Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 2

@elizinhikayeleri

Yemeğin uzun bir kısmı çatal bıçak sesleri ile ilerlemişti. İkimizin de konuşmaya niyeti yoktu, sanırım babasının konusunu açarak moralini bozmuştum. Deli gibi aralarında ki sorunu merak ediyordum fakat sormaya korkuyordum. Yemeklerimizin sonuna doğru geldiğimizde su içmemize sitem eder gibi, bir çay içer miyiz diye sorduğunda gülümseyerek olur dedim.

Aynı sırada, aklımda Doğan bey'in dikkat et çağrısı kırmızı alarm sinyaller veriyordu. Telefonuma gelen Instagram bildrimi ile kafamı ışığı yanan cihaza çevirdim.
Mesaj atan patronumun eşi Sude'ydi. Doğan bey ile yemektelerdi ve bana masalarının fotoğrafını atmıştı. Fotoğrafın üzerine ise 'Siz de durumlar nasıl güzellik?' yazmıştı.
Yemek masamızda pek bir şey kalmadığı için sol tarafımızda duran büyük camlardan gözlerimize şenlik veren mükemmel manzarayı çekerek 'Yemekteyiiiz' yazdım ve çatal bıçak emojisi koydum. Sude'ye fotoğrafımı gönderdikten sonra gözlerimi kaldırdığımda Suskun bey'in gözleri üzerimdeydi.

Bakışları ile bir şeyler anlatmaya çalışır gibiydi ve ya bir şey anlamamı bekliyordu. Fakat ben bilmecelerde çok kötüydüm. Bana olan bakışlarını fark etmemişim gibi davranmak en iyisiydi. Gözleri üzerimdeydi hissediyordum. Telefonumun ekran ısığının tekrar yanması ile gözlerimi cihaza çevirdim. Suskun beye bakmamak için bahanem telefonumdu. Sude ile mesajlaşmaya başlamıştık. Karşımda ki adam yokmuş gibi davranıyordum. Ayıptı belki ama, bana olan bakışlarından rahatsız olmaya başlıyordum. Fakat karşısında bir tek ben vardım. Başka masada ki birini izleyecek değildi ya. Çaylarımız geldiğinde bakışlarımı garsona çevirdim.
"Hesap için holding adına fatura alabilir miyim?" dediğinde garson kafasını evet anlamında sallayarak "Tabi efendim," diyerek yanımızdan uzaklaştı.

Başka bir garson masamıza çeşit çeşit tatlılar getirdiğinde anlamsız bakışlar ile Suskun'a baktım. Yüzünde ki gülümseme ile "en çok tatlıyı sevdiğini bilmiyordum. Seç beğen," dedi. Elimde olmadan çok içten bir gülümseme ile teşekkür ettim. Beraber çayımızı yudumlarken tatlılarımızı yedik. Güzel bir akşam geçirmiştik. Kabul etmeliydim. Bir süre sonra Suskun bey biraz yürüyelim mi diye sorduğunda kabul ederek yerimden kalktım.

Telefonumu çantama koydum ve önümde ki adamı takip etmeye başladım. Hava iyice kararmıştı. Sahil kenarında biraz gezdikten hemen sonra birer dondurma yedik ve otele geri döndük. İkimizin odalarıda yan yanaydı. Odasına girmeden önce "İyi geceler Ekim," dediğinde ben de karşılık vererek size de iyi geceler dedim ve bana gülümseyerek odasına girerek kapısını kapattı.

Ben de aynı şekilde odama girdim üstümü değiştirerek rahat pijamalarımı giydim ve kendimi odanın ortasında ki büyük ve görkemli yatağa attım. Şu sıralar okuduğum kitabın bitmesine az kalmıştı. Yaklaşık on sayfa gibi bir kitap sayfası okuyarak kitabımı bitirdim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.

—-

 

Kapımın vurulması ile uyandım. Hızla kolumda ki saate baktım. Saat henüz dokuzdu. Dün geç saatte dönmüştük otele ve benim hâlâ uykum vardı. Uykulu gözler ile kapıyı açmaya gittim ve tam anlamı ile rezil oldum. Ayıcıklı yumuşacık pijamalarımla hazır ve çok şık giyinmiş olan Suskun beye kapıyı açmıştım.
Beni gördüğünde gülemeden edemedi. Yani, kendini tuttuğu belli olmuştu zaten ama birden kahkaha atmaya başlamasını yanlış bile anlamış olabilirdim. Bir süre sonra dayanamadan gülmesine gülerek cevap verdim. Bir kaç saniye sonra sakinleşmişti. Ben de kendimi toparlayarak buyurun diye sormayı başarabilmiştim.

"Kahvaltıya inelim mi? Daha sonra görüşmemiz gereken şirketler var."

Kafamı onaylar bir şekilde sallayarak kapımı kapattım. Hızla banyoma girdim ve kendime kıza kıza elimi yüzümü yıkadım. Getirdiğim, beyaz uzun elbiseyi giymek için çıkardım ve valizde buruştuğu için odada bulunan buharlı kablosuz ütü ile hızlıca ütüledim ve giyindim. Saçlarımı güzel bir topuz yaparak sadece ruj ve rimel sürerek odamdan çıktım. Suskun bey yoktu. Zaten büfeye indiğini düşündüğüm için alt kata doğru ilerlemeye başladım.

Tahminimde yanılmamıştım. Suskun bey alt kattaydı fakat büfede değildi. Resepsiyonda bulunan kırmızı koltuklara ayak ayak üstüme atmış oturuyordu. Elinde büyük bir tablet vardı. İşle ilgili bir şeylet yaptığına emindim.
Yavaş adımlar ile ona yaklaşırken yine, yeniden süzmeden edemedim. Bu sefer üzerinde siyaha yakın koyu gri bir takım vardı. İçine yine beyaz bir gömlek giymişti fakat bu sefer kravatı yoktu. Gömleğinin ilk iki düğmesini açık bırakmıştı. Sanırım bugün ki tarzını açık ara daha çok sevmiştim! Yanına vardığımda kendisini yeni görmüşüm gibi davranmam aldığım en iyi karardı.

"Ah Suskun bey! Buradasınız ben de sizi arıyordum," demem ile kafasını kaldırdı ve beni fark etti. Yerinden kalkarak büfeye doğru döndü ve "Hanımlar önden," dedi yüzünde ki çekici bir gülümseme ile. İç sesim devreye girdi bu sıra. "Çok yakışıklı değil mi ama?" Sanki Suskun bey iç sesimi duyabilecekmiş gibi elimi ağzıma doğru götürdüm ve kıpkırmızı olduğuma dair iddiaya girebilirdim. İçimde ki sese cevap vermeden edemedim. "Akıllı dur, adam bir şeyden şüphelenecek..."

"Deli olduğumuzdan mı şüphelenecek acaba sayın Ekim'ciğim? Görülen köy kılavuz istemez değil mi? İstemez..."

Derin bir nefes alarak bu sefer duymazdan geldim içimde ki sesleri ve kahvaltıma odaklandım. Suskun bey ile havadan sudan konuşmaya başladık. Geldiğimiz yerinde Cannes olduğunu öğrenmiş oldum. Toplantıdan sonra gezebileceğimiz bir kaç yer olduğunu söyledi. Çok heyecanlıydım. İçimde minik bir kız çocuğu vardı, ve şuan mutluluktan dört köşe olmuş sağa sola zıplıyordu. Huzur ile kahvaltımızı bitirdik ve toplantılar için yola koyulduk.

Saatler o kadar hızlı geçiyordu ki, akşam olmak üzereydi. Suskun bey ile birbirimizi otele zor atmıştık. Toplantı genel olarak iyi geçmişti, hemen sonrasında saat ikiye yaklaştığı için yemek yiyip Cannes'ın altını üstüne getirmiştik. Aşırı şekilde yorulmuştuk tabi kii.

Odama varır varmaz minik barımdan kendime soğuk bir kola aldım ve bilgisayarımın başına geçerek Doğan bey'e yollamak için toplantı raporu yazmaya başladım. Yaklaşık yarım saat sonra işim bitmişti. Dosyamı Doğan bey ile paylaşıma açtım ve önümde ki cihazı kapatarak kendime bu sefer kahve yaptım ve balkona çıktım. Hava henüz kararmamıştı. Bu sefer deniz korkunç değil, aksine umut dolu görünüyordu.

Sağ tarafımda duyduğum ses ile irkilerek kafamı çevirdim. Gördüğüm manzarayı beklemiyordum. Suskun bey belinde havlu elinde büyük bir fincan ile karşımda yunan tanrısı gibi denizi izliyordu.

"Git ve sarıl ona! Kalbinin gümlediğini hissedebiliyorum. Bir kere de olsa beni dinle. Beni, beni, iç sesini..."

İç sesimin Bihter Ziyagil'e bağlamasına daha fazla izin vermeden odamın içine girdim. Netflix'ten bir dizi açarak uykum gelene kadar bölüm izledim.

Çalan kapım ile uykumdan uyandım ve kapıya doğru yönelirken kapının kendisinin açılmasıyla anlamsız bakışlarım ile karşımda ki adamı izledim. Gözleri parlıyordu. O soğuk bakışları yoktu. Bana adım atarak belimden tuttu ve beni öpmeye başladı. Hayatımın şokunu yaşıyor olabilirdim. Hatta ölmüş bile olabilirim. Öylece donup kalmıştım. Suskun bey duraksadı, gözümün önüne düşen saç tutamını kulağımın arkasına yerleştirdi ve durduğu yerden devam etti.

Ben ise kıpkırmızı bir domates gibi yattığım yerden ter revan içinde uyanarak gördüğüm rüyanın etkisinden çıkmaya çalıştım. Soğuk bir duşun ardından dizime devam ettim.

 

Loading...
0%