Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm 8

@elizinhikayeleri

Suskun bey'le hastane maceramız başlayalı dört saati geçiyordu. Ateşi evde kontrol edemeyeceğimi anlamam en fazla dört beş saniyemi almıştı. Ambulans çağırmam ise ilk işimdi. Tabi kii, durumdan ötürü, yapılan ilk tedbir Covid-19 testiydi. Ve, şansıma testi pozitif çıkmıştı. Sağlık çalışanları ikimizi aynı evde bulunca, Suskun bey ile birlikte ben de 14 günlük bir karantina sürecine girmiştim. Tüm çabalarım, aynı evde yaşamadığımıza inandırmama yaramadı. Doktor ve hemşireler için tüm yalvarış yakarışlarım kocaman bir hiçti.

Doğan bey'in evinde ki lüksü karantinada kalmak için bırakmıştım. Derin bir of çektiğimin farkında değildim. Yanımda, ateşler için de yatan Suskun bey bunu duyunca hüzünlü bir ses tonu ile benden özür diledi.

O kadar mükemmel bir ses tonu olmuştu ki o hüzünlü hali, gülümseyerek "Sorun değil Suskun bey," dediğimde gözlerini bana doğru çevirdi ve sesini çıkarmadan uzun bir süre beni izledi. Şikayetçi değildim çünkü onu göze batmadan izleyebildiğim tek an onun beni izlediği andı. Sanki çok güzel bir şeye bakar gibiydi, hayran duyduğu bir şey, birine bakar gibi.

Bu beni aşırı mutlu ediyordu. Suskun bey'den hoşlanıyordum ben artık kabul etmiştim. Daha fazla boşuna inkar edemezdim. Etmek istemiyordum zaten. Belki bir ihtimal o da benden... Hayır, imkansıza yakındı. Hem Doğan bey buna izin vermezdi. Hem de bence Suskun bey bir asistan parçasından daha iyilsine layık olduğunu düşünüyordu.

Dudaklarını aralayarak yüzünde ki minik bir gülümseme ile bana sormak istediği soruyu sordu. Er ya da geç bu soruyu bekliyordum.

"Neden benim için çalışmayı kabul etmedin?" Sorusuydu bu, ne tür bir cevap vereceğimi de biliyordum. Soruyu beklediğim için cevabını hazırlamıştım kafamda.
Bu yüzden senelerdir kendimi bir sınava hazırlayan öğrenci gibi hızlı bir şekilde cevap verdim. "Doğan beyi yüz üstü bırakamazdım. Üzgünüm."

Yüzünde acı bir gülümseme ile konuşmaya devam etti. "Çok şanslı...," dedi ve yüzüme bakmaya devam etti. Söylediğinden bir şey anlamadığımı anlamış olacaktı ki, cümlesine derin bir nefes alarak devam etti. "Çok isterdim yerinde olmayı..." dedikten sonra bir kaç saniye duraksadı. "Doğan'ın yerinde olmayı çok isterdim. Sana onun kadar yakın olmayı, aramızın iyi olmasını çok isterdim."

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Aslında hoşuma gitmişti söyledikleri yüzümdeki maske olmasa güldüğümü görürdü. Sevmiştim bu maske işini, bir gün gülümsememi saklamak isteyeceğim aklıma gelmezdi. "Belki çok erken ama, Ekim ben senin ile bir şeyler yaşamak istiyorum."

İşte söylediği bu cümle yüzüme tokat gibi yapışmıştı. Sanki bugüne kadar yaşadıklarım rüyaydı ve uyanmış gibiydim. Uyandığım bu gerçek hayat, rüyadan daha güzeldi, o kadar güzeldi ki böylesini tahmin bile edemezdim. Henüz başlamayan bir hikayenin şimdiden sonunu görebiliyordum.

Aklım gelecekte ki mükemmel bir hayat hayalini kurarken beynim içimde kırmızı alarm sinyalleri vermeye başladı. Bir şeyler yaşamak demişti, ya sevgili olmaktan bahsetmediyse? Suskun bey zengindi, çapkındı. Etrafında ki tüm kızların göz bebeği olmalıydı, neden benim ile sevgili olmak istesin ki?

Tüm düşüncelerimi bir kenara bırakıp kafamı kurcalayan o soruyu sordum Suskun bey'e, "Bir şeyler yaşamak derken ne kastediyorsunuz?".

"Yani, nasıl desem? Gençler nasıl der? Çıkmak. Benim ile çıkar mısın? Hayatımda seni istiyorum. Daha nasıl anlatabilirim?" Diye sordu gözlerimin içine bakarak, gözlerinin içi gülüyordu. O kadar mutlu duruyordu ki, tüm gelecek hayallerim halay çeke çeke mutlu mesut bir şekilde beynime geri dönüyordu.
Bana bir şans verir misin diye sorduğunda minik bir düşünme vakti ayırdım kendime.
Mutlu olur muyduk bilmiyorum ama denemek istiyordum.

Suskun ve Ekim... Fena değildi, kulağa hoş geliyordu. "Doğan bey'e yardımcı olacaksınız, söz mü?" Diye sormadan edemedim. Benim yüzümden işlerinin batmasına izin veremezdim, kabullenemezdim bunu. Oda, tıpkı benim gibi yıllardır bu cevabı vermemi beklermiş gibi, "Neden onu bu kadar önemsiyorsun?"

"Kıskandınız mı Suskun bey?" Diye sormadan edemedim. Kıskanmak kelimesini üzerine basa basa söylemiştim. Gerçekten merak etmiştim bunu. Beni kıskanmış mıydı? Veya kıskanıyor muydu?
"Bana hâlâ bey mi diyeceksin?"
— Demeyeyim mi?
"Deme, Suskun de. Sevgilim de, Suskun'um de.
— Oldu efendim. Suskun bey hazretlerim, padişahım da dememi ister misiniz?"

Cevabım üzerine gülümsemeye başladı, bir kaç saniye düşündü ve cevabını verdi. Kabul ediyorum, mükemmel bir cevap olmuştu. Gözlerimin içine baka baka "sultanım sen olacaksan, padişah olmaya hayır demem," diyerek gülümsemesine devam etti.
Bir kaç saniye bekledikten sonra o etki cümlelerine devam etti. "Bana bey yerine istediğini de, aramızda ki bu ciddiyeti kaldıralım yeter," diyerek gözlerini bana çevirdi ve beni izlemeye başladı. Yüzünde ki gülümsemesi bir saniye bile eksik olmamıştı.

Kapının çalması ile ikimiz de gözlerimizi çevirdik. İçeri giren beyaz saçlı bir doktordu, elinde ki dosyalara bakarak Suskun bey'in yatağına doğru yavaş adımlar ile ilerledi. "Merhaba Suskun bey, ben Hakan Mert. Kusura bakmayın efendim testlerde bir sorun çıkmış sonuçlar karışmış olabilir. İzin verirseniz size tekrar test yapmak istiyoruz. Negatif çıkarsa sizi de arkadaşınızı da evinize yollayabiliriz," diyerek Suskun bey'den bir cevap bekledi.

Karşımda ki adam bir süre gözlerini bana doğru çevirerek beni izledi. Sanki yüzünde benim burada olmaktan hoşnut olmadığımı görür gibi bir hali vardı. Bir kaç saniye boyunca beni izledikten sonra doktora dönerek tekrar testin yapılmasını istedi.

Doktorun odadan çıkmasının üzerine başının ağrısı geçsin diye benden bir kaç saat uyumak için izin istedi. Hastaneye geldiğimiz zamana göre daha iyi görünüyordu. En azından şimdi yüzü gülüyordu. Ve sanırım bir karar almıştık az önce, sevgili olmaya karar vermiştik.

Hâlâ inanması garip geliyordu, ben niye böyle bir şeyi hemen kabul etmiştim? Toplasan on saniyede karar vermiştim. Suskun bey çok ta ciddi duruyordu sözlerinde. Hâlâ ona bey diye hitap ettiğimi bilse neler olurdu? Kızar mıydı acaba? Yalan yok sırf inadına devam etmek istiyordum.

Yaklaşık yarım saat sonra testin sonuçları negatif çıkmıştı. Doktorlar, eve dönmemize izin vermişti. Sonunda dört beş saatlik karantina sürecinin sonuna geliyorduk. Bana asırlar gibi gelen bu süreçten şikayetçi olmayan tek kişi karşımda beni izleyen adamdı. Mutlu duruyordu. Hatta huzurlu olduğuna yemin bile edebilirdim.

Çalan telefonum hastane odasının tüm sessizliğini bozmuştu, arayan Doğan bey'di. Hızlıca telefonu açarak alo demiştim. Yoksa beni çiğ çiğ yiyebilirdi. Ondan fazla cevapsız arama, yirmiden fazla mesaj bırakmıştı. "Neredesin sen?" Diye telefonun diğer ucundan haykırdı birden. Pekala, sinirliydi ve korkarım ki sebebi bendim.

"Bir arkadaşım rahatsızlanmış hastanedeyim Doğan bey," demem ile bağırmasına devam etti. Bir süre boyunca sakinleştirmeye çalıştım. Arkadan, Sude'nin Doğan sakinleş demesinin ardı arkası yoktu. Sakinleşmiyordu. Beni de dinlemiyordu. Verip veriştiriyordu aradığından beri. Onu bu kadar sinirlendiren ben olamazdım imkansızdı bu. Holding ile alakalı bir şey olmuş olmalıydı. "Doğan bey..." demem ile bir saniyeliğine durdu ve bana bunu nasıl yapabilirsin sen diye sordu. Sadece kekeleyerek neyi diye sorabilmiştim.

Derin bir nefes alarak o soruyu sordu.

"Ekim. Holdingin adına gelen, için de senin de adın geçen yetmiş bin avroluk parfüm faturası ne?"

 

Loading...
0%