@erlsema
|
*** Bu kitapta bulunan tüm hesaplar , kurgudan ibarettir. **
Nefesimi tuttum , korkmuyorum. Bugün vazgeçmek için , çok erken. Uzar mı yol giderken , sormuyorum. Adımlarım hep büyük kendimden.
***
Kimi insanlar vardır. Herkes tarafından çok sevilir , saygı görülür. Öyledir ki , o insanlara olan bağlılığımız onlara daha fazla sevgi beslememize sebep olur. Bu sevilip , saygı gören insanlar ise bu sevgi ve saygıyı hak etmese dahi sanki bunu hak ediyormuş gibi davranır. Gerçekten bu sevgi ve saygıyı hak edenler dışında... Ve yine bazı insanlar vardır. Bu insanlar ise toplum tarafından öyle bir dışlanmış , ayrıştırılmıştır ki onların varlığı bile topluma nefret ve kin aşılar. Bunlar kim midir ? Hepimiz biliyoruz ki zengin dilinde alt tabaka ,toplum için yoksul olan o kesimdir. Suçları yoktur. Ama buna rağmen insanlar onlardan nefret eder. Toplum için zarar olduğunu düşünürler. Ama bilmedikleri bir şey vardır. Asıl bu zihniyetle , onlar toplum için tehlike olandır. Ve yine bazı insanlar vardır ki , bunlar nefret ile beraber sevgiyi de elde ederler. Bazıları için tehlikeden ibaretken , bazıları için dünyayı pisliklerden kurtaran kahramanlardır. Evet , onlar katillerdir. Hepimizin içinde yaşayan , ortaya çıkmak için doğru anı kollayan , o bir diğer kişiliğimizdir. Başıma her ne gelirse gelsin bu yolu asla tercih etmedim. Ben Mahra Kandemir , sevgi ve saygıyı en dibine kadar gören o kesimdeydim. Annemi kaybettiğimde bile içimdeki o katil ortaya çıkmadı. Buna izin vermedim. Ben kimseye zarar veremezdim. Ufacık bir yaraya bile iyileşmesi için yol ararken , bir canı bedeninden ayıramazdım. Ya da sadece öyle zannediyordum. Vücudumda hissettiğim keskin ve sancılı ağrılar sanki üzerimden tır geçmiş gibi hissetmeme neden oluyordu. Özellikle saç diplerimde hissettiğim o ince sızı , saçlarım yolunmuş gibi hissetmeme neden oluyordu. Ağrılarım o kadar fazlaydı ki , gözlerimi açmaya mecalim yoktu. Olsa dahi üzerime çöken ağrıdan ziyade gözlerimi açamıyordum. Tâ ki , saçlarımı koparırcasına çeken bir elin varlığını hissedene dek. Her kim ise saçlarımı öyle bir çekmişti ki , dudaklarımdan firar eden çığlığa engel olamadım. Buna bile mecalim olduğunu sanmıyordum. Ama bu çığlık beni bile şaşırtmıştı. Yüzüme dökülen buz gibi suyla aniden, tüm ağrılarıma rağmen bir hışımla gözlerimi açtım. " Sonunda uyandın , uyuyan güzel." Duyduğum ses kulağıma yabancı gelirken , bulunduğum yeri sorguluyordum. En son hatırladığım şey , önümüzdeki hafta düzenlecek olan defile için katıldığım provadan sonra , eve gidip duş almış ve yeşilin hakim olduğu odamda , beyaz çarşaflarla bezenmiş yumuşacık yatağıma uzanıp uyumuş olduğumdu. Şimdi ise bulunduğum yer kapkaranlık bir odadan ibaretti. Tabi kenarda duran küçük gaz lambasını saymazsak. Ellerimi hareket ettirmek istediğimde , ellerimin milim yerinden oynamaması kaşlarımı çatmama neden oldu. Ellerim ve ayaklarım bir sandalyeye bağlıydı. Bir dakika , bir dakika. Benim ellerim ve kollarım neden bağlıydı ? Lanet olsun ! Ben bu hâle ne ara geldim , dahası benim burada ne işim vardı , buraya nasıl gelmiştim ? Gözlerimi az önce benimle konuşan kişiye çevirdim. Yüzündeki siyah maske yüzünden kim olduğunu anlamamıştım. Ki zaten sesi de yabancıydı. " Siz kimsiniz , benim burada ne işim var ?" Bu insanlar kesinlikle kiminle uğraştıklarını bilmiyordu. Ben Mahra Kandemir , ünlü iş adamı Somel Kandemir'in kızı olmakla beraber , defilelerin bir numaralı yüzü olarak , o podyumlarda yer alan bir mankendim ! Beni beni , dünyanın yüzünü nasıl kaçırırlardı ! " Hatırlamıyor musun uyuyan güzel ?" Kaşlarımı çatarak karşımdaki adama baktım. Sahi bu adamlar evime nasıl girmişti? Evimde yirmiden fazla koruma vardı. Dahası babam sayesinde geliştirdiğim teknolojiyle , eve yabancı biri girdiği anda evdeki tüm alarmlar devreye giriyordu. Korumaları atlatsalar , muhakkak ki o alarmın gürültülü sesine uyanırdım. Bir şeyler yanlıştı. Yabancı kimse evime giremeyeceğine göre , evimde bir düşman besliyordum. Bu düşünce beynimde peyda olup gezinirken , hainin kim olabileceğini düşünüyordum. Tabi öncesinde bu lanet yerden kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım. " Ne saçmalıyorsun , sen karşında kimin olduğunu biliyor musun ?" Bir eli çeneme gidip , orayı bir kediyi okşar gibi hafifçe parmaklarıyla okşadı. Daha sonra gözlerini tekrar gözlerime çevirip , çenemdeki eliyle yüzümü yüzüne yaklaştırdı. " Bilmez miyim. " dedi kinayeli bir sesle. " Koskoca Somel Kandemir'in kızı , ünlü mankan Mahra Kandemir'i kim nasıl tanımaz ?" diyerek resmen alay etti. " O zaman hangi cesaretle beni bu lanet yere getirirsin !" diyerek tek kaşımı kaldırdım. Bu hareketime karşımdaki yabancı gülerken , ben deli olabileceğini düşünüyordum. " Cılız bir kadına göre cesaretin fazla büyük prenses." " Ne saçmalıyorsun be ! "diye hiddetle bağırdım. Evet ben bir mankendim. Boyuma göre vücudumun zayıf kalması beni cılız yapmazdı. Hem tanrı aşkına benim vücudum yeteri kadar zaten dolgundu , göğüslerim dışında... Yani bu yabancının dediği şeyi sadece iltifat olarak algılayabilirdim. Aksi mümkün bile değildi ! Karşımdaki adam bir anda tekrar saçlarımı çekince elimde olmadan tekrar bağırdım. O pis elleri bir daha saçlarıma değerse , onu geldiği yere geri gönderirdim. Bunu cidden yapardım. " Bir daha sesini yükseltirsen , zarar gören tek şey saçların olmaz. " Ellerini saçlarımdan çekip , parmakları arasına dolanan bir kaç tel saçımı , elinde pislik varmışçasına silkeleyerek yere attı. O saç tellerine bakarken içim acıyordu. Kıvırcık saçlarımı annemden almıştım. Onun da benim gibi dolgun kıvırcık saçları vardı. Ki canımı yakan bu değildi. Benim canımı acıtan , her bir saç telime özenle bakan annemden sonra , bir daha ben bile saçlarıma ellemeden , güvenilir ellere bırakarak bakımını yaparken , bu adamın hiç acımadan saçlarıma elleyip onları koparmasıydı... Bunu nasıl yapabilmişti ? Kıymetlilerime nasıl zarar verebilmişti ? Gözlerim dolarken tek düşündüğüm annemdi. Onu yıllar önce bir trafik kazasında kaybetmişim. Evet , doğru duydunuz. Ben annemin öldüğünü babamdan öğrendim. Bilmiyordum ki... Komadaymışım babamın dediğine göre. Neden komada olduğum ise bir muammadan ibaretti. Ne ailem biliyordu ne de ben hatırlıyordum nedenini. Benim henüz komada olduğum bir dönem , annem beni ziyarete gelirken bir trafik kazasına kurban gitmiş. Öyle ki ben annemin cenazesine bile gidemedim. Bu canımı zaten yakarken , bir de annemden bana yadigâr kalan saçlarıma zarar veriyordu bu pis eller. Benim canım yanmasındı da , kimin canı yansaydı ? Ağlamamak için gözlerimi kırpıştırıp tavana doğru baktım. Bu lanet olası adamın ağladığımı görmemesi gerekiyordu. " Aferin. Böyle uslu ol kedicik." Bu adam deli miydi ? Uyandığımdan beri lakaplar takıp duruyordu. Bir uyuyan güzel , bir prenses şimdi de kedicik! Kesinlikle kafasında birkaç tahtası eksikti ! " Neden buradayım ?" Söylediklerim karşısında sırtı bana dönük olan adam tekrar bana döndü ve bu sefer yolduğu saçlarımı okşamaya başladı. Tanrı aşkına , biri o eli saçlarımdan çekmesini söylesin yoksa adabımı bozup o eli bir taraflarına sokmasını bilirdim ! " Pek önemli değil prenses. Birazdan buradan gideceksin merak etme." " Nasıl yani , para falan istemiyor musun ?" diye hayretle sordum. Bu adam para falan istemeyecekse beni neden kaçırmıştı , üstelik bu işkence niyeydi ! Kaşlarımı çatarak karşımdaki adama baktığım sırada gür bir kahkaha patlattı. " O dediğin şeyden bende fazlasıyla var prenses. Senin Parana ihtiyacım yok yani... Ama senin varsa , diğer odaya geçebiliriz. " diyerek göz kırptı. Bu düşünce midemi bulandırırken , iğrenerek yüzümü ondan geriye çevirdim. Hayır, hiç birliktelik yaşamamış değildim. Daha önce de birliktelik yaşadığım birkaç kişi olmuştu. Lakin onların hepsi duygusal bağ yaşadığım insanlardı. Yani sevgililerimdi. Bir kişiye his beslemediğim sürece onunla değil ilişkiye girmek, yan yana yürümek bile benim için bir azaptan ibaretti. Ki karşımdaki adamdan iğreniyordum. Üstelik bunun için para teklif ediyordu. Pardon da beni Orospu ya da fahişe mi sanıyordu bu adam ? " Düşüncelerini kendine sakla ve beni buradan çıkar. " Beni umursamadan odadan çıktıktan sonra onun ardından içeri iki kişi girdi. İkisinin de yüzünde diğer adam gibi maske vardı. Lakin birinin elinde çuval benzeri bir şey vardı. Onu kafama sokmayacaklardı değil mi ? İki adam bana yaklaşırken elinde çuval olan , hiç düşünmeden tek seferde çuvalı kafama geçirdi. Diğeri ise kol ve bacaklarımdaki ipleri çözerek beni azad etti. Biri bir kolumdan , diğeri diğer kolumdan tutup , tabiri caizse beni sürükleyerek odadan çıkardılar. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. tek bildiğim bana yabancı olan bu adamların beni bir yere götürdüğüydü. Önce dümdüz yürüdük. Daha sonra yaklaşık iki kat kadar merdivenlerden aşağı indik. sonra tekrar düz yürüdük ve tekrar merdivenlerden indik. Daha sonra kapı sesinden dışarı çıktığımızı anladım. Beni tekrar sürüklercesine yürüttükten sonra bir arabaya soktular tahminimce. Ki doğru tahmindi , çünkü beni içeri soktukları bu araç ilerlemeye başlamıştı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Böyle bir ortamda konuşmak doğru olur mu diye merak ediyordum. Ama daha karşımda kim olduğunu bile göremiyordum. Göremediğim biriyle nasıl iletişime geçebilirdim ki ? Derken bir anda araba durdu. Yine o iki adam beni kolumdan sürüklercesine arabadan indirdi ve biraz ilerledikten sonra beni bırakıp gittiler. Arkamdan duyduğum araba sesiyle gitmiş olduklarını garantiledim ve kafamdaki çuvalı çıkardım. Tam karşıya bakıyordum ki sağ tarafımdan gelen arabayı görmemle , küfürü basmam bir oldu. " Hassiktir ! " Hızla koşarak karşı kaldırıma geçtim. Arabanın içindeki adam söve söve ilerlerken ben bir elim kalbimde diğeri dizlerimde korkuyla yerimde dikiliyordum. Bu caniler beni ana yolun ortasına atıp gitmişlerdi ! Ölme riskimi düşünmeden yapmışlardı hem de ! Bir elim hâlâ kalbimdeyken , gelen araba var mı diye sağıma soluma baktım. Gelen herhangi bir araba görmediğime emin olarak karşı kaldırıma geçtim. Yanımda hiçbir şeyim yoktu. Ne sekreterimi arayabileceğim telefonum, ne de taksi çağırabilecek param vardı. Bir dakika ya ! Benim paraya ihtiyacım yoktu ki , eve gidince korumalara ödetirdim. Aklıma gelen bu fikirle , yoldan geçen bir taksiyi durdurdum. Tabi durdurmak denebilirse. Taksi şoförü beni gram umursamadan yanımdan geçip giderken arkasından aval aval bakıyordum. Onu boş verip ardından gelen diğer taksiyi durdurmaya çalıştım , lakin çalıştığımla kaldım. Bu lanet taksiler toplu anlaşma falan mı yapmıştı , Mahra'yı bindirmiyoruz diye ! Hayır yani kırk yılın başında bir taksiye ihtiyacım oluyordu ve o da en büyük şanssızlığım olsa gerek ki , hiçbir taksi durmuyordu. Ayakta dikilmekten ayaklarım bir hâl olduğu ve bu halime ağlama isteği sebebiyle kaldırım kenarına çöküp oturdum. İki dizimi kendime çekip , kollarımı ayaklarıma doladım. Kafamı ise dizlerime yasladım. Ben Mahra Kandemir , ne hallere düşmüştüm böyle ? Eve gittiğim gibi ilk işim çalışanların hepsini değiştirmek olacaktı. Bugün bana bir şey yapmamış olabilirlerdi lakin evime rahatlıkla giren bu adamlar , yarın ya da başka bir gün beni öldürmeyeceklerinin garantisini veremezdi. Bu riski alamazdım. Evim hakkında yapmam gereken güvenlik önlemlerini düşünürken , bir arabanın durduğunu işittim. Ama kafamı kaldırmak gibi bir zahmete düşmedim. Arabanın kapısının açılma sesini duydum. Daha sonra arabadan inen kişinin varlığını hissettim. " İyi misiniz ?" Oradan bakınca kesin bir zavallı gibi görünüyordum. Neden mi ? Çünkü üzerimde geceden kalma yeşil askılı atletim ve şortum vardı. Ha bir de en önemlisi , ayaklarımda beyaz pofuduklu terliklerim vardı. Gerçeği artık pek beyaza benzediği söylenebilir mi meçhul... Kesin oradan bakınca komik görünüyordum , ya da zavallı mı demeliydim ? Evet , hiçbir kelimemi yanlış duymadınız. Şu sokaklarda yeşil pijama takımım ve pofuduk terliklerimle bir macera yaşamıştım az önce ... Normalde asla utanmazdım. Lakin duyduğum ses bir erkeğe aitti. Hayır hayır , erkek olduğu için değil , bu halime acıyıp arabasını durdurduğu için utanıyordum. Ben cevap vermeyince , kim olduğunu bilmediğim adam yanıma oturdu. Biraderin canı sıkkın herhalde. Kısa süre sonra burnuma dolan sigara kokusuyla hızla ayağa fırladım. Adamdan en az beş adım geriye çekilirken , karşımdaki adam da anlam veremeyerek ayağa kalktı Neden mi öcü görmüş gibi fırladım ? Sigaraya karşı alerjim vardı. Kokusunu bir dakikadan fazla soluyunca , bir hafta süren bir grip dönemi geçiriyordum. Dahası nefes alma yitimi kaybediyordum. Hayır astımım yoktu. Sadece normal insanlara göre daha farklı reaksiyonlar gösteriyordum. Karşımdaki adam elindeki sigarasını yere atıp ayakkabısının ucuyla ezdikten sonra bana baktı. Tabi benim onu zaten süzdüğümden haberi yoktu. Keskin bir çene hattına sahipti karşımdaki adam. Geceyi anımsatan dolgun siyah saçlarına parmaklarımı geçirsem , parmaklarımın o doygunluk içerisinde kaybolacağını hissettiriyordu. Yapılı vücuduna çok yakışan siyah takımı , kaslarını saklayamıyordu. Ama bunlar bir hiçti. Çünkü beni en çok mest eden karşımdaki adamın gözleriydi. Safir. Gözlerine baktığım an aklıma gelen tek şey buydu. Garip bir şekilde bu Safir mavisi gözler beni heyecanlandırmıştı. Öyle ki karşımdaki adamın dudakları harekete geçip konuşmaya başladığında bile tek odağım Safir mavisi gözlerdi... Hiç şüphesiz böylesine güzel bir göz rengine sahip kimseyi görmemiştim. Mavi değildi. Safirdi... " Safir." dudaklarımdan istemsizce bu kelime dökülürken , " Efendim?" diyen karşımdaki adamın gözlerine son kez bakıp kendimi toparladım. " Sigaraya alerjim var. Bu nedenle biraz garip bir davranış sergilemiş olabilirim. Kusuruma bakmayın lütfen." Önüme düşen bir tutam kıvırcık saçımı geriye doğru attım. " Sorun değil." diyerek kafasını hafifçe eğdi. Bir süre daha şüpheyle beni inceledikten sonra , " Orada neden oturuyordunuz ?" Keyfimin kahyası öyle istiyor da ondan , hah ! Gözleri bu sefer üzerimdekileri süzmeye başladı. Lanet olsun ! çok rezil bir durumdayım şuan... " Üstelik bu haliniz..." " Sizi alakadar ettiğini düşünmüyorum beyefendi. Lütfen kendi işinize bakar mısınız ?" Dediğimi hiç takmadan , birkaç adımda açtığım mesafeyi kapatıp yanıma geldi. " Tanışmadık. Karen... Karen Erkuran." Duyduğum isimle gözlerim faltaşı gibi açılırken , dilim tutulmuştu. Karşımdaki adam önümüzdeki hafta düzenlenecek olan defilede , giyeceğimiz kıyafetleri tasarlayan adamdı. Tesadüfün böylesi ! Şansıma binlerce kez küfür ederken uzattığı elini sıktım. " Mahra. Mahra Kandemir." Karşımdaki adam da beni tanımış olacak ki , elimi bıraktan sonra boşta kalan elini cebine koydu ve konuştu. " Ünlü manken Mahra Kandemir siz misiniz ?" Beni böyle tanımamalıydı , en rezil tanışma anım ... " Ne münasebet , Mahra hanım kadar güzel olamam. Sadece isim benzerliği... " Ben ne saçmalıyordum ? Adam zaten bir hafta sonra hepimizi görecekti ! " Karıştırdım sanırım. Kusura bakmayın. Dediğiniz gibi , isim benzerliği olmalı." Kafamı hafif eğerek onu onayladım. Adının Kaner olduğunu , daha doğrusu defilenin asıl sahibi olduğunu öğrendiğim adam bakışlarını uzun süre kıvırcık dolgun saçlarımdan ayırmadı. Daha sonra onunkine kıyasla , kehribar olan gözlerime bakıp , "Peki o zaman. İyi günler Mahra hanım. " dedi. " İyi günler Kaner bey." O arkasını dönüp giderken bilmediği bir şey vardı , o Safirleri beynime çoktan kazımıştım... Yakışıklı adam , hakkını yemeyelim. Beynimin en ücra köşelerinden gelen bu sesi onayladım. Ama şöyle bir şey vardı ki , yakışıklılar çok can yakıyordu be ! Ne alaka ? dediğinizi duyar gibiyim. Demeyin öyle. Onlar kendilerinin farkında olan insanlar. Bu yüzden arkalarında bıraktıkları enkazları düşünmezler. Sadece eğlenir ve sonra bir çöpmüşçesine o enkazı arkalarında bırakıp giderler. Üstelik Karen Erkuran bildiğim kadarıyla , bir zamanlar gece hayatıyla tanınan bir adammış. Tâ ki bir kadınla tanışana dek . İzel Erkuran . İzel hanımla tanıştıktan sonra , soyadından da anlayacağınız üzere , gece hayatını bırakmış. Ve bu kadınla kısa bir süre de olsa , bir ömür geçirmiş. İzel hanım bir psikologmuş. O zamanlar , yaklaşık 3 yıl önce, Dissosiyatif kişilik bozukluğu tanısı konmuş bir hastası tarafından canice öldürülmüş. O günden sonra da Karen Erkuran'ı bir daha magazinlerde gören olmamış. Garip ve tüyler ürpertici bir hikâyesi vardı... Sevdiğim birini kaybetmek istemezdim. Ama kaderin karşımıza ne çıkaracağı belli olmuyordu. Şuan yaşayan biri 5 dakika sonra ölebilirdi. Tıpkı annem gibi ya da İzel Erkuran gibi ... Hayat acımasızdı ve nereden vuracağını çok iyi biliyordu. Öyle bir yerden vururdu ki , içiniz sızım sızım sızlardı. Göğsünüzün tam ortasına bir yük binerdi. Bir daha da geçmezdi o yük , sızı. Bir şey yapamazdınız. Sadece, ‘ tamam , eyvallah ‘ derdiniz. O yükün içinizi sızım sızım sızlatacağını bilseniz de , o yüke ‘ eyvallah ‘ derdiniz. İçiniz paramparça olurdu. O anın bir daha geri gelmeyeceğini bilirdiniz. Bilirdiniz , çünkü hayat size acımasızca göstermiştir. Bu yükü tatmak istemezdim. Ölmek isterdim ama , o acılı yükü tam kalbimin ortasında hissetmek istemezdim. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Zamanı geri alamazdım. Acımı dindirmek için bir çare bulamazdım. Annemin acısı yüreğimi öyle bir yakıyordu ki, onu en son yıllar önce görmüş olmak içimi dağlıyordu. 18’ime girmiştim. Çok mutluydum. Annem her zamanki gibi yanımdayken , babam ise beni hiç şaşırtmamış ve gelmemişti. Ama mutluydum , çünkü hayatımda değer verdiğim bir insan en azından bu güzel günümde yanımdaydı. Gülüp , eğlenmiş ve odalarımıza çekilmiştik. Buydu. Anneme dair son anım buydu... Ben fark etmeden gözlerime dolduğunu anladığım gözyaşlarımı yukarıya bakarak geriye ittim. Canım yanıyordu ama burası, acımı hatırlamak için ne uygun yerdi ne de doğru zaman dilimiydi. Bana doğru gelen bir taksiyi gördüğümde , elimle durmasını işaret ettim. Neyse ki diğer taksicilerin kurduğu anlaşmayı bozmuş ve taksici arabayı durdurmuştu. Taksinin arka kapısını açıp arabaya geçtim. Koltuğa otururken , şoför koltuğundaki adama dönüp , “ Kandemir Malikanesine, lütfen.” Adam onaylarcasına birkaç mırıltı çıkarıp arabayı sürmeye başladı. Tanıdık sokaklardan geçerken , bir yandan Safir mavisi gözleri düşünüyordum. Adam beni bir hafta sonra görecekti. Peki benim açıklamam ne olacaktı ? Adamın yüzüne baka baka , ben Mahra değilim , demiştim. Beni görünce , bir yalancıdan ibaret olduğumu düşünecekti. Her ne kadar aslını inkâr etmek istesem de , edemeyecektim. Çünkü adam zaten bir yalanımı duymuştu. Bu yalanı anladığı gibi , kendimi aklamak için söylediğim doğrunun , yalan olmadığını nereden bilecekti ? Yine yalan söylediğimi düşünecekti. Ben olsam , ben de kendime inanmazdım. Ki Safir gözlerinde inanacağını düşünmüyordum. Ben düşüncelerimde kaybolup giderken , taksicinin Kandemir Malikanesinin önünde durduğunu fark ettim. Arabadan inmeden önce, “ Paranızı korumalar aracılığı ile göndereceğim. Üzerimde nakit yok.” Dedim. Taksici kafasını sallayarak beni onaylarken , arabadan inip korumaların yanına gittim. İlk baş tüm korumalar beni bu hâlde gördüğü için şok geçirdiler. Daha sonra benim şahsi korumalığımı yapan Gediz , koşar adım yanıma geldi. “ Mahra hanım , iyi misiniz ?” “ İyiyim Gediz , iyiyim.” Arkamda korna öttüren taksiyi işaret ederek , “ Şu taksiciye ücretini öder misin ? Biri sorarsa odamda olacağım.” Gediz kafasını sallayarak yanımdan ayrılırken , dev Malikane kapısından içeri girdim. Kendi evime gitmek istemiştim lakin gidemezdim. Dünkü haberlerden sonra Muhabirlerin hâlâ kapımın önünde dikildiğine emindim. Dünkü haber yetmezmiş gibi , onlara bu kılığımla yeni bir magazin haberi sunamazdım. Dünkü habere gelirsek... Sabah bir randevuya davetliydim. Tabii doğal olarak muhabirlerin de bu randevudan haberi vardı. Bu sektöre ilk adım attığım yıllar , muhabirlerin bu tür davetlerden nasıl haberi olduğunu çok sorgulamıştım , lakin sonraki yıllar alışmış ve sorgulamayı bırakmıştım. Randevuya gelirsek... Ünlü Karyeli Lojistik şirketin CEO’su , Nizar bey benimle sekreterim aracalığı ile iletişime geçmişti. Beni bir randevuya davet edip , sabah konum atmıştı. Attığı konuma gittiğimde , benden şirketinin modelliğini üstlenmemi istemişti. Tabi ücrete kadar her şeyi gerekli belgelerde sunmuştu. Lakin yaptığı iş bana uygun olmadığı için red etmiştim. Biz yemek yerken fotoğraflarımızı çeken muhabirler ise bunu bambaşka bir hâlde halka sunmuştu. “ ÜNLÜ İŞ ADAMI NİZAR KARYELİ ve ÜLKEMİZİN GÜZELLER GÜZELİ YÜZÜ MAHRA KANDEMİR , YENİ BİR BAHARA ADIM MI ATIYOR ?" Akşam eve geldiğimde , bu haberleri görünce ufak bir kriz geçirmiş , haber ajansını arayıp bu haberi silmelerini istemiştim. Gerçeği iş işten geçmiş , bu haberi gören herkes , çoktan konuşmaya başlamıştı. Eminim ki Lara hanım efsane bir açıklamayı benden bekliyor olacaktı. Aynı zamanda çok sevgili magazinlerde... Bunu düşünmeyi de sonraya bırakıp Malikanenin geniş bahçesinde ufak adımlarla yürüdüm. Bahçenin bir bölümünde , ben seviyorum diye , daha ben çok küçükken, anne ve babam kiraz ağacı ekmişlerdi. O kirazlar ne zaman kıpkırmızı olsa toplar ve yerdim. Son birkaç yıldır her ne kadar içimden gelmese de... Geniş bahçeden çıkıp havuz tarafındaki bahçe kapısından evin içerisine girdim. Kimseye görünmeden yukarı kattaki odama çıkmayı planlıyordum , lakin istediğim gibi olmadı. Hizmetlilerden Behice hanım beni görmüştü. “ Günaydın Mahra hanım , kahvaltı için bir isteğiniz var mı ?” “ Hayır , kahvaltıya kalmayacağım. Yine de sağ ol Behice “ Kafasını sallayıp yanımdan geçti ve masaya tabak , bardak gibi gerekli eşyaları yerleştirmeye başladı. Onu arkamda bırakıp üst kattaki odama çıktım. Kapının önünde durduğumda , duvarda asılı olan aile fotoğrafımıza gözlerim ilişti. Ben anneme sarılırken , babam da küçük kardeşim Eflah’ı kucağına almış ve bize gülümseyerek bakıyordu. Fotoğrafa tebessüm edip , odamın kapısını açtım. Beyazla döşeli bu oda beni boğarken , hızla odamdaki banyoya girip hızlı bir duş aldım. Üzerimdeki rağbetten kurtulmak iyi gelmişti. Üzerime bornozumu geçirip banyodan çıkıp odama girdim. Saçlarımı yıkamamıştım. Onu birazdan gideceğim kuaförüm halledecekti. Saçlarıma ellemeye korkuyordum. Beyaz kapaklı gardırobumun önüne geçip kapağını açtım ve ne giyebileceğime bir göz attım. Son olarak , dizimin bir karış kadar altında biten , yırtmacı neredeyse kasıklarıma kadar gelen beyaz bir etek ve üzerine siyah saten gömlek giymiştim. Gömleğin ilk üç düğmesini açık bırakmış, bir kolunu omzumdan geriye yatırıp omzumu açıkta bırakmıştım. Siyah stilettolarımı ayağıma geçirmiş ve siyah deri çantamı da takıp odamdan çıkmıştım. Makyajım ve saçımı da kuaförüm halledecekti. Merdivenlerden inerken , topuklularımın çıkardığı sesler çok hoşuma gidiyordu. Bu yüzdendir ki , yüzümdeki tebessüme mani olamamıştım. Merdivenler bittiğinde , tam kapıdan çıkacaktım ki bir anda boynuma sarılan Eflah’a engel olamadım. Dudaklarımdan ufak bir kıkırtı kaçarken ben de kollarımı kardeşime doladım. “ Ne o , çok mu özlendim ?” “ Arayı bu kadar uzatmayacağına söz vermiştin.” Birbirimizden ayrılırken , benden 6 yaş küçük kardeşime baktım. “ Elimde olmadığını biliyorsun. Yoksa söyle bakalım , sana verdiğim hangi sözü tutmadım bu zamana kadar ?” tek kaşımı kaldırarak sorduğum bu soruya kardeşim hafifçe tebessüm etti. “ Önümüzdeki hafta doğum günü partim var. Bari ona gel !” dedi sitem edercesine. “ Söz , bu doğum günü partini de kaçırmayacağım. Ama şimdi gitmem gerek. Bu saçların bakıma ihtiyacı var. “ diyerek saçlarımı işaret ettim. Eflah buna gülerken , “ Peki, o zaman daha sonra görüşüyoruz ablacık?” “ Görüşürüz , miniğim.” Diyerek yanaklarından öptüm ve bana annemi hatırlatan bu evden çıktım. Özel korumam Gediz beni görünce , önceden getirttiği arabamın kapısını açtı ve binmemi bekledi. Onu bekletmeden arabaya bindim. “ Nereye gidiyoruz Mahra hanım ?” “ Kuaförüme , Gedizciğim.” Gediz arabayı kuaförüme sürerken aklımda kardeşim vardı. Onun da saçları benimki gibi kıvırcıktı , lakin daha sönüktü kıvırcıkları. Gözleri benimkinin aksine yeşildi. Kemikli yüz hatları onu daha bu yaşında çekici kılarken , ilerleyen yılları düşünemiyordum. Bugün oldukça yoğun bir gün olacaktı benim için. İlk önceliğim evimin dolaylı olarak da benim güvenliğim olacaktı. Bunun için Gediz’e güveniyordum. O hallederdi. Eminim ki yeni koruma ve hizmetlileri bulması pek zor olmayacaktı. Tabi öyle hepsi bir günde gerçekleşemezdi. En az bir hafta süreceğini düşünüyordum. Bu süreçte evimde olmayacaktım. Çünkü , korumaların olmadığı bir evde duramazdım. Gerçeği korumaların olması da pek işe yaramamıştı ama... Bir sonraki işimse Lara hanım olacaktı. Eminim ki o yemek mevzusunu konuşmak isteyecekti. Tabi bir de basına açıklama yapmamı isteyecekti. Eminim ki , şimdiye çoktan yayın için gerekli kişileri ayarlamıştı. Daha sonrasında , önümüzdeki hafta için ayarlanan defilenin provasına katılmalıydım. Tabi bir de yeni gelen mankenlere birkaç taktik... Bu işlerim bittikten sonra ev bakmam gerekiyordu. Evet , tabii ki eski evimde kalamazdım. Orası artık güvenli değildi. Tıpkı korumalar gibi... Yeni ev bakmak biraz uzun sürecekti. Çünkü kolay kolay beğenen bir insan , hiçbir zaman olamamıştım. Son olarak da bir otele kısa süreliğine yerleşmem gerekiyordu. Malum yeni evin dizaynını ayarlayana kadar ve tabii çalışanlar ile korumalar gelene dek boş bir evde tek başıma kalamazdım. Tabi bir de eski evimdeki birkaç parça eşyamı almalıydım. “ Gediz.” “ Buyurun Mahra Hanım.” “ Biz bizeyiz , hanım deneme gerek yok Gediz. “ “ Ne yapayım kızım , o itlerin yanında hanım diye diye dilime yapıştı. “ Bu sitemine hafifçe güldüm. Gediz ve ben yaklaşık beş yıl önce bir moda defilesinde tanışmıştık. O zamanlar beni gözüne kestiren bir modacının sekreteriydi. Defile bittikten sonra yanıma gelmiş ve konuşmuştuk. Bana Nizar bey gibi iş teklifinde bulunan adamı red etmiştim. Lakin Gediz bundan memnun olmayınca numarasının yazılı olduğu kartı bana vermiş , ve muhakkak aramamı beklediğini söylemişti. Onu aramamıştım... Bir gün , muhabirlerin eline düşmüştüm ve o gün Gediz bir kahraman edasıyla beni o muhabirlerden kurtarmıştı. O gün ona duyduğum minnet sayesinde biraz daha konuşmuş ve bu konuşma işini ilerletip arkadaşlığa devretmiştik. Arkadaşlığımız güzel ilerliyordu. Hiçbir sorun yoktu. Ve olmadı da. Lakin bir gün patronu öldürüldüğünde işsiz kalmıştı. Yanlış duymadınız , evet öldürüldü. Son yedi yıldır aramızda bir seri katil vardı. Yılda bir kez bir cinayet işliyordu. Ve arkasından bazı eşyaları bırakıyordu. Bu , kimi zaman bir tomar para , kimi zaman bir dosya kağıt ,kimi zaman ise kesici aletler oluyordu. Arkasından bu kadar eşya bırakmasına rağmen ne polisler ne de dedektifler o katili bulamamıştı. Psikopat herif kendine Yeis diyordu. Bunu da öldürdüğü kişilerin kanıyla , bulduğu herhangi bir yere yazdığı yazı sayesinde öğrenmiştik. Tabi bu sayede yedi yıldır işlenen bu cinayetlerin onun yaptığını da anlamış oluyorduk... Saçma olansa bu cinayetler herkes tarafından tanınıp , sevilen insanlardı. Ve maalesef bir çoğunu ben de tanıyordum. Hatta aralarında amcam Beha da vardı. Üç yıl önce evinde canice öldürülmüştü. Yeis denen herif , amcamın yanı başına ucu keskin bir dehre bırakmıştı. Erkek olduğunu nereden biliyorsun Mahra ? Zihnimin dehlizlerinden gelen bu ses belki de haklıydı. Lakin bir kadının , o kadar canice bir vahşet yaratabileceğini düşünmüyordum. Sonuç olarak kadınlar narin ve nahif varlıklardı. Vahşet onlara göre değildi. Zihnimin dehlizindeki bu ses güldü. Sanki benimle alay ediyordu. Zihnimdeki bu sese göz devirdim. Bence kesinlikle , katil bir erkekti. Gediz’in patronu öldürüldükten sonra , arkadaşlığımız üzerinden ona iş teklifinde bulunmuştum. Yapılı bir vücudu vardı ve sicilini okurken öğrendiğim kadarıyla eski polisti. Bu bilgiler işime yaramış ve onu özel korumam yapmıştım. Benden yalnızca iki yaş büyüktü ve açıkçası yıllar süren arkadaşlığımıza rağmen, polisliği neden bıraktığını bilmiyordum. “ Tabi sen de haklısın. Uzun zamandır biz bize takılmıyorduk. “ diyerek dikiz aynasından arkadaşıma baktım. “ Sonunda bir arkadaşın olduğunu hatırladın. “ dedi tekrar sitem ederek. “ Hafta sonu barbekü mü yapsak ?” “ Harika olur , güzel bir ete hayır demem.” Bu lafına ikimiz de gülerken , asıl konuya geçtim. “ Şu koruma ve çalışanları değiştirelim. “ “ Ben de seninle bunun hakkında konuşmak istiyordum. Sabah neden o hâldeydin ?” Derin bir nefes aldım. “ Sağa çek.” Dediğimi yaptı ve sahil kenarında arabayı durdurdu. Arabadan inip kaportasına oturdum. Gediz yanıma gelip o da kalçasını arabanın kaportasına yasladı. Cebinden bir paket vişne aromalı sigara çıkardığında tebessüm ettim. Bir dal sigarayı dudaklarının arasına götürüp yaktı. Daha sonra paketi bana uzattı. Sigaraya karşı alerjim vardı lakin aromalılar aynı rahatsızlığı bana vermiyordu. Normal sigaranın dumanı beni zehirlerken , aromalılar aynı zehri vermiyordu. Bunu bildiği için yıllardır , Gediz hep vişne aromalı sigara kullanıyordu. Onun sayesinde ben de vişne aromalı bu sigaranın tiriyakisi olmuştum. Bana uzattığı sigara paketinden bir dal alıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. Sigaramı yakması için Gediz’e doğru döndüm. Yıllardır kullandığı gümüş Zippo çakmağı sigarama yaklaştırdı ve ucunu aleve verdi. Tebessüm edip önüme döndüm. Sigaradan derin bir nefes çektim içime. Dumanı havaya doğru üfledikten sonra yaşadıklarımı anlatmaya başladım. “ Dün eve geldikten sonra , her nasıl olduysa biri evime girip beni kaçırdı. “ Bir nefes daha. “ Ne ?” Gediz’in aniden bana dönmesiyle üflediğim duman onun yüzüne doğru savruldu. O endişeyle vücudumda herhangi bir yara var mı diye kontrol ederken , ben tebessüm ettim. Vücudumda değil , kıymetlilerimde kıyamet koptu Gediz... “ Bitirmeme izin ver. “ Her hangi bir yaram olmadığını anladığında kafasını hafif eğerek devam etmemi bekledi. “ Uyandığımda karanlık bir oda ya da depo gibi bir yerdeydim. Bir adam vardı ama yüzüne taktığı maske yüzünden kim olduğunu göremedim. Zaten sesi de yabancıydı. Bana zarar vermediler , hatta para bile istemediler. Kim olduğumu bilmelerine rağmen garip bir şekilde hiçbir şey istemediler de yapmadılar da. Tam tersi beni bir yolun ortasına atıp gittiler.” Bazı kısımları anlatmamıştım. Bilmesine lüzum yoktu. “ Sonra zaten taksiye atlayıp malikâneye geldim. Sabah beni göremeyince buraya geleceğini tahmin etmiştim , doğru bilmişim. “ Hafif tebessüm ederek ona baktım. “ Senden para istemediler , zarar vermediler ve bunu, kim olduğunu bilerek kaçırmalarına rağmen mi yapmadılar ? Fazla garip.” Daldığı yerde kafasını kaldırıp siyah gözlerini kehribarlarıma çevirdi. “ Başka bir şey hatırlıyor musun kıvırcık ?” Başımı iki yana doğru olumsuz bir şekilde salladım. “ Senden bu yüzden korumaları ve tabii çalışanları değiştirmeni istiyorum. Evime rahatlıkla girebildiklerine göre , aralarından biri hain. “ Gözleri yüzümü incelerken , dudaklarını araladı. “ Değiştiririm. Lakin ya onlar değilse ?” Kaşlarımı çatarak , anlam veremeyerek ona baktım. Ne demek istiyordu ? “ Ya tanıdığın biri yaptırmışsa bunu , onlar da eve rahatlıkla girebiliyor. “ Alay edercesine güldüm. “ Saçmalık. Neden tanıdığım biri böyle bir şey yaptırsın ki ?” Omuzlarını indirip kaldırdı. Gediz yakışıklı adamdı. Kapkara gözleriyle bir bütün yaratan siyah dolgun saçları vardı. Orta dolgunluktaki dudakları kiraz kırmızısıydı. Onu tanıdığım günden beri kullandığı kirli sakal ona yakışıyordu. Tabi yüzü yetmezmiş gibi vücudu da harikaydı. 187 boyundaydı. Kol ve bacak kasları onu gereğinden fazla çekici kılarken , karnındaki sıkı sekizlik baklavalardan bahsetmek istemiyordum. Ah , nereden bildiğimi sorguluyorsunuz ,farkındayım. Sadece birkaç kere , o spor yaparken , onu izlemiştim. Genelde sadece şort ya da eşofman altı giyerdi , spor yaparken. Bu yüzden baklavalarından haberdardım. Bir süre daha Gediz’e baktıktan sonra arabanın kaportasından indim. Sigaramdan son bir kez içime çektim ve geride kalan izmaritini yere atıp siyah stilettomun ucuyla ezdim. “ Bugün ev de bakalım. O evde yaşayamam artık. “ Kafasıyla beni onayladı. Onayını gördükten sonra ona sırtımı dönerek tekrar arabanın arka koltuğuna geçtim. Benim hemen ardımdan da Gediz şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. İstikamet kuaförümdü. Gediz arabayı sürmeye devam ederken çantamdan telefonumu çıkartıp , sosyal medyaya girdim. Mesaj kutumdaki +99 bildirimi görmek hafif tebessüm etmeme vesile oldu. Genç kızların mesajları oluyordu genelde. Benim gibi bir manken olmak istediklerinden ya da beni ne kadar çok sevdiklerinden bahsediyorlardı. İlk önce galerime girip dün provada çektirdiğim bir fotoğrafı, uygun bir şarkıyla paylaştım. Anında beğeni ve yorum bildirimleri gelirken mesaj kutuma girdim. Birkaç kişiye geri dönüt yapıp uygulamadan çıktım. Tam telefonu kapatacakken mail’imden gelen bildirimle , önemli olabileceğini düşünerek açtım. Birdelirüzgar@gmail.com Yorulmadın mı ? Tanımadığım birinden gelen bu mesaj , kaşlarımı çatmama neden oldu. Bu da kimdi ve ne diyordu ? Mailleri karıştırmış olsa gerek. Bildirimi silip telefonu kapattım. Çantamdan parfümümü çıkarıp sıktım ve tekrar çantama koydum. Bu sırada Gediz de arabayı park ediyordu. “ Geldik , Mahra hanım.” Gediz tekrar resmiyetine dönerken , arabadan inip gözlüğümü taktım. Ve ufak adımlarla kuaföre giriş yaptım. Kuaförlüğümü yapan Elvis beni gördüğü gibi yanıma gelip bana sıkıca sarıldı. “ Mahra , seni küçük sıçan ! Neredesin kaç gündür ? Yeni kuaför bulduğunu sandım !” Elvis’in bu tepkisine güldüm. Bir tek Elvis bu tarzda benimle konuşabilirdi , ha bir de Gediz. Diğerlerine izin vermiyordum. “ Senden iyi kuaför varsa numarasını alayım tatlım.” Gözlerini abartılı bir şekilde devirip üzerine giydiği pembe gömleği düzeltti. “ Üzgünüm tatlım , benden iyisini bulamazsın , hıh !” Ben tekrar gülerken , Gediz hemcinsinin bu hareketlerine her zamanki gibi , öcü görmüş misali bakıyordu. Uzanıp benden bir , iki santim uzun olan kuaförümün yanaklarını sıktım. “ Oy , senden başkasını isteyen yok ki. Bu güzellere yalnızca sen elleyebilirsin. “ Diyerek saçlarımı gösterdim. O ise yanaklarını kurtarmış ve bir vahşet görmüş gibi saçlarıma bakıyordu. “ Aman Allah’ım , bu saçların hâli ne !” Elvis öyle bir bağırmıştı ki , elimde olmadan kulaklarımı kapatmıştım. Elvis , saçlarımı bir o yana bir bu yana çevire çevire baktı. En sonunda memnuniyetsizce gözlerime baktı. “ Bu hengame ne ? Saçlarını taramıyor musun sen !” Ah, Elvis... Saçlarıma elleyemezken , onları nasıl tarardım ? Üzgün bir şekilde Elvis’e baktığımda , belindeki ellerini çekti ve omuzlarını düşürdü. Boş koltuklardan birini gösterip , “ Sen geç , ben malzemeleri hazırlayıp geliyorum.” O malzemeleri hazırlamaya giderken , ben de gösterdiği dönerli sandalyeye oturup , aynaya baktım. Evet , Elvis her bir sözünde haklıydı. Saçlarım yün topu gibi gözüküyordu. Aynadan , bana baktığını gördüğüm Gediz’e çevirdim yönümü. Ben ona döndüğümde odağını değiştirmiş , Oturduğu üçlü koltukta , sağ bacağını sol bacağının üzerine atmış ve telefonuyla ilgileniyordu. Israrla ona bakan bakışlarımı görmezden gelmedi ve bana doğru kaldırdı kafasını. “ Bir sorun mu var ?” Kafamı iki yana olumsuz bir şekilde salladım. Biz bakışırken , Elvis tekrar içeri geldi ve başını bir bana bir Gediz’e çevirip bıyık altından güldü. Elvis ben ve Gediz’i yakıştırdığını hiçbir zaman , hiçbir şekilde gizlemezdi. Tam aksine hep açıkça söyler ya da ima ederdi. Lakin biz Gediz ile iki dosttan fazlası olamazdık. “ Kuşuma bakmayı kes , kas yığını.” Gediz abartılı bir şekilde gözlerini devirip tekrar telefonuna döndü. “ Hadi kuşum , kaldır kıçını da şu marul yığınına bir bakım yapalım. “ Kaşlarımı çatarak Elvis’e döndüm. “ Saçlarıma kibar davran Elvis.” Dediğimi takmadan yanıma gelip kalçama yandan iki kere vurup ilerlemeli belirtti. Ona gülerken dediği yöne doğru ilerledim. Ben koltuğuma otururken , Elvis ilk önce bir önlük verdi giymek için. Önlüğü üzerime geçirdikten sonra , Elvis , hemen arkamda bulunan saç yıkama lavabosuna saçlarımı yerleştirip yıkamaya başladı. Gözlerimi kapatıp , anın tadını çıkardım. Elvis , saçlarıma lavanta kokulu şampuanı boca edip, elleriyle masaj uygulayarak yıkamaya devam etti. Ellerinin verdiği rahatlık beni mayıştırırken uyumamak için kendimi zor tuttum. Elvis iki kere kullandığı şampuan ve saç kremini yeterli bulmuş olmalı ki , saçlarımı bir güzel durulayıp , havluyla sardı. Kafamı kaldırıp gözlerimi zar zor açtım. Elvis lavaboyu temizledikten sonra yanıma gelip , saçlarımı havludan kurtardı. Saçlarımın nemini alıp bana döndü. “ Fön mü çekelim yoksa ıslak görünümle buklelerini çekici hâle mi getirelim ?” Biraz düşündükten sonra , “ Fön çekelim.” Dedim. Elvis bu cevabımı beğenmemiş gibi kafasını olumsuzca iki yana sallayıp arkama geçti ve ciddi bir şekilde saçlarımı kurutmaya başladı. Elvis’i bu yüzden seviyordum. Komik bir adamdı , eğlenceliydi. Lakin bunların dışında , işini ciddiyetle yapması , ona olan saygımı arttırmış ve devamlı müşterisi hâline getirmişti. Bunların yanında , tıpkı Gediz gibi iyi bir dosttu da. Elvis saçlarımı kuruttuktan sonra , güzelce fönlemeye başladı. Saçlarımın doğal hâlini her zaman daha çok beğenmiştir , Elvis. Bu yüzden fönlemek istediğimde bana az da olsa sinirleniyordu. Ben de doğal hâlini daha çok seviyordum , lakin kombinime şuan uyan model , saçlarımın düz olmasıydı. Tabi ensede sıkı bir topuz da yaptıracaktım. “ Elvis , saçlarımı fönledikten sonra , ensemde sıkı bir topuz yapar mısın ?” “ Bunu duymamış sayıyorum. “ Ona gülümseyip , aynadan kendime baktım. Elvis , fönlediği saçlarımı , ince bir tarak yardımıyla , temiz ve sıkı bir topuz yaptı. Onun yaptığı işleri her zaman beğeniyorum. “ Makyajımı sana bırakıyorum. “ Elvis bu dediğime tebessüm ederken , içten içe kahkaha attığını biliyordum. Arka salondan çıkıp tekrar ön tarafa geçtik. Gediz hâlâ telefonuyla ilgileniyordu. Tabi bu sırada birkaç müşteri daha gelmiş , diğer çalışanlar onlarla ilgileniyordu. Her zamanki yerime oturup , Elvis’e bıraktım kendimi. Elvis , döner sandalyeyi kendine doğru çevirip makyajımı yapmaya başladı. Tabi bu sırada söylediği direktifleri de uyguluyordum. Nihayet göz makyajım bittiğinde , Elvis dudaklarıma kırmızı renk bir ruj sürüp , koltuğumu aynaya doğru çevirdi. Açıkçası yaptığı işe fazlasıyla bayılmıştım. Gözlerimi ortaya çıkarmak için alt kirpiklerinin dibine kahverengi far sürmüş , gür kirpiklerimi rimelle iyice dolgunlaştırmış ve çektiği eyeliner ile gözlerim harika görünüyordu. Tabi göz pınarlarıma sürdüğü parıltıyı geçmemek lazım. Dudaklarımdaki kırmızı rujumla da kendini tamamlanmış hissediyordum. Ayağa kalkıp şöyle bir kendimi süzdüm. Beğeniyle gözlerim parıldarken , parmaklarımı dudağıma götürüp , Elvis’e öpücük attım. Aynı şekilde o da bana karşılık verirken , Gediz’in yanına gittim. “ Yine beklerim , şekerim.” Arkamdan bağıran Elvis’e kıkırdayıp , Gediz’in uzattığı koluna girdim. “ Yine ateş ediyorsun , kıvırcık.” “ Her zamanki hâlim , biliyorsun.” Diyerek göz kırptım. Gediz ise kafasını iki yana sallayarak gülüyordu. Güzelliğimin farkındaydım. Ve bu güzelliğimi kullanıyordum. Biri bana iltifat edince ‘ Teşekkür ederim , o senin güzelliğin .’ ya da ‘ sen daha güzelsin.’ Gibi laflar etmiyordum. Tam tersi , söylediklerini onaylıyordum. Geri iltifat etmeme gerek yoktu. Hayır bu ego değil , kendinin farkında olup , beğenmek. Arabanın önüne geldiğimizde , Gediz’in kolundan çıkıp arka koltuğa oturdum. “ Ajansa mı geçiyoruz ?” kafamı sallayarak ,” Evet , tabi öncesinde Lara hanımla konuşacağım.” Lara hanımın odası , prova salonunun bir üst katında yer alıyordu. Farklı bir yere gitmeme gerek yoktu dolayısıyla. Gediz arabayı prova yapacağımız yere sürerken , telefona gelen bildirimle bakışlarımı oraya çevirdim. Birdeliruzgar@gmail.com'dan yeni bir mailiniz var. Bu bildirimi görmek kaşlarımı çatmama neden oldu. Yaklaşık iki saat önce de bana bir mail göndermişti. Hem de bayağı anlamsız olan bir maildi. İlkinde bana olmadığını düşünmüştüm. Lakin ikinciye tekrar mail atması , gayet de bana olduğunu gösteriyordu. Bir dakika kadar bekledikten sonra , parmaklarım mail ’in üzerinde durdu. Mail’e girip baktığımda tekrar kaşlarım çatıldı. Birdeliruzgar@gmail.com Yorulmadın mı ? Bana bunu yazan kimdi ve neden iki mail ’inde de aynı soruyu soruyordu ? Parmaklarım klavyeyle buluştu. Geceninsessizligi@gmail.com Pardon ? Evet , benim özel mail ’ime göndermişti mesajı. Bunu nereden bulduğunu ve kim olduğunu iyice merak etmeye başlamıştım. Birdeliruzgar@gmail.com Basit bir soru , yorulmadın mı ?
Geceninsessiligi@gmail.com Konusuna göre değişir.
Birdeliruzgar@gmail.com Cevapla , yorulmadın mı ?
Geceninsessizligi@gmail.com Bozuk plak mısın kardeşim bir daha da benimle emir kipi içerisinde konuşmazsan sevinirim!
Birdeliruzgar@gmail.com Bozuk plak değilim. Yalnızca soruma cevap istiyorum.
Geceninsessiligi@gmail.com Hür irademle , böyle bir zorunluluk kendimde bulmuyorum. Bir daha da beni rahatsız etmezseniz sevinirim.
Ve engel. Evet tanımadığım bu kişiyle yeteri kadar çok konuşmuştum zaten. Hem , kimse benimle emir kipi içerisinde konuşamazdı ! Telefonun kilit ekranını kapatıp çantama attım. Daha sonra gömleğimin yakalarını ve kasıklarıma kadar açılmış sağ bacağımı diğerinin üzerine atıp , camdan dışarıya baktım. Sadece bakmak iyi gelmeyince , camı açıp kafamı hafifçe dışarı çıkarıp gözlerimi kapattım. İşte bu iyi gelmişti. Kendini kandırma , hiçbir şey sana iyi gelemez . Beynimin en ücralarındaki ses beni tekrar rahatsız ettiğinde , onu yok sayıp , derin bir soluk çektim içime. Camı kapatıp tekrar eski konumuma gelirken , sekreterimin bana attığı haftalık kontrollerini incelemeye başladım. Sağlık durumum gayet iyiydi lakin , 47 kilo ne demekti ! Sekiz kilo , tamı tamına sekiz kilo vermiştim ! Lanet olsun ! Şuan bir zarganadan farksız değildin. Son bir aydır , önümüzdeki hafta düzenlenecek olan defile için çok sıkı çalışıyorduk. Kimi zaman öğünlerimizi bile atlıyorduk. Zayıflamam gayet normaldi , lakin eski kilomu geri kazansam iyi olacaktı. Normal şartlarda zayıflamak için bir çok mankene baskı yapılırdı , diyet listesi , su orucu ya da kusturma yöntemi , ki çoğunlukla uygulanan kusturma yöntemiydi. Ama en kötüsü de oydu. Çünkü bir süre sonra mide , yediklerini kabul etmiyor , biz istemesek de yediklerimizi boşaltıyorduk. Ah , ilk yıllarımı hatırladım da... Benim için kesinlikle cehennemden beter olan yıllardı. 65 kilo katıldığım modellikte , 55 kiloya düşmüş ve öyle devam etmiştim. Boyum 179 idi. Bu nedenle kilom belli olmuyordu. Lakin yine de zayıflamak zorunda kalmıştım. Şimdi ise iki yılımı alan o sıkı günlerden sonra , sadece bir ayda verdiğim sekiz kilo kanıma dokunuyordu. Sekreterine mesaj atıp , kaybettiğim kilolarımı geri almak için bir liste hazırlamasını istedim. Onaylar bir mesaj aldığımda arabayı süren Gediz’e döndüm. “ 50 kilo olmuşum ! Zayıfladığımı nasıl fark etmezsin ?” “ Etmedim değil , siz mankenler çoğunlukla diyete girdiğiniz için onlardan sandım. Öyle bir şey değil miydi ?” “ Benim kilom idealdi Gediz. Çok kilo vermişim. Nereden bakarsan on kilo , hem de bir ayda !” “ Bu boyla , leylek bacağı gibi göründüğünü itiraf etmeliyim.” Diyerek gür bir kahkaha attı. Kaşlarımı çatarak ön koltuğa yanaştım ve kafasına bir tane geçirdim. “ Sensin leylek bacak , hâlâ çok güzelim bir kere !” “ Güzel değilsin demedim ki , sadece fazla zayıfsın.” “ Kilo almalıyım , acilen kilo almalıyım.” Dalgın bir şekilde yola bakarken , bir hafta da o sekiz kiloyu nasıl geri alacağımı düşünüyordum. 50 kilo dahi oksam yeterliydi. Yeter ki biraz kilo alayımdı. Çünkü bu boyla gerçekten leylek bacağı gibi görünüyordum. Ben düşüncelerimde kaybolurken , Gediz’in sesini duydum. “ Geldik , Mahra hanım.” Tekrar resmileşmişti. Arabadan inip kapımın önüne geldi ve kapımı açtı. Ona ayak uydurarak çantamı koluma , gözlüğümü de gözüme taktım ve arabadan indim. Gediz arkamdan kapıyı kapatıp peşime düştü. Daha ben girişteyken , sekreterim Kansu kapıda göründü. Üzerine her zamanki gibi beyaz gömlek , onun da altına siyah kot pantolon giymişti. Dudaklarına pembe gloss sürmüş ve kahverengi gözlerini ortaya çıkaran bir rimel sürmüştü. Saçlarını ise tepeden sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Elindeki birkaç evrak ve not defteriyle , biraz aceleciydi. “ Günaydın , Mahra hanım.” “ Günaydın , Kansu. Lara hanım nerede ?” “ Odasında demek isterdim lakin prova odasında.” Kaşlarımı çattım. “ Bir sorun mu var ?” Başını hafifçe onaylayarak öne doğru salladı. “ Yeni mankenlerden Seçil hanım. Dün merdivenlerden düsüp ayağını incitmiş. İki hafta kadar dinlenmesi gerektiğini söylemiş doktor. “ Gözlerim fal taşı gibi açılırken derince yutkundum. Lara kesin kıyameti koparıyordur şimdi. Kansu ve Gediz’i arkamda bırakıp hızla prova salonuna geçtim. Ben daha kapıdayken gelen Lara’nın sesiyle duraksadım. “ Siz bir mankensiniz ! Yediğiniz , içtiğinizden en ufak adımınıza kadar dikkatli olmalısınız-“ Daha sözüne devam ediyordu ki , içeri girmemle bakışları bana döndü. “ Oo. Mahra hanım , hoş geldiniz !” dedi kinayeli bir sesle. “ Pek hoş bulmadım , Lara hanım. Sesinizin disebelinden haberiniz var mı ?” “ Seninle de konuşacağız. Geç odama bekle.” “ Size daha önce de söyledim , Lara hanım. Ben sizin bir çalışanınız değilim, bana emir vermeye ya da sesinizin tonunu yükseltmeye hakkınız yok. Dahası bir defile , kimsenin sağlığından mühim değil. Boşta mankenlerimiz var , onlar da defileye katılabilir.” Adımlarını bana doğru çevirip önümde durdu. “ Bugünlere geldiyse , benim sayemde. Bunu unutma, Kandemir.” Sinirle soludum. “ İnanın bana , siz olmasanız da soyadım sayesinde istediğim her hangi bir ajansa rahatlıkla girebilirim. Siz de bunu unutmayın , Lara hanım.” Açık bir tehditti bu. Ya benimle uğraşmayı bırakacaktı ya da başka birinin mankenliğini yapacaktım. Lara hanım arkasını dönüp gitmeden önce Seçil’e döndü. “ Dediklerimi unutma ve ona göre davran bundan sonra. Şimdi git dinlen , sen de odama gel Kandemir.” Dedi. Seçil , Lara hanım görmese de kafasını hızla , onaylarcasına salladı. Ben de Lara’nın arkasından gittim. Asansöre bindiğimizde derin bir nefes almasıyla daha fazla dayanamamış gibi omuzları çöktü. “ Yeniler beni çok zorluyor.” “ Çok üzerlerine gidiyorsun.” Lara ile böyleydik . Yıllar önce bu sektöre adım attığımda, Lara bendeki ışığı görmüş ve yanına alarak beni eğitmişti. Altı yıla yakındır beraberdik. Tabi bu süreçte resmiyeti koparmış , arkadaşlığa kadar ilerletmiştik iletişimimizi. Lakin verdiğimiz ortak kararla , samimi olduğumuzu kimse bilmeyecekti. Bunu bilmeleri bariz bir soruna neden olabilirdi. Çünkü kimsenin bilmediği bir şey daha vardı. O da , bu manken ajansının iki ortağından biri bendim. Lara ile ortak bir şekilde yürütüyorduk bu ajansı. Ama bunu Kamer ve tabii ki ailem dışında kimse bilmiyordu. Bilmelerine de gerek yoktu. Çünkü bilenler param sayesinde bu işi elde ettiğimi iddia edebilirlerdi. Ki edenler vardı... Bir elimi Lara’nın omzuna koyup hafifçe sıvazladım. Bu defile sand8ğımızdan daha mühimdi. Bu yüzden stresliydi Lara. Ufak bir sorun bile olsun istemiyordu. Lakin kusursuz insan yoktu, İllaki bir hatamız olacaktı. Biz istemesek dahi olur o hata. “ Ne yapacağım bilmiyorum Mahra.” “ Streslisin. Bu stresi atmak ister misin ?” Bana dönüp şöyle bir baktı ve sonra güldü. Ben de onunla birlikte güldüm. “ Atalım , ama önce sen şu magazinleri bir yok et. Allah’ım , o adamla mı , cidden mi ?” Kusacakmış gibi yüzünü ekşitip ‘ öğh.’ Diye ses çıkardı. Az evvel okşadığım omzuna bir tane geçirdim. “ Saçmalama , iş teklifinde bulundu , ret ettim. “ Yan bir bakış atıp , “ Zaten ona bakacağımı , nasıl düşünürsün ki ?” Açılan asansör kapısından beraber çıktık. Lara’nın odasına doğru ilerlerken , “ Eskileri hatırlarsan...” eh , yani. Hayatıma öyle ahım , şahım biri girmemişti. Genel tip ortalamasında insanlardı. Bu benim hiçbir zaman zorun olmadı. Ama şimdi Lara deyince , bir garip oldum. “ Adı üstünde , eski.” Lara tekrar gülerken odasına giriş yaptık. O kendi masasına geçerken ben de masanın önündeki rahat , tekli koltuklardan birine oturdum. Açılan bacağımı toplama zahmetine düşmeden bakışlarımı Lara’ya çevirdim. Elindeki kağıdı bana uzattı. “ 16.00 ‘ de yayın var. Ne konuşacağın belli. Ne yapman gerektiğini de biliyorsun. Nizar Karyeli ’de orada olacak. İkiniz artık yarattığınız dağınıklığı bir şekilde toparlarsınız.” Başımı onaylarcasına salladıktan sonra uzattığı kağıttaki kısa ama yeterli açıklamayı okuyup , kağıdı katladım ve çantama koydum. Mola’da tekrar yapardım. “ Kaner Erkuran’la tanıştım. Nasıl diye sorma ama adama ben Mahra değilim , dedim.” Bakışlarımı çantamdan çekip Lara’ya çevirdim. Sanki bunu dememi bekliyormuş gibi bakıyordu. Bir şey mi biliyordu ? “ Biliyorum. Kaner Bey ile konuştuk.” Gözlerim fal taşı gibi açılırken , “ Nasıl yani , beni tanımış mı ?” Kafasını sallayarak beni onaylarken , “ Geçen gün ki provalarda sizi uzaktan izledi , ben de tanıttım. Yani bu karşılaşma ikiniz arasındaki bir tanışma faslı. Yoksa adam seni zaten tanıyor.” “ Bunu bana nasıl söylemezsin ? Rezil oldum adama ya !” O bana gülerken , kaşlarımı çatarak , “ Bir dakika , asıl konuyu atladım. Kamer Erkuran seni arayıp , benden mi bahsetti.” Başını onaylarcasına salladığında , “ İyi de neden ? “ Derin bir nefes aldı. “ Seninle yakından ilgileniyor. New York’ta ki defilede ülkemizi temsil ettiğinden beri birçok firma ve tasarımcı seninle ilgileniyor. Tabi bu daha başlangıç. “ “ O , ne demek şimdi ? Adam beni mankeni mi yapmak istiyor ?” Başını onaylarcasına , öne arkaya salladığında , “ Red edildi. Kabul etmiyorum , iletirsin.” Bu halime hafif tebessüm ederken , masasından kalkıp karşımdaki tekli koltuğa oturup , öne doğru eğrildi ve ellerimi avuçlarının arasına aldı. “ Bunu söyleyeceğimi tahmin etmezdim ama... “ Ellerimize bakıp yutkunduktan sonra , gözlerini gözlerime çevirdi. “ Evet iyi bir mankensin , iyi bir ortaksın da , ama bu ajansta olman pek işe yaramıyor. Başarılı bir mankensin. Sevilip , sayılıyorsun. Ama sadece belli bir kitle tarafından tanınıyorsun. Kamer Bey yeteri kadar tanınan gayet iyi bir tasarımcı , onun tasarladığı kıyafetleri giyerek defilelere katılırsan , kimse önünde duramaz , burası sana sadece engel. Önüne gelen bu fırsatı kaçırma.” Çatık kaşlarım bir saniye düzelmezken , ellerimi ellerinden kurtarıp öfkeyle ayağa kalktım. “ Bana ne ya ? İyi bir tasarımcıysa tasarımcı , bana ne ? İstemiyorum tanınmak falan. Ben burada gayet mutluyum. Burada bir ailem var ve bu aileyi toparlamak kolay olmadı. Şimdi yılların emeğini bir tasarımcı için feda edemem ben. Yerimde mutluyum , beni de sakın ha bir daha böyle konuşmalar için çağırma.” Hızla kapıya yürüdüğümde , “ Mahra.” Diye seslenen Lara’yı duymazdan gelip açtığım kapıyı sertçe kapatıp odadan çıktım. Bunu benden nasıl isterdi ya ? Bu ajansa , buradaki mankenlere , çalışanlara ne kadar bağlı olduğumu biliyordu ve ona rağmen benden böyle bir şey istiyordu. Bu ajansı bugünlere getirmek ne kadar zordu , en iyi o biliyordu. Şimdi nasıl olurdu da yuvamı terk etmemi isterdi benden ? Asansörü boş verip , merdivenlerden inip prova salonuna ilerledim. Lara’nın dediklerini duymamış farz edeceğim. Salona girdiğimde kızlar elbiselerini giyiyorlardı. Girişte bekleyen Kansu beni gördüğünde , elindeki elbiseyle yanıma geldi. “ Giyeceğiniz elbise , Mahra hanım.” Elindeki elbiseyi alıp giyinme kabinine ilerledim. Kabine girdiğimde paravanı çekip elbiseyi askıya astım. Ayağımdaki topukluları çıkarttıktan sonra üzerimdeki gömlek ve eteğimi çıkarttım. Sadece alt iç çamaşırımla kaldığımda karşımdaki aynaya baktım. Beyaz teninin belirli yerlerinde hafif kızarıklık ve morarıklar vardı. Cildim fazla hassas olduğu için , fark etmeden çarptığım yerlerden dolayı cildim morarıyordu. Lakin beni rahatsız eden bu değildi. Bir avuca ancağı sığacak göğüslerimin hemen altında olan iki parmak genişliğindeki morarıktı. Daha önce hiç böyle bir morarıklığım olmamıştı. Sabah duş aldığımda da görmemiştim. Bu yara ne ara olmuştu ? Kaşlarımı çatarak yaraya dokundum. Hissettiğim sızı inlememe neden oldu. Bu yaraya bir çare bulsam iyi olurdu. Çünkü giyeceğim elbise göğüs altımı açıkta bırakıyordu. Paravanın perdesinden kafamı çıkartıp , “ Kansu , Lara hanımın odasından çantamı getirir misin ?” Çantamda gerekli malzemeler vardı. “ Getiriyorum.” Kansu çantamı almaya gittiğinde , vücudumun görmediğim yerlerinde de morarıklar var mı diye , sırtımı aynaya doğru çevirdim. Sırtımda da ufak morluklar bardı. Hepsini kapatmam gerekiyordu çünkü elbisemin sırt dekoltesi de vardı. Kısa süre sonra , “ Çantamız , Mahra hanım.” Diyen Kansu’nun sesini duydum. Perdeyi hafif aralayıp , “ İçeri gel , Kansucuğum.” Kansu sorgulamadan içeri geldi. Kansu daha önce de beni çıplak g9rdüğü için bu hâlimi sorgulamadı. Lakin morarıklarımı gördüğünde , şokla ağzını kapattı. “ Mahra hanım , vücudunuz.” “ Evet , şimdi bu morlukları kapatmama yardım eder misin ?” Ağzındaki elini indirip hızla kafasını salladı. “ Çantamda malzemeler var.” Normalde sırtımda morarıklar olmazdı. Lakin dün gece tam olarak neler olduğunu , nasıl uyanmadığımı hâlâ sorguluyordum. Çünkü hatırlamıyordum. Kansu çantamdan malzemeleri çıkartıp , önce sırtımdaki daha sonra omuzlarımda oluşan birkaç kızarıklığı ve son olarak karnım ve göğsümün altındaki morarıkları kapatıp malzemeleri çantama koydu. “ Bitti , Mahra hanım.” Aynadan baktığımda , vücudum ilk haline göre daha iyiydi. “ Teşekkür ederim Kansucuğum.” Başını hafif sallayıp , “ Rica ederim lakin nasıl oldu bu morarıklar Mahra hanım?” Elbiseyi üzerine giymeden önce , Kansu’ya döndüm. “ Yine farkına varmadan bir yerlere çarpmışımdır , biliyorsun vücudum fazla narin.” “ Biliyorum. Lakin daha önce hiç bu kadar çok morluk olmamıştı. “ Vücudumda ne zaman morluk oluşsa onları Kansu’ya kapattırırdım. Bunlar genelde birkaç morluktan ibaret olurdu. Lakin bugün o birkaç morluktan daha fazla morluğum vardı. Kansu da bu yüzden şaşkındı ve merak ediyordu. “ Gece yataktan düştüm. O sıra komodine falan çarpmış olmalıyım , neyse hadi sen çık da ben giyineyim.” Kansu kabinden çıkarken , elbisemi elime aldım. Kız sanki beni hiç çıplak görmemiş gibi onu kovmuştum bir de. Mavi boyundan bağlamalı , tam göğsümün altında bitip , göğsümün orta çizgisinden göbek deliğimin üstüne kadar uzanan , ince kumaş belimden aşağı sarkan mini eteği destekliyordu. Eteğin ön bacaklarımda iki parmak uzunluğunda yırtmacı vardı. Sırtımı tamamen açıkta bırakan bu elbise bana çok yakışmıştı. Ama en sevdiğim olayı ise bu elbisenin mavisinin , Safir mavi olmasıydı. Bu renge bakarken , istemsizce tebessüm ettim. Aklıma Kaner Erkuran gelmişti. Safir mavisi gözlerin sahibi... Aynada kendime baktığımda , salak gibi sırıttığımı fark edip , kafamı iki yana sallayarak kendime geldim. Eski kıyafetlerim ve çantamı özel kabinimde bırakıp , salona doğru ilerledim. Bu sırada Kansu’ya sesleniyordum. “ Kansu , topukluları getirir misin ?” Hâlâ hafiften sırıttığımı fark edince , tekrar kendimi toparlamaya çalıştım. Leyla gibi gezme ortalıkta. Beynimin dehlizinden gelen bu sesi onayladım. Salak saçma geziniyordum ortalıkta. Hem de sadece gözlerini düşünmeme rağmen. He anam he , anladık biz. İç seslerimin benimle dalga geçmek gibi huyları vardı , canlarım benim. Prova salonuna girdiğimde kızların ip gibi dizildiğini , Lara’nın karşısında , sırtı bana dönük , üzerine siyah gömlek ve pantolon giyen bir adamla konuştuğunu fark ettim. Kaşlarımı çatarak kızlara baktığımda , hepsinin çoktan giyindiğini gördüm. Bana yaptıkları kaş gözden , bu şahsın önemli biri olduğunu ve benim ayvayı yiyeceğimi anlamıştım. Çünkü bir tek ben geç kalmıştım. “ Mahra hanım , ayakkabılarınız.” Kansu , siyah ince topuklu ayakkabılarımı bana uzattığında , elime aldım. Ama tam bu sırada sırtı bana dönük adam ve Lara’nın bakışları bana döndü. Gördüğüm yüzle ufak bir şaşkınlık yaşadığımda , karşımdaki adam beni süzüyordu. Bakışları mini eteğim sayesinde iyi de ortaya serilmiş , uzun bacaklarımda oyalandı. Daha sonra saçlarıma baktı. Saçlarıma bakarken kaşlarını hafifçe çattı. En son yüzüme baktığında , derince yutkundum. Tanımıştı , lanet olsun beni tanımıştı. Ama ben ne yaptım ? Hiç tanımamış gibi sandalyelerden birine oturup , hiç acele etmeden topuklularımı ayağıma giymeye başladım. Evet karşımdaki adam , Safir mavisi gözlerin sahibi , Kaner Erkuran’dı. Onu tanımamam imkânsız gibi bir şeydi. Bakışlarının hâlâ üzerimde olduğunu biliyordum , lakin umursamamaya çalıştım. Tabi içimde o garip his aynı şeyi düşünmüyordu ama... Topuklularımın bilekten yukarı doğru uzanan iplerini , alt bacak kasımda bağlayıp ayağa kalktım. Gözlerimi ona değdirmeden , Lara’ya döndüm. “ Beyefendi kim ? Eğer işiniz uzayacaksa siz odaya geçebilir misiniz ? Malum yapmamız gereken bir prova var. “ Lara’nım uyarı dolu bakışlarını umursamadım. Yüzümü kızlara çevirdim. “ Biz provaya başlayalım.” Diyerek yanlarına gittim. “ Mahra , buraya gelir misin?” Lara’nın sesiyle yönümü ona çevirdim ama yanlarına gitmedim. “ Daha sonra gelirim , bugün işim fazla yoğun bildiğiniz üzere. İki saat sonra da canlı yayına katılmalıyım , iki saat ise prova için ancağı yeter. “ diyerek tekrar kızlara döndüm. “ Tanışmamak için fazla ısrarcısınız , Mahra hanım.” Onun sesini duyduğumda , kalbimin istemsizce daha hızlı attığını hissettim. Yönümü tekrar onlara çevirirken , bu sefer bakışlarımın hedefi Safir’di. “ Ah , üzerinize alınmayın lütfen. Sadece bugün fazla yoğunum.” Bakışları hâlâ benim üzerimdeyken tebessüm etti. Bir dakika o gülümsedi mi ? İçim bir hoş olurken , bakışlarımı kaçırmamak için kendimle büyük bir savaş vermem gerekti. “ Beş dakikanın size bir zararı olacağını sanmıyorum. Vaktinizden olursanız da sorumluluğunu alır , sizi gerekli yere yetiştiririm.” Bakışlarımı gözlerinden bir an olsun ayırmadım. Tamam biraz konuşmanın kimseye zararı olmazdı. Demiyor da onunla yolculuk yapmak için harika bir fırsat ! İç ses , sus! Evet şuan ciddi ciddi iç sesimle kavga ediyordum. İç sesimi boş verip , adımlarımı Kaner’in yanına doğrulttum. Her adımımda mini eteğimin yırtmacı sayesinde uzun bacaklarım daha da ortaya çıkarken , duruşumdan , yürüyüşüme kadar bir manken olduğumu belli ediyordum. Ki o da farkındaydı ki , ben yürürken daha da dikkatli inceliyordu beni. Yanına vardığımda tam karşısında durdum. Lara da bir adım öne geçip , Kaner’in yanında durdu. “ Önümüzdeki hafta defilenin sahibi, Kaner bey.” Diyerek Kaner’i gösterdi. Daha sonra Kaner’e beni göstererek , “ Ajansımızın en güçlü mankeni , Mahra Kandemir.” Elimi uzatarak , uzattığı elini sıktım. “ Tanışma faslımız bittiyse ben işime dönebilir kıyım ?” diyerek elimi çektim. Lakin konuşmayı sürdürmeye niyetleri vardı. “ Bugün giydiğiniz kıyafetler , defilede giyecekleriniz.” Diyerek konuştu Lara. “ Tamam. , harika. Elbiseler çok şık da ben işime dönsem artık ?” Lara bıkkın bir nefes alıp , “ Tamam. , hadi git.” Dedi. Safir bakışların üzerimde olduğunu hissettiğimde , dönüp bakmadım. Kızların yanına gidip , “ Hadi çıtırlar , şov zamanı !” Kızlar gülerken ben de onlara tebessüm ettim. Ben önde kızlar arkamda podyuma doğru yürüdük. “ Selma sen Mine’den sonra çıkacaksın. Ceyda sen de Selma’dan sonra...” Diyerek kimin , kimden sonra çıkacağını belirtmiştim. Henüz podyuma çıkmadan evvel , “ Unutmayın , kendinizden emin , donuk bakışlar , omuzlar dik kollar yanlarda ve fazla sallanmıyor , en önemlisi , ilk adım her zaman sağ bacakta , unutmayın !” Kızlar dikkatle beni dinlerken , son cümlelerimi kurdum. “ Ben dışarıda sizi gözlemleyeceğim. En son ben çıkacağım zaten , hadi bakalım , iyi şanslar !” Podyumun arka salonundan çıkıp , ön tarafa geçtim. Boştaki sandalyelerden birine otururken , ellerimi iki kere birbirine çarptım. “ Başla Mine !” Komutumla Mine podyuma geçip yürümeye başladı. Üzerine giydiği mor abiye tarzı elbise ona yakışmıştı. Elbisenin derin bir göğüs dekoltesi , ön bacağını tamamen açıkta bırakan bir yırtmacı vardı. Dolgun fiziği ile elbiseyi üzerinde çok güzel taşıyordu. Lakin sol ayağındaki aksaklık arada ayağının sekmesine , bu da yürüyüşünün bozulmasına neden oluyordu. “ Mine sol ayağını daha kuvvetli bas .” Dediğimi yapıp , sol ayağını daha kuvvetli kullanınca , ayağındaki aksaklık kayboldu. Mine podyumun sonuna geldiğinde , arkasından Selma podyuma giriş yaptı. Mine bir elini beline koyup poz verdikten sonra geldiği kısmı geri döndü. Onun arkasından gelen Selma’da hiçbir problem yoktu. Tüm adımları dengeli , duruşu dikti. Selma’nın ardından , Ceyda geldi. Ceyda yürürken , her iki yanıma , iki sandalye çekildi ve onlara malum kişiler oturdu. Kaner sağ tarafımdayken , Lara solumdaydı. Tam onlara bir şey diyecektim ki , Safir gözlüm konuştu. “ Siz devam edin , lütfen. Biz sadece izleyiciyiz.” Dediği gibi yapıp gelen mankenleri inceledim. Birkaç manken daha podyuma çıktı. Onlarda hiçbir sorun yoktu lakin boyu 172 olduğu için yaklaşık on cm’lik topuklu giyen başka bir manken podyuma çıktı. Giydiği topuklu yüzünden , adım atması zorlaşıyordu. “ Hüma daha kısa bir topuklu giyip , tekrar yürü.” Ondan sonra gelen birkaç mankeni daha bası noktalarda uyardım. Ben ne zaman birini uyarsan , Safir gözleri üzerimde hissediyordum. Sadece o anlarda da değil , çoğu kez gözlerini üzerimde hissediyordum. Ama yine de bakmıyordum. Çünkü emin değildim , belki de sadece bir histi. Ama adam beni tanıyordu , yalanımı yakalamıştı , üstüne beni Lara’ya anlatmıştı ! Üstüne bir günde iki kez karşılaşmıştık. Bu hiç de hayırlı değildi. Ben önümüzdeki haftayı beklerken , Safir gözler bana sürpriz yapmış, bir günde iki kez karşılaşmıştık. Benim sıramın yaklaştığını çıkan mankenden anladım ve Lara’ya döndüm. “ İki kişi kaldı , onları gözlemler misin ?” Başıyla onayladığında ayağa kalkıp , üzerimi düzelttim ve podyumun arka kısmına geçtim. Her adımımda sırtımdaki derin bakışları hissetmemeye çalıştım. Bu adam kesinlikle konuşmak istiyordu. Yalanımı yüzüme vurmak istiyordu. Bundan başka açıklaması olamazdı bu derin bakışların. Arka salona geçtiğimde , sırada bir kişinin kaldığını gördüm. Oraya gitmeden önce , “ Kızlar .” diyerek yaklaşık yirmi kızın bakışlarını kendime çevirdim. “ Hepiniz harikaydınız , lakin söylediklerimi unutmayın , eksik kısımları bir hafta da toparlayacağız. Güveniyorum size. Şimdi kıyafetlerinizi değiştirebilirsiniz , bunları defile günü giyeceğiz.” Onaylar mırıltılar duyduğumda , son çıkan kızın bıraktığı boşluğa geçtim. İki dakika sonra da arka salona giriş yapan kızla sıramın geldiğini anladım ve hemen çıktım. Giydiğim topuklu sayesinde , boyum biraz daha uzun gözükürken , kendimden emin , cesur bakışlarla podyumda yürümeye başladım . Her bir adımım , diğer adımımı desteklerken , başım dik bir şekilde karşıya bakıyordum. Ne fazla donuk ne fazla hisliydi bakışlarım. Podyumun ucuna geldiğimde , bir elimi belime koyarak hafif yan dönüp poz verdim. Birkaç farklı poz daha verdikten sonra , geldiğim gibi geri dönmeye başladım. Daha podyuma attığım ilk adımdan , bakışlarını hissettiğim adamı umursamamaya çalışmak bile çok zordu. Şu bakışlarını bıraksa iyi eder. Yoksa kalp sağlığı bakımından biraz kötüleşebilirim. Adımlarım sona erip arka salona geçtiğimde , kızların kendi özel giyinme kabinlerinde kıyafetlerini değiştirdiklerini gördüm. Ben de onlara ayak uydurup , kendi kabinime girdim. Üzerimdeki Safir mavisi elbiseyi çıkartıp , sabah giydiğim kıyafetleri tekrar üzerime giydim. Son olarak siyah stilettolarımı da giyip , çantamı koluma takıp kabinden çıktım. İçeri girip , “ Kızlar , ben gidiyorum. Moladan sonra provaya devam edin. Selin bana bir tane video gönderirsin.” Selin başını onaylarcasına salladıktan sonra , hızla salondan çıktım. Arkamdan Kansu’nun da geldiğini gördüm. Ajanstan çıkıp otoparka girdiğimde , Gediz’in telefonda konuştuğunu gördüm. Yanına gittiğimde , telefonu kapatıp cebine koydu. “ Nasıl-“ konuşmaya devam edecekti ki , arkamdan gelen Kansu’yu görüp sustu. “ Yayına yetişmem lazım Gedizciğim. Gidelim mi?” Gediz kafasını sallayıp şoför koltuğuna geçti. Kansu da yolcu koltuğunu açıp oraya geçtiğinde , arka kapının kapısını açıp , tam içeri girecektim ki , “ Mahra hanım.” Diyen sesi işittim. Omuzumun üzerinden arkama baktım. Safir mavisi gözleri gördüğümde , arabasının , arka kapısını açmış bana baktığını gördüm. “ Buyurun , Kaner bey.” Diyerek yönümü tamamen ona döndüm. “ Size bir sözüm vardı.” Diyerek açtığı kapıyı işaret etti. “ Kibar teklifiniz için teşekkür ederim. Lakin kendi aracımla gidebilirim.” Dediğimi onaylayacağını zannederken , “ Konuşmamız gereken konular olduğunu düşünüyorum.” Demesi beni dumura uğrattı. Derin bir nefes alıp , kapıyı kapattım. Gediz’in camına doğru , “ Gedizciğim , siz ilerleyin , ben arkanızdan geleceğim.” Gediz kaşlarını çattığında , ona arkamı dönüp , Kaner’in açtığı kapıya doğru ilerledim. Gediz’e kısa mesaj atacaktım. Arabadan içeri girdiğimde, Kaner’de hemen ardımdan , yanımdaki boş koltuğa oturup arabanın kapısını kapattı. Kaner’in kapıyı kapatmasıyla , araba ilerlemeye başladı. Yırtmacımdan dolayı boydan boya açık olan bacağımı birazda olsa kapatmak için , siyah deri çantamı bacağımın üzerine koydum. Aynı anda telefonu çantamdan çıkartıp , Gediz ile konuşmama girdim. Mahra Kaner beyle , defile hakkında konuşmamız gerekenler var. Beni o bırakacak.
Süper Koruma 😜 Ne alaka kızım , sen mankensin. Defile hakkında konuşacaksa , Lara hanımla konuşması lazım.
Mahra Gedizciğim , sorun yok. Yayın çıkışı konuşuruz.
Süper Koruma😜 Tamam , dikkat et.
Mahra Ederim. Konuşmadan çıkıp , telefonu çantama attım. Gömleğimin yakasını düzelttikten sonra , “ Sizi dinliyorum. Ne hakkında konuşacağız ?” Bakışları tekrar bana döndüğünde , bu sefer yüzümü ona döndüm. Sabahki gibi saçlarıma bakıyordu. Neden sürekli saçlarıma bakıyordu ? İnatla gözlerine baktığımı anladığımda , Safirlerini kehribarlarıma çevirdi. “ Neden yalan söylediğinizi anlatmakla başlayabilirsiniz.” Ben yalanımın hesabını vermek zorunda mıydım ? Yoo. Böyle bir zorunluluğum yoktu. Evet , beni etkilemişti. Bunu inkâr etmiyorum. Lakin bana hesap soramazdı. Alay edercesine güldükten sonra , gözlerine baktım. “ Bir yalan söylesem dahi , bunu açıklamak zorunda olduğumu sanmıyorum.” Dedim tek kaşımı kaldırarak. Bu tepkime o da yavaşça iki kaşını kaldırarak güldü. Tekrar bana baktığında bu sefer yüzünde ciddi bir ifade vardı. “ Bana yalan söyleyen biri ile neden iş yapayım ? Bir sözümle sizi defileden men edebilirim. Lakin başarınızın farkındayım , ve böyle bir başarının elimden kaymasını istemem.” Şaşkınlıkla gözlerine baktım. “ Yapamazsınız. Beni o defileden men edemezsiniz.” Alayla , “ Yaparım , ve bunu çok iyi biliyorsunuz.” Normalde yapmayacağım bir şeyi yaptım. Daha doğrusu kimsenin bilmemesi gereken bir gerçeği ağzımdan kaçırmış oldum. “ Eğer beni defileden çıkarırsanız , bir imzayla ajansımızla yaptığınız anlaşmayı men ederim. Bir haftada yeni bir ajans bulabilirseniz , şanslısınız .” dedim sırıtarak. O ise kaşlarını çatarak , “ Hangi sıfatla yapacaksınız bunu , bir manken olarak mı ?” diye sorduğunda güldüm. “ Ajansın ortağı olarak. Ve yanlış hatırlamıyorsam , az önce bana ihtiyacınız olduğunu dile getirdiniz. İhtiyacınız olan bir mankeni , manken sıfatıyla küçük düşürmek çok yakıştı size. “ Kaşları bu sefer şaşkınlıkla havalanırken , alaylı bir şekilde göz kırptım. Beklediğim tepkinin aksine kahkaha atmaya başladığında , bu sefer şaşkına dönen bendim. Bu adam neye gülüyordu şuan , komik bir şey oldu da ben mi kaçırdım ? “ Açık açık beni tehdit ediyorsun. Üstüne lafını esirgemiyorsun. “ dedi kahkahalarının arasından. “ Yok hayır , siz beni söylediğim yalanı , kendi şahsi kararımla söylediğim yalanı açıklamamı istediniz. Ben ret edince de , siz beni defileye dahil etmemekle tehdit ettiniz. Bunu siz yaptınız. Ben sadece karşılık verdim. “ Derin bir nefes alıp gözlerime baktı. “ Çok manasız. Bugün olmasa bir haftanın sonunda zaten görecektim. Neden böyle bir yalan söylediğini anlamıyorum.” Fark ettiğim şey ise benimle sizli bizli değil , senli benli konuşuyordu. Ne ara sen ve ben olmuştuk ? “ Siz beni zaten tanıyordunuz , Yalan söylesem dahi ilgilenmemeniz gerekiyor. Sahi siz neden benim yalanımla ilgileniyorsunuz ? Üstelik beni defileden men edecek kadar büyük bir yalan da değil , sadece manken olmadığımı dile getirdim. Lakin siz zaten manken olduğumu biliyorsunuz ?’ diye sorduğumda gözlerini kaçırdı. Zararsız bir yalandı ve ona hiçbir kötü etkisi yoktu. Buna rağmen benden neden bir yalanın açıklamasını istiyordu , anlayabilmiş değilim. Gözlerimi bir süre daha üzerinde tuttuktan sonra , cevap vermeyeceğini anlayıp , bakışlarımı cama çevirdim. Neredeyse yayın yapılacak yere varmıştık. Yaklaşık beş dakikanın ardından , ajansın önümdeydik. Araba durduğunda , tam kapıyı açacakken yanımdaki şahıs konuşmaya başladı. “ Bekliyorum.” Kaşlarımı çatarak , ona döndüm. “ Pardon ,anlamadım ?” Bana bakmadan karşıya bakıyordu. Karşı dediğimse koltuk kafasıydı. “ Yayın bitene kadar buradayım. “ Kapıyı açıp dışarıya adımımı atıp , hafif eğilerek arabanın içinde oturmuş , nihayet yönünü bana çevirmiş adama baktım. “ Beklemenize gerek yok , Kaner bey. Bir manşetin de sizinle çıkmasını , ikimizde istemeyiz. İyi günler. “ diyerek yapmacık bir tebessüm yollayıp , kapıyı suratına kapattım. Çantamdan gözlüğümü çıkarıp taktıktan sonra ilerlemeye başladım. Ajansın giriş kapısındayken , arkamda beliren iki gölge tanıdık geldi. Biri dev cüssesiyle yakın korumam olan Gediz iken , diğeri ürkek bir gölgeye sahip olan Kansu’ydu. Lakin üçüncü bir gölge , beklediğim bir şey değildi. Bu yüzden hafifçe omzunun üzerinden arkama baktım ve gölgenin sahibini görmüş oldum. Kaşlarımı çatarken , neden arkamdan geldiğini algılamaya çalışıyordum. Bugün de ammağı kaş çattım , alnım kırışmasa iyidir. O cüsseyi daha fazla sorgulamadan içeri girdim. Kansu hemen sağ yamacıma gelip , bana yapacağım röportaj için kısa kısa açıklamalar yapıyordu. Kansu bir yandan konuşurken , çoktan yayın için hazırlanan salona girmiştik. Bozar Karyeli benden önce gelmiş , boş sandalyeler sen birine oturmuştu. Muhabirler ise kameralarını düzenliyor , not defterlerini hazırda tutuyorlardı. Gözlüğümü çıkarıp çantama koydum ve Nizar Karyeli’nin sağ tarafında kalan , boş sandalyeye doğru ilerleyip oraya oturdum. Gözlerim konuşma yapılacak kürsüdeyken , Nizar Karyeli’nin sesini işittim. “ Mahra.” Niye ismimle hitap ediyordu ? Bakışlarım Nizar Karyeli’ye döndüğünde , siyaha çalan kara gözleriyle karşılaştım. “ Nizar Bey ?” Yönünü biraz daha bana çevirip , üzerine giydiği ceketi düzeltti. Hafif araladığı bacaklarının ortasına, kavuşturduğu ellerini koydu. “ Nasılsın ?” Kaşlarımı çattım. Bu adam neden benimle bu şekilde konuşuyordu ? “ İyiyim Nizar Bey , siz nasılsınız ?” Hafif tebessüm ederek , bakışlarını arkamda bir yere çevirdi , bu bakış iki saniyeden fazla sürmemişti. Kara gözlerini , kehribarlarıma çevirdi. “ Seni görmek beni daha iyi yaptı diyebilirim , güzel mankenimiz.” “ Pardon ? Buraya hangi yanlış anlaşılmayı düzeltmeye geldiğimizi hatırlatmak isterim. “ Nizar Karyeli şaşkın bakışlarını yüzümde gezdirdi. “ Daha geçen gece benimleydin. Yaşadıklarımızı-“ Hızla ayağa kalktım. “ Ne münasebet , siz neyden bahsediyorsunuz ? Şuan yaptığınız şey üzerime iftira atmaktan başka bir şey değil !” O da benim gibi ayağa kalktığında , fazlaca öfkeli görünüyordu. “ Mahra , bana hatırlamadığını söyleme. “ “ Nizar Bey , şuan cidden sınırlarınızı aşıyorsunuz. Sizinle iş konuşması dışında buluşmadım. Bir ilişkimiz olmadı. “ Tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki , elinde not defteriyle sunucu yanımıza geldi. “ Mahra Hanım , Nizar Bey. “ Bakışlarımı bana iftira atan adamdan çekip , spiker kadına çevirdim. “ Dilerseniz yayına başlayalım.” Onu onaylayarak arkasından ilerlerken , Nizar Bey’de benim arkamdan geliyordu. Adam bildiğiniz bana , onun koynuna girdiğimi ima etmişti , düpedüz geçen gece birlikte olduğumuzu söylüyordu. Yalana bakar mısınız , ben geçen gece... “ Yayını başlatıyorum.” Arkadan gelen kısa bir bip sesinden sonra yayın başladı ve sunucu konuşmaya başladı. “ Gün Ortası’ndan hepinize merhaba , sevgili izleyiciler. Ben sunucunuz Tülin Yıldırım.” Sunucu önce gün içinde aktaracağı bilgileri sıraladı , en sonunda ise hemen sol tarafında oturan ben ve Nizar Karyeli’yi ekranlara gösterdi. “ Ve uzun zamandır en çok merak edilen , magazinlerin iki hafta boyunca peşini bırakmadığı ,aralarımda bir ilişki olduğu düşünülen çiftimiz bizimle birlikte. Hemen yanımda , ülkemizin güzeller güzeli yüzü Mahra Kandemir ve onun yanında ise Ülkemizin en önemli Lojistik şirketlerin CEO’larından Nizar Karyeli bulunmakta.” Ekran ikimize döndüğünde , hafif tebessüm ettim. Ekran tekrar kadına dönerken , oturduğum döner koltukta rahatsızca kıpırdandım. “ Hepimizin günlerce beklediği o soruyu şimdi hepimizin adına , çiftimize soruyorum.” Kadın sözünü kestiği an konuştum. “ Öncelikle , belirtmek isterim ki biz bir çift değiliz Tülin Hanım. Bu şekilde bizden bahsetmeniz , sizin de takdir edeceğiniz üzere pek hoş olmuyor.” Kadın mahcupça gülümsedi. “ Çok haklısınız , Mahra hanım. Kusura bakmayın. Öyleyse ilk soruyla başlıyorum. Siz çift olmadığınızı iddia ediyorsunuz lakin , iki hafta önce , birkaç muhabir sizin fotoğraflarınızı çekmiş bulunuyor , buna ne diyeceksiniz ?” Aynı anda , bizim iş üzerine konuştuğumuz o andaki fotoğraflar ekrana yansıtılmıştı. “ Kesinlikle bir yanlış anlaşılmadan ibaret. Fotoğrafta da göreceğiniz üzere masanın üzerinde bazı evraklar var. Nizar Bey’in isteği üzerine bir iş görüşmesinden ibaretti.” Kadın anlarcasına kafasını sallayıp , Nizar Karyeli’ye döndü. “ Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz , Nizar Bey ?” Nizar Karyeli önce bakışlarını bana çevirdi , ardından sunucuya baktı. “ Mahra Hanım’ın dediği gibi , benim isteğim üzerine ayarlanmış bir iş görüşmesinden ibaretti. Lakin hak verirsiniz ki mankenimiz bu aralar pek iş kabul etmiyor. “ Diyerek kendiyle birlikte sunucuyu da güldürmüştü. Komik olan neydi ? Kadın önündeki deftere bakıp , tekrar bize döndü. “ O zaman bir diğer soruma geçiyorum. “ İkimizde kafamızı onaylarcasına salladığımızda , kadın sorusunu iletti. “ Şuanda iki tarafta bekar hayatı yaşıyor. Doğal olarak yeni bir bahar başlayabilir , bu konu hakkında düşünceleriniz nelerdir ?” Tam konuşacaktım ki , Nizar Karyeli benden hızlı davrandı. “ Siz olsanız böylesine bir güzelliği kaçırmak ister miydiniz ?” Kadın gülünce konuşmaya devam etti. “ Her erkeğin isteyebileceği kadar güzel bir kadın , Mahra hanım. Dolaylı olarak her erkek gibi ben de Mahra hanımı isterdim. “ “ Bu bir nevi aşk ilanı mıydı , Nizar Bey ?” Kadın ve ikisi gülerken ben pek keyif almıyordum. “ Nasıl yorumladığınıza bağlı , Tülin Hanım.” Kadın onu onaylayıp bana döndüğünde, kendimi zorlayarak tebessüm ettim. “ Peki ya siz Mahra hanım , Nizar Bey ile bir ilişki düşündünüz mü ?” Güldüm. “ Nizar Bey’in aksine , bu aralar pek ilişki düşünmüyorum. Ve iltifatları için de kendisine teşekkürlerimi iletiyorum. Hepiniz bildiği üzere , tek ilişkim , işim ve kendim arasında. Oldukça yoğun olan hayatımda , yenilik istediğimi düşünmüyorum. “ Kadın anlayışla başını salladığında başka bir soruya geçti. “ Peki önümüzdeki hafta düzenlenecek olan defile için bizimle paylaşmak istediğiniz bir şeyler var mı ? Duyunlarımıza göre , Kaner Erkuran ile birlikte çalışıyormuşsunuz.” “ Defile hakkında pek yorum yapmayacağım. Tek diyebileceğim , etraf alev alacak. “ Kadın da benimle birlikte gülerken , konuşmaya devam ettim. “ Yaklaşık bir aydır bu defile üzerine sıkı bir çalışma sürecinden geçiyoruz , Kaner Bey ile de çalıştığımızı , mankenler olarak daha bu sabah öğrendik. Gayet memnun olacağınızı düşünüyorum. Çünkü biz Yonca’lar sizi ne zaman yanılttık ki ?” Kadın daha bunun gibi nice soruyu ben ve Nizar Karyeli’ye yöneltmişti. Neyse ki sorunsuz bir şekilde ilişkimiz olmadığını açıklayabilmiştik. Eğer ki böylesine saçma bir durumun içinde daha fazla kalsaydım neler olurdu , tahmin bile edemiyorum. Kafamı hafifçe kaldırdığımda , Yayın ekibinin yanında , kollarını göğsünde bağlamış , ciddiyetle beni izleyen Kaner Erkuran’ı gördüm. Kaşları hafif çatık , dolgun dudakları düz bir çizgi halinde olmasına rağmen , Safir rengi gözleri , agresif haline inat parlıyordu. Bu adam neden buradaydı ? “ Kesinlikle haklısınız , Nizar Bey “ Sunucu kadın Nizar Bey’in esprilerine bir yandan gülerken , boğazını temizleyip , Ekrana döndü. “ Hepimizin merak ettiği o gündem sorusunun cevabını da öğrenmiş olduk. Konuklarımıza , bizi kırmayıp geldikleri için çokça teşekkür ediyor ve onları uğurluyoruz. “ Nihayet röportaj bittiğinde , resmen koşarcasına yayından çıktım. Kansu hemen yanıma gelip bir şişe suyu bana uzattığında , itiraz etmeden elime alıp suyu içtim. Ne kadar yorucuydu be ! Ben ajanstan çıkarken , bir yandan da Safir gözlerin sahibine bakıyordum. Kansu’nun arkasından gelen Gediz’in yanında ilerliyordu. “ Kansu çok acıktım. Acil yemek yemeliyim. Çok efor sarf ettim. “ Kansu bu halime gülüp , hemen her zaman gittiğimiz restorandı arayıp , masa ayarlattı. Telefonu kapatıp cebine koyarken bana döndü “ Hep çok açım diyorsunuz ama yemek yemeye gittiğimizde yediğiniz tek şey salata , Mahra hanım.” “ İnan bana , kaybettiğim kiloların hatırına , bugün bol bol yiyeceğim Kansu.” İkimiz beraber gülüşürken , Gediz yanımıza geldi. “ Nereye gidiyoruz Mahra Hanım.” Tam ağzımı açmışken , ne ara yanımıza geldiğini bilmediğim Safir , konuşmaya başladı. “ Mahra Hanım , benimle. Siz işinize dönün.” “ Onların işi benim yanımda olmak , dahası size sizinle gelmeyeceğimi iletmiştim. Lütfen kararıma saygı duyun ve beni rahat bırakın.” Bir süre yüzüme bakıp , en sonunda , “ Peki , iyi günler Mahra hanım.” Diyerek bana sırt8nı dönüp , kendi arabasına doğru ilerledi. Onun arkasından bakarken , neden bir gün içinde bu kadar karşılaştığımızı ve bu adamın , neden benimle bu kadar konuşmak istediğini anlamaya çalışıyordum. “ Her zamanki , restoranda gidiyoruz Gediz.” Önüme dönüp , Gediz’in benim için açtığı kapıdan , kendimi arabanın içine attım. Gediz Sürücü koltuğuna geçerken , Kansu da yolcu koltuğuna geçip , emniyet kemerini taktı. Araba yolculuğumuz yaklaşık on beş dakika kadar sürdü ve bu arada kimseden çıt çıkmamıştı. Kansu , sürekli elindeki dosyalarla uğraşıyordu , Gediz ise dolaylı olarak yoldan gözünü ayırmıyordu. Ben ise , camdan dışarıyı seyretmiştim. Her zaman geldiğimiz , deniz manzaralı restorandın önünde araba durdu. Gediz hızla arabadan inip benim kapımı açtı , ardından ceketini ilikleyip , hemen sol tarafıma geçti. Arabadan inen Kansu da aynı şekilde sağ yamacıma geçti ve ilerlemeye başladık. Bu sırada, otomatik anahtarla Gediz arabayı kilitlemişti. Bu restoranı yaklaşık üç yıl önce , sabah koşusuna çıktığımda keşfetmiştim. Dış ve iç mimarisi kütüklerden oluştuğu için nostaljik bir hava veriyordu. Dahası içeride hiçbir zaman eksik olmayan klasik müzikler ve tablolar , burayı favori yerim haline getirmişti. En güzel yanlarından biri ise Manzarasının denize bakıyor oluşuydu. Girişe geldiğimizde , garson çocuklardan biri bizi masamıza doğru ilerletti. Her zaman oturduğumuz , cam kenarına geçip bir sandalye çektim ve oturdum. Gediz ve Kansu yan yana otururken , sağ yanım boş kalmıştı. Garson çocuk aynı hızda menüleri getirdiğinde , çoktan neler yiyeceğine karar vermiştim. Kansu yokken ben ve Gediz sık sık beraber takılırdık. Yemeklerimizi beraber yer , sporu beraber yapardık ve daha nicesi... Lakin hayatımıza Kansu girdiğinde , aramızda patron çalışan ilişkisi varmış gibi göstermek için , artık çok az bir zamanı beraber geçiriyorduk. Ta ki bir gün ben yemek yerken , Gediz’in Kansu yüzünden masaya oturamadığını fark edene dek... İkisini de zorla masaya oturtmuş ve yemek yedirtmiştim. O an tam bir anne gibi hissetmiştim... O günden sonra da yemeklerimizi beraber yer olmuştuk. Kansu kararsız bakışlarını kaldırıp bana baktığında , ne yemek istediğine yine ve yine kararsız kaldığını anladım. “ Mahra Hanım...” Konuşmasına izin vermeden , “ Tamam , ben ayarlarım.” Diyerek güldüm. Gediz ne yemek istediğine karar vermiş ve eliyle garsonu çağırmıştı. “ Koçum sen bize en iyisi mi menüde ne varsa getir.” Tam o kadar şeyi nasıl yiyeceğimizi düşünüyordum ki , Gediz’in koca midesi aklıma geldi ve için rahatladı. Aynı anda Kansu’nun kocaman açılmış gözleri , benim ufak bir kahkaha atmama vesile oldu. “ Gediz Bey , o kadar şeyi nasıl yiyeceğiz ?” Gediz yan yan Kansu’ya baktı. “ Bir lokması dahi ziyan olmayacak , bana ve mideme güven Kansu.” Ben tekrar gülerken , Kansu büyük ihtimal Gediz’in midesinin büyüklüğünü hesaplamaya çalışıyordu. “ İnan bana , Gediz’in midesi hakkında ufacık bir fikrin yok. “ Hafif gülerek Kansu’ya baktım. “ Bir keresinde , Hanife Hanım bir tencere dolusu sarma yapmıştı akşam yemeği için. O gün mutfağa gittiğimde , Gediz’in elindeki son iki sarmayı da ağzına attığını görmüştüm. Utanmasa tencerenin dibini de sıyıracaktı. Yetmemiş üzerine masanın üzerindeki kurabiye ve milföyleri de yemişti. Ve ona rağmen tahmin et , ne dedi ?” Kansu benim gözlerime merakla bakarken , “ Daha yok mu ?” Kendime hâkim olamayıp gür bir kahkaha patlattım. Gediz de bana eşlik ederken , Kansu korkunç bir şey duymuş gibi bana bakıyordu. Gediz ve midesinin haddi hesabı yoktu cidden. Yemek yemek , en sevdiği hobisiydi. “ Neye gülüyoruz , gençler ?” Yanımdaki sandalye çekildiğinde , bakışlarım kendini masaya atmış olan kişiye çevrildi. “ Sen de nereden çıktın ?” Kendini beğenircesine gülümseyip , sapsarı saçlarını omzundan geriye doğru yatırdı Elvan. “ Ben her yerdeyim hayatım.” Diyerek göz kırptı. Elvan Bera amcamın kızıydı. Akrabalarımdan sevdiğim ikinci kişiydi. İlki kardeşim Eflah’tı. Yaklaşık üç aydır Elvan ile buluşmuyorduk. Buluşmayı bırak mesajlaşmıyorduk bile. Bir anda böyle bir yerden çıkması beni şaşırtmıştı. “ Doğruyu söyle , burada olduğumu bilmiyordun bile.” Oflayarak , buz mavisi gözlerini kehribarlarıma çevirdi. “ Bir buluşmadaydım.” “ Benim neden bundan haberim yok ?” diyerek tek kaşımı kaldırdım. Hafif sırıtarak, “ Baktım abaza’nın teki , bir de sizi de görünce , dedim bu evren tarafından bir mesaj ! Hemen sevgili kuzenimin yanına geldim.” Diyerek yönünü bana çevirip , kollarını boynuma doladı. Yanağıma da pembe ruhunu bulaştırmayı ihmal etmemişti. “ Öpmesen olmayacak. Yanağımda iz kaldı şimdi.” Göz devirerek önüne döndüğünde , çantamdan aynamı çıkartıp , elimdeki ıslak mendille yavaş dokunuşlarla, yanağımdaki ruju sildim. “ Ee , ne yiyiyoruz ?” Diyerek bakışlarını üçümüzde gezdirdi. Kansu , Elvan’ı birkaç kez görmüştü ama yine de çekiniyordu ondan. Gediz ise... O zaten hep bizimleydi. “ Tüm menüyü.” Kansu çekinerek söylemişti bunu. “ Hadi canım , bu çılgın fikir kime ait ?” Gediz hafif öksürünce , Elvan’ın bakışları Gediz’e döndü. “ Vay vay vay , yoksa senden mi çıktı bu fikir çılgın koruma ?” Gediz , boş gözlerle Elvan’a baktığında , gülmemek için kendimi zor tuttum. İkisi de birbirinden hazzetmezdi. Öyle mi birbirinden nefret ediyorlar diye bilirdim. Hatta birkaç sefer , Elvan bana , Gediz’i kovmam gerektiğini söylemişti , keza aynı şekilde Gediz’de , Elvan’ın akli dengesinin yerinde olmadığını , ondan uzak durmam gerektiğini söylüyordu. Kendimi aşk üçgeninde gibi hissediyordum... Sonuç olarak hepimiz hâlâ buradaydık. “ Yonca güzelim , sen niye hâlâ bu korumayı kovmuyorsun , baksana tek yaptığı sana zarar. Tüm menüyü sipariş vermek ne demek , batacaksın en sonunda.” Diye abarta abarta konuştu Elvan. Yine yapmıştı yapacağını. “ Merak etmeyin Elvan hanım , bu fikir benden çıktıysa , ücreti de ben tarafından ödenecek demektir. “ diyerek gözlerini kısarak Elvan’a baktı. Elvan ile ikisi birbirine ölümcül bakışlar atarken , şu ortamdan defolmak istiyordum. Sadece iki dakika huzurla yemek yemek istemiştim... İkisi hâlâ bakışırken , gözlerim Kansu’ya değindi. Bir an evvel şu ortamdan kaçmak istiyormuş gibi gözlerimin içine bakıyordu. Hem onun bakışlarına kıyamamış , hem de daha fazla bu ikisinin didişmesini çekemeyeceğim için , sandalyemi geri çekip ayağa kalktım. Çantamı da koluma takıp , “ Oldu o zaman , size afiyet olsun. Biz gidiyoruz. “ Gediz tam ayağa kalkacakken onu geri oturttum. “ Kalkma Gediz. Sonuçta birinin menüyü ödemesi gerek , sakın yemek yemeden de kalkma , sen konum attığım yere gelirsin.” İtiraz etmesine izin dahi vermeden , Kansu ile birlikte masadan ayrıldım. Arkamdan didiştiklerini duyabiliyordum. Bu hallerine tebessüm ettim. Kapıya vardığımda Kansu ile birlikte sahile doğru yol aldık. Bu yakınlarda başka bir Lokanta daha vardı , en azından oraya gidebilirdik. Sahil’in yakınlarında bulunan Lokanta’dan içeri girip , o güzel manzarayı daha da yakından izlemenin keyfini çıkardım. Her zamanki gibi ben cam kenarına otururken , Kansu da hemen karşımdaki sandalyeye geçti. Çok kısa bir süre sonra garson gelip , yemeklerimizi sordu , Kansu zaten ne yemem gerektiğini bildiği için benim adıma siparişleri vermişti , tabi kendi için sipariş vermesine de bakışlarım sayesinde yardımcı olmuş olabilirim. Deniz oldum olası beni rahatlatan nadir şeylerden biridir. Ki bu Deniz’e bakarken , aklıma sadece Safir mavisi gözler geliyordu... O renkte bir göz daha önce görmemiştim , Keza bu kadar kusursuz hatları olan bir insanı... Siyah kalın kaşları kalemle çizilmiş gibiydi , ya da sonu belli olan bir yol gibi , kusursuz ve düzdü. Soluk pembe , dolgun dudakları bir kızın isteyebileceği kadar dolgun , aynı zamanda o dudakları öpebilmek için can çekişirdi... Erkeksi yüz hatlarında hafif içe göçmüş yanaklarında olan o kirli sakal , sakalı sevmememe ve kimseye yakıştırmamama rağmen sanki onun için var olmuştu. Sanki olmak zorundaydı. Hele ki o dolgun kömür karası saçlar... Bir kere ellerim değse ve kaybolsa içinde... Dahası bitmiyordu ki , o kusursuz ve biçimli bir burun... Vücudunun her bir köşesinde ben mükemmelim diye bağıran bir şey vardı. Tanrı tarafından sanki özenle yaratılmış bir kuldu... Ya da sadece abartıyorsun. İç sesime , içimden göz devirip önüme döndüm. Bir kere de fikirlerime saygı duysa şu meymenetsiz şaşırırdım zaten. Belki abartıyordum , belki aşırıya kaçıyordum ama duygularım bu yöndeydi. Ve biz duygularımıza yön veremezdik , tıpkı şimdi , Lokanta kapısından içeriye giren kişiyle şok olmam gibi ...
💠💠💠
Merhabalarr. Umarım kurgumun ilk bölümünü beğenmişsinizdir. Eğer aralarda yazım yanlışlarım var ise lütfen beni mazur görün. Her ne kadar kontrol etmiş olsam dahi , arada gözden kaçırmış olduklarım muhakkak ki vardır. Ondan sizden beni mazur görmenizi rica ediyorum. Yeni bölümde görüşürüzz , oy ve yorumlarınızı , gariban bir yazar olarak bekliyorum...
|
0% |