@elfhikayelerii
|
01.06.2021 Seni incelerken, birkaç hareketine tutuklu kalmıştım. Mesela, ellerin hep ceplerinde gezerdin. Başın hep öne eğik olurdu. Oturduğun zaman duvarları izler, ayağınla ritim tutardın. Öğlenleri, kahve içmeden kantinden çıkmazdın. İkisi bir arada içerdin ama. Sonra, saçların hep dağınık olurdu. Yorgun olduğunda, ki sen benim gözümde hep yorgundun, saçlarını karıştırırdın. Genelde hep sakindin. Seni bir kere bile sinirli görmemiştim. Gözlerin hep baygın baygın bakardı ama çok güzellerdi. Baygın bakmaları güzelliklerini gölgelemiyordu. Sadece, benim için olduğunu düşünürdüm. Diğerleri görmüyordu. Sadece ben fark ediyordum. Saçların siyahtı. Hep dokunmak istemişimdir. Seni en çok saçlarınla oynarken izlemeyi seviyordum. Oynamak derken, zaten hep dağınık olan saçlarını daha da dağıtmandan bahsediyorum. Bundan rahatsızlık duymazdın. Hep aynı boyda olurdu saçların. Neden bilmem, başkalarının saçına dokunmasından nefret ederdin. Bir keresinde bir kız yanlışlıkla dokunmuştu. Ona öyle bir bakış atmıştın ki o sessiz hâlinle, kız korkup kaçmıştı. Ama sinirli olduğunu iddia edemeyeceğim kadar sessiz bir bakıştı bu. İyi de yapmıştın hem. Sen yapmasan, nereden bulduğumu bile bilmediğim yetkiyle ben yapardım çünkü. Sonra, seni yangın merdivenleri dışında bir kere bile ağlarken görmemiştim. Güçsüz değildin ama güçlü de değildin. Anneni severdin. Babanı henüz hiç görmemiştim ama ilk karşılaştığımızda, o hastane koridorunda annen doktorun yanından çıkınca hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sen ise hızla oturduğun yerden kalktın. Anneni kolundan yakaladın kalktığın yere oturttun ve önünde diz çöktün. Ağlamasının bitmesini bekledin. Sanırım sen de biliyordun. İçini dökmeden insanlar istese de gülemezdi. Annen sakinleşince ne yaptın, ne ettin güldürdün onu. Sende mimik oynamadı ama dudakların hareket ediyordu. Bir şeyler söylüyordun. Kadın seni dinliyor, ellerini tutuyor, omzunu okşuyor, saçlarını düzeltiyordu. Sonra, kalktınız. Annene sımsıkı sarıldın. Ona değer verdiğin her halinden belliydi. Üzülmesine de üzülüyordun üstelik. Zor bir dönemden geçtiğiniz aşikardı. O kadın için ne kadar zor olduğunu düşünüp ağladığımı hatırlıyorum. Gitmeden hemen önce annenle göz göze gelmiştik. Bana gülümsemiş hemen ardından da arkasını dönüp seninle birlikte ayrılmıştı hastaneden. Ben ise acil koridorunda, kolumda serumla öylece kalakalmıştım. Sedyedeydim hâlâ. Doğrulamıyordum bile. Seni gözden kaçırmak istememiştim. Belki o gün peşinden gelebilsem, konuşmaya cesaret edebilirdim. Ama annem izin vermemişti dediğim gibi doğrulmama. Neyse ki, kaderimizin bir olduğundan mıdır nedir, okulda gördüm seni. Aslında, önceden de bizim okulumuzdaydın. Neden dikkatimi çekmedin bilmiyorum. Belki de teneffüste pek sınıftan ayrılmadığımdandır. Ama sen her teneffüs dışarıdaydın. Öyle, amaçsızca dolaşırdın. Nereye gittiğini bilmezdim. Eminim sen de bilmezdin. Sadece, yürümeyi seviyor gibiydin. Bedenin oldukça güçsüzdü ama her sabah ve her akşam okula yürürdün. Ailenin arabası vardı. Onlar seni bırakabilirdi ama sen yürümeyi seçiyordun. Çünkü eminim ailen senin o hâlde yürümene karşıydı. Ama onları bir şekilde ikna etmiş olmalıydın. Belki de bu senin dilinde ailene, "Bakın, okuluma yürüyecek kadar güçlüyüm. Henüz tamamen güçten düşmedim." deme şeklindi. Her okul çıkışı seninle yürürdüm. Senden yaklaşık on, on beş adım mesafeyle. Her zaman, eve gitmeden önce bir bankta otururdun. Son ânınmış gibi etrafa bakardın. Önünden geçen sokak kedisini severdin. O da sanki seni tanıyormuş gibi, sana alışmış gibi hep aynı saatte orada olurdu. Onu kucağına otutturur bir de orada severdin. Ben ise uzaktan sizi izler, gülümser, içime derin nefesler doldururdum. Huzurdu bu. Huzuru solurdum. Sonra kalkardın. Eve gitmeden hemen önce sokakta top oynayan çocukların, genelde hep top oynuyor olurlardı, topuna ayağına gelirse vurur onları sinirlendirirdin. Bu hoşuna giderdi. Bunlar nadiren gülümsediğin anlardı. Benim ise seni izlerken nadiren nefes aldığım anlar. İçimin acımadığı, korkmadığım, her an düşüp bayılacakmış gibi olmadığın, endişelenmediğim anlar. Sabahları seni asla yakalayamazdım. Evinden kaçta çıktığını öğrenmek için olabildiğince erken kalkardım ama seni asla yakalayamazdım. Daima benden daha erken okulda olurdun. Sanki, beni görmemek için kaçıyormuşsun gibi. Bu düşünce nefesimi keserdi. Öyle ki, seni incelerken diğer kızlara olan tavırlarını da incelemeyi ihmal etmiyordum. Sanki, bana da herkese davrandığın gibi davranıyordun. Bu bir yandan sorun bir yandan da değildi zira seni rahatsız etsem bana bambaşka davranırdın sanırım. Arada bu düşünce yoklardı beni. Ancak eninde sonunda içimdeki mahkemede kendimi aklar, ertesi gün yine seninle yarışa girerdim. Okula en erken kim gidecek yarışı. Kendi kendime eğlenirdim. Sen de dahildin oyunuma ancak diğer her şey gibi bilmedin. Bilemedin. Sana bir gün kavuşacak olan, seni sabah akşam görmek için can atan o küçük kız. Asena "O çocuktan, haber alabildin mi okulumuzdan gittiğinden beri?" Kafamı olumsuz anlamda sallayıp kolamı yudumladım. "Peki sence-" Duraksadı. Kastettiği şeyi anladım. Ölümden bahsediyordu. "Bilmiyorum." demekle yetindim. "Bilmek istiyor muyum, onu da bilmiyorum. İyi olurdu sanırım. Bir yerlerde nefes aldığını bilmek. Sadece yazıyorum işte. Her ne kadar okuyacak desem de bir beklentim yok. Okusun diye onu arayacak değilim. Ama sen tanıyorsun beni. Daha önce hiç böyle olmadığımı biliyorsun." Kafasını salladı. "Biliyorum tabi. Gittiğini anladığında günlerce somurttun. Gözlerin daldı, duvarları izledin. Senin için o kadar uğraştım ki. Neyse ki, bir şekilde toparlayabildin. Benim seni bildiğim kadar, sen de beni biliyorsun. İkimiz de benzer düşüncelere sahibiz. Aşk diye bir şey yoktur, hissedilen sadece arzudur. Ama senin o çocuğa karşı hislerin öyle değildi. Sen, değişmiştin sanki. Bambaşka biri olmuştun. Bazı konulardaki umursamazlığın kaybolmuştu." O da benim gibi düşünüyordu. Ben önemsemezdim. Duyguları yani. Ergence gelirdi ve çoğunun da geçici olduğunu düşünürdüm. Hayır, bir zamanlar buna kalıbımı bile basardım ancak şimdi düşüncem farklıydı. Her şeye anlam katan biri çıkıp gelene kadar, her şey anlamsızdı. Derin bir nefes alıp etrafıma bakındım. Oturduğum yerde bacaklarımı uzatmış, elimde kolamla hava almaya çıkmıştım. Naz ve ben, buluşmak için kafelere gitmezdik. Boşuna para ve zaman kaybı olduğunu düşünüyorduk. Genelde, şu an oturduğumuz çardakta oturur, çardağın hemen önündeki marketten abur cubur alır laflardık. Ders çalışmam gerekiyordu ama ben onun yerine çok bunaldığım için dışarıya çıkıp hava almayı tercih etmiştim. Bir sene boyunca kafamı kaldırmadan ders çalışmıştım. Son düzlükteydik. Pes edemezdim. "Sence sınavımız iyi geçecek mi?" dedi Naz. Sesinden ne kadar stresli olduğunu anlayabiliyordum. Kafasını kolumun arasında sıkıştırdım. "Tabii ki iyi geçecek kızım. Bir sene boyunca ders çalıştık. Netlerimiz de iyi. O sınavda, ne olursa olsun iyi iş çıkartmak zorundayız." Başını sallayıp kıkırdadı. Saçlarını dağıtıp kaçtım. "Öldüreceğim seni! Gel buraya." Naz da, onun gibi saçlarına dokunulmasından hoşlanmazdı. Bu bizim için yeni bir başlangıç mıydı, yoksa çoktan eskimiş bir son muydu bilmiyordum. Tek bildiğim ve arzuladığım şey sınavda ailemi gururlandıracak bir başarı elde etmekti. Sözüm olan biri vardı. Sözümü tutmalıydım. 02.06.2021 Seni içime bu kadar kazıyan neydi bilmiyorum. Belki o ilk anda, çaresiz bakışların beni üzmüştü. Sana karşı kurduğum empati yüzünden sana acımış, seninle ilgilenmek istemiştim. Ama kimi kandırıyorum? Ben iyi bir insan değildim ki. Ben üzülürdüm ama yardım istenmedikçe yardım etmezdim. Sana baktığım gibi bakmaz, her an yanında olmak istemezdim. Seni sevdiğim onca zaman boyunca, kendimi bu şekilde defalarca sorgulamıştım. Düşünmekten kafayı yiyecek noktaya gelmiştim hatta. Sana olan sevgim, kendime karşı olan kavgamı tetiklemişti. Kendimden hiç beklemediğim şeyler yapıyordum mesela. Aşka inanmazdım. Umursamazdım. Bir insanda bu kadar uzun süre takılı kalmazdım. Hep, yaşım daha çok küçük diye düşünürdüm. Sanki küçük yaşta olan insanlar hissedemezmiş gibi. Kendimi hep buna inandırmış, buna inanmış, sen hayatıma girene kadar insan harcamıştım. Evet, ben tamamen insan harcamaya kodlanmış bir robot gibiydim. Duygusuz, mantıklı bir insan. Sen geldin sonra. Bana, benim de duygularımın olduğunu fark ettirdin. Bana yeni bir hayat verdin belki de. Minnettarım sana. Evet, sana yalnızca aşık değilim. Hissettirdiklerin için minnettarım. Hiç keşkem yok seninle. Beni tanımasan bile, hiç keşkem yok. Sana bir gün kavuşacak, sana minnettar olan o küçük kız. Asena |
0% |