Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 5

@elizinhikayeleri

Apar topar her şeyi bırakıp Türkiye'ye geri dönmüştüm. İçim acıyordu. Doğan bey beni kırmadan uçak biletimi almıştı. Bugün işe de gitmemiştim. Hiç bir şey yapmak istemiyordum. Evime geleli yaklaşık üç saat oluyordu fakat yolculuğum yirmi dört saati geçmişti. Uzandığım yerde öylece kalmıştım. Tavanı izliyordum.

Çalan telefonum ile kafamı soluma çevirdim. Arayan yine Suskun beydi. Bu tam on yedinci kez aramasıydı. Açmamamdan konuşmak istemediğimi anlaması gerekmez mi? Derin bir nefes aldım. Açmadan durmayacaktı. Ben telefonu açana kadar durmayacaktı.
Telefonu tam açacağım sıra evimin kapısı çaldı. Yavaş bir şekil de evimin kapısını açtım ve şoka girdim.

Suskun bey evimin kapısının önündeydi. Gözleri şiş, yorgun bir haldeydi. Perişan duruyordu. Yanakları kızarmıştı. Ne olmuştu böyle ona? Benim yüzümden mi böyleydi? Ah hayır tabi kii, benim ile ne alaka, otelde yanında ki kızdan dolayı olmalı.

"Niye gittin?"

Sesimi çıkarmadım. Hiç bir şey yapmadım. Öylece durduğum yerde karşımda ki adamı izledim. Hiç bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki? Hem zaten kızgındım ona, nedenini ben bile bilmiyordum. Kızgınlık olmayabilirdi de, kırgındım. Evet, bu. Suskun beye kırgındım. Birden bire yanağımdan aşağı akan gözyaşlarını hissetmem ile ağladığımı fark ettim. Hemen sonrasında karşımda ki adamın iri ellerini yüzümde hissettim. Elleri buz gibiydi.
"Ekim..."

Yutkunarak karşımda ki adama baktım. Yavaş yavaş yüzüme doğru yaklaşıyordu. "Suskun bey..." demem ile durdu olduğu yerde, yaptığı tek hareket yüzümde, gözlerime yakın olan baş parmağını dudağıma doğru kaydırdı ve bir süre dudaklarımda gezdirdi parmağını. Sesimi çıkaramıyordum, sanki büyülenmiş gibiydim.

Elimden hiç bir şey gelmiyordu. Sadece yutkunarak karşımda ki adamı izledim sadece. Bir kaç saniye sürmesine rağmen saatlerce sürmüş gibime geliyordu. Domates gibi kızardığımdan olacak ki, yüzünde ki gülümseme ile elini dudaklarımdan çekerek özür diledi. Hemen sonrasında ise "Niye gittin Ekim? Benim yüzümden mi?" dedi hüzünlü bir ses tonu ile, cevap vermeli miydim?

Yok hayır. Beni elinde oyuncak gibi kullanmıştı, üstelik sadece iş için görüşmemize rağmen evime kadar gelmiş dudaklarıma dokunuyordu. Bu kadarı fazlaydı.

"Bir daha kapıma dayanmazsanız sevinirim," demem ile kapıyı kapattım fakat ayağını kapı aralığına koyması ile başarısız oldum. "Ekim, konuşalım."

"Ne konuşucaz Suskun bey?" Diye sordum bey kelimesinin üzerine basa basa, kafasında saçma sapan şeyler oluşturmasını kabul edemezdim. "Girebilir miyim?" Dedi içeriye bakarak kafamı evet demek yerine salladığımda yavaş yavaş adımlarla içeri girdi.

Bir yandan evimin her köşesime dikkatle baktığını fark etmemiş gibi davranmak istemedim. "Çok ilginizi çekti evim?" Diye sorduğumda duraksayarak arkasını bana döndü ve yüzüme gülümseyerek baktı.

"Zevklerimiz çok benziyor," dedi sanki bu duruma çok sevinmiş gibi bir bakış atıp etrafa bakmaya devam etti. Bir an önce konuşmanın bitmesini bekliyordum. Yatağımda pineklemeye devam etmek istiyordum.

"Salon karşınızda ki kapı," demem ile dümdüz yürümeye devam etti. Allah'tan, salon topluydu, odam gibi dağıtmamıştım. Bir de Suskun Bey'e benim ile dalga geçmesi için neden veremezdim.

"Konuşalım ve evimden çıkın lütfen," demem ile bana döndü, yüzünde bir gülümseme vardı. Tanrım ne çok yakışıyordu bu adama gülmek... oturup sıkılmadan izleyebilirdim.
Evimin bembeyaz simli, güneş vurunca, gelinin kız kardeşini bile sollayabilecek şekilde parlayan duvarlarım bile Suskun bey'in yanında sönük kalmıştı. Ayyaş ayyaş karşımda ki adamı izlerken, gür sesiyle öksürdüğünde kendime geldim.

"Neden geldiniz Suskun bey?" diye sordum hiç oralı olmadan, sanki az önce iki karış ağzımla karşımda ki adamın gülüşünü izleyen ben değilmişim gibi rol yapmaya çalışıyordum. Ne kadar işe yaradığını tartışmak ise olanaksız bir ihtimaldi. Adamı resmen süzüyordum. Ne oluyordu bana böyle? Asla yapmayacağım şeyler yapıyordum.

Bugüne kadar kimseye böyle duygular beslememiştim. Suskun beyden hoşlanıyor olma ihtimalim var mıydı? Sanırım bir ihtimalden daha fazlasıydı. Zaten öyle olmasa niye bu kadar kızmıştım ki ona? Başka bir nedeni ihtimali yoktu. Artık kabullenmem lazımdı. Emin olmam lazımdı. Ben Suskun beyden hoşlanıyordum. Fakat bunu bilmesine gerek yoktu. Öğrenmese de olurdu. Soruma hâlâ cevap vermemişti bu yüzden tekrarlamaya karar verdim.

"Neden geldiniz?" diye sordum biraz daha sabırsız bir şekilde, bu sefer yine cevap vermekte istekli değildi ama hiç değilse ilgisini çekmiştim. Bana doğru döndü, bu sefer o beni süzüyordu. Bu sefer biraz daha istekli bir şekilde tekrar neden geldiğini sordum.

Sorumla gözlerini bana kaldırdı. "Neden gittin? Neden beni orada tek başıma bırakıp gittin Ekim?" dalga geçici bir gülüşle, "ne oldu Suskun bey? Zorunuza mı gitti gurbet ellerde tek kalmak?" diye sorduğumda bana bir adım yaklaştı ve gözlerimin içine baktı. "Tek kalmak değil, sensiz kalmak zoruma gitti Ekim."

Ne demişti o öyle? Allah'ım! Bunu bir aşk ilanı olarak mı kabul etmeyelim? İstemeden de olsa gülümseye başladım. "Ne oldu? Bakıyorum hoşuna gitti? Ekim niye gittiğini bilmiyorum, anladığım kadarıyla açıklamak istemiyorsun. Ben de seni zorlamak istemiyorum. Sadece gözlerimin içine bak ve bana beni istemediğini söyle, git de. Söz bir daha adımı bile duymayacaksın."

"Gittim çünkü size çok kızdım. Gittim çünkü beni o kızın yanında küçük düşürdünüz. Gittim çünkü..."

Söyleyeceklerimi bitirmeme izin vermedi. Birden lafa girdi. Hangi kız diye sordu. "Otel de odanızda size seslenen kız..."

"Ayla mı? Sen Ayla'yı mı kıskandın?" Pis pis gülmeye başladı. Ayla kıskanılacak biri değil, asla onu kıskanmak için bir nedenin olmamalı. "Hayır efendim ne kıskanması? Ben sadece bana artık bey demeyin dediniz diye o gün size Suskun dedim. Sonra o kız varken beni aşağıladınız, bana Suskun bey diyeceksiniz dediniz. Affedersiniz ama... Çok zoruma gitti."

"Sana biz ikimiz tek olursak bana Suskun diyebilirsin demiştim ama..."

Bilmiyordum. "Ben, o gün sizin yanınızda birinin olduğunu bilmiyordum. Özür..." Bir kez daha lafımı kesti. Bir kez daha gözlerini bana doğru kenetledi ve gülümseyerek bana asla tahmin edemeyeceğim bir teklif etti.

Hayatımın şokunu yaşamama sebep olan bir teklif olabilirdi. Gözlerimin içine baka baka bana "Özür dilemek yerine Türkmen holdingten vazgeçip benim yanımda çalışmaya ne dersin?" Buna nasıl cürret ederdi? Beni işimden etmek mi derdiydi? "Saçmalamasanız mı Suskun bey?" dedim elimde olmadan. Bu kadarı fazlaydı. Doğan beyi yüz üstü bırakamazdım. Yurt dışına açılıp devasa bir holdinge dönüşecektik, şimdi bırakamazdım. "Hayır olmaz, kabul edemem."

"Pekala, öyleyse beni istemediğini söyle!"

"Pardon?" diye sitem ettim birden bu ne demekti?

"Ya benim için çalışırsın ya da seni istemiyorum dersin, ve Doğan ile olan anlaşmamızı bitiririm."

Yutkunarak kaşlarımı çatıp karşımda ki adamı kollarımı göğsümün altında birleştirerek izlemeye başladım. "Siz beni tehdit mi ediyorsunuz?"

"Hayır, haşa. Ne haddime? Sadece seçenek sunuyorum. Kararı size kalmış Ekim hanımcığım."

Derin bir nefes aldım az önce bu adam hakkında düşündüğüm her şeyi geri alabilirdim. Hak etmiyordu bunu. Kibirlinin tekiydi. Bencil, düşüncesiz biriydi. Filmlerde ki zengin iş adamlarının şımarık çocuklarından farkı yoktu. "Evimden çıkar mısınız?" diye sordum işaret parmağım ile kapıyı göstererek. Bu kadar fazlaydı, çok fazlaydı.

"Ekim bir daha sormayacağım. Benim için çalışmanı istiyorum. İstersen yarım zamanlı çalışabilirsin. Mesela, sabahları benim ile öğleden sonraları Doğan için ne dersin? Hem anlaşmanın mükemmel bir şekilde yolunda gitmesi için iki şirket arasında ki bağları güçlendirmemiz lazım." dedi ve bir süre duraksadı. Dudaklarını ıslatıp, devam etti.

"Bak, benim bu anlaşmada hiç bir kazancım yok. Sadece iyi niyetimden kabul ettim."

Sesimi çıkarmadım, işaret parmağım ile bir kez daha kapıyı gösterdim. Gitmesini istiyordum. Evimden derhal çıkmasını istiyordum. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum, Allah'ım nasıl bir işin içine sürüklenmiştim ben? Yutkunarak gitmesi için yalvaran gözler ile onu izlemeye devam ettim.

"Buldum," dedi yüzünde ki kocaman gülümsemesi ile. "Buldum, daha iyisini buldum. Ya benim için çalışırsın, ya bana bir şans verirsin. Ya da bana ödettiğin tüm parfümlerin parasını Türkmen holding ile olan anlaşmamız sayesinde Doğan beyine ödetirim. Muhasebeye fatura göndertmem yeterli. İyice düşün Ekim, ya işin ya Doğan ile olan arkadaşlığın, ya da bana bir şans daha verirsin ve sana kim olduğumu daha iyi bir şekilde göstermeme izin verirsin."

Gülümsemeye devam etti, gözlerimin içine bakıp görüşürüz Ekim dedi. Evimin kapısını arkasından kapatarak çekti gitti. Ben ise arkasından bakakaldım.

 

Loading...
0%