Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Cinayet

@esmedemirr

Teksas, San Antonio

Günümüz,

Gözlerimi kısarak başımı DNA diziminden ayırıp karşımdaki aynaya baktım. Tam anlamıyla berbat durumdaydım. Kızarmış gözler, uykulu bakışlar ve birbirine girmiş bulunan siyah saçlarla, iki gündür doğru dürüst uyumamış olmama rağmen çıkarttığım ders notlarından hiçbir şey anlamıyorum görüntüsüne bürünmüştüm. Her şey Profesör Cooper'ın genel biyoloji dersime girerek kafayı benim gibi normal olmaktan tam anlamıyla uzak olan bir öğrenciye takmasının sonucunda final sınavımda kalmamın ardından, verdiği ödevi iki gün içerisinde yetiştirmek zorunda kalmamla başlamıştı ki o kadından nefret ediyordum. Beyaza yakın saçlar, siyah çerçeveli gözlükler ve her zaman sert bakan o çehreyle birçok öğrencinin korkulu rüyasıydı ama maalesef benim kabusumdu.

Yaklaşık sekiz saattir bir kez bile kalkmadığım koltuğumdan ayağa kalkıp derin bir nefes aldım. Üzerimdeki beyaz önlüğü çıkartıp ders notlarımın yanına bıraktım. Gözümdeki siyah çerçeveli gözlüklerden her zaman nefret ederdim ama çalışırken onlara her zaman ihtiyaç duyuyordum. Gözlüklerimi de çıkarıp önlüğün üzerine bıraktım. Laboratuvardaki tezgahın oraya gidip suyu açtım. Elimi ve yüzümü yıkayıp birbirine girmiş olan saçlarımı topladım. Biraz daha dünyalıya benzediğime karar vermem birkaç dakikamı almıştı.

Saat öğleden sonra 6'ya geliyordu ve saat 11'den beri burada oturmuş not çıkartıyordum. Kesinlikle normal bir öğrenci olmayı denemeye başlamalıydım. Başımı sallayıp eşyalarımın oraya doğru ilerlemeye başladım.

'' Bak anlıyorum. Hayır, beni dinle. Ne demek istediğini kesinlikle anlıyorum. Ama senin de beni anlaman gerekiyor. ''

Fia elindeki telefonu ile her zamanki gibi laboratuvara son hızla bir giriş yapmıştı. Telefonda her kiminle konuşuyorsa kesinlikle önemli bir tartışmanın içerisine gireceklerini biliyordum ve Fia'nın patlamaya hazır bir bomba gibi kızarmaya başladığını görebiliyordum.

'' Hayır, anlamıyorsun. '' Sinirle öne doğru ilerledi ve dönüp tekrardan yanıma geldi. '' Bak, şimdi Faith'in yanına geldim ve birazdan onu da alıp alışverişe gidiyorum. Geleceksen tamam. Ama yok eğer gelmeyeceksen benim de nereye gittiğime karışamazsın. Şimdi izninle kapatıyorum. ''

Fia'ya gözlerimi kısarak baktım. Nasıl oluyor da yedi gün yirmi dört saat sevgilisiyle tartışabiliyordu gerçekten anlamıyordum. Sonuçta bu normal değildi. Sürekli tartıştığınız biriyle nasıl vakit geçirebilirdiniz ki? Bu yüzden bu ikiliyi hiçbir zaman için anlayamamıştım.

'' Sana da merhaba Fia. Sorduğun için teşekkürler bende gayet iyiyim. ''

Başımı sallayıp eşyalarımı toplamaya başladım. Ders notlarımı bir araya getirip çantamın içine attım. Önlüğü ve gözlüğü elime alıp kapının oradaki askılardan birine önlüğü geçirdim ve gözlüğü de üst cebine koydum.

'' Üzgünüm. Farkında değildim. Hep Sean yüzünden. '' Başını sallayıp sandalyelerden birine oturdu.

'' Sorun ne? '' Yanına gidip az önce kalkmayı başardığım sandalyenin yanında durdum.

'' Yarın gelemeyecekmiş. Bu yüzden benimde tek gitmemem konusunda baskı uyguluyor. Bu kadar dominant olması şart mı? ''

'' Belki de başka planları vardır. Sean bu sonuçta. Yapacak her zaman başka bir şeyler bulur ve en sonunda seni şaşırtmayı sever. Bilmiyor musun onu? ''

Gözünün önüne gelen sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. '' Neden sürekli onu savunuyorsun? ''

'' Ne? '' Gözlerimi açarak ona baktım.

'' Hayır, bahsetmek istediğim şey o değildi. Demek istediğim, biz ne zaman kavga etsek sürekli onu savunuyorsun ve söylediğin her şey doğru çıkıyor. Bunu nasıl yapıyorsun? Bazen onu benden daha iyi tanıyormuşsun gibi geliyor. ''

Gülerek sandalyeye oturdum. '' Hayır, sadece Beth'in kişisel psikolojik analizlerini çok daha iyi dinlememden kaynaklanıyor. ''

Kahkaha attı. '' Haklısın. Bunu tamamen unutmuştum. ''

Fia, arkasına yaslandı ve beni incelemeye başladı. Birkaç saniyenin ardından öne doğru eğilip işaret parmağıyla gözlerimin altına dokundu ve elini alnıma bastırdı.

'' Kaç saattir uyumuyorsun sen? ''

Başımı sallayıp onun o keskin bakışlarından kurtulmaya çalıştım. '' Emin değilim. ''

Çantasını eline alıp karıştırmaya başladı. '' Emin değil misin? Görüntüne baktın mı daha önce? Şu haline bir bak. '' Çantasından çıkarttığı aynayı elime tutuşturdu.

Peki, az önce bu kadar berbat görünmediğimi düşünüyordum ama şu anda kesinlikle berbat bir durumdaydım. Kaç saattir uyumadığımı bile bilmiyordum. Uykum vardı ama iki gün sonra vermem gereken ödevimin ise beklemeye hiç niyeti yoktu. Elimi toplamış olduğum saçlarımın üzerinde gezdirdim. Daha önce ne zaman bu kadar berbat halde olduğumu düşündüm. Hatırlayamadığım kadar eski bir zamandı.

'' Gerçekten Faith. Kaç saattir uyumuyorsun? '' Gözlerini kısarak bana bakmaya başladı. '' Yirmi? Yirmi dört? ''

Aynayı geri uzattım. '' Gerçekten bilmiyorum. Şu iki gündür aşırı derece de yoğundum. Ah! Yemek yemeyi bile unuttum. ''

'' Yemek yemeyi unutman bir rutin haline geldi ama uyumayı unutmak? '' Başını hızla iki yana salladı. '' Bunu bile unutmanı sağlayan şeyin ne olduğunu gerçekten merak ediyorum. ''

'' Profesör Cooper, final sınavımdan kaldığımı söyledi. ''

Bana şaşkın bakışlarla baktı. '' Ne? Nasıl yani? Genel Biyolojiden kaldın mı? ''

Başımı salladım. '' Profesör Cooper okula geldiğim günden beri benimle uğraşıyordu unuttun mu? Şimdi de sinirini çıkartabilmek için final sınavımda beni bıraktı ve sonra da bana bu ödevi verdi. ''

'' Ödev mi? ''

'' Evet, hem de aynen şu kelimeleri kurdu. '' Hafifçe öksürüp sesimin tonunu ayarlamaya çalıştım. '' Bayan Morgan, final sınavınız tam anlamıyla bir fiyaskoydu. Ama bunu düzeltmek sizin elinizde… Final sınavınızdaki teorinin gerçekliğini kanıtlayan bir tezi hazırlayıp iki gün sonra masama bırakabilirsiniz. ''

Fia, büyük bir kahkaha attı. Bunun sebebinin Profesör Cooper'ın sesini ve aksanını tam anlamıyla benzettiğimden mi yoksa bu kadar acınası bir durumda olduğumdan dolayı mı olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu.

'' Gerçekten de böyle mi söyledi? ''

Gözlerimi kısarak düşünür gibi yaptım. '' Ah, tabi bir de, ' Eğer tam zamanında masamda bulamazsam dersimden geçmeyi aklınızdan bile geçirmeyin Bayan Morgan. ' dedi. ''

İkimizde birbirimize acıyarak baktık. Profesör Cooper'ın bu okula geldiğimden beri bana yaptığı eziyetler konusunda hem fikirdik. Çünkü bugüne kadar hiçbir öğrencisine bana yaptığı eziyetlerin hiçbirini yapmamıştı. Ama şimdi tek derdinin sadece ben olmadığımı düşünmeye başlıyordum.

Fia, başını sallayıp, çantasından gözaltı morluklarım için çıkarttığı kremi bana uzattı. Ona buna ihtiyacım olmadığını söylemek için tam ağzımı açmıştım ki elini kaldırarak beni susturdu. Şu anda Fia ile tartışmanın içine girmek istemiyordum. Uzattığı kremi aldım ve aynanın karşısına geçerek sürmeye başladım.

'' Alışverişe geliyorsun öyle değil mi? ''

Ona gözlerimi kısarak baktım. Şu anda alışveriş en son düşündüğüm şeydi. Elimdeki ödevi teslim etmek için son bir günüm kalmıştı ve daha yapmam gereken birçok araştırma vardı. Üstelik uykusuzdum. Bu kılıkta insanların arasına karışmak demek görüntü kirliliğine sebep olmak demekti ki bunu kesinlikle istemiyordum.

'' Üzgünüm. Yurda gidip uyumayı planlıyorum. '' Elimdeki kremi ona uzattım ve çantamı elime alıp, laboratuvardan dışarıya çıktım.

'' Ne? Uyumak mı? Faith partiye iki gün kaldı ve seninle daha... ''

'' Ne partisi? '' diyerek başlamış olduğu milyon cümlelerinden ilkini kestim.

Bana yine hangi gezegene gittiğimi soran bakışlar atarak sorumu cevapladı. '' Yaz için kostüm partisi. Hani her yıl kolejdeki öğrenciler için final sınavlarından sonra yapılan parti. Hatırlıyorsun öyle değil mi? ''

Kapıyı itip dışarıya çıktım ve başımı olumsuz anlamda salladım. '' Aklımdan çıkmış. ''

'' Böyle bir partinin nasıl aklından çıktığını gerçekten anlamıyorum. '' Başını sallayıp tekrardan bana döndü. '' Her neyse. Şimdi konumuz partinin nasıl aklından çıktığı değil. Benimle kostüm bakmak için alışverişe gelip gelmemen. Geleceksin öyle değil mi? ''

Kimya Laboratuvarının yanından geçip koridorun solundan dönerken onu cevapladım. '' Üzgünüm Fia ama gerçekten gelemem. Çok yorgunum. Zaten partiye gelebileceğimi bile zannetmiyorum. ''

'' Hadi ama. Beni yalnız bırakamazsın. Beth ve Drew'le yalnız kalmaktansa bir kaplanın kafesinde kalmayı tercih ederim. Lütfen. Sende gel. Hem sadece bir saat… Daha fazla değil. Ondan sonra seni yurda ben bırakırım. Söz veriyorum. ''

Başımı çevirip yüzüne baktım. Her zamanki gibi insanlara her istediğini yaptırabilmek için kullandığı o masum kız imajına bürünmüştü ve gerçekten de hakkını vermek lazımdı. Hiç kimse ona karşı koyamıyordu.

'' Tamam. Ama sadece bir saat! Daha fazla değil. ''

Ellerini birbirine çırparak çocuk gibi bir ses çıkardı ve onun bu haline gülümsemeden edemedim. Biran sinirliyken bir anda çocuksu bir yumuşaklıkla insanlara istediğini nasıl yaptırabildiğine gerçekten inanamıyordum. Özellikle de Fia'nın beni böyle bir şeye nasıl ikna edebildiğine hala inanamıyordum ki verdiğim bu karardan daha sonra pişman olacağımı kendime bir kez daha hatırlattım.

 

Fia arabayı Merkezi Şehir Kütüphanesinin sağından San Antonio'nun çıkışına doğru sürerken hala neden burada olduğumu düşünüyordum. Kesinlikle burada olmamam gerekiyordu. Yola çıkalı bir saat kadar olmasına rağmen alışverişi yapacağımız yere gelmemiştik ve tam anlamıyla uykusuzluktan ölüyordum. Daha öncede dediğim gibi verdiğim karardan pişmandım. Oraya gitmesi bile bir saatimizi alıyorsa, alışverişi yapıp tekrardan ana yoldan odama gelebilmem kaç saatimi alacaktı tahmin dahi etmek istemiyordum.

Varış noktamız Petty'nin kostüm eviydi. İki katlı dış kısımlarında bir çok kötü karakterin takmış olduğu maskeler asılıydı. Büyük parlak harflerle yazılı bir tabela ve tabelanın yanlarından aşağıya doğru süzülen boncuklu, tüylü bir ip sıra halinde aşağıya doğru sarkıyordu. Kapının üzerinde bir gözetleme deliği vardı. Bulunduğu nokta tam anlamıyla San Antonio'nun çıkışına geliyordu ve bunun anlamı en az üç saat daha yurda gidemeyeceğimdi.

Fia'nın abisinden ödünç aldığı - bir nevi habersiz almış olduğu - Mercedes SLK'nın kapısını açıp dışarıya çıktım. Fia her zamanki gibi elinde telefonu yol boyunca Sean ile yapmış olduğu o tatlı atışmalarına devam ediyordu. Biraz olsun sessizlik. Biraz olsun sessizlik. İçimden en az yirmi kez tekrarladığım bu sözlerin hiçbir işe yaramayacağını anlamam çok fazla vaktimi almamıştı.

'' Sonunda. Sizi beklemekten ağaç olduk burada. Fia'nın telefonu sürekli meşguldü. Senin telefonuna ulaşamıyorduk. Kafayı yemek üzereydim. ''

Karşı kaldırımdaki Beth'i gördüğümde zorlukla gülümsemeye çalıştım ama tek yapabildiğim matematik dersinden kalmayı amaçlayıp bu dersin kendilerine göre olmadığını ailelerine kanıtlamaya çalışan on altı yaş ergen krizlerinden birini geçiriyormuşum gibi bir görüntü çizdiğime emindim.

'' Biraz yavaşlar mısın? Sana yetişmek için yapmam gereken araştırma--- '' diyerek Drew'in başlamış olduğu sözleri Beth'in onu dinlemeden konuşmaya devam etmesiyle son bulmak zorunda kaldı.

'' Evet, pekala. Nasıl bir şey alacağımız konusunda kesinlikle bir fikrim yok. O yüzden içeride bir şeyler bulabiliriz diye umut ediyorum. Hem ayrıca bu sıcaktan da kurtulabileceğim için çok sevineceğim. Drew'in, iki saattir bu güneşin altında beni bekleterek, güneş ışınlarının cilde vermiş olduğu yararı anlatan kompozisyon yazısını dinlemek zorunda kaldım ve bunların hepsi sizin suçunuz. ''

Bana ve Fia'ya ölümcül bir bakış attı ama Fia, Sean artık her ne söylediyse sinirle bağırıp yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Benim ise tek yapabildiğim omuz silkmek oldu.

'' Mükemmel. Ben sizi iki saat burada bekleyeyim ve bilin bakalım puanı kim alsın. Sean Nixon.'' Ellerini iki yana açıp konuşmasına Profesör Martinez'in taklidini yaparak devam etti. '' Başbakan Nixon. Her zamanki gibi geleceğe ışık tutan yeteneği ile Fia Murphy'i sinir etme rekorunu bir kez daha kırmıştır. Evet baylar ve bayanlar Başbakan Nixon'ı alkışlayabilirsiniz. ''

Beth'in önümde eğilip eliyle Fia'yı göstermesi üzerine Drew elindeki tabletten nanosaniyeninde saniyesinde başını kaldırıp Beth'e bir bakış attı. Pekala bu yeni bir şeydi. Drew ve tabletten başını kaldırmak. Her zaman o yanından ayırmadığı teknolojik alet ile hangi önemli deneylerini yaptığı konusunda bir bilgim yoktu.

'' Beth, tamam sakin ol. Sadece bugün biraz daha fazla stresli takılıyorlar. Ayrıca fena halde yorgunum ve bu işin biran önce bitmesini istiyorum. Bence biz içeriye girip size bir kaç şey bakalım, Fia da o muhteşem atışmalarından fırsat bulduğu biranda yanımıza gelecektir. ''

Gözlerini kısarak bana baktı. '' Tamam, pekala. Nasıl isterseniz öyle yapalım. Ama bugün bir şeyler bulamazsam yarın okulda Sean Nixon'ın cenaze törenini yapıyor olursunuz. ''

Böyle bir arkadaş çevresini nasıl bulduğum konusunda hiçbir fikrim yoktu. Lise boyunca asosyal takılma konusunda büyük bir başarı yakalamama rağmen üniversite de bu üç çatlakla arkadaşlık kurmaya başlamıştım. Sonra da araya Fia'nın sevgilisi Sean katılmıştı ve grup tamamlanmıştı.

Drew elindekini sırt çantasına koyup Petty'nin Kostüm Evinin kapısını çaldı. Kapı saniyeler içerisinde sarışın bir bayan tarafından açıldı. Yüzünde geniş bir gülümseme vardı ve tam anlamıyla kostüm evine uygun giyinmişti. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Beyaz kanatları ve tüylü beyaz maskesiyle çok tatlı bir görüntü oluşturmuştu. Sarı saçları omuzlarından aşağıya doğru dökülüyordu. En fazla yirmi beşinde gösteriyordu.

'' Petty'nin Kostüm Evine hoşgeldiniz! '' diyerek kenara kaydı ve geçebilmemiz için kapıyı biraz daha açtı.

Hem Beth'e hem de Drew'e baktım. İkisi de kıza gülümseyip içeriye geçtiler. Arkama bakıp Fia'yı görmeye çalıştım. Ara sokaklardan birinin başında durmuş telefonla konuşmaya devam ediyordu. Şuanda yanına gidip beni buraya sürükleyenin o olduğunu, bu yüzden o lanet telefonu kapatıp benimle birlikte şu aptal alışveriş seansını bitirmesi gerektiğini söylemek istedim ama maalesef o kadar kötü bir arkadaş değildim. Karşımdaki bayana gülümseyip bende Beth ve Drew gibi içeriye girdim.

Bir kostüm evinin bu kadar normal olabileceğini daha önce hiç düşünmemiştim. Her şey yerli yerinde ve askılara asılıydı. Gayet düzenli ve toplu bir görüntüsü vardı. Diğer kostüm evlerinden oldukça farklı bir görüntüydü bu. Genellikle kostüm evleri dağınık ve etrafı toparlamaya çalışan görevlilerle dolu olurdu. Ama burası gayet sade döşenmiş bir yerdi. İçeride bir koltuk ve hemen karşısında kocaman bir ayna vardı. İleride üzerinde büyük harflerle yazılı kabinler duruyordu. Her kostüm ayarlanmış ve askılara asılmıştı. Her şey elinizin altındaydı.

Sarışın bayan hemen arkamdan içeriye geldi ve yanımda durarak konuşmaya başladı. '' Ben Perry. Kostüm evinin sahibiyim. Aklınızda düşündüğünüz herhangi bir şey var mı? ''

Başımı olumsuz anlamda salladım. '' Sadece arkadaşlarıma fikir vermek için geldim. ''

'' Fikir vermek mi? '' Beth elindeki pembe kostümü askıya astı. ''Sen gelmiyor musun? ''

'' Evet gelmeyi düşünmüyorum. '' Gidip koltuklardan birine oturdum. '' Bu hafta aşırı yorucu geçti ve baloya gelebileceğimi zannetmiyorum. ''

'' Kesinlikle saçmalıyorsun. '' Beth ve Drew aynı anda konuştuklarında gözlerimi kısarak onlara baktım. İlk defa aynı fikirde oluyorlardı ve bu gerçekten şaşırtıcıydı.

'' Drew'e her ne kadar katılmaktan hoşlanmasam da, '' diyerek o muhteşem İskoç aksanıyla konuşmaya başladı. '' O haklı. Kesinlikle saçmalıyorsun. Bu balo bir yılın tüm yorgunluğunu üzerimizden atmak için yapılıyor. ''

Koltuktaki yastıklardan birini alıp bacaklarımın üzerine koydum. '' Neden insanlar yorgunluklarını atmak için baloya gidiyorlar ki? Çok saçma. Uyusunlar daha iyi.''

Beth gözlerini devirip tekrardan askıdaki kostümlere dönerken Drew'e omuz silktim. Başını sallayıp o da kostümlere döndüğünde biran önce bu işkencenin bitmesini istiyordum. Verdiğim kararlardan sürekli pişman olmaktan sıkılmıştım. Şuanda yurtta, sıcacık yatağımda yatıyor olacakken, burada oturmuş saçma kostüm partisi için, saçma kostümler beğenmeye çalışıyordum.

'' Beth sana uygun bir kostüm buldum. '' diyerek elindeki cadı kostümünü salladı. '' Bence senden süper bir cadı olur. Ne dersin? ''

Beth gülümseyerek elindeki pembe panter kostümünü Drew'e doğru salladı. '' Senden de süper pembe panter olur Drew. Cildine de çok yakışır. Bence bunu almalısın. ''

Perry elini ağzına götürüp kıkırdamasını bastırmaya çalıştı ama maalesef Drew çoktan duymuştu. Başını sallayıp elindeki cadı kostümünü aldığı yere bıraktı. Onlara bakarken aklım hala Fia'daydı. Sean ile aralarının sürekli inişli çıkışlı olmasına bir türlü alışamamıştım. Onunla tanıştığım ilk gün bile tartışıyorlardı ve bu tartışma bir yıldır, hiç durmadan devam ediyordu. Dertlerinin ne olduğunu kendilerinin bile bildiğinden şüpheliyim.

'' Sence hangisi? ''

Drew elindeki iki kostümle başımda dikilmiş meraklı gözlerle bana bakıyordu. Sağ elinde bir kral kostümü sol elinde ise yeşil bir kostüm tutuyordu.

'' Nedir bu? '' Elimle yeşil kostümü gösterdim. '' Robin Hood mu? ''

'' Hayır, Arrow o.'' Beth elindeki kedi kız kostümünü koltuğun üzerine bıraktı. '' Drew bence VIII. Henry fena fikir değil. ''

Beth'e döndüm. '' Neden? ''

'' Milletin başını vücutlarından ayırmak konusunda ondan iyisinin olacağını düşünmüyorum da o yüzden. '' derken Drew'e bakıp gülümsemişti.

'' Sana da kedi kız kostümü tam uymuş Beth. Tam senin için. Kediler de sonuçta tırnaklarını insanlara geçirirler öyle değil mi? ''

Beth tam ağzını açmış bir şey söyleyecekken konuşmaya başladım. '' Eğer bu şekilde devam ederseniz yarına kadar buradan çıkamayacak ve parti için kostüm bulamadığınız için beni suçlayacaksınız. Şimdi konuşmayı kesin ve şu elinizdekileri deneyin. ''

Beth ve Drew birbirlerine ölümcül birkaç bakış attıktan sonra arkalarını dönüp kabinlere doğru ilerlemeye başladılar. Beth üniversitenin Kimya bölümü öğrencilerindendi ve hayatımda onun kadar her şeye hazır cevap birini görmemiştim. Uzun kızıl saçlar ve mavi gözlerle aşırı güzeldi ve aksanı gerçekten çok şekerdi. Aynı zamanda da aşırı sakar biriydi. Nasıl oluyor da hala Kimya Laboratuvarını havaya uçurmadığını merak ediyorum.

Onunla tanıştığımda Drew'le bir hafta önce tanışmışlardı ve tanıştıkları dakikadan beri bu şekilde tartışıyorlardı. Drew, Beth'in tam tersi biri. Fazla konuşmaz, genellikle elindeki tableti ile fizik kuramları üzerinde çalışır. Üniversitenin Fizik ve Astronomi bölümünde okuyor ve onun kadar bilgili birini daha gördüğümü zannetmiyorum. Her türlü konu hakkında bilgisi var. Bilgisayarlardan kitaplara, kitaplardan astronomiye, edebiyata… Akla gelebilecek her türlü konu hakkında bir makalesi olduğuna eminim. Siyah saçları ve koyu kahverengi gözleri ile aşırı derecede yakışıklı biriydi. Kızlar ise onun bu haline şaşkındı. Hem zeki hem yakışıklı olamazdınız onlara göre.

Kapının çalmasıyla başımı oraya çevirdim. Fia elindeki telefonunu sinirle sallayarak içeriye girdi. Perry'e tek kelime bile etmeden gelip koltuktaki boş kısma oturdu. Gözlerindeki donuk ifade biraz olsun korkmama sebep oldu. Fia'yı daha önce hiç böyle görmemiştim. Sarı saçları birbirine girmiş, rimeli akmış ve kahverengi gözleri sinirden kıpkırmızı olmuştu. Uykusuzluk yüzünden çok berbat bir görüntüye büründüğümü, bunun da insanlar için bir görüntü kirliliğine sebep olacağını düşündüğümü hatırladıkça Fia'yla asla yarışamayacağımı şimdi daha iyi anladım. Tam anlamıyla berbat bir haldeydi.

'' İnanamıyorum ya. Bunu gerçekten yaptığına inanmıyorum. '' Ayağını yere vurup sallamaya başladı. '' Bana emir vermekten zevk alıyor resmen. ''

Elimi omzuna koydum. '' Problem ne? ''

'' Ne olabilir? Elbette ki Sean. Ondan büyük problem mi olur? ''

Gözlerimi devirdim. Bu konu da kesinlikle haklıydı. Yürüyen problem desek Sean için tam yerinde olan bir cümle olurdu. Nereye gitse bir problem çıkartmak gibi bir huyu vardı. Probleme sebep olur, çözmek için uğraştığında ise işleri daha da beter hale getirirdi. Her zaman yardımına Fia yetişirdi ki bunu neden yaptığını kesinlikle bilmiyorum.

'' Yine neye zarar vermiş? '' dedim öne doğru eğilerek.

Derin bir nefes aldı. '' Pek zarar vermelik bir durum değil aslında. Sürekli bana neyi yapıp neyi yapmayacağımı söylemesinden bıktım. Bu gerçekten sinir bozucu olmaya başladı çünkü. ''

Omzundaki elimi, elinin üzerine koydum. '' Sıkma canını. O böyle yetişmiş bilmiyor musun? Birkaç güne kalmaz gelir özür diler. ''

'' Biliyorum ama... '' Başını sallayıp ellerini saçlarının arasından geçirdi. '' Sadece sürekli canımı sıkıp sonradan özür dilemesine sinir olmaya başladım. ''

Omuz silkip derin bir nefes aldım. '' Bunu ona da söyle o zaman. Ama bu sefer bağırmadan konuşun. Sürekli tartışmanız gerektiğini düşünmüyorum. Sadece biraz olsun konuşmanız yeterli olacaktır. İki medeni insan gibi mesela? ''

'' Bakalım. '' Eliyle boynunu tuttu. '' Beth ve Drew nerede? ''

Başımla kabinleri işaret ettim. '' Oradalar. Birazdan çıkarlar. ''

'' Gerçekten partiye gelmemek konusunda emin misin? Sonuçta bir yıldır pek fazla aktivitelere katılmadın. ''

Oturduğum yerden kalkıp kostümlerin arasına girdim ve Fia'ya uygun bir şeyler bulmaya çalıştım. Kostüm partileri hiçbir zaman için benim tarzım olmamışlardı. Altı yaşından sonra kostüm partilerine gitmeyi bırakmıştım ve aslında düşünecek olursam altı yaşından beri sosyal faaliyetlerin hiç birine gitmiyordum.

'' Kahretsin! ''

Başımı çevirip Fia'ya baktım. '' Sorun ne? ''

“Bay Smith 'e Grafik Tasarımlarını göndereceğime dair söz vermiştim. Tamamen aklımdan çıkmış. '' diyerek hızla oturduğu yerden kalktı. '' Ne yapacağım şimdi ben? ''

'' Dur bir dakika. Sakin ol. '' Yanına gidip omzuna dokundum. '' Bilgisayarında değil mi tasarımlar? ''

'' Evet. '' Bana döndü.

Başımı salladım. '' Arabanın anahtarlarını ver de getireyim. Sen de o zamana kadar kendine bir şeyler bak. ''

Gülümseyerek boynuma atladı. Hemen ardından da koltuktaki çantasını alıp anahtarları çıkarttı.

'' Arabayı iki sokak ilerideki park yerine bıraktım. Siz içeriye girdiğinizde bir polis memuruyla tartışmak zorunda kaldım bu konuda. ''

Anahtarları ondan alıp gülümsedim. '' Ben hallederim. ''

Kapıdan dışarıya çıktığımda hava bozmuştu. Az önce güneşli bir hava varken biranda fırtına çıkacakmış gibi duruyordu. Yağmur hafif atıştırıyordu ve bu gerçekten tuhaftı. San Antonio yaz aylarında her zaman sıcaklığıyla ünlüydü. Bu hava üşümeme sebep oldu. Üzerimdeki ceketimi düzenledim ve sıkıca sarılarak, gelirken gördüğüm park yerine doğru ilerlemeye başladım.

Park yerine gelmeme bir blok kala yağmur biraz daha hızını arttırmıştı. Başımı kaldırıp havaya baktım. Bulutların rengi değişmiş siyaha dönmüştü. Biran önce Fia'nın arabasını bulmak, bilgisayarını almak hemen ardından da ona bunu teslim edip onlar kostüm bakarlarken bir köşe de uyuyakalmak istiyordum.

Yağmur gittikçe kötüleşirken içimden bir kez daha lanet okudum. Eğer bu yağmur yüzünden hastalanır da ödevimi teslim edemezsem ne yapacağımı bilmiyordum. Bu ödev son çaremdi ve ben şu anda burada bulunmuş Fia'nın kendi işlerini halletmesini bekliyordum. Üstelik partiye gitmeyi bile düşünmüyordum. Benim ne işim vardı burada? Tanrım, ne yapıyorum ben böyle?

Ayağımı kaldırıp uzun bir adım daha atmaya kalktığım sırada duyduğum seslerle birlikte arkamı döndüm. Bulunduğum sokağın hemen karşısındaki çıkmaz sokakta biri kız toplam beş kişi bulunuyordu. Kızın ve diğer iki erkeğin elinde bıçak gibi bir şey vardı. Hızla bulunduğum kısımda birkaç adım geriye gittim. Kendimi göstererek büyük bir hataya düşmek istemiyordum. Duvarın arkasına saklandım. Şu anda tüm gücümle buradan kaçmak istesem de merak duygusu her şeyden baskın geliyordu.

Uzun boylu, yapılı olan bir adım öne çıktı ve karşısındaki iri yarı adama bakmaya başladı. Diğer kız arkada öylece diğerlerine bakıyordu. Bıçağı tutan diğer erkek ise kızın yanında elindeki bıçağı sallayıp duruyordu.

'' Söyleyin bana, kız nerede? ''

Az önce duyduğum ses konuşmuştu. Sesi biraz öncekinden çok daha kuvvetli ve farklı çıkıyordu. Kızın yanındaki bir adım öne çıkıp yapılı olanı geri de bıraktı. Karşısındaki kişiler birkaç adım geriye çekilip birbirlerine baktılar. En arkadaki birkaç adım daha geri de durmayı tercih etti. Diğerleri başlarını çevirip ona baktılar. Sonra da tekrardan önlerine döndüler.

'' Nerede olduğunu bilmiyoruz. Kızın kaçtığından bile haberimiz yoktu. ''

En öndeki elindeki bıçağı sallayıp yere sapladı. Korkuyla bulunduğum yerde sıçradım. Kalp atışlarım hızlanmış ve vücudum her an kaçmak için hazır hale gelmeye başlamıştı.

'' Bana yalan söyleme. Yalandan hoşlanmadığımı biliyorsun. Şimdi bana kızın yerini söyle. ''

Sinirle bağırırken sesi boş sokakta yankılanmıştı. Biran için sesiyle bile hepsini öldürebileceği gibi korkunç bir fikre kapıldım. Böyle şeyler genel olarak normaldi. Haberlerde hep duyduğumuz şeylerdi ama genellikle öldürmez yaralarlardı.

Üzerimdeki ceketi biraz daha sıkı kavradım ve düşmemek için duvardan destek aldım. Şu anda yapabileceğim en iyi şeyin bu olduğunu biliyordum. Ya da koşar adımlarla buradan ayrılır ve hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam edebilirdim. Fen Bilimleri Analizi dersime giren Bay Nelson'ın da dediği gibi adrenalin ve merak beynin düşünme kabiliyetini ortadan kaldırıp kendi bildiğini okuyan duygular ve hormonlardı.

'' Sana söyledim. Gerçekten bilmiyorum. Kızın kaçtığından haberim bile yoktu.''

Karşıdaki adam bir adım ileriye çıkmıştı. Bunun sebebini korkmamakla alakası olduğunu anlamam çok sürmemişti. Başına gelecekleri biliyordu ve en azından arkasındaki kişilere karşı cesur gözükmek istiyordu. Bu bir nevi egosunu kurtarmaya çalışan korkak erkek çocuklarının yapmış olduğu klasik hareketlerden biriydi. Bunu bilecek kadar erkeklerle uğraşmıştım.

'' Bu senin son şansındı. Ama sen bu şansı doğru değerlendiremedin. ''

Öndeki kişi ben daha ne olduğunu bile anlayamadan adamın suratına yumruğunu geçirdi. Arkadaki yapılı erkek ise arkadaki adamları yakalarından yakalamıştı. Kız arkada olanları izlerken sadece keyifle gülümsüyordu.

Bıçağı yere saplayan kişi sanki hiçbir ağırlığı yokmuş gibi adamı karşı tarafa savurdu. Sonrada yerdeki bıçağı alıp duvara sırtını dayamış olan adamın göğsüne doğru fırlattı. Bıçak karşıdaki adamın kalbine saplanırken adamın boğazının gerisinden güçlü bir çığlık duyuldu. Korkuyla çığlık atmamak için ellerimle ağzımı kapatırken bir adım geriye doğru gitmiştim. Ama farkında olmadan ayağımın kayması sebebiyle su birikintisine büyük bir gürültüyle düştüm. Oradaki herkes başını benden tarafa çevirdiğinde korkuyla sürünerek geriledim.

Bıçağı adamın kalbinden çıkartıp benim bulunduğum yere doğru gelmeye başladıklarında ise yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Tam anlamıyla bitmiştim. Kahretsin!

Loading...
0%