@fymavili
|
Keyifli okumalar 💙 [][][]
"Şimdi anladın mı ?" dedim önümde ki Yasin 'e.
Cevap gelmediğini fark ettiğim de kafamı kaldırıp sırıtarak bana baktığını gördüm. Derin bir nefes alıp elimde ki kalemi test kitabının ortasına koyup ellerimi göğsümde bağladım.
"Sen matematik çalışmak istediğine emin misin? Her sorduğum soruya yanlış cevap veriyor ya da cevap vermiyorsun?"
Bir kaç öksürük ile boğazını temizleyen Yasin ; "Bilsem zaten sana sormazdım değil mi ama?" dedi gülerek . Tek kaşım hava da ona öylece baktım ."Az önce altının karesini sordum. Ve sen kırk iki dedin ." dedim ciddi bir şekilde . Bugün günlerden cuma idi ve ömrümde ilk kez bir cuma günüm zehir olmuştu. 12-B sınıfından olan Yasin matematiğinin kötü olması nedeniyle öğle arasında yardım talep etmişti ve bende kabul etmiştim. Nereden bileyim her sorduğum soruya verdiği cevaplarla benim beynimden bir bir nöron eksileceğini .
Resmen mal olmuş çıkmıştım. Ve biz yarım saatte altı soruyu en az on kez tekrar etmiştik. Yok yani bu beyin ile bu kadar sınıf nasıl atlamıştı bu çocuk?
"Eeee...öyle mi oldu?" dedi ensesini kaşırken.
"Gün ışığım!" Yanağıma değen dudaklar ile kıkırdamıştım. Ali yanımda ki sandalyeyi çekip oturdu.
"Nasılsın? " dedim yorgun yüzüne bakıp. Futbol antremanına gitmişti ve çok yorgun görünüyordu.
"İyiyim güzelim iyiyim. Hayırdır Yasin ?" dedi varlığını bile unuttuğum Yasin 'e .
"İyi dir. Sen nasılsın? " dedi elinde ki kalemi çevirerek. "İyiyim. Hayırdır ne işin var burada?" Konunun nereye varacağını anlayamadığım için elimi Ali'nin koluna koydum. "Matematik sorusu sordu Ali." Önce bana bakıp sonra alayla gülen Ali; "Matematik ve sen? Kimi kandırıyorsun Yasin. Uza ve bir daha seni Nisan 'ın yanında görmeyeyim. " dedi sonlara doğru sertleşen sesiyle. Masanın üzerinde bulunan kitabı eline alan Yasin kalkarken önce Ali'ye bakıp güldü ve bana dönerek. "Teşekkür ederim yardımın için. Görüşürüz sonra." dedi ve gitti. "Gerizekalı mahluk bilmiyoruz sanki iki kere ikinin beş olduğunu iddia eden salak tayfadan olduğunu." "Biliyor musun İskoçyalı Bilim Adamları 'iki kere iki beş olabilir mi?'sorusuna cevap aradığını. " dediğim de tuhaf tuhaf bana baktı .
"Yine başlama Nisoş. Ben senin kadar kültürlü değilim kızım . O kadar bilmiyorum. Neyse sen bir daha bu lavuk ile yan yana gelme tamam mı? "dediğin de kafamı salladım. "Tamam."
Az çok tahmin ettiğim için hiçbir şey dememiştim. Başkalarıyla uğraşmak istemiyordum. Zil çalınca sınıfa çıktık. Bütün gün okulda hem ders çalışıp hem de test çözdükten sonra çıkış zilinde Ali ile birlikte iş yerlerine doğru yürüyerek gitmeye başladık. Bir an sanki biri tarafından izlenme hissi ile arkamı dönüp boş sokağa baktım . Hani böyle bakmazsınız ama izlendiginizi hissedersiniz ya. Öyle bir şey hissetmiştim. "Nereye bakıyorsun Nisoş?" Ali'nin sesiyle önüme döndüm. "Bir ses duydum sandım. " Kafasını sallayan Ali de kontrol amaçlı arkaya bakmış ve elimi tutup iş yerlerimize kadar konuşmamıştık. Restorantın önüne geldiğimizde saçlarımı karıştıran Ali;
"Çıkışta Salih 'in yanına gidecektim. Sen de gel istersen?" Kafamı iki yana salladım. "Olmaz Ali bugün eve gideceğim geç gidersem kızarlar ."
"Öyle olsun . Bir şey olursa hemen beni ara tamam mı? " dedi sarılarak. "Ali?" "Hıı?" "İyi ki varsın. " Geri çekilen Ali kollarımın iki yanından tutup yüzüme baktı. "Asıl sen iyi ki varsın be güzelim. Şu boktan hayatta ki tek dayanağımsın . Bu zamana kadar her durumda yanımda oldun. Bundan sonra da hep beraber olacağız. Seni seviyorum ve kimsenin seni üzmesine izin vermem . Hadi git artık yav duygusal anlardan hoşlanmıyorum. " dedi gülerek. Kafamı sallayıp yanaklarını öptüm ve personel girişi olan yerden restoranta girdim. Her zaman ki giydiğim bol kot pantolon ve bol switin üzerine işte kullandığım önlüklerden birini geçirdim.
Nadir bulunan renkte olan sarı saçlarımı tek elimde toplayıp şapkamın altına sokuşturdum.
Aynada kendime baktığımda memnun bir şekilde diğer garsonların yanına gittim. İki saatin sonunda yorgunluktan ölmüştüm . "Nisan masa yirmidört! " Sağdık Ustaya kafamı sallayıp cebimde ki küçük defter ve kalemle masaya ilerledim . Masada dört genç adam vardı. Umarım şu her zaman gelen genç ve zengin tayfa değildir çünkü her zaman dalga geçerler ve giderlerdi. İşlek bir restorant olduğu için zengini, kekosu ,genci ,yaşlısı herkez gelirdi. Bundan ötürü şımarık tayfada genellikle çok olurdu.
Masaya ulaştığımda genç adamların yüzüne bakmadan sahte ,seviyeli bir tebessüm ile konuştum.
"Ne isterdiniz efendim? " dedim elim dediklerini yazmak için defterin üzerinde gözüm kalemimin ucundaydı. Hâlâ ses çıkmayınca kafamı kaldırıp dört genç adama baktım. Sanki uzun zamandır görmedikleri arkadaşlarını görmüş gibi parlak ve özlem dolu gözlerle bana bakıyorlardı. Ürkmedim desem yalan olurdu. O nasıl bakıştı.
"Şey bir şey ister misiniz?" demem ile hepsi sanki rüyadan uyanır gibi irkildiler ve hepsi bir tarafa bakmaya başladı.
"Hepimize soğuk içecek getirsen iyi olur aslında. " diyen genç adamı onaylanıp masadan uzaklaştım. Sanki bir yerden gözüm ısırıyordu ama... Soğuk içecek mi? Aralık ayındaydık. Boşverdim ve elimde ki kağıdı servis tezgahını koydum. Kağıdı alan aşçı yamaklarından biri içeri girince arkamı dönüp tezgaha yaslandım ve etrafa göz gezdirim. Gezdirdim gezdirmesine de bana bakan dört çift göz ile öylece kala kaldım. Sapık mıydı bunlar ya? Ya da ben biraz paranoyak olmuştum.
"Sipariş hazır. " diyen kızla elinde ki tepsiyi alıp masa yirmi dörde doğru ilerledim. Masanın yanına geldiğimde elimde ki içecekleri tek tek önlerine koyup geri çekildim .
"Afiyet olsun." deyip gidecekken elimden tutan çocukla hemen elimi çektim. Kaşlarım çatık elimi tutan kumral gence baktım . Dudağında hafif kabuk bağlamış yara ve kaşında küçük bandaj vardı. "Aslında hatırlarsın diye düşündüm ama. " dedi gergin bir ses tonuyla . Masada ki diğer adamlara baktığımda hepsinin gergin olduğunu fark ettim. Neydi bunları geren konu? "Kusura bakmayın tanışıyor muyuz ?" dedim elimde ki tepsiyi sıkarken . Aslında tanıdık geliyorlardı ama...
Şimdi hatırlamıştım. Bu o kazada ki yapan çocuktu. Yüzünde ki yaralar da durumu açıklıyordu. "Sen kaza yapan gençsin. Nasılsın iyi misin bir şey yoktur umarım." dedim içtenlikle gülümseyerek . Öyle le şapşal bir ifadeyle gülüyordu ki. Sanki dalmış gitmiş gibiydi. Masada ki diğer genç adamlara baktığım da onların da bu gençten farkı yoktu. Hepsi yüzlerinde ki gülümsemeyle bana bakıyorlardı. Acaba kardeşlerini kurtardığım için mi böyle davranıyorlardı ? Başka bir şey düşünemiyordum . Gergin bir bekleyişin sonunda çocuk gülümseyerek bana cevap verdi. "Teşekkür ederim iyiyim senin sayende." "Tanışmadık ben Nisan ." dedim. Hemen elimi tutan genç adamla gülümsemeden edemedim. "Ben de Karan. Bunlar abilerim Kuzey, Ömer, Emir." başımı sallayarak diğerlerine de selam verdim. "Güzelim. " belimden tutan Haydar abime döndüğüm de sorgularcasına masada ki genç adamlara bakıyordu . "Efendim abi?" dedim . "Bir sorun mu var ?" "Hayır yok abi kendileriyle tanışıyoruz." dedim. Her müşteri ile böyle sohbet etmediğim için bir şey olduğunu düşünmüş olmalıydı. "Anlıyorum. Afiyet olsun beyler." Bakışlarımı Haydar abimden alıp masada kilere çevirdim. Kaşları çatık Haydar abime bakıyorlardı. Noluyordu bunlara? "Sağ olun." diyen Kuzey Beydi . "Abicim benim işim çıktı . Birazdan gelirim. Haberin olsun." deyip yanağımı öptü. Gülümseyerek kafamı salladım . Yanımdan giden Haydar abim ile masadakilere dönüp; "Size afiyet olsun. İşimin başına dönsem iyi olur. Tanıştığımda memnun oldum. Ayrıca iyi olmana da sevindim karın tekrardan geçmiş olsun. Görüşürüz. " dedim ve gitmek için arkamı döndüm. Arkamdan belli belirsiz Görüşeceğiz meleğim gibi bir şeyler duysamda yeni gelen bir aile masa sekize oturunca onlar ile ilgilenmeye başladım. [][][]
"Çok teşekkür ederim Nisan sen olmazsan bunları bitiremezdim."
Bu kaçıncı teşekkürüydü bilmiyordum. Saat dokuza gelirken restorant yavaş yavaş boşalmıştı ve ben de dinlenmek için mutfakta oturuyordum. İşte o sırada tek başına bulaşık yıkayan Elif'i görünce yardım etmek için kollarımı sıvamıştım. Ve abartısız başladığımdan beri teşekkür ediyordu. "Sorun değil Elif. Hadi benim çıkış şaatim gelmiş . İyi akşamlar." deyip soyunma odasına girdim. Üzerimde ki önlüğü çıkarıp dolabıma koydum. Kafamda ki şapkayı çıkarıp düzgünce tekrar taktım. Çantamı alıp soyunma odasından çıkıp Haydar abimin benim için hazırlattığı odasına doğru ilerledim. Merdivenlerden çıkıp koridora ulaştığımda Haydar abimin odasının önünde dikilen üç tane büyük adam gördüm. Yani büyük derken şiş. Kocaman...kaslı ve iri? Aynen kaslı ve iri adamlardı. Kararsız adımlar ile odaya doğru ilerlerken üçünün de yüzü bana dönmüştü. Odanın önüne geldiğim de ilk yüz yüze geldiğim kişi esmer bir adamdı. Yüzü pürüzsüz olmasının yanında çenesini çevreleyen kısa sakalları vardı. Siyah gözlerini gözlerim ile birleştirdiğin de konuşma gereksinimi duymuştum.
"Merhaba. Abim ile görüşmek için geldiyseniz O çoktan çıktı. " dedim .
Gözlerim karşımda ki adam da asılı kalırken öylece bana bakması biraz rahatsız etmedi diyemezdim. "Haydar 'ın bir kardeşi olduğunu bilmiyordum. " dediğinde dudağımın içini ısırmıştım. Adam ne kadar yakışıklıysa seside bir o kadar muhteşemdi. Ve az da olsa aksanı vardı. Bu ise konuşma şekline farklı bir hava katıyordu...Allah aşkına ben ne diyordum böyle. "Öz kardeş degiliz." dedim. Elimi enseme koyup devam ettim; "Bugün erken çıktı. Önemli bir şey ise iletebilirim." Adam sadece yüzüme bakıyordu. Bu bakışmadan rahatsız olduğum için " İyi günler. " diyerek arkamı döndüm ve Haydar abinin benim için düzenlediği ikinci odaya girdim. Haydar abimin benim için aldığı kitapları çantama koyup fermuarını kapattım . Bu kitapları üniversite sınavına çalışmam için almıştı. Çantamı sırtıma geçirip odadan çıktım. Hızlı olmalıydım yoksa eve geç kalacaktım. En büyük korkum buydu. Babam geç kaldığımı gördüğünde beni bitirirdi . Ne yapacağı belli olmazdı. Montumu hızlıca üzerime geçirip çantamı sırtıma taktım. Çantam oldukça ağırlaşmıştı. Üniversite sınavına oldukça gayretli çalışıyordum ve Haydar abimin aldığı kitaplarla bu yılı kolayca geçirebilirdim. Aslında eve de götürebilirdim ama evdekilerin ne yapacağı belli olmazdı . İşimi şansa bırakmamak için bu odada saklıyordum .
Odadan çıkıp koridoru hızlıca geçtim.İkinci katta olduğum için asansör yerine merdivenlerden inmiştim. Bugün eve tek başıma gidecektim. Ali'nin Salih diye bir arkadaşı vardı ve onun ile buluşacaktı . Restoranttan çıktığımda soğuk hava yüzüme sertçe vurmuştu. Ellerimi cebime sokup taksi durağına doğru giderken arkamdan birinin seslendiğini duydum. "Nisan Hanım." Omzumun üstünden geriye baktığımda biraz önce içeride gördüğüm adamlar vardı. İkisi biraz geride iki arabanın yanında ayakta dururken esmer ve aksanlı konuşması olan adam ise onlara göre biraz daha ilerideydi. Kafam gibi bedenimide geriye döndürüp adama baktım . Karanlık havada sokağı aydınlatmak için kullanılan sarı ve beyaz ışıklar esmer teninde çok güzel yayılmış gece gibi bakan gözlerini parlatmıştı. "Efendim?" dedim adama bakarak. "Gideceğiniz yere kadar bırakabilirim." dediğinde kaşlarım havaya kalkmıştı. Beklemediğim teklif üzerine ne diyeceğimi bilemiyordum. Daha ismini bile bilmediğim adam iki adımda bana yaklaştığında istemsizce titreyen ellerimi cebimde yumruk yaptım. "Teşekkür ederim ama gerek yok. İleride ki taksi durağına gidiyordum zaten. " dedim titremediğine şükür ettiğim sesim ile. Normalde otobüsle giderdim. Çünkü taksiye para yetişmiyordu. Ama genelde bu saatlerde otobüsler çok fazla dolu olduğu için hiçbir zaman zamanında eve varamıyordum. Bundan ötürü bazen taksiyle gittiğim oluyordu. Adamın öyle bir havası, duruşu vardı ki ister istemez geriliyordunuz. Bir de öyle bir bakıyor ki gözlerime gözlerime yutkunmadan edemedim. "Israr ediyorum. Hem yukarıda ki kabalığımı telafi etmiş olurum." Ne kabalığından bahsediyordu ki. Alt tarafı sorduğum sorulara cevap vermemişti ama normal karşılamış kafaya bile takmamıştım. "Kabalık etmediniz. " dedim cebimde ki elimle şapkamın açıkta bıraktığı ensemi kaşıdım . Öyle ısrarcı bakıyordu ki. "Teşekkür ederim ama hiç gerek yok. " Arkamı dönüp restoranın biraz ilerisinde olan taksi durağına doğru yürümeye başladım. Taksi durağına geldiğimde içeride sadece bir tane beyefendi vardı. Sana doğru yönelip konuşmaya başladım. "Abi çalışıyor musunuz?" Adam bana dövdürüp üzgün surat ifadesi ile " Maalesef bacım taksici arkadaşlar birkaç olaydan dolayı görev yapmaya karar vermişler hiçbiri taksiye çıkmıyor Maalesef ben de burada beklemek zorundayım." dediğinde bir an ne diyeceğimi bilememiştim. Taksicilerin de grev yapacağı tutmuştu. Başka bir gün mü yoktu sanki. Mecbur bugün otobüsle gidecektim ama geç kalırsam ne yapacaktım onu bilemiyirdum. Babam genelde eve geç kaldığımda hiç hoş davranmazdı. Düşünceli bir şekilde otobüs durağına doğru gitmek için hareketlendiğimde ileride bana bakan o adamı tekrar gördüm. Gittiklerini düşünmüştüm ama hala orada bekliyor ve buna bakıyordu. Usul ve yavaş adımlarıyla bana doğru yaklaştı ve önümde durdu.
"Teklifimde hala geçerliyim eğer düşünüyorsanız." Dediğinde aracına doğru baktım. Evet beni eve olan olduğundan daha hızlı gidip götürebilirdi. Ama tanımadığım bir adamım arabasına binecek miydim? Aileme bile güvenmiyorken tanımadığım bir insana güvenmek kumar oynamak gibi bir şeydi. "Sadece evinez burakmak amacım. Kötü bir niyetim yoktu. İsterseniz korumalar bırakabilir. " Önce karşıda ki korumalara sonra kolumda ki saate baktım gecikiyordum. Şu an başka çarem yoktu. "Peki." Gülümseyerek eliyle ileride bulunan sim siyah arabayı gösterdi. Bende yüzünde gamze çıkaran gülümsemesinden gözlerimi çekip işaret ettiği arabaya yöneldim. Adamlarından biri hemen yanıma gelip kibarca çantamı alıp arabanın arka koltuğuna bırakıp ön kapıyı binmem için açmıştı. Bu durumu biraz garipsediğim için kapımı açan ve eğilen kocaman adama şaşırarak baktım . "Şey...Teşekkür ederim. " dedim. Ve arabaya bindim. Arabanın sürücü tarafta ki kapısı açıldığında ismini hala öğrenemediğim esmer adam o kocaman izbandut adama bir şeyler derken duymuştum.
"Gabriel sen ve Tamer diğer araba ile gelin. " "Peki efendim." Koltuğa oturup vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdığında adresi sormuş ve bende tarif etmiştim. Biraz zaman geçtiğinde sesini duymuştum . "Alaz Gerard." Sesi kulağımda yankı bulurken yavaşça ondan tarafa dönmüştüm. Ben ona bakınca yandan bir bakış atmıştı. "Adınız mı ?" dedim emin olmak ister gibi. Kafasını salladı usulca. Alaz Gerard... İsmi çok güzeldi . İlk kez duymuştum Alaz ismini. Soyisminden anladığım kadarıyla yabancıydı. "Aksanınızdan yabancı olduğunuz belliydi." dedim önüme dönerken. "Amerika da yaşadım. Annem Türk ve babamda Fransız. " anladığımı belirtmek için kafamı sallamıştım. Açıkçası bir şey deme gereği duymamıştım. "Öğrenci misin?"
"Evet lise son." dedim cebimden çıkardığım telefonumun tuşuna basıp saate baktım. Allah 'tan zamanında gidebileceğim.
"Haydar abim ile arkadaş mısınız? Yani arkadaşı olsanız bilirdim de. Merak ettim. " dedim . Kendimi tutamamıştım. Bir süre sessizce geçen zamandan cevap vermeyeceğini düşünmüştüm ama o aksanlı Türkçesi ile konuşmaya başlamıştı. "Çocukluk arkadaşıyız. Liseye kadar aynı okullarda okumuştuk ve yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. " derin bir nefes alıp verince acaba sormasa mıydım diye düşündüm. "Bir konuda zıt düştük. Sonra onun babası vefat etti. O zamanlar yanında bulunamadım. Annesi hastaydı ve o daha on dokuz yaşındaydı. Zor zamanlarda yanında olamayınca bir daha beni yanında istemedi . Onunla hep konuşmaya çalıştım ama kabul etmedi. Bugün bir kez daha deneyecektim yokmuş. " diye sözlerini bitirdiğinde öylece yüzüne bakıyordum. Kabul böyle bir cevap beklemiyordum. Baya aralarında kötü durumlar olmuştu. Ve ben bu konuşmanın üzerine sadece onu teselli etme gereği duymuştum . "Merak etme Haydar abim çok yufka üreklidir eninde sonunda affeder." dedim.
Araba önümüzde sırayla park edilen arabalar yüzünden yavaşça durunca Alaz yüzünü bana çevirmişti.
"Umarım . Peki sen Haydar ile nasıl tanıştın. ?" Haydar abim ile tanışma anım aklıma gelince yüzümde buruk bir gülümseme peyda olmuştu. O günü dün gibi hatırlıyordum. Ablam babamdan bir gece dışarı çıkmak icin izin almış babam da beni peşine takıp ablamı korumamı tembihlemişti. Daha liseye yeni geçmiştim . Gittiğimiz barda herkes çok iğrençti. Ablam o kalabalığın içinde kaybolunca öylece kala kalmıştım. O sıra da tanımadığım biri tarafından çekilip beni de kalabalığa karışmak zorunda bırakmıştı. İşte o barda yaşamak istemediğim kötü bir tecrübe yaşamış ve Haydar abim sayesinde kurtulmuştum . O korkuyla bayılncada beni hastaneye götürmüştü. Uyandığım da ilk sorduğu soru vücudumda ki izlerdi. Bir şey diyememiştim. Ağlamıştım . Beni teselli edip her şeyi anlattırmıştı. O günden sonra beni bir gün bile yalnız bırakmamış kardeşi kabul etmişti.
"Hastanede." dedim. Tekrar saate bakıp önümüzde ip misali bulunan arabalara baktım. Hiç hareket etmiyordu ve ben eve geç kalıyordum.
"Neden hareket etmiyor ki?" diye sordum yerimde dikleşerek. Önümde ki arabalara bakıyordum ama yanımda ki adamın yüzünün bana dönük olduğuna emindim. "Öğreniriz şimdi. " dedi. Kafamı ona çevirdim. Cebinden telefonun çıkarıp bir numaraya basıp kulağına dayadı . "Neden ilerlemiyoruz hemen öğrenin. " "....." "Bekliyorum." Deyip kapatmıştı. "Birazdan öğreniriz. " dediğinde tedirgince gülümsedim. Eee şimdi ne yapacaktım. Ellerimin terlediğini hissedince pantolonuma sildim. Kafamı hafif kaldırıp Alaz Beye baktığımda siyah gözlerini bana dikmiş bakıyordu . Hafifçe yutkunup elim ile ensemi kaşırken şapkam koltuk ile bacaklarının arasına düşünce daha da utandım. Rezillik! Önüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına koymak için elimi kaldırdığımda başka bir el sarı saç tutamını tutup yavaşça kulağımın arkasına yerleştirmişti. Ve ben öylece bunu yapan Alaz Beye bakıyordum. Gözleri saç tutamlarmın arasındayken bir anda arabanın camına tıklatılınca ağzımdan istemsizce bir 'hiiih' nidası dökülmüştü. Kendimi geri çekip tıklatılan cama baktım . Alaz Bey kapıyı açıp dışarıya çıkınca derin bir nefes çektim. Gerilmekten kaslarım ağrımıştı. Biraz önce ne olmuştu öyle. Sakin olmalıyım. Derin derin nefes alıp verdim. O sırada arabanın kapısı açılmış sürücü koltuğuna yerleşen Alaz bey ile gergince yutkunup sakin kalmaya çalıştım. "İleride kaza olmuş." dedi yerine yerleşirken. Kafasını bana döndürüp devam etti. "Biraz geç kalacaksın galiba kusura bakma." dediğin de ellerini itiraz için kaldırdım. "Sorun değil . Sizin bir suçunuz yok sonuçta." dedim. "Ara sokaklardan geçip ana caddeye ineriz şimdi. " deyip direksiyonu sağa kırmıştı. Çalışan araba ara sokaklardan ana caddeye çıktığında korkmuyor değildim. Ya babam uyumamışsa? Eve geç gelince her zaman kızar ,bağırır, çağırır, döver ve ardında bir enkaz bırakırdı babam. Elimin içinde döndürdüğüm telefon arabanın içerisinde ki rahatsız edici sessizliği bıçak gibi kesmişti. Telefonun ekranını kaldırdığımda arayana baktım .
Aliş Arıyor... Arayanın Ali olduğunu gördüğümde istemsizce yüzümde bir gülümseme peyda oldu. Her zaman böyle olurdu. Ali'yi görsem ,sesini duysam ya da konusu geçse hep tebessüm ederdim. Çünkü beni gerçek gülümsetebilen ilk insandı.
"Alo?" çok geçmeden açtığım telefonla Ali'nin rahatlamış bir nefes verişini duydum.
"Hani eve varınca arayacaktın güzelim. Ben eve geldim hala senden telefon bekliyorum." Dediğinde dişlerimi alt dudağıma geçirdim . Ali'ye asla yalan söyleyemezdim. "Nisan ?" "Şey...Ben daha eve varmadım. Valla az yolum kaldı ama birazdan eve-" "Sen eve daha gitmedin mi? Nisan gece yarısı olacak ne işin var senin dışarıda kızım ." "Elif 'e yardım ettim. Eve gidince mesaiye kaldım derim . Yolda kaza olmuş o yüzden geç kaldım. Beş dakika sürmez eve varmam." "Sekiz dakika." diye beni düzelten Alaz bey ile anlamadan kendine baktım . Benim baktığımı görmüş olmalı ki tekrar bana dönüp ; "Dedin ya beş diye sekiz dakika sonra evindesin." dediğinde kafamı salladım. "Ben yanlış duymadım değil mi? O bir erkek sesi miydi? Allah aşkına Nisan sen kimlesin? Kızım yüreğime indireceksin!" diye bir anda kükreyince irkildim. Ve benim irkilmemin üzerinden beş saniye geçmeden elimden telefon bir anda çekilmişti. Alaz Bey eline aldığı telefonumun önce ekranına baktı sonra hopörlörü açtı. "Öncelikle o sesinin tonuna bir ayar ver. Bağırıpta kızı korkutma gibi bir hakkın olmadığını kavra . Ayrıca Nisan 'ı sadece evine bırakacağım. Bu bir nezaket göstergesi o yüzden sessiz durmayı dene. Ve kız arkadaşına güvenmediğini bu kadar belli etme. " deyip çat diye telefonu kapatan Alaz Bey elinde ki telefonumu kucağıma bırakmış önüne dönmüştü. Dur bir dakika. Az önce ne oldu öyle? Alaz Bey telefonda Ali'ye mi kızmıştı? Hemde bana bağırdığı için. Kucağımda ki telefonu elimin içine alıp cebime koydum. Ali'ye bağırması nedense içimde bir yerlerde huzursuzluk duygusunu öne sürmüştü. Ali bana bağırmazdı. Eğer bağırıyorsa da bana bir şey olacak korkusunun bilinciyle bağırıyordur. Ayrıca Ali'ye kız arkadaşın mı demişti. Yok artık!! "Kusura bakma ben bir an kendimi kaptırdım ama sana bağırdığını duyunca dayanamadım. Bu bir mazeret değil ama gerçek. " Kafamı salladım. "Anlıyorum. Ama yine de bu yaptığınız hiç hoş değildi. Bu benim telefonum telefonda ki benim arkadaşım. Bir şey söylenmesi gerekiyorsa ben hallederim." dedim. Bir cevap vermemişti. Zaten arabada durmuştu. Mahallenin girişini tarif ettiğim için evden dört beş ev uzaklıktaydı. Arabanın arka koltuğundan çantamı alıp kapıyı açtım. "Teşekkür ederim. " dedim beni eve bıraktığı için. "Bir şey değil. İyi geceler." dedi siyah gözlerini bana dikerek. Gülümsedim ve tam aşağı inecekken kafamı Alaz Beye döndürüp; "İyi geceler. " dedim sıkıca tuttuğum çantanın kulpuyla arabadan inip soğuk havadan nasibini alan ve etrafa dağılan saçlarımla boş sokakta hızla ilerledim . Evimin önüne geldiğimde sakin olmaya çalışıyordum. Evde tek bir ışık bile görünmüyordu ama işimi şansa bırakmamak için sessiz olmalıydım. Çantadan çıkardığım anahtarımı kapının deliğine sokup sessizce çevirdim. İçeriye girip aynı yavaşlıkla tekrar kapıyı kapattım. Eğilip ayakkabılarımın bağcıklarını çözdüm ve kıyıya koydum. Sessizce gitmeye özen göstererek ilerlerken aniden önüme çıkan babamın yüzüyle öylece kala kalmıştım. "Neredesin lan sen ?" dedi ürkütücü bir ses tonuyla. Ellerim korkunun verdiği tepkiyle titriyordu. "Be...Ben." "Sen ne lan. Bu saate kadar nerelerde sürttün lan!" Aniden kükremesiyle yerimde sıçradım. "Mesaiye kaldım. Ondan ."dedim ama Baba diyemedim. "Yalan söyleme. " deyip yanağıma beş parmağının da izinin çıkacağına yemin edebileceğim büyüklükte bir tokat atmıştı. Tokatın şiddeti ile ben yere kapaklanırken çantamda yere düşmüştü. Dudağımdan boynuma doğru inen ve ağzıma sanki paslı demir tadı hissi veren kan ile anlamıştım tokatın çok şiddetli olduğunu. Bu da yetmezmiş gibi saçlarımı geriye çekip beni zorla ayağa kaldıran ve baba demeye bin şahit gerektiren adam bu seferde diğer yanağıma şiddetli bir tokat atmıştı. Canımın acısıyla çoktan ağlamaya başlamıştım. Yerde duran bedenime bu seferde ayağıyla tekme vurunca bir an nefesim kesildi. Boğazımdan yukarıya doğru kan tadı gelmişti. "Bir daha geç gel bakalım sen?" Deyip bir kez daha tekme atmıştı. Çığılık bile atamıyordum. Nefesim kesildiği için sesim çıkmıyordu ağlarken. Saçlarımdan tutup tekrar ayağa kaldırmış sürükleyerek bu evde en sevmediğim yer olan arka cephede kalan penceresiz, ışıksız ve havasız odaya kadar getirip bir paçavra gibi yere fırlatmış kapıyı da üzerime kilitlemişti. "Bütün gece orada kal da aklın başına gelsin! " deyip giden babamdan sonra yerde kendimi ileriye atarak sakladığım astım ilacımın yanına kadar gittim. Nefesim gittikçe daraldığı gibi karanlık korkumda harakete geçmişti. Yerdeki parke çıkıntısının içerisinden aldığım havayı ağzıma dayadım ve üst üste altı kez bastım. Yeni yeni kendime geldiğimde ise duvardan güç alarak odanın kapısına kadar geldim.
"Baba. Lütfen burada bırakma beni. Ne istersen yaparım . Lü..Lütfen. burada çok korkuyorum..." hıçkırarak yere oturmuş karanlığın beni korkutmaması için dizlerime kafamı koyup içimden şarkı mırıldandım.
Korku...
Tek bir kelimeydi ama ben de yeri çoktu. Her günümü bir önceki günden bir fazla korkarak geçiriyordum. Ölümünün bile dövülerek olacağına emindim. Hemde babamın elinden. Baba... Bazı kızların bu kelimeyi duyunca yüzünde öyle içten bir gülüş peyda olur ki öylece baka kalırım. Herkez bu kelimeyi duyunca güler, ben ağlarım. Belki diğer kızlara baba kelimesi güven aşılarken bana sadece korku veriyordu. Babalar iyi değildi. Eğer olsaydı neden bana her gün yaralar verirdi. Ya da sadece benim ki mi böyleydi? Diğerlerinde olupta ben de olmayan neydi? Sorunun benden kaynaklandığını düşünüyordum. Yoksa ablama gayette sevgi besliyordu. Ama bana gelince elinde kezzapla gebertmek istediği belliydi. Yüreğimde ki zehirli otlarla çevrili bahçemin mimarıydı babam... [][]
Altımda ki soğuk betonun bedenime dalga dalga yaydığı soğukluk bir yana vücudumda sızlayan ve ağrıyan bölgelerim bir yanaydı. Kirpiklerimi birbirinden ayıracak mecalim bile yoktu. Bütün gece halime ağlayıp durmuş, soğuk yiyen bedenim ile de odanın boş zemininde öylece yatıyordum.
Neden sonra duymuştum kapıda ki kilit sesini. Gözlerimi yavaşça açıp kapıya baktım. Açılan kapıdan içeriye giren sıcaklık çok cezbediciydi. Halil Çimen yüzünde ki iğrenç ifade ile yanımda durmuş yüzünü buruşturarak bakmıştı yüzüme . "Kalkta kahvaltıyı hazırla. Şu yüzünü de git bir yıka. Midemi bulanduruyorsun." Sende. Yüzüne karşı boş boş bakıyordum. Senin eserin demek istiyordum. Senin eserin neden miden bulanıyor? Şaheserin ile gurur duy!! Mecalim bile yoktu ama yere dayandığım ellerim ile bedenimi yavaşça yerden kaldırıp ayağa kalktım. Yüzüme bakıp bir süre beklemiş bu kadar kötü durumdayken yine de ayağa kalkmama sinir olup gitmişti . Ben bu bakıştan sonra ilk kez kendime acımasız bir yemin ettim. BİR GÜN YEMİN OLSUN BANA BU YAŞATTIKLARINI BEN DE SANA YAŞATACAĞIM HALİL ÇİMEN !!! Odadan çıkıp kendi odama girdim. Kapımı kilitleyerek kıyafetlerimin bulunduğu gömme dolabın fermuarını aşağıya indirip bir bol kazak ile eşohman altı aldım. Üzerimde ki switin eteklerini tutup yavaşça üzerimden çıkartmıştım ve bu bile canımı çok acıtmıştı. Aynı şekilde pantolonumu da çıkartmıştım ve acıyan yaralarım yüzünden çoktan gözlerimden çıkıp yüzümden yaşlar akmaya başlamıştı.
Odada bulunun ince uzun boy aynasından kendine baktığımda ağlamam şiddetlenmişti. Beyaz tenimin olmasından mı bilinmez vücudum mos mordu. Atletten görünen kollarım ve kürek kemiğimden başlayan morlukların aynısından boynundan başlayarak göğüslerime doğru ilerliyordu. Atletimin eteklerini hafifce kaldırdığımda iğrenç bir görüntüyle karşılaştım. Karnıma resmen kan oturmuştu. Eski yaralarımı bile kaplamıştı elim ile sırtımı yoklamak için değdiğimde elime değen pürüzlü yüzeyleri hissetmiş gözlerimin mavilerinde dalgalanma oluşmuştu.
Eski yaralar hep oradaydı sadece saklıyordum. Daha fazla oylanmadan seçtiğim eşofman ve kazağı yavaşça giydim. Saçlarımı da masa da bulunan lastik bir tokayla toplayınca yüzümde ki morluklar kendini göstermişti. Bunlar ise sadece eve geç kaldığım için olmuştu. O sırada bunun için içimden Alaz Beye kızacakken adamın bir suçu olmadığını kendime hatırlattım.
Odamdan çıkıp banyoya ilerledim yüzümü dikkatlice yıkayıp dolapta bulunan merhemi yüzüme sürdüm.
En azından kan izleri gidince daha bir şeye benzemişti yüzüm . Mutfağa girdiğimde hızlıca önce çay suyu koyup, kahvaltılıkları çıkarıp masaya koydum. Ekmek dolabından iki tane çıkarıp bıçakla dilimlediğim ekmekleri sepete koydum. Çok geçmeden her şeyi hazırlayıp Halil Çimen 'e seslenecekken kapı çalmıştı.
Salonda televizyon izleyen Halil Çimen konuşmaya bile tenezzül etmeden eliyle kapıyı gösterdi. Ellerimi yumruk yapıp dış kapıya doğru ilerledim. Bu saatte kim gelebilirdi ki ?
Elimle kavradığım kulpu aşağıya çekip kapıyı açtım. Göz göze geldiğim kişiler ile kısa bir duraksama yaşayıp öylece baka kalmıştım. Bunların burada ne işi vardı?
Ağzımı açıp tek kelime bile edememiştim ve her birinin sertleşen yüz hatalarıyla öylece bakıyordum. Öne doğru adımlayan Kuzey ile istemsizce geriye adım attım . Benim adımım ile olduğu yerde durup ellerini yumruk yaptı.
"Siz neden buradasınız ki ?" Karşımda geçen ay arabayla çarpışıp kaza yapan Karan ve ailesi vardı. Abileri Emir ,Ömer ve Kuzey gözlerini benden ayırmadıkları için boğazımı temizledim . Arkalarında dağ gibi dikilen ve doğruca yüzüme bakan koyu mavi gözlü kırklı yaşlarında ki adam elleriyle kolunda ki karısını tutuyor ama tek bir mimik oynatmıyordu. Korkmadım diyemem. "Ne dikiliyorsun kız orada. Kim gelmiş? " yanıma gelip söylenen Halil Çimen ile geriye çekildim. Kapının önünde ki kişileri görmüş ve kaşları havaya kalkmıştı. Halil Çimen'den beklenmeyecek hızla kapıyı kapatacakken adı Kuzey olan adam büyük eliyle kapıyı itmişti. Güçlü biri olmalıydı ki Halil Çimen geriye savrulmuştu. Gözlerim kocaman olurken duvara sinmiş bir yerde ki baba olacak adama bir de dışarıdakilere bakıyordum. Halil Çimen yerden hışımla kalkıp koluma yapışmıştı. Kolunda ki yaralar sızlarken dişlerimi sıktım. Beni geriye doğru çekip resmen yapışmıştı.
"Hayır vermem . O benim anladınız mı? O benim gelir kaynağım. " diye sayıklayan Halil Çimen salona girdiğinde kırklı yaşlarda ki Karan 'ın babası oğullarının önüne geçip benim baba demeye bin şahit gerektiren babama doğru yaklaştı. Bir anda boğazına doğru hamle yapıp duvara sertçe yapıştırdı. Kolumda ki eli gevşedigi için rahatça geriye çekilmiştim.
Ses çok çıktığı için uyanmış olan annem ve ablamda benim gibi kocaman gözler ile salonda ki adamlara bakıyorlardı. Ne oluyordu hiç bir fikrim yoktu ama iyi ki Halil Çimen dayak yiyordu.
"Sen. Benim. Kızımı. Alacaksın. Ve. Ben. Seni. Yaşatacağım. Ha!!"
Her kelimesinde yumruk atan adam ile öylece kalakaldım. Ne kızı? Kimdi ki kızı?
"Benim suçum yok. O adamlar getirmişti kabul etmesem ölecektim. Ben zaten istemedim ki Nisan 'ı. " dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Ben mi? Kim vermiş ki beni? Aklıma düşen düşünce ile başımın döndüğünü hissettim. "Lan sen benim canımın parçasına bir de el kaldırırsın ha!" deyip Halil Çimen 'in elini kırmış ve ses odada resmen yankılanmıştı.
Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. Olmuyordu. Nefesler sanki boğazıma yığılmış bir yumru oluşturmuştu. Yerin sanki ayaklarımın altında kaydığını hissettiğimde duvara tutundum ama çok geçti çünkü kararan gözlerim ile yere düşmeyi beklemiştim.
Ve bilincimi kaybetmeden önce ki duyduğum kelimeyi asla unutmayacaktım.
Kızım. [][][] Bölüm sonu...
|
0% |