@elfhikayelerii
|
Merhaba, sevgilim. Sanırım artık sana böyle seslenebilirim, öyle değil mi? Kızmazsın bana. Rahatsız olmazsın benden. Korkmazsın. Yanlış anlamazsın. Öylesine acı içerisinde, öylesine darmadağınım ki. Uzun bir süredir ne yaptığımı bilmiyorum. Nerede olduğumu, saatin kaç olduğunu bilmiyorum. Ne yiyip içtiğimi, ne giydiğimi, üzerinden ne kadar zaman geçtiğini... Ölümünü öğrenmemin üzerinden ne kadar zaman geçti bilmiyorum sevgilim. Zaman tam o anda, o papatya kokan küçük şişeyi aldığım anda durdu. Tek bir salise bile geçmedi hayatımdan. Yemin ederim, sevgilim. Sana sözüm olsun. Yemin ederim bu günlüğün her bir sayfasını dolduracağım ve yine yemin ederim, bunu sana ulaştırdıktan hemen sonra öldüreceğim kendimi. Sana geleceğim. Yemin ederim. Sözümü tutacağım. Sana son günlerimi anlatacağım. Sensiz geçen ve geçmesi için normal bir insandan çok daha fazla beklediğim değersiz günlerimi... Acı içerisinde kıvrana kıvrana nefessiz kala kala nasıl sensiz kaldığımı anlatacağım. Sorun değil. Çünkü artık okumayacağını biliyorum. Tüm umutlar tükendi. Sen gittin. Şimdi ne yapıyorum bilmiyorum. Sadece, düşündüm. Saatlerce, belki de günlerce. Aklıma başka bir yol gelmedi az da olsa yaşamak için. Evden bir kez dışarı çıktım. Bilinçsizce dolaştım ve kendimi hissetmeye başladığımda, senin yanındaydım. Gömdüğüm günlüğümün de yanında aynı zamanda. Karar verdim. Tüm sayfalarını doldurmaya karar verdim. Seninle doldurmaya. Şimdi bu çamurlu günlüğün hemen karşısında sana bir kez daha sesleniyorum. Seni seviyorum. Ve bu yüzden kendimi suçlu hissediyorum. Kendimi öldürecek kadar suçlu hissediyorum. "Kalk Asena, kalk. Gözünü seveyim kalk. Yapma bunu kendine ne olur, yalvarırım." Ben yapmıyordum ki bir şey. Tepki bile veremiyordum. Elim ayağım kesilmişti. Benlik bir şey değildi. Gerçekten değildi. Sadece yattığımı biliyor, bundan başka bir şey bilmiyordum. Kanım çekilmiş de taşlaşmış gibiydim. Ellerimin ve ayaklarımın donduğunu hissediyordum. Uzun süredir üşüyordum. Çırılçıplak bedenime kar yağıyordu sanki. Titreme atakları geldiğinde bile üzerimi örtecek güç bulamıyordum kendimde. "Ağla, bağır, çağır. Ama gözünü seveyim böyle ölü gibi yatma. Ne olursun." Ölü gibi yatma. Ölü gibi. Ölü. Doğukan. Aklımdan asla çıkmayan ismi, şimdi bir başkasının ağzından dökülünce nasıl da darmadağın etmişti beni? Nasıl da kendime getirmişti? "O böyle olsun istemezdi Asena. O kendine bunu yapmanı istemezdi." O. Şimdi bir başka kelimeyle anlattı bir ölünün bedenini. Artık tüm kelimeler onu anlatacaktı bana. Biliyordum. Artık tek bir kelime ettiğimde dahi onu anımsayacaktım. Anısız bir zihne sahip olan ölü bir bedeni. Ölü iki bedeni. Naz, ağlamaya başladı. Bir kez daha. "3 hafta oldu. 3 hafta. Yemek yemiyorsun. Su bile içmiyorsun. Konuşmuyorsun. Sadece yatıyorsun. Bundan sonra hayatını böyle mi sürdüreceksin? Bir bitki gibi mi yaşayacaksın Asena?" Ağlaması şiddetlendi. "Sınav yüzünden dedim annene ama inanmadı. Beni sıkıştırıp duruyor. Ne olursun toparlan artık. Senin böyle yapman hiçbir şeyi eski hâline geri döndürmeyecek. Hayat bir şekilde devam ediyor. Belki de güçlenmen için yaşadın tüm bunları. Kalk artık." Omuzlarımdan tuttu ve beni kaldırmaya çalıştı. Ancak başaramadı. Uzun süredir bir kas yığını hâlinde olan bedenimi, güçsüz bedeni taşıyamadı. "Git." dedim çatallaşan sesimle. Sağ gözümden bir damla yaş aktı. Ona sırtımı döndüm. Gitti. Ağlaya ağlaya gitti. Sen gittin. Hâlâ inanmak istemiyorum. İnanmayacağım. Sen benden gidemezsin. Bu, benim için en büyük felaket. Aklımda şu ana kadar binlerce senaryo döndü. Ancak hiçbiri, bu denli acı verecek bir olay yaşayacağımda ne yapmam gerektiğini düşündürtmemişti. Bu, hayatın bana indirdiği en büyük darbeydi ve bilirsin sevgilim, hayatın sana indirdiği darbelerin en büyüğü canını kaybetmektir. Ben canımı çok uzun süre önce kaybetmişim ancak fark etmemişim. Evet, kulağa çok acınası geliyor öyle değil mi? Ben ölmüşüm, fark etmemişim. Neden? Neden gidebileceğimiz çiçek kokulu, aydınlık yollar varken bana o toprak kokulu, kasvetli yolu yürüttün? Hem de tek başıma. Neden? Şimdi, yürümeyi bile daha öğrenememiş bir bebekten farksızım sevgilim. Ben sadece sana çıkan yolları yürümeyi bilirim. Artık yürümeyi bilmiyorum, çünkü hiçbir yol sana çıkmıyor. Seni özledim. Yemin ederim. Seninle tek bir anımız olsun isterdim. Canımı bile verirdim. Çok kızgınım. Kendime çok kızgınım sevgilim. Korkaklığıma kızgınım. Sana ise bir o kadar kırgınım. "Asena, açıklandı sonuçlar. Ailen bakmış sonuçlarına. İyi gelmiş. İkimizinki de. İstediğimiz her yere yerleşebiliriz artık." Başımda dikilen Naz'a gözümü bile değdirmedim. Uzun süredir kimsenin gözüne bakamıyordum. Naz neredeyse her gün yanıma gelip bana gününün nasıl geçtiğini, neler yaptığını anlatıyor tüm bunların sonunda ona asla tepki vermememe sinirlenip ağlamaya başlıyordu. Sonra arkasını dönüyor, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yanıma geleceğini bile bile gidiyordu. "Artık toparlanmalısın." dedi yutkunduktan hemen sonra. "Sonucun iyi geldi ve annene söyleyebileceğim tek bir yalanım dahi kalmadı." Annem, arada beni kontrol ediyordu. Bir şeyler döndüğünü tabii ki anlamıştı ancak kaskatı bedenime baktıktan ve cevap alamadıktan sonra zorlamamıştı. Babam da öyle. Sürekli beni hastaneye götürmeyi teklif ediyorlar ancak sonra vazgeçiyorlardı. "Senin için endişeleniyoruz Asena. Ölenle ölünmez derler. Acını anlıyorum ancak bu kadar tepki normal değil artık. Dört hafta oldu. Koskaca bir ay. Acın azalacağı yerde daha da artıyor sanki." Uzun zaman sonra ilk kez, bakışlarım yüzünü buldu ve bu onu bariz bir şekilde şaşırttı. "Acım asla azalmayacak." dedim keskin bir ses tonuyla. "Duygularımı küçümsemeyi ne zaman bırakacaksınız hepiniz? Görmüyor musunuz? Ben, yaşamayı bıraktım! Küçük yaşta aşık olunamayacağını düşündüğünü biliyorum. Ben de öyle düşünüyordum ama öyle değilmiş işte! Değilmiş." Yataktan apar topar kalktım ve bağırarak ağlamaya başladım. "Çok sevmişim. Ben de farkında değildim öğrenene kadar. Korkaklığımdan her gün ölmek istiyorum! Allah'ın her günü, canımdan can gidiyor benim! Takıntı mı diyeceksiniz? Tamam, takıntı bu! Ama benim bir saniye bile tartışacak gücüm kalmadı. Gelme bir daha buraya! Çık hayatımdan." Sert sözlerime rağmen delicesine ağlıyordum. Son sözlerimin ağırlığı yüzünden Naz'ın yüzü düşse de, yere dizlerimin üzerine çökerek ağlamaya devam ettiğimde ve nefesim kesilmeye başladığında yanıma gelip bana sarıldı. "Geçecek." dedi sadece. "Geçecek." Bir ölünün arkasından ağlamak zordu. Naz ağlamasın istedim ancak başaramadım. Üniversite tercihlerini yaptım sevgilim. Daha doğrusu zorla yaptırdılar. Ben ölüyorum. Ben sadece yatağımda yatıp tavanı izlemek ve çaresizce ölümü beklemek istiyorum. Ancak ailem hayata karşı o kadar umutlular ki. Bilmemek. Ailemin yaptığı tam olarak bu. Ölümü unutmak. Belki yok saymak... Senin öldüğünü bir sene boyunca bilmediğimden yaşıyormuşum. Şimdi biliyorum ve ölmek için can atıyorum. Yok saymıyorum artık onu. Ölüm canın bildiğin birini kopartınca senden artık ciddiye alınacak bir konu hâline geliyormuş sevgilim. Yok sayılacak bir konu olmaktan çıkıyormuş. Hayatının tek gerçeği olduğunu bile bile, yaşamaya çalışıyormuşsun. Bu tam olarak, her gün etini yakmak gibi bir şeymiş. Can acıtıyormuş. Fazlasıyla. Görüşebilir miyiz sence? Bir kere olsun gözlerine bakabilir miyim? Yalnızca bir kere. İstiyorum. Her şeyden çok istiyorum. Yaşamaktan bile çok. Zira gözlerine bir kere bile bakmak benim için yaşamaktan öte olurdu. Annem hızla oturduğu yerden kalktı. "Sonunda üniversiteli oldun, Asena. Seninle gurur duyuyorum kızım. Doktor olacaksın. Neden tıp istediğini anlamadım ama bunun da üstesinden geleceğine adım kadar eminim." Sarılan anneme mimik bile oynatmadan karşılık verdim. Önümde tercih sonucum duruyordu ve annem beni zorla masa başına oturtmuştu. Doğukan doktor olmak istiyordu. Rehber öğretmenimden duymuştum. Bunu anneme söylemedim. Geri çekilip ifadesiz bir yüzle karşılaştığında, kalktığı yere geri oturdu. Yüzü çok daha ifadesizdi. Ona bakmaktansa, tercih sonucuma tekrar bakmayı tercih ettim. "Bir kadın geldi dün kapıya." Sessiz kaldım. "Doğukan diye bir arkadaşından bahsetti." Bakışlarım hızla ona döndü. Kaşlarım çatıldı. Uzun süredir mimiksiz olan yüzüm, kaşlarımı çatmamla gerildi. "Anladım sonunda. Naz'ın söylediği hiçbir şeye inanmamıştım ama üzerine gitmedim kötüsün diye." Hiçbir şey söylemeyeceğimi anladığında, konuşmasına devam etti. "Saat beşte evimize davet ettim Doğukan'ın annesini. Seninle konuşmak istediğini söyledi." Sessiz kaldım. Daha önce hiç bu kadar acı çekmemiştim. Öyle ki, ağlayamıyorum bile artık. Hıçkıra hıçkıra ağlasam düzelir miyim bilmiyorum ancak çaresizce ağlayabilmek için bile dua ediyorum. Neden geride kalan ben olmak zorundayım Doğukan? Neden? Keşke ben ölseydim. Annen geliyor sevgilim. Annen geliyor. Yüzüne bakacak gücüm yok benim. Diyecek tek kelimem yok. Oğlunu kaybetmiş bir kadının yanında acıdan kıvranmaya hakkım yok. Salona girdiğimde, koltuklardan birine oturmuş, bir önceki görüşüme göre oldukça kilo vermiş olan kadınla karşılaştım. Beni gördüğünde titreyerek ayağa kalktı ve yavaşça yanıma ilerledi. "Asena." dedi bana sarılmak için uzandığında. "Kızım." Tutamadım kendimi. Uzun süredir aksın diye dua ettiğim yaşlar en olmadık yerde aktı. Hakkım yoktu ama dayanamadım işte. Ağladığımı sarsılan omuzlarımdan anlayan kadın da ağlamaya başladığında annem salonu terk etti. "Gel, otur şöyle güzel kızım." Beni koltukta hemen yanına oturttu. Saçlarımı düzeltti. Doğukan, annesine benziyordu. Bunu bile şüpheyle söylemek paramparça etti beni. Kadının ela gözlerine baktım. Doğukan'ın gözlerine bakmak böyle mi hissettirirdi? Bunu hiçbir zaman bilemeyecektim. Gözlerinin tam olarak hangi renk olduğunu asla bilemeyecektim. "Kusura bakma. Geciktim. Bir ay önce seninle konuştuktan sonra hastaneye kaldırıldım. Kendime gelmem uzun sürdü." "Geçmiş olsun." dedim ağlamaklı bir sesle. "İyi misiniz? Neyiniz var?" "İyiyim. Endişelenme. Doğukan'dan sonra hep hesatanedeydim ben zaten." Yutkundu. Yüzüme baktı. "Doğukan hastaneye kaldırıldığında oraya geldin öyle değil mi? Gördüm seni." Gülümsedim ve kafamla onay verdim. "Onun için endişelenmiştim. Özür dilerim. Size de görünmem gerekirdi." Elini salladı önemli değil dermiş gibi. Sessizlik canımdan aldı. Keşke ona verseydi. "Yaşamanı isterdi." dedi uzun süre sonra. Bu, gözlerinin tam içine bakmam için iyi bir sebepti. "Doğukan kendisinden çok senin yaşamanı isterdi Asena. Ölmek istediğini, bunu defalarca aklından geçirdiğini biliyorum. O da tahmin etmişti. Son günlerinde," Konuşmak zor geldi sanki. Sesi kısılır gibi oldu. Derin bir nefes verdi ve devam etti. "Son günlerinde kendinden geçmişti artık. Sadece seni sayıklıyordu. Bir de yaşamanı." Keşke senin yerine ben ölseydim sevgilim. "Senden Doğukan'ın son isteğini yerine getirmeni istiyorum Asena." Gözlerimin içine baktı ela gözleriyle. "Yaşa. Doğukan için de benim için de ve en önemlisi, kendin için de yaşa." Annen, yaşamamı istedi. Tıpkı senin gibi. "Doğukan'ın son isteğini yerine getir. Yalvarırım. Dolu dolu yaşa." Nasıl yaşayayım sevgilim? "Üniversitene git. Doğukan'ı mutlu eder bu. Çok mutlu olur senin adına." Olur musun sevgilim? Doğukan'ın annesi gittikten sonra, uzun bir süre yatağımda yatıp tavanı izledim. Düşündüm. Ölüler mutlu olur muydu? Eğer onu kalbimde yaşatırsam, mutlu olur muydu? Olmasını umdum. O gece nasıl geçti bilmiyorum. Sabaha kadar kıvrandım yatakta. Başım ağrıyordu ve geçirecek hiçbir çözüm bulamıyordum uzun zamandır. Yataktan ayrıldım. Masanın başına geçtim ve günlüğümün son sayfasından hemen önceki sayfayı açtım. Acı, katlanarak artıyor. Bu bir gerçek Doğukan. Sensizliğin verdiği acı kanıma çoktan girdi ve bir parazit gibi çoğalıyor. İç organlarımı kemiriyor sanki. Bu sayfadan sonraki sayfa, yeminimi gerçekleştirmek için dolarsa şayet, öleceğim ve yanına geleceğim. İster misin beni yanında? Annenle konuştum bugün. Yaşamamı istediğini söyledi. Hoş, o söylemese bile yaşamamı isteyeceğini biliyorum ama birinin bunları yüksek sesle dile getirmesi daha etkili oldu sanırım. İçimde hiç umut yok sevgilim ama biraz olsun seni düşünüyor, çocuk kandırmak için uydurulan safsatalar gerçekse ve beni izliyorsan şayet, mutlu olmanı istiyorum. Saçma bulduğum hikayelere bile inanmayı, ölümünden sonra umutsuz kalan kendimden öğrendim. Ölüm bana bunu öğretti. Son sayfaya hiçbir şey yazmayacağım. Öleceğimi hissettiğim zaman yazacağım. Son yazım olacak. Seninle buluşmadan önceki son yazım. Ve yemin ederim, bir gün seninle buluşacağım. Bu evrende değil belki. Başka bir evrende. Başka bir hayatta. Yemin ederim seni bulacağım. Seni seviyorum ve geç kaldığım için özür diliyorum. Seni sensizken bile seven ve sevmeye daima devam edecek olan kız. Asena. Günlüğün son sayfasını açtım. Uzun uzun baktım. Baktım. Bir kez daha baktım ve derin bir nefes alıp günlüğü kapattım. |
0% |