@esmacayim
|
4. BÖLÜM Koca dünyada milyonlarca insan arasından nasıl olur da kendine denk olanı bulur şu küçük kalp diye çok düşünürdüm. Buldu diyelim, nasıl karar verirdi onun doğru olduğuna? Ya yanıldıysa? Kalp bunu bilebilir miydi ki? Bilse doğru olup olmadığını umursar mıydı? Hiç sanmıyordum. Kalp sadece severdi. Gerisini koy verirdi. Sevmemem gereken birini sevdiğimde anlamıştım sevginin sadece yaraları sarmadığını, aynı zamanda yara da açtığını. Yara açan sevgi doğru muydu? Kalp sever miydi koca bir yarayı üzerinde taşımayı? Sevmezdi. Ama niye onu yük diye sol yanımızda taşımamıza müsaade ederdi? Sanırım bu aşk işi biraz da delilikti. Emre’yle dışarı çıktığım o günden sonra onu yine iki gün boyunca görmemiştim. Hastanede olduğunu abim babamlarla konuşurken öğrenmiştim. Acil gitmesi gerektiği için halı sahada yapacakları maç iptal olmuştu. Abim de eve dönmüştü. O gün ben gittikten sonra gitmişti hastaneye. Ya uyuyor olsaydım hâlâ? Beni uyandırmamak için hastaneye bile götürürdü. Onun yanında ayrıldığım o gün eve gidip Derin’i bize çağırdım. Parka gitmek yerinde benim odamda konuşalım istedim. Çünkü gittiğimizde o ikisi hâlâ orada olur diye düşünüyordum. Sonra üzülürdüm. Çok üzülür, Derin’e odaklanamazdım. Derin sorun etmedi, depresyon takımıyla bizim eve geldi. Tüm gece Can denen cibilliyetsize sövdük. Arada Serkan yanımıza uğruyordu ama erkeklere nefret kustuğumuz bir gece olduğu için her seferinde onu kovuyorduk, o da söyleniyordu. Derin ara ara ağlıyor, ara ara da gülüyordu. Sinirleri bozulmuştu. Sakinleşmesi adına saçlarıyla oynadım tüm gece. Saçlarıyla oynanması onu hep sakinleştirirdi. Bunu Can ucubesi bilmezdi mesela. O Derin’le ilgili ne bilirdi ki zaten? Derin tüm gece bunun farkındalığına bir kez daha varınca harcadığı zamana ağlamıştı bir tur da. Her saniyesinde ona destek oldum, tüm günün ağırlığının verdiği yükle birlikte oturup onunla ağladım. Bir sürü abur cubur bitirdik o gece. Aşk filmleri izleyip zil zurma ağladık. Gece de beraber benim yatağımda uyuyakaldık. Annem zor uyandırmıştı. Ama Derin’in bize gelirken kötü olduğunu görünce çok ses etmedi bize. Onlardan ayrı daha sonra kahvaltı yaptık. O günden sonraki gün söz verdiğim gibi Açelya’yı dışarı çıkardım. Biraz daha iyi olması adına Derin’i, gitmesine az kaldığı için biraz da ona vakit ayırmak adına Serkan’ı da çağırdım. Abim el mecbur arabayı verdi bu sefer. Ama yanımızda Açelya olacağı için yine aynı saçmalığı yapmamamız adına bizi bin kere tembihledi. Demese de yapmayacaktım öyle şeyler zaten. Aklımız vardı çok şükür. Beraber animasyon izledik ilk önce. Açelya kabanımın eteklerine yapışıp eliyle bir yeri işaret etti. Yerinde zıplayarak animasyonun posterini gösteriyordu. “Hala noluyy bunu izleyelim, noluuy,” diyince onu kıramamış, topluca Elemental izlemeye gitmiştik ama Serkan ve Açelya’yı buna çoktan pişman olmuştu. Serkan her saniye rezil olduk, sizi tanımıyormuş gibi yapacağım diyordu. Derin ve ben deli gibi ağladık. Şaka değil, bir animasyona öylece ağlamıştık. Serkan rezil olduk olacağımız kadar dedikten sonra kısık sesle gülerek bizi videoya alıp tüm aileyle dalgasını bile geçmişti. Ama ne yapalım, bu ara aşk görünce ikimiz de bok gibi oluyorduk ve onların aşkları çok güzeldi. Daha sonra oyun alanına gidip Açelya’yı eğlendirdik. Derinle kafamızı dağıtmıştı onunla oyun oynamak. Eve yorgun argın gelmiş, sonra da pineklemiştik tüm gün. Diğer gün Derinlerde takıldık. Serkan da bize katıldı. Hatta neredeyse tüm kuzenlerim oradaydı. Topluca oyun oynadık. Serkan ben ve Derin bir gruptuk. Birbirimize girdiğimiz halde çok da iyi takım olduk. Çok keyifli bir gün geçirdim. Gülmekten gözümden yaşlar aktı bile diyebilirdim. Sonra Derin sabah ders çalışmak için kütüphaneye gideceğinden erken uyuması adına topluca dağıldık. İzin günümün bitmesine son 2 gün kalmıştı. Bu akşam da Elif ablalara gidecektim. Serkan ve abimler beraber halı sahaya gideceklerinden kız kıza takılmaya karar verdik. Anlayacağınız üzere bol gıybetli, dans etmeli bir gece olacaktı bizim için. Kahvaltıdan sonra odamda pinekliyordum. Derin kütüphanedeydi, abim işteydi, Serkan da dışarı çıkmıştı. Beni de götürmediği için eve gelince saçlarını yolacaktım. Bu saatten sonra tek başıma üşendiğim için asla dışarı çıkmazdım. Pijamalarımla takılmayı düşünüyordum akşama kadar. Öğlen saatlerinde kendi kendime müzik dinleyip odamda takılırken kapı açılma sesi işittiğimde bakışlarımı o yöne çevirdim. “Nazlı, ne yapıyorsun burada?” diye soran anneme telefonumu gösterdim. “Müzik dinliyorum.” Odamın içine bir iki adım attı. “Niye teksin?” Omuz silktim. “Derin kütüphanede, Serkan da beni sattı. Üşendim tek başıma dışarı çıkmaya.” “E benle gelsene,” dediğinde ona anlamamış gibi baktım. “Güne gidicez Elçinlere, sen de gel. Sibel’le Yasemin de gelecek.” Hızlıca yerimden doğruldum. “Hemen hazırlanıyorum,” dedim neşeyle. “Asla kaçıramam bunu.” Güldü. “Tamam hazırlan sen, bekliyorum.” Annem odamdan çıkınca çabucak üzerime pembe bir kazakla mavi bir kot geçirdim. Saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra gözüme değen küçük halka küpeleri yerinden alıp kulaklarıma taktım. Hafifçe pembe tonlarında makyaj yaptıktan sonra tamamen hazırdım. Elçin ablaların evi iki yanımızdaki apartmanda olduğundan mont falan almama gerek yoktu. Ceketimi alıp odadan çıktım. “Hazırım Validem,” diyerek annemin yanına gittim. Telefonda teyzemle gıybet yapıyordu. Selam söylemesini fısıldadıktan sonra aşağada onu bekleyeceğimi söyledim. Merdivenden inince babaannemi apartmandan içeri girerken gördüm. “Oo Şaziye Sultan, nerelerden böyle?” diyerek hızlıca indim kalan basamakları. Yanına gidince kocaman sarıldım. “Çarşıdan geliyorum. Çocuklarım da torunlarım da hayırsız olunca tek gittim el mecbur.” “Ne zaman çağırdın da gelmedim Sultanım ya,” dediğimde güldü. “Evde yatıyordum. Çağırsan uçardım.” “Bir kere de çağırmadan gelin.” “Şaziyem dedektörüm yok ki ‘Sultanlar sultanı dışarı çıkıyor, çık eşlik et’ diye alarm versin.” “Sus kız,” dediğinde kalçama bir tokat yapıştırdı. “Dil de pabuç kadar maşallah. Cevap vermezse olmaz.” “Ben senin kanınım babaannem.” “Belli,” dedi kaşlarını çatmaya çalışırken ama gülüyordu. “Hiç susmuyorsun. Sen nereye hem böyle?” “Elçin ablalara. Annem, halam ve yengoşum da geliyor.” Koluna girdim gülerek. “Sen de gelsene kız, az gıybet yaparız. Biraz da dedemi çektirirsin, hı, olmaz mı?” “Hele şunun dediklerine bak.” Kafasını hayretle iki yana salladı. “Arsız velet.” “Ne var yani,” dedim cilveli cilveli. “Kız kıza olacağız.” “Sus kız,” dedi uyarırcasına. “Deli deli konuşuyor. Hadi yürü. Yatcam ben, yorgunum.” Babannemi son bir kez daha öptükten sonra arkasından “e bir sonrakine gelirsin artık,” diyerek bana vurmadan hızlıca yanından kaçtım, ardından evin dışına attım kendimi. Arkamdan aynı halasının arsızlığı diye söylendiğini işitir gibi oldum. Sonrasında zaten sesler kesildi, ben de yerimde gülmeye devam ettim. Annemin gelmesini beklerken donmaktan helak oldum. Hayır, bilmiyordum sanki teyzemle konuşmaya başlarken susmadıklarını. Ne diye hemen kendimi dışarı atmıştım sanki? Soğuk resmen tüm vücudumu ele geçirmişti. Kazağımın her iki kolunu da ceketimin içinden sıyırarak parmak uçlarıma kadar çektim. Avuç içlerime üflerken yerimde bir ileri bir geri hareket ediyordum ta ki işittiğim isme kadar. “Emre’m akşam kaç gibi gelirsin?” Arkamı döndüm, oysa bunu yapmak aklımın ucunda bile yoktu. Onun ismini duyunca bedenime engel olamadım. Nermin Teyze, Emre’nin annesi, balkondan sesleniyordu ona. O ise tam karşımdaydı. Bana arkası dönüktü. Yukarıya, annesine doğru bakıyordu. “Geç gelirim annem, bekleme sen.” “Tamam yavrum. Rabbim kolaylık versin…” dedikten sonra bakışları bana kaydı Nermin Teyze’nin. Gülümsedi. “Aa Nazlım, nasılsın güzel kızım?” Sevecendi sesi. Bayağıdır görmüyordum onu. Bir süredir İstanbul’da kız kardeşinde kalıyordu. Emre gelmeden bir iki gün önce dönmüştü. Annesinin benimle konuştuğunu duyan Emre’nin bakışları bana doğru döndü. O geceden sonra yeni görüyorduk birbirimizi. Gülümseme yerleşti dudaklarına ben ise gözlerimi kaçırdım ondan, Nermin Teyze’ye döndüm gülümseyerek. “İyiyim Nermin Teyze, sen nasılsın?” Tatlı tatlı konuştuktan sonra yalandan kaşlarımı çattım. “Ne zamandır yoktun, özlettin kendini.” “E biz de gezmeyelim mi be kızım?” Güldüm. “Gez gez, hakkındır.” “Sen nereye böyle?” “Elçin ablalara,” dedim kaşlarımla yandaki evleri işaret ederken. “Evde tek kalınca annem sen de gel dedi.” “Ay iyi yapmış, ben de geleceğim birazdan. Orada görüşelim olur mu? İki dedikodu yaparız.” Ben de o iş der gibi baktım ona. “Gel gel, kaçırdığın her şeyi anlatacağım sana.” “Ay yaşa kız Nazlı,” Elini gülerek havaya kaldırdı. “Hadi orada görüşürüz, ben hazırlanayım.” “Görüşürüz,” diyerek ona el salladım. Nermin Teyze balkondan içeri geçerken gülümsüyordum, ta ki onunla göz göze gelene dek. Ansızın siliniverdi dudaklarımdaki o ince tebessüm. Ona arkamı döndüm. Ama yanıma geleceğine emindim. “Hâlâ tüm sokağa hakim misin?” diye sordu gülen sesiyle. Ona cevap vermedim. Yine de pes etmedi. Yanıma biraz daha yaklaştı. “Üşümekten nefret edip nasıl böyle dışarı çıkıyorsun her seferinde hayret ediyorum sana.” Önüme geçtiğinde bakışlarım çenesine değiyordu. Usulca kafamı kaldırdım. Boynundaki atkıyı çıkardığını gördüğümde ne yapmaya çalıştığını elbette ki anlamıştım ama ondan alıp takmayacağımı gayet iyi biliyordu. Bu yüzden ellerindeki atkıyı yavaşça boynuma doladı. İtiraz edip geri çekilecektim ki beni durdurdu. Gözlerim gözlerine değince istemesem de durmak zorunda kaldım zaten. Hipnoz olmuştum bile. Yakınlığı beni her seferinde dumura uğratıyordu. Yakındı. Bana yakındı. Geri dönmüştü. 4 yıl sonra yine buradaydı, karşımdaydı. Benimle konuşuyordu Yakındı. Ama sanki rüyaydı. “Hasta olacaksın, sıcak yere gidene kadar çıkarma sakın.” Cevap vermedim. Öylece baktım gözlerine. Burada olduğunu idrak edemediğim her an onunla kavga ettim ben. Şimdi ise gözlerinin içine baktıkça kayboluyor gibiydim derinliklerinde. Onu gördükçe ona yine alışıyor, yine eskiye dönüyor, yine ona aşık olduğumu hatırlıyor ve yine kendimi kaybediyordum. Ben en çok onun gözleri içinde kendimi kaybediyordum. Öyle derindi ki, bulunmak bile istemiyordum. Ama yapamazdım. Alışamazdım. Ona yine aşık olduğumu hissedemezdim. Onun varlığını kalbimin bir köşesinde kabul edemezdim. Kaçırmalıydım ondan gözlerimi. Uzaklaşmalıydım derinliklerinden. Uzaklaşmalıydım ondan. Uzakalaşmalıydım hatıralardan ama zordu. Ben neredeyse 19 yılımı geçirmiştim onunla. Az değildi, hiç az değildi. Öyle geçemezdim. Silemezdim. “Akşam abinlerle maç yapacağız. Sen de gelsene,” dediğinde transtan çıkmıştım. Bir iki adım geriledim. Boynumdaki atkının uçlarını bırakmak zorunda kaldı. “Futbol sevmem,” dedim gözlerimi onda kaçırarak. Eskiden hep giderdim onların maçlarına. Hiç kaçırmazdım. Abilerimden çok ona tezahürat yapardım. Kaşların kaldırdı merakla. “Ne zamandan beri?” “Sen gittiğinden beri.” Hiç tereddüt etmedi sesim. Bana eskiden, geçmişten, geçmişimizden bahsettiği her an onun gittiğini yüzüne vuracaktım. Gözlerini kaçırmak zorunda kaldı benden. Şimdi ise ben dik dik bakıyordum ona. “Ne o?” dedim alayla. “Hoşuna gitmedi mi cevap?” “Gitmedi.” Kaşları çatıldı. “ama böyle rahatlayacaksan varsın böyle davran. Başım gözüm üstüne. Yine de gelebiliyorsan gel.” “Planım var.” “He olmasa gelecektin yani?” Sesi keyifli çıkmıştı. Lafı kendi istediğine getirdiğine inanamıyordum. “E birdahakine yine çağırırım.” ‘Ben öyle mi dedim?” dedim hayretle. “Evet.” “Defol Emre!” Sırıtıyordu. Elimin tersiyle çakacaktım bir tane ama işte dua etsin ki ellerim üşüyordu. Hem bu annem nerede kaldı sanki! Geberdim burada. Bu çocukla daha fazla muhatap olmak istemiyordum. Çünkü ona ne olursa olsun uzun süre sinirli davranmakta oldukça zorlanıyordum. Emre'ydi o. Benim kalbim ona çabuk yumuşuyordu. “Yarın dışarı çıkalım mı?” dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım tekrardan. Asla salmayacaktı beni. “Yeğenini de getirirsin.” “Çıkmayalım Emre. Açi’mi aramızda olan duruma alet etme. Hem işin yok mu senin ya?” “Seninle vakit geçirmek istiyorum sadece,” dediğinde elim ayağım birbirine dolandı. “Yeğenin de ne kadar sana benziyor merak ediyorum.” Konuşacaktım ama engel oldu. “Evet arada gelseydim bilirdim haklısın ama telafi etmek istiyorum bazı şeyleri.” “Emre…” dedim buruk bir sesle. “Hayır deme hemen.” Elleri ellerime dokundu. “Lütfen.” Neden böyle yapıyordu? Neden böyle sürekli kalbime dokunuyordu? O bana böyle boncuk boncuk bakarken ben nasıl hayır diyebilirdim ki? Diyemezdim. Demedim de. Öylece baktım yüzüne. Cevap vermediğimde bunu neden yaptığımı bilirdi. Düşünmem gerekiyor demekti bu. Onu reddedemediğim için kendi kafamı duvarlara vurmak istiyordum. “Yarın olmaz,” dedim bir süre sonra. “İşim var.” Serkan gideceğinden onunla vakit geçirecektim. O hayırsız bugün beni ekip gitmiş olabilirdi ama ben yine de onu düşünüyordum. Benim gibi kuzeni zor bulurdu. “Sonraki gün?” Öğleden sonra müsait olacaktım o gün. Serkan sabahtan gidecekti. Ertesi gün de işe gidecektim. Onunla gidebilirdim evet ama bilmiyordum işte. Gitmek istemiyordum ama hayır da diyemiyordum. Çünkü gitmek de istiyordum. Onunla vakit geçirmeyi çok özlemiştim. “Her günün de boş maşallah,” diyerek konuyu değiştirdim. Sessizliğimden düşünmem gerektiğini anlamıştı. Beni daha sonra yine darlayacağından emindim zaten. “İşe falan gitmiyor musun sen? Hastanede kim çalışıyor?” “Günlerdir çalışıyorum,” dedi gülerek. “Hakkımı yeme. Birazdan yine bir kaç saatliğine uğrayacağım.” Bir adım attı bana doğru. Dur artık diye çığlık atmama az kalmıştı. “Sen maşallah geldiğimden beri evdesin.” “İzinliyim ben,” diye çıkıştım. “Serkan geldi diye yıllık izin kullandım. Nereden bileyim sana denk geleceğini?” Yüzü asılır gibi oldu ama hemen toparladı. Ona eskisi gibi yaklaşmadığım her saniye daha da bozuluyordu. Ama öyle kolay değildi. 4 yıl az bir süre değildi. İnsanlar değişirdi. Karakterlerimiz bile her gün daha farklı bir şekilde değişiyordu. Fikirlerimiz değişiyordu. Sevdiğimiz, sevmediğimiz şeyler değişiyordu. Araya mesafe girdiyse insanların o süre zarfında birbirlerine olan yaklaşımları değişiyordu. Bir tek şu kalbim değişmiyordu. Onu yine seviyordu ve bu beni çok korkutuyordu. “Ben gideyim artık, sonra konuşalım.” İlerlemeye başladı ama yine durdu. “Dışarıda çok durma, üşürsün.” O gidince arkasından bakakaldım öylece. Onu üzdüğümün farkındaydım ama işte isteyerek yapmıyordum. Kırgınlığımı böyle dışarı atıyordum. Onunla yüz yüze bunu konuşana kadar böyle olacaktı bu durum. Ama o gün ona dediğim gibi biraz daha alışmalıydım dönüşüne. Çünkü hâlâ inanamıyordum bazı şeylere. Yine geri gidecek gibi hissediyordum. Ona alışırsam, kollarımı açarsam, eskisi gibi yaklaşırsam o yine gidecek gibi geliyordu. Ben bunu yine kaldıramazdım. Kapı açılma sesi işittiğimde “Şükür,” diyerek arkamı döndüm. Gelen annem değil, halam Yasemindi. Rengarenk giyinmişti yine. Saçlarını kızıla boyamıştı bu sefer. Birkaç ayda bir farklı renkle çıkıyordu karşıma. Babaannem onu her gördüğünde sinir krizi geçiriyordu. “Ecnebilere döndü kızım,” diyerek dizlerine vuruyordu sürekli. Halamın umurunda bile olmuyordu. Çatlağın tekiydi kısaca. Bakışları da beni bulunca cilveli cilveli bana doğru yürüdü. “Nazlı kuşum, naber?” “İyilik Yasocum,” dedim gülerek ona sarılırken. “Seni sormalı.” Ona hala dememizi istemiyordu. İsmiyle hitap edilmesi daha çok hoşuna gidiyordu. “Fişek gibiyim.” Tırnaklarını gösterdi heyecanla. “Yeni yaptırdım bu bebekleri, nasıl olmuşlar?” Yanına yaklaşıp tırnaklarına baktım. Kalıcı kızıl ojeler yaptırmıştı. “Tam senlik olmuş bayıldım,” dedim ellerini incelemeye devam ederken. “Şaziyem kalp krizi geçirmedi inşallah.” “Görmedi ki,” dediğinde sırıtıyordu. “Akşam göstermeyi düşünüyorum.” “Apartman inleyecek desene.” Düşünür gibi yaptı. “Umurumda mı?” “Asla.” dedim gülerek. “Ay neyse biz senle gidelim mi? Dondum burada. Annemi daha fazla bekleyemeyeceğim.” “Olur aşkom gidelim,” dediğinde koluma girdi. Beraber Elçin Ablalara doğru yürüdük. Elleri boynumdaki atkıyla gitti biz yürürken. “Senin ne zamandan beri böyle bir atkın var?” diye sordu merakla. Kaşlarını çattı sonra. “Kız yoksa bensiz alışveriş mi yaptın? Yolarım saçlarını!” “Ay yok!” dedim kendimi ondan kurtarırken. “Benim değil bu. Emre’nin.” “Emre?” dediğinde adımlarını durdurdu. “O kim kız? Ay sevgili mi yaptın yoksa? Mert’e ne oldu?” “Ay hala…” sesim bıkkın çıkmıştı. “Tek tek sorsana şunları.” Onla ne zamandır hala kız dedikodu yapmadığımızdan her şeyden geri kalmıştı tabii. “Emre Nermin Teyze’nin oğlu. Hani benim çocukluk arkadaşım.” “Çocukluk aşkın,” diye düzeltince beni çığlık atmak istedim. “O çocuk geldi mi ya?” “Hala!” dedim uyarır gibi. Sinirlenince ismiyle değil hala diye hitap ederdim ona. “Ne aşkı? Bi sussana birileri duyup yanlış anlayacak.” Saçlarını savuşturdu. “Ay kim duyacak? Hem duyarlarsa duysunlar. Onlar kim?” Onun bu gamsızlığı beni öldürecekti. “Ee ne zaman geldi bu çocuk? Yakışıklı mı hâlâ?” Bakışlarımı kaçırdım. “Bir hafta kadar oldu geleli.” Diğer sorduğu soruya cevap vermedim. Tabii ki yakışıklıydı hâlâ. Soru muydu yani bu? “Ay bir hafta uzaklaştık buralardan neler neler olmuş. Mert’e ne oldu peki? Görüşüyor musun o salakla?” Sesinde tiksinti akıyordu. Şu ana kadar hiçbir sevgilimi sevmemişti zaten. “Ayrıldım onunla.” Rahatlamış gibi nefesini bıraktı. “Şükür. Boşlukta mıydın da onla sevgili oldun ki zaten? Şu Emre denen arkadaşın dönmesi iyi olmuş. Severdim onu. Bir haftaya tak koluna kız.” “Hala!” dedim ağlamaklı sesimle. “Sus nolur ya. İçeride Nermin Teyze’nin yanında da böyle saçmalarsan valla konuşmam senle.” İlerlemeye başladım. “İçeri geçiyorum ben.” “Ay korkma,” diyerek yanıma koştuğunda kollarımı yakaladı hemen. Kolunu koluma geçirip yürüdüğünde gülüyordu. “Demem bir şey. Senle uzun uzun konuşacağız önce.” “Konuşacak bir şey yok.” Sesim netti. “Ona ben karar veririm aşkom.” Apartmanın önüne gelince zile bastı. “Gözlerin çok şey var diyor zaten. Çenenden çıkanla ilgilenmiyorum. Atkı da yakışmış.” Cevap vermedim. Bıyık altında gülerek bana bakıyordu. Ben ise ona kaşlarını çatmaya devam ediyordum. Hem o nereden biliyordu Emre’ye aşık olduğumu? Derin söylemezdi. Gerçi ben aşık olduğumu anladığımdan beri mal mal davranıyordum. Emre gidince de yazları iyice sessizliğe bürünmüştüm. Bana oldukça ters bir davranıştı bu. Halamın gözleri de oldukça keskindi. Ondan pek bir şey kaçmazdı. Anlamış olmasına şaşırmamak gerekti. Kapı açıldığında ikimiz de içeriye geçtik. Elçin abla güler yüzle bizi karşıladı. Bize sarılırken benim geldiğime çok sevindiğini söyledi. Ne zamandır onların gün işlerinden uzak kaldığımdan hepsinin gözleri beni arıyordu. Eh, özlenmeyecek biri değildim şimdi. Bir Emre aptalının aklına düşmemiştim 4 yıl. Al işte! Yine onu düşünüyordum. Ceketimi ve atkıyı çıkardıktan sonra oturma odasına geçtim. Gelen diğer komşularımızla da selamlaştıktan sonra halamla bir yere geçip oturduk. Nasılsın, işler nasıl gidiyor, ne zamandır yoksun, özlettin kendini falan da filan da faslını bitirdikten sonra halamla kendi aramızda internetten alacağımız şeyler hakkında konuştuk. Dışarıda olan sinirimi dışarıda bıraktım. Yasom’du o yani. Beş dakika küs kalabilirdim ona. Bir süre sonra annem ve Sibel abla geldi. Anneme gelmeseydin hiç bakışı attım. Tabii ki tınlamadı. Açelya da beni görünce koşarak yanıma geldi. “Şen de mi celdin Najlı?” “Bensiz sıkırısın diye geleyim dedim birtanem. Harika bir halayım di’mi!” Ellerini birbirine çarpıp alkışladı. “En hayika hala şensin!” “Burda beni iyi izle Açim. Benden sonra sen devralacaksın bu gün merasimini. Tamam mı? Yeni nesil hep başka kafada. Gençlik ölmüş gençlik…” “Deditodu mu yapıcaz Najlı?” Güldüm. “Nazlı,” dedi annem uyarı dolu bir sesle. “Karıştırma kızın aklını.” Umursamazca omzumu silktim. “Babaayye deditodu yaptmak tötü mü ti?” Dudaklarını büzdü merakla. “Ama tiz hep bunu tonuşuyosunuz.” Onun bu söylediği tüm misafirleri güldürmüştü. E haklıydı biricik yeğenim. Hepsi yapıyordu dedikodu. Biz yapıyoruz, çok mu? “Aynı kendine benzetmişsin şu kızı,” diyen halama gözlerimi devirdim gülerek. “Sen de bana böyle diyordun zamanında.” “Senin yolundan gidiyoruz Yasom.” Sırıttı. “Örnek alınabilecek en doğru insanı örnek alıyorsun bebeğim.” “Al birini,” dedi annem siz iflah olmazsınız der gibi kafasını iki yana sallayarak. “Vur ikisine.” Bir süre daha konuştuk kendi aramızda. Annem sürekli Açelya’ya bu yaşta böyle şeyler öğretmemem konusunda beni uyarıyordu. Yani ne vardı bunda, alt tarafı günde milleti çekiştirecektik. Evde papaz olmayalım diye bir süre sonra sustum. Herkes de ayrı ayrı sohbete girince çok fazla uğultu oluştu ortamda. Gelecek olan herkes de gelmişti. Nermin Teyze gelir gelmez benle annemin arasına oturdu. Açelya da kucağımda oturmaya devam ediyordu. Bir saniye bile ayrılmak istemiyordu yanımdan. “Ay nasılsın Zeliş’çim? Ne zamandır görüşemiyoruz.” Annem Nermin Teyze’ye dönüp gülümsedi. “İyi diyelim iyi olalım Nermin’cim. Seni sormalı? Gözün aydın, geldi Emre oğlum. Valla onu buralarda görmeyi özlemişim.” Emre’nin adı geçince istemsiz gerilmiştim. “Çok sağ ol Zeliş’çim. Valla burnumda tütüyordu. Bir Allah biliyor, bir ben, her gece gelsin diye dua ediyordum. Deli oğlan, ne gerek vardı yani bu kadar uzak kalmaya?” “Buna da şükür,” diyerek ellerine destek olur gibi vurdu annem. “Geldi ya, ona bak sen.” “Şükür şükür,” dedikten sonra bana döndü. “Ee, sen nasılsın Nazlı kızım? Özledim seninle konuşmayı.” “İyiyim Nermin Teyze’cim.” Gülümsedim. “Ben de seninle konuşmayı özledim. Nasıl geçti tatil. Güzel gezdin mi İstanbul’u?” Ellerini salladı. “Ohooo… Her yere gittim. Sana da bir şeyler getirdim oradan.” “Ay bana mı?” Şaşırmıştım. “Ne gerek vardı Nermin Teyze’m, düşünmen yeter.” “Nazlı’m…” dediğinde ellerimi tuttu. “benim kızım yok biliyorsun.” Burukça gülümsedi. Emre’den sonra bir kızı olmuştu ama düşük doğum yapmıştı. Yaşasaydı benimle aynı yaşta olacaktı. O yüzden bana ayrı düşkündü Nermin Teyze. “ama seni kızım gibi gördüm hep. Hem sen Emre’mle beraber büyüdün.” Elleri yanaklarıma gitti. “Kızıma da bir şey almayayım mı?” “Nermin Teyze’m ya,” diyerek sarıldım ona. “Bir tanesin.” “Sen Emre’mle konuştun mu hiç?” Gözlerim kaçırdım. Bunu sormasan iyiydi be Nermin Teyze’m. Sadece konuşmak mı, ağzına bile sıçtım nasıl diyeyim ben sana şimdi? “Benim kız senin oğlana biraz sinirli Nermin’cim,” diyerek güldü annem. Annecim şimdi sırası mıydı bunun? Nermin Teyze merakla onu dinliyordu. “Geçen bize kahvaltıya geldiğinde buralarda yoktu diye sürekli tersledi çocuğu.” “Öyle mi?” dediğinde tekrar bana döndü Nermin Teyze. Ben pişman oldum sana bir şey aldığıma demesini beklerken o gidip “Ay çok iyi yapmışsın Nazlı’m. Biraz burnu sürtsün. Ben sürekli yazları gel buraya dediğim halde inat etti gelmedi. Pişman olsun biraz,” diyince öylece ağzım açık bir şekilde bakakaldım ona. Şaka mıydı? Bence de sürtsün burnu. Canım Nermin Teyzem! Bir süre sonra Elçin ablalar ellerinde gün tabakalarıyla gelince onlara yardım ettim. Hep beraber çayla birlikte tıkınırken topluca konuşmaya başladılar, ben o sırada tabağımla meşguldüm. Fotoğrafını çekip kudursunlar diye Derin ve Serkan’a da attım. Bir kulağım da dedikodulardaydı. Mahallede olan biten hakkında ne var ne yok çekiştirdiler. Hepsinin izlediği günlük bir dizi vardı, onu konuşup adını bile unuttuğum karakterler hakkında ne olacak bu halleri diye söylenip durdular. Bir süre sonra konu magazine evrildi. En sonunda da mahallede evlenecekler hakkında konuşuyorlardı. “Fatma'nın küçük kızını geçen istediler,” dedi Şükran abla ağzına sarmaları tıkarken. “Dursun ille de vermem demiş, ellerinde çiçeklerle kovmuş kapıdan.” “Cevat abi işsiz diye vermiyor Dursun amca.” Araya girdiğimde hepsinin bakışı bana döndü. “El bebek gül bebek baktım kızıma, el evinde sürünsün mü diyor. Haklı adam.” “Kız sen nereden biliyorsun bunu?” Elçin abla şaşkınca bana bakıyordu. “Yani Elçin ablacım,” dedim kendimi öven bir sesle. “Bugüne bugün Ayşe Teyze’lerin öğrencisiyiz evelallah.” Ayşe teyzeler mahalledeki dedikoduyu öğrendiğim ilk yerdi. “Gerçi onlar bile bilmiyordu bunu.” “Kız senden korkulur he! Var mı başka bir şey?” Ellerimi ohoo der gibi salladım. “Neler neler…” “Anlatsana.” dediklerinde kafamı iki yana salladım olumsuzca. “Kan çıkar ablalarım, yapmayın.” “Kız mızıkçılık yapmasana.” “Tamam tamam. Kısaca anlatayım. Cevat abi biliyorsunuz işsiz. Aslı ablaya da deli gibi tutulmuş garibim. Aslı abla da seviyor onu. Kendisi üniversite okumuş etmiş, psikolog olmuş bugüne bugün. Dursun amca zor şartlarda okuttu kızlarını biliyorsunuz. Ben işsiz çulsuz adama kızımı heba etmem diyor. Aşk biter bir gün, huzur olmaz o evde diyor. Bir yerde hak versem de bir yerden de üzülüyorum yalan yok.” “Ay adam haklı,” diye söylendi Elçin abla. “Kıza düğün yapmak istese yapamaz. Kız gerek yok ya dese bile içinde kalır, yıllar sonra söylenir.” “E birbirlerini seviyorlar.” Bakışlarım halama kaydı. “Yazık değil mi kız ikisine de?” Aynur abla olumsuz bir mırıltı çıkardı. “Aşk karın doyurmaz anacım.” “Bu devirde iş bulmak zor,” diyen annemdi. “Okuyorlar okuyorlar iş bulamıyorlar. Yazık garibim gençlerin de gençliği heba oluyor.” “Haklısın Zeliş’çim.” Kafasını olumsuzca iki yana salladı Nermin Teyze. “Saçma bir düzende çürüyorlar çocuklar. İnşallah gönlünce bir iş bulur Cevat. Dursun onu sever zaten. Düzgün çocuk kendisi maşallah. İşi olursa kızını vermekte tereddüt etmez.” “Senin oğlanı ne zaman evlendireceksin Nermin?” Çiçek abla neden böyle şeyler sorup yüreğime indiriyorsun ki? Beni de nikah şahidi yapın oldu olacaksa. Ay Emre’nin düğün olsa gidemezdim ben. Bana bunu hayal ettirdiğin için yargılanmalıydınız çok acilinden. “Ay Çiçek daha yeni geldi Emre’m. Biraz hasret gidereyim. Sonrasında ‘sevdiğim biri var anne’ derse gider isteriz inşallah.” “Var mı peki sevdiği?” Merakla bakışı bana döndü.. “Kız Nazlı sen bilirsin. Çocukluğundan beri tanırsın zaten.” Bir oda dolusu insan olmasaydı çöker ağlardım şu soruya yemin ederim. Bana sorulacak soru muydu bu ya, imdat yani. Nasıl gidip Gökçe’yi gördüm onla diyeyim. Ulan kalbim dayanmazdı bir kere kalbim. Her boktan haberi olan benim keşke bu boktan haberi olmasaydı. “Nerden bileyim Çiçek abla? Kaç zamandır görmüyorum çocuğu.” Sesim düzdü. Halamın yandan yandan bakışını hissedebiliyordum. “Men evlencem Emye abişle,” Açelya’nın bu söylediğine herkes kahkaha atmıştı. Bir sen eksiktin yani Açim. “Sen nereden tanıyorsun Emre Abiyi bakalım?” Gülerek sormuştu Nermin Teyze. “Geçen Nazlı’yla kapıda konuştukları gün annemlere gidiyorduk, o zaman tanıştı.” Sibel abla sırıtarak Açelya’ya bakıyordu. “O günden beri Emre de Emre diyip duruyor.” Açi bu kadar ben olamazsın ya! Halam kulağıma doğru yaklaştı. “Bu kız cidden tıp demiş burnundan düşmüş Nazlı’cım.” Bu kadar insan olmasa deli gibi kahkaha atacağından emindim. Gerçi o bu kadar insanı takmazdı ama bana sözü vardı. “Her konuda kendine benzetmeyi nasıl başardın?” “Susar mısın?” dişlerimin arasından kulağına fısıldadım ağlamaklı tonla. “Emye abiş neyede?” “İşe gitti Açelya’cım,” derken çayını yudumladı Nermin Teyze. “ama gelince seni görmesini söyleyeceğim olur mu?” “Oleyy…” Neyseki Açelya’nın Emre aşkı sayesinde bana yöneltilen kalp kıran soru unutulmuştu. Yoksa kalabalık var dememe oturur ağlardım. Bu konuyu unutmak adına bir süre yapılan dedikodulara odaklandım. Halamdan yana hiç bakmıyordum. Çünkü deli gibi beni inceleyip sırıttığına emindim. Bir süre daha mahalledekileri konuştuk. Herkes bildikleri ne varsa döküyordu. Kime yardım edilecek, kimin desteği ihtiyacı var tek tek üstünden geçip not almışlardı. Ara ara yaparlardı bunu. Eksiği gediği olana elinden geldikçe yardım ederdi herkes. Daha sonra biraz eğlence olması adına müzik açalım dediğimde hepsi bu fikrimi onayladı. İki göbek havası bir şeyler açıp oynadık. O kadar iyi gelmişti ki. Aptal Emre’yi bile unutmuştum. Açelya’yı da kucağıma almış oynatıyordum. Bu ortamı çok sevmiş gibi duruyordu. Kucağımda göbek atmaya çalışıyordu. Aynı halasıydı ya. İyi ki bana çekmişti. Emre konusu hariç tabii. Benim junior versiyonum bile gidip nasıl oluyor da ona tutuluyor, inanılır gibi değildi. Gün sona erdiğinde yorgun argın eve attım kendimi. Bunun bir de akşamı vardı ve benim pilim bitmişti bile. Biraz yatıp dinlenmek istiyordum. Yoksa geceyi sağ çıkaramazdım. Uykulu uykulu kendimi yatağa attım. Midem tıka basa dolu olduğundan yemeğe kalkmama gerek yoktu. Zaten daha sonra Elif ablalarda yiyecektim. Anneme beni yemek için uyandırmamasını tembih ettikten sonra kendimi uykunun kollarına bıraktım. **** Uyandığımda hava çoktan kararmıştı bile. Öküz gibi uyumuştum. Tabiri caizse falan değil yani. Dümdüz öküz gibi uyumuştum. Bir Allah’ın kulu da şu kız kaldırayım dememişti. Gözlerim kısık şekildeyken ellerimle telefona uzandığımda saatin akşam sekizi geçtiğini görünce kısa çaplı çığlık atmak istemiştim ama Derin’den bir arama gelince bunu sonraya erteledim. Ağzıma sıçacaktı. Telefonu açar açmaz “Bu saate kadar uyuyor olamazsın ya!” diye söylendiğini işittiğimde telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Bir dur kızım ya, daha ayılamamıştım zaten. “Valla uyudum.” “İyi bok yedin.” Nefesini bıraktı bıkkınca. “Kaçta geliyorsun? Seni bekliyoruz.” “Yirmi dakikaya ordayım.” “Acele et.” “Öf tamam be, kapat.” Telefonu kapattığımızda hızlıca yatağımdan doğruldum. Koşar adım banyoya gittiğimde makyaj çantamı almayı da ihmal etmedim. Göz altlarım uyuduğumdan morarmış olmalıydı, onları bir çırpıda toparlamalıydım. Neyseki uyumadan önce makyajımı çıkarmıştım. Bir de onları temizlemekle uğraşamayacaktım. Banyoda işlerimi kısaca hallettikten sonra evdekilere gideceğimi haber vermek için oturma odasına doğru yürüdüm. “Ben çıkıyoru-” diye konuşuyordum ki cümlem yarıda kesildi. Bakışlarım tam karşımdaki tekli koltuğa kaydı. Gördüğüm kişi benimle dalga geçiyor olmalıydı. “Sen yine mi buradasın ya?” diye söylendim Emre’ye. Annem ve babam yoktu. onlar neredeydiler ki? Emre, Serkan ve abim beraber oturuyor ve televizyonda bir şeylere bakıyorlardı. “Sana da merhaba, Naz.” Gülmüştü. Ona gözlerimi devirmekle yetindim. “Asıl sen ne zamandır evdesin?” Abim merakla bana bakıyordu. “Annemler alt kattalar. Sen de gittin sandım.” “Odamdaydım, uyuyordum. Evde kim var kim yok haberin bile yok. Şaka gibisin. Ev yansa beni burada alevler içinde unuturdun yani, yazıkları olsun.” Yaptığım paranoyak düşünceye üçü de hayretle baktı. “Nazlı gidip geri uyu sen abicim, hadi.” Kafasını inanamazmışçasına iki yana salladı. “Öf bi sus. Hem siz hepiniz ne yapıyorsunuz burada?” Kaşlarımı sorgularcasına havaya kaldırdım. “Bu maç bitince maça gideceğiz,” dedi Serkan hevesle. Benimle muhatap olduklarına göre ilk yarıya girmiş olmalıydı izledikleri şey. Yoksa konuştuğum için odadan atılmış olurdum çoktan. “Sen de gelsene. Bana tezahürat yaparsın.” “Ben?” dedim kendimi göstererek. Kafasını salladı. “Seni tezahürat edeceğim?” Tekrar kafasını salladığında kahkaha attım. “Dalga mı geçiyorsun, Serkan?” “Yo.” “Sen oynamayı öğren, ben söz sonra sana tezahürat yaparım.” Abim bu dediğime gülmüştü. Emre de sırıtıyordu. Serkan berbat futbol oynardı. Hatta ben ondan daha iyi oynardım. Şimdi bile oynasak onu yenerdim. Masadaki çerezlere uzandı. Yüzünü buruşturarak onları yerken bana ters ters bakıyordu.“Yazıklar olsun cidden.” Kafasını iki yana salladı onaylamaz bir şekilde. “İnsan nezaketen evet der en azından.” “Seni hiç çekemeyeceğim.” dedim gözümü devirerek. Tam bir Feriha’ydı. Bir de bayıl yani. “Gidiyorum ben.” Üçünün de bakışı bana döndüğünde aynı anda konuştular. “Nereye?” Ters ters baktım onlara. Bir şey diyecektim de hiç hoş olmayacaktı. Sorgu meleği kesilmişlerdi başıma. “Arkadaşıma.” Kafamı hayretle iki yana salladım. “Hangi arkadaş?” “Ne yapacaksın abi, sen de mi geleceksin.” Sonra sırıttım. Gideceğim yeri duysa zaten peşime takılırdı ama neyseki maçı vardı. “Uzak mı gideceğin yer? Bırakayım istersen seni, Naz.” “Sen de ne meraklısın beni bırakmaya,” dedim hayretle Emre’ye dönerken. “Gitmiyorum uzağa falan, Elif ablalara gidiyorum. Kız kıza takılacağız.” “He öyle desene,” dedi abim keyifle. “Bir şey lazım olursa ara. Getiririm hemen.” Yalandan minnetle kafamı iki yana salladım. “Bunlar hep bana olan düşkünlüğünden.” Kafasını ne sandın der gibi sallayınca gülmeden edemedim. Tam bir salaktı. “Siz bu ara beni fazla dışlıyorsunuz,” diyen Serkan’a yüzümü buruşturarak baktım. Kıskanç velet ya. “Onu bugün beni satmadan önce düşünseydin. Neyseki gün vardı da kafam dağıldı.” “Yine kimin dedikodusunu yaptın da günaha girdin Allah bilir.” “Sen katılamadın diye kuduruyorsun di’mi? Kudur.” dediğimde elindeki çerezleri üzerime doğru fırlattı. Ben de kapının dibinde ne aradığı hakkında hiçbir fikrim olmayan terliğe uzanıp kafasına doğru fırlattım ama eğildiğinden denk gelmedi. Şanslı köpek. “Topla şunları, gebertirim seni gider ayak.” Sinirle soludum. “Sanki kendi temizliyor?” “Defolup gitsene Nazlı ya.” Homurdandı. Elindekileri tıkınmaya devam ediyordu. “Temizlerim ben, yeter ki git. Beynime sıçtın iki dakikada.” “Hah!” diye ses çıkardım bıkkın bir şekilde. “Bir evimden kovmadığı kalmıştı onu da yaptı. Çok meraklıyım ben sanki size?” Telefonum çaldığında hepsinin bakışı bu sefer telefona kaydı. Onlara gözümü devirip telefona odaklandım. Arayan Derin’di. Gebertecekti beni. Abimlerle daha fazla muhatap olmadan arkamı dönüp telefona cevap verdim. Derin’e evden çıktığımı söyledim. Ardından ceketimle birlikte hızlıca apartmandan dışarı attım kendimi. Elif ablaların evi Emre’lerin evinin iki yanındaki apartmandaydı. Derin evden çıktığımı öğrendiğinden zile basmamam adına benim için otomatiğe basıp apartman kapısını açtırmıştı. Ben de hızlıca ikinci kata adımlarımı yönelttim. Elif ablaların katına geldiğimde kapıya tek seferde vurmamla kapı açıldı. Derin bana ters ters bakıyordu. Açıklayabilirim bakışı atsam da beni tınlamadı ve arkasını dönüp içeriye doğru ilerledi. Ayakkabılarımı çıkarıp bulduğum ilk misafir terlikleri giyerek peşinde pıtı pıtı gitmek zorunda kaldım. Elif abla ve Sedef’in sesi mutfaktan geliyordu. Elif abla ve Sedef bu evde tek yaşıyorlardı. Anne ve babaları birkaç yıl önce trafik kazasında vefat etmişti. Başka kardeşleri yoktu. Buraya taşınmadan önce de Denizli’de yaşıyorlardı. Aileleri ölünce ve Elif abla da Bursa’ya atanınca orada kalmak için bir sebebimiz yok diyerek buraya taşınmışlardı. Üç yıldır da burada yaşıyorlardı. Çok zor dönemler atlatmışlardı. Çok güçlülerdi. Çok şükür ki bazı şeyleri zamanla atlattıktan sonra hayatları onlar için bir nebze de olsa iyi gidiyordu. Sedef benle aynı yaştaydı, üniversiteden mezun olalı bir sene kadar olmuştu. İşletme okumuştu ve şu an bir şirkette çalışıyordu. Düzenli giden bir ilişkisi vardı. Şu an bu ortamda bulunan dört kişiden düzgün bir ilişkisi olan tek kişi de oydu. Geri kalanından hayır çıkmazdı. Gerçi Elif abla için aynısını diyemeyecektim. Onu en kısa zamanda yengem olarak görecektim. Tabii mal abim bir şeyler yapmayı akıl edebilirse. Oturma odasına girdiğimde Derin masayı hazırlıyordu. Sedef de elindeki tabaklarla mutfaktan içeriye girdi. Beni görünce yüzüne tebessüm yerleşti. “Hoş geldin Nazlı,” dediğinde elindekileri masaya bıraktı. Sarılırken saldığı kumral saçları elimin arasındaydı. Şampuan kokusu burnuma ilişince adeta mest oldum, sarılma faslından hemen sonra ne kullandığını sordum, o sırada Derin’in kötü bakışlarına maruz kalıyordum. Sedef mutfaktan diğer tabakları almaya gidince suçum yok bakışı atmaya çalıştım ama tabii ki yemiyordu. “Gitmeden zile niye basmadın?” diyerek üste çıkmaya çalıştım. “Evde miydim ben geri zekâlı?” Onun kütüphaneden direkt buraya geçtiğini tamamen unutmuştum. “Bin kez aradım ama bana mısın demedin. Yengemi aradım seni sormak için ama Sadi amcamlarda oturuyorlarmış abini aramamı istedi. Giray abiyi aradım ama asla açmıyor. Serkan malı da öyle. Ne bok yemeye telefonları kapalı bunların?” “Maç izliyorlar. Emre’yi de çağırmışlar. Abim zaten benim evde olduğumu bile bilmiyormuş. Maç olunca beynini kaybediyor. Gerçi var mı ki?” “Sıçarlar maçlarına. Hem sen ne diye bu saate kadar uyuyorsun?” Gözümü devirdim ceketimi çıkarırken. “Gündeydim ne yapayım, yorulmuşum. O değil de paslanmışım ya.” “Belli, uyanamıyorsun.” “Öff…” dedim beni salması adına. “Geldim işte. Hem onu bunu boş ver manyak dedikodular öğrendim.” Gözleri parladı. “Sahi mi?” Kafamı olumlu anlamda salladım. Bana olan siniri anında geçmişti. “Masaya geçince dökülüyorsun en acilinden.” “Neyi dökülüyor Nazlı? diyerek elindeki yemekle içeri girdi Elif abla. Sarı saçlarını tepeden bağlamıştı. Göz göze geldiğimizde gülümsedi. “Hoş geldin bir tanem.” “”Hoş buldum Elif ablacım. Döktürmüşsün yine.” Elindekileri masaya bırakıp yanıma yaklaştı. Sarıldıktan sonra.masadan aldığı yaprak sarmayı ağzıma tıkadı. “E hep gelmiyorsunuz evime. Yapalım bir şeyler.” Yaprak sarma boğazımdan mideme ilerlerken yüzüm mutluluktan şekilden şekile girdi. Beğendiğime dair mırıltılar çıkarıp duruyordum. İnanılmaz güzel yapıyordu şu yaprak sarmayı ya. Ben onun kadar mükemmel yemek yapamıyordum. “Ellerine sağlık Elif ablam. Bayıldım.” “Öpücük attı gülerek “Afiyet olsun bebeğim.” “Var mı getirilecek başka şey.” Kafasını olumlu anlamda salladı. “Bir iki şey kaldı.” “Yardım edeyim ben de.” Mutfağa gittiğimde alınması gereken yemekleri ve tabakları getirdim. Hep bir elden masayı donatınca çabucak hazır olmuştu sofra. Ardından topluca masaya geçip oturduk ve tıkınmaya başladık. Yemek sırasında bir sürü fotoğraf, video çektim. Hepsinin daha sonra arasından en beğendiklerimi seçip sosyal medyadan paylaşacaktım Yemeği yerken deli gibi eğlenmiş, bugun günde öğrendiğim bütün dedikoduları onlara anlatmıştım. Mahallede sevmediğimiz herkesi çekiştirmiştik. Sedef şirkette sevmediği ucube tiplere bir dizi giydirmişti bir ara. Derin kpss mağduru olarak eğitim sistemine sövüp sinirlenmişti. Ben de erkeklere sövüyordum. Derin de bana katılmıştı. Sedef ilişkisi mükemmel gittiğinden hiç bizimle o topa girmemişti. Elif abla da nötrdü. Yemeğimizi bitirdikten sonra hızlıca masayı toparladık. İki kişi bulaşıklara geçmişti. İki kişi de ortalığı toparlıyordu. Sedef mutfağa gidecek tabakları bitirince sohbet arası yiyeceğimiz abur cuburları hazırlayıp oturma odasına götürdü. Çay da yapmışlardı. Derin ve Sedef abla bulaşıkları makineye diziyordu. Ben de masayı siliyordum. Hep bir elden yapınca on beş dakikamızı almamıştı tüm bunlar ve oturma odasında yerimizi alıp dedikodumuza kaldığımz yerden devam edebilmiştik. Sedef koltukta yayılmış çekirdeğini çitlerken “Ya ben size bir şey sorucam,” diye söze başlayınca bakışlarımız ona döndü. “Emre kim?” sesi meraklıydı. “Bir haftadır çocuğun adı tüm mahallenin dilinde. Nazlı da sanki yanlış duymadıysam Emre bizde diyordu.” Derin ve ben birbirimize baktık. O yüzünü buruşturdu, benimse yüzüm düştü. “Siz buraya taşınmadan bir sene önce bu mahalleden gitmiş ve 4 yıl sonra dönmeyi akıl edebilmiş bir arkadaş.” diye konuştu Derin tok bir sesle. “Nermin Abla’nın oğlu.” “Niye gitmiş?” Sesi meraklıydı Elif ablanın. “Hiç bilmiyoruz. Nazlı’yla yakınlardı eskiden. Ona bile söylemedi gideceğini.” Çekirdeğini çitleryen yüzünü buruşturdu. “Vefasız herif.” Elif abla beni inceliyordu. Sessiz kalmamdan bir şeyler çıkarmış gibiydi. “Bayağı yakındınız anlaşılan.” “Beraber büyüdük biz,” dedim sonunda konuşarak. “Beni bu hayatta Derin kadar tanıyan tek kişi oydu.” Nefesimi verdim yorgunca. “Sonra bi’baktım gitmiş.” “Geri gelince ne hissettin peki?” Sedef ilgiyle beni izliyordu. “Bilmiyorum.” Mırıldandım. “Geri gidecek gibi geldi. Döndüğüne alışamadım. Hâla da gidecek gibi geliyor.” Elimdeki cipsleri yerken somurtuyordum. Onunla ilgili konuşunca ağlayasım geliyordu. “”Sinirli misin ona?” “Fazlasıyla.” “Özledin mi peki?” Gözlerimi kaçırdım. “Özledim.” “Aşık mısın peki?” “Aşığ-” Kafamı hızlıca iki yana salladım. “Hayır tabii ki.” Soluğumu bıraktım. “Ne salak salak sorular soruyorsun Sedef ya?” “Ben cevabımı aldım aşko.” Sırıtıyordu. Bir çıkacaktım suratına. “Ne cevabıymış o?” “Kuzen,” dedi Derin, kafasını kendini boşa yorma der gibi iki yana salladı. “Çok belli ediyorsun maalesef.” “Ağlayacağım şimdi,” dedim ağlamaklı tonla. Elimdekileri bezgince sehpaya bıraktım. “Ne güzel defolup gitmişti ya, niye aklımı bulandırıp mala bağladı yine bu beni şimdi?” “Peki o seni seviyor mu?” diye sordu Elif abla merakla. “Ya da senin onu sevdiğini biliyor mu?” “Ne sevmesi ne bilmesi Elif abla ya, ben bunu sevgilisiyle bile gördüm 4 yıl önce. Hem de el ele.” ”Hadi canım!” dedi Sedef şaşkınlıkla. “Ay korkunç. Başıma gelse ağlardım deli gibi.” “Hem de ne ağlamak,” dedim ağlamaklı tonla. “Ben göt gibi kalmıştım o gün. Bir de açılacaktım. Aklıma sıçayım ben.” Sinirlerim bozulduğundan gülmeye başladım. “Bir de üstüne hayat benle dalga geçer gibi 4 yıl sonra geldiği günün gecesi yine onu sevgilisiyle yan yana gördürdü. Bok vardı anasını satayım.” Sinirle nefesimi bıraktım. “Ha bir de…” dedim ağlar gibi. “Geçen ben bunun arabasında uyuyakaldım. Bu mal beni uyandırmamış, bir baktım akşam olmuş. Arabada da kimse yok. Dışarıda yine o kızla konuşuyor. Yine yan yanalar. Deli gibi ağlayacaktım. Bok vardı unutamadım onu sevdiğimi. Hayat bana yaptığı her boktan şakaya götünden güldüğüne yemin edebilirim.” “Ne yaptım ne yaptım dedin?” diye yükseldi Derin birden. Yerimden sıçramıştım. “Ne demek arabasında uyuyakaldım? Benim niye haberim yok bundan?!” Ben bunu ona anlatamamıştım değil mi? İkimiz de bok gibi olunca aklımdan çıkmıştı tamamen. “Şimdi şöyle…” dedim sakin olması adına sakince konuşmaya çalışırken. Ama tabii ki sakin olmayacaktı. “Nasıl?” Sesi sabırsızdı. “O gün sen Can bokundan ayrılınca…” “Eee?” “Bir dakika bir dakika,” diye araya girdi Sedef şaşkınlıkla. “Sen Can'dan ayrıldın mı?” “Evet ayrıldım da oraya geliriz birazdan, önce şunu bir öğreneyim,” diyerek bana döndü Derin. “Dökül.” “E işte sen o gün bok gibi olunca sana anlatamadım.” Gözlerimi kaçırdım. “Zaten bok gibiydi her şey. Bana saniye başı geçmişi hatırlattı her hareketiyle. Üstüne sürekli kavga ettim onunla.” O gün yaşadığım her şeyi kısaca onlara anlattım. Emre’yle olan yakınlığımı, kavgalarımı, telefonumu çekip alarak Mert’in ağzına sıçmasını, sinirlenmemi ve günün sonunda araba içinde uyuyakalmamı hepsini tek tek anlattım. Çıtları bile çıkmamış, her şeyi dinlemişlerdi. Derin dışında bunu kimseye anlatmazdım eskiden olsa. Ama Elif abla ve Sedef’le şu son bir yılda oldukça yakın olmuştuk. Onlara anlatmakta sakınca görmemiştim. “Vay be,” dedi Sedef konuşmamı bitirdiğimde. “Bu çocuğun seni sevmediğine emin misin? Fazla yakın davranmıyor mu sana?” “Onlar eskiden de böyleydi,” diyerek araya girdi Derin. “Emre beyinsizi onu eskiden de çok düşünürdü.” Gözünü devirdi. “Nazlı onun yüzünden beni az satıp onun peşine takılmamıştı.” “Abart.” Hayretle ona baktım. “Biraz daha abart.” “Kızım bu çocuğun adı geçince senın için akan sular dururdu, boş yapma şimdi bana.” Ağlamak istedim. Haklıydı. “Bu aşk akıl işi değil harbi ya,” dedim durgun bir sesle. “Bok vardı da onu sevdim.” Konuyu dağıtmak için kafamı iki yana salladım. “Neyse sikti edin Emre’yi. Siz siz olun sizi sevecek olanı sevin kızlar, bu platonik işi harbi çok siktiri boktan bir durum.” “Platonik tarzım değil aşko,” dedi Sedef koltuğa yayılarak. “Yok yani asla yapamam.” “Senin Akif’le ilişki ne alemde?” diye sordu Derin merakla. Akif Sedef’in sevgilisiydi. Güzel giden bir ilişkileri vardı. Toksiklik yoktu. Çocuk tam bir aşk adamıydı. Sedef mutluydu. Aman nazar değmesin diyordum onları her gördüğümde. Gözü olanın da gözü çıksın. “Çok iyi.” Sesindeki aşkı kim olsa hissederdi. “Bugün öğlen yemeğinden geldim. Masaya bi baktım kırmızı sardunyalar. Bakışları cam kenarında olan sardunyalara kaydı. “Ben çiçeklerden sardunyaları, renklerden de kırmızıyı severim. Masamda görünce gözlerim parlamışı o an. Üzerinde de bir not vardı. Çiçeklerin en güzelini en sevdiği çiçekler mutlu eder umarım. Seni çok seviyorum. Öyle çiçekeleri görünce ben aklına gelmişim, o da almış. Ağlayacaktım yemin ederim.” “Yaaa…” dedik Derin’le aynı anda. “Çok romantik.” “Aptal Can daha benim sevdiğim rengi bile bilmiyordu. Ben buna nasıl dayandım?” Gözlerimi ona diktim. “Ben seni uyardım. Sen dinlemedin.” “Malmışım.” “Malız.” “Fazla malız.” Daha sonra Elif abla Can’dan nasıl ayrıldığını sordu. Derin tüm olayları tek tek özetledi .Ona yaptığı manipülatif hareketleri, yetersiz hissetirmesini, ilgisizliğini, bahanelerini, yalandan güzel sözler söyleyip iki gün sonra başa dönmesini her şeyi tek tek anlatmıştı. Bir tur daha sövmüştük. Elif abla ve Sedef de bize katılmıştı. Can gibi ucubelerden uzak durmalıydı herkes. “Eee…” dedim munzur bakışlarımı Elif ablaya dikerken. “Yok mu senden bir şeyler?” Üçümüzün de bakışları ona döndü. Utanmıştı. “Okuldan falan,” diye ekledi Derin. İkimiz de abimin onu sevdiğini onunsa boş olmadığını biliyorduk. “Ne olsun kızlar,” dediğinde sesindeki tereddütü ta buradan hissettim. “Okul, ev öğrenciler arası gidip geliyorum.” “Ama yani Elif abla hepimiz anlattık, olmaz böyle,” dediğimde gözlerini benden kaçırdı. “Valla aramızda.” “Aslında…” Ağzını açtığında gözlerim ona kilitlendi. “Evet aslında…” “Biri var.” Nefesini bırakmıştı. Sedef’in bakışları hızlıca ona döndü. Şaşırmıştı. “Kim? Benim niye haberim yok ablacım?” Benim de yeni haberim oldu.” Gülmüştüm. Abim olacak mal bir şeyler yapmış mıydı acaba? “O nasıl oluyor ablacım?” “Şöyle oluyor, onu sevdiğimi kendime yeni itiraf edebildim.” Gözleri bana kayıp duruyordu. Abimin kardeşi olduğum için ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Abla yani sence benden kaçar mı? “O kim tam olarak?” Soruları sürekli Sedef soruyordu. Zira ben ve Derin her şeyin farkındaydık. “Yani şimdi söylemesem, sonra söylesem olur mu?” “O niye?” Sırıtmaktan çenemi zor tutuyordum. “Tanıyorum diye mi Elif abla?” Gözleri kocaman açılmıştı. “Sakın anladım deme camdan kendimi atarım.” “Sence bizden kaçar mı?” diyen Derin sırıtarak çerezlerini tıkınıyordu. Elif abla ona sen de mi der gibi bakıyordu. Arada gözleri cama kayıyordu, atlasam mı acaba diye düşündüğüne yemin edebilirdim. “Ben niye bi bok anlamıyorum. Beni aydınlatın hemen!” “Yani Sedef sen de harbi aşktan kör olmuşsun. Nasıl gözünün önünde olanları göremiyosun.” dediğimde bana gözlerini devirdi. Elindekileri üzerime atarken “Anlatın şunu,” diye mırıldandı. “Elif yengem anlatayım mı?” dediğimde yenge kelimesini özellikle bastırmıştım. Derin gülmekten bayılacaktı. “Nazlıcım dalga geçmesin mi?” Ağladı ağlayacaktı utancından. “Can çekişiyorum şurada.” “Peki yengecim.” Bu sefer de o elindekilerini üzerime attı. “Yengecim derken?” diye sorguladı Sedef. “Ne yenge- ha siktir ordan!” Gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi açıldı. Sonunda anlamıştı. “Jeton köşeli.” “Giray abi mi cidden, oha! Ay dökül hemen!” “Oldu işte bir şeyler. Başka sefere anlatayım çünkü şu an acilen çıkmam lazım.” Üçümüz de ona döndük. Bakışlarımız elindeki telefona kaydı. Bizle konuşurken abimden mesaj gelmiş olmalıydı. Abimlerin izledikleri maç, özet ve her maç sonrası kendi aralarında en az bir saat boyunca yaptıkları kritik bitmiş olmalıydı, şimdi ise halı sahaya geçiyor olmalıydılar. Biz daha nereye diye sorgulamadan Elif abla ayaklandı. “Maça mı?” Gözlerini kaçırdı. “Ne maçı?” diye sordu Sedef. “Abimlerin halı saha maçı.” Maç bizim mahallede olmayacaktı. Çünkü saatler önce Emre’den belki bir şey olur da gelirim diye attığı konumdan öğrenmiştim bunu. Ama üstünde durmamış, cevap vermemiştim ona. Şimdi ise Elif ablayla gitsem mi diye düşünüyordum. Onu maç oynarken izlemeyi özlemiştim ama tek gidersem onun için geldiğimi düşünürdü. Topluca gidersek bahanem olurdu. Elif abla da mahallede olmadığı için gidiyor olmalıydı. Diğer türlü daha kendi aralarında bu durumu netleştirmeden mahalledekilere abimle arasında bir şey olduğunu belli etmek istemiyordu. Önce kendince netleştirmeliydi bazı şeyleri. Yani ben öyle düşünüyordum. İlişkileri ne boyutta şu an bilmiyordum ama şu üç senede Elif ablayı az çok tanımıştım. Karakterini çözmüştüm az biraz. “Durum maç izleme evresine kadar cididleşmiş ve biz yeni öğreniyoruz, mükemmel,” diye söylenince Sedef onun bu haline gülmekten edemedim. “Sonra triplen, ben hazırlanmaya gidiyorum.” “Biz de geliyoruz,” dediğimde hepsi bana döndü. “Serkan çağırmıştı beni de. Gideceksek beraber gidelim, çıkışı bir şeyler yeriz.” “Biliyor musun, çok iyi olur,” dedi Elif abla minnet dolu bir sesle. “En azından o ortamda tek kalıp gerilmem.” “Ben okeyim.” Derin ayaklanmaya başlamıştı bile. “Eve gidip üzerime kalın bir şeyler alayım. “Ben de okeyim.” “O zaman ben de eve gidip bir şeyler alayım üstüme, kapıda buluşalım.” Hepsi beni onayladıktan sonra hızlıca ortalığı toplamaya başladık. Totalde on dakikada her yer temiz olunca Derin ve ben koşar adım eve gidip üzerimize kalın bir şeyler aldık. Abim arabanın anahtarını evden bıraktığından hızlıca onu kapıp cebime attım. En azından yolda sürünmeyecektik. Evden tam çıkarken gözüme atkı çarpınca biraz duraksadım. Kendi atkımla birlikte Emre’nin sabah taktığı atkıyı da yanıma alıp çantama attım. Belki verirdim diye düşündüm. Ardından evden çıktım. Apartmandan dışarı çıkınca aklım tamamen Emre’deydi. Serkan çağırdı bahanesiyle çıktığım bu yolda aslında sadece onun için gidiyordum. Arabaya bindiğimde aklımda dolanıp duran tek bir cümle vardı, o da şuydu: Bu aşk işi harbi tam bir delilikti… BÖLÜM SONU **** Umarım beğenmişsinizdir. Yeni bölümde görüşmek üzereee...
|
0% |