Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Bölüm 10

@elizinhikayeleri

"Ben de 40 yıl hattın kalacak biliyorsun değil mi?" Diye sordu yüzünde pişkin bir gülümsemeyle. Hoşuna gitmiş gibiydi, sesimi çıkarmadan ben de sadece karşılığında gülümsedim. Az önce eve geldiğim Suskun Bey'in Durumdan dolayı pek dikkat etmemiştim. Evin içi, dışından daha göz alıcı ve mükemmeldi. İtiraf etmem gerekirse Suskun Bey'in koltuklarının karşısındaki büyük ekran televizyonu evimi yerleştirsem salonumda hareket edecek yer dahi kalmazdı. O da bir yana salonuma sığcağından bile emin değildim. Emin olduğum tek şey evimin suskun Bey'in evine en az on kez sığacağı.

Aklıma birden evime geldiğinde, zevklerimiz ne kadar benzediğinden bahsettiği geldi. Koltuklarımızın, halımızın, hatta duvarlarımız aynı renkteydi. Buna yanı sıra, salonun aşırı boş durmasını engelleyen sehpamız aynı modelde tek fark suskun Bey'in sehpasının altın renkli detayların olmasıydı. Şaşırdığım şey bu değildi ama, şaşırdığım şey Erdemoğlu Holdinginin CEO'sunun Bu kadar ucuz eşyalar kullanmasıydı. Ben bile bunları kendime asistan maaşıyla alabiliyorsam pek de pahalı değillerdi.

Suskun bey hakkında bilmediğim o kadar çok şey vardı ki öğrenmek için sabırsızlanıyorum ama bunu ona pek de belli etmeden yapmam gerektiğinin farkındaydım. Elinde küçük yuvarlak bir tepsi ile salona giren adama doğru kafamı kaldırıp yanıma yaklaşmasını izledim. Yüzünde gururlu bir hal vardı sanki, ilk defa kahve yapar gibiydi. Kim bilir? Belki de beraber içeceğimiz, ilk kahve değilde Suskun bey'in yaptığı ilk kahveydi. Bu ihtimal ilk başta hoşuma gitse de sırf tepkisini görmek için sormak istediğim şeyi düşünmeden sordum.

"Zehirlenmem değil mi? Benden böyle kurtulabileceğini düşünme o parfümlerin hesabını bekliyorum hâlâ," Demem ile kahkaha atması bir oldu. Pekala, bu tepkiyi beklemiyordum, kızmasını beklerdim. Hemen sonrasında kahkahası bittiğinde yanıma oturdu. "Merak etme küçük hanım seni zehirlemek istesem bunu kahveyle yapmazdım," dedi ve kendi yaptığı kahveyi gururlu ve mutlu bir yüz ifadesi ile yudumlamaya başladı.

Umursamamıştı resmen beni, Doğan bey'in sesi kulağımdaydı henüz gitmemişti. O kadar kızmıştı ki, haklıydı hem de. Ne büyük bir olayın içine savrulmuştum ben böyle? Eline aldığı telefonu kurcalayan adama doğru çevirdim bakışlarımı. Ben çok sevip saydığım Doğan Türkmen'i kızdırmama sebep olan kişi ile oturmuş kahve mi içiyordum gerçekten? Aferin Ekim, devam böyle.

Sanki kendimi tebrik etmemi bekler gibi iç sesim devreye girmişti. "Ne oldu Ekim şikayetçi değilsin durumundan, yine isyan ediyorsun, sus ve biraz beni dinle, bu an bir daha karşına çıkmayacak. Sus ve tadını çıkar," diye iç geçiren ruh sesimi dinlemek istemiyordum fakat beynim bu isteğime mani oluyordu. İkisi bir olup mantık kurallarımı altüst ediyordu. İç sesi ile bu kadar büyük savaşta olan tek insan olabilirdim. Sekiz milyar insan içinde tek deli bendim. Bu neden bile delirmeme yetebilirdi. Deli olduğumu kabullenmem ise yararımaydı. Gururumu saçma sapan nedenler ile okşamama yardım ediyordu.

Ben iç sesim ile savaş verdiğim sırada ise karşımda ki adam beni izliyordu fark ettiğimden bir haberdi fakat, dakikalardır gözleri üzerimdeydi. Hoşuma gidiyordu fakat belli etmemek için ayrı savaşlar veriyordum. İçim bana karşı elli farklı mücadale içindeydi. Hele o susmak bilmeyen iç sesim... Kendisi ile bu aralar çok zıt kafalardan gitsekte zaman zaman aramız iyi oluyordu. Bazen sürekli benim ile konuşmasını isterken, bazen susması için dualar ediyordum. Hatta bazen, kendimi kaybedip kendi kendim ile kavga bile ediyordum.

Kendi kendime kurduğum dünyada aklımdan geçenlerin adını iç ses koymuştum. Fakat beynimden geçenler ile gerçekten düşündüklerimin arasında o kadar büyük bir fark vardı ki, düşündüklerimi canlı kanlı biri olarak düşünmek delirmediğimi düşünmeme yardımcı ediyordu.

"Ekim az önce yaşananlar için özür dilerim. Benim bir şeyden haberim yoktu gerçekten sana kendimi affettirmeme izin ver,'' diyerek gözlerimin içine bakmaya başladı. Eriyordum. Tam anlamı ile kırk derecede satın alınmış bir dondurma gibi eriyordum, her yerinden lüks ve zenginlik akan bir evin parkesine şıp şıp diye her an akabilirdim. Bu adam gözlerimin içine baktıkça benim içim bir hoş oluyordu. İç sesim bile susuyordu. O her şey hakkında bilgisi olan, susmak bilmeyen iç sesim bile susmuştu şu an. Garipsiyordum susmasını, alışkın değildim kafamda tek bir ses olmasına, hatta ona isim vermeyi bile düşünmüştüm. Çok bilmiş olduğu için adını Bilmiş koymuştum.

"Onun ile görüşüp neler olduğunu öğreneceğim."

Seviyordum iç sesimi, bana bir arkadaş oluyordu gündelik hayatımda, pek arkadaş tutan biri değildim. Bilmiş ve kitaplarım ile birlikte geçiriyordum tüm günlerimi.

"Kimin yaptığına dair bir fikrim var ama... Ekim?"

Duyduğum ses ile karşımda ki adama çevirdim kafamı, ne diyordu o? Konuştuğunun farkında bile değildim. Yine uzaklara dalmıştım. "Efendim?" Demem ile kaşlarını çatarak onu dinleyip dinlemediğimi sordu. Dinlemedim desem nedenini soracaktı ne diyecektim? Bilmiş ile dertleşiyoruz mu diyecektim? Beni Boncuk sanar Kırmızı Oda'ya kapatırdı ermişle bilmişle eğleneyim diye!

Rezil olmak ifadesi bile eksik kalırdı, yerin bırak yedi kat altına girmeyi, petrol deposu açacak kadar girer girer çıkardım. Tüm Türkmen Holding'e sakız olurdum! Aklımdan geçirmesi bile çok korkutucuydu, bana mısın diyen korku filmi bile beni bu kadar korkutamazdı.

"Sevgilim?"

Sevgilim mi demişti o bana? Ben mi yanlış anladım, bilmiş sen de duydun mu? Sevgilim dedi bana. Sevgili miydik biz diye sormayacaktım, az önce adam bana çıkalım demişti unutmamıştım henüz.
"Hayret..." demesi üzerine onu izlemeye başladım.

Onu tekrarlayarak hayret mi diye sorduğumda yüzünü aydınlatan gülüşü ile, "Kızmanı beklerdim sevgilim dedim diye."

Ah Suskun beyciğim size değil kendime ne beddualar okuyorum şu anda bir bilseniz! Bir şu Bilmiş'in sesini duysanız, siz bile küfür repertuarımın genişliğine ve büyüklüğüne şaşırırsınız.

"Ekim," dedi birden beni izleyerek ve cümlesine devam etti. "Daha önce hayatında biri oldu mu?"

Beklemiyordum bu soruyu, itiraf ediyorum ama dürüst bir şekilde cevap verebilirdim. Sorun olmazdı benim için ama buna rağmen sessiz bir şekilde evet demek yerine kafa salladım. Madem o ilk adımı atmıştı, altında kalamazdım. "Ya siz... Sen. Senin hayatında biri oldu mu?"

Yüzüne buruk ve üzgün bir tebessüm yerleştirdi. Gözlerini karşısında duran siyah ve dolu kitaplığa çevirdi. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

"Oldu. Çocuktum, çok aşık oldum. Deli gibi aşıktım. Sonra, hayat bazı şeyleri değiştirdi. O değişti, ben değiştim. Aşkımız, basit bir sevgiye dönüştü. Sevdim. Yine deli gibi sevdim, seviyordum... Sonra öyle bir gitti ki, öyle bir gitti ki benden... Ayrılık bile utandı. İçim yangın yeri, sevdiğim sevdalım oldu..."

 

Loading...
0%