@elfhikayelerii
|
"Bugün verimli geçecek mi sence?" dedi omzumda uyumamak için konuşmaya çalışan Naz. "Geçmeli. Çünkü artık bu saçma sistemden çok sıkıldım. Bir an önce okuyup defolup gitmemiz lazım." "Sonra üniversiteli olursun ve zort." Göz devirdim ve minibüsün kirli camından dışarıya baktım. Hava yavaş yavaş ısınıyor, havalar ısındıkça sınav daha da yaklaşıyordu. Tam iki ay kalmıştı. Burnumuzun dibindeydi ve biz de boş durmayıp gece gündüz çalışıyorduk. Omzumda uyuklayan Naz buna iyi bir örnekti. Benim de gözlerim gidiyordu ama yine de aldırmadan kütüphaneye gitmeye çalışıyorduk. Çünkü zaman yoktu. Uyumaya bile. "Bana bir şeyler söyle, Asena. Gözlerimi kapattım, açamıyorum." "Sınava iki aydan daha az kaldı." "Saçmalama. Sınava İki ay, bir gün, on dört saat kaldı. Dakikasını hesaplamak için gözlerimi açmaya çalışıyorum ama olmuyor!" Naz ayaklı alarm gibiydi. Ona sınava kaç gün kaç saat kaldığını sorarsanız bir an bile düşünmeden cevap verirdi. Saymayı severdi. Sayılarla arası belki de bu yüzden iyiydi. Benim de fenim iyiydi yani birbirimizi tamamlıyorduk. İkimiz de sayısalcıydık. "Lafın gelişi söyledim." "Bir gün on dört saatte en az iki konuyu hallederim, Asena. Lütfen laf doğru yerden gelsin." "Of, çekil üzerimden. Zaten sıcak, nefes alamıyorum." Naz omzumdan ayrıldı ama gözleri hâlâ kapalıydı. "Aç gözlerini, uyuyakalacaksın şimdi." Cevap vermedi. "Naz, uyan!" dedim omzundan dürterek. Gözlerini araladı. "İçim geçmiş kızım. Bu sene kazanamazsam saçımı başımı yolarım." Sonunda kütüphaneye geldiğimizde, hep oturduğumuz masaya oturup, şansımıza boştu, ders çalışmaya başladık. Kütüphane kapanana kadar çalıştık. Evlere dağıldığımızda ise saat onu gösteriyordu. Eve girer girmez ılık bir duş aldım ve yine masanın başına geçtim. 27.04.2021 Beraber günlerimiz, haftalarımız, aylarımız geçmedi. Seni on birinci sınıfın başından beri gözlemliyorum ama bu bizim birlikte olmamıza yeterli değildi belli ki. Daha fazlası mı gerekiyordu? Beni fark etmen için yani. Okul değiştirip gittiğinden beri seni bir kez bile görmedim. Özledim. Yemin ederim özledim. Okul değiştirdiğini anladığım zaman neler hissettiğimi hâlâ hatırlıyorum. Derinlerimde bir yerlerde, kalbime saplanan bir şeyler kırıldı. Uçları sivri, her biri kalbimi kanattı. Seni göremeyecek olma düşüncesi. Nefesimi kesti bir anda. Düşecek gibi olduğunda herekete geçemeyecek olmak... Belki düşmen, kalkamaman... Korktum. Evet, sanırım tek hissettiğim şey korkuydu. Yemin ederim. Ne hayal kırıklığı yaşadım ne de üzüntü. Sadece korktum. Sanki bana muhtaçmışsın gibi. Değildin. Hiç olmadın ama ben senin yanında olmak istedim. Bu benim seçimimdi. Sonsuza kadar belki. Asla ayrılmayalım istedim ama ondan önce, hastalığını yenmeliydin. Nasıl olacaktı bilmiyordum ama bazı geceler kabus gördüğüm için ağlayarak uyanıyor, her uyanışımda su içmek yerine Rabbim'e seni benden ayırmasın diye dualar ediyordum. Ben, ölüm bizi ayırır zannederken sen okul değiştirdin. Bana hiçbir şey borçlu değildin ama ben sana bana bunları yaşattığın için, belki biraz nefes aldırdığın, belki biraz kafamı dağıtmama yardımcı olduğun için minnettardım. Kalp çarpıntılarımı geçirdiğin için minnettardım. Sen hiç bilmedin. Bilemedin. Okuldan ayrıldığını tam bir hafta sonra anladım. Bir hafta okulda mısın diye sınıfına baktık arkadaşımla ama sen yoktun. Eski sınıfından bizi fark eden bir kız geldi, ben sormadım. Korktum sana söyler diye. Sınıftan ayrıldığını kendisi söyledi. Dünya başıma yıkıldı sandım. Dediğim gibi hayal kırıklığı değildi bu. Saf korkuydu. Ancak o kadın da ayrılmıştı tam iki yıl sevdiği adamdan. Geri dönebilmişti ona. Her ne kadar, sonunda yarım kalan bir hikaye olsa da onlarınki, inandım. Seninle tekrar görüşeceğmize yani. Tüm benliğimle inanmak istedim buna. İnanmak istediklerimin, hayallerimin gerçekleşmeme düşüncesi beni içten içe yiyip bitiriyordu. Canım hâlâ nasıl acıyor bir bilsen. Seni her göremeyişimde, nefesim kesiliyor. Sıran bomboş duruyor. Arada sınıftan birileri geçip oturuyor oraya. Çok sinirleniyorum. Ama doğru ya. Onlar sana başından beri saygı duymuyor. Onları öldürmek istiyorum. Seni biraz bile üzdüler, duvarlara bakmana, kafanı yere eğmene sebep olmuş olabilirler diye. Başından beri zorbalık gördüğünü biliyorum. Onlarla kaç defa burun buruna geldim, kaç defa hocaya şikayet ettim saymadım bile. Ama insanlar umursamaz. Benim ve senin dışındakiler. Hocalar birkaç defa uyardılar, sonra bıraktılar. Onlar on iki diye. Giderken kimsenin hanesine eksi puan eklenmesin diye umursamadılar. Oysa sen içten içe ölüyordun. Bunu bir tek ben görüyor olamazdım değil mi? Bu olmamalıydı! Öğretmenlerin görevi sadece ders anlatmak olmamalıydı. Bu değildi sadece. İnsanlık öğretmeliydiler. Sadece uyarmakla yetinmeyip en azından ceza vermeliydiler. Ama hiçbir şey yapmadılar ve sen savaşmaya devam ettin. Yanında benim olduğumu bilmeden, fark etmeden. Seninle öylesine gurur duyuyorum ki. Arada senin gibi gözlerim duvarlara kayıyor. İnsan bir müddet sonra sevdiği insana benzer derler. Senden bana kalan tek tük anının içinde bile kendimi sana benzetmeyi başarıyorum ve asla utanmıyorum bundan. Ben sen olmak istiyorum. Kendim olmak bile istemiyorum. Sen olmak istiyorum. Sana bir gün kavuşacak olan, sen olmak isteyen o küçük kız. Asena. Günlüğümün sonunda neden mektup yazarmış gibi ismimi yazıyordum bilmiyordum ama hoşuma gidiyordu. Beni bilsin, tanısın istiyorum. İsmimi sürekli hatırlasın ki hiç unutmasın, hatırlatmak zorunda kalmayayım istiyordum. Biliyordum çok geçti ama istiyordum işte. Şimdi uzak bir şehirdeydi belki de. Birbirimizi görmemiz neredeyse imkansız gibiydi. Sanırım kahve yapmalıydım çünkü yanaklarım ıslanmıştı ve bu ıslaklık beraberinde baş ağrısını da getirmişti. Uykusuzluktan da olabilirdi pek tabi. En iyisi kahveydi. ***** "Seni okula bırakmamı ister misin, Asena?" Anneme baktım. Başımla onayladım ve çantama son bir kitap daha koyup odamdan ayrıldım. Okulum evimden fazla uzak değildi bu yüzden hep yürüyerek gidip gelirdim. Ancak bugün uyuyakaldığımdan olsa gerek annem insafa gelmişti. Beni okula bırakması pek görülmüş şey değildi çünkü. "Teşekkürler." dedim. Onu yanaklarından şapur şupur öpüp okula koşmaya hazırlandım. "Dikkat et kendine!" Koşa koşa girdiğim okulda, geç kaldığım için bir süre yanımdaki on, on beş kişilik geç kalanlar grubuyla azar işittim. En sonunda sınıfıma gidip Naz'ın yanına oturdum. "Geç kaldın bugün. Hani sabah erken gelecektin? Bir saat bir saattir kızım. Çalışırdık biraz." "Gece üçte yattım Naz. Kahve kusacaktım artık. Daha da zorlardım da, neyse. Okul bir bitsin, yine kütüphaneye gideceğim. Sen de gel." Naz başıyla onayladı ve sınıfa giren hocaya bakıp ayağa kalktı. ***** "Bir türlü kafam basmıyor şu matematiğe. Netlerim yükselmezse selamı erken verdirelim. Kimseye nasip olmaz sonuçta selasını dinlemek. Sen de telefonumu temizlersin." "Oldu, mezar yerini de seç şimdiden. Ben ulaşırım Selma Teyze'ye. Burayı istemişti Asena diye." Yüzümü ekşitip ona baktım. "Pes etmek yok. En az 30 net bekliyorum senden. Hatta kırkı zorlayacaksın çünkü ben öğretmeninim senin." "Benimle uğraşmayı bırak da, fenini hallet sen önce. Kaç net yaptın en son, beş falan mı?" Alayla söylediğim şeye kaşlarını çatıp yüzüme baktı. "Tamam tamam, birlikte halledeceğiz dedik. Abarttım zaten biraz değil mi? Kaç net yaptın en son?" "Yirmi beş." "Tamamdır. Günlük branş denemesini sakın atlama. Eksik konularına da bak. Gel atışlar çalışalım. En nefret ettiğim fizik konusu olabilir ama mecburuz. Benimki de eksikti zaten." "Olur." dedi ve kitabını karıştırmaya başladı. "Bu ne?" Gösterdiği şeyi görmem ve elinden almam bir oldu. "Bir şey değil." "Vay be, artık notlarını da mı saklıyorsun benden?" "Öyle bir şey değil Naz." Naz yerinde rahat durmayıp günlüğü elimden kaptı. Tekrar elinden almaya çalıştım ama izin vermedi. Kütüphanede olduğumuz için çok ses çıkarmıştık ve etraftan homurdanmalar, uyarılar geliyordu. Yerime sindim. "Bu ne?" dedi gözlerini kısıp yazdıklarımı okumaya başladığında. "Bekle, sen yoksa-" Afalladığı için elinden günlüğümü almak kolay olmuştu. "Asena?" dedi Naz. Sesi incecik çıkmıştı. Ona baktım. O da bana baktı. Bir müddet bakıştıktan sonra bakışları da yumuşadı. Daha farklı bakıyordu şimdi. Ne yapacağını bilmediğimden beklemeye başladım. Yavaşça kollarını kaldırdı ve bana sarıldı. Şaşırdım. "İyi yapmışsın. Dök içini. Hem, okur bir gün belki." Zaten ölümün kıyısında olan bir çocuğun bile umudunu yitirmediği yerde benim acınası bir şekilde umudumu yitirmem bize haksızlık olurdu. Gülümsedim. "Okuyacak zaten. Sonuçta o kadının mektuplarını bile okudu sevdiği adam. O neden okumasın ki?" Kadın ölmüş olsa bile ulaştırmıştı kadın o mektupları. Ben de ulaştırabilirdim. Okuyacaktı. |
0% |