Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@elfhikayelerii

Sınav günü gelmişti. Dün geceki kadar stresli değildim şu an. Aksine, oldukça rahattım. Sadece, biraz kalbim ağrıyordu. Bir an önce girip kurtulmak istiyordum.

Naz'ı sabah hiç görmemiştim. Bana erkenden mesaj atmış, sınav yerinde iki saat önceden bulunacağını, işini garantiye almak istediğini söylemişti. Fazla stresli olduğuna kalıbını basabilirdim.

Sınav yerine ben de, Naz kadar abartmayarak, erken gittim. Aynı yerde giriyorduk sınava. Bu bizim için büyük bir şanstı. Sınavdan çıkar çıkmaz onu bulup nasıl geçtiğini soracak ve zıplaya zıplaya sevinecektim. Daha sonra, tanıdığımız birileri ile karşılaşırsak ve bize sınav hakkında sorular sorarlarsa onlara ters ters bakacak, kötü geçmiş gibi yapacaktık. Tabi bu bugün gerçekleşemeyecekti çünkü yarın da sınav vardı.

Ayrıca, annemi önceden uyarmıştım. Akrabalar konusunda. Aramaların hiçbirine cevap vermeyecekti. Hem de hiçbirine. Moralimin bozulmasına izin vermeyecektim.

Sınava gireceğim yere vardığımda, oldukça gergindim. Ellerim titriyordu ve midemin bulanmasını önlemek için bir şeylerle oyalanmaya çalışıyordum. Elimdeki kalemle mesela. Sonra, dudaklarımı kemiriyor, ayağımla ritim tutuyordum. Naz dedikten sonra fark etmiştim. Bunu stresliyken hep yaptığımı yani.

Sınava girme anı geldi ve ben bomboş biz zihinle derin bir nefes verdim.

Girdim, elimden geleni yaptım. Herkes gibi. Eminim herkes elinden geleni yapmıştı ama sınav, çok zordu.

Gitmişti. Tüm emeklerim. Yerle bir olmuştu.

Sözümü tutamamıştım.

Çıktığımda annemin umutlu, heyecanlı bakışlarıyla karşılaştığımda gözyaşlarım kendiliğinden aktı. Hissettiğim hayal kırıklığı, moral bozukluğu beni bitiriyordu.

Naz'la sözleşmiştik. Yarın AYT vardı. Arada görüşmeyecektik. Birbirimizle konuşup, moral bozmak istemiyorduk. İyi bir karar olduğunu şimdi anlıyordum. Onun sınavı iyi geçtiyse eğer, moralini bozmuş olurdum aksi halde.

Sanırım yarına kadar yatağımdan çıkmayacaktım. Kafamı dağıtacak, moralimi yükseltecek bir şeyler yapacaktım. Anneme sarıldım.

"Bana bitter çikolata alabilir miyiz lütfen?"

*****

Sınavdan çıkmıştım.

Bitmişti.

İyi değildi.

Ama herkesin kötüydü.

"Naz!" dedim bağıra bağıra. Kötü geçse bile, bitmişti. Koşa koşa birbirimize sarıldık ve zıplamaya başladık. "Bitti kızım! Bok gibi geçti ama bitti sonuçta!"

"Evet evet!" dedim nefes nefese. "Ay dur, yoruldum."

"Beni bıraksan, Dünya'yı defalarca koşarak turlarım. O kadar mutlu ve enerjiğim yani." Onun bu hâline güldüm ve kolumu omzuna attım.

"Annelerimizin gelmediği iyi oldu. Alalım poşet poşet abur cuburları sokaklarda bağıra bağıra şarkı söyleyelim. Nasıl fikir?"

"Uyar!" dedim bağırarak. Etrafımızdaki kalabalık arasından birkaç kişi dönüp bize baktı. Ama onları umursamadık.

Keyfimiz yerindeydi. Umarım, kötünün iyisini yapmışımdır diye düşündüm. Umarım, verdiğim sözü tutabilmişimdir.

Ağızlarımız kulaklarımızda kendi sokağımıza girdik. Mekanımızın, çardak, önündeki bakkala girmeden önce eve uğramakta fayda vardı. Yanıma para almamıştım.

Çardak hemen bizim evin yanında olduğundan, Naz'la bizim eve doğru yürümeye başladık.

Bizim kata çıktığım anda, annem kapıyı açtı.

"Geldiniz sonunda! Asansör sesi dinliyorum sabahtan beri! Nasıldı?"

"Zordu anne. Kötüydü." dedim derin bir nefes alarak. "Ama herkese zordu. Yerleşirim diye düşünüyorum. Hayırlısı."

"Hayırlısı bakalım." dedi. "Bana biraz para ateşlesen Sultanım! Lütfeeen." Annem gülüp cüzdanına yöneldiğinde, aklıma Naz'ın günlüğümün son kısmını okumadığı geldi. Odama gidip günlüğü elime aldım ve annemden aldığım parayla evden ayrıldık.

Apartmandan çıktık. Bakkala doğru ilerliyorduk. Oldukça da mutluyduk. Gülüşüyor, şakalaşıyorduk.

Gördüm.

O kadını gördüm.

Onun annesini.

"Asena?" Kadın adımı söylediğinde öylece bakakaldım. Kolumu Naz'ın omzundan çektim. Doğruca kadına baktım.

"Buyurun." dedim şaşkınlıkla.

"Ben, Doğukan'ın annesiyim. Sen, zaten beni tanıyor olmalısın."

Kalakalmak bir sanat olsaydı, ben ve Naz başsanatçı olurduk.

"Asena?" dedi Naz dişlerinin arasından. "Bir şeyler söyle. Kadın kapına kadar gelmiş."

"Evet, evet." dedim hemen. "Tanıyorum sizi. Buyurun sizi ağırlayalım." dedim apartman girişini işaret ederek. Elini kaldırdı ve gülümsedi. Saçları, onu ilk gördüğümden daha bakımsızdı ve simsiyah tellerinin arasında beyazlar baş göstermişti.

"Gerek yok." dedi. "Ben, bekledim. Doğukan'ıma götüreceğim seni. O böyle istemişti." Kaşlarımı kaldırdım ve kadına doğru bir adım attım. "Nasıl yani?"

"Doğukan seni görmek istiyor. Sana söyleyecekleri var."

Bir an bile düşünmediğime yemin edebilirim. "Hemen gidelim." dedim. Naz beni kolumdan yakaladığında ona döndüm. "Öylece gidecek misin? Kadın, pek iyi görünmüyor." Fısıldadığı için kadın duymamıştı.

"Onu tanıyorum Naz. Gitmek zorundayım. Doğukan'ı göreceğim."

"O zaman ben de geleceğim sizinle." Koluma yapıştığında bana başka çare bırakmamıştı. Derin bir nefes aldım.

"Gidelim." dedim kadına doğru yürüyerek. Naz da bana ayak uyduruyordu. Korktuğunu, ona yakın olduğumdan olsa gerek görebiliyordum.

Kadın sokağın başında bekleyen bir taksiye bindi. Biz de bindik ve gideceğimiz yere kadar sessiz kalmaya devam ettik.

Araba durduğunda, nerede olduğumuzu anlayamamıştım.

Arabadan indim.

Yine anlayamadım.

Kadını takip ettim.

Yine anlayamadım.

Bir mezar taşına takıldı gözlerim.

Ben yine anlayamadım.

Anlamak istemedim belki.

İstemedim.

Naz bana sarıldı.

Kaskatı kesilen bedenimle tepki bile veremedim. Acınası bir hâlde toprağa baktım. Mezar taşına baktım.

Doğukan Puslu

Tekrar toprağa baktım. Mezar taşını eliyle seven kadına baktım. Ağlıyordu. Naz'ı dinledim. Çok daha kötü ağlıyordu.

Kaşlarımı çattım. Kafamı salladım. Hayır, dedim içimden defalarca kez. Hayır, hayır, hayır...

Ancak ölüm fısıldadı.

Evet.

Ensemde hissettiğim zaman ölümün soğuk nefesini, işte ancak o zaman hıçkırarak, kendimi kaybedercesine ağladığımı fark edebildim.

"Geçen yıl kaybettim biriciğimi." dedi kadın mezar taşına yaslanarak. "Son istediğiydi. Senin öğrenmen. Sınavı var, sınavından önce söyleme dedi." Elim ağzımda diz çöktüm. Diğer elimle toprağını sıktım. Kalbim öylesine çok acıyordu ki ağzımdan ufak iniltiler çıkıyordu. Kalbimin ağrısı hiç dinmeyecekmiş gibi hissettim. Bundan sonra dinmeyecekti de. "Oğlum çok çalışmıştı da giremedi o sınava."

Gözyaşlarım dinmiyordu. Her biri, toprağına damlıyordu. Belki canını yakıyordu. Aramızda, evrenler vardı.

Tam bir yıldır varmış evrenler. Ben bilememişim.

"Bunları," dedi kadın elinde tuttuğu kağıtları bana uzatarak. "Bunları sana vermemi istedi. Okumadım. Okuma demişti. Sana yazmış herhalde." Burnunu çekip hıçkırdı. "Seni görmüştüm. Hastanede. Bana seni göstermişti. Hasta olduğunu ilk orada öğrenmiştik. Ama onun umrunda değildi bile. O odadan çıktığımda, doktorun yanından yani, dünyam başıma yıkılmıştı. Sonra bana dedi ki. Bak anne, ne kadar güzel bir kız."

İçim yandı. Bomboş hissettim. Bağırarak ağladım. Toprağına başımı yasladım.

Ben, kaybetmiştim.

Kaybetmiştim.

Kadının elinden kağıtları aldım. Elimdeki günlüğe baktım sonra.

Ağladım, ağladım...

Onunkiler bana ulaşmıştı. Benimkiler ona ulaşamamıştı.

Toprağı eşeledim biraz. Elimdeki defteri oraya bıraktım. Üstüne, tıpkı onun üstüne toprak atarmış gibi toprak attım. Gözlerim yandı. Etrafı uzun süre göremedim. Baygınlık geçirdiğimi sandım. Bilincim kapansın istedim belki de.

Kapanmadı. Tüm gerçeklerle, bilincim gayet yerindeydi.

Naz ağladı. Yanıma çöküp bana sarıldı. Ben ağladım, kadın ağladı.

O duyuyor muydu? Duyuyorsa, üzülüyor muydu?

Ölüler duyamazdı yakındıklarımızı. Ölüler, üzülmezdi. Ölüler, bilmezdi akıttığımız gözyaşlarını.

Kadının bana uzattığı kağıtları düzelttim. Hepsini bir araya topladım ve okumaya başladım.

"Güzelim, Asena'ya." diye başlıyordu.

Canımdan can gitti sanki.

Ben orada öldüm.

Onun mezarında öldüm.

Loading...
0%