@esmedemirr
|
“Gerçekten bu şekilde durmak için delirmiş olmak zorundasın,” diyen Timur ellerini gözlerinin üzerine kapattı. Aramızda geçen o konuşmalardan ve anlaşmadan sonra, sakinleşmek ve beynime kan gitmesi amacıyla yapmış olduğum pozisyonu Timur’a da göstermiştim. Şu anda koltuğun sırt dayama kısmından aşağıya doğru sarkan bacakları ve baş kısmının aşağıda olduğu bu pozisyonda çok komik görünüyordu. Dış görünüşüne baktığım ilk anda silahlı çatışmaya giren, birini öldürmek için ateş eden adam değildi sanki. Küçük bir çocuk gibi görünüyordu. Bu haliyle şu birkaç saattir tanıdığım Timur’dan çok farklı görünüyordu. “Tamam, yeter artık,” diyerek omuzlarından kaldırmaya çalıştım. “Daha fazla bu şekilde durursan beyin sarsıntısı geçireceksin. Kalk hadi.” Dirseklerinden destek alarak zorlukla koltukta oturur pozisyona geçti. Elleri ile gözlerini kapatırken, derin derin nefes alıp veriyordu. Başını sırt dayama kısmına yasladı. “Tam bir delisin sen, biliyorsun öyle değil mi?” Gözlerini açarak bir süre lambayı izledi. “Hangi aklı başında bir insan bunu yapmak ister ki?” Gülmemi engellemeye çalışırcasına gözlerimi başka yere çevirdim. “Sende yapmak istediğine göre çok normal olmasan gerek?” “Hazan!” diyerek kükreme gereksinimi duyduğunda kahkahamı gizleyemedim. Kendimi tamamen bıraktığımda koltukta yanına oturmuştum. Böyle bir şeyi denemek istediğini söylediğinde yapacağını düşünmemiştim; fakat şimdi gözlerini kısmış bir şekilde bana bakarken kahkahalarımı engelleyemiyordum. Yalancısın! İçimde kahkahalarımın boğazımda kalmasına sebep olan Hazan konuşmaya başladığında sertçe yutkundum. Boğazımda bir yumru baş göstermiş, nefesimi kesmişti. Sen tam anlamıyla bir yalancısın. Hani bir daha içten kahkahaların olmayacaktı? Hani bir daha asla bu evde kahkaha atmayacaktın? Hani bir daha asla mutlu olmayacaktın, Hazan? Ne oldu? İçimde gözlerini dikmiş bir şekilde, kollarını göğsünde birleştirmiş bana hesap soran Hazan’ı görmezden gelemedim. Haklı olduğu bir şey varsa o da buydu. Ben bu evde gülemezdim. Bu ev bana haramdı. Buraya gelmekten nefret ederdim her zaman. Şimdi ise tüm hayatımı mahveden bu eve, kahkahalarımı bırakmış olmak midemin bulanmasına sebep oluyordu. Önce kahkahalarım durdu, ardından yüzümdeki gülümseme son buldu. Timur tüm bu değişimin her bir anına tanık olurcasına yüz ifademi inceliyordu. Başımı çevirdim ve sırtımı koltuğa yasladım. Timur koltukta arkasına yaslanırken televizyonun yansımasından onu izledim. “Kahkahalarını kendine mi yasakladın yoksa…?” “Yoksa?” “Bana mı yasakladın?” Dudağımın sol kenarı alaycı bir tavırla yukarıya doğru kalktı. Başımı iki yana salladım. “Hayatım boyunca kimseye karşı dürüst olmadım Timur. Sana karşı yalan söylemek istemiyorum. O sebeple bana sorma, olur mu?” Bir süre sesini çıkartmadan bekledi. Gözlerimiz televizyonun ekranından birleşti. Kalbim kırıklıklarını yaşamaya başladı. Bu evdeki anılarım tek tek zihnime dolmaya başladığı anda konuşmaya başladı. “Özür dilerim,” dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. O ise televizyona bakmaya devam ediyordu. “Sana istemediğin halde dokunduğum için.” Başını çevirip bana baktı. “Özür dilerim.” Derin bir nefes aldı. “Sana karşı kaba ve kötü davrandığım için.” Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Daha ne kadar şaşırabileceğime emin olamıyordum. Yüzündeki ifadeden gerçekten pişman olduğu anlaşılıyordu. Benden izinsiz bana dokunduğu için özür diliyordu. Bana karşı olan kaba davranışları için özür diliyordu. Bir erkeğin özür dilediğini ilk defa görüyordum. Kendilerinden başka birini düşünmeyen birileri olarak görmüştüm erkekleri her zaman için. Bunun en basit sebebi de babamdı belki de. Annemi, beni bırakıp gittiği için bir kez bile özür dilememiş; aksine sanki bu bizim hatamızmış gibi tüm her şeyi üzerimize atmaya çalışmıştı. Böyle bir babanın yokluğunu, varlığına tercih ediyordum işte. O adamı görmemek için çıktığım bu yolda, gerçekte bir erkeğin özür dileyebileceğini öğreniyordum. Babam neden böyle değildi düşüncesi yıkıp geçiyordu işte beni. Onlar da bir insandı. Özür dilemek sizden bir şeyler almazdı. Karşınızdaki kişinin kırdığınız hislerini tamir ederdi; ancak babam bunu asla yapmazdı. “Normalde böyle bir insan değilim. İnsanlara kaba davranmayı ya da onları tehdit etmeyi doğru bulmuyorum. Sen istemediğin halde, sana dokundum. Kolundan çektim, peşimden sürükledim. Bunun için gerçekten özür dilerim. Sadece içine düştüğüm olaylar hayatımı tamamen mahvetti. Adımı temize çıkartmam gerekiyor ki, hayatımı tekrardan geri alabileyim.” Başımı salladım. “Özrünü kabul ediyorum. Bende özür dilerim, seni biraz zorlamış olabilirim.” Dudakları kenara kıvrılırken gözlerini kıstı. “Sadece biraz mı?” “Bence şansını zorlamaman gerekiyor.” İkimizde kahkaha attığımızda, az önce kendimle ilgili olan kahkaha anılarımı unuttum. Aklımdan tamamen gitti. Sadece içimde bir parça da olsa babasızlığın vermiş olduğu, o burukluk hissi baş gösterdi. “Hep sen soruyorsun,” diyerek ona tamamen döndüm. “Peki, neden kaçtığını sen bana anlatacak mısın?” Koltukta arkasına yaslanarak bakışlarını benden kaçırdı. “Sadece bilmen gerekenleri, çünkü kendini nasıl bir işin içine attığını bilmeni istiyorum; fakat emin olmanı istediğim tek bir şey var. Bu iş bittiğinde asla ceza almayacaksın. Bunun için elimden geleni yapacağım.” “İşin ucunda ceza almamı gerektirecek ne gibi bir durum var?” Duyacaklarımdan korkuyor muydum bilmiyorum. Kalbim, kendisine saplı olan hançeri daha derine saplayabilmek için hançerin sapını sıkıca kavramıştı. “Cinayet,” dedi gözlerini gözlerime sabitlerken. “Aslında cinayetler.” Gözlerim kocaman açılırken ne tepki vereceğimi bilmiyordum. İçimde her an çıkmayı bekleyen Hazan, kendini kapının arkasına saklamış, kulaklarını açmış; şaşkınlık içinde bana bakıyordu. Gözlerinde hem şaşkınlık hem de korku vardı. Her zaman içimdeki Hazan’ın daha iyi ve daha korkusuz olduğunu bilerek onun ardına saklanmaya alışmışken; şimdi o benim arkama saklanmış duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Timur ise başka bir konuydu. Sadece insanları bu kadar zaman için sürekli takip etme görevini üstlenmişken; dalga geçmek, onu zorlamak için söylediğim katil sözcüğüne bile nasıl bir tepki verdiğine dikkat ettiğim zamanlar gözlerimin önünden geçmeye başlamıştı. Sinirlenmesi, kızarması, boğazında atan o tek damarın görüntüsü yalan olamazdı. Bir şeyler olmuştu ve neden bilmiyorum ama Timur bu işin peşine düşmek zorunda kalmıştı. “Neler oldu?” Şaşkınlık dolu bir gülümse yüzüne yayıldı. “Sana cinayet sebebi ile ceza alabileceğimi söylüyorum ve sorduğun ilk soru neler oldu mu?” Olumlu anlamda başımı salladım. “Sana bir şey itiraf etmek istiyorum. Bana zarar vereceğine birazcık bile inanmış olsaydım, asla seninle gelmezdim.” “O kadar bağırmaların, seni bırakmam için çırpınmaların?” “Bileğime taktığın kelepçeden kurtulmuş insanım ben, senden mi kurtulamayacaktım gerçekten?” Kaşlarımı kaldırarak gülümsedim. “Sen sadece beni fazla hafife alıyorsun Timur. Ben düşündüğünden çok daha kötüleri ile baş etmek zorunda kaldım. Şimdi, bana neler olduğunu anlatacak mısın?” Dudaklarını ıslattı ve sertçe yutkundu. “Sadece, bir takım seri cinayetler işlendi ve nedenini bilmediğim bir şekilde suçlar üzerime atılmaya başladı. Bunlardan kurtulmak ve kendimi aklamak zorundayım. İşte bu sebeple de o telefona ihtiyacım var. Orada yazan belgeler beni, bu suçları üzerime yıkmaya çalışan kişiye götürecek.” “Harika,” diyerek nefesimi dışarıya bıraktım. “Peşinde polis, telefonunu aldığın adam ve bir seri katil var. Gerçekten kendimi daha fazla güvende hissedemezdim.” İkimizde konuşmadan bir süre arkamıza yaslanarak bekledik. Zihnimde kendini açığa çıkarmayı bekleyen Hazan, kafasını kapıdan içeriye uzatmış öylece bana bakıyordu. Ne söylemesi gerektiğini bilmiyormuş gibi bir hali vardı. Yaptığım anlaşmanın ne kadar zorlayıcı ve korkutucu olacağını daha iyi anlamaya başlamıştım. Korkuyor muyum? Bilmiyorum. Şaşkın mıyım? Bilmiyorum. Vazgeçmek istiyor muyum? Bilmiyorum. Aklımda dönüp duran tüm soruların cevaplarını bilmiyordum. Aklım ve kalbim bir savaşın içine girmişti. Yaptığım anlaşmaya uyarak Timur’a yardımcı mı olacaktım ya da bir an önce arkama bile bakmadan buradan kaçıp gidecek miydim? Kaçıp gitmek istesem bile nereye gideceğimi bilmiyordum. Yeterli miktarda param yoktu. Babam benim peşimdeydi. Annem korku içerisindeydi; belki de benim yüzümden şu anda büyük zorluklar yaşıyordu ama bunu bana göstermemeye çalışıyordu. Ne durumda olduğunu bilmiyordum. Kendimi korumak için fazla korunaksızdım. Her ne kadar kabul etmek istemesem de güçsüzdüm. Timur ise yaş olarak benden büyüktü. Tavırları, davranışları tecrübesini açıkça ortaya seriyordu. Sözlerine güvenip güvenemeyeceğimi bilmiyordum ama bildiğim bir şey vardı. Hiçbir zaman salak birisi olmamıştım. Bu sebeple kimseye körü körüne güvenmezdim. Her zaman tetikte olmam gerekse bile başka şansım yoktu. Timur ile bu yolculuğa çıkacaktım ve üzerime her ne düşüyorsa yapacaktım. Timur’un yakalanmaması gerekiyordu. Onun yakalanması demek; benim de hayatımın bitmesi demekti. Yaşamak önemli değildi ancak annemi üzme düşüncesi beni mahvediyordu. Bunun olmasına izin vermeyecektim. “Bana tamamen açık olabilecek misin?” Başını çevirerek bana baktı. “Elimden geldiğince açık olacağım. Yalan söylemek istemiyorum. Açıklayamayacağım bir konu olması halinde yalan söylemek istemiyorum derim.” “O zaman aramızda yazısız olarak yapılması gereken bir kural mı olacak bu durum?” “Olmaması için herhangi bir sakınca yok. Birbirimize karşı dürüst olmamız gerekiyor ki bir kaçak olarak en iyi şartlarda hayatımızı yaşayabilelim.” “Yaşamak düşüncesini o kadar da önemsemiyorum,” dedim açık bir şekilde. “İstediğim tek şey güvende olmak. Bunu bana sağlayabilir misin? Yakalanmak gibi bir durumda kalırsan ne olacağım?” “Yakalanmak zorunda kalırsam, seni kaçırdığımı söylerim. Zaten kafede bulunan kameralarda polisler seni zorla araca bindirdiğimi görmüşlerdir. Bu sebeple bir kaçak değil ama bir mağdur rolünde olabilirsin.” Söylediklerini düşündüğümde ona hak vermiştim. Belki de kaçak değildim ama mağdur olmak da o kadar hoşuma gitmemişti. “Madem bu kadar fazla cinayetten söz ediyoruz. Neden hiçbir haber kanalında bu konudan bahsedilmiyor? Neden senin fotoğrafların hiçbir yerde yayımlanmıyor?” “Tahmin ettiğinden daha önemli birisiyim, Hazan. Beni açık etmeyi hiçbir teşkilat göze alamaz. Ayrıca işlenen o kadar cinayetin sonunda o kadar aileden bahsediyoruz. Beni açık etmeleri halinde peşime düşebilecek aileleri tahmin edebiliyor musun?” Başımı sallayarak onu onayladım. Bu tam anlamıyla bir karmaşa oluştururdu. Basında yayınlanması halinde herkes tarafından linç edilmeye çalışılırdı ya da kahramanlık yapmaya çalışan birisi peşine düşebilirdi. Eğer masum olduğu sonradan anlaşılırsa da adının lekelenmiş olması sebebiyle ortalık karışır ve emniyet güçlerine karşı halkın güveni kalmazdı. Masum bir adam onlar yüzünden ölmüş olurdu. Bunu hiç kimse riske edemezdi. Şimdi ise cinayet kaçağının elinde bir rehinesi vardı. Belki de beni de öldürebileceğini düşündükleri için daha fazla çalışmaya başlayacaklardı. Benim ölmemi de riske atamayacakları bir durum söz konusuydu. Eğer ki babam kaçtığım için polise gitmemişse bile şimdi polis kaçırıldığım gerekçesi ile onların evine bir ziyaret gerçekleştirmiş olmalıydı. Belki de bu benim için daha iyiydi. Eğer yakalanma durumum söz konusu olursa kendimi en hafif hali ile bu şekilde kurtarabilirdim hem polislerden hem de babamdan. “Kaç cinayetten bahsediyoruz?” diye sordum merakla. Tek kaşını kaldırarak bana döndü. “Gerçekten bunu mu merak ediyorsun?” “Sadece anlamaya çalışıyorum.” Başını salladı ve gözlerini duvardaki bir noktaya sabitledi. “Sekiz kadın cinayetinden bahsediyoruz.” Nefesim kesildi. Kadın cinayetlerinden bahsediyorduk. Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen kadın cinayetlerinden; haberlerde sürekli gösterdikleri, henüz katilden bir iz olmadığını söyledikleri cinayetler serisinden. Sertçe yutkundum. Yanımdaki adam bu seri cinayetlerin baş şüphelisiydi ve ben burada onunla yan yana oturmuş sohbet ediyordum. Ne yaptığım konusunda en ufak bir fikrim olmadığından emindim. Yerimde hareket etmemek için kendimi zorlukla tuttum. “Neden cinayetleri senin işlediğini düşünüyorlar?” Sorduğum soruyu görmezden gelerek bana döndü. Gözlerinin mavisi odanın ışığında daha da belirginleşmişti. Çene kasları, yüksek ihtimalle dişlerini sıkmaktan hareket halindeydi. Âdem elması sertçe yutkunmasının etkisi ile hareket etti. Oturduğu koltukta tamamen bana döndü. Sağ eli ile koltuğun sırt dayama kısmını tutarken, sağ bacağını oturduğumuz yere yasladı ve sol bacağını sağ ayak bileğinin üzerine kapattı. Sol eli arkamda bulunan kol dayama yerini tutmuştu. Yüzü, yüzüme fazlası ile yakındı. Kendisinin söylemi ile üzerine bir cinayetler dizisi atılmıştı ve cinayet kaçağı olarak aranan bir adamın yanında bu şekilde oturuyor olmak; her ne kadar itiraf etmek istemesem de korkmama sebep oluyordu. “Benden neden korkmuyorsun?” Sesi genizden geliyor; herhangi bir duyguyu barındırmıyordu. Oradan bakıldığında nasıl göründüğümü gerçekten bilmiyordum; ancak bildiğim tek bir şey vardı ki o da dehşet içindeydim. Duygularımı saklamayı çok küçük yaşta öğrendiğim için belki de profesyonelleşmiştim. Katil olma ihtimali bulunan bir adamın yanında bu kadar sakin bir şekilde oturabildiğime ve ondan korkmadığımı düşünmesine sebep olduğuma göre de çok başarılı olduğumu düşünüyordum. Koltukta dik oturmak için hareket ettim. Başımı kaldırdım. Ondan korkmadığımı düşünüyorsa; bunu ona verecektim. Korkmadığımı anlamasına sebep olacaktım. “Korkmuyorum,” dedim kendime bile yabancı gelen sesimle. “Senden korkmuyorum ve korkmayacağım.” Başımı çevirerek hemen burnumun dibinde olan gözlerinin içine dikkatle baktım. “Beni korkutmak için cinayetten çok daha fazlasına ihtiyacın var.” Gözlerinin mavisi beni etkisi altına alıyordu. Bu kocaman dünyada sevdiğim tek rengin ve nefret ettiğim ikinci rengin de mavi olması gerçekten büyük bir ironi olmalıydı. Beni öyle derinden etkiliyordu ki; Timur ile ilk defa tanışıyormuşum hissine kapılmama sebep oluyordu. Onunla birkaç saat önce değil de şimdi tanışmış gibiydik ve nedense bu gözlere bakmaya devam ettiğim tüm bu süreç boyunca Timur ile yeniden tanışacağıma adım kadar emindim. Dudağının sağ kenarı alaycı bir gülümseme için yukarıya kıvrıldı. Aynı alaycı gülümsemeyi taklit ederek ona baktım. İkimizde yerini işaretlemeye çalışan köpekler gibiydik. Birbirimizi ölçüyorduk. Hangimizin daha önce pes edeceğini ve bundan sonra hangimizin sözünün geçeceğini test ediyorduk. Benim ise yenilmeye hiç niyetim yoktu. Dış kapının bir anda açılması ile olduğum yerde sıçradım. İkimizde başımızı oturduğumuz yerden dış kapıya çevirdik. Ülkü her zamanki güzelliği ile karşımdaydı. Üzerinde siyah bir kot pantolon, beyaz bir kazak vardı. Beyaz spor ayakkabıları ile kombinini tamamlamıştı. Altın rengi saçları omuzlarından aşağıya süzülüyordu. Yüzünde makyaj olmamasına rağmen cildi parlıyordu. Sol kaşının üzerine yara bandı yapıştırılmıştı. Sağ kolu dirseğinin altından sargıdaydı. Sırtında siyah bir sırt çantası vardı. Elinde anahtarlar ile öylece kapı da bize bakıyordu. Ona Timur’dan bahsetmediğim için büyük bir şok yaşadığına emindim. Timur’u Ülkü’ye nasıl ya da kim olarak tanıştıracağımı henüz düşünmediğimi fark ettim. Kahretsin! Başım büyük beladaydı ve bundan nasıl kurtulacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. |
0% |