@esmacayim
|
GİRİŞ Üzerindeki beyaz gelinliğiyle aynadaki görüntüsünü hayranlıkla izliyordu genç kadın. Tam hayal ettiği gibi bir gelinlik tasarlamışlardı onun için. Ne abartılıydı ne de sade bir şeydi. Eteğin kuyruları yerde sürünüyordu. Düşük omuzlu, dar kesim bir gelinlikti. Bakır saçları omzunda dökülüyordu. Ön tutamlarını arkada birleştirmiş, taç modeli verdirmişti. Kuğu gibi görünüyordu. Kendini en çok beğendiği an, bu andı. Evleniyordu. Sevdiği adamla hayalini kurduğu o düğün sonunda gerçekleşiyordu. Çok mutluydu. Bundan daha fazla onu mutlu edebilecek bir an düşünemiyordu. Bu mutlu anın bozulmasından ne kadar korksa bir o kadar da içi içini yiyordu. Her şey istedikleri gibi gidecekti. Sadece onun gelmesi gerekiyordu, sevdiği adamın, Görkem Soykan'ın. Üç yıldır birbirlerini tanıyorlardı. İki yıldır da birlikteydiler. Onun asistanlığını yaptığı bu süre zarfında Görkem Soykan ona aşık olmuş, kadın için yaptığı tüm aşk dolu hareketlerinden sonra aşkı karşılıksız kalmamıştı. Kadın tüm ketumluğuna, dobralığına rağmen Görkem Soykan'ın şeytan tüyüne karşın hiçbir şey yapamamıştı. Ona kapılmıştı. Hareketleri, davranışları, mizacı her şeyi o kadar dört dörtlük geliyordu ki kadın için ona tutulmamam imkansızdı diye düşünüyordu. Ayaklarını yerden kesiyordu. Ona sanki bu dünyadaki tek kadınmış gibi hissettiriyordu. Her güne çiçekle başlıyordu. Ona güzel sözler söylüyor, her günü onunla başlıyor ve onunla kapatıyordu. Şimdi ise buradaydı. Onun için giymişti bu gelinliği. Onun karısı olacaktı. Onun hayat arkadaşı olacaktı. Çocuğunun annesi olacaktı. Düşüncesi bile o kadar inanılmaz geliyordu ki! Aynanın karşısından uzaklaştı genç kadın. Tülden perdenin çekilmiş olduğu açık cama doğru ilerlemeden önce telefonunu masadan almak için uzandı lakin elini çarpmasayıla masadan bir şey düşünce çıkan cam sesi irkilmesine sebep oldu. Masadaki küçük yuvarlak ayna kırılmıştı. "Neydi o?" diye sordu hazırlandığı yerden uzaklaşıp ona doğru gelen arkadaşı Didem. Üzerindeki dizden yırtmaçlı olan mavi saten elbisesinin eteklerini tutuyordu. Kadın onu dinlemiyordu. Bakışları sadece kırılan aynadaydı. Kırılan şeylerin uğursuzluk getirdiğine inanırdı. Bugün uğursuzluğun adım dahi atmaması gereken bir gündü oysa onun için. Didem'in bakışları kırılan aynaya kayınca "Dikkat et, bir yerini kesme," dedi panikle. "ben birilerini çağırayım temizlesinler." Kadın kafasını sallamakla yetindi. Arkadaşı odadan çıkana kadar kırılan parçadan kendini ve geçmişini izledi sadece. O zamanlar altı yaşlarında falandı. Hava oldukça bozuktu. Sürekli gök gürlüyordu. Yağmur yağdı yağacak gibi duruyordu. Kız gök gürültüsünü umursamadan televizyonda açtığı çizgi diziye bakıyordu. Tarçın ve Arkadaşları izlemeyi en sevdiği çizgi dizisiydi. Annesi yüzüne yerleştirdiği tatlı tebessümle yanına yaklaştı, kızı usulca ekrana bakarken önüne yemeğini koydu ve yanına oturup o gün arkadaşlarıyla neler yaptığını sordu. Kız da tüm gün neler yaptığını, kimlerle oynadığını, anaokulunda neler öğrendiğini tek tek anlatmaya başladı yemeğini yerken. Annesi her kelimesini can kulağıyla dinledi. Onlar için rutin şeylerden biriydi bu sohbet. Sonra telefon çalınca sohbetleri yarıda kaldı, kadın ayaklandı. Annesi ev telefonuna uzanırken kız yemeğini iştahla yemeye devam ediyordu. "Ne diyorsun sen Cemil abi?!" diye bağırdı kadın birden. Daha annesinin neden bağırdığını anlamadan bir kırılma sesi kulaklarını sarınca öylece kalakaldı küçük kız. Elindeki çatalı korkuyla masaya bırakırken bakışları sesin geldiği yöne doğru kaydı. Annesinin bir eliyle masadan destek almış öylece bomboş etrafa baktığını gördü. Kadın duyduğu şeyin şokuyla masaya tutunmak isterken masanın üzerindeki küçük aynaya elini çarpmış, düşürüp kırılmasına sebep olmuştu. Kız annesinin bu halini görünce korkuyla masadan ayaklandı. "Anne ne oldu?" demesiyle kadın girdiği şoktan çıkmış, elindeki telefonu yere düşürürken can yakıcı bir çığlık atmıştı. Ciğeri yanıyormuş gibi hissediyordu. Küçük kızınsa bakışları sadece yere sarkan telefondaydı. Annesi niye bağırıyordu ki? Ne olmuştu da ağlıyordu böyle? Korku dolu adımlarla annesine doğru hareket etmeye başladı. "Anne..." dedi ağlayan sesiyle. "Anne ne oldu?" Annesinin yanında diz çöküp kırılan cam parçalarını izledi. Annesi çığlık çığlığa ağlamaya devam ediyordu. "Anne ağlama, bak toplarım ben şimdi camları. Ağlama anne nolur." diyordu ağlayarak. Kırılan bu ayna annesinin çok sevdiği bir aynaydı. Dedesinin hediyesiydi, öyle demişti annesi. Ayna kırıldığı için mi ağlıyordu? "Anne ben birleştiririm parçaları, lütfen ağlama. Korkuyorum." Annesi onu duymuyordu. Duyduğu şey ciğerini dağlamıştı, nasıl duyardı etrafını? Nasıl yaşardı bu acıyla? Küçük kız camları toplamaya çalışırken ellerini kesince acı içinde ağlamaya başlamıştı ama ağlamasını kesmeye çalışıyordu. Annesi ağlarken onun ağlamaması lazımdı, yoksa annesi daha çok ağlardı. Annesi niye ağlıyordu ki? Annesi ağlamasın, nolur ağlamasın. "Ölmedi!" diye çığlık atıyordu kadın saçlarını yolarak. "Ölmedi Mehmet'im!" Elleri saçları arasına giderken kızı korkuyla geri çekildi. "Ölmedi, yalan söylüyorlar!" Annesinin giderek artan ağlamaları kızın evden çıkmak için hareketlenmesine sebep oldu. Mehmet ölmedi diyordu annesi. Ölüm neydi ki? Mehmet kızın babasıydı. Babası ölmedi diyordu annesi. Öğretmeni hiç ölümden bahsetmemişti ki. Kız bunun ne olduğunu daha öğrenmemişti. Koşar adım evden uzaklaştı kız. Birini bulup yardım çağırması lazımdı. Annesi çok ağlıyordu. O daha küçüktü, bir şeyler yapamıyordu. Ağlaya ağlaya koştu sokağın ortasında. Kolunda bez bir çantayla ona doğru ağır adımlarla ilerleyen anneannesini görünce dolu gözlerle ona doğru ilerledi. Yaşlı kadın içinde büyük bir huzursuzlukla kızının evine gidiyordu. Ona yaklaşan torununu ağlar bir şekilde görünce paniğe kapıldı. "Anneanne..." dedi küçük kız burnunu çekerken. Kadının eteklerini çekiştiriyordu. "Yardım et nolur." "Noldu kuzum?" Yaşlı kadın ellerini kızın saçları arasına geçirip şefkatle okşadı. "Niye böyle ağlıyorsun? Biri bir şey mi yaptı?" "Annem..." dediğinde burnunu çekmekten devamını getiremedi. "Noldu annene?" "Annem çok ağlıyor anneanne. Yardım et." Kadın panikle kalbini tuttu. Torununun ellerini sıkıca tutarak koşar adım kızının evine doğru ilerledi. "Rabbim sen koru," diye dualar ediyordu. Yüreğine büyük bir korku mıhlanmıştı. Kalbi deli gibi atıyordu. Büyük adımlar atarken gök gürleyince yerinden sıçradı. Bakışları gökyüzüne kaydı. Kara bulutlar sarmıştı her yanı. Birazdan yağmur yağacağını belli ediyordu hava. Daha da hızlandı. Hiç hayra alamet değildi bu hava. Daha evden çıkmadan önce yüreğinde bir sızı vardı. Kalbine taş oturmuş gibi hissetti tüm gün. Sonra dayanamayıp kızına gitmek istedi. Belki onunla konuşursa rahatlar diye düşündü ama torununun anlattığına göre kızı hiç iyi değildi. Kötü bir şeyler olmuş gibi hissediyordu. Eve vardıklarında küçük kızın evden çıkarken açık bıraktığı demir kapıdan içeri girdiler hızlıca. "Anne bak anneannem geldi," diye sesleniyordu evin holünden kız. Annesi belki annesinin geldiğini görünce ağlamayı keser diye düşündü. "Annen nerede kuzum," diye sordu panikle yaşlı kadın. Kız parmaklarıyla oturma odasını işaret etti. "Orada anneanne, telefon gelince ağlamaya başladı." O anı düşününce bedeni irkildi kızın. "Mehmet ölmedi diyordu. Ölüm ne anneanne?" Kadının duyduğu son şeyle bedeni kaskatı kesilmişti. Kalbini tutarak bir iki adım geri attı girdiği şokla. "Tövbeler olsun," diye mırıldanırken koşar adım oturma odasına doğru ilerledi. Yaşlı kadın kapıyı açar açmaz gördüğü manzarayla şoka girmişti. Elleri tuttuğu kapı kolundan kaymıştı öylece. Bir eli dudaklarını kapatırken diğer eli kalbine gitmişti. "Kızım!" diye mırıldandı ilk önce. Ardından "kızım!" diye çığlık atınca, odanın içine koştu çantasını bir kenara atıp. Küçük kız neye uğradığını şaşırmıştı. Korkak adımlarla kapıdan içeriye geçti. Anneannesini annesi kucağına almış ağlıyarken gördğ. Kız öylece kalakaldı. Ne yapacağını şaşırdı. Sonra dayanamayıp küçük adımlarını onlara doğru çevirdi. "Yavrum!" diye ağlıyordu yaşlı kadın. "Ne yaptın sen güzel kızım?!" Kadın kızını yanaklarını öperken içli içli ağlıyordu. "Ceylan'ım, güzel kızım, aç gözlerini yavrum!" Elleri kızının saçlarının arasına kaydı. Küçük kız da yanlarına yaklaşmış, dizlerini kırarak annesinin karşısında oturmuştu. Annesi artık ağlamıyordu. Gözleri kapalıydı. "Annem uyudu mu anneanne?" Elleri annesinin saçlarına kaydı. Oradan bileklerini uzanırken avuçları arasında bir sürü kan görünce ne diyeceğini bilemedi. Kırılan cam parçası bir elinde öylece duruyordu."Anneanne niye çok kan var?" diye konuştu ağlayarak. "Anneanne ölüm ne?" O an tekrar gök gürledi. Yaşlı kadının küçük kızın söylediği şeyle içinden sanki bir şeyler koptu. Çığlık çığlığa yakarırken bu kıza ölümü nasıl anlatacağını düşündü. Annesinin öldüğünü nasıl anlatacağını düşündü. Kızının canına kıydığını nasıl anlatacağını düşündü. Bu acıyla nasıl baş edebileceklerini düşündü. Küçük kızın bakışları kırık ayna parçalarına kaydı. Bu ayna kırıldıktan sonra hayatının değişeceğini hiç bilmiyordu. Anneannesi yakarırken o an tekrar gök gürledi, tekrar bir ağıt kaçtı dudaklarını arasından ve tekrar bir ölüm kucak açtı küçük hayatının ortasında. Ölüm ne diye sormuştu küçük kız. O gün ölümün ne demek olduğunu öğrenmişti. Ölümün ne demek olduğunu altı yaşında öğrenmişti. Annesi ve babasından öğrenmişti. Ölüm gitmekmiş. Sevdiklerin ise hep gidermiş. Kadın dolu gözlerle bakışlarını kırık ayna parçalarından çekerken geçmiş hatıralarından uzaklaşmaya çalıştı. Hızlıca adımlarını uzaklaştırdı oradan. Cama doğru ilerledi ve açık camdan temiz bir hava çekip ciğerlerine hediye etti. "Her şey yolunda gidecek," diye mırıldandı. Kafasını yavaşça kaldırdığında bakışları gökyüzünü esir alan kara bulutlara kayınca yakında yağmurun bastıracağını düşündü. Böyle havalardan nefret ederdi. Bugün hava güzel gösteriyordu oysa. Nereden çıkmıştı bu kasvetli hava? Bir şey olmayacaktı değil mi? Her şey yolunda gidecekti. O sadece kuruntu yapıyordu. Ayna kırıldı diye yine bir şey olmayacaktı. Elini kalbine götürdü genç kadın. Kalbi deli gibi sıkışıyormuş gibi hissetti. Oysa daha beş dakika önce dünyanın en mutlu kadını olduğunu söylüyordu kendine. Bu sancı da neyin nesiydi böyle? Gözlerini birkaç saniyeliğine kapattı. Derince nefes alıp verirken tek düşündüğü Görkem'in nerede kaldığıydı. En son aradığında trafikte kaldığını söylemişti. Böyle bir günde şirkete mi gidilirdi hem? Bugün onlar için özel bir gündü. Titreyen elleriyle telefondan numarasını çevirdi. Birkaç saniye çaldı ama açan olmadı. Sonra tekrar aradı. Tekrar açılmadı. Giderek daha da panikliyordu kadın. Niye açmıyordu? Ya bir şey olduysa? Cam kırılmıştı. Ya ona da bir şey olduysa? Kadının gırtlağına kadar bir ağlama birikti. Ellerini yelliyor, ağlama krizini engellemeye çalışıyor ama nefesinin kesilmesine bir şey yapamıyordu. Yirmi yıl öncesine gidiyordu. Annesini kaybettiği güne gidiyordu. Kanlar görüyordu. Ölüm görüyordu. Terk edildiğini görüyordu. Kara bulutlar görüyordu. Canı yanıyordu. Oda içinde bir ileri bir geri giderken kapı açılma sesi işittiğinde hızlıca o yöne döndü bakışları. Gördüğü yüzle gözyaşları tüm yanaklarını sarmış, koşar adım bedenini adamın yanıma doğru götürmüştü. Gelmişti. Buradaydı. İyiydi. Gerisi önemli değildi. "Geldin," dedi ağlayan sesiyle. "Bir şey oldu sandım Görkem. Niye açmıyorsun telefonunu?" Adam öylece robot gibi dikiliyordu. Kadının sarılmasına karşın o sadece dikiliyordu. Elleri iki yanında öyle boş, öyle anlamsız etrafı izliyordu. Kadın bunu hissetmişti. Bedenindeki o sıcaklık kaybolmuştu sanki. Ellerini adamdan ayırırken bakışları yüzünde oyalanmaya başladı. "Görkem bir şey mi oldu?" dedi korkarak. "Neyin var?" Adamın ağzından tek kelime çıkmıyordu. Gözleri kızarmış gibiydi. Kadın adamı gördüğü ilk anın heyecanından fark edememişti ama şu an ediyordu. Üstü başı dağınıktı. Zerre hazırlık yapmamıştı. Saçları alnına dökülüyordu. Sakalları hâlâ duruyordu. Oysa kestirecekti bugün. Bugün evleneceklerdi. Niye hazırlanmamıştı ki? Bir şey olmuş olmalıydı. Büyük bir şey. "Görkem," dedi tekrar. "Konuşşana. Ne oldu? Ne bu halin?" Kadının elleri adamın yanaklarına uzandı. Yüzünü avuçları arasına alırken adam kafasını çevirerek ondan uzaklaştı. Odanın ortasına geçti. Kadın öylece bakakaldı açık kapıdan dışarıya. Elleri boşluğa düştü. Neden böyle davranıyordu? Niye böyle soğuktu ona karşı? Bir şey mi yapmıştı ki? Arkasını döndüğünde Görkem'i dışarıyı izlerken buldu. Elleri pervaza yaslanmış öylece kasvetli havayı izliyordu. Ne geçiyordu adamın aklından? Bilmek istiyordu, her şeyi bilmek istiyordu. Titrek bir hareketle açık kalan kapıyı kapattı. Birkaç saniye eli kapı direğinde durdu. Kafasındaki saçma cümleleri susturmaya çalışıyordu. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Dudaklarını bastırmış odadaki adama zaman vermek için oyalanıyordu. Kendini hazır hissettiğinde arkasını döndü. Ona doğru ilerlemek istedi ama adamın ceketinin cebinden çıkardığı sigarayı yaktığını görünce öylece baktı ona. O hiç sigara içmezdi ki. Hatta nefret ederdi. Ne olmuştu ona? "Görkem," dedi nefesini bırakarak adama doğru hareket ettiğinde. Yanına vardığında kolundan tuttu, kendine doğru çevirdi. "Neyin var söyler misin artık? Hem bu sigara nereden çıktı? Sen içmezdin hiç." Kaşları çatıktı. Adam kızın söylediklerini umursamadı, kolunu onda kurtarıp sigarasına geri döndü. Bir süre daha sessizliğini korumak istiyordu. Konuşacağı şey için kendini hazırlamalıydı önce. "Konuşsana artık!" diye patladı kadın artık dayanamayarak. "Farkında mısın bilmiyorum ama biz birazdan evleneceğiz." Adam onu dinlemedi. Sigarasından tekrar bir fırt çektiğinde donuk bakışlarını kadına çevirdi. Gök mavisi gözlerinde tek bir duygu bile yoktu. Kadının kalbine oturmuştu bu bakışı. Kendini kötü hissetmişti. Ona hiç böyle bakmazdı ki Görkem. Hiç bu kadar üşümemişti onun bakışından. "Beni ne kadar üzdüğünün farkında mısın şu an?" diye fısıldadı dolu gözlerle. Adam gözlerini ondan uzaklaştırdı. Sigarasını son kez ciğerlerine çekerken kalan izmaritleri camın pervazında söndürüp dudaklarını birbirine bastırdı. Konuşmak için kendini hazırlarken gevşek kravatını biraz daha gevşetti ve ona kırgın bakışlarla bakan kadına döndü. "Elvin," dedi sonunda konuşarak. Kadın sanki diyeceği şeyi hissetmiş gibi hızlıca arkasını döndü. "Devamını getirme Görkem, hadi hazırlan da inelim artık. Bak birazdan Didem gelecek." Gözlerini sıkıca birbirine bastırırken bir iki damla yaş süzüldü yanaklarından. Ağlamayacaktı hayır, evlenecekti birazdan. Onun için hazırlanmıştı saatlerce. Bugün en mutlu günüm demişti. Ağlayamazdı. "Elvin," dedi tekrar Görkem. Sesi buz gibiydi. İçi dondu kadının. Adını hiç bu kadar duygusuz söylememişti adam. Kadın ilk defa adından nefret etti. "Ben–" "Sana sus dedim, Görkem!" diye bağırdı kadın hızlıca adama doğru dönerken. Gözleri ateş saçıyordu. Adam ilk defa onun sesinden irkildi. "Devamını getirme. Bizi çıkmaza sokma. Yapma tamam mı!" Dudaklarını ıslatıp gözlerini ondan kaçırdı. "Hazırlan çabuk, ineriz birazdan." Kadın ondan uzaklaşmak için tekrar arkasını dönmüştü ki adamın söylediği şeyle öylece çakılı kaldı durduğu yerde. Hareket edemedi. "Düğün olmayacak Elvin, kimse bizi beklemiyor. Herkes gitti." O an gözleri karardı sanki kadının. Tutunmak için eli uzandı ama boşlukla karşılaştı. Yanlış duymuştu değil mi, yanlış duymuş olmalıydı. Yanlış duymuş olmak zorundaydı. Evlenecekti onlar, ne demek düğün olmayacaktı? Ne demek gitmişti herkes? Aşağısının kalabalık olması gerekiyordu. Niye gidiyorlardı? Gidemezlerdi. "Niye gittiler ki," diye fısıldadı kendi kendine. "Bugün ben evleniyorum. Herkes niye gitti?" Burnunu çekerken adama döndü dolu bakışlarla. "Görkem geri gelsinler. Biz evleneceğiz Görkem. Gitmemeliler." Adama doğru yaklaştı. Çenesini avuçları arasına alırken gözlerinin içine bakmasını sağladı. "Görkem bizim düğünümüzdü bu." Kadının ellerini kendinden uzaklaştırdı adam hızlıca. "Evlenmiyoruz Elvin. Bak ben çok düşündüm tamam mı," dediğinde soluğunu bıraktı zaman kazanmak için. Kadın onun ne demek istediğini anlamıyordu. "Çok düşündüm ve bu evliliği hazır olmadığıma karar verdim. Ben seninle evlenemem." Kadın öylece boşlukta kalan ellerine bakarken duyduğu şeyi idrak etmeye çalışıyordu. Adamın söylediği son cümle zihninin içinde dönüp dururken dudaklarını şokla aralamış bomboş bakıyordu etrafına. "Benimle evlenemezmişsin," diye mırıldandı ne dediğinin farkında bile olmadan. "Hazır değilmişsin." Adam "Elvin," dediğinde kadın titrek parmaklarını havaya kaldırıp onu durdurdu. "Sus!" dedi onun için saatlerce hazırlandığı masaya doğru ilerlerken. "Konuşma sus!" Masadan destek alınca taşıyamadığı bedenini ona yasladı. "Duymak istemiyorum hiçbir şeyi!" "Dinler misin beni?" "Neyini dinleyeyim!" diye bağırdı Elvin masanın üzerindeki makyaj malzemelerine ateş saçan gözlerle bakarken. "Ben senin için bu kadar hazırlandım!" Bir hışımla masadaki tüm malzemeleri elleriyle yere devirdi "Gelmiş bana hazır değilim diyorsun!" Kırılan parçaların sesi adamı irkiltse de konuşmadı. Kadının öfkesini atması için bekledi. "Sen dedin Görkem," dediğinde hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. "Sen dedin evlenelim. Beni sen ikna ettin. Ne demek hazır değilim!" Görkem susmaya devam ediyordu. Kadının ağlama krizlerini umursamıyordu. Sadece şu odadan bir an önce gitmek istiyordu. Kadın onun bu soğuk tavırlarına inanamıyormuş gibi baktı. Bu karşısındaki adam kimdi? Kimdi bu ona hissizce bakan adam? Kimdi bu gözlerinde tek bir sevgi kırıntısı bile göremediği adam. Sevdiği Görkem böyle biri değildi. Ona bakarken içi titrerdi onun. "Hataydı Elvin, seninle evlenme fikri büyük bir hataydı," dediğinde bir kaç saniye duruldu. Kadın girdiği şokla ne yapacağını bilemedi. Hataydı. Taşıması ne ağır bir kelimeydi. Bir insanın hata olarak hissetmesi onun için cezaların en büyüğüydü. Peki neyin cezasıydı bu? Onu sevmesinin mi? Adam gözlerini duygusuzca kadınınkilere dikti. "Yarın şirkete gel, çıkışın verilecek. Merak etme tazminatını da alacaksın." Kadın bu duyduğu sözlerle kaşlarını çattı. Yüzü buruştu. Bulunduğu andan tüm benliğiyle iğrendi. "Ya Görkem biz şu an seninle neyi konuşuyoruz farkında mısın!" diye bağırdı son on beş dakikadır ne yaşadığını anlamadığını belli ettiği ses tonuyla. "Bir anda gelip düğün yok diyorsun. Pişmanım diyorsun, hata diyorsun. Görkem sen ne saçmalıyorsun!" Elleriyle adamın bedenini geriye doğru itti. Saçları yüzüne savrulmuşrtu ama oun umursayacak durumda değildi. "Görkem ben ne yaşıyorum şu an? Sen iki saat önce yoldayım, geliyorum dedin. Şu an bana şaka falan yapıyorsan bil diye söylüyorum hiç komik değil tamam mı, hiç değil!" "Şaka falan yok Elvin, bitti. Anla artık." "Ne bitti!" diye hıçkırarak adamı geriye doğru itti tekrar. "Görkem bana bunu yapma. Ben seni seviyorum. Sen de beni seviyorsun. Neden bunu–" Lafını bitiremedi. "Sevmiyorum!" diye bağırdı Görkem. Elvin'in elleri adamın göğüsleri üzerinde öylece kalakaldı. "Duydun mu sevmiyorum! Bir hevesti, geçti." Elvin'in dudakları titriyordu. Görkem'den yediği üst üste darbeler onu yerle bir ediyordu. Bu fazlaydı. Bu kadarı çok fazlaydı. Bunu ona yapamazdı. "Hevesti," diye tekrarladı onu. Adam tereddüt etmedi. "Evet," dedi sadece. "Sen de daha fazla oyalanma burada, evine git." Görkem odadan ayrılmak için ilerliyordu ki Elvin'in söyledikleri durmasına sebep oldu. "Bebeğimiz olacak bizim Görkem." Kızarmış gözleri adamın sırtını delip geçiyordu. "Sen bana bunu nasıl dersin? Nasıl sadece bir hevesti dersin?" Elvin üç aylık hamileydi. Yakında dördüncü ayına girecek, bebeğinin cinsiyetini öğrenecekti. Bu sabaha kadar her şey o kadar peri masalı gibiydi ki onun için. Hayatı o kadar güzel gidiyordu ki birden bir karabasan gibi çöktü bu gece üstüne. Görkem daha düne kadar bebeği ve düğünü için çok heyecanlıydı. Bir gecede değişmişti. Bir gecede içine başka biri girmişti. Elvin inanamıyordu. Onun bu haline asla inanamıyordu. "O bebek büyük bir hata," dedi arkası kıza dönükken. Gözlerine bakmaya cesareti yoktu. "Bu aşk gibi o da büyük bir hata." Kadının yüreğine daha da derin yaralar bırakarak kapıya doğru ilerledi. Kapı kolunu tutarken kadının yürek yakan çığlıklarını duymamaya çalışıyordu. "Görkem gitme!" diye ağladı kadın kendini yere atarken. "Bana, bize bunu yapma! Sen bu değilsin Görkem!" Adam onu dinlemedi. Nefesini hızlıca bırakıp kapıyı açtı ve bedenin odadan çıkardı. Kadını o odada bir başına bıraktı. İleride çok pişman olacaktı ama iş işten geçmişti. Görkem bunun bedelini bir gün çok büyük ödeyeceğini hissediyordu. Büyük bir hata yapmıştı. Masum iki canı öylece ortada bırakmıştı. Kadın kapının kapandığını görünce çöktüğü yerde çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Kalbi hiç bu kadar acımamıştı. Ölecek gibi hissediyordu. Ölmüş gibi hissediyordu. Ölü gibi hissediyordu. Aşkın bu kadar acıtacağını hiç tahmin etmemişti. Aşk onun hep ayaklarını yerden keserdi. Bu gece çıkardığı gökten bir anda yere çakmıştı. O kadar sert düşmüştü ki, o kadar hazırlıksızdı ki, öyle bir andaydı ki ağlamak dışında nasıl tepki vermesi gerektiğini bile bilmiyordu. Nasıl yaşardı bu acıyla, o kadar yaşayamaz gibi geliyordu ki. Hayatı bitmiş gibiydi o an sanki. Nasıl devam edecekti? "Gitme Görkem, beni bırakma," diye mırıldanıyordu defalarca çöktüğü yerde. Saatlerce orada kaldı. Kaç saat geçtiğinden haberi bile yoktu. Zaman kavramı ölmüştü sanki. Çöktüğü yerde öylece boşluğu izliyordu. "Hanımefendi salonu kapatıyoruz, çıkmanız gerek," diye seslendi biri. Adamın içeriye ne zaman girdiğini, ne zaman yanına geldiğini fark etmeyecek kadar bitik bir haldeydi. Düğün salonu kapatılıyordu ama daha o evlenmemişti ki? Niye kapatıyorlardı? "Hanımefendi iyi misiniz?" diye sordu adam merakla. Kadın ateş saçan gözlerini ona dikti. "Mükemmelim!" diye haykırdı suratına suratına. "Düğün günü terk edildim, nasıl mükemmel olmam." Adam bir şey demedi. Kadın nasıl büyük bir şok yaşadığını tahmin bile edemiyordu. Görkem Soykan büyük bir iş adamıydı. Böyle bir şeyi kadın kadar buradaki kimse de beklemiyordu. Adam sarhoş gibi salona girmiş tüm davetlileri kovmuştu. Herkes büyük bir şokla salondan çıkınca düğün çalışanları da şaşkın bakışlarla etrafı izliyordu. Herkes gitmişti. Daha sonra Görkem Soykan terk etmişti salonu. Sadece kadın kalmıştı. Saatlerdir ağlama sesini işitiyorlardı. Daha fazla onu burada tutamazlardı. Hepsinin evlerine gitmesi gerekiyordu. Hava çoktan kararmıştı. Kadın burnunu son bir kez çekerek bir eliyle yerden destek aldı, diğer eliyle karnını tuttu ve ayaklandı. Topuklu ayakkabılarını gelişine bir yerde bırakırken aklından geçirdiği tek şey bundan sonra ne yapacağıydı. Çıplak ayaklarıyla odadan çıkmaya çalıştı ama tüm bedeni titriyordu. Aklı yerinde değildi sanki. Duvardan destek alarak ilerledi. Diğer eli hâlâ karnındaydı. Elvin salondan çıkana kadar hayalini kurduğu tüm düğün anlarını boş salonun her bir köşesinde izler gibi oldu. Görüntüler gözünden kaybolunca ve tekrar boş salonla karşılaşınca deli gibi ağlamaya devam etti. Kalbi sızlıyordu. Bugün onun en mutlu günü olacaktı. Oysa şu an dünyada ondan mutsuzu yokmuş gibi hissediyordu. Ayaklarını yere sürte sürte koca düğün salonunu terk etti. Boş bakışlarla karanlık caddede ilerlemeye başladı. Hava buz gibiydi ama bedeni sanki hissetmiyordu. Gece çökmüştü. Her yer karanlıktı, sokak lambaları tek tük yanıyordu. Hiçbirini umursamadan öylece ilerledi nereye gideceğini bile düşünmeden. Ayaklarında büyük bir sızı vardı ama nedenini bilmiyordu, umursamıyordu. Sadece ölmek istiyordu. Annesi gibi öylece ölmek, öylece terk etmek istiyordu bu dünyayı. Üzerindeki beyaz gelinlik kir içindeydi. Bacaklarının arasından ıslak bir sıvı geldiğini hissediyordu. Öylece yürüdü. Bomboş, tek kişinin, tek bir aracın geçmediği o yolda yolun ortasına doğru öylece yürüdü. Siyah aracın içinde hayatındaki tüm insanlara söven adam karanlık caddeye doğru sürdü arabasını. Sinirleri tüm vücudunu sarmıştı. Bunu ona nasıl yaparlardı? Onlar kimdi! Onu aldatmak gibi bir hataya nasıl düşerlerdi? Aklını kaçıracaktı. O kadını seviyordu. Ona bunu nasıl yapmıştı? Hep böyle iğrenç biri miydi? Öyle iğrenç birini nasıl sevmişti? Kendine inanamıyordu. Bunun hesabını hepsine tek tek soracaktı. Arabayı daha hızlı sürdü. İçindeki öfkeyi daha hızlı atmak için gaza daha da bastı ama bu hiçbir işe yaramıyordu. Hayatı bir gecede bombok olmuştu. Tekrar sokağı döndüğünde boş caddede kimse yok diye hızına devam etmek istedi ama ona doğru bir anda çıkan bedeni görünce sert bir şekilde frene bastı. Üzerinde beyaz elbise olan bir kadını bir anda karşısına çıkacağını ve yolun ortasına atlayacağını tahmin etmemişti. Frene basmasına rağmen araç kadına çarptı. Adam şoka girmiş gözlerle öylece direksiyonu tutuyordu. "Sikeyim," diye fısıldadı. Çok sert çarpmamıştı ama bir şey olmuşsa ne bok yiyeceğini hiç bilmiyordu. Hızlıca araçtan çıktı. Çarptığı kişiyi doğru koşunca kadını bacaklarından aşağısı kanlar içinde yerde yatınca ne yapacağını şaşırdı. "Siktir kere siktir!" Hızlıca yere çöktü. Kadının başını dizlerine yaslarken "Hanımefendi iyi misiniz?" diye sordu korkuyla. Kadının yüzünü saran bakır saçlarını yüzünden uzaklaştırdı. Gözleri kapalıydı. Suratındaki makyajı dağılmıştı. Mahvolmuş gibi görünmek nasıl bir şey diye sorsaydılar şayet adam hiç düşünmeden adını bile bilmediği bu kadını gösterirdi. Kadının üzerinde beyaz bir gelinlik görünce şaşırdı. Düğünü olan bir kadın niye yolun ortasındaydı ki? Evleneceği ibne herif kimdiydi de kadın bu saatte bu sokakta tek bırakmıştı? Kadının nabzını yokladı. Atım hissedince raharça nefesini bıraktı. Nefes de alıyordu ama kadından tek bir ses dahi gelmeyince onu burada daha fazla tutmaması gerektiğini düşündü. Bir çırpıda bedeni kucağına aldı ve arabasının arka koltuğuna yerleştirdi. Ardından koşar adım şoför koltuğuna geçerek aracı çalıştırdı. Bir an önce hastaneye gitmeliydi. Adamın bakışları sürekli dikiz aynasında kadına kayarken ona bir şey olmaması için dua ediyordu. Onun bu saatte, bu sokakta araç sürmesine ve bir kadına çarpmasına sebep olan herkese bedelini daha sonra ödetecekti ama önceliği hastaneydi. "Bebeğim," diye mırıldandı kadın. Adam kadından sonunda yaşadığına dair bir ses çıktığına sevinecekken söylediği kelime kaskatı kesilmesine neden oldu. Hamile miydi? Hamile birine mi çarpmıştı? Ya bebeğe bir şey olursa? Kadına ve bebeğine bir şey olursa kendini hiç affedemezdi. Adam arabayı daha da hızlı hastaneye sürerken o gecenin ikisi için de önemli bir gece olduğunu hiç bilmiyordu. İkisi de hayatının en kötü gecesini geçirmişti. İkisinin de birileriyle hikâyesi sona ermişti. Bazı kaderler önceden yazılmıştı. Bundan sonra birbirlerinin hayatında bir parça olacaklarını ikisi de tahmin edemezdi. Kimse bilmezdi ama bir hikâye bitmeliydi ki yeni bir hikâye başlayabilsin. Bu kimin hikâyesiydi? BÖLÜM SONU **** Yeni kurgum kafamın içinde dönüp duruyordu. En azından girişi yazıp sizden gelen tepkileri görmek istedim. Bir kaç bölüm daha Çıkmaz Sokak yazacağım. Daha sonra duruma göre bunu yazmamı isteyen olursa Poyrazda Açan Çiçek'e ilk bölümü yazmaya başlarım. Kendinize iyi bakın!!!
|
0% |