Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@ern07_

"Günaydın Almira Hanım."

"Günaydın."

Sakin bir şekilde koridoru geçiyordum. Bazı misafirler gayet rahat bir şekilde çıkıyor rahat rahat dolaşıyorlardı. Bazıları ise bir aceleyle odalarından fırlıyor anlamadığı dilde hızlı hızlı konuşuyordu. Yeni bir günün karmaşası diye düşünüp toplantı odasına girdim. İçerisi beyaz tonlardaki mobilyalarla döşenmişti. Duvarlar gri tondaydı. Aralarında hoş bir uyum vardı. Bana ayrılan koltuğa geçip diğer misafirlerle selamlaştım. O sırada önümdeki duvarda asılı olan tablo dikkatimi çekmişti. Masmavi bir deniz dalgalanıyordu, kenardaki sahil şeridinde kızıl saçlı bir kız oturmuş gökyüzüne bakıyordu. Etrafında bir kalabalık vardı ama tabloya baktığınızda o kalabalık hiç de öyle hissettirmiyordu. Kadının yüzünde hüzünlü ama huzurlu bir ifade vardı. Baktığı gökyüzündeki iki yıldız gözlerine yansımıştı. Elinde bir keman tutuyordu. Sanki bir sevdiği ölüp gitmişti ve onun ardından üzülüyordu. Ama gidişine sevinmiş gibi de gözüküyordu. Kadının oturduğu beton yığıntının altında kazınmış iki harf vardı. "R ♡ O" Kadının boynunda O harfli bir kolye olduğunu fark ettiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım. Ölen sevgilisi olabilir miydi? Ve elinde tuttuğu keman sevgilisinin olabilir miydi? Durduk yere moralim bozulduğunda sinirle soluyup başka tarafa baktım. Yanımda oturan kadın şaşkın bir şekilde bana baktığında yüzüme sahte bir tebessüm kondurdum. Durduk yere sinirlenmem insanların tuhafına gidiyordu. Baktığım yönü değiştirip dosyaları masaya bıraktım ve herkesin tamamlanmasını bekledim. Lale henüz gelmemişti. En son yarım saat önce görmüştüm. Alaz ise dünden beri ortalarda yoktu. Telefonumu açıp son yazılanlara baktım. Alaz en son dün 2'de yazmıştı. Toplantıya katılmayacaktı ama yazmaması da garipti.

"Bize ne Alaz'dan?"

"Hoş geldin."

"Hoş buldum."

"Nerelerdeydin gece?"

"Seni düşüncelerinle baş başa bırakmak istedim."

"İyi ki istemişsin."

"Ama ne düşündüğünü biliyorum."

"Çünkü bensin."

"Sırrımı bozuyorsun ama!"

Sahte bir kırgınlıkla mırıldandığında hafifçe tebessüm ettim. Deli olma ihtimalim vardı ama minik şeytanımı seviyordum o yüzden psikoloğa gitmeyi tercih etmemiştim. Yoksa çoktan keçileri kaçırmış akıl hastanesinde yatıyor olurdum.

"Akıl hastanesine gitmemek için mi psikoloğa gitmiyorsun?"

"O düşünceden bunu mu çıkardın?"

"Evet."

"Aferin sana, her neyse kaybol toplantı başlayacak."

Toplantı oldukça yavaş başlamıştı ve öyle de ilerliyordu. Sadece arada sırada insanlar bana bakıyor, emin olamayan gergin bir ifadeyle beni süzüp geri önlerine dönüyorlardı. Bana güvenmiyor gibilerdi. Sonuçta şirket batıran biriydim. Toplantının ortasına doğru kapı tıklatıldığında herkes sinirle kapıya baktı, toplantı bölünmesini sevmiyorlardı anlaşılan. Bunu aklımda tutsam iyi olacaktı çünkü bana dik dik bakanlara aynı tarifeyi olmasada karşılık vermem gerekiyordu. Birisi çekingen adımlarla içeriye girdiğinde elimi anlıma götürüp yüzümü gizledim. Sarhoş bey ayılmış üstelik toplantıya katılmıştı. Cidden bu adam iş adamı mıydı? Gergin ve sinir bozucu bakışlar onun üzerinden çekilip tekrar sunum yapan adama döndüğünde sarhoş bey koşar adım koltuğuna yerleşti. Gözleri direk beni bulduğunda geri çekilmek istemeyip ona bakmaya devam ettim. Gri denebilecek kadar soluk gözleri, buna zıt parlak beyaz bir yüzü vardı. Saçları siyahtı fakat önündeki saç tutamları açık griye boyalıydı. Kalkık burnu Emre'den daha iyi duruyordu. Kafasını hafifçe yana eğip gülümsediğinde burnumu kırıştırıp önüme döndüm. Beklediği bu tepki bu olmadığından donup kalmıştı. Büyük ihtimalle ne düşündüğümü anlamaya çalışıyordu. Ama anlayamayacaktı çünkü bir şey düşünmüyordum.

Saatler süren toplantı nihayet bittiğinde odadan çıkıp kendi odamın olduğu tarafa adımladım. O sırada arkamda duyduğum adım sesleriyle birinin adımı dillendirmesi bir oldu.

"Almira Hanım."

"Buyurun."

"Aray Karan."

Elini uzattığında kararsızlığımı geri plana atıp elini sıktım.

"Almira Tanbayrak"

"Çok duyduğum bir isimdir."

"Öyledir, başarımla duyuluyorum."

"Böyle başarılı kadınları görmek gurur verici."

"Anlamadım ne gururu bu?"

"Galiba kendimi yanlış ifade ettim."

"Öyle oldu."

"Her neyse sizi bir yemeğe çıkarmak istiyorum. Dün gecenin özrü adına."

"Hiç gerek yok, teşekkürler."

"Rica ediyorum lütfen. Hem sizi İtalya'nın en güzel restaurantına götürmek beni şereflendirir."

"Hayır, hiç gerek yok akşam olanların da hiçbir önemi yok."

"Peki, öyleyse bir kahveye ne dersiniz?"

"İyi bu kadar ısrarcıysanız bir kahve içelim o zaman."

İstemeye istemeye teklifini kabul ettiğimde neden bu kadar ısrarcı olduğunu anlamamıştım. Bir önemi olmadığını söylemiştim illa ki bir şeyler yiyip içmek zorunda mıydık? Beni yönlendirerek İtalya'yı anlatmaya başladığında sıkıntıyla nefes aldım. Şimdiden sıkılmıştım. Otelden çıkıp kapının önünde bekleyen Range Rover'a bindiğimizde beni nereye götüreceği hakkında kararsızdım. Emre arkadaki arabayla bizi takip edecekti ama başıma bir iş gelirse tek başına yeterli olacak mıydı bilemiyordum. Bir binanın önüne geldiğimizde durup araçtan indik. Sokak kalabalıktı fakat bu kalabalık İtalya halkının değil de turistlerin kalabalığı gibiydi. Aray elini belime hafifçe temas ettirerek beni kapıya yönlendirdiğinde içimden küfürler savuruyordum. Dokunmasını sevmemiştim. En üst kata çıkıp nihayet bir kahve içip geri otele döneceğimiz kafeye baktım. Tarihi yerlerin ve Venedik'in çerçeveleri asılmıştı. Çok soft bir dokusu vardı. İçerisi çok kalabalık değildi, 4 masa doluydu ve geri kalan masalar boştu. Tüm masalardaki insanlar göz ucuyla bizi izlemeye başladığında kaşlarımı çatarak sandalyeye ilerledim. Sokak bu kadar kalabalıkken burada insan olmaması şaşırtıcıydı. Aray garsona İtalyanca bir şeyler söylediğinde benim adıma da sipariş verdiğini anlamıştım. Ne kadar düşüncesizdi.

"Aray Bey, neden insanlar bize bakıyor?"

"Onlar müşteri değil benim adamlarım."

"Anladım."

"Aramızdaki sizli bizli konuşmayı kaldıralım mı?"

Kafamı sorun yok dercesine salladığımda tebessüm edip camdan dışarıya baktı daha sonra gözleri beni buldu.

"Tam tanışamadık galiba, ben Karan Holding Grubunun 2. varisiyim."

"Tanışma cümlesinin saçmalığına bak."

"Star Level'ın baş mühendisiyim, yazılımdan sorumluyum."

"Yazılım şimdinin en büyük mesleği olabilir, ben ise mimarım ama görevlerime tam başlamadım. Hangi üniversiteden mezun olmuştunuz?"

"Akın Refakatçi Üniversitesi Yazılım ve Teknik Mühendisliği ."

"Ciddi misiniz? Akın Refakatçi Türkiye'nin 1. sıralamasında. Sınavda yapamayıp parayla girmek isteyenler bile multi milyoner olmak zorunda. İnanılmaz. Sınavda kaç puan aldınız acaba?"

"Her şeyim tam puandı."

"Başarılı bir insan olmanız temelde var demek ki."

"Evet, ya siz?"

"Marmara Üniversitesi Mimari Yapı bölümü."

"Babamın üniversitesi."

"Refik Tanbayrak babanız mı?"

"Evet."

"Vay be, karşımdaki kadın okuduğum üniversitenin de varisi çıktı."

"Tanbayrakların varisi ben değilim, ablam varis."

"Çift varislik kullanmıyor musunuz?"

"Tamamen çekildim, onlarla bir ilgim yok."

"Anladım, peki neden çekildiniz?"

"Sizi ilgilendirmeyen bir sebepten."

Sert bir şekilde kurduğum cümle onu geri adım atmaya zorlarken masaya kahvelerimiz gelmişti. Ne olduğunu anlamamıştım ama yoğun kahve tadı vardı ve ona karamel eşlik ediyordu.

"Bir şey sorabilir miyim?"

"Tabii."

"Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama neden bu kadar soğuk bakıyor ve konuşuyorsunuz?"

"Bu benim normal halim."

"Anlıyorum ama sanki duygularınızı saklamak için bu şekilde davranıyorsunuz. Çünkü bazen maskeniz çatlıyor ve gerçek duygularınız o çatlaktan sızıyor ama siz hemen geri kapatıyorsunuz açığı."

Kurduğu cümle beni iç dünyama götürüp düşünmeye zorladığında bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Gerçekten duygularımı saklıyor muydum? Ya da yüzümdeki maske çok mu belli oluyordu. Tüm bunlar benim iki yüzlü olduğumu gösteriyordu aslında. Göstermediğim bir yüzüm olduğunu anlıyorlardı. Ama bundan onlara neydi? Yüzümü saklıyorsam kendim için yapıyordum bunu onların düşünmesine gerek yoktu. Yüzümü Aray'a çevirdim. Grileri tuhaflıkla kısılmış, kafasını yana yatırmıştı. Masadaki eli hafifi bir ritim tutturmuştu. Gergindi, soruya vereceğim cevabı düşünüyordu. O zaman onu yanıtsız bırakmamalıydım.

" Öyleyse ne olmuş?"

"Ben sadece sebebini merak ettim."

"Bende bilmiyorum ama asıl gerçek yüzüm maskenin dışında bunu anlayabilirsiniz."

"Küçük bir çocuk bile gerçek sizin içinizde olduğunuzu anlayabilir. Kendinizi geri plana atıyorsunuz."

"Atıyorsam da bu beni ilgilendirir."

"Bakın işte haklıyım, normalde bana ters bir cevap vermeniz gerekirdi ama şimdi sadece kendini savunmaya çalışan küçük bir kız çocuğu gibi davranıyorsunuz."

"Küçük bir kız çocuğu mu?"

"Evet. İçinizdeki gerçeği tahmin edebiliyorum."

"Tahmin edemezsin."

"Tahmin edemesem bile öğrenirim. İddiaya var mısınız? Sizin içinizdeki gerçeği ben çıkaracağım."

Böyle bir şey olmayacağından adım kadar emin olduğum için o iddiaya başıma gelecekleri bilmeden girmiştim. Yaklaşık 1.5 saat daha orada oturup sohbet etmiştik. Genellikle iş konularından açmaya çabalasam bile konuyu hep saptırıp başka şeylere odaklanmıştı. Bazen saçma konuşuyordu ama iç sesim saçma değil de normal bir insan gibi konuştuğunu söylüyordu. Sadece bana öyle geliyormuş gibiydi. Sonunda kafeden çıktığımızda tekrar ısrar etmeye başlamıştı. İlla İtalya gezisi yapalım diye. Ama ben kesin bir şekilde reddedip otele geri döneceğimi söylediğimde kollarını iki yana düşürüp araca ilerlemişti. Küçük bir çocuk gibi davrandığını düşündüm o anda. Onlar gibi sürekli istekleri oluyor ve ısrar edip edip duruyordu. Durması gerektiği yeri bilmiyordu.

"2 saatlik vakitte tüm bunları mı fark ettin?"

"Kolay fark edilebilecek şeylerdi bunlar."

"Belkide sadece bugünlük öyle davranıyor. Günlük hayatında olduğu kişiyi nereden biliyorsun?"

"Sadece tahminde bulundum."

"Hayır ön yargıda bulundun."

"Sen çok biliyorsun."

"E tabii senin içindeyim düşüncelerinden tut davranışlarına kadar biliyor ve tahmin ediyorum."

"O zaman sen de ön yargılısın."

"Bazen çok gıcık oluyorsun, bıktım senden."

"Herkes benden bıkıyor."

"Onların bıkma sebebi işine çok fazla bağlı olman."

"Çünkü başarılıyım."

"Egoist saatine denk gelmişim, ben gidiyorum."

"Sen nereye gidiyorsun böyle zamanlarda?"

"Kendi bedenime geri dönmeye çalışıyorum."

"Senin bir bedenin yok."

"Var sadece bir psikopat tarafından ele geçirilmiş."

"Ben mi?"

Soruma yanıt alamadığımda sıkıntıyla nefes verdim. Benimle bu kadar uğraşması anormaldi. Özellikle bugün ayrıydı. Sürekli bana Aray'ın anlattıklarına tepki vermem için laf söylemişti. Arada bir gelip gülsene diye uyarmıştı. Davranışlarımı kontrol etmeye çalışıyordu ama bunu daha önce yapmamıştı. İç sesimden ziyade başka birisinin ruhu içime kaçmış gibi hissediyordum. İç sesin normalde bizim tarafımızda olması gerekirken bu şeytan karşımda durup beni azarlıyordu.

"Dün akşam için gerçekten özür dilerim. Dozu biraz fazla kaçırmışım."

"Alkolü bu yüzden sevmiyorum. Özür dileyince bir şey değişti mi?"

"Hayır ama gerçekten size rahatsızlık vermek istememiştim."

"İstememiştin ama verdin."

"Kendimi affettirmek için ne yapabilirim?"

Sorduğu soruya ne cevap vereceğimi bulamadığımda elimle kalsın işareti yapıp telefonuma döndüm.

"Bir şey sorabilir miyim?"

"Sor."

"Cidden alkolü sevmiyor musunuz?"

"İnsanlar dozunu kaçırınca aptallaşıyor. O yüzden hayır."

"Peki hiç içtiniz mi?"

"Hayır."

"Dozunda içince güzel oluyor."

"Alkolü içmeye başladığında dozunda içmeye kararlısın ama bir yerden sonra kararsızlaştığın için dozun üstüne çıkıp sapıtıyorsun."

"Peki hiç içmez misiniz?"

Niye bu kadar ısrarcıydı ve neden derdi içip içmememdi? Sorularıma yanıt bulamadığımda onun sorduğu soruya cevap vermek zorunda kalmıştım.

"Bir kadının yüzüne böğürmek ya da gecenin bir vakti kapısına dayanıp sapıkça tıklatmak istemiyorum. O yüzden hayır."

Yüzüme şaşkınlıkla bakakaldığında içimden bir yerde birinin kahkaha attığını duyabiliyordum. Aray ise ağzı açık, ne yapacağını bilemez bir şekilde beni izliyordu. Biraz sonra yüzünü utanç bastığında sahte bir şekilde boğazını temizleyip konuştu.

"Bunları ben mi yaptım?"

"Evet, sizi otel yönetimine şikayet etmememin tek sebebi ise anlayışlı olmamdı. Ama bir dahakine anlayışlı olmam ya da bir başka kadın benim gibi anlayışlı olmaz."

"Gerçekten özür dilerim, o kadar ileri gittiğimin farkında değildim."

"Neyin farkındaydın?"

"Hiçbir şeyin."

"O zaman konuşmaya gerek yok."

Otelin önüne geldiğimizden kapıyı açıp indim. Aray hala içeride durmuş şaşkın şaşkın beni izliyordu. Bir şeylere bu kadar şaşırması komiğime gelmişti aslında. Ama onun bunu bilmesine gerek yoktu.

Akşam olmak üzereydi. Saatlerdir Lale ile sunum tekrarı yapıyorduk. Alaz ise ortalarda yoktu, telefonlarımıza cevap vermiyordu. Bu durum aslında ikimizi de tedirgin etse bile ne yapacağımızı bilemiyorduk. Gidip onu bulmalarını söylemiştim ama odasında olmadığını otelde de göremediklerini söylemişlerdi.

"Acaba havalimanında mı kaldı?"

"Otele bizimle geldi."

"Peki başka nerede olabilir?"

"İtalya'ya daha öncede gelmişti belki arkadaşları vardır onları ziyarete gitmiştir."

"Haklısınız, ama yarın bizim günümüz onunda olması gerekiyor. "

"Yarına kadar gelir merak etme sen."

"Peki."

"Bugünlük yeter sunuma hazırız. Başka bir şey de yok bitirebiliriz."

"Tamamdır, iyi günler Almira Hanım."

Lale sunumları toplarken çantamı alıp odama çıktım. Sakin bir akşam geçirmek istiyordum. O yüzden çocuklarla haber gönderip toplu akşam yemeğine katılmayacağımı iletmiş odamda yemeğimi bekliyordum. Aynı kadın tekrar gelip odama garip bakışlar attığında iç sesimin haklı olduğunu düşünmeye başladım. Odamda bir şey olabilirdi.

"Emre!"

"Buyurun Almira Hanım."

"Odamı kontrol edin, yemeğimi de."

"Nedenini sorabilir miyim?"

"Güvenmiyorum buraya, dediklerimi yap."

Yaklaşık 1 saat arama yaptıklarında odamda bir şey bulamamışlardı. Yemeğim ise gayet temizdi. Güvendeydim ama hala içime sinmeyen bir şeyler vardı. Odamdaki kalabalığı gönderip rahatlatıcı bir duş almak istediğimde banyoyu hazırlayıp kendimi rahatlamaya bıraktım. Kişisel bakımım bittiğinde yatakta oturmuş telefonuma bakıyordum. Bilinmeyen bir numaradan mesaj bildirimi geldiğinde korkuyla yutkundum. Olamazdı değil mi? Tedirginlikle mesaja tıkladığımda boğazıma sarılan elleri hissettim. Sanki o anı tekrar yaşıyordum. Sanki boğazıma tekrar bıçak dayanmıştı. Karnım ağrıyıp gözlerim yanmaya başladığında telefonumu yatağa fırlatıp pencereye yöneldim. Birisi sadece saniyeler önce odamı ve beni çekip bana atmıştı. O sapık benimle İtalya'ya gelmiş olamazdı değil mi? Onu en son yakalamışlardı, kurtulamazdı onlardan. Perdeleri çekip kollarımı birbirine doladığımda ne yapacağımı düşünüyordum. Bir başkası mıydı yoksa o muydu?

"Emre çabuk buraya gel!"

Emre hızlı bir şekilde içeri girip ne olduğunu sorduğunda ondan silahını istedim. Başta vermek istememişti ama 2. kez söylediğimde istemeyerek silahı bana uzattı.Ellerini önünde bağlayıp neler olduğunu sorgularcasına bana baktığında silahı ona doğrulttum. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bir adım geriye gidip yutkunduğunda korkuyla bir silaha bir bana bakıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu.

"Sana tek bir soru soracağım Emre ve bana doğru cevabı vereceksin."

"Efendim elbette doğru cevabı veririm ama silahı-"

"Ablamın sizin bu konuda tembihlediğini bildiğim için silah kullanıyorum. Yoksa benimde huyum bu değil şimdi soruma cevap ver. O sapık şu an nerede?"

"İstanbul'da bir depoda tutuyoruz şu an."

"Yanlış cevap sana bir şans daha veriyorum, nerede?"

"Efendim yemin ederim benim bildiğim depoda."

Silahı indirip telefonumu elime aldım ve atılan fotoğrafı ona gösterdim.

"Bu sapık benimle İtalya'ya gelmiş benim fotoğrafımı çekmiş ve siz bana bu köpeğin hala İstanbul'da olduğunu zırvalıyorsunuz."

"Efendim yemin ediyorum bakın benim bilgim yok. Hatta şimdi depodaki adamları arayıp soracağım"."

"Sor Emre ve tüm adamları buraya topla."

Herkes odamda toplanıp neler olduğunu sorduğunda Emre depodakilere ulaşmaya çalışıyordu. Telefonuma bir bildirim daha geldiğinde bu sefer ne zırvaladığını görmek için mesajı açtım. Bir fotoğraf daha vardı ama bu benim değildi. Tanımadığım 7 kişi kanlar içinde yerde yatıyordu. Hepsi yan yana yığılmıştı. Telefonu parmaklarımın arasından kayıp yere düştüğünde onunla beraber yere çöktüm. Bir katil peşimdeydi. Ben nereye gidersem benimle geliyordu. Kalp atışlarım hızlandığında ellerimle ağzımı kapattım. İçimdeki korku tüm vücudumu ele geçirmişti, bir şeyler kalbime batıyor ve ağrıtıyordu. Sırtımdan soğuk terler kanımdan daha yavaş bir sakinlikle süzüldü. Neden bendim?

Emre eğilip yerden telefonumu aldığında korku taneciklerinin yavaş yavaş süzüldüğü gözlerle ona baktım. Donup kalmıştı, bunu o da beklemiyordu. Telefon elden ele gezmeye başladığında herkes kısık bir şekilde küfrediyordu. Bunlar depodan sorumlu adamlar olmalıydı. Sapık katil kaçmıştı ve beni izliyordu.

"Burası güvenli değil."

"Hiçbir yer güvenli değil."

Emre elimden tutup ayağa kaldırdığında gözlerimi yumdum. Bu durumdan nasıl kurtulacaktım?

"Ne yapacağız?"

"Türkiye'ye geri dönmeliyiz."

"Hayır dönemeyiz. Toplantım var hem o da bizimle geri gelecektir."

"Bakın güvenliğiniz daha önemli. Hem buradaki adam sayımız az eğer 7 kişiyi tek başına öldürdüyse bunu bize de yapabilir. Türkiye daha güvenli."

"Türkiye'ye geri dönersem ondan kaçmış olacağım ben kaçmak istemiyorum intikam almak istiyorum."

"Kaçmış olmayacağız sadece güvenli bir alana geçmiş olacağız-"

"Hayır kesinlikle geri dönülmeyecek. Türkiyeden bir ekip daha getirin, kattaki sayınızı arttırın. O fotoğrafın nerden çekildiğinide bulun. Bunları yapmak için sadece 1 gününüz var yapamadığınız takdirde hepiniz kovulursunuz."

Herkes onaylayıp hızlıca odadan çıktığında kendimi yatağa bıraktım. Böyle bir pislikle uğraşmak zorunda kalmam can sıkıcıydı. Bir kadını rahatsız ve taciz etmenin bedelini ona ağır bir şekilde ödetecektim. Elimden hiçbir şekilde kurtulamazdı. Bunun hesabı ve cezası ağır olacaktı. Olanları anlatmak için ablamı aradım. Bir yandan da neden bana onun kaçtığı hakkında bilgi vermedikleri konusunda hesap soracaktım.

...

Gözlerimi zifiri karanlıktaki odaya açıp yerimden doğruldum. Saat gecenin bir yarısı olmalıydı. Komodinin üzerindeki lambayı açıp odanın aydınlanmasıyla içimi rahatladım mutfağa yöneldim. Hala kafam karışıktı ve yüreğimde bir korku vardı. Su sürahisini alıp tekrar yatak odama yöneldiğimde salonun ortasında duyduğum nefesle yerimde kalakaldım. Ben mi yanlış duymuştum? Yutkunarak sürahiyi masaya bıraktığımda ışığı açmak için yavaş adımlarla yürümeye başladım. Bir gülme sesi duyduğumda ses kafamda yankılanıp zihnimin en derinlerine ulaştı. Ya korku filminin içindeydim ya kabus görüyordum ya da odamda olması imkansız olan sapık şu anda odamda bulunuyordu. Kalbimin atış seslerini duyabiliyordum. Onun nefes seslerini duyabiliyordum. Emre'nin her ihtimale karşı odamın içine sakladığı silahı almak için yavaşça dolabı açtığımda derin bir nefes aldı. Eşyaların arasına gizlenmiş silahı hızlıca olduğu yerden alıp sesin geldiği yere doğrulttum. Şu anda ışığı açacak cesaretim yoktu.

"Bu kadar korkmasan diyorum."

"Sana iki seçenek var diyorum. Camdan atla ya da silahın önünde geber git."

"Beni öldüremezsin."

"Nedenmiş o?"

"Çünkü içinde birine öldürecek cesaret yok."

"Kes sesini ve nereden girdiysen oradan defol."

Emre ve cin suratlı diğer adam kapımda bekliyorlardı. Odama girmesi imkansızdı.

"Buna siz karar vermiyorsunuz hanımefendi."

Korkuyla geriye adımlayıp oda kapısına vardım, burnundan gülüyormuşçasına bir ses çıkardığında kapı koluna asılıp kendime çektim. Kapı kilitliydi...

"Seni aşağılık pislik ne istiyorsun benden? Para mı? "

"Merak ediyorum sadece."

"EMREE!"

Kapıda bir hareketlilik olduğunda dışarıdan açıldı. O minicik boşluktan kendimi dışarı atıp yere çöktüğümde elimdeki silah yere düşmüştü. Gözlerimden yaşlar dökülürken Bir anda herkes odama koşuşturmuştu. Buna katlanacak güce sahip değildim. Yan odanın kapısı açılıp Aray dışarıya fırladığında gözleri önce beni sonrada kapıda kalabalık yapan adamları buldu.

"Ne oluyor burada?"

Devam edecek...

Loading...
0%