17. Bölüm

(16) İntihar

Ebru yuva
ebru2_yuva_

 

Son satırlar bunlar. Senin için bir sayfa daha yok bu kitapta. Kalemimin mürekkebi bitti, tıpkı çırpınışlarım gibi. Okurken hissiz ol. Ol ki sana olan hislerimi görme.

 

 

🕯️

 

Çırpınmak.

 

Tam olarak bu düştüğüm durum muydu? Yaşamak için debelendikçe daha da derine gömülmek. Ne kadar çabalasan da bir sonuca varamayacağınıbbilerek çaresizce seni karşılamak için gelen geleceğe tutunmak. Ben kabullenmiştim ancak hâlâ kabullenmedierim vardı.

 

Bana Sisel Raven diyorlar.

 

Onlar için adı lanetle tarihe yazılmış bir kadındım.

 

Peki ne suç işlemiştim de böyle ağır şeylerle itham ediliyor, acımasız bir cezayla azaba sürükleniyordum?

 

Gerçekten hatalı mıydım, yoksa gerçekten dedikleri o kadın mıydım?

 

Kabullenmek demek o urganın boynuna geçmesine izin vermek, suçlarını boynunu bükerek sahiplenmek. İşte bunu yapamazdım. Babam beni hiç sevmemişti. Onun beni sevmesi için daha çabalayacaktım ben. Bana bir kez 'kızım' diye seslenmesi için iyi bir çocuk olacaktım.

 

Onun için ne değer verdiği biri ne de önemsemediği hiçlerden. Ben babam için hiç biriydim.

 

Ellerim gergince bacaklarımın üstünde gelip gidiyor doğup büyümeye başlayan o sessizliği katletmeye çalışıyordum. Sessizlik beni boğuyordu, beni öldürüyordu.

 

Ve burası çok sessizdi.

 

Kaçmak istiyordum ama kaçacak bir yer yoktu. Boynumdaki kolye bu kez bana bir çıkış sunmuyordu, sanki bu sefer o da kendim için savaşmamı istiyordu.

 

Hayır, kendim için asla savaşmayacaktım. İç sesim konuştu. Ölmek istiyorsun zaten Milen. Neden hâlâ gitmek istiyorsun, bırak seni öldürsünler.

 

İç sesime bu kez hak vermedim. Beni öldürmeyeceklerdi. Beni yaşatarak öldürmeyi düşünüyorlardı. İşte ben bunu kaldıracak kadar güçlü değildim.

 

Bir şey yapmalıydım, bir şey yapmalı ve kendimi bu suçtan kurtamalıydım. Oturduğum demir banktan yorgunca kalktım. Başımı çevirip içinde kalmam için bana verdikleri yere baktım. Bakmama gerek yoktu çünkü beni bir böcek yerine koyduklarını getirdikleri yerden anlamıştım. Sadece ayaklı siyah geniş bir demir vardı hemen yanında ise üstüme atmam için koydukları eski kirli bir örtü. Küçücük hücre kadar bir yerdi, nerdeyse hava bile almıyordu.

 

Peki beni buraya kim atmıştı? Kum Asar. Evet onunla olan konuşmamızdan sonra adamlarından biri beni kolumdan tutup buraya atmıştı! Benden ne istiyordu anlamıyorum. Ondan çok değerli birini aldığımı söylüyordu, öyleyse ben neden hatırlamıyorum? Hem ben neden birine zarar verme gereği duyayım? Bu insanlar neye dayanarak benim ismimin Sisel Raven olduğunu söylüyorlardı?

 

Yapmam gegeken bir diğer şey ise Sisel Raven'i araştırmaktı. Ama bundan ölesiye korkuyordum. Sanki bu isimle ilgili bilgi almak geçmişte gömülmüş sırları çıkarmaktı.

 

Buna hazır değildim.

 

Ellerimi saçlarımın arasında gezdirirken, küçücük yerde gelip gidiyordum. Bana nasıl böyle bir yeri layık görmüşlerdi? Her şeyden önce burda bir insan yaşayamazdı. Buz gibi bir hava tenimi dondurmuşken, oksijen bile sızmıyor gibi saniye de bir derin derin nefes alma gereği duyuyordum.

 

Bir köpeğin bile içinde yaşayamayacağı bu yerde elbette ışık da yoktu. Demir kapının küçük camından koridordaki kırmızı ışık odaya uğruyordu.

 

Tanrı'm burda bir saaten fazla kalırsam delirecektim. Saçlarımdaki ellerim boynumadaki kolyeye doğru kaydı. Bunu yaptığıma inanmıyorum ama başka çarem kalmamıştı. Gözlerimi yumdum ve avucuma kolyenin ucunu aldım. Zincirin ucundaki Güneş sembolünü parmaklarımın arasında sıkıca tutarken, kolyenin gümüşü ellerimin arasında soğudu. Evet oluyordu.

 

Hadi bana beni burdan kurtaracak bir çözüm yolu bul.

 

Kapalı gözlerimin ardındaki siyahlık yok oldu ve kendimi bir anda zihin evreninde buldum. Yine aynı şey oluyordu. Bu bulunduğum odanın içinde her şeyi sanki bir kamera görüntüsünde izliyordum. Zelcir'in her tarafını görüyordum. Labirent gibiydi bu yer. Bir çok kapı, bir çok merdiven ve çok fazla kodiror ile gizli köşe bulunuyordu. Benim içinde olduğum yerde ise hiç bir oda veya ona dayanıklı merdiven yoktu. Bütün katlardan en uzak en alt kısımdaydım. İçin acıdı.

 

Burda ölsem bile kimsenin haberi olmazdı, çığlık atsam kimse duymazdı.

 

Beni kurtarabilecek tek bir şey vardı.

 

İçinde olduğum odanın kapısının kırılmış camları. Kırmızı bir halkanın üstünde belirttiği o küçük camları görmemle birlikte zihnimde kovularak çıkmam bir oldu. Nefes nefese gözlerim açıldığında, dehşetle elimi güm güm atan kalbimin üstüne bastırdım. Hayır, hayır!

 

Gözlerim kapının hemen altında parlayan şeye takıldı. Boğazıma bir yumru oturdu. Tek çıkış yolu bu olamazdı. Benden kendimi öldürmemi istiyordu. Lante olsun bunu yapamazdım, hayır yapamazdım.

 

Burdan çıkmamın başka hiçbir yolu yok muydu? O kadar mı kurtuluşu imkânsız bir yere kapatmıştı beni o cani herif? Ellerim buz kesti. Kendimi öldürmek... Daha önce yapmayı bırak aklımdan dahi gecirmediğim bir şeyin eylemini gerçekleştirecektim. Bu korkunçtu. Düşüncesi bile tüylerimi ürpertmişti.

 

Ancak düşünce bu fikiri ne kadar sevdiğimi de görmezden gelemezdim. Hayır, değiştir. Sessizlikten korkuyorsun, geçmişle yüzleşmekten korkuyorsun.

 

Korkularının sana geri dönmesinden korkuyorsun.

 

Kapıya doğru istemsizce bir adım attım. Hayır, bunu yapma Milen. Bunu yapma her şeyi daha da mahfedeceksin. Dinlemedim. Hep yapmayı istediğim şey şimdi kazara da olsa elime geçmişti. Neden tepecektim ki bu fırsatı. Onlar beni öldürmeden ben yapacaktım bunu. Kendimin katili olurdum ama asla insanların kurbanı olmazdım.

 

Bir kaç adım sonunda kendimi kapının yanında bulduğumda, dizlerim titriyordu. Korkumu bastırmaya çalışarak yere eğildim ve küçük pencerenin kırılan camlarının arasında en büyüğünü işaret ve paşparmağımla aldım.

 

Yapacaktım, bunu yapmaktan başka bir şansım yoktu çünkü.

 

Tek dizimi kırıp daha sonra her iki diz kapağımı yere basarak diz çöktüm. Başımı kaldırıp gözlerimi sımsıkı yumdum. Görmeye dayanamazdım ama acısıyla başa çıkabilirdim. Yapabilirdim değil mi?

 

O an görünmez bir el sanki parmaklarımı tuttu ve diğer eliyle de bileğimi havaya kaldırdı. Kendimi başka şeylere odaklamaya başladım.
Camın keskin tarafı bileğime yaklaştı. Bir orman yolunda sonbaharın en güzel zamanında yürüyüş yapıyordum. Şişenin keskin tarafı bileğime temas etti, bastırdım. Zihnimdeki o güzel ormanda yürürken, şişe bileğim boyunca kesti.

 

Ufak bir sızı hissettim daha sonra sıcak bir sıvı hissettim kolumda. Sonra diğer bileğime de aynı sıyrıkları bıraktım. Tenim kanınla renklendi. Bileğime kaç kesik attığımı, ne kadar derin kesikler attığımı bilmiyordum ama kan vardı. Çok fazla kan...

 

Şişeyi avucumda sıktım bu kez. Tıpkı bu küçük hücreden çıkışımın imkânsız olduğu gibi kendi kurtuluşumu da imkânsız kılmak istedim. Birilerinin gerçekten beni merak edip ne durumda olduğumu görmek için geleceğine gülmek istedim ama hissettiğim acı buna izin vermedi.

 

Ne durumda olduğunu baban bile merak etmedi, başkaları neden merak etsin.

 

Canım acıdı, çok fazla acıdı. Dişlerimi birbine bastırırken zonklayan elimden oluk oluk damlayan kan beni kendi kanımın içinde kırmızıya boyuyordu. Kan dizlerimden bacaklarıma kadar sızıyordu.

 

Bileğime yedi belki sekiz. Dokuz tane kesik de atmış olabilirdim. Avucumun içinde gömüldü şişe ise etimle bir bütün olmuştu. Acı öyle sarsıcı bir hâl aldı ki dişlerimin arasından boğuk bir çığlık çıktığında, gözlerim açılmıştı. Gördüğüm tek şey kırmızıydı. Bileklerim... Ne yapmıştım ben böyle?

 

Bileklerimde boş hiçbir yer bırakmamıştım. Kendime bunu nasıl yaptığımı bile idrak edecek kadar zaman kalmadı elimde. Acı vücudumu uyuşturdu. Üstümdeki elbiseyi kırmızıya boyayan kanımla gözlerim bu kez istediğim dışında kapandı. Dudaklarım titrekçe kıvrıldı. Kapının arkasında sırtım soğuk duvara çarparken dudaklarımdaki gülüş acıya rağmen büyüdü. İstediğim olmuştu.

 

Tenimden akan sıcak kanım avuçlarıma ordan ise dizime damlıyordu.

 

Kendini intihar ettin Milen.

 

Hâlâ kimse gelmedi.

 

Başım duvara yaslanırken, gitgide bilincimi yetiriyordum. Kaç saniye oldu, ya da kaç dakika?

 

Tenimde hissettiğim sıcaklık kanımın hâlâ durmadan aktığının ispatıydı. Gözlerim baygınca kırmızı ışıklara tutunmuşken parmağımı bile kıpırdatamayacak bir acizlikteydim artık. Ruhum küskün bir şekilde terk edip giyordu benliğimi.

 

Kurtulmam imkânsızdı ama yaşarsam da... Bir ölüden farklı olacağımı düşünmüyorum.

 

Kalbim son çırpınışlarını veriyordu sanki. Görüşüm bulanıklaştı, kırmızı ışıklar gözlerimin önünde yanıp dönüyordu. Elbisemin eteği kanımla ıslanmış bacaklarıma yapışmıştı. O saniyelerde bileğim güçsüzce yanıma düştüğüğünü hatırlıyorum. Gürültülü bir ses kulaklarımı doldurdu.

 

Üşüyordum ama uyumak çok tatlı geliyordu. Göz kapaklarım irislerime inerken aslında farkındaydım. Beni uykuya iten şeyin yorgunluk değil de ölümün kolları olduğunu.

 

🕯️

 

Yazar'ın Anlatımıyla.

 

Alan sıcaklığı bertaraf etmiş, ürpertici buz gibi bir soğukluk hâkimiyet kurmuştu onun nefes aldığı yerde. Karanlık ruhunu zalimce doyuyoruyordu. Ruhları ebedi bir gecenin koynunda tutsaktı. Kurallar geçersizdi. Ancak tek bir kural vardı. Yaşamak istoyorsan güçlü olacaksın. Güçsüzler yaşatılmazdı, onlara seçilen tek kader ölümdü.

 

O ise her şeyin dışındaydı. Ölüm duygularının içinde buz tutmuş bir parça, güneş ise uzak ve dışlanmıştı tarafından. Tek bir şeyi bencilce istiyordu Kum Asar.

 

Kendisini korumaktan âciz bir kadının acı çığlıklarını kulaklarında duymak, ona hiç olmadığı kadar acımasız olmak, soluduğu nefesi parmaklarında vermek istiyordu.


O böylesine mağrurken güçsüz ve zavallı bir kadını düşünmek kendisini aşağılıyormuş gibi geliyordu çoğu zaman.

Her zaman kurbanının onunla naş edecek bir güce bir hırsa sahip olmasını isterdi. Ama bu kez kurbanından beklentileri yoktu. Onun ne düşündüğü, ne kadar suçlu ve ne kadar masum olduğunu umursamıyordu. Onunla ilgili her şey canını sıkıyordu. Varlığı, sesi, kokusu...

Hayatı boyunca hiç kimseden nefret edemeyeceği kadar nefret etmesine sebep olmuş kadının gerçek yüzünü biliyordu. Sisel Raven'nin kim olduğunu biliyordu.

Ona yaklaşmaya cüret etmiş, sadece bununla da kalmayıp değer verdiklerine zarar vermiş bir kadın... Onun nefesini kesmemesi için hiçbir sebep yoktu. Olsa bile umurunda olmazdı. O kadın ona aitti, kurbanını hakkında yapacaklarına da yapamayacakları da yalnızca kendisi karar verirdi.

Ve bugün ilk cezasını korkularıyla kesmişti. Nasıl bir canavarı uyandırdığını artık hatırlamasına ihtiyacı vardı. Ve o Raven'i bu gece için korkularıyla baş başa bırakmıştı.

Düşündükleriyle birlikte boğuk bir nefes aldı ve hemen sonra dudağının kenarı kıvrıldı. Onun şu an korkudan bir köşeye çekilmiş ağladığını görmek tarifsiz bir haz veriyordu kendidine, aynı zamanda duygusuz bir acı...

Sisel Raven ondan hislerini almış, zifiri parmaklıkların arkasına zincirlemişti. İstese bile güneşin penceresinden bakamazdı. O buydu işte acı vermek, nefes almak. İçi kararmış, hislerden soyutlanmış kötü bir canavar... Sisel onu bir canavar olarak anardı. Onu bu kadar basit bir yaratık olarak gözünde canlandırmasına kahkahalarla gülebilirdi Kum. Çünkü Raven gerçekten onu tanısaydı hiç şüphesiz canavarların ondan korkacağını bilirdi.

Prmakları ağır ağır kadehinin etrafında dolanırken, bakışları sisli ifadesi ise hiç olmadigi kadar sertti. Korkulu bir heycan vardı içinde. Kuvvetli bir zafer narası azabın koyununa gönderdiği kadınla birlikte büyüyordu içinde.

Fakat bir yandan da bilinmez bir sıkıntı vardı sanki. Acı çektireceği kadının şu an canıyla cebeşletiğini bilmeden kadehindeki içkiyi sarhoş olmak namına içiyordu. Siyah koltukta bedenini arkaya doğru yaslamış, bacakları hafif aralıklı parmakları ise koltuğun kolçağında ağır bir ritim tutuyordu.

Başını geriye atarken hissettiklerine kızıyordu, kabullenemediği bir endişe içini kemiriyordu. En çokta bundan nefret etmişti genç adam. Sert bir soluk aldı burnundan. Raven'nin şu an ne durumda olduğu umurunda olmamalıydı. Her ne kadar onu kafasından atmaya çalışsa da
vakti dolmuştu artık. Sisel Raven'i ancak bir saat korkularıyla baş başa birakabilirdi. Aklına kazıtacağı kötü anıları sınırlı verecekti. Ve Raven krnfine unutturduğu gećmişi Kum Asar acıyla tekrar hatırlatacaktı. Onun en büyük cezası anılarıydı.

Ancak henüz kendisinin bile bilmediği bir şey vardı ki Sisel Raven Ölümu her şeyden çok istiyordu.

Genç adamın bu gece hesaba katamadığı şeyse tanıdığı o cesur kadının Milen ışık olmadığıydı. Gaddar yanıyla ilk hamleyi yapıp onu kapattığı o küçücük odada ona karşı savaş vereceğini, direneceğini düşünüyordu ama cesur sandığı kadının korkak olduğunu henüz bilmiyordu.

Acıma duygusunu yok etmiş zalim bir adama teslim edilmişti Sisel Raven. Tüm suçlarıyla. Ve o kadının ondan kurtuluşu yoktu.

Kadehinden son bir yudumu daha alıp boş kadehinini masaya bırakırken, doğrulup yavaşça ayağa kalktı. Ortasına kadar düğmelerimi açtığı gömleğinin kollarını dirseklerine kadar sıyırmıştı. Kendinden geçmiş bir sarhoşun dağınıklığı vardı üstünde. Ama heybetli duruşundan bir şey kaybetmemişti.

Tek elini cenine koyup tok adımlarla odanın kapısını açıp koridora çıktığında, oldukça rahattı. Biraz sonra göreceği manzara için çok sabırsızdı hatta.

Tüm katları acele etmeden geçerken, harcadığı her saniyenin kadının hayatından hunharca çaldığını bilmiyordu.

Geride bıraktığı yerlere ürpertici bir hava bırakan adımları sonunda onu en alt kata indirdiğinde, artık o rahatlık yok olmuştu. İçinde tarifi olmayan bir sıkıntı belirmişti. Seslice nefesini verip başını kaldırıp tavana baktı. Bütün ışıklar cılızdı, tıpkı istediği gibi. Beyazın hayatında yerinin olmadığı gibi ışıkların da öyle. Hangi renk olduğu fark etmezdi karanlığı dağıttığı sürece ışıklar onun düşmanıydı, içerdeki kadın gibi. Bakışlarını tavandan çekip gözlerini kapıya çevirdi. Kapı dokunmasına gerek kalmadan açıldı. Bu kapıların bir kiliti veya bir kulpu olmazdı.

Onların kiliti kudretli bir karanlığa sahip ruhlardı.

Açılan kapıdan dışarı çıkan ölü sessizlikten hiç hoşlanmamıştı Kum. Onun çığlıklarını, bilhassa hıçkırıklarını duymayı bekliyordu lakin içerde onu karşılayan sadece korkunç bir sessizlikti. Raven sessizlikte kalamazdı. Çünkü en büyük korkusu buydu.

Belki de kendini bayıltmıştır diye düşündü Kum. Elini cebinden çıkartırken keyifsizce gülümsedi. İçeri doğru adım atmadan önce, “Sessizliği sevmeye mi başladın Raven?” diye soludu bir ses almayınca sakinliği bozarak.

Karanlık her bir tarafı örtüp kapatmıştı. Kum Asar Argah ilk kez bu karanlığın içinde rahatsız hissediyordu. Gözleri vahşice karanlığın içinde arayışa çıktı. Kırmızı ışığın yansıdığı odanın icinde tam anlamıyla girdi. Bakışları ilk demir yatağı buldu. Küçücük yerde bakabilecek bir yer yoktu.

Raven içerde değildi!

Kızın tam kaçtığını düşünürek arkasını dönüyordu ki bastığı sıvı şeyle durdu. Bakışları ayaklarına bulaşan sıvıyı buldu. Ayakabılarının altında kalan kırmızı sıvı kandan başka bir şey değildi.
Öldürdüğü sayısız insanın kanı ellerine, bedenine sıçramıştı. Hepsinde büyük bir zevk almıştı. Ama ilk kez gördüğü bu manzaradan hoşlanmadı genç adam.

Bu kan da nerden geliyordu?

Bakışları kanı takip ederek nerden geldiğini bulduğunda ise kaskatı kesildi.
İfadesiz gözlerinde duygular hızla yer değiştirdi. Dudakları aralandı ama nefes bile alamdı o an gördüğü manzara karşısında. Tek bir kelime çıktı dudaklarından. “Raven.” Öyle kısık bir biçimde çıkmıştı ki kendi sesini duyamadı Kum.

Köşede baygınca yatan kadının bileklerini buldu gözleri. Kandan görünmüyordu, yeşil elbisesi kırmızıya boyanmıştı. Ne yapmıştı kendisine? Hâlâ gerçeği idrak etmiş değildi. Öylece donmuş bir vaziyette izliyordu. Kayıtsızdı, hayır değildi. Kıpırdayamıyordu. “Raven... ” Nihayetinde kendine gelebildiğinde âdeta sarsıldı.

Üzerindeki şoku hızla atarak köşedeki ölü gibi cansızca duran kadına yaklaştı. Yutkundu. “Raven bana bu yaptığının bir oyun olduğunu söyle.” Tam önünde dururken, tek dizinin üzerine çöktü. Öldürmek istediği bu kadının nefesini kesmeye çalıştığını görmek onda çok farklı bir his uyandırmıştı. Ona bir şey olacağı için endişelenmek istemiyordu ama kendisine zarar vermiş olma ihtimali onu çıldıtmaya yetmişti.

Artık yavaş değildi. Hışımla elini boynuna götürüp nabzını ölçtü. Parmaklarına değen buz gibi tenle eli ateşe değmiş gibi oldu. Elinin altında bir kıpırtı yoktu.

Kızgın bir şekilde, “Aç gözlerini.” diye keskince emir verdi. Kızın böyle cansız durmasına katlanamadığını fark etti.

Eli bileğini kaldırıp görüşüne getirdiğinde ise gördükleriyle sakinliği tuzla buz oldu. Sayamayacağı kadar çok derin kesikler vardı kolunda. Üstelik diğer kolu daha beter bir hâldeydi.

Kızı öyle büyük bir hızla kendine çekti ki, saniyeler içerisinde kucağına alıp ayağa kalkarken, “Aptal kadın! Bunu nasıl yaparsın!” diye hiddetle gürlediğinde duvarlar uğuldamıştı.

Bunu knendine nasıl yapardı, nasıl kendinden bu kadar kolay vazgeçebilirdi? Bileklerini neyle kesmişti? Kollarında taşıdığı kadın bir ruh gibiydi. Başı geriye düşmüş, saçları sallanıyordu. Siyah gömleği kanını hissediyordu.

Uzun koridorda seri adımlarla ilerken göğsü gergin nefeslerle inip kalkıyordu.
Raven'in bedenindeki soğukluğu hissettikçe kendini kaybedeiyordu. Biraz daha geç gelse ne olacaktı? Ölecek miydi?

Geçtiği koridordaki gizli odalardan revir olana girdiğinde, beklemden kızı köşedeki yatağa boylu boyunca uzandırdı. Yatağın yanında bulunan masada gözüne çarpan bir düzüne beyaz bezleri alıp genç kadının bileklerini sarmaya başladı. Kanı nasıl durduracağını bilmiyordu bulduğu ilk yöntem bir bez parçasıyla kestikleri kapatmak. Çok kan kaybediyordu... Elindeki ipek kumaşları kolunun etrafında sararken, öyle hızlı ve kızgındı ki ne yapacağını bilmiyordu.

Beyaz kumaşta saniyesinde görülen kan lekeleri yaptığı şeyin faydasız olduğunu gösteriyordu.

Kızı odada bırakıp koridora çıktı, sert adımlarının altında zemin eziliyordu. Duvara elini koydu ve temasıyla birlikte sayılar meydana geldi. Neye bastığını bile bilmeden bir kaç tuşa bastıktan sonra, “Bana hemen Dejax'eyi çağırın!” Öfkeli sesi sabırsızdı. Omuzları aldığı sert soluklardan nasibini alarak hareket edip, öfkeden terlemeye başlıyordu.

Bekledikçe sıktığı dişlerinin korkunç gıcırtısı duyuluyordu. Sisel'e olan öfkesi biraz daha büyümüştü.

Çok geçmeden bir çift adım sesi doldu kulaklarına. Eğdiği başını kaldırdığında, sisli gözleri gazap saçıyordu. Adamın gördüğü bakışlar durmasına neden olmuştu. “Ef-efendim.” Sözünü bile tamamlamasına izin vermeden, “Hemen içeriye gir ve o kadını iğleştirdir yoksa parçaların elimde kalacak Dejax!” Çaresiz adam hangi kadından bahsettiğini bile bilmiyordu ancak bunu soracak cesareti de yoktu. Zira karşısındaki adam kontrolünü yetirmiş her an canını alabilecek kadar sınırlıydı.

Dejax bir saniyeden fazla durmadı. Tekinsiz bakışların altında odaya girdiğinde gördüğü manzara karşısında ne yapacağını bilemedi. Yatağa bırakılmış kadının hâlinden önce kim olduğunu hatırladı. Bu o kadın değil miydi? Çok düşünmesine gerek kalmadan tanımıştı. Nefret bakışlarına büründü. Kendisini intihar etmişti ve onu buraya çağıran Eğitmen kızı işleştirmesini söylüyordu. Ona daha fazla acı verirdi ama asla yaşatmazdı!

Elindeki malzemelerle birlikte ayakta dikilmiş hâlde dururken hemen arkasından giren adamın solukları nefesini kesmişti. “Dejax.” Ölüm ağırlığında çıktı ağzından ismi. Arkadan parmakları adamın enseni kavradığında, yaşlı adam irkilmişti. Başını eğerek kalınlaşmış sesiyle fısıldadı. “Şimdi onu iğleştireceksin, yoksa onun yokluğunda senin ilgilenirim İhtiyar.” Bir böcekten bahseder gibi tiksi doluydu tınısı.

Dejax ensesindeki parmakların biraz daha tuşununu sıkılaştırdığı taktirde başının boynundan kopacağına emindi. Acıyla inlediğinde daha fazla bu acıya maruz kalırsa öleceğini hissetti yaşlı adam. Çok geçmeden ensesinden öne doğru itmesiyle yaşlı adam tökezleyerek son anda düşmekten kurtulmuştu.

Eli ensesine gittiğinde sızlayan boynunu ovaladı. Omzunun üstunden arkasına baktığında, odadaki sandalyelerden birinde oturmuş, sabırsızca bekleyen adamı gördü.

Kıza hiçbir şekilde bakmıyordu.

Kum bıçak gibi kesin ifadesiyle, “Devam et Dejax. Seni bekliyor olacağım burda.” Buz gibi sesiyle yaşlı adam yutkunup tekrar kadına döndü. Bu kadını tedavi etmekten başka bir dansı yoktu, ancak tedavi ettiği taktirde de iğleşmezse yine bu odadan sağ çıkamayacaktı.

Adamın başka bir çaresi kalmadığı için kadının kollarına özensizce bağlanmış bezleri çözmeye başladı. Kanlı elbisesi ve dirseğine kadar bağlanan bezlerden durumun ciddiyeti görülüyordu. Bezleri çözdükten sonra gördüklerine şaşırmadı dese yalan olurdu. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordu. Boğazını kesenler, bıçakla gözlerini delenler. Lakin ilk kez böyle bir şeyi görüyordu. Getirdiği siyah büyük kutudan işine yarayan malzemeleri önündeki masaya dizdi.

Bir taraftan sırtını geriye yaslamış, tehlikeli bakışlarla ellerinin hareketlerini izleyen adam sakin olamıyordu. Yumruk yaptığı elini çenesinin altına koyup adamın kızın bileklerini sertçe tutuşuna baktı. Bu duruma tepkisiz kalmadı.

“Ona iyi davran yoksa lânet başını gövdenden ayırmam saniyelerimi almaz İhtiyar.” Sesi lakayıttı.

Raven'e bir şey olmazdı, çünkü güçlü olduğunu biliyordu. Işık onun bedenini koruyordu. Bu sayede sakindi. Ama yine de kendine zarar vermiş olması kabullenebileceği bir durum değildi. Kendine zarar vermişti, o bile ona bu kadarını yapmazken Raven hangi cüretle bunu yapabilmişti? Hiddetle soluyarak başını geriye attı ve gözlerini yumdu. Ona bir şey olabilirdi... Biraz geç gelseydi belki de ölürdü.

Her ne kadar önündeki manzarayı görmek istemese de gözlerini açtı ve sandalyede doğruldu. Her iki elini dizlerine koyup Raven'in kanayan kollarına baktı. Kaşları çatıldı. Dejax ne yapıyorsa kanamayı durduramıyordu.

Bu şekilde giderse kan kaybından ölebilirdi! Ve ayrıca o bir dünyalı değildi bu kadar kan kaybetmesi tuhaftı. Ayağa kalktığında, hışmından sandalye sertçe devrilmişti. Bir kaç büyük adımla yatağın yanına varmıştı.

Uzun ve heybetli bedenin gölgesi kadının üzerine çökmüştü. Sisel'in kısa saçları yana düşmüş yüzünü tamamen kapatmış, sargıda olmasına rağmen kanayan eli yataktan düşmüştü.

Genç adam kızgın bakışlarını tedirgince yataktan ayıramayan Dejax'e çevirdi. İşaret parmağını Kadına bakmadan bedenini işaret ederek, “Bana bunun ne olduğunu açıkla.” Sert sesi Dejax'ın kendisine gelmedini sağlamıştı. Dudaklarını birbine bastırdı. Nitekim o da ne olduğunu tam olarak bilmiş değildi. Hâliyle ne diyeceğini bilmiyordu. “Kız kendi bedeninde değil, o hâlâ kendi dünyasına ait. Üstelik ruhu gerçek kimliğini kabullenmediği için yaşamak için hiçbir dönüş yapmıyor.” Her ne kadar korksa da gerçekleri tek bir solukta söyleyivermişti.

Kum alnındaki saçlarını sertçe parmaklarıyla geriye itip çenesini kaldırdı. Kalın dudaklarının arasından karanlık bir nefes firar etti. Gözlerinin grisi gitgide pusulanıyordu. “Ne demek bu?” Ne saçmalıktı bu? Raven o dünyaya ait olamazdı, onun ait olabileceği tek yer burası, SİHİN'di!

Hem ışığı kabul etmeme gibi bir durumu yoktu. O lânet ışığı kabul etmek zorundaydı yoksa burda ona çektireceği işkenceler onu kolaylıkla öldürürdü. Kızın ölmeye adım adım yaklaştığını görmezden geliyordu. Nefret bağışlayan gözleri öldürücü bir biçimde Dejax'sının üstündeydi.

Yaşlı adam ise her ne kadar Sisel Raven'den nefret etse de bu gece için iyi olmasını istiyordu. Çünkü o da tüm SİHİN halkı gibi bu kadının acı çekmeden ölmesini istemiyordu.

Dejax sessiz bir nefesin ardından konuştu. “Kız çok fazla kötü işkencelere maruz kalmış. Sadece bileğindeki kesikler değil. Karın bölgesinde büyük bir hasar var. Biri büyülu güç kullanmış belli üzerinde. Yeterince ilgilenmediği için de üzerinde uygulanan acı bedenini tüketiyor.” Tüm bu anlattıklarından bihaber olan Kum, bu yaşlı ihtiyarın yalan söylediğini düşünüyordu.

Burda kimse Sisel'e zarar vermemişti.

Bunun hiçbir oluru yoktu. Sisel hep gözünün önünde olmuştu. Bu ihtiyarın söylediği şeyler bir zırvalıktan fazla değildi! Başını iki yana sallarken, kendi kendine gülmeye başladı. Arkasını dönüp sinirle gülerken, odanın içinde bir kaç adım yürüdü. Alayla burun kemerini sıktığında, sert nefeslerinin arasında onaylamazca, “Demek hasar almış.” Buna katiyen inanmıyordu. Perişan bir hâlde yatakta uyuyan kadının hâlini görmüyordu.

Dejax ayakta tedirgince izliyordu Eğitmenin bu hâlini. Biliyordu bu gülüşü biraz sonra öfkeyle teslim olacaktı ona.
Nitekim öyle de oldu. Genç adam durdu. Keyifli değildi artık. Elleri ağır ağır yumruk şeklini alırken, dudaklarındaki gülüş titreye titreye yok oldu. Çenesi seğiriyordu.

Bedenini usulca döndürdü. Korkudan dizleri titremeye başlayan adama soğukça baktı. Gözleri bir kez daha kızın bedenini buldu. “Kanıtla İhtiyar.” Yaşlı adam başını hızla kaldırınca ne demeek istediğini anlamamıştı. Kum çenesiyle kızı işâret etti. “Bana doğru söylediğini kanıtla.” Bu gece için yeterince canını sıkmıştı bu ihtiyar Sağlıkçı.

Hem sözünü dinlememiş hem yalan yanlış konuşmuştu. Hiç hazzetmediği şeylerden biri de kendisiyle alay edilmesiydi.

Dejax ise şaşkınlıktan dilini yutmuştu. Kum Asar Argah, ona reddetme şansı bile tanımıyordu. Onu tatmin edecek bir açıklama, ya da inandırmak için bir şey göstermesini istiyordu. Adam başını iki yana sallayıp kıza doğru ilerledi. Kızın kanla kaplanmış elbisesinin eteğine baktı. İlk başta tereddüt etse de yapacak başka bir şeyi yoktu. Elbisenin etek uçlarını tuttu.

Kum adamın ne yapmaya çalıştığını izlediginde ihtiyarın elini kızın etek uçlarından tuttuğunu görmesiyle,
“N'ayapıyorsun?” Kaşları çatılmıştı. Ne hissettiğini bilmiyordu ancak bu taplodan hiç hoşlanmadığı kesindi.

Adam durup omzunun üzerinden dönüp kendisine baktığında taviz vermeyen ifadesiyle, “Her ne yapacaksan dokunmadan yap.” her kadınının rahatsız olacağı bir hareketi bu. Bilinci yerinde değilken yapılmasına müsaade etmezdi. Ama herkes de bulirdi ki kum Asar kuralsız bir adamdı. Kimin neyi seveceği, neyden rahatsız olacağını pek umursamazdı. Ancak kurallar Raven için söz konusuydu.

Kimsenin ceza kesmek için bile olsa Raven'e dokunmasına izin vermezdi. Bu konuda bencildi.

Dejax şaşkın bir o kadar ne yapacağını bilmiyordu. Kızın karnını açması gerekiyordu ve Eğitmen ona dokunmadan yapmasını söylüyordu. Nefesini seslice verip bir iki adım geriye çekildi. Gözleri bir kızın bir Eğitmenin üzerinde gelip giderken gördüklerini sesli söyledi. “Kızın karnında belirgin yaralar var, dövüldüğü kesin ama sadece darp izleri değil. Her ne olduysa enerjisini tüketiyor.” Gerçeği söylemişti artık inanıp inanamak Egitmene bağlıydı.

Kum duyduklarıdan sonra yatakta uyuyan kızın karnına doğru baktı. Biri ona vurmuş muydu? Bunun imkânı yoktu. Kızın başında durdu. İfadesinden ne düşündüğü zordu. “Burda işin bitti ihtiyar.” Yaşlı adam bu söylediğine sevinirken daha daha arkasını dönmeden ardından gelen sözlerle soluğu kesilmişti. “Söylediklerinin doğru olmadığını umuyorum... Ama bu senin için iyi olmaz.” Tehdit taşıyan sözleri keskin ve baskındı. Adam bir saniyeden fazla duraksamadan odadan hızla çıkmıştı.

Ortamda yoğun kan kokusu toprağın can alıcı kokusuyla birleşmişti. Ölüm ve yaşam gibi.

Genç adam tepeden baktı kızın bedenine. Dudağının kenarı hoşnutsuzlukla kıpırdandı. “Senin cezanı ben keseceğim Raven ama öncesinde yaralanıp yaralanmadığına bakacağım.” Tek elini kızın baş ucuna yaslayıp üzerine eğildi. Ketum ifadesinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Nefesi yüzüne değecek kadar çok yaklaştı. Boştaki eli Raven'in saçlarını buldu. Kısa saçlarını avucunda toplayıp kısa bir bakış gönderdikten sonra sertçe omzundan geriye attı. Nihayetinde kızın yüzünü kapatan engel ortadan kalkınca solgun teni görüşüne girmişti. Yüzüne baktıkça buzdan kalbinde nefret büyüyordu. Paş ve işaret parmağı dokunmak istemez gibi hafifçe çnesini tutup yana düşmüş başını kendi yüzüne çevirdi. Bir nefes kadar yakındı şimdi ona.

Çenesindeki eli çenesinden kayıp yanağına dokundu. Yumuşaktı. Parmakları şakaklarına oradan da alnına. Bunu yaparken elininin altında hayatında ilk defa gördüğü ilginç bir şey varmış gibi inceliyordu çehresini.
Kalın siyah kaşları, uzun siyah kirpikleri ve elmacık kemiğinin üzerindeki minik beni... Adamın beğeneceği kadınlardan çok uzaktaydı bu kadın. O esmer kadınlardan oldu olasıca hoşlanmazdı. Bilhassa kısa saçlardan nefret ederdi. Pek kadınlarla ilgilenmezdi ama ilgisini çekecek kadınlarda bakımlı ve alımlı olurdu. Üstelik ürkek ve masum kadınlardan da hiç sevmezdi.
Raven'in masum olmadığını biliyordu, takındığı korkak kadının altında vahşi ve karanlık bir kişiliğin olduğunu biliyordu çünkü.

O günahkâr bir kadındı, suçluydu... Hiç kimseye değil, ona zarar vermeye çalışarak suçlu olmuştu. Hiç yapmaması gereken bir şeyi yapmıştı. Aklına gelen gerçekle çenesi kasıldı. Eli usul usul yanağından yol çizerek boynuna indi. Teni soğumuştu, her zaman sıcak olan teni. Kum parmaklarını elbisenin yakasına ketirdi. Bu yaptığından Raven'in rahatsız olacağını düşünmüyordu, aksine o rahatsız olurdu. Çünkü görmek istedigi en son şey bu kadının bedeni olmalıydı.
Elbisesinin iplerini çözerek vakit harcamaktan ziyade uğraşılmayacak bir kadınla zaman harcamak istemiyordu. Raven'nin her zerresinden, her parçasından nefret etmek dışında bir değeri yoktu onun için.

Elbisesinin yakasını sertçe avuçlarına alıp bir an bile düşünmeden göğus kısmından karnına kadar yırttı elbiseyi. Yırtılan kumaşın sesi ürkütücü bir ses yaratmıştı. Bakışlarını aşağıya çekti. Siyah yarım atleti göğüslerini örtse de atletten taşan göğus çatalları ortadaydı. Kısa bir an gözleri takılsa da bakışlarını karnına indirdi. Elbisesini biraz daha çekiştirerek karnını tamamen açığa çıkardığında ise gördükleriyle ifadesi tökezledi. Eli kumaşta kala kalmıştı. Buğday teninde siyaha dönük morluklar belli bir emareyle tenine kazınmıştı. Üzerinden doğruldu. Bozguna uğramıştı.

Ölümcül darbeler almıştı. Karın kısmında oluşmaya başlayan siyah çatlaklar ise durumun ciddiyetini resmedecek nitelikteydi. Kum bu gördüklerine inanmak istemiyordu. Adamın yalan söylediğine veyahut yanlış anladığına o kadar emindi ki...

Raven kötü kalpli, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen bencil bir kadının tekiydi. Görünüşünün tam aksineydi. Peki bu gördükleri de neyin nesiydi? Ondan başka kimse Raven'e zarar verecek kadar güçlü değildi çünkü ona verilen ışıkla elleri kolları bağlıyken bile kendini koruyacak kadar güçlüydü.

Kendisine zarar verilmesine izin mi vermişti? Neden geçmişte yaptığı gibi güçlü davranmamış, ona zarar vermek isteyenlere karşılık vermemişti? Yanlış kadını seçmemişti, Sisel Raven'i tanımasına gerek bile yoktu.

Karnındaki darbelere baktıkça şaşkınlığı paraçalanıyordu. Elleri güçlü bir yumruk şeklini alırken, kükreyerek önündeki sandalyeye tekme attı. “Amacın ne senin! İşe yaramaz canını alarak kurtulmak mı!” Gazap dolu bakışlarla yatakta uyuyan kadına döndü. Her kası baş edilmez korkunç bir öfkeyle kasılıyor, boynundaki damarlar belirginleşiyordu. Onun kendisini koruyamayacak kadar masum, bunca yarayı çaresizliğinden aldığını göz ardı etmeye çalışıyordu.

“Benden kurtulabileceğini mi düşünüyorsun.” Az öncekine nazaran Kısık ve buram buram acımasızlık kokan bir sesle fısıldadı. “Cesedini bile bırakmam Sisel.” Suçu yine onda bulmuştu. Sırf acı çekmemek için ölümü seçtiğini düşünüyordu.

Elleri saçlarını bulurken onun nazarında Sisel Raven'nin onu yine yanıltmadığının kızgınlığı vardı. Kendi kendine delirmiş gibi başını sallayıp gülmeye başladı. “Sen bir aptalsın Raven.” Öfkeden gözleri kararmış, gülüşü şeytanın kabullenmez hırsı gibi alevlerle kahkahaya dönüştü. Kendine kendine o konuştu.
“Öleceğine izin vereceğimi sanacak kadar büyük bir aptal.” Kısa kahkahasının ömrü başını hınçla çevirip kıza bakmasıyla kesilmişti.

Burnundan hiddetle aldığı soluklar yırtıcı bir rüzgar gibi esiyordu odanın içinde.

Genç kadınla arasında bir adım kala durdu ve ellerini ceplerine koydu. Dik omuzları ve sarsılmaz duruşuyla baş döndürücü irisleri şimdi kâbus kadar ürkütücü bakıyordu kadına.
“Kimin düşmanı olduğunu bilmiyorsun.” Duygusuzca devam etti, “Ve seni cezalandıracak olan adamın sana ne yapmak istediğini de öyle.”

Sisel Raven o gece intihar etti ama kum Asar Argah nefretinden ödün vermedi. Bilâkis onu her gördüğünde bu yaptığıyla suçlayacaktı. Ne kadar canının yandığını önemsemeyecekti, niçin intihar ettiğini sorgulamayacaktı.

Sisel Raven ondan en değerlisini çalmıştı. Başına gelecek her kötülüğü hak ediyordu.

BÖLÜM BİTTİ-

 

Kum'un anlatımından olayları dinlemek nasıldı?

 

Öncelikle herkesin merak ettiği bu suçu zamansız bir anda açıklamayacağım. Geçmişte yaşanılan şeyleri tahminlerinizi bırakıyorum.

 

Gerçi tahmin etmenize de gerek kalmayacak çünkü açıklayacağım.

 

Aslında bu bölümde Milen'in o odada geçirdiği saatlerde çok daha başka şeyler yaşadı. Kendini intihar etmesinin sebebi farklıydı. Sessizliğe olan korkusunun nedenleri geçmişten geliyor.

 

Gelecekteki bölümlerde bol bol aşk olacak. ☺️

 

Şimdilik kendinize iyi bakın, haftaya görüşmek dileğiyle 💎'larım.







 

Bölüm : 12.06.2025 21:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...