@fymavili
|
Keyifli okumlar 💙
[][][]
Koşmalıydım.
Sanki dünya da yapmam gereken tek şey buymuş gibi koşmalıydım.Gün geçmiyordu ki şu okula geç kalmayayım.
Ağzı açık dili dışarıda koşturan köpekler gibi depar atıyordum ve üzerime yağan yağmuru es geçmeye çalışıyordum. Çalışıyordum diyorum çünkü soğuktan kızaran ve koştuğum için dışarıda kalan ellerim kopmak üzereydi .
Okulun bahçesine girdiğimde ellerimi dizlerime koyup derin derin nefeslendim. Bir daha bu kadar koşmasam iyi olacaktı yoksa bir gün nefessiz kalmaktan tahtalı köyü boylayacaktım. Okul binasına girip sınıfımın olduğu kata çıktım. On ikinci sınıf olmanın ayrıcalıklarını kullanan bazı öğrenciler dersi asmış olmalılar ki koridorda gruplaşmış bir şekilde koridorun özel olarak hazırlanan masalarına geçmiş ve dedikodunun anasını ağlatıyorlardı.
Kendi sınıfımın önünde durup derince soluklandım ve kapıyı çaldım . Kapıyı açıp içeri girdigimde daha yeni yoklama alan matematik hocamız kafasını defterden kaldırınca göz göze gelmiştik . Mahcupça gülümseyip içeri girdim ve ;
"Geç kaldığım için üzgünüm hocam ." dedim.
Gülümseyen Alper hoca ;
"Önemli değil Nisan . Geçebilirsin yerine ."
Kafamı sallayıp hızla sırama geçip matematik test kitabımı çıkarmıştım. Onikinci sınıf olunca belli başlı sorumlulukları mecburen sırtlıyordun. Dört yılı son yıla sığdırmamızı isteyen hocalarımız bazen bizi zorlasalarda mecburen dişimizi sıkıyorduk. Üniversite hayali olan her öğrencinin böyle olduğuna emindim.
Okulun başında aldığımız bu ansiklopediden hallice olan matematik test kitabımın yarısını geçmiştim . Sınıf ile beraber ilerlemiyordum. Eğer bir şeyleri başaracaksam biraz gayret etmeliydim. Yoksa Hukuk Fakültesine elveda ederdim ve eğer ilk yıl kazanamazsam babamın bir daha üniversite sınavına girmeme izin vereceğini sanmıyordum. Bu sene bile zor kabul ettirmiştim . Bu pahalıya mâl olmuştu. Spor bursum vardı. Devlet lisesinde okuyordum ama yüzme dalında iki kez birinciliğim olduğu için devlet spor bursu bağlamıştı ve yarıdan çoğunu babam alıyordu. Devlet bile babamdan çok babalık yapıyordu bana. En azından devletin dayağı , aşağılaması, küfürü, içkisi, pisliği yoktu.
Kafamda ki düşünceleri aklımdan def etmeliydim. Zaten günün çoğunda gördüğüm babamı bir de aklımdan geçmişken bana sadece zaman israfıydı.
Matematik test kitabından kaldığım yerden çözmeye devam etmiştim. Alper hoca büyük ihtimal ile test çözmemiz için serbest bırakmıştı. Kendisi de zannımca ilk sınav kâğıtlarını okuyordu .
Dersin sonlarına kadar test kitabından kafamı kaldırmamıştım.
"Evet arkadaşlar ilk sınavlarınızı okudum. "
Alper hocanın sesi ile bir bir kafalarını kaldıran öğrenciler pür dikkat hocanın diyeceklerini bekliyordu. Sınavı her zaman ki düzeyden biraz daha zor yapmıştı hoca. Ve herkes aldığı notu heyecanla bekliyordu.
"Öncelikle hepinizi tebrik ederim. Zor bir sınavdı ama kötü aln neredeyse yok. Hepinizi tebrik ederim. Bu şekilde devam . "
Tahmin etmiştim zaten. Sınıfımız çok başarılıydı. Sanki cımbız ile bir bir seçilip yerleştirilmiştik.
"Tabi ki her zaman ki gibi tek bir birincimiz var ." Alper hocanın konuşması ile sınıfta ki öğrenciler bana dönüp gülmeye başladılar. Evet evet o inek birinci bendim. Ve benim gibi herkez de emindi.
Herkesi tek tek okuyordu hocamız. Tam not alamamıştı kimse ama yetmişten aşağı notta yoktu.
"Nisan tebrik ederim 100."
Gülümseyerek kafamı salladım. Ve böylelikle ard arda beş sınavdan da tam not almıştım.
Teneffüs zili çalınca sınıftan çıkan öğrenciler ile Alper hoca bana seslenmişti. Sıradan çıkıp hocanın yanına geldiğimde gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Nisan sana bir yarışmadan bahsetmek istiyorum ." dediğinde dişlerim ile dilimi ısırmıştım. Bıkmıştım şu yarışmalardan! Ne zaman bir yarışmaya katılsam babam tarafından azarlanıyor yetmiyor bir de dayak yiyordum.
"Hocam-"
"Hemen itiraz etme Nisan. Yarışma başvurusu iki hafta sonra . Daha zamanın var yani. Lütfen olumsuz bir cevap verme. İyi düşün olur mu?"
İtiraz etmeme izin vermeden konuşan hocamız ile kararsız kalmıştım.
"Ben bir düşüneyin hocam. " dedim.
Tekrar sırama oturup geriye yaslanınca sınıftan iceriye giren Ali ile gülümsedim. Şu hayatta ki değer verdiğim üç kişiden biriydi.
Birincisi altı yıl önce vefat eden annem.
İkincisi Ali.
Üçüncüsü Haydar abiydi .
"Nasılsın meyveli pastam ?" dediğinde omuz silktim.
"İyiyim . Matematikten tam not almışım. " dedim gururla.
"Tebrik ederim güzellik. " dedi anlımdan öperken. Kollarımı beline dolayıp sarıldım .
Geri çekilince tam konuşacakken kafasını yana eğip saçımın kapattığını düşündüğüm boynuma baktı . Saçlarımı düzeltiyormuş gibi yapıp saçım ile boynumu kapatmaya çalışıyordum . Ali elimi çekip boynumu kapatan saçlarımı geriye itince çabamın boşuna olduğunu anlamıştım. Neyi kimden saklıyordum ki? Benim hayatımı zaten tamıyla bilen tek kişiydi ve yardım eden de kendisiydi.
Dişlerini sıkıp yüzünü sıvazlayan Ali ile üzülmüştüm. Ben ne zaman zarar görsem bir abiden farksız bir şekilde hep yanımda olurdu. Benim ailem o , onun ailesi ise bendim. Herkes ailemiz olduğunu sansa da bizim ikimizden başka kimsemiz yoktu.
"Yine mi?" dedi sinirle.
Kafamı sallayıp ellerimle oynuyordum. Bu durumdan utanması gereken kişi ben değildim ama çok utanıyordum .
"Bir gün elimde kalacak bu adam!"
"Ali lütfen sorun çıkarma sana da zarar gelmesine dayanamam. "
Sinirle salladığı bacakları ile oturduğum sıra sallanıyordu ve fark etmeden ellerini yumruk yapmıştı.
"Ali sakin ol. "
"Bu akşam biz de kalıyorsun Nisan . Mesaiye kaldım dersin. Hem Kontes seni özledi. " dedi sonlara doğru gülümserken.
Kontes geçen sene yolda ilerlerken önümde araba çarpan bir köpekti. Çarpan kişi ardına bile bakmadan devam edince hemen köpeği aldığım gibi veterinere gitmiştim. Sahibi olmadığı için ve ben de sokağa bırakmaya kıyamadığım için Ali ve benim köpeğimiz olmuştu.
Annem -Ali'nin annesine anne diyordum - ölünce bakmak biraz zorlaşmıştı . Evde kimse olmayınca tek kalıyordu çünkü.
"Olur ." dedim kafamı sallayarak.
Zil çalınca yanımdan kalkan Ali kendi sınıfına gitmişti.
Ali ile tanışmamız çok eskiye dayanıyordu. Daha ilk okulda tanışmış ve bir daha da ayrı kalamamıştık . Dünya da iyi ki tanıştığım dediğim kişilerden biriydi. Annesi bana annelik kendisi de abilik yapmıştı. Benden sadece bir yaş büyük olduğu halde liseye geç başlamıştı. Ortaokul döneminde annemizi kaybetmiştik. Kendi annem ölse o kadar içim parçalanmazdı ama Ali'nin annesi bana daha çok annelik yaptığı için kaybetmek çok ağır gelmişti. Ali'nin de babasının benim babam gibi hayırsız olması da biricik arkadaşıma çok zorluk olmuştu ama artık bir düzenimiz vardı ve ikimizde üniversite için canla başla savaşıyorduk .
Ders hocamız sınıfa girdiğinde herkes sessizce yerine oturmuş ve derse başlamıştık.
Öğle arasına kadar süren dersler ve hocalarımızın bizleri zorladığı sorular ile sürmüştü.
Bazen hiç durmadan ders çalışınca kafamın arkasında kendini belli eden ağrılar ise bu işin en çekilmez yanıydı. Yakında migrenim çıkarsa şaşırmazdım.
Şimdi ise Ali ile kantinde oturmuş dinleniyorduk. İkimizinde beyni jöle kıvamına girmeden kendimizi kantine tabiri caizse hayvan gibi atmıştık. Ve böyle davranan tek biz değildik.
"Patron bize zam yaptı ." Ali'nin aniden konuşması ile irkilmiştim ve bu halim onu güldürmüştü.
"Haydar abide zam yapacakmış. Bu aralar restorant çok işlek oldu. " dedim omuz silkerek.
Haydar abim...
Dünya da iyi insanlarda var diyebileceğim ve elimle gösterebileceğim insanlardan biriydi. O bana sadece karşılıksız bir sevgi ve iş vermişti.
"Suyunu aksatmıyorsun değil mi?" dedi elimi tutarak.
Kafamı iki yana sallayıp;
"Hayır aksatmıyorum. Zaten aksatırsam ağrımaya başlıyor ."
"Unutma sakın. " dedi ve önünde ki kahveden bir yudum aldı.
Tek böbrekliydim ama bu bir hastalık sonucu olmamıştı bizzat ben birine böbreğimi bağışlamıştım. Bu kişi de Haydar abimin annesiydi. Bana annelik yapan ikinci kadın.
Birincisi Ali'nin annesiydi.
Zaten annemden başka herkes bana annelik yapıyor,
Babamdan başka herkes babalık yapıyor,
Ablalık kelimseni taşıyamayan ve aklı bir karış hava da olan ablamdan da ablalık görmüyordum.
Şimdi böyle söyleyince ailemden başka herkesin beni sevdiğini fark etmiştim. Şu okulda ki kantinci bile seviyordu beni!
Öğle arası bitmiş ve bütün günü derslerde boğularak geçirmiştim. Derslerimi asla aksatmazdım ama her öğrenci gibi de keşke okullar tatil olsa diyenlerdendim. Gerçi okullar tatil olunca da keşke okullar açılsa diyen tayfadan da olabilirdim ama... Neyse konumuz bu değil.
Ali ile iş yerlerimiz yakın olduğu için beraber gidiyorduk. O bir mağazada çalışıyordu bende bir restorantta.
"Çıkışta aramayı unutma. " dedi Ali anlımdan öperken.
"Tamam ararım. " dedim ve restorantın personel girişinden girdim. Her zaman yaptığım gibi öncelikle Haydar abinin odasına gitmek için hareketlendim. Kendisi istiyordu yanına uğramamı.
Kapısının önünde durup tıklayıp içeriden sinirli bir onaylayan ses gelince yavaşça içeriye girdim. Haydar abinin odası oldukça geniş, ferah bir odaydı. İçeriye girdiğimde Haydar abim masanın arka tarafında her zamanki yerindeyken, önünde de oldukça büyük bir adam duruyordu. Büyükten kastım ise cüsse olarak büyüktü. Yani çok kalıplıydı
"Abicim sen arkaya geç geliyorum ben ." Haydar abimin sesiyle kafamı sallayıp odasının içerisinde bulunan kişisel odasına girdim. Buraya herkesin girmesine izin vermiyordu Haydar abim. Geniş koltuğa geçip oturdum.
Başım ağrıdığı için kafamda ki artık derime yakışacak olan şapkamı çıkarıp saçlarımı açtım. Çok güzel saç rengim vardı. Böyle sarı gibi kahverengi gibi çok parlak ve dikkat çekici bir renkti. Ve ben ister istemez saklıyordum saçımı.
Nedeni ise ablamın saçlarımı her gördüğünde kesmek istemesi yüzündendi. Kendi saçları siyahtı ve benim gibi olmadığı için sinirleniyordu. Anneme ve babama çok benziyordu. Bir ben benzemiyordum onlara. Görüyorsunuz işte biyolojik genlerim bile onlara aykırıydı!
"Nasılsın güzelim. " Haydar abinin sesiyle saçlarımı toplamaya başladım.
"Iyiyim abi . Sen?"
"Bende iyiyim iyiyim de senin boynuna ne oldu?" Dediğinde öylece kalakaldım. Kot ceketimin yakalarını yukarı çekip kapanmış olmasını dileyerek ayağa kalktım.
"Yok bir şey abi." dedim sakin olmaya çalışarak .
"Nisan abi-"
"Abi lütfen ." dedim bu konuyu kapatmak için . O da biliyordu ailemden şiddet gördüğümü. Ve bir sürü kez babamın elinden kurtarmıştı beni. Ama yetmiyordu ışte . Ne yapabilirdim. Bugün dövmeseler ertesi gün misliyle dövüyorlardı. Kaldı ki insanlar sadece boynumu görüyorlardı. Peki ya bedenim. Bedenim resmen rengini unutmuştu.
"Ne lütfen Nisan . Yeter artık! O adamın evinde daha fazla kalmana izin vermiyorum. Sana daha fazla zarar vermelerine izin vermem."diye
kükreyince irkildim. Ben sanki çok meraklıydım. Ama mecburdum. Kaç kere polise gittiğimi ben unutmuştum. Her seferinde polislerden yırtıyor ve bana yaşadığım acının iki mislini yaşatıyordu. Son kez polise gittiğimde polisin bana baban o vursa da kızsa da her zaman haklı deyip yollamıştı. Dediğini yapıp hem kızmış hem dövmüştü.
"Sakin ol abi. Zaten Ali'de kalacaktım bu hafta." diye yalan söyledim. Sadece bugün kalacaktım ama bilmesine gerek yoktu. Ben artık alışmıştım zaten .
"İçime sinmiyor ." dedi sinirle.
"Tamam merak etme iyiyim işte . "
"Gel bir de bana sor."
"Hadi ben işime başlayayım. Sonra Sağdık Amca başlıyor fırçalamaya."
Deyip yanaklarını öptüm ve karşılık vermesine izin vermeden odadan tamamen çıktım.
Soyunma odasına girip okul formamı çıkarıp restoranın tişortünü ve kot pantolonumu giydim. Şapkamı önü arkaya gelecek şekilde takıp belden bağlanmalı siyah önlüğümü takıp çantamdan bir kapatıcı aldım . Boynuma bol bol sürüp aynadan bir yerimde morluk var mı diye baktım.
Soyunma odasından çıkıp diğer garsonların beklediği yere gelip küçük defter ve küçük bir kalem alıp çalışmaya koyuldum.
Pazartesinin yoğunluğu kendini baya gösterirken belim ağrımaya başlamıştı. Okul çıkışı olduğu için öğrenciler mi desem, iş çıkışı olduğu için yetişkinler mi desem, yaşlısı genci dop doluydu restorant.
"Nisan masa on altı."
"Tamam."
İki katlı olan ve ilk katı işlek olan restorantta toplam yüz dört masa vardı. Bu yüzden sekiz kişiden oluşan dört grup garson vardı.
İlk grup, ilk yirmi altı masaya bakıyordu.
İkinci grup, yirmi yedi ve elli iki masalar aralığına bakıyordu.
Üçüncü grup, elli üç ve yetmiş sekiz masa aralığına bakarken.
Son grup ise yetmiş dokuz ve yüz dört masa aralığına bakıyordu.
Elimde ki menüleri masa on altıda bulunan müşterilere vermek için hazırlayıp masaya doğru yol aldım.
Masada dört erkek vardı. Üzerlerinde ki formadan anladığım kadarıyla okul çıkışı direkt buraya gelmişlerdi.
"Buyrun efendim." dedim hepsinin önüne menüleri koyarken.
"Menüye gerek yok hepimize kremalı tavuklu makarna ve kola getirin. "
"Hemen." dedim ve menüler ile birlikte siparişleri aşçı yamaklarından birine söyledim.
Yemekleri hazırlayan aşçı yamağı zile basıp tezgaha koydu.
Servis tepsisini aldığım gibi masa on altıya doğru yürümeye başladım. Masaya vardığımda tabakları önlerine koyup içecekleride dağıttım tam elimde ki tepsiyle uzaklaşacakken biri elimden tutmuştu. Arkamı dönüp elimi tutan genç adama baktım. Elimi elinden hızla çekip bir adım geriye gittim.
"Bir şey mi istemiştiniz?"
Kafasını sallayan genç adam gevşek gevşek sırıtıyordu.
"Bize katılmak ister misin?" dediğinde derin bir nefes çekmiştim. Artık illallah gelmişti bu genç tayfadan.
"İşime mani oluyorsunuz beyfendi. Eğer bir şey istemeyecekseniz gidiyorum?" dediğim de arkadaşına dönüp;
"Huuu sert kız. " dedi gevşekliğine devam ederek. Yanında ki arkaşıda kendisi gibi gülüyordu bu duruma. Ben ise gerizekalı gören bir insan nasıl bakarsa öyle bakıyordum bu gerizekalı tayfasına.
"Beyfendi eğer patronum ile yüz yüze gelmek istiyorsanız bunu açık bir şekilde ifade edebilirdiniz . Böyle saçma hareketlere gerek yoktu ." dedim boş bir surat ifadesiyle. Elbette tehdit edecektim! Bu tip insanların anladığı tek yol buydu.
"Ben seninle yola devam ederim güzellik patrona gerek yok." dedi hâla.
"Tamam Sarp yeter artık ."
Masada oturan sert mizaçlı ama bir o kadar da ağırabi modunda olan genç konuşunca ata sporu olan gevşekliği bir kenara bırakan Sarp denilen çocuk kafasını sallayıp yemeğine döndü.
"Siz işinize bakabilirsiniz. Kusura bakmayın " dedi genç adam bana dönerek. Kafamı sallayıp işime geri döndüm.
Normalde o adamı daha çok hakarete boğardım ama her iş yerinde olduğu gibi müşteri her zaman haklıdır zırvalığı yüzünden bir şey demiyordum .
Saat 22.00 olduğunda restorandan çıkmıştım. Normal kapanış saati 2-3 ü buluyordu ama ben olabildiğince erken çıkıyordu. Restorandan çıkınca Ali'nin beni beklediği yöne doğru ilerledim.
"Nasılsın güzelim? " dedi elimi tutarken . Yan tarafımda durduğu için bedenimi kendisine yasladım.
"İyiden hallice kötüye direkt." dediğimde gülüp saçlarımı karıştırdı.
Beraber eve doğru yürürken kırmızı ışıkta durmuştuk. Yayalar için yanan yeşil ışıkla yola doğru hareket edecekken bir anda ne olduğunu anlamadan büyük bir gürültü kopmuştu.
Beni bedenine hapseden Ali ile kafalarımızı kaldırdığımızda birbirlerine çarpmış iki araba vardı.
Yolda hiç bir Allaha 'ın kulu yoktu.
Ali önce benden ayrılıp hasar kontrolü yaptı bir şey olmuş mu diye sonra ikimizde arabalara yöneldik. Etrafta tek tük insan vardı ama kimse yaklaşmıyordu.
Yan tarafta elinde telefon ile bekleyen kıza " Polisi ambulansı ara çabuk." diye bağırınca korkudan titreyen kız hemen kafasını sallayıp telefonuna sarılmıştı ama daha tutamıyordu bile. Korkudan olduğunu düşünüp Ali'ye döndüm.
"Ali ambulansı çağır hemen . Sonra da diğer arabada ki kişinin durumuna bak."
Ali kafa sallayıp telefonunu çıkarırken ben çoktan arabaya yaklaşmıştım. Ali ile birlikte ilk yardım konusunda bilgimiz vardı. Hiçbir zaman boş dirmayi sevmediğimiz için kurslarına gidip öğrenmiştik.
Arabanın yanina yaklaştığında ön ve sürücü kısmı yamulmuştu. Arabanın kapısına doğru yöneldim hemen. Çarpmanın etkisiyle kırılınca kolayca açılmıştı. Genç bir çocuk vardı arabada . Vakit kaybetmeden nabzını kontrol ettim. Derin bir nefes çekip gözlerimi kapattım . Çok şükür ki yaşıyordu.
"Nisan bu çocuk sıkışmış. Kan kaybediyor birde." Ali'nin sesi ile korku ile yanına gittim. Kafasından aşağı bir ip gibi kan akıyor aynı zamanda da bacak kısmı sıkışmış görünüyordu. İstesek de bir şey yapamazdık ama diğer çocuğu çıkartabilirdik.
"Dur Ali. Önce diğer genci çıkaralım gel buraya ."
Genç çocuğun kafasını tutup sabitledim. Eğer bir milim yanlış bir kıpırdanma olursa boynuyla ilgili sıkıntı olabilirdi.
Baş parmaklarımla yanaklarından sabitlediğim ellerim ile diğer parmaklarımı da boynuna doğru sabitleyip durdum. Ali de gencin bedenini dikkatlice kucaklayıp asfalt zemine yatırdık. Bedenini kontrol ettim hemen. Sadece başı kanıyordu ve belki biraz bacakları sıkışma sonucu zarar görmüş olabilirdi.
"Diğer çocuğa bakalım Nisan." dedi Ali.
Kafamı sallayıp arabaya yaklaşırken aniden kalbime giren ağrıyla sendelendim. Bu da neydi ? Fazla adrenalinden olsa gerek kalbim ağrımış olmalıydı. Kendimi silkeleyip hızlı bir şekilde arabaya gitmeye çalıştım .
Yüzü kan olan kumral bir gençti. Çocuğu incelemeyi bir kenara bırakıp arabanın yolcu tarafına geçtim. Ali ile birlikte kapıyı açıp koltuğa oturdum.
"Ali bana bir şey ver kanamayı bari durduralım. " Ali yerde olan çantalatımıza ilerleyip benim çantamdan tişörtümü çıkartmıştı. Elime verdiği tişörtü kafasına dikkatlice bastırdım. Değişik bir şekilde üzerime bir ağırlık çökmüştü. Gencin kafasına yavaşça değdirmeye devam ederken çok geçmeden etrafı siren sesleri aldığında küçük bir topluluk oluşmuştu. İki ambulanstan çıkan görevliler yerde yatan gence ve bize doğru hareketlenmişlerdi. Bize gelen görevli ile arabadan çıkıp kendimi soğuk asfalta atıp nefeslenmeye çalıştım. Kendimi ne kadar kastıysam nefesim düzensizleşmişti.
"Hanımefendi siz iyi misiniz?" kafamı kaldıran kişiyle kendimi geri çektim.
"Ben iyiyim. "
Ayağa kalkıp ambulanlara yaklaştım. Ali de görevlilere çarpışmanın nasıl olduğunu açıklıyordu.
Yanına gidip koluna tuttum.
"Ali bizde gidelim tek bırakmayalı. İyi olduklarından emin olalım. Ailesi başlarına geçince eve gideriz."
"Tamam . Bakar mısınız bizde ayrı ayrı binebilir miyiz? Şu an aileleri yok ve birileri başlarında olsa iyi olur."
Bize bakan görevli abi önce bı tereddüt etse kafasını sallayıp gelin dedi.
Hemen yerden çantamı alıp önümde ki ambulansa bindim. Kumral gencin üzeri çok kan olmuştu. Nedensizce yüzü bana çok tanıdık geliyordu. Acaba bizim okuldan bir genç miydi? Ya da restorantın daimi müşterilerinden mi acaba? Kafamı sallayıp düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. Şu an kim olduğu önemli değildi. Hastaneye vardığımızda hızla ambulanstan inip acil servise doğru genci götürmüşlerdi. Hastanenin bekleme sandalyelerine oturup telefonumu çıkardım. Ali'yi arayacakken karşıdan geldiğini görünce tekrar cebime koymuştum. Yanına gelen Ali direkt bana sarılmıştı. Çok zordu. Kaldırımda yürürken bir anda kendimizi başka bir olay içerisinde bulmuştuk ve gerçekten şok olmuştuk.
Servisten çıkan hemşireyi görünce ayağa kalktım hemen.
"Durumları nasıl? "
"Şu an gençlerden birinin durumu iyi ama diğeri ameliyata alınacak " hangi hasta olduğunu bilmiyordum ama korkudan elim ayağım titremişti. Yanımızdan geçip giden hemşirenin ardından önünde ki kapıdan ağzında büyük bir hortum ve daha bir çok şey ile o kumral genç çıkmıştı. Başının yanında hala benim tişörtüm vardı. Bu görüntü ile elimi tam ağzıma gidecekti ki elimin içinde ki kanları gördüm. Tırnaklarımın içine girmiş ve kurumuştu. Ali benim halimi görmüş olmalı ki sıkıca bana sarılarak göğsüne doğru çekti.
"Hadi bı elini yüzünü yıka yine geliriz. " dedi.
Kafamı salladım Ali ile birlikte tuvaletlere gidip içeri girdim. Aynada kendimi gördüğümde yüzümde de kan izleri vardı ama elimde ki kadar değildi. Ne kadar korkunç görünmese de korkmuştum. Hemen ellerimi yıkayıp yüzüme de bir sürü kez su attım. Kendimi biraz daha iyi hissetmiştim.
Tuvaletten çıktığımızda aklıma diğer genç gelmişti.
"Ali diğer gence de bakalım. Onun durumunu da öğrenelim olur mu?"
"Tamam güzelim." Yanağından öpüp gencin oda numarasını öğrenmek için danışmaya sormuştuk. Bildiğimiz kadar ile bir sorunu yoktu.
Odaya yaklaşınca koridorda iki tane kocaman adam ile karşılaştık. Oldukça büyük ve korkunç bir sertlik ile koridordan onlara yaklaşan bize baktılar.
Çekingen adımlar ile odaya yaklaştığımız da ikisi de bir adım ileri çıkıp bize baktılar.
"Merhaba." dedim ne diyeceğimi bilemediğim için.
"Kimsiniz?" Adam tuhaf aksanı ile konuşunca elimi kafama atmıştım. O an fark ettim ki şapkam kafamda değildi. Bunu nasıl fark etmemiştim ki ben? O sırada Ali bir adım öne çıkıp "Burada yatan gence yardım etmiştik biz. Durumunu merak ediyorduk."
"Burada durun. Erol sen burada dur. " diyen adam içeri girince diğer adam ile baş başa kalmıştık. Bir Allah 'ın kuluna geçmiyordu ki koridorda. Adamın korkutucu yüzüne bakmamak için resmen koridoru kalite kontrol yapmıştık.
Odanın kapısı açılınca içeriden aynı adam ve bir başka adam daha çıkmıştı.
"Merhaba?" dedi elini uzatarak. Kır saçlarıyla yaşından çok karizmatik görünen adam ile Ali elini uzattı.
"Merhaba. Burada ki gencin durumunu öğrenmek istiyorduk. Çarpma anını gördük ve arabadan çıkartan bizdik. Merak ettik. "
"Oğlumu siz mi kurtardınız ?"
Ben kafamı sallarken Ali "Evet arkadaşım ve ben" dedi beni de göstererek.
"Gelin bakalım. " arkasını dönüp odaya girince peşinden ilerlemiştik.
Odada sadece bir yatak ve ucunda da masa vardı . Yatakta bedeninin yarısı örtünün altında kalan gence baktım. Gözleri açıktı. Demek ki gerçekten durumu çok kötü değildi.
İçeriye girer girmez dikkatini çekmiş olmalıyız ki bize bakıyordu .
"Merhaba. Kendini nasıl hissediyorsun?" dedi Ali kafasına ve kollarına bakarken.
"İyiyim teşekkürler. Yardımınız için çok minnettarım."
"Bir şey değil. Kim olsa aynını yapardı. Biz sadece durumunu merak etmiştik. İyi olduğuna göre biz gitsek iyi olur. "
"Tekrar teşekkür ederim. "
Odadan çıktıktan sonra en azından iyi diye şükür etmiştim. Diğer gencin durumunu öğrenmeye gitmeden önce kantine gidip bir su almıştık. Tekrar yukarı çıkıp danışana nerede olduğunu sorduk. Ameliyata şimdi alındığını ve yerini söylemişti. Ali ile birlikte ameliyat edildiği kata geldigimizde aynı biraz önce ki adamlar gibi adamlar koridorda bekliyordu. Ali ile tam anlayamadığımız için yine de ilerledik. Koridorun sonunda bir kadın ve dört erkek vardı. Büyük ihtimalle o gencin ailesiydi. Koridorda ilerlerke koridorun başında bize bakan adamlar ne kadar gerilmeme sebep olsa da yinede ailenin yanına gitmiştik. Kadının ağlama sesi o kadar acıydı ki dayanamamıştım. Benim de gözlerim dolmuştu. Yanında onu teselli etmeye çalışan kişi belli ki kocasıydı.
"Mahir, oğlum." Kadın cümlesinin devamını getirememişti.
"Hiçbir şey olmayacak. Üzülme sen." Sert sesi ile konuşan adamla irkilmiştim. Ali gerildiğimi anlamış olmalı ki elimi tutup yanına çekmişti. En sonunda ben dayanamayıp konuşmuştum.
"Merhaba."
Tek tek kafasını kaldıran aile ile yutkunmadım değil. Bize anlamaya çalışır gibi bakarken ben kadın ile göz göze gelmiştim. Kadının ağlaması durmuş bana bakıyordu ama bir sorun vardı ki öyle bir bakıyordu ki gittikçe yüzü beyazlıyordu. Hepsi bize dönmüştü ama kadın ayağa kalkınca herkesin dikkati ona çekilmişti. Ağzı ile doğru orantılı şekilde gözleri de açılıyordu. Ayağa kalkmış aksak bir adım ile bize doğru yaklaşırken arkada ki adamalrdan biri kadına doğru "Anne." demişti. Kadın kimseyi duymazken bize doğru gelmeye devam etmişti. Tam önümüzde durduğunda hala bana bakıyordu. Ali'yi de es geçip elini bana doğru kaldırdı.
"Seenn." dedi titreyerek. Daha fazla yaklaştığında şu anda da dip dibeydik ama elim hala Ali deydi.
"Nisan." Ben daha adımı seslenmesine şaşıramadan kadın üzerime doğru bayılmıştı. Benim vücuduma göre bana ağır oluşu ile ikimizde yere düşmüştük.
"Anne."
"Merve."
"Nisan."
Ali ve diğerleri bize yardım ederken kadın için hemen bir sedye istemişlerdi. Ben Ali'nin desteği ile ayağa kalkarken biraz önce olanları anlamlandıramamak bir yana konuşamıyordum da. Adımı nereden biliyordu ki?
Ali beni koridorda ki sandalyeye oturtup yüzümü kendine çevirmişti.
"Güzelim iyi misin bir gösterelim mi bir şey var mı diye."
Yine bir şey diyememiştim ama hayır anlamında kafamı salladım.
Kadını götürdükleri de yanında da o gençlerden ikisi gitmişti. O eşi olduğunu düşündüğüm adam ve diğer genç adam bize doğru tekrardan gelmişlerdi.
"Siz kimsiniz?" dedi adam sert sesi ile. Ben adama bakmaya korktuğum için yere bakıyordum.
"Merhaba efendim. Ben Ali bu da arkadaşım Nisan. Burada bugün olan kazada yaralanan gençlerden biri için gelmiştik. İlk biz gördüğümüz için yardım etmiştik durumlarını merak ettiğimiz için gelmiştik. "
"Sağ ol kardeşim. Şu an belli değil durumu. İsterseniz gidebilirsiniz her şey için teşekkürler." diyen adamla kafamı kaldırıp.
"Hayır?" dedim. Göz göze geldiğim adam ile ne kadar kokrsam da konuşmaya devam ettim.
"Onun durumunun iyi olduğunu öğrenmeden gidemem." dedim. Ali yanıma tekrar oturup beni kendine çekmişti. Bir gece de olabildiğince çok şey yaşamıştık ve ben biraz korkmuştum.
Bir süre kimseden ses çıkmamıştı. Kafamı Ali'nin omzundan çekip kaldırmıştım. O da saçlarımı geri çekip gülümsedi bana. Bende iyi olduğumu en azından hissettirmek için bir tebessüm yollayıp kafamı kaldırdığımda bana ciddi ciddi bakan adam ile tekrar göz göze geldim. Bana bir şey görmek ister gibi bakıyordu.
"Senin adın?" dedi adam bana bakarak. "Gerçekten Nisan mı?" Neden böyle bir soru sorduğunu anlamamıştım ama kafamı salladım.
"Evet Nisan." Yanında ki genç de bana bakıyordu ama ben hala anlamamıştım olayı. Ali elini belime atıp beni yine kendine doğru çekmişti.
"Bir şey mi oldu niye bakıyorsunuz?" Ali rahatsız olduğum için sert bir şekilde dile getirdiği sorusu ile biraz da sinirli gibiydi.
"Birine benzettim." dedi adam. Tekrar konuşacakken önümüzde ki odanın kapısı açılmıştı.
"Acil 0 Rh (-) kana ihtiyacımız var. Aranızda var mı?" Doktorun sorusu ile heyecanla ayağa kalktım.
"Ben. Benim uyuyor." dedim.
Adam bu durum onu çok mutlu etmiş gibi. "Harika hemen hemşire arkadaşımız yardımcı olsun size."
Doktor tekrar içeri girerken hemşire bana doğru geliyordu ki bekleyen adam ona bir şey söylemiş ve hemşire de kafasını sallamıştı.
Yanıma gelen hemşire beni bir odaya alıp kolumu açmamı istemişti. Sweetimin kolunu sıyırıp uzattım. Hemşire koluma bir şey bağlayıp yumruk yapmamı istemiş ve iğneyi sokmuştu. Aldığı kan ile biraz başım dönsede en son bir kez daha iğne sokup küçük bir şırınga ile tekrar kanımdan almıştı. İğne yerini çıkartıp pamuk bastırdıktan sonra bana bir süre ayağa kalkmak ve masada ki meyve sularından içmemi söylemişti.
Bende dediğini yapıp bı on onbeş dakika yatmış ve meyve suyu içmiştim. Biraz kendime gelince ayağa kalkmıştım. İlk kalkışta başım biraz dönmüş ve gözüm kararmış olsa da hemen geçmişti.
Odadan çıkıp tekrar aynı koridora gitmiştim. Ali oturuyor diğer iki adam ve sonradan gelen bir adam da dahil ayakta duruyorlardı.
"Ali?" Ali ve diğerleri benim geldiğimi fark ettiklerinde bana bakmışlardı. Ali hemen yanıma gelip beni sandalyeye oturtmuştu.
"İyi misin güzelim yüzün beyazlamış. " dedi eli ile anlıma ve yanaklarıma dokunurken.
"İyiyim sorun yok." dedim arkama yaslanırken.
"Teşekkürler kan için." diyen genç adamla küçük bir baş selamı vermiştim. Maksadım benim için rica ederim anlamı taşıyordu.
Dakikalar geçtikçe geriliyor ve korkuyordum. Genelde bu gibi durumlarda hep kulağım ile oynardım ve yine aynı durum oluyordu elim bı kulağıma bir saçıma gidiyordu. Yine kulağıma gittiğinde karşımda ki kişiler ile göz göze gelince elim hava da kalmıştı. Hepsi de değişik şekillerde bana bakıyorlardı. Ne olduğunu anlamıyordum niye baktıklarını da anlamıyordum ama bir şey döndüğü kesindi. Beni bir yerden tanıyor olabilirlerdi. Ama bende görsem tanırdım. Nereden biliyorlardı beni?
Tekrar kapı açıldığında herkes ayağa kalkmış doktara doğru ilerlemiştik.
"Oğlumun durumu nasıl?"
"Merak etmeyin Mahir bey her şey yolunda. Ameliyat başarı ile gerçekleşti. Zamanında kan takviyemizde işimizi kolaylaştırdı. Bir gece yoğun bakımda kalacak yarın uyandırırız. Geçmiş olsun." deyip çıkan doktorun arkasından çok şükür demiştim. Ali ile birbirimize bakıp mutlu bir şekilde sarılmıştık. Mahir bey olduğunu öğrendiğim adam bize doğru yaklaşınca ona dönmüştük.
"Teşekkür ederim. Hem yardımınız için hemde kanınız için." Elini bana uzattığında bir süre baksam da kabalık olmaması için bende bana uzattığı eli tutmuştum. Bir süre eli elimdeyken gözlerime bakmış bana uzun sayılabilecek bir zaman dilimi sonrası elimi yavaşça çekmiştim.
"Tekrardan geçmiş olsun. İyi olmasına çok sevindik. Biz artık gidelim. İyi akşamlar. " dedim.
Ali elimi tutup koridora doğru ilerlerken hem bana hemde Ali ile birleşen elerimize bakıyorlardı.
Kafa selamı verip koridordan çıkmıştık. Ali ile birlikte hastaneden çıkarken üzerime hem ağırlık hemde bir hüzün çökmüştü.
"İyi misin güzelim ." Hastaneden çıktığımızda Ali'nin sorusu ile gözlerim dolmuştu. Korkudan, kendimi sıkmaktan yorulmuş ve şu an boşalma yaşıyordum.
"Çok korktum." dedim ellerim ile yüzümü kapatıp ağlarken. Ali o halime dayanamayıp oy kuzum diyerek bana sarılmış benim ağlamam bitene kadar da hiç bırakmamıştı beni. Sonunda kendime geldiğimde yüzümdeki yaşları ve sümüğümü pantolonunun cebindeki mendile sildim. Kafamı kaldırıp Ali'ye doğru parmağımı kaldırdım.
"Bak sakın ama sakın sen bu gece ki gibi bir olay yaşamıyorsun. Kalbime inecekti ya." Ali dediğim şey ile keyiflenmiş olmalı ki gülerek bana bakıyordu.
"Emredersiniz Nisan hanım sen dersinde ben yapmaz mıyım?" dedi gülerek.
"Ya dalga geçme." Beni kolunun altına alıp ilerlerken.
"Etmiyorum, etmiyorum. Hadi şuradan bi taksi çevirelim de cebimizde ki son parayı da sokağa saçalım." dedi
Bende onun yönlendirmesi ile taksilere doğru ilerledim.
Bu gece iyi bir uykuyu hak etmiştim. Eğer uyuyabilirsem.
[][][]
Yazar'dan...
Şehzade ailesi aldıkları telefon ile hastaneye gitmek için yola koyulmuşlardı . Ailenin en küçük üyesi Karan 'ın kaza yaptığını öğrenince ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Hemen arabalara binip hastaneye gitmişlerdi.
Oğullarının ameliyathanede olduğunu öğrendiklerinde herkes perişandı. Bu nasıl olmuştu ne ara olmuştu bilmiyorlardı ve bu onları deli ediyordu.
Hastane koridorunda güzel bir haber almak için bekleyen aile perişandı. Merve Hanım'ın ağlamalarını telkin etmeye çalışan Mahir bey bile güçsüzdü. Oğlu canı içerideydi nasıl iyi olsundu.
Bir süre daha aynı şekilde ilerlerken koridorda bir ses duyulmuştu.
"Merhaba."
Herkes sesin geldiği yöne baktığında iki genç görmüşlerdi. Merve Hanım gelen iki gençden kız olanına baktığında dona kalmıştı. Bu olabilir miydi? Karşında ki canı bitanesi Nisan'ı olabilir miydi. Zaman sanki durmuş gibi Merve Hanım ayağa kalkmış ve kıza ilerlemişti. Kulakları uğulduyor, nefes alışı yavaşlıyordu. Merve Hanım'ın bu halini gören diğer oğulları ve eşi ise şaşkındı. Onlarda kızı benzetmişlerdi ama Merve Hanım emin gibiydi. Merve hanım kızın tam karşısına geldiğinde bir süre gözlerine bakakalmıştı ve sadece kıza seslenmiş ve üzerine doğru bayılmıştı.
"Nisan."
Kız ile birlikte düşen eşini gören Mahir Bey hemen doktoru çağırmış oğlu Emir ve Ömer'i de annelerinin başına yollamıştı. Kuzey ve Mahir Bey ne kadar korksalarda oğulları Karan'ı bırakmazlardı.
Mahir bey karşısında oturan iki gence baktı bir süre kimdi bunlar neden buraya gelmişlerdi.
"Kimsiniz siz?"
Ali karşısında ki adama karşı olayı anlatmış, iyi olduğunu öğrendiğinde de gideceklerini söylemişti.
Birbirine sarılarak oturan gençlere bakmaya devam etti Mahir Bey. Belli ki sevgililerdi ama kız, kızı o kadar tanıdık geliyordu ki.
Üstüne birde Merve Hanım'ın ona Nisan demesi Mahir Bey'in aklına bir şeyler getiriyordu.
Bir zaman sonra Karan normal odaya alınırken orada bekleyen iki genç de iyi akşamlar dileyip gitmişlerdi. Mahir Bey oğlunun ve eşinin durumlarını kontrol altına aldıktan sonra yönetime doğru yol almıştı. Müdür yazan kapıyı bir kez tıklatıp açan Mahir bey ile odaya gireni gören müdür hemen ayağa kalkmıştı.
"Mahir bey hoşgeldiniz efendim, çok geçmiş olsun. "
Sert bakışlarını karşısında ki adama yönlendiren Mahir Bey kafasını sallayarak sağ ol demişti.
"Size dediğim bir şey vardı. "
Adam Mahir Bey'in ne demek istediğini anlamış kafasını sallamıştı.
"Test için sizin de kanınıza ihtiyacımız var. Aldıktan hemen sonra başlanacak."
Mahir bey kafasını sallayıp kan vermek için gelen hemşire ile hemen vermiş ve önce eşinin yanına gidip durumunu kontrol etmişti.
Merve hanım yatakta yatarken tavana bakarak hem ağlıyor hem de gülüyordu. Başında ki oğlu Ömer ve Emir ise bu duruma biraz korkuyorlardı.
"Merve'm" Mahir Bey'in sesini duyan Merve Hanım hemen eşine baktı.
"Mahir."
El ele tutuşup eşinin anlına buse kondurdu Mahir Bey. Merve Hanım heyecanla konuşmaya başlamıştı.
"Mahir o kız benim kızım. Buldum Nisan 'ımı. " Ağlayarak kurduğu cümle il Mahir Bey de eşi ile aynı düşüncedeydi.
O sırada duydukları ile şaşırarak birbirlerine bakan Emir ve Ömer
"Kardeşimiz mi?" demişlerdi.
Mahir bey ve Merve Hanım kendinden emin bir şekilde kafa sallamıştı.
"Bu benim kızım eminim. Bana benziyor Karan'ıma benziyor tıpa tıpı."
Emir ve Ömer kızı tam incelemedikleri için bu benzerliği fark edememişlerdi.
"Emin miyiz? Bundan önce de iki kere yanıldık." Emir'in cümlesi ile Mahir Bey
"Test yaptırıyorum şu anda. Ama yine de bende hissediyorum. O kız bizim kızımız."
Mahir Bey'in kendinden emin konuşması Merve Hanım'ın hem üzgün hem mutlu olması ve Emir ile Ömer'in ne düşüneceklerini bilemedikleri bı ana sokmuştu. On dakika sonra Merve Hanım'ın serumu bitmiş soluğu normal odaya alınan Karan'ın kapısında bulmuşlardı. Büyük abileri Kuzey bekliyordu başını. Ona da olan biten anlaşıldığında o da katıldığını söylemişti. Bu sohbetin ortasına Kuzey merakla bir soru atmıştı.
"O çocuk peki sevgilisi miydi?"
Mahir Bey şu an ne diyeceğini bilemiyordu. Bilmiyorlardı daha o kızın kızları olup olmadığını ama olsa bile bir şey diyebilirler miydi? Kaşlarını çattı. Bunca zaman hiç aklına gelmemişti bir erkek ile sevgili olacağı.
Geçen bir saatin ardından hala Karan'ın odasının önünde bekliyorlardı. Mahir Bey ne kadar eve gitmelerini söylese de Merve Hanım ve oğulları itiraz etmişlerdi. Karan gözünü açana kadar burada durmak istemişlerdi. Sessiz bekleyiş devam ederken koridordan hastane doktorunun geldiğini gördüler.
"Mahir Bey."
Mahir bey ayağa kalkıp doktora doğru yöneldi.
"Buyrun."
"Test sonuçları çıktı."
Bu cümleyi duyan aile üyelerinin hepsi ayaklanmış ve doktorun yanına gelmişti.
"Sonuç. Sonuç ne doktor bey."
Merve Hanım'ın korkudan ve heyecandan sesi titremis ama yine de sorabilmişti.
Doktor gülümseyerek aileye baktı. "Sonuçlar pozitif çıktı. Babalık testi %100 uyumlu çıktı. "
Bu cümle ile herkes donakalmış ve ne yapacaklarını bilememişlerdi. O sırada herkesin aklında ki o cümleyi sese döken kişi de Emir olmuştu.
"Ne yani meleğimizi bulduk mu?"
[][][]
Bölüm sonu...
|
0% |