@ezginur543
|
Kandırılmak nasıl bir duyguydu en iyi ben bilirdim. çocukluğumdan beri kandırılıyor, ihanet ediliyor ve zorbalık görüyordum. Neden mi? Sosyal anksiyetem olduğu için ses çıkaramıyordum, bu yüzden bana her istediklerini yapıyorlardı. şuan ise en güvendiğim o insan beni mahvetmişti. Yapabildiğim tek şey ise ağlamaktı. Kimse tarafından sevilmemek kırıcı oluyordu... En yakın arkadaşım, tek arkadaşım arkamdan iş çevirmişti.
"Açelya duygu sömürüsü yapmayı kes artık. Olmuş bitmiş kızım ne yapmamı bekliyorsun? Gelip ayaklarına mı kapanayım? Yalvarayım mı? Ne bekliyorsun?" Üstelik pişmanlık da duymuyordu. Konuşmaya devam edip beni aşağılıyordu.
"Esma tamam lütfen git artık." Dedim ağlama krizi eşliğinde. Fakat bana bakarak gülmeye başladı. "Bu kadar ezik olduğunu bilmiyordum. Hala ağlıyorsun birde." Dedi gülmeye devam ederken. Sinirlenmeye başlamıştım ama bunları dışıma vuramıyordum, içime atmak zorundaydım. "Neyse ben kaçtım canım bayyy!" Diyerek koşar adımlarla karşı tarafta beni gülerek izleyen popüler kızların yanlarına gitti. Daha sonra hepsi yan yana okuldan havalı bir çıkış yaptılar.
Kendimi sakinleştirmeye çalışarak ben de okuldan berbat bir çıkış yaptım. Telefonumu açtım fakat konuşacak kimsem yoktu. Annem ve babam beni çocukken istememişti. Neden mi? Hadi gelin onu da anlatayım. Ben daha doğmadan önce babam "erkek adamın, erkek çocuğu olur" diye dolaşırmış mahallede. O zaman gittikleri doktorda pek iyi bir doktor değilmiş. Cinsiyetimi erkek belirlemiş ve annemlere de öyle söylemiş. Annem 9 ay karnında beni "oğlum" diye gezdirmiş. Doğduğum zaman ise kız olduğumu görüp kriz geçirmişler. Babam ortalığı yıkıp dökmüş. Beni de teyzem alıp büyüttü. Pek uğurlu bir doğum günüm olmamıştı.
Teyzem ise bir kaç ay önce vefat etmişti. Mirasını da bana bırakmıştı. Yoksa sokakta kalacaktım. Teyzemin ölümü ise beni mahvetmişti çünkü bana ihanet etmeyen tek kişi oydu. Onu düşündüğüm de bile kalbim sızlıyordu...
Esma'nın da bir zamanlar bana ihanet etmeyeceğini düşünmüştüm. Ama o kadar yanlış düşünmüştüm ki kendime kızıyordum . Esma benim tüm sırlarımı dinlemişti. Hepsini ona güvenerek anlatmıştım. Fakat hepsini okulun o "popüler kızlarına" anlattığını bilmiyordum. En kötüsü ise karşı çıkamamamdı. Ona içimde sakladıklarımı söyleyememdi.
Her okulda olduğu gibi bizim okulda da popüler bir çocuk vardı. Son sınıftaydı, benden bir yaş büyüktü. İtiraf etmek gerekirse bayağı da bir yakışıklıydı. Evet ben de bu çocuktan hoşlanıyordum. Ama bildiğim kadarıyla bir sevgilisi vardı. Üstelik kız benim gibi ezik değildi. Sarı saçları ve yeşil gözleriyle olağanüstü bir güzelliğe sahipti. Yani benim bu konuda hiç bir şansım yoktu.
"Hey önüne baksana!!" Diye bir ses yükseldi. Birine çarpmıştım. Dikkatim o kadar dağılmıştı ki hiçbir şeyin farkında değildim. Daha iki dakika önce ağladığımı bile unutmuştum. Kafamı kaldırıp karşımda duran 1.90 boyundaki çocuğa baktım. Hayır!!! Bu Tolga'ydı, okulun popüler çocuğu... "Görmedim kusura bakma" dedim kaçarcasına. Ve bir adım attım. Tam gidiyordum ki "Sen Açelya değil misin?" Diye sordu. Tekrar karşısına geçtim ve başımı evet anlamında salladım. Fakat bunu yaparken bile utançtan yerin dibine giriyordum. "Benden hoşlandığını duydum. Güzel hoş ama benim sevgilim var. Üzgünüm bizden olmaz. Ha yine de bilmeni isterim, garip bir şekilde hoşuma gitti." Diyerek gitti. Ağzım açık şekilde kalmıştım. Hoşuna mı gitmişti?? Benim gibi bir eziğin ondan hoşlanması nasıl hoşuna gitmiş olabilirdi ki?? Onun şuan "tüh tüm okula rezil oldum bu salak yüzünden"demesi gerekiyordu. Ama öyle dememişti.
Aslında boşuna heyecanlanıyordum. Çocuk sevgilim var demişti. Haklıydı. Sevgilisini bırakıp koşa koşa bana gelmesini beklemiyordum tabiki de. Yani dediği gibi bizden olmazdı.
Tekrar derinlere daldığımı fark ederek yoluma devam ettim. En önemli şeyi unutuyordum. Yarın benim doğum günümdü. Ve yarını her zamanki gibi tek başıma kutlayacaktım. Evet önceden Esma vardı fakat Esma benim doğum günümü hatırlamazdı. Ben de söylemezdim. Gider bir kafeden küçük pasta alırdım. Üstüne de cebimde sakladığım mumu koyar ve kendi kendime üflerdim. Bunu yapmak hoşuma gidiyordu. Tek başımaydım evet ama en azından eğleniyordum.
Eve geldiğimi fark ettim ve başımı yerden kaldırdım. Hemen içeri girdim, Ayakkabılarımı çıkardım ve odama geçtim. Bayağı bir yorgundum, Bu yüzden erkenden yatacaktım. Yarın benim için, sadece benim için büyük gündü. Pijamalarımı giydikten sonra yatağıma girip yorganı üstüme çekiştirdim. Ve derin uykuya daldım.
•••
(16 aralık pazartesi)
Bugün doğum günümdü. Bugündü!!! Evet aynen bu şekilde heyecanla yatağımdan fırladım. 17'nci Yaşıma girmiştim bugün. Hemen kahvaltı yapıp kendimi evden atacaktım. Bunu çok iyi biliyordum, çünkü her seferinde böyle oluyordu. Koca bir AVM biliyordum oraya gidecektim. Bugün ki rengim ise kırmızıydı. Kırmızı giymeliydim. Dolaptaki büzgülü kırmızı elbisemi aldım. Bunu bugün için almıştım. Toka çantamdan da kırmızı kurdeleyi seçmiştim. Elimdekilerin hepsini giydim ve yaptığım o şahane kombine baktım. Çok güzel olmuştu. Ayağıma giydiğim o kırmızı topuklu da çok güzeldi. Kombinim çok güzeldi.
Telefonumu alıp kendimi evden attım. Yüzümde kocaman gülümsemeyle geziyordum. O koca AVM evime çok yakındı bu yüzden otobüs veya taksiye ihtiyaç duymuyordum. Koşar adımlarla AVM'ye girdim. İlk olarak kendime hediye alacaktım. Kitapçıya gidecektim bu yüzden. Kendimi kitap alarak mutlu edebiliyordum. Çünkü kitaplarım beni diğer insanlar gibi üzmeyecek arkadaşlardandı.
Kendime hediyemi de almıştım. Şimdi sıra doğum günü kutlamamdaydı. AVM'de olan herhangi bir kafeye girdim. Her zaman yaptığım gibi küçük bir yaş pasta söyledim. O sırada Tolga ve sevgilisi de kafeye giriş yapmışlardı. Onları umursamadım ve pastama döndüm. Mumu yakmak için çakmak lazımdı. Utançla garsona "şeyy pardon çakmağınız var mı acaba?" Diye sordum. Garsondan olumsuz cevap alınca tekrar önüme döndüm. Yapacak birşey yoktu. Böyle üfleyecektim mumu. Cebimden çıkardığım mumu pastama takarken Tolga'nın karşımda oturduğunu yeni fark ediyordum. Ona niye geldin diye bir bakış attım. Cebinden çıkardığı çakmağı göstererek "çakmak istememiş miydin?" Diye sordu. Buna da başımı evet anlamında salladım. "Bu ne kızım? Hep kafa mı sallayacaksın sen bana? Sesini duymak istiyorum biraz." Dedi sırıtarak. Derin bir nefes aldım, ve cevaplamaya çalıştım. "Benim sosyal anksiyetem var tanımadığım kişilerle konuşamıyorum bu yüzden." Dedim. "Anladım. Ama benden utanma ben yabancı değilim tamam mı? Bu konuda anlaşalım." Diyerek mumları yakmaya çalıştı. Tabiki de beceremdi. Elinden çakmağı aldım ve mumlarımı yaktım. Daha sonra çakmağı tekrar ona uzattım.
"Bugün doğum günün olduğunu bilmiyordum." Dedi gülümseyerek. Çok güzel gülüyordu. "Artık biliyorsun." Dedim bende aynı şekilde gülümseyerek. Ve mumlarımı üfledim. Küçük bir alkış yaptı bana. Böyle yaparken komik görünüyordu. Gülmemek için kendimi sıkmıştım. Önümde duran çatala uzandı Tolga. Pastadan biraz alarak bana uzattı. Utanarak yedim, evet. Sonra aynı çataldan kendi de yedi. "Artık gitmem gerek. Sonra konuşalım olur mu?" Dedi gülmeye devam ederek. "Teşekkür ederim Tolga" dedim bende. Çakmak için ve yanımda durduğu için teşekkür etmiştim. "Lafı bile olmaz. Okulda görüşürüz." Diyerek sevgilisinin yanına ilerledi. Tolga benim yanımdayken sevgilisinin umurunda olmamıştı. Belki de sevgilisini sıkmamak istiyordu.
(Tolga'nın anlatımıyla)
Sevgilimle birbirimizi sevmiyorduk. Bir anlaşma yapmıştık. O popüler olmak için sevgilim rolünü oynayacaktı. Yani aslında sevgili bile değildik. Bugün gördüğüm o kızsa bambaşkaydı. Öyle güzel gülüyordu ki hiç bir kelimeyle anlatılamazdı. Ama ne yazık ki sürekli ağlıyordu. Bense kendime görev edinmiştim o kızı güldürecek, onu yalnız bırakmayacaktım. Hastalığını birlikte aşacaktık. Kendi evime doğru yol almıştım. Derya ile boşa buluşmuştuk. Derya bizden şüphelendiklerini söylemişti, bu yüzden beni zorla o AVM'ye götürmüştü. İyiki de çıkmıştım. O kızı görmek beni mutlu etmişti. Benden hoşlandığını bilmek ise ayrı bir duyguydu. Evlerimiz Açelya ile yan yanaydı fakat o bunu bilmiyordu. Bugün öğrenecekti çünkü doğum gününü kutlamaya yanına gidecektim. Güzel bir gün olacaktı.
(Açelya'nın anlatımıyla)
Çok güzel bir gün olmuştu. Doğum günümü yalnız geçirmemiştim. O kafede Tolga'nın yanıma gelmesi beni çok mutlu etmişti. Yoksa tüm gün yalnız takılacaktım. Yani şuan da yalnızım ama günün bir kısmını onunla geçirmiştim.
Kafamın içinden kendimle konuşurken kapının çaldığını yeni fark ediyordum. Koşar adım kapıya gittim. Kapıyı pat diye açtığımda karşımda Tolga'yı gördüm. Elinde küçük bir pasta ve hediye kutusuyla gelmişti. Yüzümde kocaman bir gülümseme belirmişti. "Doğum günümü kutlamıştık ama." Dedim utançla. "Bir kere daha kutlayamaz mıyız?" Diye sordu içeri geçerken. "Kutlarız" diye yanıtladım sorusunu.
Üstümü değiştirmemiştim. Hala kırmızı elbisemle duruyordum. Tolga da aynı şekilde üstünü değiştirmemişti. O da aynı kıyafetlerle duruyordu.
Yanıma geçerek pastayı masanın üstüne yerleştirdi. "Mumları yakamıyorum. Tekrar sen yakar mısın?" Dedi. Bu sabah mumu yakacağım diye kendi elini yakmıştı. Tekrar aynısını olmasını istemezdim. "Çakmağını verir misin?" Dedim elimi uzatarak. Cebinden çıkardığı çakmağı uzattı. Çakmağı alıp önce bir mumu yaktım, sonra yaktığım mumu alıp diğerlerini de yaktım. Tolga "üflesene" dedi. Üfleyecektim evet ama sabah tek başıma üflemiştim. Şimdi beraber üfleyelim istiyordum. "Birlikte üfleyelim." Dedim. Başıyla onayladı. Ve parmaklarıyla saymaya başladı. Üç dediğinde ikimizde aynı anda üflemiştik. "İyiki doğdun." "Teşekkür ederim Tolga."
•••
Tolga'yla oturup film izliyorduk. Güzel bir gün olmuştu gerçekten. Hediyeleri ve kendisi beni çok mutlu etmişti.
Yukarıdan bir ses geldi. Bir şeyler devrilmişti. "Ne oluyor?" Dedim korkuyla. "Ben bakarım Açelya burada kal." Diyerek tavan arasına doğru ilerledi. Çok iyi bir şey görmüş olmamalıydı ki "olamaz!" Diye bir ses duydum. Ben de yukarı gidip bakmaya karar vermiştim. Fakat gördüğüm şeyler pek hoşuma gitmemiş ti. Yerde kanlar içinde yatan bir ceset vardı. Üstelik bu ceset Esma'nın cesediydi.
|
0% |