yüzünde büyük bir gülümseme belirdi. "Her zaman hırslıydı. Kendi şirketini kurması ve bu kadar başarıya ulaşması... Onun adına mutluyum." "Emin ol o da seninle gurur duyuyor. Geldiği günden beri dilinden düşürmüyor seni ve yazdıklarını. Hazır konusu açılmışken biraz sonra karakola girdiğimizde yapmanı istediğim tek şey sessizliğini koruman. Baban ve ben zaten birçok şeyi hallettik. Dikkatli olmalısın Dilhun. İnce bir ipin üzerinde cambazlarla yürüyorsun. Senden kaç adım önde olduklarını hesaplamalı ve öyle devam etmelisin." "Farkındayım, çok hızlı oldu her şey. Babamın daha fazla bu olayların arasında kalmasını bende istemiyorum ama bir şekilde bizim kurtarıcılarımız babalarımız oluyor." Yavuz bir baba edasıyla yanında olduğunu belirtmek adına Dilhun'un masanın üzerindeki eline birkaç hafifçe vurdu. "Siz ne yaparsanız yapın, her zaman yanınızdayız. Bu hiçbir zaman değişmeyecek. Zaten yeterince nasihat dinlediğini biliyorum. Avukatın olarak burada olacağım ve senin zarar görmemen için çabalayacağım. Bugün ve daha sonrası için. Anlaşılan o ki sürekli karakol köşelerinde olacak gibiyiz." "Deme öyle Yavuz amca, bir şeyler feda edilmeli ama onun özgürlüğüm olmasını tabi ki istemiyorum." Yavuz, elini kaldırıp garsona hesabı getirmesi için işaret ettiğinde kahvesinden son yudumunu almıştı. "O halde daha akıllıca hamleler yap. Hastanenin adının gözüktüğü delil poşedinin fotoğrafını yayınlamamak gibi." "Tamam mesajı aldım ben. Dikkatli olacağım." Garsonun getirdiği kutunun içine cebinden çıkardığı parayı attı Yavuz ve ayağa kalktı. Dilhun'da çantasını alıp peşinden ilerlemeye başladı. Karakol, kafeye iki dakikalık yürüme mesafesindeydi. Caddeye inip yolun karşısına geçtiklerinde Yavuz yüzüne ciddi ifadesini takınmış, ceketinin yakasını düzeltmiş ve Dilhun'un bir adım gerisinden yürümeye başlamıştı. Dilhun, yan yana denk gelmeleri için duraksadığında devam etmesini işaret etti. "Beni zaten tanıyorlar ama senin hakkında sadece duyuma sahipler. Burada biliyorlar ki ben saygı duyduğum müvekkillerimin her zaman bir adım gerisinden yürürüm ki ona ve davama güvendiğimi bilirler." "Bunu gerçekten anlıyorlar mı?" Karakolun bahçesinden içeri girdiklerinde Yavuz boğazını temizledi. "Jest ve mimikler insanın en büyük kozudur. Senin bir bakışın,duruşun her şeyi anlatır. Buradaki insanlar her gün çeşit çeşit insanla karşılaşıyor. Sen bir katil ya da hırsız değilsin. Omuzlarını düşürme, başını ise sakın eğme. Kendi doğruna ne kadar inanırsan, karşındakini ikna etmen o kadar kolay olur. Başkomiserin odası üst katta." Karakol, geniş bahçe alanına yapılmış iki katlı bir binaydı. Dış cephesi bej renginden yağmur ve hava şartlarının getirisiyle siyaha çalmaya başlamıştı. Kapının girişindeki iki basamağı çıkıp,içeri girdiler. Dilhun etrafa göz atarken, Yavuz polis memurlarını başıyla selamlamıştı. Dilhun, beton merdivenlerin, laciverte boyanmış demir korkuluklarına tutunup yukarı çıkmaya başladı. Yavuz hemen arkasında ilerlerken son basamağı çıkmasıyla karşısındaki odanın kapısında Başkomiser Numan Parlak yazdığını gördü. Sessizliğini koruyarak kapıya yaklaştı. İnce,cam kapı şeritler şeklinde buzlu cam olsada aralıklardan içeride oturan kişi görünebiliyordu. Odanın sağ tarafına konumlandırılmış masadaki üniformalı polis memuru yanlarına geldi. "Nasıl yardımcı olabilirim?" "Numan Bey, bizi bekliyor. Dilhun Öztürk ve avukatı Yavuz Tekin." Kadın, baştan aşağı onları süzüp ardından kapıyı çaldı ve içeri girdi. Birkaç saniye sonra kapıyı açtığında siyah sıkı at kuyruğu yaptığı saçını omzundan geri atıp, içeri geçmeleri için eliyle işaret etti. Numan Bey, saçlarını bu meslekte ağartmıştı. Dilhun'un yüzünü incelediğinde başını iki yana salladı. Yavuz önce davranarak Numan Bey'in elini sıktı. "Sizinle bu aralar sık görüşmeye başladık." "Mesleğim gereği Numan Bey." Siyah masasının önünde karşılıklı duran deri, tekli iki koltuğa oturdular. Dilhun sehpanın üzerine çantasını bıraktıktan sonra gerginliğini atmak adına derin bir soluk alıp verdi. "Öncelikle nasılsınız?" "İyiyim kızım teşekkürler. Sizin gibi gençleri buralarda görmesem daha iyi olacağım." Kalın ses tonu,huzursuzluk barındırıyordu. "Benimde tercihim değil ancak günümüz şartları bizi bu hale getirdi. En iyi siz biliyorsunuz." "Bazen olana dokunmamak gerekir, bozulursa daha iyi olacağını nereden biliyorsunuz?" Yavuz bu konuşmanın uzamaması adına Dilhun cevap vermeden araya girdi. "Biz ifade vermek için geldik. Yazılı ifademiz burada yazılı. Sizde okursanız iki tarafta imzaladıktan sonra sanırım sizi daha fazla meşgul etmemize gerek kalmayacak." Çantasından çıkardığı evrağı masanın üzerine koyup eliyle Numan Bey'in önüne doğru itti. "Zaten şikayet geri çekildi. Geriye sadece evrak prosedürleri kaldı." Dilhun'un kaşlarını merakla çatmıştı. Şikayetin geri çekildiğinden haberi yoktu. Birden neden böyle bir karar aldıklarına anlam verememişti. "Evet, sabah haberi geldi. Baban her şansını senin için kullanıyor olmalı. Emirler büyük yerden." "Bunca yıldır bu mesleğin içinde biri olarak adil ve objektif olmanızı beklerdim ancak siz ön yargılı davranıyorsunuz. Siz adalet kavramının bir kolusunuz ve taraf tutmak doğru bir yaklaşım mı? Emir kulu olduğunuzu biliyorum ama davranışlarınızı yönetemezler. Siz yönetilmeyi tercih ediyorsunuz. Eğer ifade onayınızdan geçiyorsa, imzalayıp gitmek istiyorum izninizle." Dilhun tek nefeste konuştuğunda Yavuz gözünün önünde büyüyen kız çocuğuna gururla baktı. Akif onu aradığında endişeliydi. Arkadaşının evlat korkusunu hissetmişti ama dışarıdan bakıldığında kızının kimseye ihtiyacı olmadığını görememişti. Numan Bey ifadeyi imzalayıp Dilhun'a uzattı. "Umarım bir kayıp yaşamazsın kızım. O zaman hayata bütün bakış açın değişir." Dilhun, ifadeyi imzalarken duraksamıştı. İki cümlenin ağırlığını ve sesindeki yorgunluğu hissetmişti. Dilhun ifadesini imzaladıktan sonra ayağa kalktı. "Teşekkürler Numan Bey, iyi günler." "Avukatlık yapmana gerek kalmadığı nadir bir görüşmeydi. Müvekkilin sağlam çıktı." Yavuz dediğine güldüğünde Dilhun, Numan Bey'e elini uzattı, uzattığı elini saran el bir süre duraksadı. "Umarım bir gün sessizliğinizin sesi olabilirim." Diyerek çantasını sehpanın üzerinden aldı ve kapıya yürüdü. Odadan çıkmadan önce duyduğu son şey ise Numan Bey'in "Umarım." Diyişiydi. "Bana gerek yokmuş gerçekten. Bu kadar iyi idare edebileceğini bende tahmin etmiyordum." Merdivenlerin başında durduklarında bacaklarının onu taşıyamayacağını hissetti Dilhun. Korkuluklara tutunup birkaç saniye duraksadı. "Karşılık vermek istemiyordum ama dayanamadım. Bir acısı olduğu ortada ama bunu bana püskürtmemeliydi." "Numan, iyi bir adamdır. Zamanla neler olduğunu sende öğrenirsin zaten." Alt kattan merdivenlerin başından gürültü geldiğinde Yavuz onu merdivenin kenarına yönlendirdi. Arbadeyle beraber iki adam yukarı çıkıyordu. "Lan! Düzgün dur!" "Her şeyi anlatacağım!" Bir tokat sesi yankılandığında eş zamanlı olarak adamın acı dolu inlemesini duymuşlardı. "Anlat, anlat. Patronunuda ele vermiş olursun. Ne aptal heriflersiniz!" Onlara doğru geldiklerinde siyah kot ceketli adamın, yanındaki elleri arkadan kelepçelenmiş adamı ensesinden tutarak yukarı çıkardığını gördü. Dilhun adamın ceketiyle aynı renkteki kot pantolonunun belindeki polis rozetine ardındanda başını yeni kaldıran ve göz göze geldiği adamın yüzüne baktı. Adamın tanıdık siması hatıralarında canlandığında yutkundu. Alparslan'la yemek yedikleri akşam onlara servis yapan garsondu.
|
0% |