Yeni Üyelik
4.
Bölüm

(3) izbe sokak.

@ebru2_yuva_

Korktuklarına da alışıyor muşsun. Canavar dediklerine de gülümsüyor muşsun. Herşey bir masal değil. Sadece bir an masal olmasını istiyorsun.

 

Ama Herşey gerçek. Ve sen o gerçeğin içinde yalanların ardına sığımıyorsun

 

🍂


Eskiden oyun oynarken asla kaybetmek istemezdim. Her zaman kazanmayı isterdim. Benim verdiğim savaşta her zaman kazanan ben olmalıydım. Bu bencillikti fakat ben böyle alışmıştım.

Ve oyunu kaybettiğimde ise yenilgiyi kabul etmez çocukları döverdim. Sonra onların aileleri kapılarımıza dayanırdı. Bu ben büyüyene kadar bu döngü böyle devam etti.

Ben hiç bir vakit de kaybetmeyi kabul etmeyen taraflardandım. Bu yanlıştı bana göre. Her zaman oyunun içinde bir hile arardım. Bir hile bir şike vardı. yoktu. ama ben yenede bunu kabul etmezdim.

Bazen başımı yararak geliyordum eve. Bazen kolumu kırıyordım. Bazen ise ayağımda bi çatlakla geliyordum. Her zaman kavgacı bir tip olmuşumdur. Fakat ben her zaman da muhakkak bir anlaşmaya varan biriydim. Anlaşma yapmadan kavgaya girmezdim. Fakat anlaşmamı bir türlü kabul etmiyorlardı.

Oysa anlaşmaya vararak bir çok şeyi başarabilirsin bence. Bugün her zamanki günlerden farklı bir gündü.

Çünkü bu haddinden fazla çok çalışmıştım.
Neden çünkü babam yene kendini işlerden kaytarmıştı. Bu sabah jilet gibi bir takım elbise giyinip çıkmıştı. Kahvalıyı toplamak evi temizlemek. Ve kıyafetleri katlayıp düzelt derken bütün zamanım akıp gitmişti. Benim gibi tembel üşengeç bir insan için bu kadar iş çok fazlaydı. Tabi birde akşam yemeği vardı. Babam hiç bir şeyi de beğenmezdi. Önüne ne koysan illa bir kusur bulurdu. Huyu kurusun!

Elimde ki bezle camları silerken artık burnumdam soluyordum. Bu neydi ya? Bir işe girdin mi artık çıkamıyorsun! Bu kadınlar her gün nasıl bu kadar işi yapabiliyor? Camı sildikçe kuruyup tekrar lekeleniyordu. Delirmek üzereydim. Saçlarım tavuzkuşu gibi olmuştu. Biraz sonra kendimi barkondan atarsam buna hiç şaşırmam.

Faha fazla dayanamayıp elimde ki bezi sinirle attım. Bu bitmezdi. Saatlerdşr resmen bir camı siliyorum. Olacak iş değil. Salondan öfkeyle çıkıp babamın odasına doğru ilerledim. Daha orasını da temizleyecektim. Ne olur yani kendi yatağını toplayıp öyle gitse ölür mü? Herşeyi kadınlar yapmak zorunda değil. Kapının önüne geldiğimde o karanlık his etarıfımj sarıp sarmaladı. Ne zaman odasının yanından geçsem bu oluyordu. Derin bit nefes aldım. Bu hissettiklerim yanlıştı. Kapının kulpunu kavrayıp açtığımda ölü bir sessizlik karşıladı beni.

Odanın içine yavaş adımlarla girdim. beklediğimim aksine son derecede temiz bir oda gördüm. Evet gerçekten temizdi. Sanki babam gece hiç eve uğramamış. Hiç o yatakta uyumamış kadar düzenliydi herşey. Elimi belime koyup odanın içini süzdüm. "Ne zamandan beridir bu kadar düzenli oldun sen?" kuşkuyla gözlerimi kıstım. Yoksa dün akşam eve gelmemiş miydi?

Yok canım Sabah odasından çıktı. Üzerinde takım elbise vardı. Beril gitmişti. Ve beril sanırım bana küsmüştü. Haklıydı da. Ne zaman gelse aynı şeyi yağıyordum
Zavallı haftalarca ev ev gezip dedikodu toplayıp toplayıp evimize geliyordu bende onu dinleniyordum.

Haklıydı.

Herkes kendince haklıydı.

Kapıyı açık bırakarak odanın içini gezmeye başladın. Babam bir işeler çeviriyordu. Emniyete gitmiyordu. Beril'in söylediğine göre her gün eski bir şantiyeye gidiyor.

Babamın tam olarak nasıl bir işe bulaştığını bilmiyorum. Ama içimde kötü bir his var. Odanın içinde gezmeye devam ettiğimde gözlerime çalışma masası takıldı. adımlarımı çalışma masaına doğru sürükledim. Dün geceden kalma dağınıktı. Bir sürü kağıt üst üse dağınık bir şekilde duruyordu.

Masanın önünde durduğumda bütün kağıtları elime aldım. Hepsinin üzerinde bir çalışma vardı. Babam çizim yapmayı severdi.

Bütün kağıtlara göz attım. Kaşlarım derinden çatıldı. Kağıtların üzerinde farklı figürler, semboller, ve değişik işaretler vardı.

Güneş sembolü.

Yıldızlar ay.

Simsiyah bir gökyüzü.

Farklı bir dilde yazılmış yazı.

Kağıtları değiştirirken anlam vermeye çalışıyordum
Babam ne yapıyordu böyle? Kağıtları bıraktım. Ve hızlı bir şekilde çekmeceleri kurcalamaya başladım. Boştu. Arkasından hiç bir iz bırakmamıştı. Akıllı bir adamdı. Bunlar görmemi istediğü şeylerdi. Görmemi istemediği şeyler nerde saklıydı? Gözlerim odanın içinde avcı gibi dolandı. Burda birşryler sakladığı belli.

Duvarın önüne geldiğimde elimi duvarın pürüssüz sıvasının üzerinde gezdirdim. Vardı. Bu odada beni rahatsız eden bir şeyler vardı.

Ve onu bir an önce bulup yoketmek istiyordum. Bulmalıydım. Beni böylesine tedirgin eden o şeyi bulmalıydım.

Odanın içinde bir arayışa çıktım. Elim duvarların üzerinden gezerken o an babamın giysi dolabı gözlerime çarptı. Elimi duvardan çekip dolaba doğrı ilerledim. Dolabın kapakları aralıktı. Ellerim istemsizce dolabın kapağına gitti.

Dolabın kapaklarını araladığımda o hissi daha yoğun hissettim. Aradığım şey her neyse ona yaklaşmıştım.

Siyah çeket. Aldığından bu yana hiç bir vakit giymediği o ceket. Parmaklarımla kavrayıp askısından aldım. Elim otomatikmen iç cebine gitti. Karıştırdım yoktu. Ceketi tekrar yerine bıraktım. Tam dolabın kapaklarını kapatacaktım ki o an irislerim dolabın en kuytu köşedinde saklanmış şeyi buldu.

Bir kutuydu. Vakit kaybeymeden ahşap kutuya uzandım. O kutu babam yıllardır saklıyor. Bu kutu her zaman kilitli olurdu. Yane Ne zaman açma girişiminde bulunsam hep kilitli olurdu. Uzanıp kutuyu elime aldım. Kutudan öyle bir enerji bileklerime akın etti ki bir an için aldığıma pişman oldum. Yutkunmaya çalışarak kutunun kapağını kaldırdım. kilitli değildi.

Babam her akşam bu kutununun kilidini açıyordu. Ve her sabah tekrar kilitliyordu. Anlaşılan bu sabah apar topar evden çıkarken onu kilitlemeyi unutmuştu. Yada benim gelip bakacağımı akıl etmemişti.

Ama Yanılıyordu. Ben her gün bu kutuyu açmak için çabalıyordum. Ve yıllardır her gün açmak için odasına girdiğim bu kutu bugün kilitli değildi. Üzerinde ki örtüyü çekip attığımda görüş açıma bir fotoğraf. Karesi girdi. Kutunun içinde bundan başka hiçbir şey yoktu. Parmaklarım titriyerek uzandı. Fotoğrafı elime aldığımda hiç düşünmeden çevirdim. o foğografta babam ve annemi. Yada çocukluk fotoframı. Belkide babamın gençlik döneminde ki fotoğraflarını görmeyi beklerdim.

Fakat bir kız çocuğunun kara kalemle çizilmiş resmini görmeyi beklemiyordum. Şaşkınlık irislerimin çevresinde gezindi. Bu kız çocuğu da kimdi? Ruhum gördüğüm bu yüzün karşısınada öylesine acı çekti ki. Fiziksel acının bunun yanında bir hiç olduğunu anladım. Foğraf karesi elimden düştü.

O kız çocuğu kimdi de babam her gün resmine bakıyordu? Elimde ki kutunun içinde bir zincirin olduğunu da gördüm. Gümüş bir kolyeydi. Ona dokunmadım daha fazlasına katlanamazdın. Hızlı bir şekilde dizlerimin üzerine eğilip yere düşen fotoğrafı aldım. Hiç bir şekilde bakmadan kutuya geri koyup kapağını sertçe kapattım. Ve tekrat olduğu yere koydum.

O kız ben değildim. Benim çocukluğum değildi. Eğer çocukluk fotoğraflarım olmasaydı ben olduğumu söylerdim. Bana benzemiyordu. Çok tatlı sevimli bir kızdı. Ben o kadar masum değildim.

Odanın içinden çıktım. Aradığımı bulmuştun. Keşke bakmasaydım. Bu kadar önem verdiği bir kutunun içinde neden ailesinin fotoğrafı değilde hiç tanımadığım bir kızın kara kalemle çizilmiş resmi vardı?

Neden annem değil. Neden bem değil. Neden o kız?

Odadan çıkıp kapısını arkamdan kapattığımda koridorda mutfağa doğru yol aldım. Telefonumu en son orda bırakmıştım. Mutfağa girdiğimde yanılmadığımı anladım. Masanın üzerindeydi. Hızlı nir şekilde telefonu alıp beril'e mesaj attım.

Beril bana selim amcanın yaşadığı köyün konumunu atabilir misin?

 

Ne yapacağımı biliyordum. Tek çözüm buydu. Bu durum git gide tehlikeli bir hal almıştı.

 

🍂

 

Başıma gelecekleri öngörebilseydin eğer yenede yapabilir miydin? Bazen öyle bir zaman gelirdi ki hiç kimsenim sözlerin sende bir tesiri olmazdı. Olamazdı. Bazen öyle bir çıkmaza giriyordun ki. Bir an önce sıkışıp kaldığın yerden çıkabilmek için. O araftan kurtulmak için çabalardın.

 

Ben çok çabalıyordum. Öyle ki hiç bilmediğim terkedilmiş bir köye gelecek kadar. Beril bana köyün konumu atmıştı. Ve ben hiç düşünmeden gelmiştim. Sadece babam için. Babamın son zamanlarda yaptıkları beni ürkütüyordu. Babamı iyi tanıyan bir arkadaşı vardı hep bahsederdi. Beril'i ilk onunla tanıştırdığımda bana beril'i babasından dolayı tanıdığını söylemişti. Eski arkadaşlardı.

 

O benim babamı iyi biliyordu. Aralarında su sızmadı. Öyle olmalıydı. Ve selim amca yıllardır bu köyde yaşıyordu. Bütün köy halkı evlerini taşıyıp gitmişti. Yanlızca o burda yaşıyordu.

 

Kendime her ne kadar kabul etmesem de korkuyorum.

 

Çok geçmeden neys eki evini bulmuştum. Zaten köyde bir tek onun evinin ışığı yanıyordu da evini bulmam zor olmamıştı. Hiç tekin bir köye benzemiyordu. O kadar ürkütücü bir süküneti vardı ki. Bir an önce gitmemek için kendimle çabalıyordum.

Selim amcanın Evi köyün hemen girişindeydi. Eski çatılı bir evdi.
İçinde ki eşyalarda çağdışı eşyalardı. Kapıyı çaldığım ilk an o an yaptığım ağtallığın farkına varabildim

 

Benim ne işim vardı burda? Ben babamla konuşarak çözemez miydim? Neyse ki selim amca kapıyı açtığı an beklediğim bir tepki vermemişti. Sıcak bir tavırla beni karşılamıştı. Beklediğimin aksine çok cana yakın bir insandı.

 

"Babamla çok iyi dostmuşsunuz." dedim elimde ki ince belli bardakta ki çayımı yudumlarken. Selim amca sobaya odun koyuyordu. Bana bakıp gülümsedi. Yüzünde bellli belirsiz kırışıklar vardı. Gerçekten kafam güzel olmalı. Hiç tanımadığım bir adamın evinde ne işim vardı. "Öyle öyle." Dedi. İfadesinde saklı bir duygu vardı. Siyah saçlarına beyazlar karışmıştı. Geçip Sedirin üzerinde oturdu. "Alihan eskiden buraya gelir birlikte Sabahlara kadar sohbet ederdik." babam benimle hiç sohbet etmezdi. hatta konuşmayı bile sevmezdi. Arada sırada öyle şakalar yapıyordu. Çayımdan bir yudum aldığımda. "Babam bu aralar çok garip davranıyor. Acaba sen hiç konuştun mu bu aralar?" sonunda lafı buraya getirebilmiştim. Selim amca gözlerime baktı. Ve sıcak bir gülümsemeyle gözleriyle arka tarafı işaret edince işaret etgiği yere baktım. Pencereyi işaret ediyordu. "Dün gece konuştuk. Ne olmuş?" sesi endişeliydi. Bakışlarımı ona çevirdim. Dizlerinin üzerinde ki parmakları beden dilinde bir şeyler anlatıyordu. Dudaklarım kıvrıldı. İşte bu dili biliyorum. Parmaklarıyla harfleri söylerken zihnimde sıraladım ne demek istediğini.

"Her akşam eski bir şantiyeye gidiyormuş." dediğimde selim amca. "O şey ya. Baban orayı tadilat etmeyi düşünüyor güzel kızım. Sen içini ferah tut. " babam orayı tadilat mı edecekti? Neden geceleri gidiyordu peki. bardağı önimde ki bakır tepesinin üzerine koyup. "peki gece vakti neden gittiğini biliyor mausun?" selim amca çayını doldurken bana bakıp. Babacan bir tavırla. "Ee gündüzleri emniyette ya. Ondan dolayı olmaz mı." haklıydı. ama geceleri gitmesi hiç doğru değildi. Parmakları son harfi de yaptığında yappoz tamamlandı. Tehlikedeydim. Eğer birini kandıracaksan önce kendini kandırmalısın. Ve ben o kişilerdendim.

 

Madem böyle bir şeyi yapacaktı neden bana söylemiyordu? Selim amca soba tutuşsun diye önde ki külünü çıkartırken soba deliğinden bir kaç ateş közü çıktı. Elinde ki demir sopayla duman çıkartan közü külün içine koydu. Ve şu sözü söyledi. "Görüyorsun değil mi? Ateş herşeyi yakıp kül ediyor ama ateşten olanı yakmıyor. " gözlerime baktı. Bir çok şeyi gördüm. Ve gördüklerimden korktum. "Kimse kendinden olanın canını boşuna yakmaz. Öyle dediklerine bakma herşeyin bir sebebi var." hiç bir şey sebepsiz değildi. Herşeyin bir geçmişi vardı. Kabusların bile.

 

Buraya boşuna gelmiştim. Yada belkide işin aslı buydu ben çok fazla abartmıştım bilmiyorum. Ama bana göre hala cevaplanmamış sorular vardı. Selim amcanın beden diliyle anlattıklarını zihnime sakladım. Belkide unutmak için.

 

Sorular vardı. Cevabı kesinlikle selim amca da değildi. Artık gitsem iyi olacaktı. Taksi zaten köyün girişinde bekliyordu. Ayağa kalkıtığımda salim amcanın bakışları beni buldu. "Ben gideyim artık amca. Sana çok sağol. Rahatsız ettim gece gece." dedim. Koltuğa bıraktığım kabanımı giyerken salim amca da ayaklandı. Gözlerinde anlamadığım bir duygu vardı. Elinde ki demiri sobanın kenerına bırakırken. "Karanlıkta fazla kalma. Beril eskiden çok korkardı gece tek başına uyumaktan. hep masal anlatarak uyuturdum. masallarda ki canavarları hala da kahraman olarak biliyor." göz kırptı. İşte istediğim bir diğer cevap ta buydu. Yalancıları en iyi yalancılar tanırdı. Bazen duymak istediğin cümleri çok başka şekilde de anlayabiliyordun. Bana bakarak gülümsedi. Bende gülümsedim ve beraber kapıya doğrı yürüdük. Düşüncelerimde bile korku vardı. hiç rahat değildim hemde hiç. Beraber kapıya doğru ilerlediğimde Artık ruhum rahat değildi. Bir cehennem onun için harlanıyordu sanki. Ve ben sadece bu hisle yaşıyordum.

O cehhenmede yanmama kaç gün kalmıştı? Salim amca her ne kadar beni bırakacağını ısrar etse de kabul etmedim. Onu daha fazla rahatsız edemezdim istediğim cevabı almıştım.

Onun evinden uzaklaşırken taksinin olamdığını gördüm. Gitmiş miydi? Oysa Ona durup beni beklemesini söylemiştim. Gitmişti. Başka bir taksi arayıp çağırmaktan başka bir çarem yoktu. Cebimden telefonumu çıkartıp açacağım esnada bir şey oldu.

Bir çift adım sesi sessizliği ortadan ikiye ayırdı. Bu adımlar selim amcanın adımlarının sesi değildi. Hiç bir adım sesi bu kadar küvetli olamazdı. Zihnim anında alarm verdi. Bu adımları tanıyordu.

Bu adımlara aşinaydım. Korkulu zihnim saklamaya yeminliydi. Ondan izinsiz isim vermek istemiyordu.

Telefon öylece elimde dururken gözlerim zifiri karanlıkta asılı kaldı. Geçmişim arkamdan geliyordu.

Hiç bir şey aslında unutulmuyordu. Geçmişin sayfaları açıldı. Unulmaya yüz tümüş eski anılar ordaydılar işte.

Bir adamın bulanık siması vardı. Bir kız devamlı konuşuyordu. Gülümsüyordu. Elinde bir kase tutuyordu. Mutluydu. Mutluydular.

O kız kimdi?

O adam?

Belleğimde kalmış bu anılar kime aitt? Niye benim hafızamda kalmıştı. Ve neden devamı yoktu?

Delirecek gibiydim. Peşimde biri vardı. Öyle güçlü adımlardı ki onun adımlarıyla yer sarsılıyordu sanki. korkutum. karanlıktan kadar korkunç hiç bir şey yok diye düşünüyordum bu güne kadar. Ve ben en korkunç bildiğimi sevmeye çalışmıştım. Fakat bugün bir şeyin farkına varnıştım.

Ve bu ölesiye korkutuğum bir şeydi.

Karanlıkta ne yöne gideceğimi bilmeden terkedilmiş evlerin arasından yürürken çalan telefonumla adımlarım durdu. Bakışlarım hala elimde duran telefonun ekranına düştü.

Babam arıyor.

Babam arıyordu hiç düşünmeden aramayı cevaplayıp. Telefonu kulağıma götürdüm. "Alo baba?" dedim hevesle. Taksiyi aracaktım. Fakat yaşadıklarımla unutmuştum. Soğuk bir rüzgar etrafta geziniyordu. Tenimden bir ürperti geçti. Birden fazla kişinin varlığının hissi vardı. Ne yöne baksam sanki orda birini görecekmişim gibi. Babam ses vermiyordu. "Baba? Beni duyuyor musun? Baba ben... Selim amcanın köyündeyim." beni duyuyor muydu? Sesimin ne kadar çaresiz olduğunu nasıl duymazdı.

Babalar kız çocuklarının kahramadır. Benim babam hiç benim kahramanım olmadı. En azından ben buna hiç izin vermedim. Ama bugün... İlk kez ben babamın arkasına saklanmak istiyordum. Göz bebeklerime yaşlar oturdu. Artık dökülmeleri gerekiyordu.

Yeterince saklanmışlardı. Bugün artık dökülmeleri gerekiyordu. Sol gözümden bir damla süzüldüğünde ilk yemin o an bozuldu. Titreyen dudaklarım aralandı. "baba. Lütfen beni duy." ağlıyordum artık. Sessiz bir ağlayıştı bu. Gözyaşlarım akmaya başladı. Elimle gözyaşlarımı silip. Hala açık olan telefona doğru. "Baba lütfen cevap ver. Ben..." devamını getiremedim. Getiremezdim. Ama artık zayıflığımı söylemeliydim değil mi?

O benim babamdı.

Gözlerimden bir yaş daha süzüldüğünde. "Baba. Ben çok korkuyorum." bunu söylemek niye bu kadar zor oldu bilmiyorum fakat. İlk kez bu kadar ağır geldi. Telefon açıktı. Biliyorum ordaydı beni dinliyordu.

Niye ses vermiyordu?

Belki kızmıştır. Çünkü odasına girdim.

Belkide bu yüzden benimle konuşmak istemiyor. Olabilir haklı. Her zaman haklı olduğu gibi çok haklı.

Adımlar zihnimde yankılanıyordu. sessizliği yanlıza benim sesim bozuyordu.

Etrafta ki bütün sesler ölmüştü. Sadece benim sesim vardı.

Çıkışım yoktu. Geçmişten hiçbir çıkışım yoktu.

Arkamda karanlıktan daha zifiri biri vardı. Elimde ki telefon kapanınca dehşete düştüm. O güven kayboldu. Ses gelmese de ben orda beni dinlediğini biliyordum fakat şimdi.

Tek başımaydım.

Bütün çıkışlar kapandı. Ve ben arafta kaldım. İlk geçmişin günahıydı bu. Dahası vardı.

Daha ağırları vardı. Devamı gelecekti...

 





 

 

Loading...
0%