@fymavili
|
Keyifli okumalar... 🍀
Yazarın anlatımıyla...
Ellerini sakin kalmak adına göğsünde bağlayan Mahir Şehzade, önünde sandalyeye bağlı olan ve yüzü tanınmayacak kadar berbat adama bakmaya devam etti. Adamları baya görsel şölen yapmışlardı.
"Arif Serin ."
Adamın bir gözü şiş diğeride baygın bakıyordu.
"Anlat bakalım benden çaldığın on sekiz yılı. "
Hızlı hızlı iki kez yutkunan Arif, önünde tüm heybeti ile oturan Mahir Şehzade 'den ödü kopuyordu. Gebertirdi bu adam onu. Zamanında yediği halt yüzünden burada olduğunu biliyordu. Nasıl inanmıştı o adamlara . Güya kendini koruyacaklar, kimseye satmayacaklardı ismini. Üç kuruşun köpeği olmuştu.
"Be...Ben . "
"Anlatsana lan!"
Adeta kükremişti Mahir Bey.
"Tamam tamam. " derin derin nefes alıp başladı anlatmaya.
"Hastanenin morg kısmında çalışıyordum. Bir gün bir adam geldi. Vallahi kim olduğunu bilmiyorum. Kırklı yaşlarında bir adamdı. Dedi bir bebeği ölü göstermelisin. Başta kabul etmedim ama çok yüksek para teklif edince kabul ettim. Bana erkek bebek demişlerdi. Bir erkek bebek ölüsü gösterdim o gün size. Ama kaçırılan bir kız bebekmiş. Bana iki üç sene idare eder bu yalan demişlerdi. Valla abi ben böyle olacağını tahmin etmemiştim. " deyip ağlayan adama baktı bir süre . Ayağa kalkıp gözlerini kapatan Mahir Şehzade, kendine hakim olamayıp önünde bağlı olan adamın yüzüne yumruğu geçirmişti.
Tek yumrukla bayılan adama sinirle bakıp adamlarından birini yanına çağırdı.
"Buyrun efendim."
"Bununla ilgilenin. " deyip sinirli adımlarla o bölgeyi terk etti.
Bulmuştu kızını,canını, her şeyini.
Ve yarın onu almaya gideceklerdi. Mahir Beye kalsa hemen giderdi ama geçmişte kızını kucağına almamasının sebeplerini öğrenip o sebepleri bir bir ortadan kaldırmalıydı. Kaldırmıştı da
Arabasına binip hızla evine doğru sürmeye başladı. Eve geldiğinde arabayı park edip anahtarını evde ki korumanın birine uzattı. Sinirli adımları, keskin bakışlarıyla bahçeyi geçip ev merdivenlerini tırmanmaya başladı. Kapıya ulaşmadam evde ki yardımcılardan biri açmıştı.
"Herkes nerede.?"
"Salonda sizi bekliyorlar efendim."
Büyük adımlarla salona girdiğinde bütün kafalar kendine dönmüştü.
Kuzey ve Ömer ikili koltukta oturuyor gergin bir şekilde fark etmeden bacaklarını sallıyorlardı. Karan annesinin ağlamaması için ellerini tutmuş sakin olması adına telkinlerde bulunuyordu. Emir evin neşesi olmasına rağmen gergin bir şekilde bir duvarı boydan boya cam olan salonun bir o tarafına bir bu tarafına gidiyordu.
Mahir Bey 'i fark eden ilk Merve Hanım olmuştu.
"Mahir?"
Mahir Şehzade karısının üzgün sesini duyunca ilk onun yanına gitmiş oturduğu koltuğa oturarak, bedenini bedenine haps etmişti. Çok seviyordu kadınını. Ağlamasına dayanamıyor, hep gülsün mutlu olsun istiyordu. Bu on sekiz yıldır pek mümkün olmuyordu ama artık bitmişti. Bulmuşlardı meleklerini.
"Baba anlat ? Kimmiş bunları yapan? Kimmiş bizim meleğimizi bizden çalan?" Kuzey 'in sinirli bir şekilde yönelttiği soruyla Mahir Bey boğazını temizlemek adına öksürdü.
"Kimin yaptığını öğrenemedik. Adam kim olduğunu bilmiyor. Ama olsun kızımı buldum. Şu an sadece bunu düşünmek istiyorum. " karısının saçlarına yüzünü gömüp ıslanan kirpiklerini sakladı oğullarından.
"Baba Kadir abime ne zaman söyleyeceğiz? "
Ömer 'in sesiyle kafasını kaldırdı.
"Gelmesine bir ay var daha. Telefonlarıma cevap vermiyor. Çok meşgul olmalı. En kısa zamanda söyleyeceğim ama."
O sırada elleri önünde bağlı bir şekilde içeri giren Tuğrul başıyla selam verdi.
"Efendim Nisan Hanım evine gitti. "
"Bir sorun var mı Tuğrul. "
"Hayır efendim. Ama Nisan Hanımı evine bırakan kişi Alaz Gerard adında biri. Daha önce hayatında olan biri degilmiş ."
Kaşlarını çatan Mahir Bey ellerini yumruk yapmıştı. Ne yani, niye kızını eve o bırakıyordu ki? Ne haddineydi. Acaba aralarında bir şey mi vardı? Hayatına saygı duyduğu için araştırmamışlardı da. İçini bir sıkıntı kaplamıştı. Neden sonra halini fark etti. Utanmadan bir de kos koca yaşıyla o benim bana ne diyecekti.
"O kim ki benim ikizimi eve bırakıyor ya?" Ses tonuna dikkat edemeyen Karan 'ı herkes duymuş şaşkınca ona bakıyorlardı. Biraz içine kapanık biri olduğu için Nisan hakkında ne düşündüğünü bilmiyorlardı ama belli ki Karan çoktan benimsemişti ikizini. O gün o kaza da kendisini ikizinin kurtardığını öğrenmesinden beri hiç iyi değildi. Sürekli dalıyor ve çok az konuşuyordu.
"Hele bir sabah olsun da.."
[][][]
Nisan'dan..
Kızım
Ne güzel kelimeydi o öyle...
İnsanın içine huzur veren, hayatı iyi görmesini sağlayan.
Canım acıyordu.
Sanki biri eline bıçağı almış ve kalbime saplamış. O bıçağı ne ileri ittiriyordu ne de geri çekiyordu. Kanımı yavaş yavaş döküyor, canımı kademe kademe acıtıyordu.
Kızım...
Ne çok duymak isterdim babam dediğim adamdan. Ne çok isterdim saçlarının sevilmesini. Ne çok isterdim baba kelimesinin beni kurkutmamasını.
Ama olmazdı. Ben çoktan bırakmıştım hayal kurmayı.
Babalar kötüydü. Anneler kötüydü. Kardeşler kötüydü. Döverler. Vururlar. Canını acıtırlar ama şifa olmaz aksine zehir olurlar.
Bedenim de büyük bir kırgınlık vardı. Ruhum yorgundu. Vücudum bitmişti. Gözlerimde adeta tonlarca ağırlığında yük vardı. Elimi kıpırdatmaya bile mecalim yoktu. Bilincim açıktı ama gerçek mi, rüya mı bilmiyorum ama sesler duyuyordum.
"Kızım iyi mi ? Lütfen bir şey olmasın ona. Mahir bir şey yap."
"Sakin ol. Kızımız iyi. Onu iyileştirecekler. "
Ve tekrar kapandı bilincim .
[][][]
Kulaklarım da ki uğuldu ve boğazım da ki kuruluk ile gözlerimi açtım .
Bir hastane odasındaydım. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Hafifçe yatakta doğrulduğumda geceden kalma yaralarım sızlamıştı . Derin derin nefesler alarak dik bir konuma geldim.
Neler olmuştu öyle. O...o adamın dedikleri doğru muydu? Salak değildim. Onu benden nasıl alırsınız derken kimden bahsettiğini bilemiyordum ama işin içine ismim karışınca bariz olanı anlamıştım.
Odanın kapısı açıldığında içeriye beyaz önlüklü doktor girdi. Beni uyanmış görünce gülümseyip yatağın ayak ucunda ki yüksek bacaklı masaya elinde ki dosyaları bıraktı.
"Demek uyandın küçük hanım. "
Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ezdim.
"Seni dışarıda bekleyen bir ailen var. Aysel söyle içeri girebilirler. " yanında ki hemşire başını sallayıp odadan çıktı.
"Durumun iyi. Ama vücudun -"
"Bu durum hakkında konuşmak istemiyorum. Diyeceklerinizi biliyorum. "
Doktor ağzını açıp konuşacakken içeriye onlar girdi. Gözlerim ilk Karan ile birleşmişti. Tepki vermemek adına avurtlarımı dişlerim ile ezdim .
"Ben sizi yalnız bırakayım. Sonra tekrar pansuman için geliriz. "
Doktor odadan çıktığın da bakışlarımı beyaz hastane örtüsüne çevirdim .
"Nisan."
İsmimi öyle duygulu söylemişti ki kafamı kaldırıp orta yaşlı kadına döndüm. Yüzü çok güzeldi tabi kızarmış burnunu ve gözlerini saymaz isek.
"Anne tamam artık ağlama O iyi."
Ömer 'i hiç dinlemiyormuş gibi hala ağlayarak bana bakıyordu . Tepki vermedim ama yüzüne de uzun zaman bakmadığım için tekrar yatak örtülerine döndüm .
"Nisan konuşalım. " dağ gibi görünen adama bakmaya çekindiğim için sadece başımı salladım. Gözlerim sızlıyordu.
Herkes bir yere oturduğunda O adam yatağın yanın da ki koltuğa oturdu ve bana döndü.
"Bundan yirmi iki yıl önce ben daha çok gençken bir aile düşmanımız vardı. Büyük dedemi öldürmüşlerdi." O kadar olağan bir şey gibi demişti ve ben gözlerimin büyümesine engel olamamıştım.
"Abim yeni aile kurduğu için bu duruma katılma gereği duymadı ve ikinci büyük olarak benim o aileden birinin kanını dökmem istendi. " Ne!?
Kafamı kaldırıp bana bakan Mahir Beye kocaman olmuş gözler ile baktım . Ne yani o kan dökülmüş müydü?
"Elime verilen silah ile gittim dedemi öldüren adamın karşısına -"
"Baba bu kadar detaylı anlatmasan mı ?" Kuzey 'in uyarısıyla olumsuza başını sallayıp devam etti.
"Öldürecektim. Ama o sıra da küçük bir kız çocuğu ve gözü yaşlı bir anne gördüm. Eğer o adamı öldürürsem O kadın ve kızı bir başına kalacaktı ve ben böyle bir şey yapamadım. Aklıma Ömer geldi daha sekiz aylıktı. Kuzey geldi daha üç yaşında , Kadir geldi altı yaşında. Yapamazdım. Onun yerine tehdit edip gittim. Ailelerinin büyüğü yani babası bu durumu yedirememiş. Kuzey 'i öldürmek istediler. Bir süre çocuklarımı ve karımı yurt dışına yolladım. Aradan beş yıl geçti. Emir de doğdu. Ortalık durulduğu için geri dönüş yaptık. Bu sıra da Merve ikizlere hamileydi. Sorunsuz geçmişti günlerimiz. Sonra bir gün Merve 'nin sancısı tutunca apar topar hastaneye gittik. Doğum başlamış. Bize..."
Derin bir nefes çekti ciğerlerine. Eliyle yüzünü sıvazladı. Ben zaten çoktan sessizce ağlamaya başlamıştım . Hiç sevmemiştim bu hikayeyi.
"İkizlerden birinin doğum esnasında boynuna kordon bağlandığını bu yüzden küvözde kalmasının gerektiğini söylediler. Bir oğlum ve bir... bir kızım olmuştu. Karan ve Nisan . Kızımın başına bir şey gelmesin diye en iyi adamlarımı görevlendirdim. Ama bir gün bana Karan 'nın kaçırılacağı bilgisi geldi hemen hastaneye gittim ama kaçırılan kızım oldu. Yıllarca aradım sonra bir gün bir bebek cesedi bulduklarını söylediler. Hemen gittim. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Ama yıllar sonra öğrendim ki o bebek cesedi erkek eşkalliymiş. Hiç durmadan aramaya devam ettik. Ve sonun da buldum. " sesi o kadar kesin ve mutlu çıkıyordu ki.
"Nisan ben kızımı bir daha yanımdan ayırmam. "
Ellerim ile yüzümü kapatıp ağlamaya başladım. Çok ağırdı. Ben bunların hiç birini hak etmemiştim.
"Bizden bir daha gitme kızım. "
Dudaklarımın arasından kopan hıçkırıklar ile omuzlarım sallanıyordu. O sırada kapı çalmadan açıldı .
"Nisan. Güzelim." Ali'nin sesiyle kafamı kaldırıp bulanıklaşan görüşüm ile baktım .
"Ali."
Sesim o kadar iğrenç çıkmıştı ki. Ali hemen koşarak yanıma geldi ve yatağa oturdu. Hemen sarıldım ona. Tek gerçeğime.
"Sakin ol ben buradayım güzelim."
"Ali beni bırakma. " dedim kesik kesik. Sıkı sıkı kazağını tuttum. Başımı ise göğsüne bastırıyordum.
"Sakin ol güzelim. Ben seni bırakır mıyım hiç? "
Bir şey demedim sadece hıçkırıklar boğuldum.
"Nisan?" dedi Ali kafamı kaldırmaya çalışırken. Kabul etmedim.
"Siz dışarıda bekler misiniz? Lütfen."
Kafamı Ali'nin bedeninden çekmedim. Çok geçmeden odanın kapısı açılmış bir dakika sürmeden kapatılmıştı.
"Nisan. Güzelim ."
Nazikçe beni kendinden uzaklaştıran Ali'ye baktım .
"Ben yanındayım. "
"Biliyorum. "
Ellerim ile göz yaşlarımı sildim. Yatakta dik bir konuma gelmek için ellerim ile destek aldım . Bedenimde ki yaraların çoğu bu hareketle sızlamıştı.
"Dur ."
Ali belimden acıtmamaya dikkat ederek tuttu. Yatakta yukarıya kayıp yastıklara yaslandım.
"Anlat bakalım güzelim. " Ali yanıma yarı bedeni sığacak şekilde uzanmış başımı göğsüne çekmişti. Elleriyle oynadığı saçlarım ile biraz daha sakinleşmiştim.
"Dün eve geç gelince yine dövdü. Sabah'ı zor ettim. Beklemediğim şey bu değil. Ali..." Yine gözlerimden yaş düşüyordu. "Onlar aileniz dediler. Benim ailemmiş. Onlar abilerimmiş. Annem , babammış. İnana biliyor musun? Ben çok korkuyorum.. "
"Güzelim. Bu olanlar çok fazla ve sen artık dayanamıyorsun biliyorum. İstemezssen seni hiç bir yere göndermem. Benim ile birlikte yaşarsın. "
Sıkıca Ali'ye sarılıp boğuk çıkan sesim ile sordum.
"Onlar nerede?"
"Kim?"
"Evdekiler?"
"Bilmiyorum üçüde yok. "
Derin bir nefes çekip gözlerimi kapattım. Ali'nin saçlarımda gezen elleri sayesinde mayışmıştım. İlaçların da etkisiyle uykuya daldım. []
Yazar'dan...
Sıkıntı ile volta atan Kuzey ve kardeşleri içeride ne olup bittiğini merak ediyorlardı. Hepsinin aklında bir soru vardı. Kim di bu çocukta kız kardeşlerinin yanına girip kendilerini kovmuştu?
"Durun bir . Başım döndü. "
Mahir Bey 'in sesiyle dolaşmayı bırakan gençler babalarına döndü.
"Baba kim o çocuk? Niye Nisan ile O 'nu yalnız bıraktık?"
Karan merakla babasına bakıyordu.
"En yakın ve tek arkadaşı. Bu konuda ona karışmam, karışamayız." dedi oğullarına tek tek bakıp. Kaşlarını çatmıştî Karan. Tamam kendinden önce bir hayatı vardı ama kıskanıyordu. Galiba uzun süre bu duygudan kurtulamayacaktı.
Odanın kapısı açıldığında herkes odadan çıkan Ali'ye döndü. Ali, Nisan 'nın anlattıklarından çok etkilenmişti. Yeni aile ya da gerçek aile. Koridora çıktığında sabırsızca bekleyen kişilere baktı. Babaları olduğunu bildiği adama elini uzattı.
"Ben Ali. Nisan 'nın arkadaşıyım. Biraz konuşabilir miyiz?"
Oldukça efendi bir profilde tanıdığı Ali ile kafasını salladı Mahir Şehzade.
"Konuşalım. " dedi ve eliyle koridoru işaret etti. Ali, Mahir Bey ile birlikte koridorun sonunda ki odaya ilerledi. Arkasında Mahir Bey 'in iki oğlu da vardı.
İçeriye girdiklerinde oda da bulunan doktor ayağa kalkmıştı.
"Otur Selim." dedi ayağa kalkan doktora.
Ali'ye büyük masanın önünde bulunan tekli koltuklardan birini gösterdi ve diğerine de kendi oturdu. Peşlerinden gelen Kuzey ve Karan 'da ikili koltuğa oturmuşlardı.
"Her şeyi anlatır mısınız? Nisan gerçekten de sizin kızınız mı? "
Mahir Şehzade derin bir nefes çekti ciğerlerine. Eğer bu dünya da değer verdiği kişilerin başında yer alan kızı olmasa herkese açıklama yapmazdı. Kızına değer veriyordu. Ve kızının değer verdiğine de değer verirdi. Kızını uzaktan izlediği zamanlarda Ali'nin yanlış bir hareketini girmediği için ona güveniyordu.
"Evet kızım. " dedi. Ali ne kadar Nisan söylediğinde şaşırmasa da şimdi şaşırmıştı.
"Ama...o ailesi...Yani." ne diyeceğini bilmiyordu. Nasıl böyle bir olayın içine girmişti kardeşi.
Mahir üstü kapalı bir şekilde Nisan 'ın kaçırıldığını anlatıp yıllarca aradıklarından bahsetmişti. Ali bu kadar olayın neden sadece Nisan 'nın başına geliyor diye düşünmeden edemedi.
"Anlıyorum. " diyen Ali söyleyeceklerini bir iki saniye içinde toparlayıp Mahir Beye baktı.
"Nisan hiçte kolay bir hayat yaşamadı. Özellikle aile konusunda. Kendini bildi bileli sevilmeyen evlattı o. Biz Nisan ile ilkokulda tanıştık o zamandan beri hep yan yanayız ve ailesinin O'na yaptığı şiddetin boyutunu bilen tek kişiyim diye bilirim. Tabi bir de Haydar abi var. Sizi bu kadar çabuk kabul etmeye bilir. Ya da hasret olduğu aile sıcaklığına kavuşunca sizden geçemeyebilir. "
Kızı çok acı çekmişti.
Şiddet görmüştü.
Sevilmiyordu.
Ali'den başka kimsesi yoktu.
Kulaklarının uğuldadığını düşünüyordu Mahir Bey.
"Ben kızımı bir daha yalnız bırakmam! " dedi sertleşen sesiyle. Bu sert sesi Ali'ye değildi. Bunca zaman kızını bulup kurtaramayan kendineydi.
"Bizi kabul edene kadar yanımızda yaşayacak. " dedi .
Kafasını anladığını belirten şekilde salladı Ali.
"Nisan 'ı görmeme karşı çıkmazsınız değil mi?" diye sordu merak ile. Bu hayatta dayanamayacağı bir şey var da o da Nisan dan uzak kalmaktı. Hayatta tek dayanağı Nisan idi. Onunla bir sürü hayalleri vardı. Tek ailesiydi . Onu kaybedemezdi yoksa kendi de kaybolurdu.
"Görüşmenize karşı gelmem elbette. Bu hayatta eğer tek sana güveniyorsa ben de sana güveniyorum." dedi ilk kez bir tebessüm ile.
"Teşekkür ederim. " dedi minnet ile .
Mahir bey odada bulunan Doktor Selim 'e döndü.
" Nisan ne zaman taburcu olabilecek?"
"İsterse şimdi bile olabilir. Sadece dinlenmeye ihtiyacı var. Bedeni gerçekten çok yorgun. " elinde ki kağıdı Mahir Beye uzattı.
"Burada bulunan ilaçları alın . Beslenmesine dikkat etsin. Oldukça güçten düşen bir bedene sahip. " dedi .
Sadece kafasını sallamıştı. Oğulları ve Ali arkasından ilerlemiş tekrar Nisan 'nın odasının önünde durmuşlardı .
"Ömer. " dedi Mahir bey oğlunu çağırarak.
"Efendim Baba?"
"Eve git Neslihan Hanıma söyle Nisan 'nın odasını hazırlasın. "
Gözleri parlayan Ömer ;
"Bizim ile geliyor mu yani?" dedi. Sesine yansıyan heyecanı herkes hissetmiş tebessüm etmişti. Ali ilk defa Nisan için bu kadar mutlu oldu. Gördüğü insanların çok iyi oldukları aşikardı ve kardeşi iyi bir aileyi sonuna kadar hak ediyordu.
"Gelecek. Artık ayrı kalmak yok." dedi Mahir Bey.
Kafasını sallayan Ömer gitmeden önce babasına döndü;
"Annem hafif bir sendelenme yaşadı galiba başı döndü yorgunluktan. Acil de serum taktılar Emir annemin yanında. " Ömer 'in sözleri bitince kaşları çatılan Mahir Bey;
"Biliyordum böyle olacağını. " dedi Mahir Bey sıkıntı ile. Karısı bu aralar fazla yorgun düşmüş ve kendine bakmaz olmuştu. Nisan'a ilk gördüğü zamandan beri zaten onun kızı olduğunu anlayan karısı şimdi de hep diken üzerinde ve duygusal bir havaya bürünmüştü Merve Hanım. Kendisini beğenmeyeceğini düşünüyor, kızının onu kabul etmeyeceğini kurgulayıp kendini strese sokuyordu.
"Tamam. Sen eve git odayı hazırlamalarını söyle biz de geliyoruz. Kuzey annenin yanına git ve arabaya kadar eşlik et. Karan sen benim ile gel kardeşini eve götürelim. Ali sende gel."
Kuzey, Acil 'e annesinin yanına, Ömer eve gitmişti. Karan ise heyecandan bayılmak üzereydi. Kardeşi , diğer yarısı sonunda hayatlarına giriyordu.
Bundan önce üç kızı daha kızları sanmışlardı ama sonuç negatifti. Ama Nisan 'ın annesine olan benzerliği, kendine olan benzerliği ve babalık testinin pozitif çıkması en önemlisi de bu olayda baş rolde olan ve kardeşini kendilerinden koparan kişilerin yaptıklarını itiraf etmesi artık eminlerdi. Ve Karan bunun heyecanını yaşayan kişilerden biriydi.
Nisan 'ın yattığı odanın kapısını açan Mahir Bey ile arkasından Ali ve Karan da girmişti.
Nisan tavanı izliyor sessizce ağlıyordu odanın kapısı açılınca bakışlarını kapıya doğru çevirdi. Gördükleri kişiler ile nefesi boğazında takılı kalmıştı. Nasıl bir acı yaşadığını tahmin dahi edemezlerdi. Bir el kalbini sıktıkça sıkıyor, acısını kademe kademe vücuduna yolluyor gibi hissediyordu.
"Nisan." Ali'nin sesini duyunca gözlerini ona çevirdi. Yanına gelen Ali ellerini tutup yatağının kıyısına oturdu.
"Güzelim hadi gidiyoruz."
Gidiyoruz. Eğer Ali de gelecekse her yere giderdi. "Nereye?" dedi Nisan ağlamaktan kısık çıkan sesi ile. Kısık sesini duyan Karan dişlerini sıkmıştı ,Mahir Bey ise ellerini. Ağlamasını istemiyorlardı.
"Eve gidiyoruz güzelim hadi." Eve.
Hangi eve gideceklerdi. Tekrar o eve dönebilir miydi?
"Sana mı gidiyoruz? " dedi Ali'ye.
Diğerlerine bakamıyordu. Zira ne cesareti ne de gücü vardı gerçekleri kaldıracak. "Hayır güzelim." dedi Ali derin bir soluk çekip. Kafasını Mahir Bey 'e ve Karan 'a çevirdi , pür dikkat Nisan 'a bakıyorlardı.
"Yeni evine gidiyoruz." dedi en sonunda.
Nisan duydukları ile bir süre sessiz kaldı. Kendisini evlerine götürmek istiyorlardı. Düşündükçe bayılacak gibi oluyordu. Allah 'ım bana dayanma gücü ver . Lütfen!
"Nisan ." dedi Mahir Bey kızının yanına giderek. İlk defa birinden daha doğrusu öz kızından çekinen Mahir Bey kızının ellerini tuttu.
"Seni bırakmayacağım derken ciddiydim. Artık gözyaşı yok. Mutlu olacağız söz veriyorum."
Demiş ve Nisan 'nın gözyaşlarını silmişti.
Mutlu olacağız.
Bu hayatta mutluluğu çok nadir tadan ve bulduğunda da peşinden giden bir kızdı Nisan. Şimdi ise bir adam bundan sonra hep mutlu olacağız diyordu. İnanmak istiyordu ama korkuyor ve istem dışı denilen hiç bir şeye inanmıyordu.
Nisan denilen cümlelere sessiz kalıp başını salladı. Ali arkadaşının koluna girerek doğrulmasını sağlamıştı. Karan , Nisan 'nın güçsüz bedenini baştan aşağı taramış hasar kontrolü yapıyordu. Üzerinde ki ince kazak ile üşüyeceğini düşünüp hemen üzerinde ki siyah kapşonlu hırkayı çıkarıp Ali ve Nisan'ın önünde durdu.
Nisan kafasını kaldırıp Karan 'a bakınca elinde ki hırkayı kendisine doğru uzattığını gördü. Birileri tarafından düşünülmek güzeldi ama şimdi değildi . Kaldırmaya bile mecali olmayan kolunu ona doğru uzatıp alacakken Karan kardeşinin tek başına giyemeyeceğini düşünerek yavaşça Nisan 'nın kollarına hırkayı geçirmeye başladı.
Tamamen giydirip önünü kapatınca geriye çekilip kardeşine baktı. Nedensiz bir şekilde mutluydu. Çünkü kardeşi yanındaydı. Siyah hırkanın içinde kaybolan Nisan 'a bakıp güldü.
"Yakıştı. " dedi içten bir şekilde.
Nisan üzerine bakıp kafasını kaldırdı.
"Teşekkürler. "
Odadan çıktıklarında Emir ve Kuzey kapının önünde içeriden çıkmalarını bekliyorlardı. Duvara yaslı olan bedenlerini dikleştirip Ali'nin ve Karan 'ın kolunda dışarı çıkan kız kardeşlerine baktılar. Sarı saçları biraz dağılmış, Mavi gözlerinde ışık yoktu.
" Araba hazır baba." dedi Kuzey.
Mahir Bey kafasını sallayıp kızının bir az gerisinde yürümeye devam etti. Olurda kendisine ihtiyacı olur diye. Dışarı çıktıklarında kardeşini babasının arabasına yönlendiren Karan ile sesini hiç çıkarmadı Nisan. Sanki artık ne dese bir şeyleri kavrayamazdı . Şu an içinde ki korkular, kuşkular ve endişe vardı.
Dikkatlice bindirdikten sonra Nisan 'a eğilen Ali;
"Ben hemen arkanda olacağım sakin ol tamam mı? " demişti. Sadece kafasını sallayan Nisan arabaya binip arkasına yaslanınca yanında ki hareketliliği fark etti. Yavaşça kafasını çevirip kim olduğuna baktı. Merve Şehzade. Kadın annesiydi ama ondan çekindiği kadar kimseden çekinmiyordu şu an.
Ön kapının açılması ile Mahir Bey ve şoför binmişti .Başlayan yolculukla diken üstünde hisseden Nisan ayrıca her an uykuya dalacak moddaydı. Kafası önüne düşüyor ama sanki boşlukta olunan his ile tekrar uyanıyordu . Mavi gözleri kapanınca bu sefer Merve Hanım dayanamayarak yavaşça Nisan 'ın kafasını omzuna yaslamıştı. Yerini yadırgamayan bir ifade ile kafasını kaldırmayan Nisan ile Merve Hanım mutlulukla kendilerini izleyen kocasına baktı.
Mahir Bey de karısına gülümseyip önüne döndü. İşleri çok zordu kolay kolay kimseye güvenemeyen bir kızları vardı. Ama kızlarının güvenini kazanacağına emindi.
Şehrin en sakin semntinde bulunan siteye giriş yapmışlardı. Bahçeli büyük evlerin , parkların ve gençlerin zaman geçirebileceği, sportif yerler bulunuyordu. Arka arkaya gelen iki araba Şehzadelerin evinin önünde durdu.
Arabadan ilk çıkan Karan olmuştu.
Büyük adımlar ile diğer arabaya gidip arka kapıyı açtığında gördüğü ile şaşkın bir gülümseme kondurdu yüzüne. Kardeşi annesinin omzunda uyuya kalmıştı.
Mahir Bey arabadan indiğinde karısına ve kızına baktı. Çok benziyorlardı birbirlerine.
"Uyandıralım mı baba? " Emir 'in sorusuyla Merve hanım kafasını iki yana salladı.
"Çok güzel uyuyor. " dedi hüzünle.
"Böyle de olmaz ama." dedi Mahir Bey. Elini ensesine attığında arkada kalan Ali'ye baktı. Kızı kendi kucaklarında olmasından hoşlanmayabilirdi. Ama Ali ve ikisi küçüklükten beri hep yan yanalardı. Ne kadar bu durumdan hoşlanmasa da Ali'yi yanına çağırdı.
"Ali sen kucağına al Nisan 'ı. " dediğinde oğulları arkada olayı izleyen Ali'ye dönmüşlerdi. Ali kafasını salladı. Arabanın içine doğru eğilip Nisan 'nın sırtından ve bacaklarının altından ellerini geçirip yavaşça kucağına çekti. Zor olmamıştı zira Nisan 'nın kayda değer pek bir ağırlığı yoktu.
"Beni takip et ." diyen Kuzey 'in peşinden kucağında Nisan ile yürümeye başladı. Evin kapısı daha zil çalmadan açılmış evin yardımcısı Neslihan merak ile Nisan 'a bakmıştı.
Nisan bedeninde ki hafiflikle gözlerini açtığında bir erkek tarafından taşındığını anlamıştı ama panik yapmasına gerek olmadığını daha gözünü açmadan burnuna gelen Ali'nin kokusuyla kavramıştı.
Ali, Nisan 'ı evin yardımcısının yönlendirmesi ile bir odaya taşıdı. Genç bir kız için dizayn edildiği belli olan odada , beyaz büyük yatağın üzerine Nisan 'ı yavaşça bıraktı. Üzerini de aynı renk olan yorgan ile örttü.
Yarı açık gözler ile kendini izleyen kıza hitaben;
"Benim eve gitmem lazım Nisan. Kontes evde tek başına. Akşam oldu aç kalmasın. Ben Haydar abiyi ararım Pelin teyze ile gelirler. Sorun olur mu güzelim?"
Kafasını iki yana sallayan Nisan ;
"Hayır olmaz. Kendine dikkat et."
Gülümseyerek Nisan 'a sarılıp ayağa kalktı Ali.
"Hadi uyu sende."
Nisan zaten uyudu uyuyacak moodda idi. O yüzden mavi gözlerini kapattıktan sonra uyuması zor olmamıştı.
Odadan çıkan Ali alt kata inerek salonda oturan ve tek bir çıt sesi bile çıkarmayan ev halkının yanına gitti.
"Mahir Bey benim eve gitmem gerek. Nisan ile sahiplendiğimiz bir köpek var. Kontes. Ona bakmalıyım. Haydar abime olanları anlatıcam gelmek isteyecektir. Sorun olur mu sizler icin?"
Merve Hanım, Ali'yi ilk kez görmemişti ama ilk kez dikkatli inceliyordu . Esmer, uzun boylu bir delikanlı vardı karşısında. Hal, hareket ve üslubu ise çok efendi olduğunu gösteriyordu. Sevmişti bu genci. Bir de kızı ile yıllarını geçirmiş ve birbirlerini kardeş bilmeleri daha bir hoşuna gitmişti. Kızı, canı yalnızlık hissetmişti aile yönünden ama Allah 'tan arkadaş çevresi iyiyidi.
"Sorun olmaz Ali. Sen ve ailene her zaman kapımız açık. Seni Tuğrul istedigin yere bıraksın. İtiraz kabul etmiyorum." dedi mahcupca itiraz için hazırlanan Ali'ye.
"Teşekkürler. " deyip dışarı çıkmıştı. Peşinde yollandırmak için Karan da vardı. Son anda aklına gelen ile arkasını dönüp Karan 'a baktı.
"Az daha unutuyordum. Bu Nisan 'nın telefonu. O 'na verirsin." dedi cebinde ki telefonu çıkarıp Karan 'a uzatırken.
Kafasını sallayan Karan telefonu pantolonunun cebine koyup Ali'yi babasının yardımcı Tuğrul 'un arabasına yönlendirdi.
"İyi akşamlar. " dedi Karan . Sadece baş selamı ile arabaya binmiş çok geçmeden ana yola çıkmıştı. Tuğrul 'a Haydar 'ın iş yeri adresini vermişti. Bu saatlerde genelde restoranda olurdu.
Telefonunu çıkarıp Haydar abisinin numarasını tuşladı. Üçüncü çalışta açılan telefon ile konuşmaya başladı.
"Alo Haydar abi."
"Ali söyle koçum. "
"Abi bugün müsait misin ? Önemli bir konu konuşmak için geliyorum."
Kaşları çatılmıştı Haydar 'ın.
"Musaidim de konu neydi?"
Ciğerlerine derin bir nefes çeken Ali;
"Nisan ile ilgili."
"Bir şey mi oldu güzelime?"
"Abi gelince anlatıcam."
"Tamam çabuk ol."
Telefonu kapatıp geriye yaslanan Ali'nin tek duası kardeşinin bundan sonra ki hayatının güzel olmasıydı. [][]
Haydar odasında aylık gelir gider raporları ve istek ya da şikayet adı altında yazılan dilekçeleri okuyordu.
Büyük bir restoranttı işlettiği mekan ve oldukça talep ediliyordu. Bunun en büyük avantajı işlek bir konumda olmasıydı.
Elinde ki dosyayı bırakıp diğerine baslatacakken açılan kapı ile kafasını kaldırdı.
"Haydar Bey dışarıda sizin ile görüşmek isteyen adamlar var efendim. " yeni sekreteri Sami ile kaşlarını çattı.
"Kim?"
"Bilmiyorum efendim."
"Tamam gelsinler."
Yerinde dikleşip yönünü kapıya döndü.
Aralanan kapının ardında gördüğü siluet ile ağzı aralanmış tek bir kelime bile diyemeden tekrar kapanmıştı.
Bir zamanlar dostum , kardeşim dediği adam şu an karşısındaydı ve yüz yüze gelmek konusunda emin değildi .Oturduğu koltuktan kalkan Haydar gözlerini arkadaşının gözlerine sabitledi.
"Merhaba."
Temkinli bir şekilde dudaklarından çıkan soluk gibi sözcük ile ilk kez gerilediğini hissetti Alaz. Çekindiği kişinin can dostu olması da ayrı bir ironiydi .
Yutkunan Haydar dudaklarını aralayıp zorla bir "Merhaba ." Sözcüğü çıkarmıştı. Eliyle masanın önünde ki tekli koltuğu gösterip yerine geçti.
"Ziyaretini neye borçluyuz?"
Duygusuz çıkarmaya çalıştığı ses tonuyla konuştuğu için Alaz yutkundu.Arkadaşını iyi tanırdı . Önce bir burnundan getircek ancak sonra barışmaya başlayacaktı. Geri de kalan altı yılı hesapladığı için de burun sürtme süresi uzun sürecek gibiydi.
"Konuşmak için geldim. "
Alaylı bir soluk çıkaran Haydar ,
"Konuşmak? "
Alaz 'ın sabırlı olması lazımdı zira yeni adetler edinen arkadaşının suratını yumruklarla süsleyecekti.
"Haydar beni dinle sonra ne halt edersen et. "
Arkadaşının aksanlı konuşmasını bile özleyen Haydar derin bir nefes çekti ciğerlerine .Alaz ile Fransa da tanışmışlardı. Burslu kazandığı Avrupa'nın en iyi okulları olan Saint Joseph 'de ilk yılıydı. Annesinin ve babasının gurur duyduğu bir gençti Haydar. O dönem pek arkadaşı yoktu ama sorun etmiyordu. Türk olduğu için bazı kişiler hoşlanmazdı kendisinden.Alaz ile bir proje için bir araya gelmişlerdi ve o günden sonra da ayrılmamışlardı.
Her şeyini paylaştığı dostuydu Alaz.
Lise son sınıfta babası hastalanan Haydar üniversiteye hazırlanamamıştı. Çok geçmeden babası vefat edince yıkılmıştı. Ve en çok yardıma ihtiyacı olduğu o dönemlerde Alaz yanında yoktu. O 'na kırgınlığı eskilere dayanıyordu.
"Ne söyleyeceksin Alaz?"
Haydar 'ın karşına tekli koltuğa oturup gözlerini arkadaşına çeviren Alaz temkinli bir şekilde konuşmaya başladı.
"Bile isteye seni yalnız bırakmadım." diye başladı sözlerine.
"Umrumda değil artık."
Haydar 'ın kestirip atmasına sinir bir şekilde;
"Benim umrumda ama. Seni seviyorum ben. Kardeşimsin benim. Zor günlerinde yanında olamam benim suçumdu. Affet Haydar."
"Şimdi mi aklına geldim lan nerdeydin yedi senedir ?" diye sinirli bir şekilde çıkışan arkadaşı ile sessiz kaldı.
Ne var ki o dönemlerde yaşadıklarını Haydar 'a anlatamazdı.
"Sessizlik. Yine cevap yok. " dedi ve sinirli bir gülüş çıktı dudaklarından. Birbirlerine hasret baktıkları gibi hem sinir hem de kırgınlık vardı. Birbirlerine olan bakışlarını kapının arkasındaki sesle çekmişlerdi.
Kafasını kaldıran Haydar içeri giren kişiye baktı.
Ali bedenini içeriye çektiğinde baş selamı vermiş ve Haydar abisine dönmüştü.
"Abi kusura bakma ama acil konuşmalıyız."
Haydar ayağa kalkıp Ali'ye doğru yürüdü.
"Otur şuraya da anlat koçum. Ne oldu?" Ali diğer tekli koltuğa oturduğunda karşındaki esmer adamı fark etmişti. Heybetli bir duruşu olan adama bir süre bakıp Haydar 'a döndü.
"Abi ." dedi karşındaki adamı kast ederek.
Haydar kafasını kaldırıp Alaz 'a baktı. Ne kadar O 'na sinirlense de kardeşiydi o.
"Anlat sen. Alaz yabancı değil. "
Bu sözlerle yüzünde küçük bir tebessüm oluşan Alaz yerinde dikleşmişti.
"Abi Nisan ." dedi Ali derin bir soluk la.
"Oğlum çatlatma sana. Ne oldu Nisan 'a . Hem Nisan nerede niye gelmedi?"
Derin bir soluk çeken Ali;
"Abi bir sakin ol önce." dedi. "Ben dün akşam Nisan 'ı restoranda bıraktıktan sonra gitmiştim. Nisan 'ın da çok işi yoktu. Erken gidecekti eve. Ama mesaiye kalmış ve eve geç dönmüş. "
"Eee Ali." Haydar cümlenin gittiği yeri hiç beğenmemişti.
"Eee si olan olmuş evde." diyen Ali ile sinirle yerinden kalktı Haydar.
"Siktiğimin pezevengi bir şey mi yaptı kardeşime?" Ali kafasını eğince volta atmaya başlamıştı odada.
Alaz konuşmayı baştan dinlediği için aklımda sadece şu isim dönüp duruyordu.
Nisan.
Haydar 'ın kardeşim dediği Nisan dün evine bıraktığı Nisan mıydı?
"Dahası var abi."
"Daha ne olabilir?" dedi Haydar sinirle.
"Nisan 'ın gerçek ailesi varmış."
Ali'nin sözleriyle bir müddet sessizleşen oda Haydar 'ın ağzından çıkan hayret nidasıydı doldu.
"Gerçek derken."
Olayı baştan sona anlatan Ali ile ağzı açık kalan Haydar ne diyeceğini ne yapacağını şaşırmıştı. Şu an önemli olan kardeşi ne durumdaydı.
"... işte en son uyuyordu. "
Sözleriyle ayağa kalkan Haydar masanın üzerinden telefonunu ve ceketini alıp Ali'ye döndü.
"Ben Nisan 'ın yanına gidiyorum. Sende evine gidiyorsun. İtiraz kabul etmiyorum." Ali kafasını sallayıp kabul etmişti.
Alaz duyduklarının ağırlığı ile ayağa kalkıp Haydar 'a döndü.
"Benim yapabileceğim bir şey var mı?"
Sinirli bir şekilde "Hayır" diyen Haydar ile kafasını salladı.
Herkes dağıldığın da Alaz da arabasına binmişti.
Şoför koltuğunda oturan Gabriel 'e dönüp konuşmaya başladı."Gabriel sana bir isim vereceğim araştır."
Dikiz aynasından Alaz 'a bakan Gabriel kafasını salladı.
"Peki efendim . Kimi araştırmamı istiyorsunuz?"
"Halil Çimen."
[][][]
Nisan'dan...
Beynimde çığlık çığlığa bağıran minik kız bir kenara oturmuş hüzünlü gözler ile bana bakıyordu. Mavileri yorgun, sarı saçları dağınık, üzerinde aşina olduğu eski kıyafetler ve bedeninde ki yaralar. Elimi kaldırmak istedim ona dokunup geçicek demek istedim. Çünkü benden beklentisi varmış gibi bakıyordu tıpkı benim ona baktığım gibi. Elimi kaldırıp ona doğru uzattığımda aynı şekilde karşılık verip bana doğru minik ellerini uzattı, ellerine elim dediğinde hemen geri çekmişti. Kafasını iki yana sallayıp arkasına bakmadan koşup gitmişti. O bile beni yalnız bırakıyor, öyle olduğuma inandırıyordu.
Şiddetli bir baş ağrım vardı, gözlerimi açamıyordum, sanki külçe külçe ağırlıklar vardı üzerlerinde. Ellerim kollarım hatta bacaklarımda bile keskin sızılar vardı, uyandığımda bunu daha iyi hissetmiştim. Beynimin içerisinde film şeridi gibi geçen olayları es geçmek istiyordum mümkün olmadığı halde hemde. Uyanmam gerekiyordu ama bunu hiç istemiyordum, uzun zaman sonra ilk kez böyle yumuşak bir yatakta yatıyordum. Sanki bir bulutun üzerindeymişim gibi bir hissiyat veriyordu.Biraz daha böyle yatmak istiyordum ama istemeyerek de olsa gözlerimi açtım. Odanın beyaz, pürüzsüz ve oldukça güzel tavanı beni selamladı. Her gün alıştığım o boyası dökülmüş ve yer yer küflenmiş sarı tavan yoktu, yerine çok güzel bir tavan vardı. Her gece düşlediğim türden tavan.
Hafifçe yataktan doğurulup sırtımı yumuşak yastık üzerine bıraktım. Çok merak ediyordum , bu yastık kaz tüyünden miydi acaba? Yoksa bir yastığın bu kadar yumuşak olması akıl alır gibi değildi. Yastık ile olan düşüncelerimi bir kenara bırakıp oda da gezdirdim gözlerimi. Oldukça modern ve sadeydi. Odanın bütün detayları beyaz ve açık kahverengi den oluşuyordu. Gerçekten çok hoştu.
Ne yaptığımı fark ettiğimde bir an durdum. Şu anda odanın güzelliği umrumda olmamalıydı, şu anda ne yapacağımı düşünmeliydim.
Şöyle bir konuları baştan almalıydım.
Birincisi, artık ailem dediğim kişileri görecek miydim?
İkincisi, bu gerçek ailem olduğunu söyleyen kişiler ile mi kalacaktım?
Üçüncüsü, ben şimdi nasıl aşağı inecektim .
Bilmediğim bir evde, bilmediğim insanlar ile kalmak, nasıl olacaktı bilmiyordum. Gerçi onlar ile kalmak zorunda değildim, istersem Ali ile kalabilirdim . Onun sadece babası vardı ama o da eve gelmiyordu. Hadi geldi diyelim Haydar abim vardı o beni zaten bırakmazdı. Biraz daha rahatlamıştım.
Tekrar yatıp uyumak istiyordum, bir müddet sadece uyumak. Acaba biraz daha uyusam gözlerinde tembel görünür müydüm? Yoksa arkamdan konuşurlar mı ki?
Beynim de ki sorular kendini yerken bir ses duydum.
" Yavaş oğlum ya!"
Bu sinirli bir ses değildi aksine oldukça eğlenen bir erkek sesiydi. Üst üste havlayan köpek sesine karışmış kahkahalar duyuyordum. Kafamı sesin geldiği yöne pencereye çevirdim. Elbette bir şey göremiyordum. Pencereden sadece ağaçların yeşil yaprakları ve mavi gökyüzü görünüyordu.
Merakım o kadar kabarmış ti ki ayağa kalkmak için yorganı kenara çektim. Sızlayan bacaklarımı yataktan sarkıtıp zemine ayaklarımı değdirdiğim de kendimi nedense iyi hissetmiştim. Yavaşça yataktan destek alarak ayağa kalktım ve pencereye doğru yol aldım. Açık pencerenin yanına gittiğim de hafif bir rüzgar esmişti yüzüme doğru. O kadar tatlı ve güzel hissettiren bir histi ki devam etmesini istedim.
Kafamı pencereden uzattığımda kocaman iki bahçe ile karşılaştım. Ortadan ikiye sadece ağaçlar ile ayrılmış oldukça yeşil bir bahçeydi, bulunduğum bahçeden ağaçlar ile ayrılan diğer bahçeye baktığımda bir genç ve kahverengi oldukça büyük bir köpeğin olduğunu gördüm, sadece o kadar da değildi bahçede mas mavi görünen havuz oldukça göz alıcıydı ve içinde yüzen küçük bir çocuk vardı. Çocuğun havuzda yüzmesi o kadar hoşuma gitmişti ki. Minik kollarıyla küçük kulaçlar atıyordu ama çok başarılıydı. Yüzmeyi özlemiştim.
"Oğlum Kaptan! Koş oğlum hadi yakala."
Elinde ki oyuncak topu bahçenin diğer tarafına atan genç ile kocaman köpek cüssesine rağmen hızlı bir şekilde koşmuş ve topu yakalamıştı. Çok başarılıydı. Yakaladığı topun başında durup oynamaya başladığında hareketleri yüzünden ağzımdan küçük bir kıkırtı çıkmıştı.
Köpek bir anda kafasını kaldırıp benim olduğum pencereye baktığında dondum.
"Oğlum getirsene."
Hiç genç çocuğu dinlemeden bakmaya devam etti ve iki kez bana doğru havladı. Genç çocuk kafasını kaldırıp benim olduğum pencereye baktığında utanmıştım. Sonuçta onları gizli bir şekilde izliyordum ve bu hiç doğru bir şey değildi.
Hemen kendime gelip pencereden uzaklaştım ve yatağa doğru aksak adımlar ile ilerledim. Kendimi yatağa oturur şekilde bıraktığımda daha iyiyidim.
Onların oyun sesleri devam ediyordu ama benim uykum kaçmıştı. Aşağı insem ne diyecektim, burada kalsam ne yapacaktım. Bunları düşünürken odanın kapısının önünde tıkırtı duymuştum, kendimi yatağın içine atıp yorganı çektim düzgünce, onlar eğer odaya girerse uyuyor görünmek mantıklı gelmişti o dakika. Kapının ardında tek bir kişinin sesi yoktu, boğuk sesler tahminimce iki üç kişinin sesi olduğunu söylüyordu.
Odanın kapısı hafiften açıldığında gözlerimi kapattım. Kısa bir süre sonra hafifçe ayak sesleri odayı doldurmuştu. O kadar yavaş basıyordu ki ayakların sahibi kesinlikle uyusam duymazdım.
"Hala uyuyor abi."
Kısık sesle konuşan kişi ile odanın kapısının tamamen açıldığını duydum. İçeriye birden çok kişi girmişti bunu hissetmiştim ve rahatsız olmuştum. Neden gelmişlerdi ki?
"Sessiz olun." birbirlerini susturarak içeri girdiklerinde yavaşça gözümü açıp yorgan ile bakıştım. Uyku numarası yapmayacaktım çünkü ne yapacaklarını bilmiyordum. Hafiften kafamı kaldırıp odanın içindekilere baktığımda hepsi şaşkınca bana bakıyorlardı. Uyanmamı mı beklemiyorlardı ki?
"Oğlum sessiz olun demiştim bak uyandı." bir an da isyan eden kişi yanlış hatırlamıyorsam Emir di.
Pişmanlık gördüğümde yüzlerinde biraz tuhaf hissetmiştim. Beni uyandırdıkları için miydi bu üzüntü?
O kadar ince düşünen insanlar olmaları hem hoşuma gitmişti hem şaşırtmıştı. Benim babam her sabah itekleyerek kaldırdığı için pek bilmiyordum bu tip insanları.
"Nisan."
İsmimi seslendiren kişiye, Karan 'a çevirdim gözlerimi. Bana çok manalı bakıyordu, özlem, mutluluk ve daha tarif edemediğim ama gözlerinden duygu selleri akan bakışlar.Yatakta biraz geriye çekilip dik bir konuma getirdim kendimi. Biraz toparlanıp önüme gelen bir iki sarı tutamlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Yüzlerine bakmaktan biraz utandığım için ellerimi birbirine kenetleyip kafamı kaldırdım. Bir şeyler söylemek istedim ama kelimeler boğazıma dizilmiş çıkmamak için baskı uyguluyorlardı.
"Nasılsın?" Karan'ın sorusu ile ona baktım.
"İyiyim." Tekte cevabımı verip rahatsızca yerimde kıpırdandım. Bir süre ne onlar bir şey dedi ne de ben, odanın sessizliğini arsızca guruldayan karnımın sesi doldurdu. Gözlerim kocaman oldu. Ellerim ile karnımı sarıp hafif bir baskı uyguladım sesin durması için, karnım ise bana ihanet ederek bir kez daha ses çıkarttı. Utançtan ne yapacağını şaşırmış bir şekilde kafamı aşağı eğdim. Sessizlik canımı sıkarken hafifçe kafamı kaldırıp onlara baktım yüzlerinde gülümseme ile bana bakıyorlardı.
"Ömer Neslihan ablaya sofrayı hazırlamasını söyle. " Gülerek konuşan Kuzey ile utanmıştım. Ben aç biri gibi gözükmek istemiyordum ama en son ne zaman yemek yedim onu bile hatırlamıyordum ve bu yüzden yemek yemem lazımdı.
Ömer kafasını sallayıp hızlı adımlarla odadan çıktı.
"Bu senin ." Karan'ın sesi ile ona dönmüştüm. Elindeki telefonu bana doğru uzatmıştı. Bu benim telefonumdu.
"Teşekkürler." Telefonu elinden alıp yatağın üzerine koymuştum.
"Biz seni yalnız bırakalım üzerini değiştir, kendine gel kahvaltı yapalım. " dedi Kuzey. Kafamı olumlu anlamda sallayıp onayladım onu.
"Hadi dışarı." Dedi hepsini kapıya doğru yönlendirirken. Odadan çıktıklarında bende yataktan kalkıp odada göz gezdirdim. Gerçekten aç olduğum için Kuzey'in dediklerini yapacaktım sonra ise onlarla iyi kafa ile konuşurdum.
Odada başka bir kapı daha vardı ve buranın tuvalet banyo olması muhtemeldi ya da öyle olmasını düşünüyordum. Kapıya yönelip kolunu aşağı indirdim tam tahmin ettiğim gibi tuvalet ve banyonun bulduğu yerdi. Benim eskiden kaldığım odadan bile daha büyüktü burası. Beyaz ve süt kahve tonlarındaki bonyanun içersi oldukça ferah ve temizdi. Ve kokusu o kadar güzeldi ki.
İçeri girip aynada kendime baktım yüzümde yer yer küçük morluklar dudağımda bir yara kabuk bağlamıştı. Aklıma yaşadıklarım geldi bir bir yüzüm düştü. Neden ve nasıl gelmişti bunlar başıma anlamış değilim kaç milyar insan vardı ve bu yaşadıklarım ağrıma gidiyordu. Suyu açtım ve elimi yüzümü dikkatlice yıkadım suyun soğukluğu iyi gelmişti bir nebzede olsa.
Üzerime baktım hala üzerimde eşofmanım ve kazağım vardı ama çok pis kokuyordu. Burada kıyafetlerim yoktu , burada aslında hiçbir şeyim yoktu. Kendimi silkeledim önemli olan pis kokmam değildi bir an önce onlar ile konuşman gerekiyordu. Ne yapmam gerekiyorsa onu yapıp o şekilde yoluma devam etmem lazımdı. Büyük ihtimalle artık o eve gidemeyecektim ya da artık o insanlar ile yaşamayacaktım. Peki burada mı yaşayacaktım? Ali! Ali vardı benim hayatımda ve o beni asla yalnız bırakmazdı o yüzden kendimi rahatlatmıştım. Banyonun ortasında dikilirken yeni fark ettiğim vücut ağrılarım kendini belli etmişti. Kazağımın eteklerini tutup yavaşça yukarı kaldırdım. Karnımdaki morluklar çürük yeşil halini almış ortası yine kabarık bı şişlik vardı. Bu ağrılarım için ilaç gerekiyordu aynı zamanda merhem . Yoksa geçecek gibi değildi. Babam ne zaman kızsa aynı şeyleri yaşattığı için kendime kapatıcı ilaç merhem doldurmuştum yoksa gün boyu ayakta duracak halim bile olmuyordu. Ama hiçbiri yanımda değildi.
Kafamı iki yana sallayıp aklıma gelenleri def ettim ve kazağımın eteklerini aşağı indirdim. Odadan çıktığımda uzun bı koridor bulunuyordu burada kendi çıktığım oda da dahil sırayla yedi oda daha vardı. Koridor oldukça büyük ve ferahtı, duvarlarında çok güzel tablolar bulunuyordu. Hepsi oldukça güzel ince işçilik ile yapılmış tablolardı. Koridorun sonuna doğru giderken iki taraflı merdivenler ile karşılaştım hem yukarı hemde aşığı gidiyordu bu merdivenler. Aşağıdan gelen sesler ile zemin katta olduklarını anlamıştım yavaş yavaş heyecanımı yenmeye çalışarak tek tek indim merdivenleri. Heyecandan boncuk boncuk terliyordum. Hemde aralık ayının ortasında. Merdivenler bittiğinde içinde bardak dolu tepsi ile karşıma bir kadın çıkmıştı. Otuzların sonlarında güleç yüzlü bı kadındı bu.
"Merhaba efendim. Merve Hanımlar sizi yemek odasında bekliyordu. Buyrun size eşlik edeyim." Oldukça bana saygılı davranarak konuşuyordu. Kafamı sallayıp kadını takip ettim. Ev oldukça büyüktü. Neredesyse bizim mahallenin hepsi buraya sığar yine de dolmazdı. Ben bunları düşünürken çoktan bir odaya gitmiştik. Geniş kapılı oldukça büyük bir yerdi. Kocaman bir yemek masası ve üzerinde çeşitli yiyecekler bulunuyordu. Karnım bu görüntü ile yeniden aç olduğunu belli ederek ses çıkarttı, çok şükür ki bu sefer duyulmuyordu. Bakışlarımı masadan çekip diğer tarafa çevirdiğimde koltuklarda oturan aile ile ve bana dönen bakışlar ile karşılaştım. İstemsizce yutkunmuştum aşırı korkuyor, aşırı utanıyor , aşırı çekiniyordum. Merve Hanım gülerek ayağa kalktı. Yüzündeki herkesi kıskandıracak derece gülümsemesi ile bana doğru adımlarını attı.
"Kızım."
O kadar içten, o kadar kalpten bir şekilde çıkmıştı bu sözcük dudaklarından. Yıllardır hep bu şekilde hitap edildiğini hissettim bana. Yazın ortasında yağan o yağmur kadar ferahlatıcı, kışın ortasında soğukta açan güneş kadar samimi hissettirmişti. Tenimi okşadı kızım kelimesi. Tarif edemediğim hisleri ile tek başıma bıraktı. Korktum o hislerden ve daha ne olduğunu anlamadan ellerimi tutmak için atılan Merve Hanım dan bir adım uzaklaştım. Elleri hava da kalan Merve Hanım'ın yüzündeki gülüş dondu. Bir an afalladı. Mavi gözleri ile bakmıştım. Kendini toparlayıp dik durdu yüzüne diğerinden daha küçük bir gülümseme kondurdu. Kendimden bir an nefret ettim onu üzdüğüm için.
Arkasından gelerek elini omzuna koyan Mahir bey ve oğulları bana tebessüm ile bakıyorlardı ama yine de üzülüyordu hepsi annelerinin haline . Bende üzülmüştüm ama elimde değildi şu an hiçbiri ile tensel bir temasın içerisine girmek istemiyordum. O yüzden bu tavrım yüzünden üzülmüştü. Ama belli ki bunlara hazırlıklıydı çünkü kendini hemen toparlanmıştı bu yüzden sevmiştim bu güçlü halini.
"Hadi sofraya oturup kahvaltımızı yapalım sonra konuşuruz." Mahir Bey'in otoriter sesi ile herkes yerine doğu ilerlemişti.
"Yanıma oturabilirsin Nisan ." Karan'ın sesi ile ona baktım eli ile yanındaki boş sandalyeye oturmam için bekliyordu.
"Benim yanıma da oturabilirsin." Karan'ın gösterdiği sandalyeye ilerlemek için adım atacakken Emir'in sesi ile durdum. Oda yanında ki boşluğu gösteriyordu oturmam için.
"Abi yanıma oturacak ya duymadın mı." Karan'ın Emir'e yönelik konuşması ile Emir kafasını Karan'a çevirdi.
"Buraya da oturabilir neden senin yanına otursun ki."Onların aralarında yaptıkları konuşma diğerleri tarafından hayretler izleniyordu. Benim yanına oturmam ile ilgili kavga etmeleri beni çok tuhaf etmişti.
"Benim yanımda oturur. Hepiniz yerinize oturun." Merve Hanım'ın sesi ile tüm başlar ona döndü." Gel kızım" deyip benim yanındaki yere oturmam için sandalyeyi geri çekmişti. Biraz önce onu üzdüğüm için bı sefer dediğini ikiletmedim bir an önce konuşmak istediğim için kahvaltı faslı bitmeliydi.
Herkes yerine oturmuştu benim solumda Merve Hanım ve sağımda Ömer vardı en başta Mahir bey ve önümüzde Kuzey, Emir, Karan oturuyordu.
"Afiyet olsun." Mahir Bey'in konuşması ile herkes tabağına bir şeyler koyup yemeye başlamıştı. Ben bir sofradakilere baktm bir onlara. Utanıyordum bir şeyler yemeye. Nasıl başlayacağımı bilmiyordum.
"Kızım sevmedin mi sofrayı." Merve Hanım'ın sesi ile sol tarafıma döndüm. Nasıl beğenmeyim acaba? Oldukça kusursuz bir kahvaltı sofrasıydı.
Merve hanıma hitaben konuşacakken kapının vurulması ile kafalar odanın dışına dönmüştü. Olağan olan şey kapının çalması değildi. Oldukça sert vurulan kapı ile Mahir bey ve oğulları kaşlarını çatarak ayağa kalkmıştı.
"Mahir?" Merve Hanım'ın seslenmesi ile Mahir Bey elini sakin ol der gibi indirdi.
Ev çalışanları kapıyı açmış olmalı ki evin içine doğru sesler gelmeye başlamıştı. Şimdi daha net duyuluyordu bağıran kişinin sesi.
"Nisaan!" Gözlerim kocaman oldu. İsmimi bağıran kişi benim abimdi. Haydar abimin sesini duyunca burnum sızlamıştı. Oturduğum sandalyeden resmen fırladım ve odadan çıkmak için kapıya doğru koştum.
"Nisan dur." arkamdan bağırnaları umursayacak değildim. Şu an en güvenebileceğim kişinin yanına koşuyordum ben.
"Abi " resmen sevinçten sesim titremişti.
Odadan çıkıp sesin geldiği yere doğru koştuğumda önünde bir adamın Haydar abimi durdumaya çalıştığını gördüm.
"Bana bak benim sinirimi bozma nereye gitmeye çalışıyorsun sen." Haydar abime diklenen adam ile daha fazla izlemek yerine onlara yöneldim.
"Abi!" Haydar abim ve koruma bana doğru döndüklerinde abim hızla yanıma gelip beni kollarına aldı. Sıkıca beni sarıp göğsüne yasladı.
"Güzelim çok korktum." Sesi ile akmak icin bekleyen yaşlarım ve içimden çıkmak için boğazımı zorlayan hıçkırıklarım serbest kaldı ve ben hunharca ağlamaya başladım. Abim saçlarımı okşayarak aynı zamanda korkmamam için bir şeyler söylüyordu. Ağlamaktan artık başım ağrımıştı ama durduramıyordum.
Gözlerimi açıp kendime gelmeye çalıştım haydar abimde benden yavaşça ayrılmış saçlarımı geriye çekmişti. Kafamı kaldırdığımda bize bakan ev ahalisini gördüm ve kendimi küçülmüş hissettim. Erkekler hem sinirli hem üzgün bakarken Merve Hanım ağlıyordu.
Haydar abim beni kolunun altına alıp göğsüne doğru çekerken kendisi diğerlerine dönmüştü.
"Nisan'ı götürüyorum. Bir anda karşımıza ben senin ailenim diyip çıkınca aile olunmuyor. " Haydar abimin sert sesi ile Mahir bey öne doğru çıktı.
"Nisan benim kızım , benim ailemin bir parçası ve buna seni bırak dünya bile itiraz etse bir şey değişmeyecek."
Mahir Bey'in sert, kendinden emin sesi ile kafamı kaldırıp ona baktım. Bana göre babalar hep kötü, babalar hep güvenilmez kişiydi. Benim babam bana hiçbir zaman iyi davranmamıştı , her bulduğu fırsatta beni aşağılayarak döverdi. Ama bu sadece bana özeldi. Sonra Ali ile tanıştım ve anladım ki onun babası da aynı tipti. Ben başka baba hiç tanımadım ve benim tanıdığım kişilerin babası da hiçbir zaman iyi değildi. Şimdi benim karşımdaki adam kendinden emin bir şekilde benim için o benim kızım ve parçam diyordu beni insan yerine koyuyordu. Bana bir hayat sunuyordu.
"Nereden bileceğiz." Haydar abim öne çıkarak beni arkasına aldı. " Bir test yaptınız mı kafasına göre doktor kardeşi demiş sizde benim kardeşimi alıp buraya mi getirdiniz." Abimin dediği doğruydu bir anda hiçbir şey yokken ortada beni kardeşleri olduğunu söylemişlerdi. Sadece Mahir Bey'in anlattığı hikaye vardı. Kabul anlaştığı hikayeyinin yanında bir de babamın itirafı vardı benim için Nisan benim gelir kaynağım demişti. Hiçbir şeye inanmasam o adamın söyledikleri yetiyordu onların değil Mahir Bey'in kızları olduğum.
"Tabiki emin olmak için yine de yaptırdım testi." dedi Mahir Bey. Yani körü körüne benim kızları olduğuma inanmamışlardı. Mantıklıydı elbette böyle düşünmeleri.
"Yaptırmasam da Nisan benim kızımdı zaten." dedi kendinden emin bir sesle .Ne diyeceğini bilemiyordum tıpkı Haydar abim gibi. Mahir Bey'in sözleri Haydar abimi de susturmuştu.
"Bakın içeri geçelim oturarak konuşalım. Hem.." Kuzey bana dönüp devam etti konuşmasına "Nisan hiçbir şey yemedi kaç saattir en azından bir şeyler yesin sizde bize eşlik edin sakince konuşup anlatalım olanları böyle ayak üstü olmuyor ." diye bitirdi sözlerini.
Haydar abim bana dönüp baktı ilk defa aklına gelmiş gibi önce bana baktı sonra onlara döndü.
"Tamam."
Haydar abim beni kolunun altına alıp onlara doğru yöneldi. Geldiğimiz odaya tekrar döndüğümüzde tekrar oturmuştk kalktığımız yerlerden. Bense oturduğum gibi Merve hanım hemencecik tabağı doldurmuştu.
[][][]
Yazarın anlatımıyla...
Çalışma odasında konuşmak için toplanmıştı Haydar, Kuzey ve Mahir Bey . Nisan ile ilgili konuşacaklardı. Aslında bu genç adamla hiç muhattab bile olmaz kızını kanatlarını açmış altına alır bir Allah'ın kuluna da dokundurtmazdı ama...
Aması vardı ve bu ama çok ağırdı. Kızı yaralıydı, kızının kalbi çok kırıktı, sevgiye hasret bı kızı vardı. Bu yüzden etrafında ki iyi insanlara bağlıydı. Şimdi eğer orada Haydar'a ters bir hareket yapsa Nisan'ın gözümde kötü bir profil çizecekti ve bu isteyeceği en son şey bile değildi.
Kuzey, çalışma odasında oldukça geniş duran pencerenin yanında ayaktaydı. Aslında misafirlerinin karşısına babasının yanına oturmak isterdi ama buradan Nisan'ın bahçede ki halini izlemek varken oturmak saçma olurdu onun için. Aralık ayının soğuk günlerinden biriydi ama ona rağmen güneş hafiften kendini gösteriyordu. Güneşin arsız ışığı kardeşinin parlak saçlarına değiyordu. Şu an güneşi bile kıskanmıştı çünkü güneş bile ondan önce dokunmuştu güzel saçlarına.
"Evet Mahir Bey." Haydar'ın sesi ile kardeşinde olan gözlerini misafirlerine çevirdi Kuzey. Haydar oldukça sinirliydi. Bu sinir karşısında ki kişilere değildi sadece. Dünyanın adaletine kızıyordu. Canından sevdiği kardeşinin gerçek ailesi ile birlikteydi. Gel de çıldırma diyordu içinden. Bunlar nasıl oyunlardı. Kardeşi bu olanlara nasıl dayanacaktı. Belli ki hepsi iyi insanlardı ama Nisan'ı onlar ile bırakacak mıydı.
Nisan ile tanışmaları tesadüfen olmuştu. Bir barda tanışmışlardı. Hiç istemeyeceği bir anın içinden kurtarmıştı Nisan'ı. Kafasını dağıtmak için gittiği barda tuvalete gitmek için kalktığında görmüştü onu. İki erkek sıkıştırmış güçsüzlüğünden faydalanıyorlardı. Zaten sinirlerinin tepesine olması bahanesi ile ikisinini de yere yatırmış bir güzel dövmüştü. Nisan'ı da o mekandan çıkartıp evine giderken biraz sohbet etme şansları da olmuştu. İlerleyen zamanlarda hastanede yine karşılaşmışlardı. Annesi böbrek yetmezliği ile savaştığı için hayatı zaten hastanelerde geçen bir adamdı Haydar. O gün Nisan'ı yanında bir erkek ile konuşurken görmüştü . Yüzünde yer yer morluk ve bacağında aksaklık vardı ellerinde ise kağıtlar. Yanlarına gitmişti hemen onu öyle görünce ama Nisan korkmuş ve gitmek istemişti. Zorla orada olanları kendisine anlattırmıştı Haydar. Ali ve Nisan'a bir çok kez polise gitmek için ön ayak olsa da kabul etmemişlerdi. O dönemlerde konuşmaları gittikçe artınca araları gittikçe iyi olmuştu. Haydar ilerleyen zamanlarda Nisan ve Ali'yi annesi ile tanıştırmıştı. İkisini de kardeşi bilmişti. Ama Nisan'ı bir adım öne çıkartan önemli bı olay yaşamışlardı. Nisan annesine böbreğini bağışlamıştı. Bir gün Ali ve Nisan yanlarına gelip ikimizden hangisi uygun olursa vermek istiyoruz diye anlattıklarında hemen reddetmişti. Onlar daha gençti ve bunu yapamazdı. Nitekim dinlememiş ve testlere girmişlerdi. Nisan'ın pozitif olması ile yine bir umut doğmuş Nisan'da bu umutların gerçekleşmesi için mimarı olmuştu. O günden sonra bir kardeşi, kardeşinin kendine bağışladığı annesi vardı artık.
"Öncelikle ben DNA testine bakmak istiyorum." Haydar'ın anılardan kendini sıyırdıktan sonra ilk dediği şey ile Mahir bey kafasını sallayıp masanın üzerindeki kağıdı almış ve karşısındaki delikanlıya uzatmıştı. Haydar elindeki kağıtta pozitif ve %100 yazısı ile gerçekten karşısındaki kişinin kardeşinin babası olduğunu anladı.
"Ne zaman oldu bu test?"
Mahir bey izinsiz yaptığı için testi sıkıntı ile "Bir ay önce" dedi.Mahir Bey'in konuşması ile kafasını kağıttan kaldırdı Haydar.
"İzinsiz mi yaptınız testi?" Her cümlelerinde sinirlenerek bir şey buluyordu Haydar.
Kuzey pencerenin önünde son kez kız kardeşinin Karan ile sohbet edişini izleyip perdeyi kapattı.
" Bakın Haydar Bey o kan zaten Nisan'ın izni ile alınan bir kandı. Karan'ın kana ihtiyacı vardı ameliyattaydı ve Onu Nisan kurtarmıştı. Zaten o gün benzerlikten dolayı rica ettik hastane yönetimine ve kabul ettiler."
Haydar elindeki kağıdı bırakıp yüzünü sıvazladı. Hala ne yapacağını bilemiyordu.
"Gerçekten ailesi sizsiniz."
Kabul etmeliydi test açık açık babası diyordu. Mahir Bey sinirli görünen genç adama yönelik konuştu.
"Bilmen gereken bir kaç şey var." Haydar'a geçmişte olan olayları Nisan'a anlattığı kadar anlatıp nasıl bulunduğunu da anlatmıştı. Haydar bu duydukları ile emin olmuştu artık.
"O bunları nasıl kaldıracak." Dedi dalgınca.
"Kızımı asla yalnız bırakmam." Mahir Bey kendinden emin sert sesi ile kurmuştu bu cümleyi. Bırakmazdı, bırakamazdı. Bir kere bulmuştu meleğini kimse daha gelip alamazdı.
Haydar Nisan hakkında bazı şeyler söylemesi gerekiyordu. Ne kadar bunları dile getirmekten hoşlanmasa da konuşmalıydı.
"Sizin de bilmeniz gereken şeyler var." Kuzey ve Mahir Bey dikkatini Haydar'a vererek konuşmasını beklediler ve sıkıntı ile Haydar konuşmaya başladı.
[][][]
Nisan'dan...
Soğuk havaya rağmen ışıklarını saçıp ısıtmak için çabalayan güneş ile gülümsedim hafifçe. Her şeye inat her şeye rağmen ben buradayım diyordu. Kendini göstermekten çekinmiyordu.
Saçlarımı hafifçe ısıtmaya başlamıştı bile. Güneşten geri kalmayan rüzgar ise asla kendini unutturmuyordu. Güneş ısıttıkça, rüzgar üşütüyordu.
Haydar abim kahvaltıdan sonra yukarıya Mahir Bey ile konuşmak için çıkmıştı. Bende evin içinde daha fazla duramadığım için bahçeye çıkmıştım. Bahçe çok güzeldi, her yer yeşil yeşil kış ayı olmasına rağmen de çiçekler ile doluydu ve hepsi öyle güzel açmıştı ki resmen görsel şölen sunuyordu herkese. Beyaz, kırmızı ve pembe çiçeklerin olduğu tarafa doğru gittim canlı görünen çiçekler oldukça güzeldi. Ellerim ile renkli yapraklarına dokundum.
"Ne güzelsiniz siz."
Çiçeklere karşı konuşup kokularını almak için eğilip koklamıştım. Gözlerim kocaman açıldı. Bu ne güzel bi kokuydu böyle. Bahçede etrafa baktığımda oldukça geniş bı alan karşıladı beni. Burası evin arka tarafın da kalıyordu ama burası daha güzeldi orası bi kesin. Yan yana evler vardı mesafeleri epeyi vardı ve aralarında büyük ağaçların kestiği sınırlar bulunuyordu. Ağaçların arasında da çitler vardı. Oldukça güzel bı manzaraydı burası. Bahçenin en güzel yanlarından birisi de evin sağ tarafı kocaman bir havuz kaplıyordu her şeyi ile düşünülüp yapılmış bir yerdi burası.
Ve şimdi ben bu evde mi yaşayacaktım. Kabul etmem gerek ki hayallerini süsleyen bir evdi. Ne abartı ne de sıradan oldukça zarif ve heybetli bir evdi. Kendimi tuhaf hissediyordum.
"Sana eşlik edebilir miyim?"
Ben bahçenin güzelliğine dalmışken arkamdan gelen ses ile döndüm. Karan elinde iki kupa ile yanıma gelmiş yüzünden oldukça sıcak bir gülümseme ile bana bakıyordu. Mavi gözlü, sarı saçlı, çok uzun olmasa da benden uzun boyu ile yakışıklı biriydi Karan. Kaşının üzerinde küçük bir yara vardı hala. Ve bu çocuk benim kardeşimdi. Düşüncesi bile tuhaftı çünkü bu zamana kadar kardeş olarak bildiğim tek kişi ablamdı.
Karan'ın benden bir cevap beklediğini bildiğim için kabalık olmasın diye, hemde biraz tanımak amacı ile, kafamı olumlu anlamda sallamıştım. Elinde ki kupanın birini bana uzatınca teşekkür edip aldım.
"Şöyle oturalım gel ." dedi bahçede ki oturma yerlerini göstererek.
Karşı karşıya oturmuştuk beyaz renkteki koltuklara. Elinde ki kupanın içinde kahve vardı. Ve kokusu o kadar güzeldi ki hoşuma gitmişti.
"Ben yaptım baksana nasıl olmuş tadı." Karan'ın heyecanla kuruduğu cümle ile ona baktım. Karan kahve yapmıştı ve bana?
Tuhaf hissettirmişti tanımadığım birinin bana böyle davranması.
Kahveden bir yudum almak için dudaklarıma götürdüm. Dilime yayılan bu lezzet ile istemsizce gözlerim kapanmıştı. Kahveden fazlaydı resmen, ilk defa doyurucu bir kahve içiyordum.
"Çok güzel olmuş teşekkürler."
Karan beğendiğimi duyunca yüzün de büyük bı gülümseme oluştu. Gamzeleri bana göz kırptı. Güzel çocuktu.
"Biliyor musun Nisan?" Heyecanla konuşmaya başladı.
"Neyi?" Bana doğru eğilince bir an istemsizce geriye gittim. Bir an benim irkitiğimi görünce geriye doğru gitti.
"Özür dilerim korkutmak istemedim." Oldukça saygılı ve kibar olduğu için sorun yok anlamında kafamı salladım.
"Sen söyleyebilirsin." dedim biraz önce söylemek istediği şeye hitaben. Karan aklına geldiği gibi direkt gülmeye başladı. Mutsuz olma süresi kısaydı galiba.
"Sen benim kardeşim olduğu gibi aynı zamanda da ikizimsin." dediğinde bir an yüzüne bakakaldım. Benim ikizim mi?
"Ne?" diyecek bı kelime bile bulamadım. Mavi gözlerine baktım, saçlarına, yüz şekline, kaşlarına..
Gözlerimiz aynıydı , saçlarımız da benziyordu, onun da kaşları benimki gibi kahverengiydi. Onun yüzü şekilli, benim biraz daha yuvarlak ve uzundu, çene kasları oldukça belirgindi. O kaza günü aklıma geldi o gün de birine benzetmiştim. O kişinin kendim olacağı aklıma gelmemişti.
"Bunu beklemiyordum." Kardeşiz diye bu kadar benzediğimizi düşünüyordum ama bu çocuk gerçekten ikizim gibiydi. Gerçi erkek ve kız olduğumuz için çok benzeten çıkamayabilirdi.
"Açıkçası uzun zamandır bu günü bekliyordum ben Nisan. Çok fazla arkadaşım yok tek tük, çok gezmem, gece hayatım yok, çılgın bı kişiliğe de sahip değilim oldukça sakin biriyim. Ben hep senin gelmeni ve senin ile bir şeyler yapmayı istiyordum. O kaza yaptığım gece." gözlerini masaya dikip o anı yaşıyordu sanki. Ve kafasını kaldırıp bana baktı.
"Seni rüyamda gördüm o gece. Yüzün seçilmiyordu, dumanlıydı, hadi bugün istediğimizi yapalım diyordun. " yüzüne küçük bir gülümseme kondurup devam etti. " Ben o gece uykumdan uyandığımda hala gitmemiştin. Bende babamın arabasını alıp kaçtım evden, amacım iki tur gezip şarkılar söyleyip geri dönmekti ama hiç bilmediğim yerlere girmişim." kahve kupasını elinden masaya bıraktı ve bı sefer masadan bana doğru yaklaşıp " O gece beni sen çağırdın kardeşim, o gece seni bulmamı istedin. Beni ruhun çağırdı. Ben kaç gündür bunun hayali ile sana anlatmanın heyecanı ile bekliyorum. Artık yanımdasın diğer yarımda yanımda, en yakın arkadaşım da sensin." dedi saçlarını karıştırmadan önce.
"Bir şey isteyebilir miyim?" Masada olan gözlerimi ona çevirdim . Kafamı salladım çünkü ağzımı açıp bir şey diyecek cesaretim yoktu.
"Sana sarılabilir miyim?"
Öyle bir soru sormuştu ki bana hareket dahi edemeden Karan'a baktım. Bunu istemesi pek tabi normaldi. Kardeşine sarılmak istiyordu. Ama ben hiçbir şey diyemedim bana umutla bakan gözlere bir umutta ben eklemedim. Gittikçe yüzü düşen Karan gözlerini kapattı. Kendimden o dakika nefret ettim gözlerim yanmaya başladı. O kardeşine sarılmak istiyordu ama ben ne istiyordum? Durdu öylece bana baktı, durdum öylece ona baktım taki ismimi duyana kadar .
"Nisan." Haydar abimin sesi ile direkt ona bakmıştım. Ayağa kalktım bana doğru geliyordu.
"Abi?" Ne olup bittiğini merak ediyordum ve bir an önce söylemeliydi bana.
"Gel bakalım." dedi biraz önce oturduğum yere geri dönerek.
Tekrar oturduğum yere oturup Haydar abimin yüzüne baktım . Yerine oturan Haydar abim sıkıntı ile dudağını yaladı bana doğru dönüp saçlarımı okşadı.
"Güzelim her zaman yanında olduğumu biliyorsun değil mi?"
sorduğu soruyla kafamı olumlu anlamda salladım. Tabii ki yanımda olduğunu biliyordum.
"Her zaman yanındayım ve bu değişimeyecek. Sen benim kardeşimsin. Neye ihtiyacın olursa, bir şeye canın sıkılsa, mutsuz olsan hep yanındayım. "
Haydar abimin söylediklerinden anlamıştım burada kalacağımı. Gerçi istemesem kimse beni burada tutamazdı. İstiyor muydum burada kalmayı.
"Onlar gerçekten de ailen ." dedi kendinden emin şekilde.
"Abi ben ne yapicam şimdi." dedim korkarak.
Ellerimi tuttu abim sıkıca
"Onlar senin ailen." Dedi tekrardan.
"Artık gerçek ailen ile olman gerekiyor. Mutlu olman gerekiyor. Onlara şans vermen gerekiyor. On sekiz yıldır senin hasretin ile bekliyor hepsi." dedi abim .Gözlerim acıyordu üstüne koydum ellerimi. Yaşlar yavaşça süzüldü parmaklarımın arasından. Ben sanki onsekiz yıldır güzel bir hayat mi yaşıyordum ki sadece onların hasreti konuşuluyordu. Bende ki yaralar ne olacaktı.
"Beni öylece bırakıyorsunuz." Dedim sinirle. Kafasını iki yana salladı.
"Asla." dedi net bir şekilde kafamı salladım inanmıyordum. Herkes benden kurtulmak istiyordu.
"Nisan bana bak." dedi Haydar abim ellerimi aşığı indirerek. Yaşlı gözlerim ile baktım.
"Sana burada kal diyen yok ki. Sadece artık gerçekler ile yaşamanı istiyorum. Ailen diye bildiklerin ailen değildi, yaşadıkların bir çocuğun yaşamaması gereken şeyler, senin yaşında düşünmen gereken tek şey okulun , arkadaşların , ailen ile güzel zaman olmalıyken sen ev geçindiren yetişkinler gibisin . Yeter artık yorulmadın mi? Gerçek ailen ile tanış gerçek hayatın , senden çalınan hayata dön şimdi. "
Haydar abim gözlerimin içine bakarak söyledikleri ile haklıydı ama sadece ben yorgundum ve nasıl olacağını bilmiyordum.
"Ayrıca denemekten bir şey olmaz." dedi kulağıma eğilerek " sevmezsen gelirsin yanıma".
Gözünü kırptı bana gülerek.
Hayat hiç kimseye istediklerini altın tepsi de sanmuyordu. Bana sunulmamıştı mesela. Her zaman direnmem gerekiyordu. Direndim, çalıştım, savaştım. Şimdi hayat bana dur mu diyordu. Yeter mi diyordu. Belki de gerçekten durmam gerekiyordu.
Hayatın bana verdiklerini kullanma zamanı gelmişti. Artık hayata daha dik basabilecektim.
[][][]
Bölüm sonu...
|
0% |