
"Gidelim mi artık buradan?" Aklının bir köşesinde Alparslan vardı. Ona haksızlık ettiğini düşünmüyordu veya söyledikleri için bir pişmanlığı yoktu. Sadece babasıyla olan bağını merak ediyordu. Daha fazla yalana şahit olup, olmadığını ve bir bilinmezlik içinde ne kadar kaldığını bilmek istiyordu. "Sen iyi hissediyor musun? Arbede içinde kalktın yatağından."
"İyiyim ben baba. Burada durunca daha kötü hissedeceğim kendimi." Akif anlayışla başını salladı. Hastane kapısının dışına doğru yürüyüp, taksi bulmak için etrafa baktı. "Akif bey!" Akif, ona yaklaşan arabadan gelen tanıdık sese döndü. "Ali?"
"Alparslan abi sizi almam için gönderdi." Dilhun, Ali'nin adını duyunca başını kapıya doğru çevirdi. İyileşmiş ve eski dinç haliyle onu görünce sevinmişti. Alparslan konusunda yalan söylemiş olması onu hayal kırıklığına uğratmış olsa bile onun o halde olduğunda hissettiklerini düşünmeden edemiyordu. "Dilhun hanım."
"İyi görünüyorsun Ali." Dilhun'un sesindeki iğneleme fark edilecek tondaydı. "Ben özür dilerim."
"Benden özür dileme Ali. Alparslan için çalışıyorsun nedenini anlayabiliyorum ama bir daha vurulsan dönüp ardıma bakar mıyım? Sanmıyorum." Dilhun sözlerinden sonra arabaya binip yerini aldı. Başını koltuğa yaslayıp, gözlerini kapadı. Kendini yorgun hissediyordu. Ara ara genzinden gelen öksürük yüzünü buruşturmasına sebep oluyordu. Annesi yan tarafına oturduğunda elini bacağına koyup, şefkatle okşadı. Araba çalıştığında Dilhan camı açıp, temiz havanın ciğerlerine dolmasına izin verdi. Gözlerini araladığında dikiz aynasından Ali'yle göz göze gelmişlerdi. Gözlerindeki pişmanlığı görse bile başını çevirip yolu izledi.
Evin önüne gelene kadar bakışlarını yoldan ayırmamıştı. Biraz sessizlik onun en büyük ihtiyacıydı. Odasından içeri girdiğinde ceketinden hard diski çıkarıp baş ucundaki konsolun üzerine bıraktı. Üzerini değiştirdikten sonra kendini yatağının üzerine bırakıp, hard diski eline aldı. İçindekilerin henüz çeyreğine bile bakamamıştı. Bunlar için harcayacak gücü var mı? Onu düşünüyordu Dilhun. Her şeyi bir kenara bırakıp, gözlerini kapadı.
Alt kattan gelen gürültüyle gözlerini açtığında evde temizlik olduğunu anlamıştı. Asiye hanım yaşanılan her kötü günden sonra evde temizliğin ferahlık getirdiğine inanırdı. Bu onun destek olma şekliydi. Dilhun yatağından kalktığında hızlıca duş aldı ve Alparslan'la babasının bugün yapacağı buluşmanın nerede olabileceğini düşünmeye başladı. Üzerini giyinip alt kata indi. Etrafa bakındığında kimsenin olmadığını gördü. Asiye hanım, elektrikli süpürgeyle salonu süpürürken Dilhun'un geldiğini fark etmemişti. Dilhun, onu rahatsız etmeden tekrar odasına çıktı.
Anne ve babasının arka bahçede olabileceğini düşünerek odasının camından dışarı baktı. Annesi bir elinde kahvesi bir elinde moda dergisiyle oturuyordu. Dilhun'un istemsizce kaşları çatılmıştı. Bu kadar keyifle oturabilecekleri bir halleri var mıydı? Aklından geçen tek soru bu olmuştu. Yatağının karşısındaki tekli koltuğa oturduğunda babasının ve Alparslan'ın nerede buluşabileceğini düşünüyordu. Yalı her zamanki yerleri olması için çok ortalıktaydı. Aklına babasının çektiği video geldi. Ne hastanedeki ofisteydi ne de evin herhangi bir yerinde çekilmiş videoydu. Bilgisayarını çıkardıktan sonra hard diski yerleştirip videoyu açtı. Babası konuşurken arkasını incelemeye başladı. Sağ tarafındaki pencereye baktı. Dışarısı az çok görünüyordu. Görüntüyü durdurup yakınlaştırdığında bulanık olsa bile neresi olduğunu anlamıştı. Alparslan'ın ilk haberini yayınladığı gece gittiği depoydu. Depo arka tarafındaki çelik parmaklıklar pencerelerde de vardı. Dilhun çantasını topladıktan sonra montunu giyip evin kapısından çıktı.
"Dilhun?" Neriman hanım kızının aceleci tavırlarla dışarı çıktığını gördüğünde bahçede bakımsızlıktan solmaya yüz tutmuş çiçeklerinden gözlerini çekmişti. "Dergine bakmayı bitirmişsin."
"Nereye gidiyorsun? Biraz dinlenmelisin." Dilhun çantasından arabasının anahtarını çıkarırken bir yandan annesini dinliyordu. "Ben iyiyim. Halletmem gereken işler var."
"Bir yere yığılıp kalacaksın kızım. Biraz bu olaylardan uzaklaşmalısın." Dilhun parmaklarıyla şakaklarını ovaladı. "Yaşadıklarımızı gözden geçiriyor musun anne? Sence kahve ve dergiyle oturabileceğim bir yaşam sürüyor muyum?"
"Babanı kaybettiğimizi düşündüğümde canımın yarısını kaybettim ben Dilhun. Diğer yarısında abin ve sen varsın. Benim yaşam sürmem için siz bana nefes oluyorsunuz. Bir şeylerden uzak durmam bir fikrim olmadığını göstermiyor. Sadece hayatımı huzurla sonlandırmak istiyorum. Bir kayıp yaşamadan." Dilhun, hiç anne olmadığı için Neriman hanımın hislerini anlamakta zorlanıyordu. Anne olsa onunla aynı düşüncelere sahip olabilir miydi? Bu ona imkansız geliyordu. "Bu düşünceni her dile getirdiğinde seni anlamak için çaba harcıyorum ama yapamıyorum. Çocuğumu böyle sığ ve açık hava hapishanesi yaşadığı bir hayatta yaşamaya ikna etmek bana doğru gelmiyor. Neden daha iyi bir yaşam sürmeyelim? Sessizlik en büyük kötülük değil mi?"
"Gördüklerin, göreceklerin yanında bir hiç kalıyor Dilhun. Tek isteğim iyi ol." Dilhun, annesinin sarılışına karşılık verdiğinde içtendi. Endişesini anlıyordu. "Hepimiz iyi olalım. Şimdi gitmem gerek ama merak etme tehlikeli bir işe kalkışmayacağım."
"Dikkatli ol." Arabasına binip, yola koyuldu. Aradan geçen kırk dakika sonunda deponun önüne gelmişti. Deponun kapısında arabasını park ettiğinde kapıda bekleyen Yaser ve daha önce hiç görmediği kendi yaşlarında genç bir adamla karşılaştı. "Dilhun hanım?"
"Babam burada mı?" Yaser'in gözündeki tereddüt Dilhun'un cevap almasıyla eş değerdi. "Kapıyı açar mısın?"
"Alparslan abiyi bir aramalıyım." Dilhun, onu istese bile içeri almayacaklarını biliyordu. Bu yüzden sesini çıkarmayarak yanıt bekledi. Yaser'in birkaç saniyelik telefon konuşmasından sonra kapı açılmıştı. Dilhun içeri girdiğinde ikinci kapının önüne gelene kadar kimseyi görmemiş sadece tepelerdeki kameralardan izlendiğini fark etmişti. İkinci kapıdan geçtiğinde birkaç saniye etrafa bakındıktan sonra Alparslan,Haktan ve babasının oturduğu koltuklara doğru döndü. "Kızım?"
"Artık olayların dışında kalmayacağım. Madem beni bu işe siz çektiniz o halde her şeyi bilmek istiyorum." Koltukta babasının yanına oturup, çantasını ortadaki masanın üzerine bıraktı. "Sen burayı nereden biliyorsun?"
"İlk haberi yayınladığında bizi videoya çektiği yer burasıydı." Alparslan, Dilhun'a birkaç saniye dikkatle baktıktan sonra konuşmuştu. Üzerindeki siyah kazağın yakasında parmağını dolandırıp, boğazını temizleyip sözüne devam etti. "Ama burada olduğumuzu nasıl tahmin etti merak ediyorum."
"Babamın bana bıraktığı videodan yola çıktım. Etrafı zaten tanıyordum." Alparslan'ın yüzünde istemsizce bir gülümseme oluştu. Dilhun yaptığı mesleğin hakkını veriyor ve doğru bir seçim yaptığını herkese kanıtlayabiliyordu. "Arkasından iş çeviremediğimiz tek kişi olarak anılacaksın." Haktan, sonunda sessizliğini bozmuştu. Ortadaki sehpanın üzerine bacaklarını uzatmış, kucağındaki diz üstü bilgisayarıyla ilgileniyordu.
"Bunu bir övgü olarak mı kabul etmeliyim?" Haktan, bilgisayar klavyesinden ellerini çekip Dilhun'a baktı. "Hayır, zaten geleceğini biliyorduk. Eğer bizi bulmanı istemeseydim bulamazdın." Haktan omuz silkerek konuştuğunda Akif boğazını temizledi. "Dilhun, birinin peşinde olmadığına emin misin?"
"Eminim." Haktan, tekrar konuştuğunda Dilhun'un kaşları çatılmıştı. "Arabanda bir izleyici var ve arabanın arka kamerasını hacklediğim için bütün yol boyunca seni izledim. Peşinde şaşırtıcı bir şekilde kimse yoktu. Gerçi burayı zaten biliyorlar."
"Övündüğü şeylere bak." Dilhun, memnuniyetsizce konuştuğunda Alparslan ve Akif ikilinin arasındaki soğuk savaşı izlerken Alparslan geçen sürenin zaman kaybı olmasından hoşnutsuzdu. "Muhabbet için vaktimiz yok. Haktan'ın dediği gibi burayı zaten izliyorlar. Sizi buraya getirmesem bile artık Akif amcanın bir taraf seçtiğini düşünüyorlar ve bu sizin tehlikede olduğunuzu gösteriyor."
"Babam zaten tarafını seçmedi mi? Ölmediğini bile bilen ailesi değil sizdiniz sonuçta." Akif, kızının öfkesinin henüz geçmediğinin farkındaydı. Kendini açıklayabileceği bir fırsatı olmamıştı ve Dilhun'un öfkesi dinmek yerine daha çok artmıştı. "Hayır Dilhun. Akif amca beni yıllardır tanıyor olmasına rağmen hiçbir zaman desteklemedi. Tek yaptığı doğrularımızda destek olmak oldu. Yanlış gördüklerinde ise bizi durdurmaya çalıştı. Sence bir taraf seçmiş olsaydı sana o diski bırakır mıydı? Hepsini inceleyebildin mi?"
"Hayır, ölmüş babamın yasını tutmaya çalışırken pek fırsatım olmadı." Akif kızına doğru döndü. "Bana olan kızgınlığında haklısın Dilhun ama dinlemeden öfkeni yansıtmayı bırakmanı istiyorum. Kırgınlığının geçmesini beklemiyorum ama kızgınlığını geçireceğime eminim. Babanı biraz bile tanıdıysan bir şeyler için sebeplerim olduğunu biliyorsun."
"Ben buraya baba kız konuşması için gelmedim. Sizin bu işte ne kadar beraber olduğunuzu bilmek istediğim için geldim. Ben sizin haberci kuşunuz değilim. Bana bir şeyleri açıklamak zorundasınız." Alparslan, oturduğu koltukta öne doğru geldi. "İstediğini sor. Babanda bende buradayız ama bunun için çok vaktimiz yok. Şu an şehre girmek üzere olan bir adam var ve onu Asım'ın yanına ulaşmadan aldırıp, ağırlamam gerekiyor."
"Kim o adam?"
"Merak ettiğin bizim aramızdaki ortaklık Dilhun. Cevaplarını alacağın sadece bunlar olabilir." Alparslan'ın tavırları değişmişti. Dilhun bunun farkındaydı. Başladıkları noktaya gelmişlerdi ve Dilhun bu durumu yabancılamıştı. Alparslan'nın çatılmış kaşlarıyla onun yüzünü inceleyişini yabancıladı önce ve daha önce ona hiç bu kadar keskin konuşmayışını yabancıladı. "Merak ettiğim bundan ibaret değil Alparslan. Başıma gelen her şeyin ardında siz varken yapacağınız her şeyi bilmek istiyorum."
"Neden Dilhun? Sadece yaşadıkların yüzünden mi? Yoksa aklının bir köşesinde bizi aklamak mı istiyorsun?" Dilhun oturduğu koltukta geri yaslandı. "Hayır, mümkünse seni ve Asım'ı yargılanırken görmek istiyorum."
"Bu işin sonunda bende adil bir hakim karşısında yargılanmayı kabul ederim Dilhun ama o güne kadar her adımımızdan haberdar olacağını sanıyorsan yanılıyorsun. Seninle tanışmayı adil olduğunu düşündüğüm için istedim. Be's ve devletin kıyasını yapabilecek, halka sunabilecek adil biri olmalıydı ve o cesaret sadece sende vardı. Be's için elinde birçok belge varken neden devlete yönelik hiçbir bilgin yok? Yolumuzdan şaşmamalıyız Dilhun." Alparslan'ın sözleri Dilhun'un kızgınlığını harlarken Alparslan gibi koltukta öne doğru geldi. Gözlerinin içine baktığında donuk bakışlarından ne hissettiğini çözemezken Dilhun'un harelerinde saf öfke vardı.
"İşine duygularını karıştırmamalısın Alparslan. Düne kadar beni koruyup kollarkende işine duygularını yansıttın şimdi bana olan öfkeni de işine yansıtıyorsun." Dilhun ayağa kalkıp sözlerine devam etti. "Neyse haklısın ben işimi kendi bildiğim yoldan yapmalıyım. Elimde birçok bilgi varken burada oyalanmamalıyım. Baba, akşam yemeğinde evde olacağım."
Dilhun öfkesini gizlemeye çalışarak yanlarından ayrıldı. Arabasına bindiğinde uzaklaşana kadar sakinliğini korumuştu. Yeteri kadar uzaklaştığını düşündüğünde arabasını durdurup direksiyonuna sertçe vurdu. "Kendini bir halt sanan herifin tekiyle uğraşıyorum. Bir de ülkeyi kurtaracakmış. Bencil herif." Söylenerek arabasını çalıştırdığında istikameti Alparslan'ın asla tahmin etmeyeceği bir yer olmuştu. Hükümet binasının girişinde arabasını durdurdu. Çalan telefonunu çıkardığında Alparslan'ın aradığını gördü. Aramayı reddedip inecekken tekrar telefonunun çalmasıyla duraksadı. Bu sefer arayan babası olmuştu. Telefonunu sessize alıp çantasının içine koyduktan sonra arabasından indi.
Kızıl tuğlalardan oluşan binanın girişine geldiğinde kemik rengi kapının iki yanındaki kolonlarda bekleyen güvenlik görevlisi telsizinden Dilhun'un geldiğini içeri haber vermişti. Kapıyı onun için açan güvenlik görevlisinin yanından geçtikten sonra büyük girişle karşılaşmıştı. Hükümet binası Başkan'ın ana ini olmuştu. Dilhun daha önce buraya babasıyla bir davete katılmak için gelmişti. Hükümet binası, saraydan hallice bir büyüklüğe sahipti. Girişin sağ tarafı beş yüz kişilik bir balo salonuna ayrılmıştı. Başkan'ın odası ise bir üst kattaydı. Dilhun'u içeride karşılayan görevli üst kata çıkması için onu meşe ağacından yapılma merdivene yönlenirdi.
İçerisi kemik rengi duvarların tablolarla örtülü olmasının getirdiği bir kasvete sahipti. Çıktığı merdivenin duvarında eski başkanların büyük fotoğrafları vardı. Alparslan'ın dedesinin fotoğrafının önüne geldiğinde durdu. Alparslan'ın kırk sene sonraki haliyle karşılaşmış gibiydi. Daha önce bunu hiç fark etmemişti. Bu kadar benzerliğe sahip olmaları Dilhun'un ürpermesine neden olmuştu. Merdivenden çıktıktan sonra uzun bir koridora adımlamıştı.
Koridorun yerleri siyah halıfleks kaplıydı. Giriş katın aksine duvarlar bordo rengindeydi. Dilhun koridorda yürüdükçe duvarlarda asılı tablolara göz atıyordu. Geneli pahalı olan tabloların üzerinde elini gezdirdi Dilhun. Babasının yurt dışından getirttiği tablonun önünde durdu. Başkan'a ilk hediyesi bu olmuştu ve abisini aracı olarak kıldığı bu tablonun Başkan üzerindeki etkisine bizzat şahit olmuştu. Diğer tabloların yanında pahası oldukça düşükken aldığı bu etkinin sebebini hep merak etmişti. Odasının önüne geldiğinde kapının önündeki genç kız başıyla Dilhun'a selam verdi. "Hoş geldiniz, sizi bekliyorlar."
"Teşekkürler." Kapıyı çalıp içeri girince Asım'ı odasının ortasına konumlandırılmış, ceviz rengindeki masasının yanında ayakta dururken buldu. Odanın boyutu evlerinin salonunun iki katına sahipti. Bir kısmında diğer başkanlarla yaptığı görüşmeler için kullandığı toplantı masasına ayrılmıştı. "Bu ne hoş bir sürpriz Dilhun."
"Hoş olduğu tartışmalı olabilir ama yapılması gereken bir ziyaretti." Asım, masasının önündeki deri koltuğu işaret etti. Dilhun koltuğa oturduğunda Asım'da karşısındaki koltukta yerini almıştı. "Neye borçluyuz bu ziyareti?"
"Sizinle de bir canlı yayın yapmak istiyorum." Asım kaşlarını merakla kaldırmıştı. Bu teklifi beklemediği tepkisinden belli oluyordu. "Bunu neden kabul etmeliyim?"
"Kabul edip, etmemek sizin kararınız. Tek taraflı bir yayının adil olmadığını düşünerek bunu teklif etmeye geldim. Cevaplamanız gereken birçok soru var ve bunu isteyebileceğinizi düşündüm sadece." Asım çenesini okşadı. Birkaç saniye süren sessizliğin ardından kravatının yakasını gevşetti. "Doğrusu buraya gelerek beni şaşırttın Dilhun. Babanın ihanetinden sonra buraya gelebilecek cesaretin olmasını beklemiyordum. Takdir edilesi."
"Sizin ülkeye ettiğiniz ihanetler hesaba katıldığında babamınki pek ihanet gibi durmuyor." Dilhun öfkesine hakim olamadan konuşmuştu. Asım, sonunda beklediği karşılığı aldığında kahkaha atmıştı. "İşte şimdi kendin gibi konuşmaya başladın. Seninle bir program yapmak benim imajım açısından hem iyi hem kötü olabilir. Yarın burada bir davet verilecek. Maskeli balo tarzında diyebiliriz. Benim davetlim olarak gel ve davetten sonra aklında birkaç soru daha oluştuktan sonra seninle canlı yayın yapalım."
"Ne gibi sorular?" Dilhun'un kaşları merakla çatılmıştı. "Belki babanı konuk etmek isteyeceğin sorular olabilir. Tabi siz aile içinde çözmek isterseniz bilemem."
"Ne kastediyorsunuz?" Asım oturduğu yerden kalkıp masasının başına geçti. Oturduğu koltuğundan sağ tarafa doğru eğildi ve çekmecesini açtı. Çıkardığı birkaç fotoğrafı Dilhun'un önüne uzattı. "Bu fotoğraftaki adamlara iyi bak Dilhun. Yarın seni bizzat tanıştırmak istediğim adamlar var orada."
Dilhun fotoğrafı bir süre inceledi. Tanıdık iki kişiyi görmüştü. Asım ve babası. Birkaç adamla tokalaştıkları fotoğraflar vardı. Ne kadar incelese de yüzleri tanıdık gelmemişti. "Kim bunlar?"
"Orasını davete gelirsen öğreneceksin. Tabi bir de Alparslan doğru adamı kaçırmayı başardıysa tanışmanız zor olacaktır. Sahi Dilhun, tek günahkarın ben olduğumu mu düşünüyorsun? Babanın, Alparslan'ın hatta annenin bile birçok günahı var. Ülkeye ihanetten bahsediyorsan geçen sene size akşam yemeğine gelmiş çiftin kim olduğunu sor babana. Bütün cevaplarını aldığında ben seninle canlı yayına çıkmaya hazırım." Asım, Dilhun'un kucağına büyük bir bomba bırakmıştı. Kafasında dolanan birçok düşünce babası ve annesine aitti. Kaç kişinin kanına girmişlerdi ve nasıl bir işe bulaşmışlardı?
"Yarın davette görüşmek üzere." Dilhun daha fazla devam edecek gücü kendinde bulamamıştı. Asım'a başıyla selam verdikten sonra binadan ayrılana kadar sadece önüne bakmıştı. Arabasına bindiğinde aklında dolananlar başının sızlamasına neden olacak türdendi. Omuzlarına binen yük gün geçtikçe artıyor ve altında ezilmek üzere olduğunu düşünüyordu. Arabasını çalıştırdığında telefonu tekrar çalmıştı. Alparslan'ın sesini duyduğunda şakaklarını ovaladı. "Neden oraya gittin?"
"Seni neden ilgilendiriyor? Sürekli arayacak mısın beni böyle?" Alparslan'ın derin bir nefes aldığını duydu. "Senin için endişelenen insanlar olmasını göz ardı edemezsin."
"Benim için endişelenen insanlar öncelikle yalan söylemeyi bırakmalılar. Bu onları daha çok paçalarını kurtarmak istiyormuş gibi gösteriyor. Söylesene Alparslan, o adamı neden kaçırmak istiyorsun? Yarın ki davette ne olacak?" Alparslan, Asım'ın bu kadar açık bilgi vermesine şaşırmıştı. "Neler dinledin de kafan bu kadar karıştı Dilhun?"
"Bu sorumun yanıtı değildi. Demek ki haklılık payı var." Alparslan'ın dudaklarından alaycı bir gülüş duydu. "Yarın davete adam sağlam bir şekilde gelecek Dilhun ama sonrasında olacaklar senin tercihin olmuş olacak."
"Beni neden her gün bir yükle daha sınıyorsunuz? Doğrudan bir şeyleri açıklamak senin için bu kadar zor mu?" Dilhun, burnunun sızladığını hissetti. Ağlamamalıydı. "Beni O'na benzettiğin dakika sana kendimi açılama çabam son buldu. Beni anlamak mı istiyorsun? Kendin çabalamalısın Dilhun. Yarın davette görüşmek üzere."
Alparslan aramayı sonlandırdığında Dilhun'un yüreği sıkışmıştı. Öyle bir araf yaşatıyorlardı ki ona ne tarafa dönse bir ikilem onu bekliyordu. Bilinmezliğin ortasında attığı her adım kendi canını yakarken, atılan her sessiz çığlığı duyabilecek kadar işin içine girmesi kaldırabileceklerinden daha fazlası olmuştu. Asım, güçlüydü. Her şeyden önce sahip olduğu makamın getirileri vardı. Alparslan ise kordu. Esen her rüzgar onun yeniden harlanmasına neden oluyordu. Fevriydi. Birilerini gözden çıkarabilecek kadar fevri. Dilhun, altından kalkabileceğine dair inancını yitirmek istemiyordu. Çıktığı yol belliydi. Engebeli olsa bile her zaman bir umut olmalıydı.
Sabır, vaktine esirdi.
Uzun zaman sonra, merhabalar *-*
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |