Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Sudan Kaçan Balık

@esmedemirr

Londra, 1916

Vincent Russell elindeki dosyalarla birlikte o kadar çığlığın ve bağırışın arasından uzun koridor da ilerlerken aklında hala ona verilen görevi nasıl yapacağını düşünüyordu. Bütün gün bunu düşünmüştü. Geliştirdiği yeni ilacın ne kadar etkili olduğunu bilmiyordu ve en önemlisi işe yarayacağından emin olmadığını kendisine bile itiraf edemiyordu.

Yanından geçtiği odalardan biri hırlayarak kapıya saldırdığında korkuyla yana doğru bir adım kaydı. Yanındaki iki koruma hemen müdahale etmek için kapıya yanaştığında derin bir nefes aldı. Ne zaman buraya gelecek olsa içini dehşet verici bir his kaplıyordu. Hayatı boyunca hiçbir şeyden korkmaması için eğitilen bir adam için burası kendisini en güçsüz hissettiği yerlerden biriydi. Asker olarak görev yapıp can almak daha kolaydı. Onda korku yoktu. Heyecan vardı. Burada ise neyle karşı karşıya olduğunu bilememek kendisini fena halde korkutuyordu.

Yavaş adımlarla ilerlerken terden sırılsıklam olmuş alnını elindeki kağıt mendiliyle temizledi. Stres işinin bir parçası olmasına rağmen hala alışamamış olmak kendisini pek iyi hissettirmiyordu. Stresle baş etmeyi yıllar önce öğrenmiş olduğunu düşünmüştü ama şimdi üzerindeki bu büyük baskı ve sorumluluk fena halde strese girmesine sebep oluyor, bu durumu düzeltebilmek için ise elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Uzun koridorda ilerleyip koridorun sonundaki demir kapının önünde durduğunda korumalar hemen kapıyı açmaya başlamışlardı. Kapı açılırken içine dolan korkuyla nefesini tuttu. Geçen sefer geldiği gibi etrafı toplu bir şekilde kendi başına resim çizen bir adam mı yoksa duvarlara verdiği zararla birlikte kollarındaki çiziklerle köşeye sinmiş bir şekilde kendisine nefretle bakan birini mi bulacağını bilmiyordu.

Her geçen gün biraz daha kendisinden geçen bu genç adamın ne kadar dayanıklı olduğunu kendisinden başka kimsenin bilmemesi büyük bir kayıptı. Onu istedikleri her şekilde kullanabileceklerken onu buraya kapatmaları gerçek bir haksızlıktı ki Vincent bunun farkında olan sayılı kişilerden biriydi.

Kapı açılıp içeriye bir adım attığında yüzüne çarpan soğuk havayla birlikte afalladı. Dışarıdaki korkunç fırtınanın göbeğine düşmüş gibi tüm vücuduna bir ürperti yayıldı. Odanın içindeki o küçük pencereden içeriye giren soğuk hava düşünmesini engellemek istercesine yüzüne değip içini titretiyordu.

Başını çevirip odanın bir köşesinde bulunan yatakta rahat bir şekilde kitabını okumakla meşgul olan kişiye döndü. Üzerindeki gri kısa kollu bir tişört altında ise basit bir kot pantolon vardı. Ayaklarında ise hiçbir şey yoktu. Kahverengi gür saçları içeriye giren her rüzgar da dalgalanarak kendisini belli ediyordu. Hafif uzamış olan sakalları ile aşırı dikkat çekici bir görüntüsü vardı. Sanki bu havadan hiç etkilenmemiş gibi - hatta hoşuna gitmiş bir görüntüyle - orada öylece rahat bir şekilde kitabını okumaya devam ediyordu.

“Ben geldim!”

Vincent elinden geldiğince mesafeli tavrını takınmaya dikkat etse de bu o kadar mümkün görünmüyordu. Sesindeki gizli tını onun burada bulunmaktan ne kadar hoşlanmadığını açıkca bağırıyordu ve genç adam yıllarca bunun eğitimini aldığından onun sesindeki tınıyı gayet rahat bir şekilde anlamıştı.

“Yine ne istediğini sormaya korkar oldum Vincent.” diyerek alaycı bir şekilde mırıldandı.

Elindeki kitaptan biran bile gözlerini ayırmadan sayfasını değiştirip rahat tavrıyla tekrardan okumaya başladı. Vincent üzerindeki gömleğin kravatını biraz gevşetirken sesli bir şekilde yutkundu. Burada olmaktan gerçekten korktuğu anlaşılıyordu. Bu adamın karşısında kendisini küçük bir çocuk gibi hissetmekten alamıyordu.

“Birkaç test uygulamam gerekiyor.” diyerek buraya geliş amacını belli etti. “Bir de kan tranfüzyo-“

Genç adam başını okuduğu kitaptan sakin bir şekilde kaldırdığında ela gözleri Vincent'ın birkaç adım geriye çekilmesine sebep olacak şekilde karardı. Vücuduyla ilgili kararlar alınmasından hoşlanmayan bir adamın bakışları vardı karşısında. Bunu yıllar içerisinde öğrenmişti ama yapacağı bir şeyi yoktu. Kendisine verilen emirleri yerlerine getirmesi gerekiyordu. Bu işler böyle yürürdü. Üst kademe sana bir emir verir ve sen hiçbir şey sorgulamadan kabul edip sana verilen görevi yerine getirirdin. Vincent'ın da bundan hiç farkı yoktu. Sadece emir kuluydu. En azından böyle düşününce vicdanı daha rahat ediyordu.

'' Sana bir şey yapmanı istemediğimi söylediğimi zannediyordum. ''

Bunu sanki soru sorar gibi değil de bir durum değerlendirmesi yapar gibi sormuştu. Başını iki yana sallayıp elindeki kitabın arasına bir ayraç yerleştirdi. Kitabı yatağına bırakırken ağır hareketlerle ayağa kalktı. Bir seksenden uzun boyuyla Vincent Russell 'a yukarıdan bakıyordu. Adam yutkunup bir adım daha geriye gitti. Sırtı demir kapıya çarptığında ürküp korku dolu gözlerle genç adama baktı.

Birkaç uzun adımda genç adam doktorun yanına yaklaştı. Başını aşağıya doğru eğip tehditkar bir şekilde adamın gözlerinin içine baktı. “Sana söylüyorum doktor.” diyerek işaret parmağını adamın göğsüne bastırdı. “Sana söylediğim şeylerin tersini yapmayı kendine hobi edindiğini düşünmeye başladım.”

Doktor elinden geldiğince sakin olmaya çalışarak karşısındaki aşırı derece de korkutucu genç adamın gözlerine bakmaya devam etti. Tek istediği verilen emirleri uygulayıp biran önce buradan gitmekti fakat genç adamın onu zorlayacağını gayet iyi bir şekilde biliyordu. Ona bu zevki yaşatmaması gerektiğinin bilinciyle bulunduğu yerde huzursuzca kıpırdanıp duruşunu değiştirdi.

“Bunların benim hobim olmadığını gayet iyi bildiğini düşünüyorum. Senden hiçbir şey talep etmediğimizi biliyorsun. Sadece otur ve işimiz bitene kadar bize müsaade et. Aksi takdir de…”

“Ne yaparsınız?” diyerek sözünü kesti genç adam. O da duruşunu değiştirmiş ve Doktor Russell'dan çok daha uzun görüntüsüyle adama yukarıdan bakmaya devam etmişti. “Beni tehdit mi edeceksiniz?”

Doktor eliyle arkasındaki kapıya birkaç kez vurup korkuyla yutkundu. Kendisinden kaç yaş küçük olan bu adamın karşısında kendisini çok küçük hissediyordu. Burada onunla tek bulunma düşüncesinden hoşlanmamıştı.

Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında iki koruma ve asistanı Avery Harper elindeki çantayla birlikte içeriye girdi. Genç adam gözlerini kısarak bir iki adım geriye gidince tuttuğu nefesini sonunda bırakmayı akıl edebilen Vincent üzerindeki beyaz önlüğü çekiştirip düzeltti. Şimdi kendisini daha emniyette hissetmenin verdiği rahatlıkla elini asistanına uzattı.

Avery çantasından çıkardığı şırıngayı doktorun avucuna bıraktı. Korumalar kendilerinden emin adımlarla genç adama yaklaşmaya başlamışlardı. Ama daha ne olduğunu anlayamadan genç adam korumalardan birini yakalarından tuttuğu gibi odanın diğer ucundaki duvara doğru fırlatmıştı. Diğer koruma kılıfındaki silaha elini koymasına rağmen boynundan sıkıca tutulmuştu. Yavaş yavaş başı dönmeye ve gözleri kararmaya başlayan koruma biranda kendisini yerde buldu. Elini boğazına götürüp ovarken boynunu tutan adama baktı.

Karşısında gözleri kararmış, sinirle dudaklarını birbirine bastırmış, çene kasları sürekli hareket halinde olan bir adam duruyordu. Gözleri gittikçe çok daha kötü bir hal alırken bakışlarını doktor ve asistanına çevirmişti genç adam. Sinirden tüm bedeni kasılmıştı. Her zaman böyle olurdu. Onu yakalamaya kalkışmak çok büyük bir hataydı zaten. Burada olmamam gerekiyordu. Burada olmamam gerekiyor! Buraya geldiğinden beri neredeyse sürekli olarak böyle düşünüyordu. Ama sonuç aynıydı. Burada bu lanet yerde kapana kısılmış şekilde bekliyordu.

“Buradan en yakın zamanda gideceğim! Benden uzak dur!” Genç adam sinirle tıslamıştı resmen.

Vincent korkuyla bir adım geriye gittiği sırada sırtını sert bir şeye çarptı. Doktor korkuyla yana çekilip kime çarptığına baktı. Bir seksen beşten uzun, siyah saçları ve yeşil gözleriyle ona tepeden bakan bir adam duruyordu karşısında. Üzerindeki tişört sanki hiç de üşüyor gibi durmuyordu. Korkuyla gözleri açılan adam birkaç adım atmaya korkar hale gelmişti. Hemen arkasında korumaları yerle bir eden manyak, hemen önünde korkmasına sebep olan başka biri... Buradan kaçmak için kullanabileceği başka hiçbir şeyi olmadığını anladığında sertçe yutkundu.

“Sen de kimsin?” Genç adam karşısında siyahlar içinde duran adama kaşlarını çatarak baktı.

Vincent’ın korkuyla yana doğru sendelemesine sebep olan adam kendisinden bile uzundu. Daha önce kendinden uzun bir adam görmemişti. Bunun sebebinin yaklaşık kaç yıldır burada olduğuna yoruyordu. Ne kadar zamandır dışarıya çıkmamıştı. Ne kadar zamandır hayatını yaşamamıştı. Ne kadar sürmüştü. Hatırlayamıyordu…

“Gidiyoruz. Sende benimle geliyorsun!” diyerek devam etti. “Yardımlarına ihtiyacım olacak.”

Genç adam kaşlarını biraz daha çattı. “Ne tür bir yardım?”

Karşısındaki adam sinirlerine daha fazla dayanamıyormuş gibi bir adım atıp yeşil gözlerini ela gözlere sabitledi. “Bana bak, ufaklık. Sana hesap vermek zorunda değilim. Bana yardım edeceksin ve bende sana özgürlüğünü vereceğim. Bana gayet makul bir karar gibi gözüktü.”

Genç adam karşısındaki adamın gücü karşısında donup kalmıştı. Az önce Vincent’a karşı olan tavırlarından eser kalmamış, bir nevi bulunduğu yerde sızıp kalmıştı. Yavaşça başını salladı. Özgürlüğü için her şeyi yapacağını biliyordu. Buradan kurtulmak için her şeyi yapardı.

“Güzel. Şimdi ayakkabılarını giy ve gidelim buradan! Seninle çok işimiz olacak!”

Loading...
0%