
Ben, Laçin'dim.
Ben, Atmaca'ydım.
Ben, Türkmen kızıydım.
Ben, Türk Askeri'nin kızıydım.
Ve ben, acıyla yoğurulmuş bir kadındım. Her şeyden öte insandım ben. Bir canım vardı. Kırılabiliyor, üzülebiliyordum. Canım yanabiliyordu benim.
Sizin hiç anne ve babanız, iki kere öldü mü?
Benim öldü.
Sizin hiç sevdiğiniz, sizi yüz üstü bıraktı mı?
Benim sevdiğim, beni yüz üstü bıraktı.
Sizin hiç kardeşleriniz sizden koptu mu?
Daha 8 yaşındayken onlardan koptum...
Siz hiç mesleğinizden bir iftira yüzünden men edildiniz mi?
Ben edildim.
Sizin hiç acılarınız yüzünüze vuruldu mu?
Benim acım, benim yüzüme acı bir şekilde vuruldu.
Daha nicesi vardı... Ve siz benim bu acılarımın bazılarına eşlik ettiniz. Yüreğimin ne hale geldiğini tahmin edebiliyorsunuz, değil mi?
Beni anlayanınız var, değil mi?
Ben bu acıları tek başıma yaşamadım, öyle değil mi?
İçime çektiğim derin nefesle birlikte, revirdeki eşyalarımı toplamaya devam ettim. Yaklaşık iki saat önce konferans salonundan çıkmıştım. Benim görevim bittiği için geriye kalan konuşmayı Binbaşı yapacaktı. O konuşmaları da duymamam gerekiyordu, çünkü bu gizli bir operasyondu. Askeriye sınırları dışında bir yere çıkmamalıydı. Bildiğim bilgiler ise, benimle birlikte toprağa kadar gidecekti.
Revirde ki dolabıma ilerlediğim sırada gözlerim ecza dolabını buldu. Gözlerimin önüne Tuğrul'un beni öptüğü an serildiğinde, ister istemez yüreğim hızla attı. Dudaklarımda silik bir tebessüm belirirken, sol göğsüme elime koydum ve " Sanırım sana istemeden vereceğim ceza, yokluğum olacak Yüzbaşı." Onu sevgimle cezalandırmak çok gaddarca gelmeye başlamıştı. Ben bu kadar acımasız birine dönüşmüş olamazdım. Bana yapılmasını istemeyeceğim şeyi, nasıl olurdu da sevdiğim adama yapardım? Bunun düşüncesi bile beni paramparça ediyordu, bir de ona bunu gerçekten yapacak mıydım?
Bakışlarımı ecza dolabından çekip tekrardan önüme döndüm ve çantanın içine eşyalarımı yerleştirmeye devam ettim. Burada benden geriye tek bir izin dahi kalmasını istemiyordum. Sanki hiç buraya gelmemişim gibi benden geriye hiçbir şey kalmamalıydı. Tek bir saç telim bile.
Dolabın içindeki son kazağı da çantama koyduğum sırada Revirin kapısı açıldı. Bakışlarım direkt oraya döndüğünde, Tuğrul'un yüzündeki korkuyu gördüm. Onun bu hâline içim acısa da sanki hiçbir şey hissetmiyormuşum gibi baktım.
Revirin içinde gezinen bakışları nihayet beni gördüğünde kapıyı arkasından kapatarak hızla yanıma geldi ve tek kelime laf etmeme izin vermeden beni göğsüne sakladı. Bir eli belimde, diğer eli kafamda beni göğsüne saklaması, tam olarak şuan beni ağlatabilirdi. Çünkü ikimizde biliyorduk ki, ben ondan gidiyordum.
" Şükürler olsun... Şükürler olsun gitmemişsin Gece Okyanusu." Beni biraz daha kendine çekip saçlarımdan öptü. Ellerim iki yanımda ona sarılmamak için kendimi zor tutarken, kokusunu içime soludum. Onun kokusunu özleyecektim... Hemde çok özleyecektim... " Lütfen benden gitme." Diyen sesi yalvarır gibi çıkıyordu. Onun bu sitemine karşılık sadece yutkunabildim. " Bak bana kız, bana küs ama gitme, kal. Yemin ederim gıkım çıkmaz. Bana küs ama benden uzakta olma, kendini benden sakınma. Lütfen..." Saçlarımın tepesinde bir ıslaklık hissettiğimde, kafamı kaldırıp bakmaya çalıştım. Lakin o kafamı biraz daha gögsüne yaslayıp ona bakmama izin vermedi. " Hep göğsümde kal, hiç çıkma buradan." Diyerek bir kez daha saçlarımın tepsinden öptü.
Boğazımdaki yumruyu yutarken, onun ağladığını düşünmek istemiyordum. Lakin saçlarımın tepesinde hissettiğim ıslaklık, bana tam aksini söylüyordu.
Tuğrul benim için ağlıyor muydu?
Yüreğim acıyla kavrulduğunda, " Tuğrul." Dedim dudaklarımdan çıkan titrek sesimle birlikte. " Gitme." Dedi bana karşılık olarak. Buğulanan gözlerimi birkaç kez kırpıp kafamı hafifçe yukarı kaldırdım. Bu sefer kafamı kaldırmama engel olmadı ve o da benim gözlerimin içine baktı. Kızaran gözlerini görmek beklediğim bir şey olmadığı için gözlerim anında doldu. " Yalvarırım gitme, Gece Okyanusu." Sadece gözleriyle değil, dudaklarıyla, kalbiyle, tüm vücuduyla bunu dile getiriyordu. Onun bu hâline daha fazla dayanamayan yüreğim, acısını gözlerime keder etti ve bir bir aktı damlalar. " Gitmeliyim." Dediğimde, o da benim gibi bir bir akıttı yaşlarını.
" Benim için kalsan, olmaz mı?" Diyerek sesiyle yalvardı bana âdeta. " En çok senin için gitmeliyim." Dedikten sonra dudaklarıma zoraki bir tebessüm kondurdum. " Kahrına da varım. Ne olursun... Ne olursun gitme, Gece Okyanusu'm." Gözlerimden yaşlar daha şiddetli akarken, dudaklarım titredi. Yüreğim acısını dile getirircesine daha şiddetli attı. " Seni seviyorum." Diyerek gözlerimden öptüğünde, bir hıçkırık kaçtı boğazımdan. " Ağlama. Ne olur ağlama güzel gözlüm." Bunu demesi beni daha şiddetli ağlatırken, " Ben ikimizin yerine de ağlarım. Yeter ki senin o güzel gözlerinden incilerin akmasın, güzelim." Dedi. Bu acıya daha fazla dayanamayan yüreğimin acısıyla birlikte, kollarımı ona sardım. " Özür dilerim. Binlerce kez özür dilerim sana inanmadığıma. Affet, ne olursun affet güzel gözlüm." Diyerek bir kez daha gözlerimden öptü. " Kafam çok karışıktı. İçerde bir hain olduğunu biliyordum. Lakin kimdi bilmiyordum, sonra seni öğrendim..." Diyerek titreyen sesiyle bana açıklama yapması beni daha çok ağlattı. Ellerimi daha sıkı beline sardığımda, " Özür dilerim... Özür dilerim seni dinlemediğim için. Özür dilerim sana kendini açıklama fırsatı vermediğim için. Özür dilerim her bir damla incin için." Onun gözyaşları da benim yüzüme doğru düştüğünde kafamı kaldırıp gözlerine baktım. " Seni çok sevdim ve sana bu yüzden çok kırgınım." Dedim.
O benim gözlerimin içine bakarak gözyaşlarını bir bir akıtırken, ben de onun gözlerine bakarak bir bir döktüm yaşlarımı. " Özür dilerim..." Dediğinde, " Seni seviyorum ama bir o kadar da nefret ediyorum." Dedim ve kafamı biraz yukarı kaldırarak dudaklarımı dudaklarına sürttüm. " Hayalim, seni sevdiğimi söyledikten sonra öpmekti." Diyerek dudaklarının üzerinde konuştuğumda, gözlerini kapatmadan yüzüme bakıyor olduğunu gördüm. Bir damla yaş dudaklarımın üzerine düştüğünde, onun göz yaşını dilimle yalayıp yuttum.
( 🔥 +18 SAHNEDİR. 18 YAŞINDAN KÜÇÜKLERİN OKUMAMASI TAVSİYE EDİLİR JDKSKDKSKS 🔥 )
" Ben gideceğim ve sende bunu göreceksin." Dedikten sonra dudaklarını öpmeye başladım. Onun belinde olan kollarımı çözüp boynuna doladım ve ensesindeki kısa saçları çekiştirerek onu öpmeye devam ettim. Ben onu öperken, o bana gram karşılık vermedi. Yaptığı tek şey belimi daha çok sıkmaktı. Dudaklarını bana sunması adına dilimle dudaklarını yaladığımda, " Laçin." Diyen sesi içimdeki alevi daha da harlandırdı ve onu daha sert öpmeye başladım. Bana hâlâ karşılık vermemesi sinirlerimi bozduğu için kafamı kaldırıp gözlerine baktım. " Bana karşılık ver." Dediğimde önce derince yutkundu hemen ardından da, " Yapamam." Dedi. Kaşlarım çatılırken, " Neden?" Dedim anlamayan bir sesle. " Helalim olmadan sana ellemeyeceğim." Dediğinde kaşlarım daha da çatıldı. " Seni istiyorum." Bunu hangi cesaretle söylemiştim, hiçbir fikrim yok. Karşımdaki adamın gözlerinde bir alev belirse de, yaptığı tek şey derince yutkunmaktı. " Olmaz, Laçin." Deyip bakışlarını kaçırdığında, bir elimi yavaşça aşağı indirdim. Gözleri hızla bana dönerken, " Ne yapıyorsun?" Diyen sesi şaşkındı. " Seni istiyorum, Tuğrul." Dedikten sonra üniformasının üzerinden aletine dokundum. Derince yutkunup gözlerimin içine bakakaldığında dudaklarından öptüm bir kez daha.
" Laçin." Diyen sesi inlemeye benzer çıktığında, bu beni yükseltirken ona küfürler ettirdi. Tıpkı onun gibi, " Tuğrul." Dediğimde açlıkla ağzımı aralayıp onu daha sert öptüm. Elim ise pantolonunun üzerinden belli olan aletini okşamaya devam ediyordu. Bir anda, " Sikeyim." Diyerek geri çekilip kapıya doğru gittiğinde, hayal kırıklığı ile ona baktım. Lakin o tahmin ettiğim gibi gitmek yerine Revirin kapısını kilitleyip bana doğru geldi. Gözlerim umutla parlarken tek kelime etmeme izin vermeden, iki elini yüzüme yaslayıp beni kendine çekti ve öpmeye başladı. Aynı anda ona eşlik ettiğimde, hızla kollarımı boynuna doladım ve ensesindeki saçları çekiştirerek onu öpmeye devam ettim.
Tuğrul bir anda beni kucağına aldığında, bu öpüşmemize engel olmamış, tam aksine kendimi ona daha çok bastırmama vesile olmuştu. İkimizde açlıkla inlediğimizde, " Tuğrul." Diyerek inledim dudaklarinın üzerinde. O ise kucağında beni taşırken bir yandan da ilerliyordu. Nereye gittiğini, sırtım bir anda bir dolaba çarptığında anladım. Dudaklarımdan bir kıkırtı döküldüğünde, ecza dolabına yaslı olduğumu biliyordum. " Ne oldu?" Diyerek geri çekildi ve parlayan gözleriyle yüzüme baktı. Gözlerinin içine dudaklarımdaki tebessümle bakıp, " Hiç." Dediğimde, " Hmm." Gibi benzer bir ses çıkardı. " Demek beni seviyorsun, öyle mi?" Diyerek dudaklarını dudaklarıma sürttüğünde, dilimle dudaklarını yaladım. " Seni seviyorum ama senden nefret de ediyorum." Diyerek onu öpmeye devam ettim. " Sen sevdikten sonra nefretine de razıyım." Dedikten sonra bir anda dudaklarıma dişlerini geçirip kanatırcasına öpmeye başladı.
Aynı şekilde ona sertçe karşılık verdiğimde, sırtımı ecza dolabına bir kez daha geçirdi. Dolabın içinden yine kırılmaya benzer sesler çıktığında, bu sefer buna ikimizde güldük. Lakin öpüşmemizi bir an olsun kesmedik.
Tuğrul'un dudakları dudaklarımı es geçip dudak kenarımdan çeneme doğru yol aldığında, dudaklarımdan bir inleme döküldü. Buna daha fazla tahrik olan Tuğrul, kendini bana biraz daha yasladı. Dudakları açıkta kalan boynuma indiğinde, ilk önce narince öptü hemen ardından diliyle ıslatıp dişlerini sürttü. " Ah, Tuğrul." Diyerek inleyip ellerimi omuzlarına yasladığımda. " Güzelim." Diyerek boynumu öptü ve bir kez daha diliyle yaladı. Kafasını boynumdan kaldırıp gözlerimin içine baktığında, ikimizde birbirimize arzuyla, şehvetle bakıyorduk.
" Benden ne yapmamı istiyorsun?" Diyerek sorduğunda, " İçimde olmanı istiyorum." Diyerek cevap verdim aynı arzuyla. Gözlerinden bir karartı geçtiğinde derince yutkundu. " Emin misin." Dediğinde, ona cevabım dudaklarını öpmek olmuştu. " Seni içimde istiyorum, Tuğrul." Diyerek inlediğimde, o da aynı şekilde inleyip " Beni yeminimden döndürüyorsun." Dedi lakin dudaklarımı öpmeyi bir an olsun bırakmadı. " Sonra yine yemin edersin." Dediğimde dudaklarıma doğru gülüp beni öptü. " Seni karım yapacağım ve göreceksin." Dediğinde, ister istemez içimde umut çiçekleri belirivermişti. " Karım olduğunda bir an bile rahat kalmayacaksın, bebeğim." Dedikten sonra konuşmayı bırakıp beni kalçalarımdan sabit bir şekilde tutup, odadaki sedyeye doğru ilerledi. Benim sırtım dolaptan ayrıldığı gibi yine içindeki tüm ilaçlar düştü lakin bunu umursamadan öpüşmeye devam ettik.
Sedyenin önüne geldiğimizde beni yavaşça yatağa bırakıp kalktı ve bir süre beni izledi. Daha sonra hızla üzerindeki üniformanın kazağını çıkartıp üzerime eğildi ve beni öpmeye başladı. Ellerim direkt sırtına gittiğinde, onu keşfettikçe sırtında hissettiğim belli başlı izler canımı yakmıştı. Keşke o yaralara merhem olabilseydim...
Tuğrul'un eli kazağımın eteklerini bulduğunda bir an bile beklemeden üzerimdeki kazağı çıkartıp kenara attı. Karşısında sadece südyenle kalmak yüzümü kızartırken, o ise südyenden taşan göğüslerime bakmakla meşguldü. Gözlerini bir anda bana çevirdiğinde, " Bu güzelleri ne kadar uzun süredir istediğimi tahmin bile edemezsin." Dedikten sonra kafasını göğüslerime koydu ve bir süre öyle bekledi. Daha sonra elleri sırtımı buldu ve kopçayı tek seferde açtı. Kafasını kaldırıp çıkardığı südyenime baktıktan sonra onu kenara attı ve çıplak kalan diri göğüslerime baktı. Derince yutkunduktan sonra gözlerime bakıp, " Onları yalamamı ister misin?" Diye sordu. Kızaran yüzümle birlikte başımı hafifçe aşağı yukarı doğru salladım. " Sesini duymak istiyorum. Memelerini yalayayım mı güzelim?" Dediğinde yüzüm utançtan daha da kızardı. " Yala onları, Tuğrul." Dedim. Bu dediğim son noktasıymış gibi kafasını direkt göğüslerime yöneltip, ilk önce ortasında dilini gezdirdi. Bu inlememe neden olduğunda, girmiş olduğu bacak aramda kendini bana bastırdı. Pantolona rağmen hissettiğim aletiyle yutkunurken, " Tuğrul!" Diyerek inledim.
" Emret, güzelim." Dediğinde ellerimi omuzlarına yasladım. O ise ilk önce sağ göğsümü öpücüklere boğup diliyle yaladı. Arada dişlerini sürtmesi beni daha çok inletirken, bir anda, dikleşen goğüs ucumu ağzına aldı ve emmeye başladı. Bu yaptığı kendimi ona daha çok bastırmama neden olurken, o göğüs ucumu ısırıp dilini sürttü ve hemen ardından sağ göğsümü tamamıyla yalayıp sol göğsüme geçti. Aynı işlemi sol göğsüme yaptığında, bir eli sağ göğsümü buldu ve onu okşamaya başladı. Diğer eli ise pantolonumun düğmesine gidip onu açtı. Tırnaklarımı omuzlarına geçirdiğimde, " Güzelim benim." Diyerek göğüslerimi yalamaya devam etti.
Sağ göğsümü okşayan eli de aşağı inip pantolonumu üzerimden çıkardığında, kafasını kaldırıp şaheserine baktı. Göğüslerimde gördüğü izler hoşuna gitmiş olmalı ki dudaklarında bir tebessüm belirdi. " Aynısını birazdan amında tadacak." Dediğinde yüzümdeki kızarıklık daha da arttı. Gözleri gözlerime değdiğinde, " Utanma güzelim." Dedi ve üzerime eğilip dudaklarımdan öptü. " Sen en çok benimsin. En çok benim hakkımsın." Dedi ve alnımdan da öptükten sonra dudaklarını yavaş yavaş aşağılara doğru kaydırdı. İlgisi tekrar göğüslerimi bulduğunda, bu sefer bir eli bacak aramdaydı. İç çamaşırımın üzerinde vajinamda parmağını gezdiriyor, belli bir o harfi çiziyordu. Bu beni çıldırtırken, " Tuğrul!" Diyerek inledim ve bir kez daha tırnaklarımı sırtına geçirdim. " Emret, güzelim. Emret, yürekparem. Emret, yavrum benim." Dedikten sonra dudaklarımı öptü bir kez daha. Daha sonra kafasını eğip dilini sürte sürte aşağılara doğru ilerledi.
Dili göbek deliğimin üzerinde durduğunda, dilini üzerinde gezdirdi ve daha da aşağıya indi. Tamamıyla bacak arama girdiğinde, kafasını kaldırıp çapkın bir gülümsemeyle bana baktı. " Külodunu ağzımla çıkarmamı ister misin, bebeğim?" Dediğinde başımı onaylarcasına salladım. " Söyle güzelim, külodunu ağzımla çıkarayım mı?" Dediğinde, " İcraate geç hadi!" Diyerek bağırdım. Daha fazla sabrım kalmamıştı.
Bağırışıma güldükten sonra, " Beni bu kadar çok mu istiyorsun?" Diye sordu. Ben ise, " Çıkar şunu!" Dediğimde, cevabını alamadığı için. " Bir soru sordum güzelim, beni bu kadar çok mu istiyorsun?" Dediğinde, " Seni istiyorum. Seni içimde istiyorum oldu mu?" Dediğimde, kararan gözleriyle, " Oldu. Çok güzel oldu." Dedikten sonra kafasını bacak arama eğdi ve iç çamaşırımın kenarına dişlerini geçirip yavaş yavaş üzerimden çıkardı. Artık karşısında çırılçıplaktım ve o da bunun farkında olarak bir süre bedenimi izledi. " Çok güzelsin Laçin. Allah kahretmesin ki sen çok güzelsin ve ben sana dayanamıyorum." Dedikten sonra gözlerime baktı ve, " Amını yalayacağım." Dedi. Derince yutkunduğum sırada, " Bunu ister misin?" Dedi. Artık soru sormasından bıktığım için, " Sormayı kes ve İcraate geç Tuğrul!" Dedim. O ise bana bir kez daha gülüp, " Hırçın güzelim benim." Dedikten sonra kafasını bacak arama eğdi ve dudaklarıyla öpmeye başladı. O vajinamı öpmeye başladığında inleyerek sedyenin örtüsünü sıktım. " Tuğrul!" Dediğimde dilini vajinama sürtmeye başladı. " Ah!" Diyerek inlediğimde, elleri göğüslerimi buldu ve onları sıkmaya başladı.
Dilini vajinamın arasında gezdirdikçe inlemelerim arttı ve aynı zevki ona yaşatmak istedim. Dili bir anda içimi bulduğunda, " Tuğrul!" Diye inleyerek kalçamı hafifçe kaldırdım. Lakin o kalçamı yatağa sabitleyip dilini içime sokup çıkarmaya başladı. İnleyerek elimi saçlarına götürdüm ve onu oraya daha çok bastırdım. " Ah!" Diyerek inlediğimde Tuğrul dilini daha hızlı sokup çıkarmaya başladı. Bu bana aşırı derecede haz verirken, boşalmamak için kendimi zor tutuyordum.
Bir anda onu saçlarından tutup kaldırdığımda neye uğradığını şaşırmış vaziyette bana baktı. Dudaklarında gördüğüm zevk suyum beni daha da yükseltirken, " Kalk." Dedim. Ne dediğimi anlamadığı için suratıma bakakaldığında, " Seni yalamak istiyorum, kalk." Dedim. Gözleri anında koyulaşırken, bacak aramda kalktı ve karşımda dikildi. Onun bakışları çıplak vücudumda gezinirken yavaşça ayağa kalktım ve tam karşısında durdum. Ellerim pantolonunu bulurken, dudaklarım dudaklarını öpüyordu. Onun dudaklarından zevk suyumu tatmak garip ama güzel bir histi. Az önce içimde olan dilini dudaklarım arasına alıp emdiğim sırada, üniformasının pantolonunu tamamen çıkardım. Onun elleri çıplak kalçamı sıkarken, göğüslerimi göğsüne sürttüm ve bir elimi yavaşça baksırına doğru indirdim.
Elim kalkmış olan aletinin üzerinde gezinirken, aletini elime bastırdı. Avuçlarım arasında hafifçe sıktığımda, " Laçin!" Diyerek inledi dudaklarımın üzerinde. Ben ise onun bana az önce yaptığı eziyetin benzerini yaparak dudaklarımı boynuna yönelttim ve dilimi vücudunda gezdirerek onu yalamaya başladım.
Tam göğüsüne öpücükler kondurduğum sırada kafamı kaldırıp gözlerini baktım. " Uzan." Dediğimde, dediğimi ikiletmeden sedire uzandı. Ben ise bir süre vücudundaki yaralara baktım. Keşke her birini vücudundan tamamıyla silme şansım olsaydı. Bunu hiç beklemeden yapardım. " Üzülme." Diyen sesini duyduğumda, bakışlarımı gövdesinden çekip kızıl kahve gözlerine baktım. " Her biri Vatan izi benim için, biliyorsun." Dediğinde dudaklarımda tebessümümle, " Nasıl yalasam diye düşünüyordum." Dedim morali düşmesin diye. O ise bu cevabıma şaşırarak kaşlarını kaldırdı. Ben ise bir an bile beklemeden sedirin üzerine çıktım ve onun kasıklarının üzerine oturdum. Onun üzerindeki halime şehvetle bakıyordu. Bu sanki hayaliymiş gibi...
" Sen nesin böyle?" Diyerek bana baktı. Ben ise başımı eğip gövdesine öpücükler kondurmaya başladım. Her bir yarasını narince öpüp onlara gözyaşlarımı emanet ettim. " Sen ağlıyor musun?" Diyen sesini duyduğumda hızla kendime gelip, " Hayır, yalıyorum. Onun ıslaklığıdır." Dediğimde, beni dinlemeden kafamı kaldırdı ve gözlerime baktı. " Kötü bir yalancısın." Derken dudaklarında bir tebessüm vardı. Eğilip dudaklarındaki tebessümden öptüm. " Senden nefret ediyorum ama seni çok seviyorum." Dedim. Onun cevabı ise kalçamı sıkmak olmuştu. Bu tepkisine gülmek istesem de gülmedim ve bu ânımızın bozulmaması adına işime devam ettim.
Dudaklarımı boynuna indirip oradan köprücük kemiklerine geldiğimde, dilimle yalayıp dişlerimi hafifçe sürttüm. Bunu yapmamla kalçamı daha da sıkıp, " Laçin!" Diyerek inledi. Bir an evvel içime girmek istediğini biliyordum. Lakin biraz da o sabretmeliydi.
Köprücük kemiklerini yaladıktan sonra yavaş yavaş aşağılara indim ve tam karnına doğru gelmişken, " Bacaklarını arala." Diye emir verdim. Dediğimi hızla yaparken onun bacak arasına yerleştim ve baksırına baktım. " Baksırını çıkarmamı ister misin?" Diyerek onu taklit ettiğimde, yanağının içini ısırarak gülmemeye çalıştı. " Göreceğin şeyden korkma ama." Dediğinde dudaklarımda çapkın bir gülümsemeyle, " Onu ağzıma alacağım." Dedim. O ise gülmeyi bırakıp gözlerindeki bariz karartıyla bana baktı ve, " Çıkar." Dedi. Bunu demesine gülerken, baksırını yavaş yavaş üzerinden çıkardım. Tekrar bacak arasına girdiğimde, gördüğüm aletiyle birlikte nutkum tutuldu.
Bu...
Bu çok büyüktü.
Yutkunarak bakışlarımı Tuğrul'a çevirdim o ise yüz ifademden memnun bir şekilde, " Korkarsın demiştim." Dedi. Onu umursamadan, " Bende yalayacağım demiştim." Dedim ve kafamı eğerek aletine yaklaştım. Kafam iyice aletine yaklaştığında dilimi boylu boyunca üzerinde gezdirdim. Bu onun inlemesine neden olurken, ben dudaklarımdaki tebessümle alttan ona baktım. Gözlerindeki arzu bacak aramı sızlatırken, gözlerimi tekrar aletine çevirdim ve bu sefer küçük öpücükler bırakmaya başladım. " Ah!" Diyen inlemesini duymak, onu bir an önce içime alma isteğimi uyandırıyordu.
Lakin hemen yapmayacaktım. Bir kez daha aletini ucuna kadar yaladığımda, kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım ve ucunu ağzıma alarak emmeye başladım. Bu hâlime mest olmuş gibi bakarken, " Sen bir harikasın." Dedi. Dilimi aletinin ucunda gezdirdigimde, " Ah, Laçin." Diyerek inledi. Ben ise birazını daha ağzıma alıp yalamaya devam ettiğimde, dayanamıyormuş gibi saçlarımdan tutup beni aletine bastırdı. Boğazıma kadar giren aletini dilimle her yaladığımda inliyordu. Yavaşça aletini ağzımın içine sokup çıkarmaya başladığımda, inlemeleri arttı. Daha şiddetli bir şekilde ağzıma sokup çıkarmasıyla birlikte bacak aram zonkladıkça zonkladı.
Onu içimde istiyorum.
Bir anda Tuğrul beni bacak arasından çıkarıp kucağına oturttu ve dudaklarımı öpmeye başladı. Aynı hızda ona eşlik ederken, kalçamı ona sürtmemle inleyerek beni daha sert öpmeye başladı. " Tuğrul." Diyerek inlediğimde, " Yavrum." Diyerek karşılık verdi. " İçime gir." Dediğimde sanki bu onun beklediği şeymiş gibi aletinin ucunu yavaşça içime soktu. " Ah!" Diyerek inleyip ellerimi omuzlarına yasladığımda, o da benimle birlikte inledi. " Çok darsın." Dediğinde nefes nefese, " Hepsini içimde istiyorum." Diyerek karşılık verdim.
Bunu dememle birlikte aletinin hepsini bir anda içime soktu. " Ah Tuğrul!" Diyerek inleyişim odayı doldururken, birileri bizi duysa dahi şuan umurumda olmayacağının farkındaydım. " Laçin!" Diyerek inlediğinde, bir süre içimde bekledi. Kafamı kaldırıp dudaklarına uzandığımda beni ret etmeyip dudaklarımı öpmeye başladı. Aynı anda da yavaşça içimde hareketlenmeye başladı. " Ah!" Diyen inlemelerim odayı doldururken, şuan umurumda olan tek şey içimdeki şeydi.
" Laçin!" Diyerek inleyen Tuğrul, kalçalarımı sıkıp içime daha hızlı girip çıkmaya başladı. " Tuğrul!" Diyerek inlediğimde beni bir anda altına aldı ve bacaklarımı omuzlarına atarak tekrar içime girdi. Bir kez daha zevkle bağırdığımda, o daha da hızlandı. İnlemelerimiz odayı doldururken, beraber zirveye çıktık. " Ah!" Diyerek inlediğimde aynı şekilde bana karşılık verdi. " Çok güzelsin." Dedi ve sallanan göğüslerime bakıp içime daha şiddetli bir şekilde girip çıkmaya başladı. " Tuğrul!" Diyerek inlediğimde, " Laçin!" Diyerek inledi. Bedenim yay gibi gerilirken orgazmın eşiğine gelmiştim. Bir anda içimden çıkıp aynı hızda girmesiyle orgazmım gerçekleşti. Benimle birlikte onun da orgazmı içimde dağılırken, bedenini bedenimin üzerine attı ve beraber soluklanmaya başladık. Lakin bu sırada aleti hâlâ içimdeydi.
Soluklarımız birbirimizinkine karışırken, ikimizde beraber dinlendik. Ellerimi saçlarına götürüp oynamaya başladığımda, " Seni seviyorum." Dedi ve dudağının yakın olduğu göğsümü öptü. Daha sonra göğsümden kalkıp aletini yavaşça, canım acımayacak şekilde içimden çıkarıp tekrar göğsüme koydu kafasını.
( 🔥 +18 SAHNE BİTMİŞTİR. HEHEHEHEHEHEH. 🔥)
Ellerim tekrar saçlarını bulduğunda, usulca okşadım her bir saç telini. Onu seviyordum. Onu o kadar çok seviyordum ki bütün hatalar onunla birlikteyken doğru geliyordu bana. En büyük günah bile onun yanındayken günah değildi. Bu yaptığıma hiç pişman değildim çünkü onu isteyen bendim. Onu buna zorlayan bendim bundan da pişman değildim. Yine olsa, yine yapardım.
28 yıllık hayatımın sonunda belki bekaretimi kaybetmiştim. Lakin bekaretimi Tuğrul uğruna yine olsa yine kaybetmek isterdim ve bu umurumda olmazdı. O benim için doğruydu ve ben onu istemiştim. En çok onu istiyordum ve en çok ona aittim. Birbirimize bu kadar aitken tenlerimizin birbirine değmemesi mümkün dahi olmayan bir şeydi.
" Laçin." Diyen yorgun sesini duyduğumda, " Hmm?" Diyerek cevap verdim ona. " Lütfen, gitme." Dediğinde yutkundum. Saçlarıyla oynayan elim olduğu yerde donakalırken, yüreğim acıyla attı. Ona cevap vermediğim için kafasını kaldırıp yalvaran gözleriyle gözlerime baktı. " Ömrüm seni beklemekle geçmişken, lütfen benden gitme..." Dedi. Yüreğim acıyla atarken, gözlerim buğulandı. " Gitmeliyim. Burada kalamam." Dediğimde gözlerimden bir damla düştü. " Evlen benimle." Bir anda duyduğum cümleyle birlikte olduğum yerde donakalırken, ne diyeceğimi şaşırmış vaziyete gelmiştim.
" Sen ne-" dediğim anda gözlerimin içine bakıp, " Karım ol, Laçin." Bana umutla bakan gözlerine bakakaldığım sırada dudaklarını alnıma dokundurup, " Helalim ol." Dedi. Yüreğim hızla çarparken, dilim lâl kesilmişti.
Tuğrul ne diyordu böyle?
" Sen bugün itibariyle benimsin. Bana aitsin. Allah'ın huzurunda da benim ol." Dediğinde yüreğim heyecanla atmaya başladı. Şuan intikam denen o siktir boktan şey umurumda bile değildi.
Tuğrul bana evlenme teklifi ediyordu!
Benimle evlen diyor, inanabiliyor musunuz!
Heyecanla birlikte ne yapacağımı şaşırırken, o üzerimden kalkıp pantolonunun cebine eline attı. Çıplak vücuduna bakmamaya özen gösterirken, gözlerim sadece eline bakıyordu. Uzandığım yerde pikeyi üzerime çekerek oturur vaziyete geldiğimde, elindeki kutuyla birlikte yanıma geldi. Hemen yanı dibime otururken gözlerimin içine umutla baktı. " 22 yıl boyunca seni bekleyen bu adamın evine, sevginle birlikte girer misin?" Dediğinde kalbim daha da hızlı attı. Gözlerim gözlerindeyken bana bir cevap beklercesine bakıyordu.
" Kutuyu açmayacak mısın?" Diyerek sorduğumda, elleri titreyerek kutunun kapağını açtı ve içindeki yüzüğü görmemi sağladı. Kutunun içinde çok güzel bir yüzük vardı. Safir taşları olduğunu tahmin ettiğim bir taştan yapılma bir yüzüktü. O kadar hoştu ki... Yüzüğe mest olmuş şekilde bakarken, dudaklarımda beliren tebessümle onun gözlerine baktım. Benden bir cevap bekleyen hâli o kadar tatlıydı ki, yanaklarını sıkıp onu öpesim geldi. Aynı zamanda da onu ret etmemden korkuyordu, bunu bakışlarından görebiliyordum.
" Tuğrul-" dediğim sırada onu ret edecek olma ihtimalime o kadar kendini inandırmıştı ki, " Hemen karar verme. Biraz düşün istersen." Dedi. Ben ise, " Beni-" dediğim sırada bir kez daha sözümü kesti. " Ya tamam biliyorum, anlıyorum bana karşı öfkelisin ve öfkeli olmakta da haklısın. Ama ne olur biraz duygularını dinle." Dediğinde bu hâline gülmek istedim. Yanaklarımın içini gülmemek adına ısırdığımda, " Allah beni kahretsin ki üçüncü olmayacak. İki kez kalbini kırdım ama yemin ederim üçüncü olmayacak güzelim. Hele bir evet de, Allah gün yüzü göstermesin ki bir daha o hatayı yapmayacağım." Elleriyle yüzümü avuçları arasına aldı ve alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapattı. " Lütfen güzelim... Seni bu kadar beklemişken beni ret etme..." Dediğinde ona tebessüm ederek baktım.
İntikam kimin umurundaydı, aşk olduktan sonra?
Gurur kimin umurundaydı, sevdiği gittikten sonra?
Ne gururum ne de intikamım beni böylesine bir mutluluktan alıkoyamazdı. Evet, ona karşı çok sinirliydim. Kalbimi paramparça etmiş ve bana inanmamıştı. Lakin şimdi görüyordum ki tam anlamıyla, köpek gibi pişmandı. Sanırım bu pişmanlığı bana yetip artmıştı bile.
" Evlenelim." Dediğimde kısa bir süre ondan ses duymadım. Daha sonra kafasını hafifçe geriye çekip gözlerimin içine baktı. " Ne dedin güzelim?" Dediğinde, yüzünde bir heyecan vardı. Dudaklarımdaki tebessümümle birlikte, " Diyorum ki gel beni babaannemden iste." Diyerek güldüğümde dudaklarında kocaman bir tebessüm belirdi. " Şaka yapmıyorsun değil mi?" Dedi ellerimi tutarken, " Şaka yapmayacak kadar ciddiyim." Dediğimde kafasını eğip dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Hemen ardından da alnımı öptü, " Seni seviyorum, seni çok seviyorum güzelim." Deyip ayağa kalktığında ne yapacağını şaşırmış vaziyete gelmişti.
Ben onun bu hâline gülerken o, " Yüzük!" Dedi ve elindeki kutudan yüzüğü çıkartıp yanıma kadar gelip, " Elini uzatır mısın güzelim?" Dedi. Sol elimi ona doğru uzattığımda, ilk önce elimi öptü hemen ardından da nişan parmağıma yüzüğü taktı. Kafasını kaldırıp gözlerime gülen gözleriyle baktığında, aynı şekilde ona tebessüm ederek bakıyordum. " Seni seviyorum." Dediğimde kollarımı boynuna dolayarak ona sarıldım. " Nefret etmiyorsun yani?" Dediğinde kıkırdayarak, " Belki biraz." Dedim. O ise boynuma bir öpücük kondurup, " Nefretini de severim evelallah." Dedi. Daha sonra sanki aklına bir şey gelmiş gibi, " Bekle, güzelim." Dedi ve benden ayrılıp tekrar pantolonununa doğru ilerledi. Pantolonunun cebinden bir şeyi gizlice çıkarıp, " Gözlerini kapatır mısın, bebeğim?" Dedi. Neden böyle bir şey istediğini anlamasam da bu dediğini sorgulamadan gözlerimi kapattım.
Onun varlığını arkamda hissettiğimde, önce saçlarımı bir omzuma doğru topladı. Hemen ardından da bir metalin soğukluğunu gerdanımda hissettim. Bu kaşlarımı çatmama neden olurken, elim gerdanımdaki metale doğru gitti. " Bu ne Tuğrul?" Dediğimde önce omzundan öptü, hemen ardından da arkamdan çekilip, " Gözlerini aç ve bak." Dedi. Gözlerimi açıp ilk önce Tuğrul'a baktım. Dudaklarında geçmişe dalmışlığın verdiği bir tebessümü gördüğümde, kaşlarımı çatarak kafamı eğip gerdanımdaki şeye baktım.
Avuçlarım arasında gördüğüm şeyle yüreğimin çarpıntısı hızla artarken, gözlerim dolmuştu. " Kolyem..." Dediğimde, bu kolyeyi en son 8 yaşında gördüğüm aklıma geldi. Dolu gözlerimi hızla Tuğrul'a yönelttiğimde, " Sen bunu nereden buldun?" Dediğimde, aynı anda da çok mutluydum çünkü annemden bana geriye kalan tek şey, bu küçük tavşan desenli kolyeydi. Onu kaybettiğimi zannetmiştim ama buradaydı, boynumda...
" Sen gittiğinde ardında kalan tek şey buydu. Yatağının altında bulmuştum." Diyerek bana baktığında kollarımı boynuna dolayarak ona sarıldım. " Çok teşekkür ederim... Onu bulduğun için teşekkür ederim, sevgilim." Dediğimde, " Bu benim için bir zevkti." Dedi. Lakin kısa süre sonra, " Bir dakika, bir dakika." Dedi ve benden geriye çekilip, " Sen bana, sevgilim, mi dedin?" Dediğinde, " Evet." Dedim sondaki ' e ' harfini uzatarak. O ise, " Hmm, demek sevgilim ha?" Deyip beni geriye doğru ittirdi ve üzerime eğildi. Dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtığında, " Sana kurban olurum ben." Deyip dudaklarımdan öpmeye başladı. Aynı şekilde ona karşılık verdikten sonra, sanki her zaman yattığı yermiş gibi, kafasını göğsüme yasladı.
" Ne olur, hep benimle kal." Dedi. Parmağımda yüzük olan elimle saçlarını okşarken, diğer elimle kolyemi avuçlarım arasına alıp baktım. Dudaklarımdaki tebessümümle, " Bundan sonra sen istesen de, ben senden gitmem Tuğrul. Sen bana annemden geriye kalanı verdin ya... Ben bu saatten sonra hiç gitmem senden." Dediğimde dudağının yakınında olan göğsümü öpüp, " Bilsem daha önce verirdim o kolyeyi." Dedi ve güldü. Bende onunla birlikte gülerken, saçlarını okşamaya devam ettim.
Sevmek dururken, kaçmak niyeydi ?
" Yarın Ordu'ya döneceğim. En yakın zamanda istemeye bekliyorum." Dediğimde kafasını kaldırıp alnımdan öptü ve, " Sen yeter ki bekle. Ben her zaman gelirim sana." Dedi ve bir kez daha alnımdan öpüp tekrar yerine geçti.
Ben evleniyordum ha...
Ben ve Tuğrul... Evlenecektik...
Aklıma Ferda ablanın falı geldiğinde gülerek, " Ferda ablanın falını hatırlıyorsun değil mi?" Dediğimde o da aklına gelenle birlikte güldü. " Benimkini söylememişti ama bence bahsettiği evliliğin ikimiz üzerine olduğundan emindi." Diyerek karşılık verdiğinde gür bir kahkaha attım. " Bunu ona haber edince, yüzünde oluşacak ifadeyi merak ediyorum." Dediğimde bana karşılık olarak, " Asıl Omar ve Tarık abiyi düşün." Dedi. İkimiz bol bol kahkaha atarak muhabbet ederken, ne ara uykuya daldık, hiçbir fikrim yok. Bildiğim tek şey, uzun zaman sonra gerçek bir uykuyu çektiğimdi...
🇹🇷
Bazı kararlar mantıksal kararlardı, bazı kararlar ise mantığı yıkar yerine kalbi koyardı. Zira kalp, mantığa göre daha baskındı bence. Yani en azından son verdiğim karar için bunu söyleyebilirdim. Şu zamana kadar hep mantığımı dinledim çünkü olması gereken buydu. Ben bir Askerim sonrasında da Ajandım. Duygularımla değil, mantığımla hareket etmeliydim. Lakin dün saat akşam yedi sularında, Ajanlığım da bitmişti. Elimde mantığımı koruyacak bir mesleğim kalmadığı için duygularımla karar vermiş olmaktan pişman değildim. Ya da öfkeme yenik düşüp aşkımı, sevdamı yok etmediğim için mutluydum.
Zaten hayatım boyunca bu kadar kahır çekmişken, neden kendime daha fazla acı verecektim ki?
Artık mutlu olmalıydım. Bende hak ediyordum mutlu olmayı. En az, her normal insan kadar hak ediyordum bunu. Bende insandım, mutlu olmaya hakkım vardı.
Tuğrul'a kinlenmem beni sadece öldürürdü. Ona acı çektireceğim diye kendi kendimi tüketirdim. Bir ölüm gerçekleşirdi ve bu ölüm, ruhun ölümü olurdu. Yanarak can çekişir en son külleri kalırdı ve o küller de rüzgarla birlikte uçar giderdi. Benden geriye bir şey kalmazdı...
Dudaklarımdaki tebessümle parmağımdaki yüzüğe baktım. O kadar güzeldi ki... Hangi kelimeyi döksem zarafeti karşısında yetersiz kalırdı. O kadar güzel bir yüzüktü. Ben ve Tuğrul'u bağlayan bir yüzüktü, nasıl güzel olmasındı ki?
Bana sade bir alyans da getirse, o yüzük benim için dünyanın en güzel yüzüğü olurdu. Çünkü o yüzüğü bana vermiş olan kişi, sevdiğim kişiydi. Maddiyatı ya da görünümü değil, maneviyatı ve amacı benim için mühimdi.
Parmağıma bakıp gülümsediğim sırada, üzerimde hissettiğim gölgeyle birlikte başımı kaldırdım ve onu gördüm. Tebessümüm daha da büyürken, ayağa kalkıp kollarımı Tuğrul'un boynuna doladım. Aynı şekilde o da ellerini belime yerleştirip kokumi içine çektiğinde, " Çok özledim." Dedi. Onun bu hâline gülerken, " Birkaç saat öncesine kadar beraberdik. Ne ara özledin?" Dediğimde beni geriye çekip dudaklarıma küçük bir öpücük bırakıp, " Ben seni nefes aldığım her anda özlüyorum, Gece Okyanusu'm." Dediğinde yüzümde yer edinen geniş gülümsemeyle birlikte yanağından öptüm.
" Ne kadar vaktimiz kaldı?" Dediğinde ondan geriye çekilip saate baktım. " Bir saat sonra kalkacak." Dediğimde elimden tutup, " Tamam, hadi gel gidiyoruz." Dediğinde kaşlarımı çatarak, " Nereye?" Dedim. O ise, " Merak etme çok uzaklaşmayacağız. Tam vaktinde seni buraya getireceğim." Dediğinde ona güvenerek elini daha sıkı tuttum ve beraber ilerlemeye başladık. " Timdekilere vedalaştın mı?" Diye sorduğunda, yüzümdeki tebessümle, " Evet, sabah hepsiyle vedalaştım. Sonra Şehitliğe gittim annem ve babamın yanına." Bunu dediğimde kısa süre yüzüme bakmıştı. " Sonra da amcamlara gittim teker teker." Bir anda yürümeyi bırakıp durduğunda, bende onunla birlikte durdum. " Ne oldu?" Dediğimde, " Amcanlar seni istemeye geleceğimi biliyor mu?" Dediğinde, otuz iki diş gülümseyerek, " Hepsinden teker teker isteyeceksin. Biri bile vermezse, seninle evlenmiyorum." Dedim. O ise suratıma şok olmuş vaziyette baktı. " Yavrum babaannenden istesem olmuyor mu?" Dediğinde omuz silkip, " Ben bilmem. Babaannemden de isteyeceksin, amcalarımdan da. Her biri babam gibi, beni tabii ki onlardan da isteyeceksin." Dediğimde derin bir nefesi ciğerlerine çekip, " İnsanlar gider bir kişiden kız ister, ben sülalesinden istiyorum. Bu nasıl iş Allah'ım." Diyerek isyan edercesine konuştuğunda, " Allah Allah. İste diye zorladım mı seni? İsteme o zaman!" Diyerek yalandan trip atıp elini elinden çektim. O ise bunu gerçek sanıp, " Yok yavrum, gerekirse halalarından çocuklara kadar teker teker isterim. Yeter ki evlenelim." Dediğinde, " Ha şöyle, yola gel." Dediğimde beni belimden tutup kendine çekti, " Demek yola gel öyle mi?" Diyerek üzerime eğildiğinde onu kendimden uzaklaştırdım.
" İnsanlar bakıyor, rahat dur!" Dediğimde gözlerindeki haylaz parıltıyla, " Dün Askeriye'nin duvarlarını inletirken öyle demiyordun?" Dedi. Yüzüm anında kızarırken, " Seni döverim." Dedim. O ise beni göğsüne çekip, " Utandın mı sen?" Dedi ve güldü. Ellerimi beline dolarken, " Utandırmazsan, utanmam." Dedim ve güldüm. Saçlarımın tepesinden öpüp geri çekildiğinde, " Hadi gel, az vaktimiz var. Kahve içelim." Dedi. Ben ise ona ayak uydurarak, sol tarafında, elim elinde beraber yürüdüm.
Hava alanına yakın küçük bir kafenin önüne geldiğimizde, beraber içeri girdik ve boş masalardan birine oturduk. Gelen garsona Tuğrul siparişleri verirken, bende onu izliyordum. " Kahveni nasıl içersin güzelim?" Diye sorsuğunda, " Seninkinden olsun." Dedim. Benim kahvemi de sipariş ettikten sonra gözlerini bana çevirdi ve tebessüm ederek baktı. " Ben şimdi bir ay senden uzak mı kalacağım?" Dediğinde yüzüm düştü.
Tuğrul, bir ay sürecek olan bir operasyona gidecekti. Tabii bunun detaylarını vermiyordu ama dünkü timlerle birlikte olan bir operasyon olduğuna emindim. Çünkü dün gece saat 3 sularında telefonu çalmış ve yanımdan gitmek zorunda kalmıştı.
Artık bu işlerin içinde olmadığım için hiçbir şeye bulaşmak istemiyordum, lakin Tuğrul asker olduğu için ister istemez onu düşünüyordum ve bu operasyon hakkında da bazı fikirler yürütüyordum.
Eski timlerden, ajanlara kadar birleşen bir tim ise, kesinlikle kolay olmayan bir operasyona katılacaklardı. Bu operasyonunda sadece bir ay sürmeyeceğinin farkındaydım. Bu bir aylık yoklukta ön temizleme ve bölgenin haritasını çıkarmak amaçlı gidilen bir operasyon olacaktı. Buna emindim. Netice olarak yıllardır bu işin içindeydim, bir zahmet bileyimdi.
Bildiğim bir şey daha vardı ki, her ne kadar başlangıç olsa dahi zor bir operasyon olacaktı. Bu da beni korkutan bir şeydi. Tim'dekilere bir şey olmasını istemezdim. Tabii ajanlarımız gizliden oraya girecekti ve önden haber verecekti. Lakin yine de... İnsan korkmadan edemiyordu.
" Güzelim." Dediğinde başımı eğdiğim yerden kaldırdım ve ona baktım. Dudaklarında hafif bir tebessümle, " merak etme, bir şey olmayacak." Dedi ve masanın üzerindeki ellerimi tuttu." Beni kandırma Tuğrul." Dediğimde onun da yüzü düştü. " Bu mesleği yapmış biri olarak bu görevin tehlikelilik seviyesinin farkındayım." Dedim. O ise ellerimi biraz daha sıkıp, " Bu rütbeye kolay gelmedim. Kolay kolay da yenilmem." Dediğinde kaşlarımı çatarak, " Ölüm rütbe dinlemiyor yalnız!" Dedim hafif sitemli sesimle. Bu tepkiyi beklemiyor olmalıydı ki şaşırdı.
" Güzelim, ölsem de bu boşa bir ölüm olmayacak, biliyorsun." Dediğinde dolan gözlerimle, gözlerine baktım. " Herkesi kaybettim. Seni de kaybedemem." Dediğimde oturduğu sandalyeden kalkıp yanıma geldi ve bana sarıldı. " Sana söz veriyorum, oradan sapasağlam döneceğim." Dediğinde ellerimi sırtına yerleştirdim ve, " Lütfen sağ dön bana." Dedim. O ise saçlarımdan öpüp, " Söz verdim güzelim, sana sağ döneceğim." Dedi ve geri çekildi. Ağlamayacağıma emin olduğundaysa yerine geçti tekrar.
Yaklaşık yarım saat boyunca kahvelerimiz eşliğinde muhabbet ettik. Bu muhabbet süresi boyunca beni güldürmeye çalışıyordu. Genel olarak da başarıyordu. Sanki birazdan birbirimizden ayrılmayacakmışız gibi sohbet edişimiz çok garipti...
En nihayetinde sohbetimiz bittiğinde, yine Tuğrul ile birlikte el ele hava limanına kadar yürüdüm. Hava limanının önüne geldiğimizdeyse, valizimi emanet ettiğim görevliden alıp girişe doğru yürümüştük. Tuğrul'un maksimum geleceği yere kadar yürüdüğümüzde, artık ayrılma vakti gelmişti. " Ordu'nun ve bekarlığın tadını çıkar güzelim. Geldiğimde ne bir daha Ordu'da olacaksın ne de bekâr kalacaksın." Deyip göz kırptığında ona güldüm. Karşılık olarak da, " Lütfen kendine dikkat et ve sözünde dur." Dediğimde alnımdan öpüp, " Tamam güzelim benim." Dedi ve geri çekildi. Son kez dudaklarına uzanıp öptükten sonra, " Seni seviyorum." Dedim. Dudaklarındaki tebessümle o da bana karşılık verdiğinde, arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım. Lakin içimde vuku bulan kötü bir hisle birlikte arkamı dönüp ona baktığımda, gülümseyerek bana el salladı. Aynı şekilde ona karşılık verdiğimde, bir daha arkamı dönmeden uçağıma doğru ilerledim.
Umuyorum ki içimdeki bu sıkıntı, öylesine bir sıkıntıdır.
Uçağa bindikten sonra uzun süre düşüncelerimle kavga ettim. Bunun sadece kötü bir düşünce olduğunu ve yanıldığımı söyledim kendime. Çünkü öyle olmasına çok ihtiyacım vardı. Lakin içimdeki his inatla aksini söylüyordu. Ben ise sırf daha fazla düşünmemek adına kendimi uykuya atmıştım. Bir sonraki aktarmaya kadar uyumuş, daha sonra aktarma olan uçağa binip Ordu sınırlarından içeri adım atmıştım.
Hava limanında çok durmayıp hızla işlerimi halledip çıktım ve girişte gözlerimi gezdirmeye başladım. Babaanneme geleceğimi bu sabah söylemiştim. O da bana ya amcamı ya da kuzenlerimden birini göndereceğini söylemişti. O yüzdendir ki şuan gözlerim etrafta bizimkilerden birini arıyordu. Lakin şuan için kimseyi göremiyordum. " Bal Çeç!" Diyerek seslenen bir sesi duyduğumda, bakışlarımı hızla sağ tarafıma doğru çevirdim ve amcamı gördüm. Ona gülümseyerek baktığımda valizimle koştura koştura yanına doğru gittim. Çok yakın süre önce onların yanından ayrılmıştım, şimdi ise geri dönüyordum.
Amcamın yanına vardığımda ona sıkıca sarıldım. " Cavaloz!" Dediğimde belimden tutup sıkı sıkı sarıldı. Sanki birkaç hafta önce Hakkari'ye gelmemiş gibi davranması ise ayrı komikti. " Bizi özlediğini bu kadar belli etme." Dediğinde gülerek kolları arasından çıktım. " Ya ne demezsin, hasretinizden ölüp ölüp dirildim amcam!" Diyerek abartılı bir şekilde konuştuğumda, kafama bir tane vurup kafasını iki yana sallayarak güldü. " Haydi gidelim, anamlar bekler." Dediğinde başımı sallayarak onu onayladım. Amcamla beraber arabaya doğru ilerleyip valizimi arkasına bıraktık ve babaannemin yanına doğru yol aldık.
Kimi zaman açmış olduğumuz şarkıya eşlik ettik, kimi zaman kahkahalarla güldük. Bu süre içerisinde bir an olsun aklıma kötü bir şey gelmedi ve bu beni mutlu etti. Çünkü kendimi kötü bir şeyin olmayacağına inandırmak istiyordum.
🇹🇷
3 HAFTA SONRA
Yüreğimde ağır bir korku vardı. Daha doğrusu hem heyecan hem korku. Bu ikisi bir arada nasıl oluyor demeyin, bende bilmiyorum. Bildiğim tek şey, şuanda bu iki duyguyu iç içe yaşadığım gerçeğiydi.
" Laçin! Kizum de hayde gel da, sofra hazurdur!" Diyerek seslenen halamın sesini duyduğumda, korkuyla olduğum yerde fırladım. Daha sonra derin bir nefesi ciğerlerime çekip, " Tamam hala, geliyorum birazdan!" Dedim ve tekrar banyonun içinde git gel yapmaya başladım. Telefondan açmış olduğum kronometrenin süresinin dolmasını bekliyordum.
Yaklaşık üç haftadır, Tuğrul operasyonda olduğu için konuşamıyorduk. Tek yapabildiğim, sosyal medyadaki fotoğraflarına bakmak arada da mesajlaşmalarımızı okuyup onu anmaktı. Ona olan hasretini şimdilik böyle dindiriyordum. Tabii bunu genellikle geceleri yapıyordum, gün içinde sağ olsun hiç kimse onu düşünmeme izin vermiyordu. Düşündükleri tek şey, istemenin nasıl olacağı, gelinliğimi ne ara hazırlayacağımız, kınayı nerede yapacağımız ve davetiye gibi önemsiz şeyleri ne ara halledeceğimizdi. Tabi bunu tartışarak beni de strese sokuyorlardı. Bunun dışındaysa genel olarak aynı rutindeydik.
Gülfem ve Gülfer'in kavgaları, gece yapılan gizli film izlemeler. Gerçi pek gizli sayılmazdı çünkü her seferinde yakalanıyorduk. Arada sırada çarşıya inip alışveriş yapmak gibi genel rutinlerimiz vardı. Bunun dışında her şey normaldi.
Tâ ki geçen haftadan önceye kadar.
Yaklaşık iki haftadır midem bozuktu. Sabahları uyandığımda ilk işim tuvalete koşmak oluyordu. Gün içerisinde de mide bulantılarım oluyordu, lakin sabahları olduğu kadar değidi.
Normalde mutfakla bir problemim olmazdı, lakin mutfaktan yükselen yemek kokuları anında midemi bulandırmaya başlıyordu. Yani yaklaşık iki haftadır bu böyleydi. Duygu durumlarım sürekli değişiyor, bir anda ağlıyor bir anda gülüyordum. Bizimkiler bile bu hâlimde bir problem olduğunu anlamaya başlamıştı.
Üstelik kilo almıştım!
Sadece iki haftada kalçalarımdan ve basenlerimden belki bir miktarda kilo almıştım. Bu belirtileri internet üzerinde araştırdığımda, hamile olabileceğim gerçeğini gösteriyordu. Normalde buna inanmazdım. Lakin ne ben ne de Tuğrul korunmamıştık. Üstelik reglimde de gecikme vardı. Normalde Tuğrul'la seviştikten birkaç gün sonrasında reglimi görmem gerekiyordu. Lakin iki haftadır regl olmuyordum... Bu da beni hamile olmuş olma ihtimalime götürmüştü.
Elimdeki telefon titrediğinde, beş dakikanın dolmuş olduğunu gördüm. Hızla hamilelik testini elime aldım, lakin bakamadım. Yüreğim şiddetli bir şekilde atarken, derin soluklar alarak kendime gelmeye çalıştım. Alt tarafı bir testti. Tek gecede de hamile kalmış olamazdım ya, değil mi?
Korkak bakışlarımı teste yönelttiğimde, gördüğüm tek çizgi rahat bir nefes almamı sağladı. Bir an için karnımda bir canlıyı taşıyor olma düşüncesi beni çok ürkütmüş ama aynı zamanda heyecanlandırmıştı.
Bir kez daha rahat bir nefesi ciğerlerime çekip teste baktığım sırada, tek çizginin yavaş yavaş çift çizgiye dönüştüğünü gördüm. " Ananı sikeyim!" Diyerek bağırıp testi fırlattığımda neye uğradığımı şaşırmış vaziyetteydim. " Lan!" Diyerek haykırıp testi tekrar elime aldığımda, gerçekten de çift çizgi olduğunu gördüm. Yüreğim hızla atarken, ne yapacağımı şaşırmış vaziyete banyonun içinde gidip gelmeye başladım. Bu sırada da sesimi duymuş olan ev ahalisi, " Laçin!" Diyerek haykırıyordu çünkü pek de hoş olmayan şekilde bağırmıştım.
" Laçin, bir şey mi oldu!" Diyen Gülfem'in sesini duyduğumda, " Bir şey yok ya, böcek gördüm sandım da." Dedim. Böceğin kendisi benim içimdeydi!
" İyi de sen böcekten korkmazsın ki?" Diyen Gülfer'e sövmek istedim. Nasıl biri olduğumu şimdi mi hatırlayası tuttu bunun! " Ya bir anda görünce korkmuş olamaz mıyım?" Dediğimde, " İki saattir sıçıyor olamazsın." Diyerek ona eşlik etti Gülfem. Ne terbiyesiz insanlardı bunlar!
" Tuvaletimin hesabını da mı vereceğim! Defolun gidin, rahat bırakın beni!" Diyerek bağırdığımda, " Ay iyi tamam be! Ne halin varsa gör, fışki yiyen!" Diyerek bağıran Gülfer'e, " Şu tuvaletten çıkayım da kim fışki yiyiyormuş göstereceğim sana!" Diye bağırdım. O ikisi ise beni umursamadan gülerek aşağı doğru indiler. Odamda ne bok yaparsam yapardım, kime neydi.
Bakışlarımı tekrar teste yönlendirdiğimde, bu testlerin yanlış çıkabiliyor olduklarını hatırladım. Zaten bunu düşünerek, Allah'ın hakkı üçtür düşüncesiyle üç tane test almıştım. Hemen diğer testi de çıkarıp test için yapılması gereken işi yaptıktan sonra, klozetin üzerine bırakaran beklemeye başladım.
Benim karnımda bir canlı yoktu, değil mi?
Lavabonun içinde git gel yaparak yaklaşık beş dakika boyunca bekledim. Beş dakika, altı dakikaya çıktığında testi ellerim arasına alıp baktım ve derince yutkundum.
Çift çizgi.
Bu teste de inanmak istemediğim için son testi de yapıp lavabonun içinde gidip gelmeye başladım. Tam bu sırada lavabonun kapısı çaldı ve, " Laçinum? Eyi misin halacuğum?" Diyen Aysel Halamın sesini duyduğumda, " İyiyim halacağım, biraz midem bozulmuşta." Dediğimde, " Yoksa circir oldun da söylemaya mi utaniyisin." Diyen halamla yüzüm kızardı, " Ya hala!" Dediğimde gülerek, " Şaka ediyim kuzum. Ha çok geç kalma da yemek soğuyi." Dediğinde, " Tamam halacım, birazdan geliyorum." Dedim ve bakışlarımı klozetin üzerindeki teste çevirdim. Testi ellerim arasına alıp baktığımda, yine çift çizgi gördüm.
Ben galiba hamileyim.
Yutkunarak üç teste baktığımda, elim istemsizce karnıma gitti. " Şimdi benim içimde, bir bebek mi var?" Diyerek kendi kendime konuştuğumda, şaşırmış vaziyetteydim. " Tek gecede hamile mi kaldım ben?" Diyerek kendi kendime konuşmaya devam ettim, " Sen nesin şimdi? Zigot, embriyo, fetüs hangisisin sen?" Karnıma doğru kurduğum cümleler, pek de normal şeyler değildi.
Bir sağlıkçı olarak, bilmem gereken şeyleri bile unutmuş vaziyete gelmiştim.
" Fasulye kadarsındır sen şimdi." Diyerek kendi kendime güldüğümde, aynı anda da karnımı okşuyordum. Ne yaptığımı fark ettiğimde hızla elimi karnımdan çektim ve, " Lan ben hamileyim!" Dedim kısık ama isyan dolu çıkan sesimle. " Ben bunu aileme nasıl diyeceğim! Ya Tuğrul'a!" Ağlamaklı çıkan sesimle birlikte elimdeki testleri bir peçeteye sararak çöpe attım. Daha sonra ellerimi güzelce yıkadıktan sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi tuvaletten çıktım ve küçük adımlarla odamdan da çıkıp aşağı kata indim.
Sofra kuruluydu. Gözlerim Egit amcam ile Sırma yengemi bulduğunda, dudaklarında bir tebessümle sessizce bir şeyler konuştuklarını gördüm. Onları rahatsız etmemek adına kafamı oradan çekip, Devrim ve Harun'un arasındaki sandalyeme kurulup oturdum ve bir bardak su içtim. İştah açan yemeklere açlıkla bakarken, bir an için düşündüm.
Bu yemekleri yemeyi ben mi istiyorum, yoksa karnımdaki varlık mı?
Yine de sonuç her ne olursa olsun, karnımın aç kalmasına izin veremem. " Anne, bizim size söylememiz gereken bir şey var. Hazır daha yemek başlamamışken, söyleyelim diyoruz." Sırma yengem ve amcam birbirine bakıp gülumsediğinde, herkesin suratında meraklı bir ifade vardı. " De bakam." Diyen babaannemin sesiyle, amcam " Sırma hamile." Dedi. Sanki boğazımda bir şey varmışcasına öksürmeye başladığımda, bakışlar bana döndü. " Helal kız!" Diyerek sırtıma vuran Devrim'e ters ters baktım.
Amcam sanki benim hamile olduğumu söylemiş gibi strese girdiğim için tükürüğüm boğazımda kalmıştı. " Ha ben yine nene mi olacam?" Diyen babaannem artık torunlardan bıkmış gibiydi. " Allah bilir bu firlama gelunun bebesi nasil olcek." Diyerek kendi kendine düşündüğünde herkes ona güldü. Bunun dışındaysa herkes amcam ve yengemi tebrik etti. Sırma kısa süre içerisinde hamile kalmıştı, yani bu kadar çabuk hamile kalmasını beklemiyordum.
Tek gecede hamile kaldıktan sonra sanki bunu demeye pek hakkım yok gibi... Üstelik ben evli de değilim! Ama evleneceğim. Bir hafta sonra istemem var. Hem o zamana kadar karnım büyümez. Yani büyümez, değil mi?
Bu güzel haberden sonra herkes yemeğine dönerken, acaba ben hamile olduğumu söylesem, buna nasıl bir tepki gösterirlerdi diye düşündüm. Evli olmadığım için pek normal karşılamazlardı sanırım...
Bu düşünceyi bırakıp, önümdeki yemekten bol bol yemeye başladım. O da yetmeyince ekmekle bana bana yedim. Lakin bu beni kesmeyince, bir kap daha yemek yedim. Bunu fark eden Harun, " Kız az yavaş ye! Şu haline bak dana gibi oldun." Diyerek gülmeye başladığında, " Senin benim boğazımda gözün mü var?" Dedim dolu gözlerimle. Hayır yani, niye karışıyorlardı ki yemek yememe. Bir zararım yoktu, sadece yemek yiyiyordum.
" Yok güzelim, yemek ye de. Bir aya kalmaz düğünün var. Gelinliğe nasıl sığacaksın?" Bunu diyen Hamza'ya dolu gözlerimle baktım. " Şişko muyum ben Hamza?" Dedim titreyen sesimle. Bir yandan da ağzıma yemeğe bandığım ekmeği atıyordum. " Niye sığmayacakmışım gelinliğe?" Dediğimde babaannemin, " Karişmayun kizuma. Ne yerse yesin. Sizun gibi çılpi mi kalsun?" Dediğinde, ona bir öpücük attım. Daha sonra Hamza ve Harun'a dil çıkarıp yemeğimi yemeye devam ettim.
" Düğüne kalmaz 100 kilo olursun sen." Diyerek gülen Gülfem'e öfkeyle baktım. " Sus çılpı bacak, senin gibi bir deri bir kemik kalacağıma etli butlu olurum be!" Dedikten sonra masadan kalktım ama tabağımı da elime alarak, " Bir yemeğim vardı, ona da gözünüzü diktiniz!" Dedim ve arkamı dönüp masadan uzaklaştım. " Niye karışıyorsunuz kıza?" Diyen Egit amcamın sesini, hemen ardından da, " Ha sizi doğuracağuma taş doğursaydum!" Diyen Derda halamın sesini duydum. Lakin onları umursamadan odama çıkıp yemeği de makyaj masamın üzerine koyarak yemeye başladım.
Yemeğim bittiğindeyse tabağımı orada bırakıp yatağıma geçtim ve uzandım. Elim istemsizce karnıma gittiğinde, dudaklarımda bir tebessüm vardı.
Ben anne olmak istiyordum.
" Sen benim minik fasulyemsin." Diyerek karnıma doğru konuştuğumda, bir an olsun yüzümdeki tebessüm silinmiyordu. Yavaş yavaş karnımı okşadığımda, " Beni hissediyor musun?" Diyerek sordum. Lakin bir cevap alamayacağımı bildiğim için, yaptığım tek şey karnımı biraz daha okşamak oldu. " Tuğrul'un tepkisi ne olacak acaba?" Diyerek düşünmeye başladığımda, dudaklarımda bir tebessüm vardı. İlk tepkisi ne olacaktı acaba? Bebeği isteyecek miydi? İsterdi değil mi? Sonuçta bizden bir parçaydı.
" Bence baban seni çok sevecek." Diyerek karnıma doğru konuştuğumda, dudaklarımdaki tebessüm büyüdü. Tuğrul baba olacaktı. Ben ise anne...
Gözlerime çöken ağırlıkla birlikte kendimi daha fazla tutmadım ve uykunun kollarına attım kendimi.
🇹🇷
" Tuğrul!" Diyen haykırışlarım odanın içini doldururken, yüreğimde bir sancı vardı. Gözlerimden yaşlar bir bir akıyor, sedye üzerindeki bedene sarılarak haykırıyordum. " Gitme!" Diyerek bir kez daha haykırdığımda, ne sesini duydum ne de tenini hissedebildim.
" Anne." Diyen bir sesi duyduğumda, sureti belli olmayan bir kız çocuğunun yanımda olduğunu gördüm. " Sen kimsin?" Diyerek sorduğumda, beni dinlemeden, " Babama ne oldu?" Diyerek sordu.
Bu çocuk ben ve Tuğrul'un bebeği miydi?
" Anne, babam neden uyanmıyor?" Diyerek ağlamaya başladığında, ben de o kız çocuğuyla birlikte ağlamaya başladım. " Tuğrul!" Diyen haykırışlarım morg odasının içini dolduruyor, lakin Tuğrul'u uyandırmıyordu.
" Anne!" Diyen kızın haykırışlarını işittiğimde, bakışlarım kız çocuğunu aradı. Lakin onu göremedim. " Anne!" Diyerek bir kez daha haykırdığında, " Nerdesin!" Diyerek bağırdım ben de. " Babamın yanına gidiyorum." Diyen sesiyle, " Hayır, hayır, hayır gidemezsin! Sen de gitme!" Diyen haykırışlarım morg odasını doldururken, bir anda Tuğrul'un bedeninin yanında, az önceki kız çocuğunun cansız bedeni göründü. Haykırışlarım tüm odada çınlanırken, bir ses duydum.
" Laçin!"
" Tuğrul!" Diyerek haykırdım bende.
" Laçin, uyan. Kâbus görüyorsun!"
Haykırmaya devam ediyordum. Hem kızım hem de Tuğrul'un o buz gibi suretlerini görmem bir çığlık daha koyvermeme neden oldu.
" Tuğrul!" Diyerek nefes nefese bağırarak kalktığımda, gözlerim hızla etrafı taradı. Bir elim karnımdayken, diğer elim telefonumu arıyordu. " Telefonum!" Diyerek telefonu aramaya devam ettim. Yanı başımda kim vardı bilmiyorum ama, " Sakin ol!" Diyen sesi kulaklarımı dolduruyordu. Şuan o kişi her kimse, sesini ayırt edemeyecek kadar büyük bir korku vardı üzerimde.
Yataktan çıkıp telefonumu aradım ama bulamadım. Gözlerime yaşlar dolarken kafamı kaldırdım ve Aysel halamı gördüm. " Telefonum nerde hala!" Diyerek bağırdığımda, yanıma kadar gelip kollarımdan tuttu. " Sakin ol kizum." Diyerek beni telkin etmeye çalışıyordu ama ben sakin olamıyordum. Kollarımı ellerinden kurtarıp, " Hala telefonum nerde!" Diye bir kez daha bağırdım. Odaya birkaç kişi daha girdiğinde, odayı altına üstüne getirip telefonumu arıyordum. " Ne oluyor?" Diyen amcamın sesini duyduğumda, hızla yanına gittim. Ellerini avuçlarım arasına alıp, " Amca. Amca telefonumu gördün mü?" Dediğimde, gözümden akan yaşlara baktı. " Neyin var Laçin?" Diye sorduğunda iki dizimin üstüne çöküp, " Bana telefonumu verin!" Diyerek haykırdım.
Tuğrul'a bir şey olmuştu. Hissediyordum.
" Al benimkini kullan." Diyerek telefonu uzatan amcama baktım. " Yabancı numaralara bakmaz ki." Diyerek hıçkıra hıçkıra ağladığında, Gülfem'in, " Buldum!" Diyen sesi yükseldi. Hızla ayağa kalkıp ona doğru ilerlediğimde, avuçları arasındaki telefonumu aldım ve parmaklarım titreye titreye numarasını girip onu aradım.
" Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra, tekrar deneyin." Diyen operatörün sesini duyduğumda, telefonu kapatıp bir kez daha çaldırdım. " Aç, hadi. Aç, hadi Tuğrul." Gözümden yaşlar bir bir akarken, bir kez daha o kadının sesini duydum. O açmadı, ben aramaya devam ettim. Omuzlarımda bir el hissettiğimde, kim olduğunu umursamadan aramaya devam ettim. " Laçin, operasyonda olduğunu biliyorsun." Amcamın sesini duyuyordum lakin algılayamıyordum. " Operasyondayken kişisel telefon götürülmez, bunu da biliyorsun." Diyen sesini duyduğumda, kulağıma yasladığım telefon ellerim arasından kayıp yere düştü.
Omuzlarım sarsıla sarsıla ağlamaya başladığımda, odadakilerde benim bu hâlime üzüldü. " Ona bir şey oldu amca." Diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettiğimde, amcam beni kolları arasına alıp sarıldı. " Sakin ol güzelim. Sadece bir kâbus gördün." Diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu. Lakin ben hissediyordum. Tuğrul'a bir şey olmuştu.
" Amca... Amca ne olur onun sesini duyayım." Diyerek hıçkıra hıçkıra ağladığımda, amcam da benimle birlikte ağladı. " Madem bu kadar yıpranacaksın. Ne diye asker seviyorsun be kızım..." Diyerek bana daha sıkı sarıldı ve kafamı okşayarak beni sakinleştirmeye çalıştı. " Amca... Tuğrul..." Dediğim sırada, bu kadar acıya dayanamayan bedenim amcamın kolları arasında kalakaldı. Gözlerim kapanırken, bilincin de eş zamanlı olarak kapandı.
Tuğrul'a bir şey olmuştu, ve ben bunu hissediyordum.
🇹🇷
Merhabalaaaaarrrr
Yeni bölüm geldiii
He bir de iyi sahurlar fnsksks
Ay canlar smut da pek başarılı olamamış olabilirim 🥹
İlk denemem olduğu için yazamadıysam affedin lütfen jdjdjsk
Eee, sizce yeni bölüm nasıl olacaaakkk?
Hadi ben kaçarrr. Seviliyorsunuzz ♥️
Son olarak!
Kitabıma şans verip okuyan herkese çok teşekkür ederim. İyi ki varsınızz ✨ 💙
~ Safir
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 13.66k Okunma |
1.29k Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |