Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@elfhikayelerii

26.04.2021

"Sana, beni hiçbir zaman tanımamış olan sana." diye başlar bilinmeyen bir kadından, ömrü boyunca sevdiği adama yazılan mektuplar. Sayfalarca ona olan aşkını anlatır ya da o öyle sanır. Onu nasıl sevdiğini, neden sevdiğini... Sanırım senin için yazdığım bu günlüğe, öyle başlamak istedim.

Sana, beni hiçbir zaman tanımamış olan sana.

Henüz yeni kaybettiğim bir çocuğum yok. Sana mektup yerine, ömrüm boyunca yanımdan ayırmayacağım bir günlük ithaf etmek istedim. Modası geçtiğinden değil de, o kadın kadar güzel yazamayacağımdan belki. Ve tabi, ölsem bile sana bunu okutacak cesareti bulamayacağımdan. Öyle bir anda dökülüvermez benim dudaklarımın arasındakiler. Severim de söyleyemem yani. Ama seni çok sevdim. Çok.

O kadın nasıl bulduysa ve o kadının yazdıkları başarılı olup da nasıl klasikleştiyse artık, onun yolundan gitmeyi tercih ettim ben de. Özentilik olsun diye değil. Başka yol bulamadığımdan. Dedim ya, cesaret meselesi tamamen.

Bu sanırım günlüğümün ilk sayfası. Nasıl başlamıştı o kadın?

Seni ilk gördüğüm gün, çok hastaydım. Ciğerlerimden yükselen bir hırıltı, bedenim alev alev. Hastanedeyim. Sonra, sen de oradaydın. Sen de hastaydın ama benim gibi kısa vadeli bir hastalık değildi seninkisi. Yanaklarının kırmızılığından, gözlerinin kısıklığından ve üstündeki kat kat kıyafetten anlaşılıyordu bu. Sedyede öylece uzanıp, serumumun bitmesini beklerken bir yandan da seni izledim. Ailen doktorla görüşüyordu sanırım. Çok hâlim olmadığı için sorgulamadım.

Gözlerin yerdeydi. Saçların dağınık, göz altların kıpkırmızı. Sedyede zar zor doğrulup, yanına gelmeye çalıştığımı hatırlıyorum ama annem izin vermemişti. Endişelenmiştim hiç tanımadığım biri için. Bu beni de şaşırtmıştı aslında. Çünkü insanlara dikkat etmezdim. Hiçbirine. Ama seni incelemek gelmişti içimden. İzlemek, anlamak. Kaderdir belki de. Sahi, sana sormak istediğim milyonlarca soru arasından sadece biriydi bu. Kadere inanır mısın sevgilim?

Seninle bir gün kavuşacak olan o küçük kız,

Asena.

"Kızım? Odanda mısın?"

"Evet anne, odamdayım!" Elimdeki günlüğü bir hışımla diğer kitapların altına sakladım ve önümde duran kalemi alıp test kitabıyla ilgileniyormuş gibi yaptım. Sadece birkaç dakikalığına günlük yazma molası vermiştim ve her nasılsa annem beni basmıştı. Tam olarak basmış sayılmazdı tabi ama bu olay artık günlük bir rutin hâline gelmişti ve bu canımı sıkıyordu.

Annem kapımı açtı ve kafasını uzatarak beni yokladı. "Neler yaptın bugün kütüphanede? Okula gitmediğin için devamsızlığın aldı başını gitti! Halledeceğiz bir şekilde."

"Anneciğim orada herkes çalıştığı için daha iyi motive oluyorum. Başımı bile kaldırmıyorum dersten. Bugün gayet verimli bir gündü hem. Evde kalınca sürekli dikkatim dağılıyor. Okulda da önemli derslerim yoktu. İyi oldu, iyi." Dudağını büzüp kafasını salladı.

"İyi bakalım. Sana güveniyorum. Az kaldı sayılır. Dayan kızım." Gülümseyip onu onayladım. Daha fazla beklemeden iyi geceler dileyip kapımı kapattı ve beni her zamanki derin sessizliğimle baş başa bıraktı.

Ben, Asena Karaaslan. Doğduğu andan beri zayıf bir kalbe sahip olan, büyüdükçe dertleri de büyüyen ve son zamanlarda dikkatini derslerine vermesi gerekirken başka şeylere yoğunlaşan o küçük kız.

Okulda önemli derslerim olmadığı zamanlar, kütüphaneye gider orada çalışırdım. Annem evde çalışmadığım için mızmızlanırdı ama orada verim aldığımı duyunca yumuşardı. Aylardır yaşanıyordu bu olay bu yüzden artık ustalaşmıştım.

Yarın okulda önemli gördüğüm derslerim vardı. Erken uyumakta fayda vardı. Kitabımın altına sıkıştırdım günlüğümü aldım, yastığımın altına yerleştirdim. Onu artık hep burada saklayacaktım. Rüyalarımın hemen yanında.

*****

27.04.2021

İnan sana nasıl tutuldum bilmiyorum. Bir kere bile göz göze gelmedik. Sesini duymak çok nadirdir. Ben senin sesini tam duyamadım bile henüz. Bu benim için eminim çok büyük bir kayıptır ama sanki eksikliğini hissetmiyorum bile. Seni tanımak istiyorum ama tanımasam da biliyormuşum gibi. Yabancı değilmişsin, sanki birlikte büyümüşüz gibi. Okulda seni her gördüğümde ya başın öne eğik oluyor ya da duvarı izliyor oluyorsun. Eminim aklında binlerce tilki dolanıyor ama biri bile gelip yanına 'Bu çocuk ne düşünüyor bir sorayım.' demiyor. Bir gün cesaretimi toplayıp yanına gelmek ve seninle konuşmak istedim. Oldukça da yakınımdaydın aslında. Her şey hazırdı ama duydum. Hocayı yani. Seni çağırdı. Sen beni fark etmedin bile ve hemen önümden, beni görmeden çekip gittin. Bu oldukça olağandı tabii ancak birini sevmek felaket senaryolarını gereğinden fazla düşünmeyi de beraberinde getiriyordu. Beni gördün ve umursamadın sandım. Senin için koridorda, yanından öylece geçip gidebileceğin bir yabancıdan farkım olmadığını, biraz bile dikkatini çekmeyi başaramamış olmayı yediremedim kendime işte. Kendimi öyle çok dikkat çekici bulduğumdan değil de günler boyunca dikkatini çekmeye çalışıp başaramadığımdandı üzüntüm.

Arkadaşımın bana nasıl güldüğünü, tıpkı o kadının yanakları kızarınca arkadaşının ona güldüğü gibi, hâlâ dupduru hatırlıyorum. Oldukça utanç verici bir andı ama utanmaktan çok şaşırdım. Nasıl olur da insan önündekine kafasını kaldırıp bakmazdı? Sen bakmadın. Bu bende zamanla büyük bir özgüvensizliğe yol açtı ve seninle bir daha konuşmaya yeltenmedim bile. Oldukça kolay olan yolu değil de, bu şekilde acınası, zahmetli bir yolu seçtiğim için özür mü dilemeliyim yoksa teşekkür mü etmeliyim bilemiyorum. Çünkü eminim, seninle konuşmaya çalışsam ve niyetimi anlasan bir an bile kalmazdın yanımda. Korktum anlayacağın. Seninle konuşmaya, gözüne gözükmeye bile korktum. Bu beni takıntılı bir psikopat gibi gösteriyor olabilir ama hayır. Ben sana takıntılı değildim. Sadece, sende benim dikkatimi çeken bir şey vardı. Oldukça sessiz, oldukça kayıp olmana rağmen. Evet, sen okuldaki diğer öğrencilere göre oldukça kayıptın. Kaybolmuştun. Düşüncelerinde yahut gerçekte. Belki hastalığın üzerine düşünüyor, kafanı patlatıyor, hayatı sorguluyor ve bir çıkış yolu bulamıyordun. Seni o karanlıktan çekip almak isterdim ama işte, senin bilmeden bende yarattığın özgüvensizlik...

Arkadaşım vardı. Onlarca arkadaşım arasında, sadece birine senden bahsetmiştim. Diğerlerine bahsetsem seni göz hapsine alır, rahatsız ederlerdi çünkü. Oysa senden bahsettiğim arkadaşım dünya yansa, ben kaç demeden harekete geçmez, kaçmazdı. Dinlerdi yani sözümü. Dalga geçmezdi, hâlden anlardı. Sadece beni dinleyip yorum yapardı. Sonrasına karışmazdı. Seni görünce tanımazdı bile çünkü adını dahi sormamıştı. Seni daha çok anlatmalıydım birilerine belki de.

Seni o hastane koridorunda ilk defa gördüğümde, dediğim gibi hastalığın seni ele geçirmişti ve ne ben ne de sen bu durumdan memnun değildik. Nasıl olunurdu ki zaten? Gözlerimin önünde ölüyordun. Sen benim gözlerimin önündeydin fiziksel olarak ölürken ama ben ruhen ölürken, senin gözlerinin önünde değildim işte. Sıkıntı da buydu ya.

Seni ilk gördüğüm günden sonra, okulda ilk karşılaştığımız ânı unutamıyorum. Anlatacağım. Her şeyi anlatacağım sana. Sabırlı ol ve okumaya devam et. Seninle bir kere konuşmamış olan ve içten içe ilk defa birine karşı hissettiği saf sevgisinden ölüp biten bu kıza bir şans tanı. Kestirip atma.

Sabah okula oldukça erken gelmiştim. Derslerden yaklaşık bir saat önce. Belki o bir saatlik sürede ders çalışırım diye. Tek gözüm kapalıydı diyebilirim. O hâlde nasıl ders çalışmayı düşünüp yataktan kalktım inan hiç bilmiyorum. Hele on birinci sınıftaki halime nasıl söz geçirdim, ben bile şaşıyorum. Koridorda ilerlerken, hava daha aydınlanmamıştı çünkü kış mevsimindedik, koridorun sonunda bir karartı gördüm. İlk başta insan silüeti olduğunu düşündüğümden pek tepki vermeden ilerlemeye devam ettim ama önceki gece izlediğim korku filminden olsa gerek zihnime tuhaf tuhaf düşünceler akın etti. Adımlarım yavaşladı ancak o silüet durmadan üzerime doğru ilerlemeye devam etti. Dizimin bağının çözüldüğünü zannettim. Uyku sersemiydim zaten, bir de seni öyle görünce. Sonra sen yine, başın önünde yanımdan öylece geçip gittin. Yüzünü görmüştüm ama sen bana bakmamıştın bile. Donakaldım. Az önce korkudan çözülen dizimin bağının şimdi şaşkınlıktan çözüldüğünü sandım. Elimi duvara yasladım. Ardından bedenimi. Çok tuhaf ancak bir o kadar da sıcacık bir andı. Nasıl tanımlanır bilmiyorum ama sıcaktı. Böyle, içimden ılık bir şeylerin aktığını hissettim. Okulda kimse yoktu. Senin neden erken uyanıp okula geldiğini de hiç anlamazdım zaten ama sen hep benden önce gelirdin okula. Ben ise bunu bir yarış haline getirmiştim. Ama asla senden önce gelmemiştim okula. Sinir bozucu ve bir o kadar da rahatlatıcıydı benim için. Çünkü hastalığın yeni yeni baş göstermişti ama sen her sabah erken kalkıp okula geliyordun. Bu umut etmekten vazgeçmediğin anlamına gelirdi benim yorumumla.

Seninle bir gün kavuşacak olan, umut etmekten tıpkı senin gibi hiç vazgeçmemiş olan o küçük kız.

Asena.

Loading...
0%