@ern07_
|
"Bir bakış ne kadar acıtırdı? Bıçaklanmak gibi mi? Yoksa silahla vurulmak gibi mi? İkisi de değil. Buzun üzerine elini bastırman ve elinin yapışması gibi acıtırdı..." 5 Ölümle burun buruna geldiğinde panik olsan da zihnin çok duru oluyor. Çünkü o korkuya aklındaki tüm düşünceler, fikirler, hatıralar bir anda yok olup yerini boşluğa bırakıyor. Gerçek anlamda boşluk, hiçbir şey olmayan boşluk, yakınına gelen her şeyi içine çeken bir boşluk. O boşlukta sadece sizi ölüme bir adım yaklaştıracak olanları görebilirsiniz, hisssedebilirsiniz. Başka her şeye duyularınız kapalıdır. Sanki o anda hayat durmuş, zaman durmuş ve sadece sizin ölmeniz için gerekenler canlıdır. Bu canlılık o kadar ürkütücü o kadar rahatsız o kadar hastalıklı bir şeydir ki, nutkunuz tutulur. Ve sadece ölümünüzü, hayatınızı izlersiniz. Bunu çözmek yıllarımı olmasa da büyük bir zamanımı benden almıştı. Babamla geçirdiğim bol aksiyonlu günlerin ardından bu kuralı unutmuştum ama şimdi bir başkasının yanında aynı kuralı tekrar ve tekrar hatırlıyordum. Her saniye bu kural zihnimin içinde yankı buluyor ve tetikte kalmamı söylüyordu. Ama kurala göre tetikte kalmak bir işe yaramazdı. Yarasaydı size yukarıdaki satırları dökmezdim. Gözlerime sel olup dolan ışıkla yüzümü sakladığımda tenime temas eden soğuklukla yüzümü yataktan kaldırdım ve o an yatağın daha da soğuk olmasını dilemiştim. Yatağımda değildim hatta odamda bile değildim ben! Hışımla doğrulup dağınık saçlarımı yüzümden çekip arkaya attığımda gözlerimi kıstım. Uygur'un odasında ne işim vardı benim? Aceleyle kalkıp üzerimi düzelttiğimde içeriden mırıltıların geldiğini duymuştum. Adımlarımı kapıya yönlendirip aralıktan baktım. Tanımadığım bir adam ayakta dikilmiş bir şeyler söylüyordu, üzerinde beyaz bir önlük vardı. Talat ve Çisil ise onun karşısında durmuş endişeli gözlerle koltuğa bakıyorlardı. Koltuğa baktığımda ise beklemediğim bir görüntü orada uzanmış gözleri kapalı yatıyordu. Aralıktan izlemeyi bırakıp odaya girdiğimde tüm gözler üzerime çevrildi. Ben ise herkese sırayla bakıyor sonra yüzü sapsarı olmuş Uygur'a bakıyordum. "Ona ne oldu?" Gözlerimi beyaz önlüklüye çevirdiğimde gülümseyerek bana baktığını gördüm. "Dün gece vücuduna uyuşturucu girmiş. Nasıl olduğunu bilmesekte sonuçlar birkaç saate çıkacaktır," Kaşlarımı anladım dermişçesine kaldırdıktan sonra duvara yaslandım. Bu dün yaptıklarını açıklar mıydı? Talat ve Çisil odanın çıkışına yöneldiğinde beyaz önlüklünün bana yaklaştığını gördüm. "Gül Hanım ben babanızın doktorlarından biriydim tabii siz beni hatırlamazsınız ama-" Yanından yürüyerek geçip gittiğimde şaşkınlıkla bana bakmıştı. "Şu an senin kim olduğunla ilgilenmiyorum." Tüm doktorların doğuştan geldiğini düşündüğüm gözlük düzeltme hareketini yaptığında yüzünde sinir bozucu bir tebessüm vardı. "Gül Hanım-" "Niye uyuyor?" "Uyuşturucunun etken maddesi çok ağır bir madde hiçbir insan vücudu bunu kaldıramaz," "Ne zaman uyanır?" "Birkaç saate uyanır ama birkaç gün dinlenmesi gerekiyor," "Onu şu an uyandıramaz mıyız?" "Elbette uyandırabiliriz ama bu onun için zor olur," "İçinde bulunduğum zorluğu öğrense o kadar da zor olmaz." Elimle koltuğun diğer ucundaki yastığı aldığımda yüzüne baktım. Gerçekten sararmıştı ve korkunç görünüyordu. Elimdeki yastığı bir anda yüzüne çarptığımda beyaz önlüklünün şaşkınlık nidası çıkardığını duydum. Uygur kaşlarını çatmış ve yüzünü buruşturmuştu. "Gül Hanım-" "Sus yoksa yastığı senin yüzüne de patlatırım." İkinci kez yüzüne vurduğumda homurdandı. Yastığı kenara fırlatıp yüzüne doğru eğildiğimde kıpırdandığını fark ettim. "Uygurcuuk," "UYAN!" Yumruğumu karnına geçirdiğimde inleyerek gözlerini açtı. Durumu tahmin ettiğimden daha kötüydü. Gözleri kan çanağından farksızdı. Anlamsızca mırıldandığında gözlerimi doktora çevirdim. Şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu ve birkaç adım gerilemişti. Tekrar Uygur'a baktığımda gözlerini geri kapattığını gördüm. Bu adam şaka yapıyor olmalıydı. Yarım saate parka gitmemiz gerekiyordu. Tabii tüm suç ondaydı uyuşturucu kullanması tamamen onun mallığıydı ve şu anda bu hale gelmesinde ve ablamın canının her dakika daha tehlikeye girmesi de onun suçuydu. Üstelik gece bana silah doğrultmasıda ayrıydı. Aklında neler dönmüştü bilmiyordum ama şu anda burada uyuyup koltukta dönmesini bekleyecek değildim ya da acıyacak değildim. "Uyanmazsan dün gece doğrulttuğun silahı bir tarafına takarım Uygur." Doğrulup doktora baktığımda şaşkınlığının geçtiğini ve sessizce beni izlediğini gördüm. "Onu ayıltacak bir şeyler yap," "Gül Hanım-" "Bana Gül Hanım deyip durma ve sana dediğimi yap! Aksi takdirde Uygur'dan sonra öldüreceğim kişi sen olacaksın!" Hışımla iç odaya yönelip etrafa baktığımda koltuğun alt kısmında gizlenmiş silahı gördüm.Uygur mu çok maldı yoksa ben mi çok zekiydim anlamıyordum. Silahla Uygur'un başında dikilmemin 4. dakikasıydı. Kıçını bana dönmüş yatmaya devam ediyordu. Silahın emniyetini açtığımda çıkan sesle Uygur gözlerini araladı. "Gül gerçekten-" "Kes sesini! Sadece 18 dakikamız kaldı. Ne durumda olduğun umrumda değil tamam mı! Bu siktiğimin yerinde kimse beni umursamıyor! Talat desen ayrı kafada dakika başına gelip durumunu soruyor, Çisil ortalarda yok, sen yan gelmiş yatıyorsun ya ablam! Kim bilir ne halde kim bilir kaç kez canıyla tehtid edildi! Ama yok, paşam göt keyfinin derdinde! Uyuşturucu kullanmış ben hastayım ayağına yatıyor. Eğer şu dakika itibariyle kalkmazsan önce şu doktoru geberteceğim çünkü mal mal bizi izliyor sonra seni vuracağım çünkü sende mal mal yatıyorsun. Sonra gidip Laçin piçini geberteceğim çünkü ablamı kaçırdı!" "Gül bak," Doğrulmaya çalışıp derin derin nefes aldığında silahı sıkıca tuttum. "Ayağa kalk," "Şu an gidip ablanı alamayız," "AYAĞA KALK!" Zorla ayağa kalktığında namluyu doktora çevirdim, normal bir insan olsa ben silahı alır almaz odadan toz olması gerekirdi ama o umursamıyormuş gibi dikilmiş bize bakıyordu. "Sen ne duruyorsun siktir olup gitsene!" Umursamıyormuş gibi iç odaya geçtiğinde tekrar Uygur'a döndüm. Sandalyeye tutunmuş ayakta durmaya çalışıyordu. "Yürü!" "Gül-" "YÜRÜ DEDİM!" Öne birkaç adım attığında sendeleyip durdu. "Gül-" "Bak hala Gül diyor ya! Ne oldu ismimi mi ezeberlemeye çalışıyorsun?!" "İyi değilim." "Onu uyuşturucu kullanmadan önce düşünecektin. Şimdi yürü." "Anlamıyorum niye-" "Bak Uygur, gece yediğin halt neydi bilmiyorum ama onun hesabını sonra soracağım zira böğürerek ağladığım bir geceyi gözden kaçırdığımı düşünme sadece zamanı gelince hak ettiğini uygulayacağım sana o yüzden hiç dert edinme. İkinci olarak ablamın canı tehlikede ve günlerdir 'Bana güven' diye kişi beni yarı yolda bırakıyor. Bunun da bedelini zamanı gelince ödeyeceksin. Ama şu an gerçekten o yatağa geri dönersen seni boğarak öldürürüm ki zaten götünden nefes alıyorsun daha beter olursun. O yüzden YÜRÜ!" Derin bir nefes alıp tekrar yürüdüğünde tuttuğum nefesimi bıraktım. Sadece dakikalarımız kalmıştı. Ablama gitmek için dakikalarım kalmıştı... Kapıyı açtığımda karşıma Çisil ve Talat çıkmıştı. Acaba onlar da gelecek miydi? "Sizde mi geleceksiniz?" Talat Uygur'un koluna girip onu yürütmeye başladığında Çisil ikisinin yanına dikilip beni arkada bıraktı. Pekala görmezden gelinmeye zaten alışıktım. Asansöre binip otopark katına bastığımda gözlerimi üçünün üzerinde dolaştırdım. Biri yarı baygın halde bana bakıyor diğer ikisi de arada ters bakışlarını bana dikip sonradan birbirlerine bakıyorlardı. En ters ve sinirli bakışımı onlara gönderip asansörden indim. İçimi garip bir heyecan doldurmuştu. Ama bir yandan da korkuyordum. Ne karşılığında ablamı geri alacağımızı bilmesekte her türlü almak zorundaydık. Sıkıntıyla bir nefes verip camdan baktım. İnsanlar gayet sıradan bir şekilde hayatlarını yaşayıp gidiyorlardı. Saçma sapan aksiyonlar yoktu hayatlarında. Uyanıyorlar, işlerine gidiyorlar, evlerine gidiyorlar, yemeklerini yiyorlar ve günü bitiriyorlar. Peki ya biz? Nerede tehlikeli, aksiyonlu lanet varsa hep bize bulaşıyordu. Aslında son 8 yıldır bunu aklıma getirmemiştim. Hatta babam artık olmayacağı için bize bir şey olmaz sanıyordum ama nerdee! Ölmesine rağmen hala iş çıkarıyordu başımıza. Sıradan insan olmayan ben sıradan insan olabileceğime inanmıştım ama herkes günün birinde özüne dönüyormuş ya! Gözlerim yanmaya başladığında yutkunup gözlerimi kapattım. Yanımda Uygur ön koltukta ise Çisil ve Talat vardı. "İyi misin?" Zor bela konuşup fısıldar gibi sesini bana duyurduğunda ona baktım. Teni iyice sararmıştı ve gözleri kırmızıydı. Nefes almaya çalışsa da alamıyor gibiydi ve dudakları kurumuştu. Dudaklarını ıslatıp kısık bir şekilde inlediğinde gözlerimi devirip tekrar cama baktım. Uyuşturucu almak onun hatasıydı şimdi acı çekebilirdi. "Kafayı sıyırdığımı düşünüyorum." Camdaki yansımasında dikkatli bir şekilde bana baktığını gördüm. "Bende öyle düşünüyordum." Burnumdan gülermiş gibi bir ses çıkardım ardından gözlerimi kapattım. "İyi değilsin..." "Haber ettiğin için sağ ol." "Gül beni dinle." "Ne var?" Kafamı çevirip büyümüş göz bebeklerine baktım. Tam dudaklarını aralayıp bir şey diyecekti ki geri kapattı ve kafasını iki yana salladı. "Her neyse bunu şimdi konuşmayacağım ablanı aldıktan sonra konuşuruz." Ablamı aldıktan sonra benimle konuşamayacağından bihaberdi ama bunu ona söylemedim. Tekrar cama dönecektim ki Çisil'in aynadan bana baktığını fark ettim. Gözlerinde belirli bir rahatsızlık ve endişe duygusu vardı. Ona tuhaf bir şekilde bakıp kıpırdandım ve cama döndüm. Nihayet parka vardığımızda daha arabada durmadan kapıyı açıp inmeye çalıştım ama Uygur kolumdan tutup bana ters bir bakış attı. "Sakat kalmak gibi bir planın varsa söyle bilelim Gül." Kolumu ondan çektim ve yüzümü buruşturdum, Talat ise ben arabadan atlamayayım diye arabayı 2 kişilik bir park yerinin ortasına çapraz bir şekilde yerleştirmişti. Park yerlerini işgal edenlere sövenlere duyuru Talat'a sövebilirsiniz! Hızla arabadan atlayıp parkın ana kapısına yöneldiğimde Uygur arkamdan durmam için bağırdı. Somurtarak durdum ve onlara baktım. "Biraz daha acele eder misiniz acaba!" Uygur yüzünü buruşturarak arabadan inip dikildiğinde Çisil yanına sokuldu ve bana bakarak hızlı hızlı bir şeyler söyledi. Uygur'un bakışları ise zaten bendeydi ve yavaşça kafasını salladı ve ona cevap verdi. Buradan anlayabildiğim kadarıyla "Daha sonra ilgileneceğim." cümlesi olmuştu. Ben merakla ikisine bakarken Talat yanıma geldi ve siyah örtülü bir şey uzattı ardından kulağıma eğildi. "Gerektiği anda kullanman için veriyoruz, Uygur'a ya da bize doğrultma. Kullanman gerektiğinde de eğer kullanmayı bilmiyorsan rastgele sık o kadar." Doğrulup ellerini arka cebine yerleştirdi ve bize doğru yürüyen Çisil'e ve Uygur'a baktı. Sonunda Çisil Uygur'dan uzaklaşabilmişti. Ne diye adamın dibine o kadar sokulmuştu ki! Çisil yanımda durdu ve gülümsedi. Ters bir bakış atıp Uygur'un yanına dikildim. "Nerede? Konuştun mu onunla? Seni aradı mı parkın şu bölgesindeyiz diye?" Konuşmamam için bana "Sus artık" bakışı attığında dudaklarımı birbirine bastırdım. "Arkamda dur ve öyle 'Ablam!' diye kızın üstüne atlama. Yanımdan hiçbir şekilde ayrılmıyorsun ve sessizce dikiliyorsun. Ters bir durum olursa Çisil seni çıkartacak." "Ya ablam?" "Onu da biz alırız sen çıkman gerektiğinde diretme yeter." Kafamı salladığımda o da salladı ve sonra bir an durup bana baktı. "Atiye Hanımla en son ne zaman görüştün?" Kaşlarımı çattım. "Atiye mi?" Olumlu anlamda kafasını salladı. "Küçükken psikoloğundu ya." Dudaklarımı yaladım, şimdi hatırlamıştım ama ne alakaydı şu an? Yani cidden yeri miydi? Acelemiz vardı şurada! "Babam öldüğünde ama şu an ne alaka?" Gözlerini önüne çevirdi ve derin bir nefes aldı. "Boşver sadece sordum." Sorgularcasına bakış attıktan sonra önüme dönüp adım atacaktım ki Çisil'in eğilip Uygur'a bir şeyler fısıldadığını duydum. "En yakın zamanda onun için randevu almalısın." Hızla o ikisine döndüğümde Uygur'un bakışlarıyla karşı karşıya geldim. Beni durduran şey ise Uygur'un acıyan bakışlarla beni izlemesiydi. İlk defa kalbim acımıştı, ilk defa bu bakışlarla karşı karşıya gelmiştim. Babamın cenazesinde bile insanlar 'Çocuklar kurtuldu şükür' ifadesiyle bana bakmıştı. Bu bakış neydi? Acınacak halde miydim? Kalbime bir ok atılmış gibi hissettim. Sanki o ucun içinde zehir vardı da damarlarıma yavaş yavaş yayılıyordu. İçimde bir şeyler donup kırılmış gibiydi. Titrek bir nefes alıp Uygur'a bakmaya devam ettim. Gözlerim kırpışır gibi olmuştu, Uygur ise o anda bakışlarını kaçırdı ve Çisil'e mırıldandı. "Sus Çisil." Devam Edecek... |
0% |