Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Maskeli Balo

@esmedemirr

Klasik müzik, insanın içine işleyip onları bambaşka diyarlara götürdüğü düşünülen bir sanat… Ama bana göre sadece uykumun gelmesini ve ödevimi son dakika da bitirmeme sebebiyet veren bir tür Profesör Cooper ajanı. Dün gece kulaklıklarımla uyuduğum ve sürekli olarak aynı parçayı dinlediğim için ödevi yetiştirememiştim. Teknik olarak son dakika da yetiştirmiştim ama bu biraz da olsa canımı sıkmaya yetmişti. Her zaman için dakik olmak benim için önemliydi. Annemin yakındığı bir diğer nokta da buydu galiba. Sürekli olarak ona hiç benzemediğimi - ki kendisi tam bir düzen kadınıydı, titizdi ve en önemlisi de yaşamaktan zevk alırdı- tamamen babama benzediğimi - ki bu da bir nevi annemin anlattıklarına göre, babam tam bir dakiklik abidesiymiş, temizlikten kesinlikle anlamazmış ve en önemlisi de oldukça zeki bir Profesörmüş – söyleyip dururdu.

Şimdi ise yaptığım tek şey, Beth, Fia ve Drew’in yarım saat içindeki balo için hazırlanırken tartışmalarını dinlemek istemediğimden kulaklıklarımı kulağıma takıp Beethoven’ın Ay ışığı sonatını dinlemeye başlamıştım. Aynı zamanda da düşünüyordum. Bunun bana gönderilmesi için bir sebep olmak zorundaydı. Eğer klasik müzik değil de başka bir şey olmuş olsaydı birinin bana hediye gönderdiğini bile düşünebilirdim. Fakat ben klasik müzikten anlamazdım. Melodiyi duyduğum anda tek yaptığım kaşlarımı çatarak bunun neden bana gönderildiğini anlamaya çalışmaktı. Ama Daisy benim aksime tam bir klasik müzik meraklısı çıkmıştı. Galiba bunun sebebini annesinin opera sanatçısı olması da etkiliyordu.

Elimdeki kalemi, bacaklarımın üzerindeki defterde biraz daha gezdirdim ve şekle biraz daha ayrıntı ekledim. Resim yapmak hoşlandığım bir hobimdi. Klasik müzik ile birlikte bu kadar güzel bir uyum sağlayacaklarını hiçbir zaman için düşünmezdim. Ama şimdi ortaya çıkan esere gülümseyerek bakabilirdim. Yetenekli olduğum pek sayılmazdı. Sadece kara kalem çalışmaları beni biraz olsun gerçek hayatın acımasızlığından soyutluyordu. Bu da kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu.

Kulaklığım kulağımdan çekildiğinde Beth’in sesini duydum. “Gerçekten mi Faith? Biz burada balo için heyecandan ne yapacağımızı şaşıralım sen ise müzik dinleyip resim mi yapıyorsun?”

“Tekrardan hatırlatmam gerekiyor mu bilmiyorum ama bu baloya zorla götürülüyorum. O yüzden benden heyecanlıymışım gibi rol yapmamı beklemeniz biraz tuhaf değil mi?”

Fia, “En azından deneyemez misin?” diye yakındı.

Gözlerimi kısarak üçüne birden baktım. Beth kaşlarını kaldırarak bana bakarken Fia, her zaman insanlara istediğini yapmak için kullandığı bakışlarını atıyordu. Drew ise o sadece bana bakmakla yetiniyordu. Sanırım o da bu tartışmadan oldukça sıkılmıştı. Tıpkı benim gibi.

“Tamam pekala, denerim. Ama söz vermiyorum.” Fia ellerini birbirine çırparken gözlerimi devirdim.

Beth, “Hadi o zaman sen de hazırlanmaya başlasan iyi olacak.” dedi.

Bana göre hala nasıl bir kostüm aldıklarını bilmiyordum. Umarım çok fazla dikkat çekici ve saçma sapan bir şey değildir diye çoktan dua etmeye başlamıştım. Bu tip işlerden anlamıyordum ve sürekli olarak sıkılıyordum. Çok farklı şeylerdi. Bilimle uğraşmak, baloya gitmekten ya da arkadaş edinmekten çok daha kolay ve mantıklı geliyordu bana.

Drew yatağa bıraktıkları kostümler arasından yeşil elbiseyi çıkartıp bana uzattı. Gözlerimi kısarak elbiseyi incelemeye başladım. XIX. Yüzyılda kadınların giydikleri elbiselere benziyordu. Kabarık etek kısmı, vücuda tamamen yapışıp korseyle bağladıkları üst kısım.

Elbiseyi elinden alırken, “Hangi kahramana benzeyeceğimi biri bana söyleyebilir mi?” dedim.

“Boleyn kızlarından biri olman hoş olur diye düşünmüştük?” dedi Fia. “Anne Boleyn, senin için iyi bir seçim gibi geldi.”

“Muhteşem, bir kız kardeşimin sevgilisini elinden almadığım kalmıştı.” diye mırıldandım alayla.

Drew gözlerini devirdi. “O kadar da abartma Faith. Bence senin için oldukça iyi bir kostüm.”

“Süper düşünmüşsünüz gerçekten. Fia ne olacak? Kız kardeşim Mary Boleyn mi?”

Fia ve Beth birbirilerine baktılar. “Elbette hayır. Ben Kanarya olacağım.”

“Kanarya?” Kaşlarımı kaldırarak onlara baktım. “Sanırım bilmediğim başka bir dizi kahramanı daha?”

Gülerek başlarını salladılar. “Aynen öyle.”

“Peki sen ne olacaksın?” dedim Beth’e bakarak.

“Amelia Pond.” Güldü. “Sanırım peruk takmadan kızıl saçlarımı ortaya çıkartabilecek tek kahraman buydu.”

Drew gözlerini devirirken Fia kıkırdadı. Ben ise sadece başımı sallamakla yetinmiştim. Drew’in neden karakterini değiştirdiğini şimdi çok daha iyi anlıyordum. Aynı dizi içindeki Doktor karakterini canlandırmak istemesi oldukça ironikti. Sanırım ilk defa Fia’ya katılmıştım. Olasılıkları çok komikti. Ama maalesef Drew, Fia’nın çenesinden bıktığı için Jack Sparrow onun için daha iyi bir seçenek haline gelmişti.

Elbiseyi kaldırdım ve tekrardan baktım. O kadar da kötü durmuyordu ama yine de emin olamıyordum. Başımı salladım ve elbiseyi giyebilmek için banyoya girdim.

“Şu Petty’nin kostüm evinin yakınlarında gerçekleştirilen cinayetle ilgili bir gelişme var mı?” diye soran Beth’in sesini duydum.

Bu işin peşini bırakacaklarını düşünmek büyük bir hataydı. Beth ve Drew bu iş için yaratılmışlardı. Beth, fantastik şeylere inanır bu yüzden de insan kimyası onun için bambaşka bir açıklama kazandırırdı. Drew ise o daha çok bilim kurguya meraklıydı. Bu yüzden de uzaylıların varlığına inanır ve bir gün onlar üzerine deney yapacağını düşünürdü. Fia ise sadece sanal alem ile ilişkiliydi. Bilgisayarlar konusunda bir numaraydı. Babasından geçen bir özellikti onun için. Küçük yaşta teknoloji ile tanışmıştı ve o günden sonra internet, herhangi bir teknolojik alet vazgeçilmezi olmuştu.

“Şu an için yok. Polisler her yerde bu suçu işleyen kişiyi arıyor ama bulabileceklerini zannetmiyorum.” Drew’in başını salladığını buradan bile görebiliyordum. “Bence boşuna arıyorlar. Sonuçta adamı duvara hiçbir şey olmadan tutturmuş insanlardan bahsediyoruz. Büyük ihtimalle arkalarında iz bırakmamışlardır.”

“Peki ölen adamın kimliğini tespit etmişler mi?”

Fia da olaya karışınca kaşlarımı çattım. O bile olaya dahil oluyorsa, benim bilmediğim çok fazla şey var demekti. Sanırım onlarla aynı önceliklere sahip olmadığım için her şeye sonradan dahil oluyordum. Bu da onların neler bildiğini bilmediğimi oldukça iyi bir şekilde açıklıyordu.

Elbiseyi üzerime geçirdim ve aynanın karşısında kendime baktım. Korsesini bağlayamadığım için oldukça tuhaf duruyordu ama gerçekten güzel bir elbiseydi. Sanırım bunu neden benim için seçtiklerini biliyordum. Tarih benim için her zaman iyi bir tercih olmuştu. Savaşlardan hoşlanmazdım ama o dönemde yaşayan kişilerin hayatları benim için çok daha heyecan vericiydi.

“Sanırım sorun buradan kaynaklanıyor. Ellerinde hiçbir şey yokken bir katil arıyorlar. Bu kadar muhteşem bir polis departmanına sahip olduğumuz için kendimizi oldukça şanslı hissetmeliyiz.”

“Dalga geçme Beth.” dedi Fia. “Adamlar ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar.”

Gözlerimi devirdim. Banyodan dışarıya çıktığımda Beth’in elinde kıyafetlerle beni beklediğini gördüm. Beth içeriye geçerken bana bir bakış attı. “Oldukça yakışmış.”

Başımı salladım ve Drew ile Fia’ya döndüm. “Bana burada olan konuşmalarınızı açıklayabilir misiniz? Olaya Fia bile karıştıysa oldukça ilgi çekici olmalı.”

“Geçen Petty’nin kostüm evinin orada gerçekleştirilen cinayetten bahsediyorduk. Adamın kimliğini belirleyememişler. Ama yine de bu olayı çözmeye çalışıyorlar.”

“Belirleyememişler mi?” dedim şaşkınlıkla. “Genellikle bu tip olaylarda kimliğini belirleyemiyorlar mı?”

“Normalde adamın kim olduğunu bilmeleri lazım… Fakat ne kadar araştırma yaparlarsa yapsınlar bulamıyorlar.”

“Konuşmanızı her ne kadar bölmek istemesem de hazırlanmamız gereken bir balo var.” dedi Fia kollarını iki yana açıp bize bakarken. “Bu yüzden Drew odasına gidecek ve biz de hazırlanmaya başlayabileceğiz.”

Drew yatağın üzerindeki kostümünü aldı. “Tamam nasıl diyorsan öyle olsun. Ama unutmayın, şu makyaj işinden anlamam. Onu siz yapacaksınız.”

“Sen hiç merak etme.” diyerek kendisiyle övündü Fia.

Drew kapıdan çıkmak üzereyken dönüp arkasına baktı. “Bende bunu demenden korkuyordum işte.”

Ben kahkaha atarken Fia eline geçirdiği topuklu ayakkabıyı Drew’e fırlattı. Ama Drew son dakikada dışarıya çıkıp kapıyı kapattı. Ayakkabı kapıya çarpıp yere düştü.

“Çok komik!” diye arkasından bağıran Fia’ya daha fazla kahkaha atmaya başladım.

“Sakin ol Fia. Bu kadar sinirlenmeni gerektirecek bir şey yok ortada.”

Kaşlarını çatarak bana baktı. “Gülmeyi kesecek misin? Yoksa ben mi keseyim?”

Ellerimi ‘ben suçsuzum.’ dercesine havaya kaldırdım ve bir adım geriye çekildim. “Benim bir suçum yok dostum. Drew’e patla.”

“Seninle uğraşamayacağım Faith. Hazırlanmam gereken bir balo var.”

Önünde eğilip reverans yaparken, “Siz nasıl diyorsanız Bayan Nixon.” diye dalga geçtim.

“Faith!” diye çığlık attığında kahkaha atıp geriye kaçmaya çalıştım ama üzerimdeki kabarık etek yüzünden oldukça zordu.

“O korseyi öyle bir sıkacağım ki, nefes almak için bana yalvaracaksın. O yüzden kaçmaman senin yararına.”

“Hey! Ben bir şey yapmadım. Seninle dalga geçen Drew. Neden cezasını ben çekiyorum?”

Gülerek bana doğru yaklaşmaya başladı. “Çünkü, Drew şu anda burada yok ve sen de en az Drew kadar sinirlerimi bozuyorsun.”

“Tamam, üzgünüm. Bir daha dalga geçmeyeceğim.”

“Söz mü?” Merakla kaşlarını yukarıya kaldırdı.

İşaret ve orta parmağımı birleştirip havaya kaldırdım. “İzci sözü!”

“O üç parmakla olmuyor muydu?” derken kahkahayı bastı.

Bir elime bir de Fia’ya bakıp bende kahkaha attım. “Sanırım annemi dinleyip izci kampına gitmem gerekiyordu.”

“Keyfinizi bölmek istemiyorum ama artık hazırlansanız?” Beth banyodan çıkmış bize bakıyordu.

Beth’in üzerinde kırmızı uzun kollu bir kazak, siyah bir etek, siyah çoraplar ve mavi bir converse vardı. Saçlarını açık bırakmıştı. Amelia Pond’a benzemişti.

“Yakışmış.” dedim onun bana söylediğini ona geri iade ederek. “Fia, sanırım hazırlanma sırası sende.”

Eşyalarını alıp banyoya girdiğinde gözlerimi devirdim. Bu tip olaylar olduğunda oldukça kendinden geçiyordu. Başımı salladım ve Beth’e döndüm.

“Fia, hazırlanmaya gittiğine göre korseyi bağlamak sana kalıyor.”

Beth gülümseyerek yanıma geldi ve arkama geçip korseyi sıkılaştırdı. İçinde nefes almak için oldukça büyük bir çaba sarf ediyordum. Gerçekten geçmişte yaşamış kadınların bunları nasıl giydiğini hala anlayamıyordum. Ben bir saat için bile bu korsenin içinde yaşam savaşı verirken onlar sürekli bu şekilde geziyorlardı. Ya bende bir problem vardı ya da onlar nasıl yaşamaları gerektiğinin farkında değillerdi. Ama sanırım ilk seçenek her zamanki gibi mantıklı geliyordu.

Fia, banyodan çıktığında üzerinde siyah bir tayt, siyah bir tişört ve siyah bir deri ceket vardı. Siyah topuklu ayakkabılarıyla bir uyum içindeydi. Gözünü çevreleyen siyah bir maske takmıştı. Sarı saçları açıktı. Sanırım bahsettikleri Kanarya’nın ne olduğunu şimdi anlamıştım.

Kıyafet konusunu hallettikten sonra sıra maalesef ki makyaja gelmişti. Kesinlikle anlamadığım bir diğer nokta daha. Beceriksizin tekiydim ve bundan da o kadar şikayetçi değildim. Her kız gibi bunu yapamıyor olmak benim suçum değildi. Annem de benim gibi makyajdan anlamazdı. Bu huyum da ondan bana geçmişti. Ne yapabilirdim ki?

Fia’yı sonunda hafif bir makyaj konusunda ikna etmeyi başarmıştım. İşe başladığında kendini felaket kaptırıyordu ve ben bundan hoşlanmıyordum. Kendimi en iyi hissettiğim şey normal olduğum zamanlardı ve makyajlı halimle kendimi pek de normal hissetmiyordum. O yüzden abartma kısmını es geçmesi konusunda uzun bir konuşma yapmak zorunda kalmıştım. En sonunda da onu ikna etmeyi başarmıştım.

Drew’i almaya gittiğimizde bir süre de onun yüzündeki Jack Sparrow makyajıyla uğraşmak zorunda kalmıştık. Benim için bir şey ifade etmeyen baloya gitmek biraz sinir bozucuydu ama yine de arkadaşlarımla birlikte olacak olmak o kadar da kötü gözükmüyordu. Yaz tatili için zaten birbirimizden ayrılacaktık. En azından şu sayılı zamanlarımızın tadını beraber çıkartmamız gerekiyordu.

“Kolyeni çıkartsan daha iyi olacak Faith.’’ dedi Fia, Drew’in odasında makyajını bitirmesini beklerken.” Yeşil ile kırmızı o kadar da uyumlu görünmüyorlar. ‘’

Drew aynadan bana baktı. “İstersen onu eşyalarımın arasına koyabilirim. Böylece başına bir şey gelmesinden de korkmamış olursun.”

Kolyemden uzun zamandır ayrılmamıştım fakat renk uyumuna takıntılı arkadaşlarım yüzünden kaldırmanın daha doğru olacağını biliyordum. “Tamam.”

Kolyemi çıkarttım ve Drew’in kaybolmasından korktuğu eşya kutusunun içine bıraktım. Kolyeyi bırakır bırakmaz vücudumdan geçen elektrik dalgasını uzun zamandır onu boynumdan ayırmadığıma yordum. Sonuçta küçüklüğümden beri takıyordum bu kolyeyi. Hiçbir zaman için çıkartmamıştım ve şimdi çıkartmış olmam biraz olsun kendimi boşlukta gibi hissetmeme sebep olmuştu.

Drew’in işi de bittiğinde baloya on beş dakika geç kalmıştık ama bunu önemsemedik. Baloyu okulun kendi bahçesinde yapacaklardı. Bu yüzden de yurt ile arası en fazla beş dakikaydı. Fia, balo alanına gelene kadar susmak bilmemişti. Sürekli olarak Sean’ın gelip gelmeyeceğinden emin olmadığını, eğer gelirse ne yapacağını bilmediğini, gelmezse artık bu ilişkinin yürüyüp yürümeyeceği konusunda endişeleri olduğundan bahsedip durmuştu. Beth ise sürekli olarak o kafaya taktığı psikolojik analizlerini Fia üzerinde uygulayıp durmuştu. Sean ile mutlu olup olmadığını, onu sevip sevmediğini, ona yalan söyleyip söylemediği ile ilgili yüzlerce soru sormuş ve Fia’nın iki dakika susmasına engel olmuştu. Drew ve ben ise sadece yüksek sesle çalan melodiyi ve yanımızda susmak bilmeyen ikiliyi dinlemiştik. İkimizin de ağzını bıçak açmamıştı. Sanırım Fia ve Beth’ten bize sıra gelmediği için de böyle olmuş olabilirdi.

Okulun bahçesinden içeriye adım attığımda gözlerime inanamamıştım. Daha önce balolara katılmadığım düşünülürse bu oldukça mantıklıydı. Bahçeye ışıklandırmalar takılmıştı. Her renkten bir ışıklandırmaydı. Bir sahne hazırlanmıştı ve orada dj bulunuyordu. Sahnenin önü dans etmek isteyenler için boşaltılmıştı. Bahçenin çeşitli yerlerine masalar yerleştirilmişti ve biraz ileri de içecek standı bulunuyordu.

“Organizasyonla kim ilgileniyor demiştin?” diye sordu Beth sesini biraz yükselterek.

Drew, “Elisa Wright,” dedi. “Faith’in sınıf arkadaşı.”

Fia kuşkuyla bana baktı. “Böyle bir arkadaşın olduğunu bilmiyordum.”

“İnan bana bende bilmiyordum. Dün tanıştık.”

“Her neyse, hadi gelin şurada bir masa boş. Oraya geçelim.”

Hepimiz Drew’in gösterdiği yere gidip yerleştik. Müzik sesi oldukça yüksekti ve bu kadar yüksek sesle ne zaman müzik dinlediğimi hatırlamıyordum. Kendimi derslerime kaptırdığımda uykumun kaçması için mi dinlemiştim yoksa babam öldüğü için insanların bana olan bakışlarından kurtulmak istediğim için mi dinlemiştim hatırlayamıyordum. Müzik dinlemek çoğu kişiyi rahatlatabilirdi ama bana her zaman için mantıksız geliyordu. Belki de tüm şarkıların aşktan bahsetmesinden dolayı da böyle düşünüyor olabilirdim. Bana göre bunlar tuhaftı. Dünyanın bilmediğim başka bir yönüydü.

“Ben bize içecek bir şeyler alıp geliyorum.” dedi Drew. “Tüm gün burada böyle durmayacağız herhalde.”

Beth başını sallayarak onu onayladı. “Bende geliyorum. İki tane elin var. Dört tane değil.”

Drew gözlerini devirirken Beth onu kolundan tutup sürüklemeye başladı. Başımı salladım. Bunların dertlerinin ne olduğunu merak ediyordum. Hem çok iyi anlaşıyorlar hem de hiç anlaşamıyorlardı. Bir türlü ortasını tutturamamışlardı. Bu da biraz farklı geliyordu bana. Bir insanla ya çok iyi anlaşırdın ya hiç anlaşamazdın. İkisinden biriydi. Ortası yoktu bana göre. Ama bu ikisi tüm düşüncelerimi farklı yönlere çekiyordu.

“Ben de biraz dans edeceğim. Sean yüzünden oldukça sıkıntılı birkaç ay geçirdim. Kafamı toplamam lazım.”

“Nasıl istersen.” diyerek omuz silktim. “Ben buralarda takılıyorum.”

Başını salladı. “Tamam. Ama unutma bir yere gitmek yok.”

“Gözlerimi devirmek istiyorum ama bundan hoşlanmıyorsun. O yüzden bir an önce dans etmeye gidebilir misin?”

Dans pistine doğru ilerlerken döndü ve başparmağını kaldırarak ‘ tamamdır. ‘ demeye çalıştı. O arkasını döner dönmez gözlerimi devirdim. Beth, Fia ve Drew ile tanıştığımdan beri sürekli gözlerimi devirir olmuştum. Özelliklerimiz farklı olduğu için biri ne derse diğeri kendi alanına çekiyordu ve ortaya çıkan anlaşmazlık yüzünden sürekli gözlerimi devirir olmuştum. Bu yeni alışkanlığım ise bir Fia, iki annem olmak üzere kesinlikle hoş karşılanmıyordu. Bu yüzden onların yanında bu hareketi sıkça yapmamaya çalışıyordum fakat ne kadar başarılı oluyordum işte onu bilmiyorum.

Fia, dans pistinde kendini kaybederken Beth ve Drew ellerindeki içkilerle yanıma geliyordu. İçki içmek gibi bir alışkanlığımız yoktu. Sanırım bunun sebebi Beth’in annesinin içki yüzünden babasından ayrılmış olması- sarhoş kafayla babasını aldatmıştı-, Drew’in abisini alkollü araç kullanma yüzünden kaybetmiş olması, Fia’nın ise Sean’ın bu yaştaki içki sorununa çözüm bulmaya çalışırken kendisini kaybetmesi yüzünden olabilirdi. Ben ise sadece annem yasakladığı için kullanmıyordum.

“Fia, her zamanki Fia’lığını yapıp dans pistine atmış kendini?” dedi Beth gözlerini devirirken.

Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Onlar gözlerini devirdiklerinde bir sıkıntı olmuyordu ama bunu ben yaptığımda çok büyük sıkıntılara sebep oluyordu. Başımı salladım.

“Annene ne söyledin? Normalde bugün yola çıkıyordun?”

Drew’in elindeki yeşil içeceği aldım. “Profesör Cooper’ın beni final sınavımda bıraktığını ve bu yüzden de ders çalışmam gerektiğini. Eğer ona baloya gideceğimi söyleseydim büyük ihtimalle benim kızıma ne yaptın söylemlerini çekecektim fakat o an için hiç de böyle bir havam yoktu.”

“Ona yalan mı söyledin?” Beth kocaman olmuş gözleriyle bana baktı. “Daha önce annene yalan söylediğini görmemiştim.”

“Ona yalan söylemekten ben de hoşlanmadım. Bu yüzden eve gidince ona neden erken gelemediğimi açıklayacağım.”

Elimdeki içecekten bir yudum aldım. Elma suyuydu. İçki içmeyenlere özel verdikleri bir şeydi galiba. Elisa her şeyi düşünmüştü. Gerçekten iyi bir organizatör olduğu belliydi.

“Ona yalan söylemeni nasıl karşılayacak sence?”

Dudaklarımı ıslattım. “Bilmiyorum Drew. Tek bildiğim hoş karşılamayacağı.”

“Bugün gitmedin. Ne zaman gideceksin peki?”

“Yarın gitmeyi düşünüyorum. Ne kadar erken o kadar iyi.”

Beth başını salladı. “Sen nasıl istersen! Neyse, canım çok sıkıldı. Sürekli burada durmayacağız öyle değil mi?”

“Benden pas. Unutmayın buraya sizin zorlamalarınızla geldim. O yüzden bir de benden dans pistine çıkıp dans etmemi beklemeyin.”

Beth bu sefer de Drew’e döndü. “Beni de geç. Dans etmekten pek anlamam. Fia dans pistinde, onun yanına gidebilirsin.”

“Lütfen. Fia’nın hızına yetişemem” dedi oldukça üzgün bir sesle.

Drew kaşlarını kaldırarak ona baktı. “Buna ben kabul edene kadar devam edecek misin?”

“Kesinlikle evet.”

Drew başını salladı ve Beth’in bileğinden tutup dans pistine çekti. Beth’in huyunu bilmesine rağmen yine de vazgeçirmeye çalışmak tuhaftı. Benim ise geçerli bir sebebim vardı. Buraya onların zoruyla gelmiştim.

“Eğleniyor musun?”

Başımı çevirdim ve hemen yanımda beyaz elbisesi ve beyaz kanatlarıyla duran kişiye baktım. Müziğin sesini bastırmak için bağırması gerekmişti. Gözlerini kapatan maskeyi indirdi ve Elisa ile karşı karşıya geldim.

“Doğruyu mu söylemem gerekiyor?”

Gülümseyerek ellerini masaya koydu. “Baloyu benim organize ettiğim düşünülecek olursa, hayır, yalan söylemeni tercih ederim.”

“Muhteşem olmuş. Gerçekten çok eğleniyorum.” diyerek dalga geçtim.

“Balolardan hoşlanmıyor musun?”

Dans pistinde, kendinden geçen Drew, Fia ve Beth’e baktım. “Pek sayılmaz. Arkadaşlarımın zoruyla geldim.”

Burada boş boş durmandan tahmin etmiştim zaten.” Önüne gelen sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. “Neyse, ödevi teslim edebildin mi?”

“Son dakika da!” Elma suyumdan bir yudum aldım. “Profesör Cooper’ın ödevi incelerken ki yüz ifadesini görmen gerekiyordu. Onu daha önce böyle görmemiştim.”

“Profesör Cooper her zamanki gibi insanları şaşırtmayı başarıyor desene.”

Başımı salladım. “Kesinlikle.”

Gülümsedi ve başını iki yana çevirip etrafa baktı. Gözleri tekrardan beni bulduğunda bir adım öne çıkıp hemen önümde durdu. Bedenim titredi ve gözlerim yanmaya başladı. Başımda ufak bir ağrı oluştu. Ellerim karıncalandı. Boğazım kurudu.

“Eve ne zaman gitmeyi düşünüyorsun Faith?”

Gülümsedim. “Yarın. Anneme bir gün daha kalabilmek için yalan söylemek zorunda kalmıştım. Ne kadar erken o kadar iyi.”

Boğazımda bir yanma oluştu ve kalbim göğüs kafesimi delmek istercesine atmaya başladı. “Bence birkaç hafta daha burada kal. Oldukça iyi vakit geçiririz.”

Gözlerim yanarken başımı salladım. “İyi bir fikir gibi duruyor. O zaman birkaç hafta daha kalırım.”

Gülümseyerek geri çekildi. Başımdaki zonklama azaldı ve boğazımdaki yanma hissi yerini soğuk bir ıslaklığa bıraktı. “Tamam o zaman. Benim şimdi uğraşmam gereken birkaç şey var. Yarın görüşürüz Faith.”

“Görüşürüz Elisa.”

Elisa yanımdan uzaklaşırken gözlerimi kapatıp açtım. Az önce birkaç hafta kalmaya karar mı vermiştim ben? Biranda başıma büyük bir ağrı saplandı. Gözlerim kararırken derin bir nefes aldım ve masaya tutundum. Birkaç nefes alıp vermenin ardından beynimde güçlü bir zonklama oluştu. Ellerim titrerken tüm vücudumun donmaya başladığını hissettim. Sadece saniyeler içerisinde tekrardan eski halime gelmiştim.

“Gerçekten benimle böyle konuşabileceğini mi zannediyor?” diye sinirle yanıma geldi Fia. “Bunu bana sürekli yapmasından bıktım artık. Derdi ne gerçekten?”

Kaşlarımı çatarak ona baktım. “Kimden bahsediyorsun?”

“Sence?” Bana manalı bir bakış attı. “Her zamanki gibi Sean. Sinirlerimi bozdu yine.”

Gülümsedim. “Yine ne yaptı?”

“Gelemiyormuş. Neymiş, işleri varmış. Arkadaşlarıyla kafayı bulmak ne zamandan beri iş kavramına girdi acaba?”

“Sakin ol Fia. Sean’ın nasıl biri olduğunu bilmiyormuş gibi davranıyorsun.”

Ellerini saçlarının arasından geçirdi. “Artık onu tanıdığımdan bile şüpheliyim.”

“Bu konu da ne diyeceğimi bilemiyorum. Karar senin. Ya devam edeceksin ya da bitireceksin.”

Elma suyumdan bir yudum alırken gözlerini kısarak bana baktı. Hemen sonrada iki yana salladı. “Her neyse, az önce yanındaki sarışın kimdi?”

“Elisa.” dedim oldukça rahat bir şekilde. “Drew söylemişti hani? Balonun organizatörü.”

“Doğru aklımdan çıkmış.” Gözlerini kısarak bana baktı. “Elisa ile çok yakın mısınız? Birbirinizle baya samimi bir şekilde konuşuyordunuz?”

Başımı dans pistine çevirdim ve dans edenlere dikkatle baktım. Danstan pek anlamıyordum ama oldukça eğleniyor gibi duruyorlardı. Başımı sallayıp Fia’ya döndüm. Neden Elisa’ya bu kadar kafayı takmıştı anlayamıyordum. Onu tanımıyordu bile.

“Hayır, pek sayılmayız. Sadece Profesör Cooper’ın verdiği ödev de yardımcı olmuştu.”

Elindeki telefonu masaya bıraktı. “Profesör Cooper?”

“Telefonunu mu değiştirdin?” diye sordum gözlerimi kısarak masadaki telefona bakarken. “Sanki diğer telefonunun rengi biraz daha açıktı.”

“Hayır, değiştirmedim. Etraftaki ışıktan dolayı sana öyle gelmiştir.” Başını salladı. “Profesör Cooper diyorduk?”

Bitmiş olan bardağımı masaya bıraktım. “Biliyorsun işte Genel biyoloji hocam. Eğer yardım etmeseydi kesinlikle kalırdım.”

“Seninle aynı bölümde yani?” Kuşkuyla bana baktı. “Daha önce böyle bir arkadaşın olduğunu görmemiştim.”

“Fia, iyi misin? Oldukça garip davranıyorsun. Beth senin de mi aklını karıştırdı yoksa?”

“Beth?”

Endişeyle ona baktım. “Tamam, şimdi korkmaya başlıyorum. Fia, iyi olduğuna emin misin? Beth diyorum. Hani en yakın arkadaşımız olan kızıl İskoç?”

“Doğru.” diyerek gülümsedi. “Sean yüzünden kafa kalmadı ki bende.”

“Emin misin? Eğer kendini iyi hissetmiyorsan yurda dönebiliriz?”

Bana bir şey söylemek için tam ağzını açmıştı ki telefonu titremeye başladı. Ekrandaki isme bakmak için başımı çevirdiğimde hızla eline aldı. “Sean arıyor. Birazdan görüşürüz.”

Hızla yanımdan uzaklaşırken kaşlarımı çatarak ona baktım. Dans edenlerin arasından zorlukla geçti ve sahnenin arkasında gözden kayboldu. Başımı sallayıp önüme döndüğümde Fia’nın elindeki telefonu ile sinirle yanıma geldiğini gördüm. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken az önce neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

“Gerçekten bana bunu yaptığına inanamıyorum. Kafayı yemiş olmalı.” Fia sinirle yanıma gelip telefonunu masaya bıraktı. “Ondan nefret ediyorum. Onun yüzünden sinirlenmekten yoruldum artık.”

Şaşkınlıkla ona baktım. “Neler oluyor Fia?”

“Sean. Gelemiyormuş. Bu yüzden onu suçlamamam gerektiğini, çünkü işleri olduğunu söyledi. Ne zamandan beri arkadaşlarıyla kafayı bulmak işten sayılıyor Faith?”

“Fia, ne saçmalıyorsun sen? Biz seninle bu konuşmayı az önce yaptık.”

Kaşlarını çatarak bana baktı. “Asıl sen ne saçmalıyorsun Faith? Dans ettikten sonra Sean ile konuşmaya gittim. Yirmi dakikadır onunla konuşuyorum.”

Şaşkınlıkla etrafıma baktım ve az önce neler olduğunu anlamaya çalıştım. Biri bir nisan şakası filan mı yapıyordu? “Fia, biz az önce seninle bu konuşmayı yaptık. Hatta telefonunu değiştirip değiştirmediğini bile sordum.”

“Faith, beni korkutmaya başlıyorsun. İyi misin? Yirmi dakikadır telefonda Sean ile konuşuyordum. İnanmıyorsan arama saatine bakabilirsin.”

Telefonunu eline alıp birkaç tuşa bastı. Hemen ardından da telefonunu bana uzattı. Şaşkınlıkla elindeki telefonu aldım ve Sean’ı aradığı saate baktım. Yirmi dakika konuşmuşlardı ve ben burada Fia ile konuştuğum sıralarda gerçekleşmişti bu konuşma.

Uykusuzluk ya gerçekten başıma vurmaya başlamıştı ya da geçen gördüğüm halüsinasyonlardan birini görüyordum. Kafam allak bullak olmuştu ve şaşkınlıktan dilimi yutmuştum. Bu saçmaydı. Fia ile az önce burada konuşmuştuk ve şimdi onunla konuşmadığımı öğreniyordum. Ne yapacağımı bilemez halde telefonu Fia’ya geri uzattım.

“Sanırım uykusuzluk yüzünden böyle saçma şeyler görmeye başladım. Biraz sakin bir yere gitsem iyi olacak.”

Fia anlayışla başını salladı. “Seninle gelmemi ister misin?”

“Gerek yok. Birazdan gelirim.”

Hızla arkamı döndüm ve az önce sahnenin arkasında gözden kaybolan Fia’nın yanına gitmeye başladım. Hala neler olduğuna anlam veremiyordum. Aklımı kaçırmam demek daha başlayamadığım kariyerimin bitmesi demekti. Fia ile konuştuğumu zannederken onunla konuşmamıştım. Kiminle konuşmuştum o zaman ben? Ve nasıl beni ve Fia’yı bu kadar iyi tanıyordu? Üstelik nasıl Fia’ya bu kadar çok benzeyebiliyordu.

Dans pistinden ilerledim ve zorlukla dans edenlerin arasından geçtim. Bu kadar çok insanın dansa meraklısı olduğunu bilmiyordum. Tam sahnenin oraya gelmiştim ki Beth kolumdan yakaladı.

“Nereye gidiyorsun?”

“Başım ağrıdı. Biraz sessiz bir yere gidip geleceğim.” diye yalan söyledim. Şu iki gün içinde ne kadar çok yalan söyler olmuştum. Önce anneme şimdi ise en yakın arkadaşlarıma. “Birazdan dönerim.”

Drew yanımıza geldiğinde kuşkuyla bana bakarken, “Bir yere kaçmıyorsun öyle değil mi?” dedi.

“Saçmalama Drew. Bir yere kaçtığım filan yok. Sadece başım ağrıyor.” Derin bir nefes alıp kendimi rahatlatmaya çalıştım. Kafayı yiyordum galiba.

“Tamam. Biz Fia’nın yanına gidiyoruz. Sen de birazdan masaya gelirsin.”

Başımı sallayarak onayladım. “Tamam. Gelirim.”

Beth ve Drew yanımdan ayrıldıktan sonra tuttuğum nefesimi bıraktım. Bu saçmalıktı. Sahnenin arkasında kimseyi görmeyecektim ve bunun tek sebebi Profesör Cooper’ın verdiği o saçma ödev yüzünden uykusuz kalmam olacaktı.

Zaten en kötü ne olabilirdi ki?

Loading...
0%