@ebru2_yuva_
|
Bizden geriye kalan herşeyden çok çabuk vazgeçtin. Hep en önce gözden çıkarılanın oldum. Hayır sana hiç kızmadım. Sana hiç küsmedim. Ben sana sadece Alıştım.
🍂 Güzel şeyler iyi hissettirdi. Kötü şeyler ise kötü hissettirdi. Bu yaşadıklarım kötü şeyler miydi. O yüzden mi bu denli kötü hissediyordum? O yüzden mi ruhumda derin bir sızı vardı? Serin sızıydı.
Bir an önce kaçıp gitmek, uzaklaşmak istiyordum. Herşey bir hayaldi değil mi? Gerçek değildi. Göğsümde büyük bir acı var, Ve o sızı bir türlü geçmiyordu. Sanki... Böyle büyük bir hatayı, veyahut bir günah işlemişim gibi suçlu hissediyordum. Ve bu öyle bir suçluluk duygusuydu ki. Pişmanlık örtülmüştü üzerine. Oturduğum karanlık koridordan kalktım. Uzun bir süredir öylece sabit yerde oturduğum için her tarafım tutulmuştu. Zorlukla asansörün düğmesine bastım. Ve asansörün içine girmeden hemen önce dönüp arkama baktım. Biri ordaydı. Biri karanlıkta beni izliyordu. Korku vardı. Hemde çok yoğun. ** Ordan nasıl çıktığımı bilmiyorum. Asmin ve beril yol boyu konuşmam için uğraşmış ne olduğunu sorup durmuşlardı. Ve ben cevapsız bir soru daha bırakmıştım ardımda. sorular git gide çoğalıyor, artıyordu. Hiç birine bir cevabım yoktu. Eve dönmüştüm. Ve babamla kavga etmiştim. Vicdansız herifin zerre acıması yoktu! Kim bilir neye bulamıştı da bu uğursuzluk üzerimize çökmüştü. Gece gece o şantiyelere kim bilir ne için gidiyor allah bilir cinlere bulaştı! Tam karşımda sıkılmış gibi izliyordu beni. Kesin cinler musallat oldu bize. Oturduğum yerde çakmak çakmak olmuş gözlerle burnumdan nefesimi verdim. "Ne düşünüyorsun! Bizi öldürmek istediğini daha iyi kanıtlayamazdın!" bağırarak yerimde tepindim. "Hah işmiş! Ne işi! Cinlerle iş mi olurmuş. Gece gece ne halt yemeye gidiyorsun sen oralara!" elimi saçlarımın arasından geçirdim. Hayır böyle şeylere de inanmayan bir insandı. Bende inanmazdım. Ama isimleri çoğunluktu. Allah kahretsin ödüm kopmuştu. Oturduğum yerde dengesiz gibi oturup kalkıyordum. Babam tuhaf tuhaf bakıyordu bu halime. Ne yapacağımı bilmez bir halde titreyen elimle kendimi gösterdim. "Hele o varlıklar gelip beni bir bulsun. Andım olsun seni babalıktan reddederim." gözlerime o kadar umursamaz bakıyordu ki. Şımarık kız çocuğuyla uğraşmaktan yılgın düşmüş babalar gibiydi. Beni dinlememesine daha çok öfkelenip. "Ama nerde. Beyfendi anca o kuytu köşelerde inlerle cinlerle gezsin. Allah vere bize musallat olmasınlar yoksa yemin ederim bende sana musallat olurum!" bana her an saldıracak gibi bakan keskin kahverengi gözlerine kararlıca bakıp. Ona doğru bir adım attım. Gözleri attığım adımımı korkutucu bir tavırla izkerken. Sesimi sakin tutmaya zorlayarak. "Bak ne yaptığını bilmiyorum ama. Bu evde bende yaşıyorum. Hükmün geçiyorsa benim de kararlarım geçer. Bu evde ki tek kadın benim baba." söylediklerim doğruydu. Bu evde ki hükmü geçerli olabilir. Ama benimde kendi kurallarım vardı. Hele o yabancı adamı saymıyorum bile. Tek kaşını havaya kaldıran babam. Alay edercesine. "Neymiş bakalım senin kuralların. Anlatsana bir belki bundan sonra uyarım o kurallara." dedi ve gülmeye başladı. Benimle alay ediyor! Hiç bozuntuya vermeden. Omuzlarımı dikleştirip. Çenemi kaldırdım. "Kural bir. Hiç bir şeyi gizlememek. Kural iki. Gittiğimiz yerlerden birbirimizin haberi olacak." dedim. Gölzerinin içine bakarak. "Kural üç tehlikeli varlıklara bulaşmıyoruz." Kastetiğim kişi o dövüşte karşılaştığım adamdı. O normal değildi. Bunun elbette ki farkındaydım. O ışıkların sönüşü, kalbimin birden bire sıkışıp kötü hissetmem. Hiç biri normal değildi. Onda garip bir şey vardı. İçten içe bunun babamla da bir ilgisinin olruğunu hissediyorum. Kalbimdr ki o çarpıntıya aşinaydım. O sık sık rüyalarımı kabusa çeviridi. Ben onu kabuslarımda görmeye alışmıştım. Şimdi gerçeğimde ona alışamazdım. Kabuslarda kendimi bir şekilde uyandırırdım. Fakat gerçekte böyle bir şey mümkün değildi. O vardı. Artık varlığının hissiyatı vardı. Her yerde. Bana zehir olmak için mi dönmüştü? Kimdi ve benden ne istiyordu? Böylesine tehlikeli ve korkunç bir adamla benim ne gibi bir ilgim olabilirdi ki. O an Yanımda bir hareketlik sezince irkilerek hızla düşüncelerimden sıyrıldım. Babam tam karşımda iri cüssesini konuşturcasına azametiyle karşımda omuzları dimdik duruyordu. Bakışlarında ki karanlık ifade beni korkutmuştu. İstemsizce bir adım gerilerken. Bu sefer o benim üzerime doğru adımladı. Korkuyla yutkundun. Bu yabancısı olduğum sert tavırları beni hem ürkütüyor hemde geriyordu. "O küçük beyninle bana kural mı tanıyorsun?" sesi oldukça sertti. Ellerini belinin arkasında bağladı. İşte şimdi yavaş yavaş özüne dönüyordu. İşte buda benim hemen şimdi kaçmam gerektiği anlamına geliyor. Çünkü kelimenin tam anlamıyla onu sinirlendirmiştim. Öfke çoğu zaman acımasızdır. Ve reddedilmez. Çünkü O acıyla büyür onunla beslenir. Babamın öfkelenirken ki bakışkarı, konuşurken ki ses tonu. Birini anımsatıyordu. Ve bu kişi asla ama asla anmadığım biriydi. Bu kişi kendime zihnime yasaklamış ve onu tamamen hayatımdan kaldırdığım biriydi. Bedenime yabancı ruhuma aşina o adamdı. Babam.... Tavırları herşeyiyle birbirlerine benziyorlardı. Kahretsin. Kelimelerinde ki telafuz bile aynıydı. Yüz hatları. Simasında ki tanıdıklık bundan mı kaynaklanıyordu yani? Benim babam ve o zifirde kalan kişi. Bu saçmaydı. Yanlıştı. Biliyorum yene birşeyleri birbirine doladım. Yanlışları doğrulara çeviriyorum. Ama aklım bu detayı incelemeden geçmiyordu. Kalbim ise babama... Sonsuz bir güven içindeydi. Evet evet babama güveniyordun. İnsan babasına bile güvenmezse kime güvenir? Belkide hiç kimseye güvenmemek gerekir. Hemen kulağımın dibinde o aşina olduğum sesi duymamla gözlerimi yumup. Sabırla soludum. Düşüncelerin içinde boğulduğumu hissettiğim o anda babamın sesi beni kurtarmıştı. "Benimle nasıl konuşacağını ölçerek konuş. Yoksa sana olan bakış açımı değiştirmek zorunda kalacağım." dediğinde ne söylediğini kavramam bir kaç saniyemi aldı. Bakışlarımı kaldırıp gözlerinin içinde baktığımda. Sertçe yutkunmak durumunda kaldım. Söylediklerime alışkın olması gerekmez miydi? Neden sanki bir ilk yaşanmış gibi öfkeliydi? İfademi düz tutmaya zorladım kendimi. Bugün bir şeylerin son olacağını garip bir şekilde hissediyorum. Bir kelebeğin son saatlerini yaşarken ki o burukluğu vardı üzerimde. Vaktim acımasızca doluyor, ve geriye saniyler bırakıyordu. Sadece tek bir sayfa kalmıştı. Ve o sayfanın sonunda kitabın kapağı kapanacak. Yaşanacak olanlar yaşanılacaktı. Gözlerimin ardı sızladı. Ama tek bir damla dahi akmadı. "Hiç hata yapma şansım olmadı." hatalarının yüzüne vurulmasından nefret ederdi babam. Asla kabul etmezdi. Onun nazarında kendisi hep haklıydı. Başımı öne eğip elimle saçlarımla oynadım. "Merak etme. Haksız olduğunu söylemeyeceğim. Haklısın." gözlerime baktı. Babam bu sözleri benden beklemiyordu. Yerinde gerigince kıpırdanıp elini saçlarından geçirdi. Dolmuş gözlerimi yereden bir an bilr ayırmadım. "Hatalarınla bile haklı olacak kadar haklısın sen baba." bakışları hışımla beni buldu. O an bakışlarımı yerden kaldırıp gözlerine baktım. "Bana zamanın doldu dediler. Hiç tanımadığım insanlar." dolmuş gözlerime baktı. Söylediklerimlr kaşları çatıldı. "Nerdeydin diye sormayacağım. Hayır sana hesap da hiç sormayacağım. Sana tek bir şey söyleyeceğim." aklı hala öncesinde söylediğimdeydi. Değişen mimikleri bile o adamı anımsattı bana. Ürperdim. "Kim sana böylr bir şey söyledi." biliyordu kim olduğunu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözümden bir damla yaş aktığında. Ayağa kalktı. "Onu tanıyorsun. Bana okuduğun masallarda ki o adam. Kabuslarımdaki adamdı." ifadesi tökezledi. Ama asla yıkılmadı. başımı iki yana sallayıp. "Bu yüzdendir belkide..." diyip sustum. Başını eğdi. "Seninle konuşurken ölçülü değilim baba." bu kelimeyi dile getirmek ilk kez bu kadar zor oldu. 'Baba' derken o kadar çok zorlandım ki. Karşımda sanki babam değilde yabancı bir adam oturuyormuş gibi hissettim. Gördüğüm yüz babama aitti. Fakat gördüğüm bu bakış onun bakışları değildi. Hiç bir şey söylemedi. Söyleyecek bir şeyi yoktu. Olsa bile söylemezdi. Odama girip kapıyı ardımda kapatıp kilitledim. Telefonumu cebimden çıkarttıp açtığımda. Beril'den bir mesaj olduğunu gördüm. Hızlı bir şekilde mesajına girdiğimde. Elimde ki telefonu tutan parmaklarım uyuştu. Telefon parmaklarımın arasından düşmek için kaydığında hızla tuttum. BERİL: Milen. Acil konuşmamız gerekiyor. Hemen o evden çık! Sakın odana girme. Sadece kalp atışlarımın sesini duyuyordum. 'Evden çık' diyordu. Neden çıkacaktım. Nedne odama girmeyecektim? Benimle ne konuşacaktı? Babamla ilgili ne öğrenmişti de evden çıkmamı istiyordu. Hemde gece gece? Eğer şimdi korkarsam korkak olur muydum? Kendi babamdan korkarsam kötü olur muydum? O benim babamdı babalar çocuklarına zarar vermezdi. Tamam kavga ederdik. Arada sırada başıma vurur, beni azarlar. Ama babamdı. Bundan ötesi yoktu. Onu aramadım. Evden çıkmadım. Ve odamda kalmaya devam ettim. Odamda ki herşey aynıydı. Herşey bıraltığım gibiydi. Tek bir noktada farklılık vardı. Odama ait olmayan tek bir şey vardı. Ve ona doğru ikerlemekten korkuyordum. Biri zihnimin içinde birşeyler okuyor. Birşeyler fısıldıyordu. Kulaklarım uğulduyordu. Elimde duran telefonumu kapatıp yürümeye başladım. Yutkunuşlarım boğazıma dikildi. Çareszilik bir urgan gibi boynuma asıldı. Rengarenk kütüpanemin önünde dikildim. Ellerim titriyordu. Gözlerimin önünde hikaye masallarının arasında kocaman bir kitap vardı. Ondan bana doğru yükselen enerji karanlıktı. Miğdem kasıldı. Bu kitap benim kitabım değildi. Ve ben koymadım. Benim değildi. Babam... Onun olamazdı. Bildiğim gördüğüm bütün kitaplardan farklıydı. Roman yada hernagi diğer kitaplardan değildi bu. Titreyen parmaklarım onu almak için uzanırken. Ruhum ona dokunmamı istemiyordu. Kalbimde öyle. Fakat aklım sorgulamamı ve elime almamı istiyordu. İnsanlar hep kalbini dinler. Fakat ben aklımı dinlerdim. Zihnimde eski. Çok eski anılar gün yüzüne çıkıyordu. Ve içindekilerinin yüzleri karanlık bir perdenin ardındaydı. Sadece karanlık vardı. Ve içinde korkunç çığlıklar. Boğazım kurudu ama geri çekilmedim. Birşeyler beni o kitaba iteliyordu. Ama bunu yaparken de son oduğunun farkındayım. Son saatlerimdi. Son saniyeler. Son bir sayfa kalmıştı. Zihnimde biri okuyorduç satırların sonuna gelmek üzereydi. Ellerim soğuk kapağına değdi. Ensemden soğuk bir ürperdi geçti. O an etrafımda ki bütün seslere sağır kesildim. Sadece düzensiz soluklarımın sesi vardı. Titreten parmaklarım kavradı. Ve kendime doğru çekerken ağırlığını hiç hesaplayamadım. Havaya kaldırdığın gibi güçsüz bileklerim ağırlığını taşımaktan güçlük çekerek kaydı. Ve kitap gürüktüyle ayaklarımın önüne düştü. Gözlerimi irice açılarak iki adım geriledim. Ve ayaklarımın önüne düşmüş kitabın açılan sayfasına baktım. Herşey durulandı. Bütün sesler aniden kesildi. Açılan sayfasında görülen yazılar farklıydı. Farklı bir yazıydı. Harfleri ise değişikti. Bu harfleri daha önce hiç görmediğime eminim. Ne hint yazısı ne çin nede arapça. Ve oldukça eski bir kitaptı. Kitap beni çok huzursuz etmişti. Çünkü normal bir kitaptan çok uzaktı. Hani olur ya korku dizilerinde büyü kitapları falan; işte tamda öyle bir kitaptı. Lanet olsun niye bu kadar korkuyorum ki. Kafamın içinde dolaşan düşüncelerden sıyrılıp ayaklarımın önünde ki kitaba odaklandım. Kitabın sayfaları krem olması gerekirken siyah olması beni şaşırttı. Üstüne üstlük yazısı da kan kırmısızısıydı. Yere çömelip. Kitabı tekrar elime aldığımda ensemde bir ürperti geçti. Korkarak kitabı aldığım gibi geri bırakırken. Gözbebeklerim odanın içinde birini aradı. kimse yoktu. Ama birinin soğuk nefesini hissettiğime adım kadar eminim. Titrek bir nefes alıp elimi tekrar kitaba uzatıp aldım. Fazlasıyla ağırdı. O yüzden iki elimle tuttum. Gözlerim kapağının üstünde ki değişik sembolleri. Ve figürleri tek tek geçerken. En altta gördüğüm yazılar beni dehşete sürükledi. Kitabın üstünde ki yazılar normal harflere dönüyordu. Ve değişik yazı ortadan kaldırılıp türkçeye çeviriliyordu. Göz bebeklerim yuvalarından fırlayacak gibi oldu. Ağzım aralandı. "Ama... Ama Bu nasıl olur?" hayal gördüğümü düşünerek gözlerimi kapatıp açtım. Gördüğüm normal yazıyla sertçe yutkundum. "Şaka mı bu?" şaşkınlıkla ağzımdan çıkan kelimeler benden bağımsızdı. Yazıları dehşetle okumaya başladım. 'bir masaldı, ve bitti. Bir düş gibiydi yaşandı ve sona erdi. Gün heniz kendi ışıklarını vermeye mert değilken. Gece kondu güneşin damına. Bir çatı altında yanlızca bir nefes çıktı. Biri kül olurken diğeri iz olarak kaldı. Ateş ikisini yakarken yaşam yanlızca birine hediye oldu.' 'Ve Güneş izlerini bırakıp herşeyi terkederken. karanlık intikam arzusuyla küllerinden doğdu.' Aman allah'ım! Bunlarda ne böyle! Boğazımda bir düğüm oluştu ama yutkunamadım. Nefes dahi almadım. Soğuk bir ürperti bedenime usulca nüfus etti. Sustum. Sanki kabuk bağlamış yaralıra yeniden hançer saplanmış gibi kanıyordum. Neyin pişmanlığıydı bu? Hayatım boyunca hata yapmaktan çekinirken neden okuduğum bu sözler beni böyle derinden sarstı? Ruhumun günahkar olduğuna inandım bu satırlarla. Kendi düşüncelerime öyle çok dalmıştım ki aniden kesilen nefesime bir anlam dahi veremedim. Rüzgar tüm şiddetiyle cama vurup ardına kadar açarken. Sanki o cam aralığından katilim girmişcesine nefesim boğazımda düğümlendi. Kitap güçsüz ellerimden kayıp tekrar ayaklarımın önüne düşünce. Dizlerim de çöktü. elim refleksle boynuma gitti. Nefes alamıyordum...göz bebeklerim ardına kadar büyümüş boğazımda ki tüm damarların nefessizlikten şiştiğini görmesem de anlayabiliyordum. Kalçamın üzerine sert bir biçimde düşüp. İki elimle boğazımı tuttum. Bana olan bu garip şeyi idrak etme fırsatım bile yoktu. Göğüs kafesim daralıyor kalbimin hızı her saniye erişilmez bir hıza ulaşıyordu. Herşey etrafımda dönüyordü. Gözlerim kararıyor. Elim ayağım titriyor...gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Nefes almak için araladığım dudaklarımın arasından yanlızca tek bir kelime firar etti. "B'baba." Burnumdan ılık bir sıvının aktığını hissettim. Bu benim kanımdı. Kanın metalik tadını alınca durumun ciddiyetini yeni yeni kavrayabiliyordum. Bir çift adım sesi işittim. Kuvvetli adımlar zemini sarstı. Zihnim bu adımlara çok aşinaydı. Ritmik bir melodi gibiydi. Göz kapaklarıma inen ağırlığa gözlerim teslim olarak kapandı. Boğazımda ki elllerim güçsüzce yanlarıma düşerken. Bedenim sırt üstü yere düştü. Bedenimde ki gücün çekildiğini hissizleşen bedemimden anladım. Bedenim sonsuz bir uykuya teslim edilmişti. Zihnim o kapıdan geçmeden önce. Duyduğum son sözler babama aitti. Uğultu gibi gelen tehlikeli sesi zihnimde hatıra olarak kaldı. "Masal bitti, ait olduğun cehenneme dönme vaktin geldi." Off çok heycanlıyım! Ve kurgumuz tamda bu bölümden sonra başlıyor! Okuduğunuz bölümleri unutun. Çünkü bundan sonra gelecek bölümler Dehşet bir şekilde bizi hem şaşırtacak, hemde oldukça eğlendirecek. Yeni karakterler, yeni arkadaşlar, yeni nefretler, Ve büyülü bir aşk... O zaman gelecek bölümde görüşürüz. Kendinize iyi bakın. Hepiniz ALLAH'A EMANET OLUN💙💙 |
0% |