Yeni Üyelik
14.
Bölüm
@dilhann

"Kararını değiştiren ne oldu?" Dilhun hızlanan nabzını dizginlemeye çalışıyordu. "Yapmak istiyor musun? İstemiyor musun?"

"Tamam akşam sekiz, uygun mu?" Dilhun saatine baktı. Üç saat sonrasına hazırlanabilirdi. "Uygun."

"Sana yeri mesaj olarak atarım." Dilhun beklemeden telefonu kapattı. Yoldan geçen bir taksiyi durdurup ofisinin adresini söyledi. Ofisine girdiğinde direkt olarak odasına yöneldi. Akşam için kafasında oluşan birkaç soruyu yazmalı ve alması gereken notları bilgisayara geçirmeliydi. Bu akşam büyük ses getirecekleri kesindi. Aklında en çok annesi vardı. Yayın esnasında annesinin güvende olduğundan emin olmalıydı. Bilgisayarını açıp soracağı sorulara yönelik birkaç madde sıraladıktan sonra hard diski bilgisayarına taktı. Belgeleri bilgisayarına kopyaladıktan sonra içerisindeki dosyalara biraz daha göz gezdirdi.

Nisa Atmaca'nın raporunda bir süre vakit geçirdi. Babası Adem Atmaca hatırı sayılır zenginler arasındaydı. Alparslan ile yollarının nasıl kesiştiğine dair birkaç duyumu vardı. Nişanları aile içinde olmuştu. Nişanlanmalarından kısa süre sonra Nida'nın ölüm haberi gelmişti. Nişana dair hiçbir fotoğraf bulunmazken kısa süre sonra Be's ortaya çıkmıştı. Adem Atmaca'nın damadı olarak bilinen adam o zamanlarda bile kimse tarafından bilinmezken daha büyük bir gizem yaratmıştı. Nida'nın bahsi kesinlikle geçecekti.

Yetimhane dosyasına tıkladığında ise gözleri dolmuştu. Reşit olmayan birçok kızın hamilelik dosyaları vardı. Yetimhanenin sahibi ise Alparslan'dı. Acaba sorusu kafasında dolandı. Böyle bir şey üzerinden para kazanıyor olabilir miydi? Şimdilik düşünmek istemedi Dilhun. Her şeyin cevabını bulacaktı. Geçen zamana karşı burada bulunan kıyafetlerinden üzerine beyaz gömleğini ve füme rengi kumaş pantolonunu giydi. Saçlarını sıkı bir at kuyruğu yaparken iyi gözükmek adına başka bir çaba sarf etmedi.

Telefonuna gelen mesajla dikkati oraya çevrilirken Alparslan'ın yayın yapacakları yeri mesaj olarak gönderdiğini gördü. Odasına geçip bilgisayar çantasına bilgisayarını yerleştirip, yayın sırasında karalama yapacağı bir not defterini ve her zaman kullandığı dolma kalemini çantanın içine koydu. Hard diski ceketini giydikten sonra ceketinin iç cebine yerleştirdi. Annesini aradığında yorgun sesini duydu. "Dilhun, neredesin?"

"Bu akşam geç geleceğim. Anne kapının önünde birkaç adam bekleyecek. Güvenliğin için olacak. Korkma tamam mı?" Annesinin derin iç çekişini duydu. "Biraz sakin geçse günlerimiz olmaz mıydı?"

"Bu akşamdan sonra söz veriyorum senin yanında olacağım. Birbirimizi dinlemeye ihtiyacımız olduğunu biliyorum. Son bir işim var." Annesi birkaç saniye sessiz kalmıştı. "Tamam kızım, buna da tamam. Dikkatli ol."

"Olurum, görüşürüz." Dilhun, telefonunu çantasına koyduktan sonra ayakkabılarını değiştirip onu almaya gelecek olan arabayı beklemek için ofisinden çıktı. Ofisinin kapısını çekmeden önce içerideki paspası kapıdan biraz uzaklaştırdı ve içeri giren olup olmayacağını bu şekilde anlayabilmeyi umdu. Asansöre bindiğinde bileğindeki saate baktı. Henüz yayın saatine bir saat vardı. Gitmeli ve hazırlıklarını tamamlamalıydı. Asansörden inip, onu bekleyen siyah arabaya ilerledi. Her zaman aynı şoförü gönderiyordu. Bu Dilhun'un dikkatinden kaçmamıştı. Muhtemelen bu onun için bir güven yöntemiydi.

Yirmi dakikalık yolun ardından araba Alparslan'ın yalısının önünde durdu. Kapısı açıldıktan sonra yalının girişine yürüdü. Kapının önünde duvara sırtını yaslanmış, sigarasını içen Alparslan'ı gördü. Alparslan, Dilhun'u görünce elindeki sigarasını yere atıp ayakkabısının ucuyla ezerek söndürdü. "Yalıda mı yayın yapacağız?"

"Merhaba Dilhun ve evet yalıda yayın yapacağız ve içeride konfor alanını sağlayacak her şey var. En önemlisi ise en güvenli alan burası." Dilhun istemsizce bir 'hah' sesi çıkarmıştı. "Burada yaşadıklarımız gözümün önüne geldi."

"Bu sefer hataya yer yok. Bu akşamı kimsenin bozmasına izin vermeyeceğime emin olabilirsin." İçeri girdiklerinde giriş kata düzenlemiş oldukları çekim alanına baktı. Bu kadar kısa sürede bütün işi halletmiş olması Dilhun'u etkilemişti. "Her şey tamam görünüyor."

"Sadece senin kamera önüne geçmen yeterli olacak." Dilhun başıyla onayladığında bilgisayar çantasını alıp onun için konulan siyah ahşap masanın üzerinde çantasındaki eşyalarını çıkardı. Yüksek masanın yanına bir bar sandalyesi yerleştirilmişti ve Dilhun için minimal bir alan oluşturulmuştu. "Ne soracağımı önden sorgulamayacak mısın?"

"İşine karışmayacağımı söylemiştim. Bunu isteyen benim ve senin işini yapmana engel olmayacağım." Dilhun memnun olmuşçasına başını salladı. Sosyal medya hesabına girip yayın saatini yazan kısa bir yazı yazıp ardından paylaştı. "Hangi kanalda olacağız?"

"Hepsinde." Haktan, elinde tuttuğu mikrofonla Dilhun'a yaklaştı. Ses cihazını beline yerleştirip, mikrofonu takması için ona uzattı. "Bu akşam pembe dizileri yok. Sadece gerçekler."

"Kanalları mı hackleyeceksiniz?" Haktan normal bir şeymiş gibi omuz silkti. "Engel olmak isteyecekler ama her kanala aynı yayını verirsek başa çıkamazlar."

"Haktan, etraf kontrol edildi mi?" Haktan elindeki diğer mikrofonla Alparslan'a yöneldi. "Siz burada muhabbet ederken, ben o işlerle ilgileneceğim. Dediğim gibi engel olmak isteyecekler ama ben size bir şey diyene kadar durmayın."

"Ne demek bu?" Dilhun sorusunu yönelttiğinde Alparslan camın kenarına yaklaşıp parmak izi okuyucuya parmağını okuttu. Pencerelere inmeye başlayan demir kepenkleri izledi Dilhun. Ardından üzerine yanan büyük spot ışığıyla gözleri kamaştı. "Dışarıdan müdahale edilmemesi için her tedbiri aldık demek."

"Annem güvende mi?" Alparslan kameranın arkasında onun için konulan tekli koltuğa oturdu. "Annen evde ve güvende. Sen sadece buraya odaklan ve bize biraz güven."

"Tanımadığım birine güvenmemi bekleyemezsin. Özellikle bu kişi siz olunca biraz daha zorlaşıyor işler." Alparslan ona yanıt verecekken kameranın başına gelen adamla beraber sessizliğini sürdürdü. "Yayına son iki dakika."

"Anlaşıldı." Dilhun, üzerini düzeltip bilgisayarının masanın üzerindeki konumunu ayarladı. Alparslan'ın kameranın açısında olmadığını bilse de ona hitap ederek konuşmalıydı. "Hazır mısın?"

"Evet." Alparslan güven vermek istercesine hafifçe tebessüm etti. "Giriyoruz!" Geri sayıma başladıklarından itibaren kamerada yanan kırmızı ışıkla Dilhun'un gerginliği artmıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra bakışlarını kameraya sabitledi. "Herkese iyi akşamlar. Ben Dilhun Öztürk. Yıllardır dile getirmeye korktuğumuz soruların cevabını bulmak için buradayız. Siz kendisini göremeseniz de şu an sol tarafımda oturan Be's lideri Alparslan Şahin bizimle."

Dilhun yayında bir sorun olmadığına emin olmak için kameranın arkasındaki Haktan'a baktı. Haktan başıyla onay verdikten sonra yanlarından ayrılırken Yaser'i içeride bırakmıştı. Dilhun, boğazını temizleyip Alparslan'a döndü.

"Beş yıl önce hayatımıza dahil oldunuz. İnsanların büyük bir kısmı sizin destekçiniz oldu. Görmedikleri, bilmedikleri birinin sadece sözleri için arkasında durdu. Kimsiniz? Hayatımıza neden dahil oldunuz?" Alparslan iyice arkasına yaslandı.

"İyi akşamlar dileyerek başlamalıyım sanırım. Be's geldiği bütün anlamları barındırması için oluşturuldu. Fakirlikten muhtaç olmak olarak adlandırdığınızda ülkenin ve insanların durumunu; ihtiyaç, azap, korku dediğinizde ise bunları insanlara getirenlerin yaşamasını istediklerimizi yansıtıyor." Tok sesi Dilhun'un kulaklarına dolduğunda insanların üzerinde de bu etkiyi bıraktığına emindi. Kendisine olan güveni kalın sesini daha etkileyici kılıyordu.

"Bunu görev olarak üstlenmenizdeki sebep nedir? Sadece örgütünüzü değil sizi de tanımak istiyor insanlar. Neden gizleniyorsunuz?" Dilhun'un soruları onun yıllardır birikimlerinin getirileriydi ama asıl istediği cevaplar bunlar değildi. "Standart bilgilerimden bahsediyorsak. Otuz iki yaşındayım. Yaşım tahmin edilenlerden daha küçük. Yüzümü göstermeyişimin tek sebebi insanların arasında onların sesini rahatça duyabilmem. Bir ailem yok. Ailesizliğimi ise Asaf Yücesoy'a borçluyum. Onlara karşı çıkmamın temelinin bu olduğu düşünülecek olsa da öyle değil Eğer mesele sadece ailem olsaydı şu an onun yaşamayacağına emin olabilirsiniz. Önce herkese yapılan yolsuzlukları göstereceğim ve ardından bu yolsuzluklara son vereceğim. Bunu görev olarak üstlenmekten bahsediyorsan beni en iyi sen anlamalısın Dilhun. O haberi ilk yayınladığında hangi duyguları barındırıyorsan, ben de aynılarıyla yola çıktım."

"Siz hiç yolsuzluk yapmadınız mı?" Alparslan gelen soruyla beraber gülümsedi. Dilhun bir süre neden gülümsediğini düşünse de dikkatini gülüşünden çekti. "Benim her adımım yolsuzluktan geçiyor ama ben hiçbir masuma zarar vermedim."

"İnsanların masumluğuna ne zamandır karar veriyorsun?" Dilhun sinirle soluduğunda gözlerini yumdu birkaç saniyeliğine ve sakinleşip tekrar ona döndü. "Ülkede adalet kavramı yok sayıldığından beri."

"Nida Atmaca, onunda senin adalet kavramınla bir ilgisi var mıydı?" Alparslan'ın gerilen yüz hatlarına karşı doğru yere parmak bastığını anladı. "Nida, çoğu kişinin bilmediği eski nişanlım. Onun adaletsizce öldürülüşü ise babasıyla alakalıydı."

"Babası mı?" Dilhun'un şaşkınlıkla dudaklarından dökülen kelimeler bilmediği bir sır perdesinin açılmasından kaynaklıydı. "Evet. Adem Atmaca. Kendisi ayyaşın tekidir. Sarhoş bir şekilde eve geldiği bir gün karısını dövecekken Nida'nın araya girmeyi istemesiyle kendi öz kızını darp edip şiddetli bir şekilde başını duvara vurmasıyla kızının ölümüne sebep oluyor. Zaten üzerini kapaması için para göstermesi yeterli oldu. Bunun yayıldığını duyunca oldukça bozulacak."

"Karşı suçlama yaparsa?" Alparslan omuz silkti. "Kızının öldüğü akşama dair bütün kayıtlar bulunuyor."

"Üzerine kayıtlı olan bir yetimhane var. Yetimhanede ise reşit olmayan birçok hamile kız çocuğu var. Bu kadar paranın kaynağı nedir Alparslan?" Alparslan, Dilhun'un arkasındaki projeksiyon perdesine birkaç fotoğrafın yansıtılması için işaret etti. Dilhun arkasına yansıyan ışıkla beraber kenara çekildi ve ekrana döndü. Başkanın sağ kolu Yekta'nın birkaç küçük kızla arabadan indiğine dair fotoğraflar vardı. Ekran değiştiğinde ise kızları bir adamın önüne yere savuruşunun videosu. Dilhun'un kalbi sızlamıştı.

Dışarıdan gürültüler gelmeye başladığında Dilhun kısa süreli dikkat kaybı yaşamıştı. İstemsizce korku bedenini ele geçirirken Haktan'ın içeri girip girmeyeceğini bekledi. Geçen saniyelerin ardından bir hareketlilik olmayınca dikkatini toparladı. "Peki bu kız çocuklarıyla olan bağını nasıl açıklıyor?"

"Kimisine önceden yetişebildik ama yetişemediklerimizi ise korumamız altına o yetimhanede topladık. Kızların ve bebeklerin sağlıklarıyla ilgileniliyor. Kimisi çok hırpalanmış olduğundan gözümüzün önünde yitip gitse de dokunabildiğimiz her hayatı onlara geri vermeye çalışıyoruz. Paramın kaynağı ise küçük kızları kendilerine satın almaya çalışan şerefsizlerin banka hesaplarını ele geçirmekten geliyor." Alparslan dişlerini sıkarak konuştuğunda Haktan odadan içeri girdi. Kameranın önüne Dilhun'un yanına geçti.

"Herkese iyi akşamlar. Teknik aksaklığımız bulunmasa bile susturmak isteyen birkaç tasması salınmış köpek tarafından saldırıya uğruyoruz. Yayınımız şimdilik bu kadar." Yaser, yayını kestiğinde Alparslan oturduğu yerden kalkıp belindeki silahı çıkardı. "İçeri giren var mı?"

"Hayır ama daha fazlası geliyor. Buradan uzaklaşmak en iyisi. İnsanlar deli gibi tepki veriyor yayına Asaf yerinde deliriyor olmalı. Dilhun'u güvenli bir yere götürmek en doğrusu olacaktır." Dilhun bir yandan eşyalarını toplarken geçen zamana baktı. Yaklaşık bir saattir yayındalardı. "Arabalar hazırsa çıkalım. Kayıp vermek istemiyorum."

"Herkes iyi bir sorun yok. Araba kapıda bizi bekliyor. Aynı arabada çıkacağız. Yolda ise ayrılacağız." Dilhun çantasını yanına alıp, telefonunu çıkardı. "Annen iyi."

"Eğer beni bulmak istiyorlarsa ona ulaşmak isteyeceklerdir." Alparslan, Dilhun'a yaklaştı. Genç kadının gerginliği her mimiğine yansıyordu. Sevdiği biri için bu denli endişelenmenin ne demek olduğunu unutmuştu. "Anneni evden çıkardık Dilhun. Onu bir süreliğine misafir edeceğimiz şehir dışındaki bir eve yerleştirdik."

"Ve bundan şimdi mi haberim oluyor?" Dilhun beklemeden annesini aradığında karşılık olarak telefonunun kapalı olduğunu bildiren sinir bozucu kadının sesini duymuştu. "Annemle görüşmek istiyorum."

"Kızımı ver telefona." Annesinin sesini duyduğunda Haktan'ın buruşan yüzünü görmezden gelip elindeki telefonu aldı. "Anne, iyi misin?"

"İyiyim. Şu yanındakilere sanırım hayatımı borçluyum." Bakışları Alparslan ve Haktan arasında gidip gelmişti. "Ne oldu?"

"Eve döndüğümüzde içeride birileri vardı. Yaser denen o genç çocuk benimle beraber içeri girmekte ısrar etmeseydi muhtemelen bu konuşmayı yapabiliyor olmayacaktık. Şimdi beni deniz kenarında bir eve getirdiler. İyiyim, benim için endişelenme." Annesinin yüzünde güven veren bakışı gördüğünde içi rahatlamıştı. "Telefonun nerede senin?"

"Takip edilmeyelim diye kapattırdılar." Dilhun'un kaşları çatılmış olsa da haklı olduklarını biliyordu. "Tamam şimdi buradan çıkmamız gerekiyor. Dikkat et kendine."

"Asıl sen dikkatli ol kızım. Görüşürüz." Telefonu kapatıp Haktan'a uzattı. "Yayın öncesi söylesek dikkatin dağılacaktı. Annenin güvende olduğunu bildiğimiz için bunu sonraya sakladık." Alparslan'ın açıklamasıyla azalması gereken siniri artarken Haktan yavaş adımlarla geri çıktı. "Dikkatim dağılacak olsaydı babamı toprağa verişimin üzerinden geçen birkaç saate seninle yayını ayarlamazdım."

"Haklısın ama..." Cümlesine devam etmesine izin vermemişti. "Haklılığımın bir aması olamaz."

"Alparslan'ın azarlanmasını bölmek istemesem bile çıkmamız gerekiyor." Haktan'ın araya giren sözleriyle Alparslan ona ters bir bakış atmıştı. Dilhun ikisini arkasında bırakıp dış kapıya yürüdü. Yaser onu gördüğünde eliyle arabayı işaret etti. "Senin adın ne?"

"Yaser." Arabanın kapısını açıp arka koltuğa oturdu. "Yirmilerinin başlarında gibisin ne işin var burada?"

"Alparslan abi bana hayatımı verdi. Sandığınızdan çok daha fazlasına sahip bir adam." Haktan ve Alparslan yanlarına geldiklerinde Dilhun'un kapısını kapatıp öndeki arabaya geçti Yaser. Alparslan ve Haktan yerine geçtiğinde yolculukları kısa süre sessizlik içinde geçtikten sonra iki yanlarına yaklaşan arabayla Alparslan arabayı hızlandırmıştı. "Ne oluyor?"

"Aşağı eğil Dilhun ve sabit olduğundan emin ol. Savrulmamaya dikkat et." Alparslan'ın dediklerini uygulayıp, Jeep'te olmanın verdiği alan genişliğiyle koltukların arasına çömeldi ve iki yanından destek alarak tutundu. Duyduğu silah sesleriyle Alparslan'ın arabayı sağa doğru savurması bir olmuştu. Yanındaki arabaya çarptığında çıkan sesle Dilhun'un çığlık sesini duydu. Yanlarındaki araba kontrolü kaybetmek üzereyken Alparslan bir kez daha sağına doğru arabayı savurduğunda kontrolü tamamen kaybeden arabayla beraber Haktan camdan dışarı çıkıp arkalarında kalan arabanın ön iki tekerine ateş etti.

Arabanın camına ateş edilmesiyle arka cam patlayarak cam parçalarının içeri dökülmesine neden oldu. Dilhun kolunu yüzüne siper ederek cam parçalarının yüzüne gelmesini engellemek istemişti. Kolunu sıyıran cam parçası gömleğini kesip hafif bir çiziğin oluşmasına neden olmuştu. Sızlayan koluna baktığında hafifçe sızan kanı gördü. Alparslan direksiyonu Haktan'a bırakırken çıkardığı silahıyla yanlarındaki arabaya iki el ateş edip, arabanın kontrolünü tekrardan eline alıp hızlandı. "İyi misin?"

"Ufak bir çizik onun haricinde bir sorun yok. Siz yaralandınız mı?" Alparslan'la dikiz aynasından bakışları buluşmuştu. "İyiyiz."

"Arkamız temizlendi. İlerideki virajda Yaser'den arabayı alacaksınız ve devam edeceksiniz. Biz onların ilgisini başka yöne çekeceğiz." Dilhun koltukta yanına bıraktığı ceketiyle dökülen cam kırıklarını koltuktan aşağı ittirdi. Kalkıp koltuğun ucuna oturduğunda ceketini arabanın içine silkeledi. Ceketinin cebindeki hard diskin varlığını kontrol edip bacaklarının üzerine koydu. Virajı döndüklerinde Alparslan arabayı durdurdu. Arabadan indiklerinde Haktan'ın hayıflandığını duydular. "Güzelim arabam gitti. Oysa ne kadar yatırım yapmıştım sana. Camlar neyse ama çizikleri ne yapacağız."

"Ciddi misin sen?" Dilhun dayanamayarak sorduğunda Yaser'in gülüşünü duydular. "O iki arabadan kurtulduysak bu bebeğe yaptığım yatırımlar sayesindeydi. Tabi ki ciddiyim."

"Bütün kanalları hacklemiş adamın sen olduğuna inanmak bazen çok zor." Dilhun kınayan ses tonuyla konuşup, Yaser'in indiği arabanın ön koltuğuna ilerledi. "Kadın milleti hiç anlamıyor ki halimizden."

"Haklıydı sanki biraz abi." Göz ucuyla aynadan onlara baktığında Haktan'ın Yaser'in kafasına vurduğunu gördü. "Senin hoşuna gitti bu konuşmalar gülüyordun az önce gözümden kaçmadı."

"Oyalanmayın Haktan. Bir saat sonra haberleşelim." Alparslan'la beraber yola çıktıklarında Alparslan radyoyu açtı. Yıllar sonra ilk defa radyodan hükümete karşı ses yükselmişti. "Her şey ortaya dökülmeye başladı. Çocuklarımızın canı tehlikede." Kanal değiştirdi Dilhun heyecanla.

"İsimlerini hür bir şekilde zikredebildiğimiz günün başlangıcı oldu. Asaf Yücesoy dokunulmazlık tahtından indirilmeli." Dilhun'un kalbinde bir umut belirmişti. Bir şeyleri değiştirebileceklerine dair bir umut. "Duyuyor musun neleri başardığını?"

"Bu bir başlangıç oldu. Sana yönelttiğim her soruyu içtenlikle cevapladın mı? Bilmiyorum Alparslan. Gözümde başladığımız noktada değilsin ama yanında durmaktan keyif alacağım biri olarakta bulunmuyorsun." Dilhun radyoyu kapatacakken çalan türküyle eli havada kalmıştı. "Babamın en sevdiği türküydü."

"Aramızdaki güven probleminin farkındayım Dilhun. Bu zaten olması gerekenden farklı değil. Bana gözün kapalı güvenmeni beklemedim. Zaten sorgulayan yanın olması seninle bu noktaya gelmemizi sağlamadı mı?" Alparslan göz ucuyla yanında oturan kadına baktığında gözünden akan yaşları gördü. "Radyoyu kapatmamı ister misin?"

"Hayır, hayır. Bana iyi geldi. Bu işte seni yermekten çekinmeyeceğimi bile bile neden beni korumaya devam ediyorsun? Bu akşam istediğini almadın mı?" Alparslan arabanın camını aralayıp içeri temiz havanın girmesini sağladı. "Seni bir maşa olarak kullanmadım Dilhun. Cümlelerimin hepsinde samimiydim. Sana göre birçok hatam var ve yöntemlerimizin farklılığı bizi ayrıştıran şey olarak kalmaya devam edecek. Yaptıklarımı savunmuyorum ama sonucuna bakmak zorundayım."

"Gittiğimiz yol belki aynı yere varacak ama çok ayrı yönlerden oraya ulaşacağız. Senin yolun yıkımdan geçiyor. Ben ise bir kez daha yıkılmaya gücüm olduğunu sanmıyorum." Dilhun bu sefer aklından geçenleri değil kalbinden geçenleri söylemişti ona. "Sandığından çok daha fazlasısın Dilhun ve sandığından daha fazla kesişecek yolumuz. Kim bilir belki koca bir yıkımı beraber toplamamız gerekecektir."

"Konuşmayı iyi biliyorsun. İnsanları manipüle edebilecek kadar kuvvetli bir dilin var ama bu kadar büyük laflar ederek ortak bir paydada buluşabileceğimizi beni inandırabileceğini sanmıyorum. Yaşadıkça göreceğiz." Yanındaki kadının yüzünde gezen gözlerini hissetmesiyle kasılmıştı. Dilhun'un yanında ne kadar rahat gibi görünse de geriliyordu. Kendini hapsettiği kalkanında yarattığı darbeler Alparslan'ın tedirginlik sebebiydi. Birine kendini açıklamaya muhtaç hissetmesi bununla beraber kanıtlar sunmak için çabalaması normalinin dışındaydı Alparslan'ın. "Göreceğiz."

Kalan zamanlarında ikisi de sessizliği tercih ettiğinde ormanlık alanın içine girmişlerdi. Ağaçlıkların ortasında yapılmış tek katlı evi gördü. Verandaya asılmış olan iki ışık sadece girişi aydınlatıyordu. Arabayı park edip, indiklerinde etrafta yükselen tek ses ateş böceklerine aitti. Alparslan'ın arkasında evin kapısından içeri girdiğinde Alparslan soluna uzanıp ışığın yanmasını sağladı ve içerisi aydınlandı. Ahşap evin içine göz gezdirdi Dilhun. Burada başına bir şey gelse kimsenin ona ulaşamayacağı gerçeğiyle ürperdi. "Sana mı ait burası?"

"Babam yapmıştı." Kum rengi L koltuğun ucuna oturdu Dilhun. Üzerindeki cekete sarınmıştı. Gecenin ayazı ahşap evin iyice soğumasını sağlamıştı. "Onları kaybetmene Asaf Yücesoy'un sebep olduğunu söyledin. Nasıl?"

"Üşüyorsun önce ateş yakalım. Sonra anlatacağım." Salonun ortasındaki şöminenin ortasına gidip odunları içine yerleştirdi. Tutuşturucu jeli döküp, bol pantolonunun cebinden çıkardığı çakmağını ateşe doğru tuttu. Alev yayılırken şöminenin kapağını kapattı Alparslan. Dilhun şöminenin önündeki pufa oturduğunda üzerindeki kumaş pantolonun verdiği rahatsızlıkla kıpırdandı. Alparslan onun karşısında yere oturup kollarını dizlerinin üzerinde birleştirdi. "Babamı ve annemi on beş sene önce kaybettim. Akşam arkadaşımda kalmak için ısrar etmiştim ama bir şeyler oldu ve eve döndüm. Döndüğümde annemi evin ortasındaki halıda kanlar içinde yatarken gördüm. Babam ise onun ellerinde son nefesini veriyordu. Gözlerinde bundan haz aldığını görebiliyordum. Memnun ifadeyle babamın son nefesini vermesini bekledi. Sonra onu annemin yanına halının üzerine bıraktı."

"Kim?" Dilhun böyle bir hikaye beklememişti. Yaşadığı anları ve yaşının küçüklüğünü düşündükçe hem nedenini sorguladı yaşadıklarının hem de bunu yaşatanın kim olduğunu. "Amcam Asıf Yücesoy."

 

 

 

 

Görüşlerinizi bildirmeyi ve oy vermeyi unutmayın! *-*

 

Loading...
0%