Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@ervaerdal

"Koruyucu ruhlara bir isim vermiyor musunuz?" diye sordum. "Hepsi isimsiz mi?"

"Kalıcı olmayan her koruyucu ruha isim vermeye çalışsak diyarda kullanılmamış isim kalmaz," diye yanıtladı beni Perla. "Fakat sen koruyucunla uzunca bir süre muhatap olacaksın, ona bir isim koymak isteyebilirsin."

"Kesinlikle bunu bir ara düşüneceğim," dedim. "Bu işlemin bu kadar kısa ve basit olduğunu düşünmemiştim."

Güneş, ona öğretilen güzergâhta usul usul ilerliyor ve çok uzaklarda, sis bulutlarının arasında gizlenmiş tepelerin ardınca gözden kaybolmayı amaçlıyordu. Güz kapıya dayanmış olmasına rağmen bahçedeki çiçekler güze inat hâlâ canlılığını koruyor, yaşamla olan kısa ama etkili mücadelesine devam ediyordu. Çiçeklerden aldıkları güven ve cesaretle kuşlar bahçenin dört bir yanında uçuşuyor, resmen yaşam alanlarını solgun bahara teslim etmemek için direniyorlardı.

"Sana söylemiştim. Gündelik hayatımızda bize yardımcı olan neredeyse hiçbir büyünün yapım aşamasında bir zorluk yoktur," dedi. "Malzemelerin eksiksizse önünde başka engel yok demektir." Onun da bakışları etrafta, sarayın bahçesinde dört dönüyordu. Gördükleri ona her ne hissettiriyorsa bu, yüzüne yansımıyordu. "Yaz bitmek üzere, güz geliyor," dedi, sesi pek mutlu çıkmamıştı. Yazın son ılık rüzgârları yüzümüze değip geçti. "Sonbaharı sevmez misin?"

"Severim, ben her mevsimi severim fakat fikrimce Katrin'e en çok yaz yakışıyor," dedi. "Doğanın çektiği acı, yıllardır Katrin halkına yazı zehrediyordu. Birkaç haftadır yeniden eski yazların tadını almıştık ama o da çok kısa sürdü."

"Belki güz sandığımızın aksine hem bizim hem Katrin için güzel geçer; hem bizi hem de doğayı iyileştirir," dedim. "Doğaya zaman tanımak lazım; yıllardır acı çeken hiçbir şey bir iki gün güneş görmesiyle düzelmez. Birkaç yıl sonra yeniden o güzel yazlara kavuşacaksınızdır."

"Güz iyileştirici gücüyle Katrin'e uğrarsa hiç fena olmaz," dedi, "ama inanır mısın, hiç umudum yok."

"Aman neyden bahsediyorum ki ben?" diyerek kızdı kendine. "Topraklarımızın geldiği durum şu an en son düşüneceğimiz şey."

"Yanılıyorsun, insan yaşadığı yerden sorumludur," dedim. "Hem hepimiz çoktandır topraklarımıza mal olmuş durumdayız. Elbette geldikleri durum bizi endişelendirecektir ve yeri geldiğinde kedere sürükleyecektir."

"Artık bu tarz konuları konuşmak beni boğuyor. Öncedense uzun uzun konuşurdum," dedi sıkkınlıkla. "Ne zaman bölgemiz eski neşesini kaybetti işte o zaman ben de bu konulardan konuşmaktan bunaldım. Bahsedilecek güzel şeyler yaş ilerledikçe azalıyor, öyle değil mi?"

Perla'yı içine düştüğü dipsiz kuyudan çıkarmak için, "Tüm bu büyüleri sana kim öğretti? Bir büyü eğitmenin mi vardı?" diye sordum.

"Evet, küçük yaşımdan beri her türlü büyüyü öğreten bir hocam vardı. Aslında küçükken büyüleri bana Demitre'nin öğretmesini istemiştim ama o zamanlarda onun büyü yapması yasaklandı ve bu isteğimi istemeye istemeye de olsa mezara gömdüm."

"Alsondro'nun büyülerin ana toprağı olduğunu söylüyorsunuz. Seni eğiten büyü eğitmeni oradan mı gelmişti?"

"Hayır, Katrin topraklarından bir büyücü eğitmişti beni," dedi Perla. "Hatta eğitmenim Valmir'in eski bir öğrencisiydi. Hiçbir zaman Valmir'den eğitim alma şansını yakalayamadım ama bildiğim her şeyi bana onun bir öğrencisi öğretti."

"Valmir yalnızca bu toprakların mı en kıdemli büyücüsü yoksa bu bilgeliği Alsondro'ya kadar taşıyor mu?"

"Valmir Alsondro için de çokça öneme sahip bir büyücüdür, hatta Antropedos için de öyle," dedi. "Şu zamanda onun seviyesinde tek tük büyücü kalmış durumda. Ancak bu topraklarda bulunan tek bilge Valmir, diğerleri uzunca zamandır Alsondro topraklarında yaşamını idame ettiriyor."

"Sanıyorum ki diğer bilgelerin bilgi birikimi Valmir'inkinden farksız değildir," dedim. "Onlara danışmanın bir faydası olmaz, değil mi?"

"Danışmadan bilmek mümkün değil lakin ben de seninle aynı fikirdeyim," dedi. "Hatta ara sıra Valmir'in bilgeliğinin mutlak olduğunu düşünmüşlüğüm vardır. Kulaktan kulağa yayılan haberler, küçüklüğümden itibaren onu farklı bir konuma yerleştirmeme neden oldu ve bunun beraberinde saf bir hayranlık ortaya çıktı. Bize yardım ederse ederse Valmir eder. Şayet onun bile tıkandığı bir noktaya varırsak artık çözüm, başka bir yol yok demektir."

"O, çok üstü kapalı konuşuyor, her söyleyeceği şeyi süsleyip önümüze koyuyor," dedim şikayet edercesine. "Bu huyu ondan hazzetmemem için yeterli olmuştu. Şimdi de çok farklı düşünmüyorum fakat düşündükçe onun bu tavırlarına anlam verebiliyorum."

"Sanırsam bu bilgeliğin bir getirisi, onları böyle konuşurken duymak fazla fazla mümkün," dedi. "Ara sıra beni de gıcık eden bir durumdur, özellikle de yardıma muhtaç olduğum anlarda."

Yanımıza yaklaşan saray çalışanı bizden az ötede durup başıyla selam verdi. "Bilge Valmir saraya teşrif ettiler Efendim. Efendimiz Atlas ile birlikte toplantı odasına geçtiler ve sizleri de oraya çağırmamı emrettiler."

"Düşündüğümden daha erken varmış saraya," dedi Perla. İkimizde balkondan ayrıldık ve toplantı odasına ilerledik. "Ben de akşam üzeri anca gelir diye düşünmüştüm," diyerek ona onay verdim. Toplantı odasının kapısını açan Perla önce benim geçmemi bekledi. Ona hafifçe tebessüm edip içeri geçtim ve uzunca bir aradan sonra Valmir ile yüz yüze geldim.

"Ah, Alisa! Sonunda seni yeniden görebildim!"

Karşısında saygıyla eğildim. "Hoşgeldiniz Efendim." Ardımdan içeri giren Perla da aynı saygıyla Bilge'yi selamlamıştı ve böylece masanın etrafında yerimizi almıştık. "Son görüşmemizden bu yana daha bir dinç görünüyorsunuz. Yoksa iyi haberler mi var?"

"Eğer varsa sende güzel haber vardır Valmir, nitekim biz hâlâ yerimizde sayıyoruz," dedi Atlas. "Bir gelişme yakalar gibi olmuştuk ama maalesef bir şey çıkmadı."

"Nedir o?"

"Timun Bey Alisa'nın günlüğünü bulmuş ama şansımıza günlük eski yıllarına ait," diyerek açıkladı Perla. "Hepimiz tek tek göz gezdirdik ama hiçbirimiz ipucu olabilecek bir detay yakalayamadık."

Masanın baş ucundaki yerini almış Valmir kısa süren sessizliği ardınca, "Bir de ben bakayım günlüğe. Belki benim gözlerim defterde saklı kalmış küçük bir noktayı görebilecek azamettedir," dedi. "Defter içine dert olduysa bunda da vardır bir keramet. Hiçbir şüphe çorak bir araziden çıkagelmez."

Valmir'in sözleri karşıma geçip oturan Perla'nın içine dert oldu. Ne yapacağını, neye karar vereceğini bilemeyen titrek bakışları benimle buluştu. "Ancak kuruntudan ibaret şüpheler de vardır, değil mi?"

"Her sorunun cevabına erişebilmem olası değil," dedi Valmir, "ama zannımca hiçbir şüphe tohumu insanın yüreğine rastgele bırakılmaz, ardında bir anlam aramak gerekir; o şüphe tohumunun filizlenmesini gerektirecek bir etken olması gerekir."

"Fedor kendi köşesine çekilip olacakları bekliyor değildir herhâlde," dedi Bilge, ilgisi Atlas'ın üzerindeydi. "Böylesi bir sorunda uzunca süre ortalarda gözükmeyeceğini düşünmezdim hiç. Hiç olmadı benim yanıma bir uğrar diye bekliyordum ama ne ondan ne de diğerlerinden ses var."

"Zaten onların arasında gerçeği bilenler bir hayli az. Diğerleri kendi köşelerinde çalışmalar yapıyor olabilir ancak babamı olaydan bizzat ben uzak tutuyorum," dedi Atlas. "Bir süre plandan geri kalıp, yaptıklarımızı bilmemesi daha iyi. Açıkçası sadece babamın değil yöneticilerin tamamının da plana dahil olmasını istemem fakat şartlar, en azından Timun Bey'in olaya dahil olmasını gerektiriyor."

"Yüreğinden ne geçiyorsa onu yap evlat fakat babanın epey yararının dokunacağını aklından çıkarma," dedi Valmir. Açılan kapı sözlerine kısa bir es vermesine neden oldu. İçeri giren mirasçılar sırasıyla verdikleri selamdan sonra masada yerlerini aldı. Valmir'in öngörüsü eşliğinde yapılan plana uygun davranma zamanımız gelmişti. Aren kendini buna hazırlamış gibi masanın diğer ucuna yerleşti. Kunter ve Ural'dan bir şeyler çıkacak mıydı emin değildim. Ural'ı bilmiyorum fakat aradaki gerginlik Kunter'in pek de umurunda değil gibiydi. "O, bu topraklardaki büyü hâkimiyeti en sağlam kişilerden biri. Bu konudaki bilgisi de yeteneği de denizler kadar engin."

"Madem herkes toplandı, eksik kimse yok plana geçelim. Alsondro'ya çoktandır bir not yazıp yolladım, onlarla görüşme gerçekleştireceğimiz an yakındır. Büyü kitaplarının akıbetini onlarla birlikte konuşmamız yerinde bir karar olur," dedi Valmir. Baş köşedeki sandalyeye oturmayı tercih etmemiş, herkesle doğrudan göz göze gelebilmek ve hâkimiyetini sağlamak için ayakta kalmıştı. "Ana odağımız büyü kitapları. Kitapların içinde yazanlara erişemeden yapılması gereken doğru ve mutlak şeyi bilebilmemiz imkânsız. Alsondro sahipleri bizimle görüşmek için topraklarını terk edip buraya gelmeyecektir, buluşmayı Alsondro'da yapacağızdır. Ondandır evime dönme düşüncem yok, burada konaklarım ve gün gelince Alsondro'ya beraber gideriz."

"Burada bulunduğun bu vakit geniş bir koruyucu ruh ordusu yaratman lazım," dedi Atlas. "Kunter, daha fazla muhafızlarla devam edecemeyeceğimizi düşünüyor."

"Fazla risk taşıyor," diye araya girdi Kunter. "Koruyucu ruhlarla ilerlemek güvenlik açısından gerekli. Hatta tüm orduların arasına birkaç tane koruyucu ruh gönderme taraftarıyım."

"İyi düşünüyorsun Kunter lakin orduların arsında duran ruhlar fazlaca dikkat çeker. Muhafızlara ve halka bu durumu nasıl açıklamayı düşünüyorsun?" diye sordu Valmir. "Halkı telaşa sürüklemenin faydası yok. Koruyucu ruh ordusu yaratırım lakin muhafızların arasına ruh gönderme işini oldukça uzun bir süre rafa kaldıralım, mümkün değil."

"Defter," dedi Valmir, yenice aklına gelmiş gibi. "Burada olduğum süreçte şu deftere bir de ben bakayım. Alisa'nın dilinden iyi anlarım, bir ipucu bıraktıysa onu görmemem olası değil."

"Ne defteri?" diye sordu Aren. Sesine huzursuzluk ve karmaşıklık değmişti.

"Alisa'ya ait bir günlük elimize geçti. Timun onu, Alisa'nın çalışma odasında bulmuş ve inceledikten sonra Atlas ve Alisa'ya teslim etmiş," diye açıkladı Bilge. "Elden ele dolaşan günlükte kimse bir şeye rastlamamış. En iyisi bir de benim incelemem. Bakarsınız işe yarar bir şeyler bulurum."

"Belki bir de sen göz atmalısın Aren," diye bir fikir sundu Valmir. "İçimizden Alisa'yı en iyi tanıyan, bilen kişi sensin. Onun diline en yatkın olan da sensin. Gözlerin aradığımız şeyi kolaylıkla seçecektir. Şayet ben bir şey bulamazsam defteri sana teslim edeceğim."

"Elbette ben de bakarım ama zaten Alisa'nın peşinde olan birisi onun yazdığı şeyden de haberdardır diye düşünüyorum," dedi Aren. "Böylesine önemli bir noktayı gözden kaçırmamıştır. Alisa o deftere bizim için bir ipucu bıraktıysa bile o ipucu düşman tarafından çoktan yok edilmiştir."

"O hâlde defter elime geçtiğinde bazı kısımları kesilmiş mi diye kontrol etmem gerekecek," dedi Valmir. "Aslında bunu daha öncesinde akıl etmek gerekirdi. Büyü kitaplarının içeriğini bozan kişi elbette Alisa'ya ait bir defterin içeriğine de karışacaktır, türlü hileler yapacaktır."

"Alsondro'daki kitapların tahrifatından sonra Katrin'deki kütüphaneleri incelettirdim," dedi Atlas. "Çok ilginçtir ki buradaki büyü kitapları hâlâ sapasağlam. Bu da düşmanın asıl hedefinin büyü kitapları değil Alsondro'daki büyü kitapları olduğunu gözler önüne seriyor."

"Bunun temelde birkaç nedeni olabilir." Valmir masanın etrafını turlamaya başladı. "Eğer tüm büyü kitapları zarar görseydi bu daha kısa sürede anlaşılırdı. Ancak düşmanın böyle bir korkusu olmayabilir; yalnızca asıl hedefe, sorunu kökten çözecek asıl kısma odaklanmış da olabilir. Her ne amaçla böyle bir işe kalkışmıs olursa olsun bu planı uzunca yıllar boyunca planladığı aşikâr."

"Katrin'in göğünü kaplayan tabakada bir hüzmenin oluştuğundan ve o hüzmenin zamanla etrafa yayıldığından da haberdar olduğunu düşünüyorum," dedim. "Ben daha Alsondro'da iken hüzmenin Alsondro göğüne doğru gelmekte olduğu gözlemleniyordu. Bu hüzmenin Alsondro'ya doğru yayılmasında Alsondro'daki büyü kitaplarının zarar görmesinin bir etkisi var mıdır? Hüzme, Alsondro toprağı zarar gördüğü için mi Alsondro'ya doğru ilerliyor yoksa büyü kitapları zarar görmeseydi de o hüzme diğer bölgelere doğru yayılacak mıydı?"

"O hüzmeden ve hüzmenin meydana getirdiği yarıktan, sanıyorum ki, yalnızca halkın haberi yok Alisa," dedi Valmir. "Hüzmenin neden oluştuğunu gayet iyi biliyoruz lakin neden yayıldığı konusu meçhul. Bunun cevabını ancak uzunca müddet gözlem yaptıktan sonra verebiliriz. Şayet hüzme Alsondro'yu aşıp Antropedos'a doğru yol alırsa hüzmenin yalnızca tüm göğü sarmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Tabii henüz Antropedos'u etkisi altına alan bir büyüye rastlamadığımız için böyle bir yargıya varıyorum. Nitekim bir gün Antropedos'ta etkisini gösteren bir büyü açığa çıkarsa o zaman hüzmenin alacağı şekli incelememiz ve ona göre yeni bir yargıda bulunmamız gerekecek."

"Yani bu oluşumun net bir cevabı yok, öyle mi?"

Valmir, "Bunu senin de en az benim kadar iyi bilmen gerekir Perla," diyerek, Perla'nın sorusuna karşılık verdi. "Bazen net cevap diye bir şey yoktur. Cevaplar kimi zaman olayın gidişatına göre değişiklik gösterir. Cevap verebilmek için önce olayın sona ermesi ya da en azından olayın sonunu şekillendirecek bir durumun yaşanması gerekir. O zamana kadar benim gibilere yalnızca susmak ve gözlem yapmak yakışır."

"Peki o esnada bulduğun cevabın bir kıymeti olacak mı?" diye soruverdi Aren asabi asabi. "O zaman iş işten geçmiş olmayacak mı?"

"Erkenden bulduğun cevabın doğruluğundan nasıl emin olasın Aren? Belli ki sen hızı temkin sanıyorsun lakin en çetrefilli yollar kestirme yollardır," dedi Valmir. "Bir tehlikeyi yaratmak ve aktif etmek için yıllarca bekliyorsa insan, diğer insan da o güvenli yolu bulmak veya inşaa etmek için yıllarca beklemeli; bu, zaman kaybı değildir, güvencedir. Yıllarca sürecek olan bir araştırmanın ve hazırlığın daha ilk haftalarında olabiliriz. Kimsenin yüreğini telaşa sokma. Son, er ya da geç gelecek ve kendine biçilen rolü oynayacak."

Valmir yeniden masanın baş köşesine geçti. "Paylaşacağınız önemli bir bilgi yoksa koruyucu ruhları yaratmaya başlamak gerek. O da bir hayli zaman alacak."

"Alisa'nın özel eşyaları kaybolmaya devam ediyor," dedi Ural. "Bu konuyu yine es mi geçeceğiz?"

"Ben bu sorunla Perla ilgileniyor sanıyordum." Valmir'in sorgulayan bakışları Perla'yı buldu. Perla beklemediği yerden yakalanmış olacak ki önce Ural'a sonrasında Valmir'e, bildiği her şeyi sorgulayan bakışlarla döndü. "O iş zaten bende. Kaybolan eşyalara yapabilecek bir şeyim yok fakat onların yerine bir benzerlerini koyuyorum zaten. O eşyaların aslı olmadığını bizim dışımızda kimsenin fark edemeyeceğine de eminim."

"O hâlde sorun nedir Ural? Yoksa gözden kaçan bir eşya mı var? Yoksa asıl sorun ettiğin şey bu sorunun hâlâ varlığını devam ettiriyor olması mı?"

"Bu sorunun yakın zamanda çözüme kavuşturulması lazım," dedi Ural. "Yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu? İlla ki büyü kitaplarına erişmemiz mi gerekiyor?"

"Büyü kitaplarına lüzum yok," dedi Valmir. "Bunun basitçe birkaç sebebi var ve hiçbir sebep, çözüme kavuşturulacak türden bir sebep değil. Bunun gözlemini ben yapacağım, bir sonuca ulaştığımda size de elbet haber edeceğim. Ancak o güne kadar bu işin, geçici yollarla, üstünü kapatacağız ve sorunu gizleyeceğiz."

"Alisa'nın eşyaları kaybolmaya devam ediyorsa ve hâlâ neye göre kaybolduğunu çözemediysek bir an önce deftere göz atman gerekmez mi Valmir?" diye sordu Aren. "Eğer defterde çözüme kavuşacak bir gizem mevcutsa onu kaybetmek istemeyez değil mi?"

"Haklısın, haklısın." Valmir yorgunca sandalyeye bıraktı kendini. "Dört kardeşle görüşüne dek kafamda tasarladığım planı iyice analiz edeceğim. Sanıyorum ki bundan böyle hata yapma lüksümüz yok. Dikkatinizi çeken en ufak şeyi dahi bana bildirin, neyle savaştığımızı hâlâ bilmiyoruz. Çıkıp işlerinizi halletmeden önce söyleyin bakalım, ruh ordusunun hâkimiyeti kimin elinde olacak? Bu işi bana bırakmayın, nitekim bir orduya ayıracak vaktim yok."

"Kontrolü neden Atlas'a bırakmıyoruz?" diye sordu Kunter. "Ne de olsa hükümdar olan o."

"Ben Valmir ile planın detaylarına yoğunlaşacağım için bu sorumluluğu almak istemiyordum açıkçası," diye itirazda bulundu Atlas. "Aranızda bu sorumluluğu taşımak isteyenen varsa bu görevi gönüllü birine vermek en doğrusu olacaktır."

"Benim hâlihazırda ilgilenmem gereken bir ordu var zaten," dedi Kunter. "O yüzden beni aklınızdan silin."

Odada kimseden çıt çıkmayınca Valmir kontrolü ele aldı. "Perla ve Pamir'in de başımızdaki felakatte hâlihazırda güncel rolleri bulunuyor. Aren ve Ural, aranızdan bir gönüllüye ihtiyacım var."

Aren hızlıca itiraz etti. "Benim de hâlihazırda ilgilenmem gereken yönetim işleri var. Buna ek olarak Atlas seninle birlikteyse onun işleri de bana kaldı demektir. Bir orduyu yönetecek, hele ki bir ruh ordusunu yönetecek güç ve sabır yok bende."

Valmir umutla Ural'a döndü. "Madem benim dışımda herkesin bu sorunu çözmede aktif bir rolü var, o hâlde orduyu yönetme işini ben devralabilirim." Valmir ağır ağır başını salladı. "O hâlde ben defteri inceledikten sonra yanıma uğra, seninle orduyu yaratalım." Bu sefer bakışları beni buldu. "Savaş yakındır." Gri gözleri herkesin üzerinde gezindi. "Bedeninizi ve zihninizi hazırlayın. Boş vakitlerde savaşa hazırlık adına talimler yapma vaktiniz geldi ve geçiyor. Kunter, orduya ayırdığın vaktin geri kalanında Alisa'ya kılıç talimi vermeye ne dersin? Aynı şekilde Pamir sen de ok talimi versen hiç fena olmaz. Perla zaten vakit buldukça Alisa'nın işine yarayacak büyüleri öğretiyor."

Valmir'in istekleri onaylandıktan sonra herkes işinin başına döndü. Ben de doğruca odama defteri almak için çıktım. Saray görevlilerinin ve varsa aramızdaki muhbirin dikkatini çekmemesi için pelerinini çıkarmış koruyucu ruhum bir hayalet gibi peşimden beni takip ediyordu. Varlığı şu anlık beni ürkütse bile zamanla bu duruma alışacağıma emindim. Odama varır vermez dolabın kilidini açtım ve içindeki defteri alıp yeniden dolabın kilidini taktım. Doğruca toplantı odasına çevirdim yönümü ve hızlı adımlarla hedefe ilerledim. Odaya vardığımda içeride yalnızca Valmir ve Atlas duruyordu. Elimdeki defteri Bilge'ye uzattım. "İşte Alisa'nın defteri. Umarım sen bir şeyler bulabilirsin."

Defteri eline alan Valmir sakin sakin sayfalarda gözünü dolaştırdı. Ara sıra dudakları arasından çıkan belli belirsiz mırıltılar dışında sessizdi. Bu sessizlik dakikalarca sürdü ama neyse ki saatleri bulmadı. "Haklıymışsınız, bu defterde işe yarar tek bir bilgi dahi bulunmuyor." Defteri masaya koydu. "Aren'in incelemesine gerek bile kalmadı. Bir şey buluruz diye umutlanmıştım oysa." Defteri hüsranla elime aldım ve sayfaları rastgele karıştırmaya başladım. "Bu, aradığım defter değil. Gördüğüm o defteri bulmalıyız Valmir. İçimden bir ses o defterde aradığımız cevabın yer aldığını söylüyor."

"Her şeyin bir vakti vardır Alisa. İşin içine acele girerse büyük gayretlerle düzdüğün düzeneği de bozarsın," dedi Valmir. Sesi her zamanki gibi bir bilge sakinliğindeydi. "Yine de saklamaya devam et defteri. Bu ordu işine ne diyorsunuz?"

"Kunter gerekçesinde haklı, ruh ordusuna ihtiyacımız var ama bu bizi yeni bir felakate sürükleyebilir," dedi Atlas. "Her ne kadar toplantıda aksini iddia etsek de ordunun gözetimini yapmak bize düşüyor. Senin de bir gözün ordunun üzerinde olsun."

"Aksini savunsan bile ben o orduyu gözetleyecektim zaten," dedi Bilge aksi bir tavırla. "Sizin yanınızda dura dura ben de herkesten ve her şeyden şüphelenmeye başladım. Bu ordu başka boyutlarda bir belanın baş temsilcisi olabilir. Ruh ordusuna dikkat kesilmeliyiz." Yerinden kalktı, gözlerine sinsi bir parlaklık yerleşti. "Orduyu yaratırken küçük bir hileye başvurmaktan kimseye zarar gelmez, yani en azından bize zarar gelmez. Ordunun tüm yönetimini Ural'a devretmeyeceğim ama onun bundan haberi olmayacak tabii." Keyifli bir kahkaha atıp odanın dışına yol aldı. Bilge'nin keyifli hâli Atlas'a da bulaştı. "Eğer düşmanımız Valmir ise hiç şansımız yok."

"Şakası bile komik değil," diye giriştim lafa. "Defterden bir şey çıkmaması çok can sıkıcı. Diğer defterin bulunamaması konusuna girmiyorum bile."

"Valmir'in sözlerine ara sıra kulak ver. Sabretmek ve sonucu beklemek dışında yapabileceklerimiz sınırlı," dedi Atlas. "Valmir savaş konusunda haklı, bir savaşın eşiğindeyiz. Tüm bu büyüleri yapma cesaretini gösteren kişi öylece pes etmeyecektir, sakladığı en az birkaç hamlesi daha vardır. Yavaş ilerlememiz bizim yararımıza, aceleci olma."

"Valmir savaş konusunu açtığına göre bildiği ya da hissettiği bir şeyler vardır, öyle değil mi?" diye sordum. "Bir bilgenin böylesi bir konuda bizi durduk yere telaşa sürükleyeceğini sanmıyorum."

"Doğru, bildiği veya hissettiği şeyler var ve bir süre bunları bizimle paylaşmayı tercih etmeyecek gibi görünüyor. Onun sözlerine itaat etmeli ve savaş konusunu ana gündemimize ekleyip hazırlıklara yavaştan başlamalıyız."

"Bizim yaşananlardan haberimiz var fakat her şeyden bihaber olan halkı nasıl bu savaşa hazır hâle getireceğiz? Gerçek tüm diyara duyurulacak mı?"

"Alisa savaş öyle bir iki günde çıkmaz, pekâlâ biliyorsundur," dedi Atlas. "Biz yavaştan hazırlıklara başlayalım da gerekirse bizi bekleyen sürecin müsait bir anında bunu insanlarla paylaşırız."

Ayakta dikilmeyi kesip Atlas'ın karşısına oturdum. "Savaştan böyle rahat rahat bahsetmek korkutucu. Olası bir savaşa Alsondro da katılır mı dersin?"

"Bu artık onların da bir sorunu. Eğer topraklarının geleceğini düşünüyor ve ileride de refah içinde yaşamak istiyorlarsa savaşa katılmak dışında bir seçenekleri yok."

"Valmir neden bu kadar çok talim almamı istedi ki? Hem ben kılıç ve ok kullanmayı gayet biliyorum. Gerçekten de talime ihtiyaç var mı ki?"

"Hepimizin talime ihtiyacı var, yalnızca senin değil," dedi Atlas. "Alıştırma yapmanı tembihlemesi gayet normal. Nitekim sözleriyle yalnızca senin değil bizim de eğitimlere başlamamız gerektiğini vurguladı aslında. Onun diline yakında alışırsın."

"Koruyucu ruhuna henüz alışmadığını düşünüyorum," dedi aradan geçen birkaç saniyenin ardından. "Doğru muyum? Yoksa çabucak benimsedin mi?"

"Henüz birkaç saat oldu, elbette alışamadım ama birkaç güne alışacağımı düşünüyorum. Ayrıca ruh oluşturmak epeyce kolaymış, zor bir işlem olduğunu sanıyordum."

"Evet, kolay bir işlemdir. Fazlaca tercih edilmesinin sebeplerinden biri de budur," diye açıkladı. "Ona aktardığın yetenek üzerinde uzun uzun düşündüğüne inanmak istiyorum. Birilerinin hedef tahtasında bulunuyorken seni korumakla yükümlü bir canlıya istediğin bir beceriyi verebilmen büyük bir şans. Umarım o şansı güzel değerlendirmişsindir."

"Seni sanıyorum ki bu noktada hayal kırıklığına uğratacağım. Ona, ileride işime yarayacak bir yetenek değil onunla zaman geçirirken sıkılmamı engelleyecek bir özellik aktardım." Bakışlarına yargı dolu bir ifade yerleşti. "Ne var?" diye atıldım. "Koruyucu yaratmak oldukça kolaymış. Gerekirse yeni bir tane daha yaratırım ve ona, beni yargılamayacağın bir yetenek veririm."

Atlas'ın yanından ayrılıp sarayın bahçesine çıktım. Bir süre bahçede oyalandım ve ardından sarayın önünü çevreleyen, ağaçların kapladığı yola çıktım. Peşimden ayrılmayan ruh, kimsenin fark edemeyeceği formuyla beni korumak için buradayken ve saray hâlâ geride kendisini belli ederken etrafta biraz dolaşmanın ve kafamı toplamaya çalışmanın bir zararı yoktu. Soğuyan havada bir ıslık gibi esen rüzgâr bir fısıltıyı çağrıştırıyordu, sanki anlatmak istediği şeyler vardı. Tüylerimi ürperten rüzgâra karşı koyup ağaçlık yolda biraz daha ilerledim ve birbirine çarpıp hışırdayan ağaç dallarının arasına bedenimi bıraktım. Alanın derinliklerine uzanan sık ağaçlar bir hazineyi koruyormuşçasına ormanın ilerisini, çok ilerisini görmeme engel oluyordu.

Öylece uzanıp giden alanın sağ tarafından gelen yaprak hışırtısı yönümü o tarafa çevirmeme neden oldu. Koruyucu ruhların sezgileri güçlüydü, bu güce güvenip rahat rahat hareket ettim ve kendimi ağaçların içine attım. Gittikçe sıkılaşan ağaçların arasından geçmek bir hayli zordu. Koruyucu ruh hâlâ sessiz sedasız peşimden gelirken az ileride bölgenin şifacısını, günler öncesinde gördüğüm hâliyle yeniden gördüm ve hiç beklemeden ona seslendim.

"Hey!" Gün ışığı ormanı yeterince aydınlatmıyormuş gibi elindeki gaz lambasına sığınmıştı. Ağır ağır yüzünü bana dönen şifacı hemen ardından sanki beni görmemiş gibi ağaçların arasında ilerlemeye devam etti. "Ne işin var senin burada? Yoksa sarayı mı gözetliyorsun?" Sorularımın ardından bir kahkaha attı. Fazlaca yavaş yürüdüğünden peşinden gidip ona yetiştim. "Sana diyorum, beni duymuyor musun?"

"Duyuyorum, duyuyorum," diye mırıldandı. "Hatta senin duyamadığın diğer bütün her şeyi duyuyorum." Bir yandan konuşuyor bir yandan ağaçlık alanın içine doğru iyice ilerlemeye devam ediyordu. "Burada ne arıyorsun? Seni geçen gün de sarayın önündeki yolda gördüm. Amacın ne?"

"Ben duyuyorum ama başkaları da duyuyor." Bir elinde tuttuğu asasını bile bile yere sertçe bastırıyor, diğer elindeki gaz lambasını bile isteye sağa sola sallıyor; ses çıkartacak şekilde hareket etmeye özen gösteriyordu. "Sessiz olmalı ve fark etmediği bir anda ondan kurtulmalısın."

"Kimden kurtulmalıyım, peşimdeki kişiden mi?"

Yeniden bir kahkaha attı. "Kuklalarından, onun kuklalarından kurtulmalısın." Adım etmeyi kesip yaşlı kadının ardına baktım. "Şu an yardımcı olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun. Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum." O, beni umursamadan yoluna devam etti. "Kurtulmalı, kurtulmalı. Onu izleyen gözlerden kurtulmalı."

Bir süre daha ağaçlık alanın ortasında dikilip yaşlı kadının gittiği yola baktıktan sonra yola doğru geri dönmek için harekete geçtim. Neyse ki kaybolmamış ve sarayın bağlandığı yola kısa sürede çıkabilmiştim. Yola çıktıktan sonra saraya doğru döndüm ve biraz ileride bu tarafa doğru gelen Kunter ile göz göze geldim. Ben nasıl bir açıklama yapacağımı düşünürken o çoktan yanıma gelmişti. "Alisa ne yapıyorsun burada?"

"Biraz yürüyüş yapmak ve hava almak için dışarı çıkmıştım ve ağaçlık alanın içinden gelen bir ses duyduğumu sanıp sesin geldiği yere bakmaya gitmiştim ama bir şey göremedim. Sanırım yanlış duydum."

"Ağaçlık bölgeye mi girdin?"

"Evet ama koruyucum da benimle birlikteydi. Tek başıma bir yere gitme gafletinde bulunmam, merak etme."

"Böyle bir zamanda kendi kafana göre hareket edip sonrasında ise koruyucunun seni koruyacağına mı inanıyorsun?"

Onun muhbir olma ihtimali atlamamam gereken bir husustu. Verdiği tepki zihnimdeki sinyalleri harekete geçirdi ancak muhbirin kendini bu kadar basit ele vereceğini sanmıyordum. "Evet, neden ki yoksa koruyucum aptal bir karar aldım diye beni korumaktan mı vazgeçecek?"

"Olaylara senin baktığın noktadan bakabilmeyi dilerdim," dedi. "Hiç olmazsa kafam rahat olurdu."

Başka bir şey demeyip arkasını döndü ve saraya doğru yürümeye başladı. Başka seçeneğim olmadığından ben de yönümü saraya çevirdim ve biraz hızlanıp Kunter'e yetiştim. "Ne zaman talime başlayacağız? Kafanda bir plan yaptın mı?"

"Madem Alsondro'ya gidilecek, döndüğünüzde talimlere başlamak en iyisi olacaktır. Tabii Pamir'den alacağın ders için bir şey diyemem. Bunu onunla konuşmalısın."

"Tüm bunları bana koruyucu ruh öğretemez mi?" diye yeni bir soru sordum. "Sürekli başka birinden ders almak yerine tek bir kişinin beni çalıştırması daha mantıklı olur bence."

"Bunu Valmir ile konuşmalısın, benim yapabileceğim bir şey yok."

Onun ağzından laf alamayacağımı anlayınca adımlarımı daha da hızlandırdım ve saraya ondan önce geçiş yaptım. Saraya girdiğimde merdivenlerden bu kata çıkan Perla'yı fark ettim ve onun yanına yöneldim. Kısa sürede beni fark eden Perla her nereye gidecekse vazgeçti ve yanıma doğru geldi. "Nerelerdeydin?"

"Hiç, biraz hava almaya çıkmıştım. Pamir'in nerede olduğunu biliyor musun?"

"Ah, bilemiyorum," dedi ve etrafına bakındı. "Bahçede yok muydu?"

"Dikkatimi çekmedi," dedim. "Görevlilere sormam daha iyi olacak sanırım."

Perla kıstığı gözleriyle beni süzdü. "Ha, şu mevzu," dedi memnuniyetsizce. "Sen bir yere geç, ben onu bulur ve yanına getiririm."

"Sen bilirsin. Ben odamdaki balkondayım. Onu bulunca birlikte oraya gelirsiniz." Dediğim gibi odamdaki balkona geçtim ve onların gelmesini bekledim. Balkonun müsaade ettiği kadarıyla bahçeye bir göz attım ama Pamir oralarda değildi. Sol alt taraftaki balkondan gelen sesler üzerine hafifçe eğilip oraya baktım. Kunter ne ara saraya girmişti bilmiyorum ancak balkonda göremediğim biriyle konuşuyordu. Sırtı bana dönük olduğundan rahatça dikkatimi onlara verebildim.

"Bir şey bildiğini sanmıyorum, hatta hareketlerinden bildiği şeylerin bile önemini anlayamamış olduğu anlaşılıyor," dedi Kunter. "Onun gerçek Alisa olduğunu sanmam ama her ne amaçla yapıyorsa hareketlerine daha bir dikkat etmesi gerekiyor. O bölgeye öylece girmesi hoş karşılanacak bir davranış değil."

"Oraya neden girdiğini söylemedi mi?" Bu ses Aren'e aitti. Kunter'in gidip beni, benden şüphelenen birine şikayet etmesini yakalamam hoş bir tesadüf değildi.

"Sorduğumda bir ses duyduğunu ve o sesin ne olduğunu anlamak için ağaçlık alana girdiğini söyledi," dedi Kunter. Ses tonu güvensizdi. Sözlerime inanmamış mıydı? Oysa yalan söylememiştim, sadece olayı eksik anlatmıştım.

"Bu doğru olabilir ama alanda biriyle görüşmüş de olabilir," dedi Aren şüpheyle. "Başka bir detay ilgini çekmedi mi?"

"Hayır, onun gizli gizli birisiyle görüştüğünü mü düşünüyorsun?"

"Evet, neden olmasın? O gerçek Alisa değilse bile arkamızdan bir işler karıştırdığına eminim. Onu yönlendiren biri olmalı, o kişiyi bulmalıyız." Aren sahiden rolünü iyi oynuyordu. Hiçbir şey bilmiyor olsaydım onun bu sözleri karşısında incinirdim.

"Bilemiyorum," dedi Kunter, kararsızdı. "Sandığın gibi bir durum elbette olabilir ama ben neye inanacağımı bilemiyorum. Karar size kalmış, ben üzerimden bu sorumluluğu atmak istedim sadece."

"Sağ ol Kunter," dedi Atlas. Onu burada beklemiyordum. Demek Kunter, Aren ile de yetinmemiş ve durumu bizzat hükümdara bildirme kararı almıştı. "Gözüne çarpan her detayı bizimle paylaşmaya devam et. Hâlâ çözülmemiş noktalar var."

"Elbette, görevim bu benim," dedi Kunter. "Bir de Alisa nedense bizden ders almaya hiç sıcak bakmıyor. Bence bu daha şüpheli bir davranış. Koruyucusuyla birlikte talim yapmayı daha mantıklı buluyormuş, kendisi öyle söyledi."

Anlaşıldı, Kunter bu saatten sonra her kelimemi onlara aktaracaktı. Bu bir noktada iyi bir şeydi ve onun güvenilir olduğunu gösterirdi ancak bir noktada fayda sağlamayan ve ortalığı karıştıracak cinsten bir eylemdi.

"Bu, tartışma konusu bile olamaz," dedi Atlas. "Sıcak baksın veya bakmasın eğitimleri sizden alacak. Hem bu esnada belki dikkatini çeken başka noktalar bulursun."

Biraz daha böyle durursam ya belimde bir ağrı ortaya çıkacaktı ya da benim gizlice onları dinlediğim ortaya çıkacaktı. O yüzden onları dinlemeyi kesip odanın içine girdim. Balkon çok yakında değildi, onları rahatça duyabilmiş olmam büyük bir şanstı.

Tam odadan çıkıp Perla ve Pamir'i arama kararı aldığım an odanın kapısı açıldı ve içeri Perla ve Pamir girdi. "Neredesiniz siz?" Ayağa kalkıp balkonun kapısını kapadım ki, sesimiz aşağı balkona kadar gitmesin ve biraz önce benim yaptığım gibi onlar da bizi dinlemesin.

"Geldik işte," dedi Perla. Pamir ayakta ne yapacağını bilemez bir hâlde durunca, ona seslendim. "Otursana şuraya bir yere. Balkona çıkamayız çünkü diğerleri alt kattaki balkonda bir şeyler konuşuyor. Sesimiz onlara gitmesin."

"Kimler?" diye sordu Perla merakla. "Ne konuşuyorlar? Bizi niye çağırmamışlar?"

"Kunter, Aren ve Atlas," dedim. "Kunter beni onlara şikayet ediyor. Bizi bu yüzden çağırmamışlardır."

"Onları mı dinledin?"

"Neyi şikayet ediyor?"

Yatağın ucuna oturdum. "Biraz dinlemiş olabilirim ama sesleri buraya kadar geliyordu. Ne yapsaydım, kulağımı mı kapatsaydım?"

"Odana geçebilirdin," dedi Pamir, dünyadaki dünyadaki basit şeyden bahsediyormuş gibi. Perla, Pamir yanı başına geçip oturdu. "Pamir dur şimdi. Alisa sen de ne oldu doğru düzgün anlatsana."

"Hava almaya çıktım demiştim ya, ağaçlık alandan bir ses duyunca sesin geldiği yöne gittim ve bölgeden geri çıktığımda Kunter ile karşılaştım," dedim. "O da gitmiş bunu Aren ve Atlas'a anlatmış."

"Bu iyi bir şey de olabilir kötü bir şey de," dedi Pamir. "Seni düşündüğü için böyle bir şey yapmış olabilir ama aynı zamanda sana karşı şüphe oluşturmak için, özellikle de Aren'in şüphesini güçlendirmek için, bunu yapmış da olabilir."

"Kesinlikle," dedi Perla. "Sen ne sesi duydun ki? Hem her duyduğun sesin peşine takılamazsın. Dışarısı tehlikeli, dikkatli olmalısın."

"Bırakın şimdi bunları," dedim ve Pamir'e odaklandım. Perla sözlerimden hoşlanmayacaktı, bunun gayet farkındaydı ama yine de engel olmak adına bir şey yapmadı. Hatta sanki benim bu konuyu açmamı ve olayın çözüme kavuşmasını ister gibi bir hâli vardı. "Duyduğuma göre şüphelendiğin biri varmış."

Pamir bakışlarını Perla'ya çevirdi. Sinirli veya kırgın değildi. "Perla sana hiçbir şey söylenmiyor cidden. Ağzını bir türlü kapalı tutmayı bilmiyorsun."

"Ne yapayım? Bu önemli bir mevzu. Belki bizi sona götürecek olan şey, senin şüphelerin doğrultusunda yapacağımız plandır."

"Söylemem," dedi Pamir. Sesi keskindi, itiraz kabul etmeyecekti. "Eğer söyleyecek olsam zaten hepinizi bir araya toplar ve öyle söylerim."

"Neden? Niye söylemiyorsun?"

"Siz birinden şüphelenseniz ilerisini düşünmeden direkt o şüpheyi bizimle paylaşır mısınız?"

"Evet," dedi Perla hızlıca. "Bu hepimizin sorunu. O yüzden söylerdim."

Ben cevap veremedim, nitekim verecek net bir cevabım yoktu. "Yanlış bir şüpheye kapılmış olmaktan korkuyorsun ve şüphenin başka bir belaya sebep olmasından da korkuyorsun anlıyorum ama ya şüphende haklıysan Pamir, o zaman ne olacak? Bu seçeneği hiç düşünüyor musun?"

"Düşünüyorum elbette Alisa," dedi Pamir. Kapana kısılmış gibiydi. "Ancak karar veremiyorum. Siz de üstüme gelip beni iyice köşeye sıkıştırmayın. Zaten ne yapacağımı bilemiyorum."

Pamir'e yardımcı olabilmek için iyice düşündüm. Onun korkusunu hafifletmenin bir yolu olmalıydı. Şifacının sözleri zihnimi sardığında, "Gözler," dedim. "Birini gözetlemenin en iyi yolu nedir?"

Perla ve Pamir bir an ne demek istediğimi anlayamamış ve bana boş boş bakınmıştı. "Çok fazla var," dedi Perla, kendine geldiğinde. "Gözetleme büyüsü çeşit çeşittir. Ulaşabileceğin onlarca kaynak ve aracı vardır bu büyüde."

"En yaygını hangisi peki?"

"Kime yapacağına göre değişir ancak dikkat çekmeyecek bir şey olması gerekir. Büyü kime yapıldıysa büyüyü taşıyan aracı, o kişinin zaten hayatında olan ve sık sık gördüğü bir şey olması gerekir ki dikkat çekmesin."

"Bu büyü bana yapılsa yapan kişi ne tarz bir aracı seçer peki, bir fikriniz var mı?"

"Kraliyeti simgeleyen bir şey olabilir," dedi Pamir. "Hükümdarsın sonuçta. En az dikkatini çekecek şey kraliyete ait bir eşya olur."

"Ya da sevdiğin şeyler olabilir," dedi Perla. "Çiçekleri seviyorsun mesela. Bunu bilen kişi gözetleme büyüsünde çiçekleri aracı olarak kullanabilir." Gözü komodinin üzerindeki Lerink Çiçeği'ne kaydı. "Bu çiçek çok uzun zamandır seninle ve konusu açılmasa hiçbir şekilde dikkat çekmeyecekti."

Bu çiçek, Atlas'ın benim için kökünden ayırdığı çiçekti. "Ama bunu Atlas verdi bana. O neden gözetleme büyüsü yapsın ki?"

"Atlas'ın yapacağını kim söyledi ki? Bunu Atlas vermiş olabilir ama senin odanda duruyor ve bunu bilen birisi çiçeği aracı kılmış olabilir."

"Nerden çıktı bu aracı konusu?" diye sordu Pamir.

"Aracılar ve aracıları kullanan kişiler arasında bir bağlantı kurmaya çalışıyorum," diyerek açıkladım. "Belki etrafımızda bulduğumuz bir aracıyla senin aklındaki kişiyi eşleştirebiliriz."

"Aklındaki o kişinin peşimizdeki düşman olduğunu ve bize gözetleme büyüsü yaptığını varsaysak," dedim, "büyü için kullanacağı aracı ne olurdu Pamir? Bizi neyle gözetlemeyi tercih ederdi?"

"Muhtemelen bir hayvan," dedi Pamir kararsızlıkla. "Daha da detaylandırmam gerekirse atlar ile gözetlerdi bizi. Düşmanın senin peşinde olduğunu düşünerek biraz daha detay verecek olursam sana verdiğim atım Reyl ile seni gözetliyor olması muhtemel derdim."

Aklıma doluşan parçalar beni yerimden hızla kaldırdı. "Buldum!" Odadaki tüm perdeleri kapadım. "Buldum sanırım. Aracı at değil kartal. Düşman bizi kartallar aracılığıyla gözetliyor."

"Emin misin? Kartallara gözetleme büyüsünü ben yaptım Alisa."

"Eminim Perla ya da emin sayılırım. Acilen diğerleriyle bir araya gelip konuşmalıyız. Size anlatmam gereken şeyler var."

Ural, Kunter ve Valmir hariç geri kalanlarımız benim ısrarlarım üzerine yeniden toplantı odasında toplandık. Valmir hâlâ ruh ordusunu yarattığı için bize katılamazdı. Kaldı ki yanında Ural da vardı ve sırf bu yüzden bile bu görüşmede yanımızda yer alamayacaktı. Kunter de tıpkı Ural gibi hâlâ şüpheliler listesinde olduğundan ona da haber yollamamıştık. Neyse ki o, beni Atlas ve Aren'e şikayet ettikten sonra ilgilenmesi gereken işleri olduğundan dolayı saraydan ayrılmıştı.

"Bir kez daha şu toplantı odasına girmemeyi planlıyordum," dedi Aren. "Yine ne oldu?"

"Bir şey buldum sanırım," dedim. "Geçtiğimiz günlerde bölgenin şifacısını sarayın önündeki yolda görmüştüm. Başıboş bir şekilde yürürken birden beni fark etti ve o karanlıkta yanı başımdaki ağacı işaret etti. Ağacın üzerinde bize eşlik eden kartallardan birisi duruyordu." Atlas'a baktım. "Bu, hikâyenin senin bildiğin kısmı."

"Bugün hava almak için sarayın önündeki yola çıktığımda ağaçlık alandan bir ses duydum ve sesin geldiği yöne ilerledim. Tesadüfe bakın ki karşıma yine bölgenin şifacısı çıktı," dedim.

"Bu olaydan sonra mı Kunter'e yakalandın?" diye sordu Aren. Başımla hızlıca onu onayladım. "Şifacıya birkaç soru sordum. Kuklalardan, beni izleyen gözlerden kurtulmam gerektiğine dair bir şeyler sıraladı. O an net bir cevap alamadığımı düşünmüştüm ama oysa ki o, bize yapılan gözetleme büyüsünün pekâlâ farkında ve bu yüzden bizi uyarmaya çalışmış. Düşman bizi, bizim kartallarımız aracılığıyla gözetliyor."

"Alisa beni yukarıda da dinlemedin," dedi Perla, "ama diyorum ya kartallara büyüyü ben yaptım. Benim yaptığım büyünün üzerine bir başkası tarafından yeniden bir büyü yapılsaydı kesinlikle haberim olurdu. Burada işler böyle yürüyor."

"Beş kartaldan birine dahi olsun bu büyüyü yapmış ve senin de gözünden kaçmış olamaz mı?"

"Beş mi?" diye sordu Perla. "Beş tane kartal yoktu ki."

Diğerlerine baktım ama onlar da benim sözlerime şaşırmış görünüyordu. "Beş tane kartalla beraber yola çıkmadık mı?" Yeniden Atlas'a döndüm. "Valmir'in yanına ilk kez gittiğimizde de bize eşlik eden beş tane kartal vardı. Hatırlamıyor musun?"

"Dört," dedi Atlas. "Dört kartal vardı. Hiçbir zaman beş olmadı."

"Tamam işte," dedi Pamir. "Gözetleme büyüsü yapılmış ama yalnızca Alisa'yı gözetleyen ve yalnızca Alisa'nın görebileceği bir kartal aracılığıyla yapılmış." Perla'ya değen bakışları cevap bulabilmiş olmanın heyecanını taşıyordu. "Çok yaygın olmayan bir yöntemdir. Sanırım gerçekten de aracıyı bulduk. Yani en azından bir tanesini."

"Doğru, hem şifacının işaret ettiği kartalın yanı başındaki ağaçta olduğunu söylüyorsun," dedi Perla. "Evet, iş başa düştü. Düşmana fark ettirmeden o kartalı ortadan kaldırmalıyız. Kartaldaki büyüyü bozduğumuzda kartalı fark ettiğimizi anlayacak ama önemli olan bizim o kartalı yakalıp üzerinde inceleme yapmamız. Kartal, efendisi hakkında bize birkaç ipucu verebilir."

"Kartalı nasıl yakalayacağız?" diye sordu Aren. Bu, hepimizin aklında yer edinen soruydu. "Gece odanın penceresini açık bırak," dedi Atlas. "Perla gerekli bir büyü hazırlar ve kartal odaya girince onu odada kıstırabiliriz."

"En mantıklısı bu," dedi Perla. "Ben büyüyü hazırlamaya gidiyorum. Pamir bana eşlik edersen sevinirim."

Perla ve Pamir büyüyü hazırlamak için odadan çıktılar. Hemen ardından yerinden kalkan Aren, "Ben de yanınızdan ayrılsam iyi olacak. Ural her an bir yerlerden çıkabilir," diyerek odadan çıktı.

"Merakının bizi böylesi bir noktaya getireceğine ihtimal vermezdim ama sen yine de her duyduğun sesin peşine takılma."

"Koruyucu ruha güvendim açıkçası. O olmasaydı böyle bir şey yapmazdım."

"Beni kandırmaya çalışman çok hoş," dedi Atlas. "Şifacıyı sarayın önünde ilk gördüğünde de peşine takılmamış mıydın? O zamanda da mı koruyucu ruhun vardı?"

"Haklısın ama o zaman o bölgeye girmemiştim sonuçta, yalnızca sarayın bağlı olduğu yola bakınıp saraya geri dönmüştüm."

"Güvenlik açısından iki durumun arasında hiçbir fark yok Alisa," dedi Atlas uyararak. "Artık düşmanın yalnızca seni gözetlemek için bir büyü yaptığını öğrendiğimize göre tehlike arz edebilecek her türlü şeye karşı daha dikkatli olacağına inanmak istiyorum."

"Ben kendimi korumaya çalışırım çalışmasına ama şimdi diğer aracıları bulmaya çalışmalıyız. Tek bir tanesini etkisiz hâle getirerek bir yere varamayız."

"Eğer düşman işini garantiye almak istediyse başka bir hayvanı aracı olarak seçmemiştir çünkü odağımızın hayvanlara kayacağını düşünmüş olmalıdır," dedi Atlas. "Bu noktada etraftaki diğer hayvanlara odaklanmayı gereksiz buluyorum."

"Aslında Pamir, düşmanın Reyl aracılığıyla bizi gözetliyor olabileceği fikrini ortaya atmıştı. Ne olur ne olmaz diye diğer hayvanları bir kontrol mü etsek?"

"Reyl mi? Pek ihtimal verdiğim bir durum değil ama aklımız kalmasın diye Perla'dan diğer hayvanları kontrol etmesini isteyebiliriz."

"Bir de Valmir'in fikrini almak gerek aslında. O, bizden daha iyi çıkarımlar yapacaktır," dedim. "Orduyu yarattıktan sonra boş vakti olacaktır, o zaman onunla konuşabiliriz."

"Elbette. Önümüzdeki günlerde Alsondro'ya gideceğiz. Onun öncesinde bu aracı sorununu ortadan kaldırabilirsek çok iyi olur. Özellikle de Alsondro sahipleriyle yapacağımız görüşmede fazlaca gizliliğe ihtiyacımız olacak."

Beraber toplantı odasından çıktıktan sonra koridorda minik adımlarla ilerlemeye başladık. Toplantı odasının önünde görüşme bitene kadar heykel gibi dikilmiş koruyucu da hemen benim ardımdan süzüle süzüle geliyordu. "Bir ordu yaratmak bu kadar uzun mu sürüyor?"

"Ne sanıyordun? En az birkaç yüz kişilik bir ordu oluşturulması gerekiyor. Bu da epey vakit alacak bir işlem."

"Her bir ruhu tek tek mi yaratıyorlar?"

"Elbette hayır," dedi Atlas. "Lakin hepsi tek tek oluşacak. Vakit alan şey de bu zaten. Sonrasında efendilerini tanıma sekansı gerçekleşecek ve işlem sona erecek."

Merdivenlerden koridora doğru aniden çıkan Aren bizi hâlâ toplantı odasında sanıyor olmalı ki bizi gördüğüne ilk başta epey şaşırdı sonrasında, "Kartalı yakalama sorunumuz ortadan kalktı," dedi. "Ne?" diye sordum.

"Bunu görmelisiniz," diyen Aren merdivenlerden inmeye başlayınca biz de onun peşinden ilerledik. Büyü malzemelerinin bulunduğu odanın kapısını açıp elleriyle içeriyi işaret etti. Atlas'ın hemen ardından odaya girdim ve Perla ve Pamir'in başında dikildiği koca kafesin içindeki kartalı gördüm. Ne Perla ne de Pamir kartalın yakalanmış olmasına sevinmiş görünüyordu.

"Neler oluyor?"

"Onu, Alisa'nın odasının kapısının önünde baygın hâlde bulduk ve fırsattan istifade onu bir kafese koyduk," dedi Perla. "Sarayın içine nasıl girmiş ve niye bayılmış bilmiyoruz ama üzerinde incelemeler yaptım. Bir sağlık sorunu yok, bayılmış olması çok ilginç ve dahası eğer bu bayıltma işlemini biri yaptıysa bile o kişi kartalın ifşa olduğunu anlayan sahibi değil çünkü kartalda sahibine dair bazı küçük ipuçları var."

"Beni bu tarz olaylar çok rahatsız ediyor," dedi Pamir. "Nedense sanki biri bizimle oyun oynuyormuş gibi hissediyorum. Gelişmelere sevinemiyorum bile."

"İyi de," diye araya girdim, "siz kartalı nasıl görebiliyorsunuz? Hani yalnızca ben görebiliyordum?"

"Görünmez aracılar bayılma veya ölme durumu gibi sorun bildiren durumlarda herkese görünür kılınır," diyerek açıklama yaptı Perla.

"Kartaldaki büyüyü bozdun mu Perla? Daha doğrusu kartala gerçekten de bir gözetleme büyüsü yapılmış mı?"

"Evet, evet, Alisa çok doğru bir noktaya adım atmış," dedi Perla. "Kartala gözetleme büyüsü yapılmış ve bu kartal kesinlikle bizim kartallarımızdan biri değil. Bu da bize kartalın sahibi hakkında birkaç ufak bilgi veriyor."

"Bu gelişmeleri konuşmadan önce kartalı kimin bayıltmış olabileceğini mi tartışsak?" diye sordu Aren. Kartalın öylece elimize düşmüş olmasından rahatsız olan Pamir, "Aynı fikirdeyim," diyerek Aren'e destek çıktı.

Birkaç dakika boyunca küçük odanın içinde kartalı kimin veya neyin bayıltmış olabileceğini konuştuk ama bir sonuca varamadık. Nitekim Perla'nın yaptığı incelemelerde kartalın bedeninde gözetleme büyüsü dışında başka bir tuhaflığa rastlanmamış. Bu da olaya kilit vuran bir noktaydı.

Perla'nın dediği gibi buna sebep olan kişi düşman yani kartalın sahibi değildi çünkü kartal hâlâ sahibinden izler taşıyordu. Böylesi büyüler yaparak bizi köşeye sıkıştıran kişinin kartaldaki kendine ait izleri silmeyi unutması elbette ki ihtimaller arasında yer almıyordu. Bu da demek oluyordu ki düşman kartalının geldiği durumdan ve ifşa olduğundan habersizdi. Eğer çıkarımlarımız doğruysa ilk defa düşmandan birkaç adım önde olmuş olacaktık.

Perla'nın söylediğine göre bir nesneye veya bir canlıya büyü aktardıysan ilerleyen süreçte bu büyü başkaları tarafından gözlemlenebiliyormuş. Bu, aracı kullanımı konusunda büyücülerin ve diğer büyü ustalarınının veya büyü yapacak herhangi bir kimsenin en çok tetikte kalmasını gerektiren hususmuş. Perla'nın kartalda gözlemlediği kalıntılara göre kartalın sahibi kesinkes Katrin'de yaşıyor. Bu, şu ana dek yakaladığımız en önemli bilgiydi. Bu bilgi sayesinde, benim açımdan, Alsondro'ya karşı duyduğum kuşkular sona erecekti. Onlardan başka konularda şüphelenmeye devam edebilirdim ancak anlaşılıyordu ki, eğer bu gözetleme büyüsü düşman tarafından yapıldıysa düşman, Alsondro topraklarında yaşanan kişilerden biri değildi.

Yakaladığımız diğer önemli bilgi düşmanın tek olmayışı idi. Bu ne anlama geliyordu tam emin değildik ancak aklımıza gelen bir iki seçenek de yok değildi. Bu seçeneklere göre ya düşman değil düşmanlar vardı ya da düşmanın yardımcıları vardı. Eğer ikinci seçenek doğruysa etrafımızdaki kişilerden birinin muhbir olma ihtimali oldukça yükselecekti. Fakat doğru olan seçenek ilk seçenek ise muhbir aramamıza gerek yoktu çünkü ilk seçeneğin doğru olması demek bir muhbir yok demekti. Bir muhbirin olmaması bir yandan iyi bir seçenek gibi görünse de karşımızda birden fazla otoritenin varlığı seçeneği tartışmasız daha korkutucu bir seçenekti. O yüzden bu noktada içimizden ya da çevremizden birinin bize ihanet etmesini dilemek zorunda kalıyorduk.

"Düşman bu saatten sonra kartalı sayesinde bizimle ilgili bilgiye ulaşamayacağı için kartalın aracı olduğunu anladığımızı anlayacak ve diğer aracılarına konsantre olacaktır," dedi Perla. "Yeni bir aracı göndermesi de seçenekler arasında. O yeni bir hamle yapmadan önce biz, en azından, bir iki tane aracıyı bulup imha etsek fena olmaz. Sonuçta ilk defa düşmanın önündeyiz."

"Pamir Reyl'den şüpheleniyormuşsun," dedi Atlas. "Perla diğer hayvanları bir kontrol etsen iyi olur. Madem aramızdan biri şüphe duyuyor bu şüpheyi gidermeliyiz."

"Ben hem düşmandan hem de sizden daha öndeyim," dedi Perla. "Diğer hayvanları, özellikle de bizimle yola çıkan hayvanları, kontrol etmek adına bir tarama yaptım bile. Bir sonuç çıkmadı, diğer hayvanlar tertemiz."

"Bunu duymak güzel," dedi Atlas. "Lakin bu demek oluyor ki çok başka şeyler aracı olarak kullanılmış. Bu pek de güzel bir haber değil. Onları bulmak bize zaman kaybettirecek."

"Şimdi bir de düşmanın dikkatini çektik," dedi Pamir. "Diğer aracıları bulmak bizi zorlayacaktır."

"Yine de iyi yönden bakalım," dedi Perla. "Düşmanın bizim göremeyeceğimiz bir kartalı Alisa'nın peşine saldığını öğrendik. Bu, başka şartlar altında olsak öğrenemeyeceğimiz bir bilgiydi."

"Düşmanın bunu yapmasındaki amaç ne olabilir ki?" diye sordu Aren. "Kartal hepimizi değil yalnızca Alisa'yı gözetliyordu. Kuşkusuz bu eylemde bazı sorularımızın cevabı saklı. Bunun sebebini de öğrenirsek düşmanı bulma yolunda birkaç büyük adım atmış oluruz."

"Düşman kartalın yakalanacağını bile bile onu buraya göndermiş olabilir mi? Kartalın yalnızca Alisa'yı gözetlemesi de bizim hedef noktamızı değiştirmek için kurguladığı bir plan olabilir," dedi Pamir. "Fakat bu senaryoda düşman neden kartaldaki izlerini silmedi sorusuna ben cevap veremiyorum."

"Valmir yanımıza döndüğünde ona danışalım," dedi Perla. "Nitekim benim aklım düşmanın aklından geçenleri algılamaya yetmiyor."

"Bu kartalı ne yapacağız?" diye alakasız bir soru sordum.

"Üzerine yapışan lanetten kurtardık onu, eğer çekip gitmek istemezse burada onu eğitebiliriz," dedi Perla. "Onu, ona bunu yapan kişinin eline bırakmak canilik olur. Burada kalması hem onun hem bizim için iyi olabilir."

"Düşman bir kere onu ele geçirmiş," dedi Aren. "Bu, onu kolaylıkla yeniden ele geçirebileceği ve onu kontrol edebileceği anlamına geliyor. Bu riski almaya değer mi ki? Yanımızda olduğu müddetçe bir kez daha ondan şüphe duyar mıyız?"

"Eğer dert ettiğin şey buysa ben onu düşmandan korumak için birkaç büyü yaparım," dedi Perla.

"Kartal bizi sahibinin yanına götürmez değil mi?"

"Maalesef Pamir," dedi Perla. "Gözetleme büyüsü yapan herkes bunun önlemini daha büyüyü yapmadan alıyor."

Sarayın içini görmezden gelinemeyecek boyutta patırtılar doldurdu. O gürültünün arasında Valmir'in sesini duyunca odanın kapısını açıp koridora çıktım. Arkamdan gelen birkaç adım sesi duydum ama o adımlar kime ait diye dönüp bakmadım. Bu kata inen merdivenleri âdeta koşa koşa inen Valmir bizi görünce odanın içini işaret etti. Şaşkınlıkla odaya geri girdim ve saniyeler ardından kapının önünde beliren Valmir odaya girip kapıyı hızla ve sertçe kapadı. Yüzünde, aldığı kötü haberin habercisi bir ifade yer edinmişti.

"Anlaşıldı, bu lanet zamanda tek bir günümüz huzurla geçmeyecek!" dedi öfkeyle. "Eyvahlar olsun! Şüphe götürmez bir gerçek var ki, aramızda bir hain dolaşıyor."

"Neler oluyor Valmir?" diye sordu Aren.

"Neler olabilir? Fenalık oluyor, kötülük oluyor, bela oluyor! Büyü kitaplarının akıbetini duymayan kalmamış!"

Loading...
0%