@fymavili
|
Keyifli okumalar... 💙🍀💙🍀... [] Masaya koyduğum son tabakla ellerimi birbirine kenetledim ve çenemin altına koydum. Ailem için çok güzel bi kahvaltı hazırlamıştım. Katıldığım ilk yarışma olan yüzme yarışmasında birinci olmuştum ve bu benim için büyük bir başarıydı. Ailemin benim ile gurur duymasını, o pırıltıyı gözlerinde görmek istediğim için güzel bı kahvaltı hazırlayıp kupayı da dolabın içine koymuştum. Sürpriz yapacaktım. Önce ablamı uyandırmak için gittim yanına darmadağın yatağımda yatıyordu. "Abla. Uyan." Sesim ile hiç kıpırdamadan öylece yatmaya devam etti. Ablam asla erken kalkmazdı onu sadece annem ve babam uyandırabilirdi. Bu yüzden direkt babamların odasının önüne geldim. Elimi kaldırıp çalacaktım ama babam ya kızarda gün mahvolursa diye düşündüm. Son günlerde pek bir şey yapmıyordu. Bu yüzden düzenlediğini düşünüyordum. Bu yüzden son zamanlarda ki iyi halinden cesaretlenerek kapıyı çalıp kolunu indirdim. Babam ve annem yatakta birbirlerine ters olacak şekilde yatıyorlardı. Küçük ve sesiz adımlarla babam tarafına geçtim. "Babaa." Önce sessizce seslenmiştim ne olur ne olmazdı. "Babaa." İkinci seslenmemde kıpırdanıp hafiften gözlerini açmıştı. "Ne var lan sabah sabah." Boğuk ve uykudan dolayı sessiz çıkan sesi ile bir adım geriledim. "Kahvaltı hazırladım hadi kalkın." "Git başımdan ." tekrar gözlerini kapattığında bu sefer yaklaşıp koluna dokundum. "Ama soğuyaca-" daha ben cümlemi bitirmeden babam eliyle beni geriye savurmuştu. Dengemi bulamadan sehpaya çarpmış üzerinde ki eşyalarla yere düşmüştüm. "Sen sabah sabah bana sınav mısın lan. Beni çileden çıkartmak için mi çabalıyorsun lan sen kevaşe." Yattığı yerden kalkmış saçıma asılmıştı. Canımın yanması ile boğazımdan bir çığlık kopmuştu. "Noluyor be?" Annem seslere uyanmış bize bakarak " her sabah ben sizi mi çekecem be git odanın dışında ne yapıyorsan yap." dedi babama. Babam saçlarımdan çekerek odanın dışına doğru saçımı çekmeye başlamıştı. "Baba lütfen çok acıyor aghhhh babaaaa." Çığlıklarım umrunda bile değildi. "Kes lan sesini." Saçlarımdan beni havaya kaldırıp yanağıma sert bir tokat atmıştı. Bir anda yüzüme aldığım sert darbe ile çenemin kırıldığını düşündüm. Ağzımı açıp bir şey diyemiyordum. Sadece iniltilerim duyuluyordu. "Sen hakettin burayı." Beni evde bulunan penceresiz, havasız, karanlık ve soğuk olan odaya saçımdan sürükleyerek fırlattı. Sırt üstü düştüğüm için ellerinde kalan saç tellerimi görmüştüm. Odadan çıkmak için hazırlandığında zar zor çıkan sesim ile "Babaa." Demiştim. Beni burada bırakamazdı. Çok korkuyordum buradan. Nefes alamıyordum. "Geber de kurtulayım ." dedi ve kapıyı kapatıp arkasından kilitledi. Gözlerimden akan yaşlar ağzımdan ve kaşımdan akan kana karışıyordu. Nefes alamıyordum. Elim zar zor boğazıma gitti. Sanki orada bir ip vardı ve sıkıyordu. Karanlık odanın duvarları üzerime geliyordu. Ölecek gibi hissettim aldığım sık nefesler beni hiçbir şekilde ayakta tutmuyordu. Gözlerim kararıyordu. Son kez aldığım nefes yetmedi, elim boğazımdan kaydı ve benim son gördüğüm şey koskocaman zifiri bir karanlıktı. "Nisan." Bir el beni kendime getirmek için sarsıyordu. Nefes alamıyordum. Daha doğrusu almayı unutmuş gibiydim. "Nisan beni duyuyor musun." Kollarımdan sarsan kişi yüzüme su ile baskı yapmış olmalı ki alev gibi yanan vücudum bu temas ile şok geçirmiş gibi uyanmıştı. Kemiklerim kırılıyordu. Ağzımı açamıyordum, elimi oynatamıyordum, her bir hücrem ağrıdan hareket etmeyi bile kabul etmiyordu. "Baba." Ağzımdan istemsizce çıkıyordu bu kelime. Bunu ben yapmıyordum. İstemsizce çıkmayan sesim ile baba diyordum. Kime diyordum ki ben bunu? "Korkma kızım buradayım. İyileştiricem seni." Yumuşak güven veren bir sesti bu. Ruhumu okşamıştı. Bu sesin sahibine sarılmak istedim. Güvenmek elini tutmak istedim , yapamadım. Beni kendine doğru çeken karanlık yine geldi. Ve ben artık o yumuşak, güven veren sesi duyamadım. []
Yazarın anlatımıyla... "Mükemmel bı sofra oldu Merve Sultan." Ömer annesinin anlına seslice bir buse kondurmuştu. "Sayenizde çocuklarım." Emir sabahın köründe kaçan uykusu ile yatakta oyalanırken sıkılmış ve odasından çıkmak istemişti. Belki Nisan'ın yanına gider ve meleğini uyurken izleme şansı doğradı. Aklına kardeşi gelmişti yine küçücüktü. Tahmini boyu 1.60 gibi olan kardeşi kilo olarak kürdan ile yarışıyor olmalıydı zira ne beli vardı ne de göbeği. Aşırı zayıftı. Ayakata durması ona göre mucizeydi. O an aklına gelen fikir ile aydınlanma yaşadı.Kardeşi için kahvaltı hazırlayabilirdi. Bu düşünce ile hemen odasında bulunan tuvalete girip ihtiyaçlarını gidermiş odasından fırlamıştı. Ve o sırada aynı anda Ömer ve Karan da odasından çıkmıştı. Üç kardeş önce birbirlerine baktılar. Ne için böyle erken kalkmışlardı. "Niye uyumuyorsunuz bu saatte." Karan'ın sorusu ile onlara yaklaşan Emir ve Ömer aynı anda "Kardeşime bakacaktım." demişti. Karan abileri ile aynı şey için aynı saatte odadan çıkmış olmasına lanet etmişti. İkizini görmek istemişti ve şimdi abileri ile aynı nedenden dolayı karşısında buluyordu. "Nisan'ın yanına ilk ben gideceğim lütfen siz uyanmasını bekleyin." diyen Emir ile " Yok be paşama bak sen. Niye yanına sen gidiyormuşsun." demişti Ömer. "İkizi olarak yanına ben gideceğim ilk." Karan'ın da abilerine karşı gelmesi ile üçlü bir kavgaya tutuşmuştu. Koskocaman adamlardı. Ama şu an söz konusu biricik kardeşleriydi. Üçlü sessiz başlayan kavgayı sesliye çevirince uyanan Merve Hanım bu üç çocuğunu da azarlayıp mutfağa yardım için götürmüş sonuç olarak mükemmel bı kahvaltı sofrası ortaya çıkmıştı. "Anne Nisan'ı ben uyandırabilir miyim." Karan'ın sorusu ile annesi gülümseyerek " koş ikizini kap gel" demişti. Karan heyecanla merdivenleri çıkıyordu. Ev ilk defa bu kadar büyük geliyordu ona. Kardeşinin odasına gitmek resmen kilometrelerce yol gitmeye eş değer olmuştu. Üst kata çıktığında heyecandan kalbini tutmuş soğuktan üzerine giydiği sweeti düzelmişti. Odasının karşısında durduğunda çalmak için elini kaldırcakken zaten hafif açık olduğunu fark etti. Neden açıktı ki kapısı? Hafif kaslarını çattı yavaşça kapıyı açtığında kardeşinin yatağının başında elleri ile yüzünü kapatıp oturan babasını gördü. Babasının ne işi vardı ki burada? "Baba?" sessizce babasına doğru yürümeye başladı Mahir bey oğlunun sesini duyduğunda ellerinden kafasını kaldırıp baktı. "Karan " oğlunun Nisan'ın odasına gelmesini beklemiyordu. Yerinden kalkıp kapıya doğru yöneldi. "Napiyorsun burada baba?" Önce yataktaki Nisan'a baktı yatağın içinde cenin pozisyonun da oldukça derin bir uykudaydı kardeşi. "Kardeşine bakmaya gelmiştim sen niye geldin?" Sabah uyandıktan sonra çalışma odasında işlerini hallettikten sonra kızının odasının önünde bulmuştu kendisini Mahir bey. Amacı odaya girmek değildi alışana kadar da rahatça odaya girip çıkamazdı. Önce kızı kendine güvenip alışmalıydı ki girebilsindi. Odadan ağlama sesi gelince kızına bir şey oldu korkusuyla girmişti ama Nisan yatakta yatıyordu. Rüyasında ne görüyorsa ağlıyordu kızı. Canı gitmişti onu öyle gördüğü için. Kızı, canı rüyasında ne görüyorsa ağlıyordu. Elini boğazına götürüyor nefes almaya çalışıyordu eli ayağına karışmıştı Mahir Bey'in. Yatağın başına geldiğinde elleri ile terlemiş saçlarını geriye itmek istedi ama dokunamadı ne yapacağını şaşırmıştı nefes alamıyordu kızı. "Nisan " ismini seslendiğinde uyanır sanmıştı ama olmamıştı. Daha fazla dayanamayan Mahir bey kollarından yavaşça tutup sarsmıştı. Komidinin üzerindeki şişeden eline biraz su döküp kızının yüzüne yapışan saçlarını geri çekti soğuk suyun etkisi ile kendine gelmiş gibi titreyen kızına tekrar seslendi . "Nisan beni duyuyor musun?" Derin derin nefes almaya çalışan kızının bir zaman sonra düzenlenen nefesi ile kendi nefesi boğazında asılı kalan Mahir bey yatağın kıyısına çökmüş elleri ile yüzünü kapatmıştı. Tekrardan o görüntüleri hatırlayan mahir bet kızına son kez bakıp oğluna döndü. "Bizde abimler ve annemle kahvaltı hazırladık Nisan'a. Uyandırmak için gelmiştim." Eşi Merve hanım belli ki kızı için döktürmüştü yine. "Tamam ben çıkayım sen uyandır. " Odadan çıkan Mahir Bey'in arkasından bakmıştı Karan. Neyi vardı babasının. Tekrar Nisan'a döndü. Kardeşi çok güzel uyuyordu uyandırmak istemiyordu ama onun için çok güzel bı omlet yapmıştı kesinlikle tadına bakması gerekiyordu. Kardeşinin yatağına yaklaşmıştı ama nasıl uyandıracaktı. Abilerini uyandırırken hiç bu kadar düşünmemişti. Genelde onların yatağına zıplar kavga ederek kaldırırdı. Keza abileri de öyleydi. Derin bir nefes çeken Karan ne olursa olsun uyandırma lazım diyerek sesini bulmuştu. "Nisan " bir anda yükselen sesi ile kendisi korkmuş üstüne uykusundan bir anda sıçrayan Nisan da ne olduğunu anlamamıştı. Kendine küfrederek yüzünü kapattı. Bir anda uykusundan sıçrayan Nisan da ne olduğunu anlamamış şaşırmış bir şekilde etrafına bakıyordu. "Çok özür dilerim ." Ne olduğunu anlamayan Nisan aslında nerede olduğunu da anlayamamıştı. Uykusunda gördüğü rüya çok gerçekçiydi ve etkisinden kopamamıştı. Yatakta dik bir konuma gelmiş ensesine yapışan saçlarını geriye itmişti. "Gerçekten seni korkutmak istememiştim sadece uyandıracaktım." Nisan ayakta kendisine pişman bir surat ifadesi ile bakan Karan'a baktı. "Sorun değil." dedi yataktan kalkarak. "Neden uyandıracaktın." "Kahvaltı hazırladık senin için." Nisan yutkundu, burnu sızladı. Kendileri için kahvaltı hazırlamışlardı. "Annem ilk güzel kahvaltımızı yapalım istedi." Seninle neyin kahvaltısını yapicaz lan köpek "Neler sevdiğini bilmediğimiz için oldukça geniş bir menü oldu." Sen bana ceza mısın lan kevaşe "Senin için omlet yaptım." Gebersende kurtulsam "Hem.." Cümlesini yarıda kesen Karan kardeşinin dalmış ve nemli gözlerini gördüğünde ne yapacağını şaşırmıştı. Yanlış bir şey mi demişti. "Nisan" Karan'ın sesi ile kendine gelen Nisan yutkunmuş kendine gelme amaçlı elleri ile saçını geriye atıp "Efendim" demişti. Karan kardeşinin değişen halini anlayamamıştı ama üzerine gitmeyecekti. "Sen üzerini değiştirip aşağı gel güzelce kahvaltı yapalım sonra biraz sohbet ederiz olur mu ?" Karan'ın kendisini kötü hissetmemesi için üzerine çok gitmediğini anlamıştı. Kafasını salladı Nisan. "Dolabında da bir kaç kıyafet ayarladık çok bir şey almadık sen kendi istediğin şeyleri alırsın diye." Nisan, büyük beyaz önü camdan oluşan kıyafet dolabına baktı. Kendisi için miydi bu dolap? Kendi odasında yatağının altına koyardı kıyafetlerini poşetle. Çünkü hiçbir zaman önemli de olsa eşyası olmazdı. Genelde de ablasının eski kıyafetlerini giyerdi. Hala da üzerinde eşofmanı ve kazağı vardı. Umarım çok kokmamıştır. "Teşekkürler ." Karan gülümsemiş göz kırpmıştı. Nisan'ın odasından çıktığında kendini çok kötü hissetmişti. Ne olduğunu anlayamamıştı ama bir yerlerde bir şeye kırıldığını hissetmişti. Ama ne olursa olsun yine de kardeşinin hep yanında olacaktı. [][][] Nisan'dan .... Şaşırmalara doyamıyordum iki gündür. Karan'ın iki üç dediği kıyafet bunlar mıydı. Karan odadan çıktıktan sonra bende tuvalete gidip elimi yüzümü yıkamıştım. Ne kadar kimse benim tipim hakkında bir şeyler söylemese de artık bir duşa ihtiyacım vardı. Odanın kapısını kilitleyip üzerimi çıkarmış özellikle karnıma baskı yapmadan yıkanmıştım. O kadar güzel kokulu şampuanlar vardı ki her kokudan. Hele renk renk duş jelleri. Yenilen bir şey olsa yerdim her halde. Yıkandıktan sonra havluyla yavaşça vücudumu silip dolabın önüne geçmiştim . Bende zannediyordum ki gerçekten iki üç parça bir şey vardı. Dolapta yazlık elbise bile vardı her renkten. Bırak bu kadar kıyafeti ben yeni kıyafet bile almamıştım. Halil Çimen ve eşi bana hiçbir zaman bu da senin kıyafetin diye almamışlardı. Sorun değildi benim için. Daha fazla geç kalmamak için elime geçen bol sarı bir sweet ve rahat bı pantolon seçmiştim. Pantolon biraz bol geldiği için bulduğum kemeri belime geçirdim hemen. Banyoda ayna karşısına geçip önce bulduğum fırça ile dişlerimi fırçalamış ve yüzümü yıkamıştım. Yüzümdeki izleri yapacak bir şeyim yoktu. Islak saçlarımı havlu ile kurulayıp bulduğum siyah tokayla da örüp ucunu bağladım. İşte şimdi çıkmak için gerçekten hazırdım telefonumu da cebime koyup odadan çıktım. Aşırı gergindim. Resmi olarak artık onların yanında kalmaya başlamıştım. Haydar abim evden gittikten sonra odaya çıkmış bir daha da inmemiştim ama artık konuşmam gerekiyordu. Benim bir hayatım vardı ne kadar kötü olsa da. Bir kere çalışıyordum. Okulum vardı ve sınava hazırlanıyordum. O an bir korku oluştu göğsümün üzerinde. Ya okula gitmeme karşı çıkarlarsa? Biterdim, yaşayamazdım. Bu düşünce ile merdivenlerden inerken son basamağında takılmış az daha düşecektim. Sakin olmalıydım . Derin derin nefes alarak daha önce kahvaltı için girdiğim odaya tekrar girdim. Hepsi buradaydı. Kahvaltı masasına oturmuşlar beni bekliyorlardı. Beni ilk fark eden Mahir Bey olmuştu. Göz göze gelince bir irkilmiştim. Çok sert bir yüzü vardı. " Günaydın kızım." Merve Hanım'ın sesi ile bütün kafalar bana dönmüştü. "Günaydın." Sesim resmen içime kaçmıştı. Bu insanlardan kimseyi tanımıyordum ve gergindim. "Gel kızım yanıma otur." Merve Hanım'ın gösterdiği sandalyeye yavaşça oturdum. Elimi nereye koyacağımı bilemiyordum. Nasıl insanlar olduğunu bile bilmediğim kişilerle kahvaltı sofrasındaydım. "Afiyet olsun." Mahir Bey'in sesi ile herkes sofrada bulunan yiyeceklerden tabaklarına koymaya başlamışlardı. Sofra aşırı zengin bir menüye sahipti. Pişi, krep, kızartma , omlet, meyve, reçel çeşitleri ve bir sürü şey. Ben bırak bunları bir arada görmeyi daha önce yemediğim şeyler bile vardı. "Nisan." Karan'ın heyecanlı sesi ile ona bakmıştım. Kocaman gülümsemesi ile masada ki omlet tabağını alıp bana uzattı. "Bunu senin için yaptım umarım begenirsin." Önce Karan'ın gözlerine baktım. Çok heyecanlıydı. Sonra elindeki omlet tabağına. Oldukça güzel duruyordu omlet . Kokusu bile doyurucuydu. "Teşekkür ederim." Elindeki tabağı alıp önümdeki boşluğa koydum. "Nisan çok şanslısın Karan'ın omletini yemek her zaman nasip olmaz." gülerek kardeşinin omzunu tutup bunları söyleyen kişi Ömerdi. "Gerçekten en son ne zaman yemiştim hatırlamıyorum." Emir de ortama giriş yapmıştı. "Zaten yine siz yemiyceksiniz. Hepsini Nisan'a yaptım." dedi Karan. Yutkunamadım. Hepsini benim için yapmıştı. Beni düşünerek. "Hadi tadına bak." Karan'ın beklenti ile bakan bakışları altında çatalla omletin kıyısından alıp ağzıma attım. Damağıma yayılan tat basit bir tat değildi. Çok güzel bir şeydi. Omlet olduğuna emin miydi. Nasıl bu kadar güzel bir omlet yapmıştı acaba. Sıradan bir yumurtaydı çünkü. "Nasıl olmuş." Karan'ın sesi ile ağzımdaki lokmayı yutmuş " çok güzel teşekkürler." demiştim. "Afiyet olsun." Genişçe gülümseyerek önündeki tabağa dönmüştü. Karan dünde bana kahve yapmıştı. O da çok güzel bir tada sahipti. Galiba bu konu da çok başarılı biriydi. "Nisan rahat uyudun mu kızım." Merve Hanım'ın sesi ile sağ tarafıma dönmüştüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. Merve hanım çok güzel bı kadındı. Sarı saçları çok doğal, mavi gözleri de canlıydı. Yaşına göre genç duruyordu. Söyle bir bakınca hepsi zaten güzeldi. Mahir bey çok yakışıklı bir adamdı. Oğulları da ona benziyordu. Sadece Karan annesine benziyordu. Merve Hanım'ın beklentili bakışı ile kendime geldim. "Evet rahat uyudum." Bana gülümseyerek mutlu olduğunu söyledi. Önüme dönecekken düşünceli bir şekilde tabağına bakan Mahir Beye kaydı bakışlarım. Biraz dalgın görünüyordu. Önüme döndüm ve kahvaltıya devam ettim. Şu an karnımı doyurup onlarla konuşmam gerekiyordu. Kahvaltı sonrası kimse bir yere ayrılmamış herkes salondaki koltuklara oturmuştu. Galiba artık konuşma zamanıydı. Bu konuşmadan sonra ne yapacağımı artık bilecektim. Mahir Bey'in sesi ile herkes ona bakmıştı. "Herkesin geçmişte bir yaşantısı, alışmış olduğu hayatı, geçirdiği zamanı vardır. Ben hiçbir zaman bu noktaya bu şekilde gelmek istemezdim. Seni biran da bir şeylerden çekip başka bir yere koymak istemezdim. " Ne kadar sanki ortama konuşuyormuş gibi olsa da gözlerimde ki gözleri her dediğini bana söylediğini kanıtlıyordu. "Biz istiyoruz ki tabi eğer de sende istersen." derin bir nefes aldı sanki zorlanıyordu. "Beraber olalım, aile olalım. Bir anda bize alışmanı bekleyemeyiz tabiki ama yıllardır hasretini çektiğimiz kızımızı kaybetmek istemiyoruz yine. " Onlar kızlarının hasretini çekiyorlardı. Belki bana hamileyken çok güzel düşünceleri vardı. İlk kızları olacaktım onlar için. İlk yürümemi, yemek yememi, ilk konuşmamı ve daha nicelerini kayıt altına alıp tekrar tekrar izlemek istiyorlardı. Peki ya ben. Ben sadece anlaşılmak istiyordum. Mutlu olmak, ailem tarafından sevilmek, bir şeylere mecbur bırakılmamak, benimle gurur duyulması gibi. Bana bunları sunacaklarını söylüyorlardı ama ben artık büyümüştüm. Küçük bir çocuk değildim. Hiçbir zaman olmamıştım. Şimdi beni nasıl kabul edeceklerdi. Belki ses çıkarmamdan rahatsız olacaklardı. Bazen sesli şarkı söylerdim duyunca sinirleneceklerdi. Nasıl kabul edeceklerdi beni. "Ben ." cümlemi bitiremedim. Ne istediğimi bilmiyordum. "En azından bir süre kal sevmezsen istemezsen o zaman gidersin." Merve Hanım'ın çaresizlikle kurduğu cümle ile kalbime sancı girdi. O kadar çok istiyordu ki yanında olmamı en son çaresi bu olmuştu. Tek tek hepsine baktım. Mahir Bey'e, Merve Hanım'a, Karan'a, Ömer'e, Emir'e, Kuzey'e. Hepsinin gözlerinde kalmamı istedikleri o beklentiyi gördüm. Hepsi benden gelecek olumlu bir cümle bekliyorlardı. Derin bir nefes çektim içime, cesaretimi topladım. "Tamam."
[][][]
Nefes alırken boğulan biri için 'balık' tanımından daha uygun ne olabilir ki zaten? Öldüğünüzde öldürdünüz. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Tıp bunu bilime, din ise ruha yorardı ama asıl cevap koca bir hiçliktir. Çünkü daha önce ölmemiş olurdunuz , yaşamamış olurdunuz. Sadece tahmin edebilirsiniz. Bilemezdiniz . Yağmur ise neye yoracağını bilemiyordu. İstanbula taşınalı iki hafta olmuştu. Artık yüzleşme zamanıydı. İçindekiler büyüyerek bir top olmuş çığ misali aşağı yuvarlanıyordu. Önünde durduğu büyük kapıya baktı . Bu kapıdan içeriye eskiden çok girerdi. Dedesini gördüğü tek girişti burası. Şimdiden akmaya başlayan göz yaşlarını elinin tersiyle sildi . Gıcırdayan kapı tek itişle açılmıştı. Yağmur attığı her adımda ailesine yaklaşıyordu. Okuduğum kitaptan kafamı kaldırıp pencereden dışarı baktım. Hava hafiften kararıyordu . Kış ayı olduğu içinde sert bı soğuk vardı. Mahir bey ve ailesi ile konuştuktan sonra odaya çıkmış bir daha da odadan dışarı çıkmamıştım. Tek kalmaya ihtiyacım vardı ve odada öylesine dolaşırken bir kitap bulmuştum. Beni içine öyle güzel çekmişti ki hüzünlü yerlerde gözlerim nemleniyordu. Attığı her adımda bir hikaye vardı. Yarım kalmış hikayelerle doluydu bu yollar. Sanki yağmur taneleri hissetmiş gibi araştırmaya başlamıştı. Yağmur buraya ne zaman gelse yağmur yağıyordu zaten. Hissediyordu içindeki matemi . Herkesin yarım kalmış bı hikayesi vardı, olmasını beklediğimiz umutlarla doluydu içimiz. Umut olmasa hiçbiri olmazdı zaten. Yaz kış fark etmiyordu. Elinedeki beyaz papatya buketini daha sıkı tutmaya başladı . Derin bir nefes alıp hızını arttırdı. Oradaydılar işte . Sadece beş adım uzağındaydılar. Beş adım Yağmur'a beş kilometre gibi gelmişti. Bir adım attı, bir damla düştü Bir adım , iki damla. Bir adım , on damla. Bir adım, yüz damla. Son adım, şimşekler çaktı. Yavaşça ıslanmış mermere oturup elindeki buketleri toprağa koydu.
Kitabı yavaşça kapatıp yanıma koydum. Kendi hayatımı okuyor gibi hissetmiştim. O kadar zorluklara göğüs germeye çalışmış ki. Hafiften bı gülümseme tutmuştu beni. "Hayatımı yazsam gerçekten roman olurmuş." Küçük gülmelerim büyümüş artık sesli kahkaha atmaya başlamıştım. Artık kahkaha atmaktan karnım ve çenem ağrıyordu ama durduramıyordum kendimi. Gözümden bir damla döküldü ben daha çok güldüm Bir damla daha, bir kahkaha daha. Bir zaman sonra kahkahalarım hıçkırıklara dönüştü. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Canım yanıyordu. Çok yorulmuştum. Ağlamalarım arasında ne ara kapım açıldı ne ara kollarımdan tutulup sarsılmaya başladım fark etmedim bile. "Nisan ." Merve Hanım'ın seslenmeleri bir işe yaramıyordu. Bu seferde onun yüzüne bakarak ağlamaya başlamıştım. "Kızım noldu bir şey söyle yavrum lütfen." Ellerimi çekinerek tuttuğunu fark ettim. Ne geri çektim ne bir tepki verdim. "Yoruldum " dedim daha çok ağlayarak. "Çok yoruldum. Bu hayattan, kendimden, mücadelemden, yaşadıklarımdan, benden çalınan çocukluğumdan." Kriz geçiriyor gibiydim. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor aynı zamanda bağıra çağıra konuşuyordum. "Ben neyin günahını çektim bunca sene." Gözlerim acıyordu, boğazım ağrıyordu ama duramıyordum. Merve hanımda başlamıştı ağlamaya. "Mesela belki seninle çok güzel bı çocukluğum olacaktı. Birlikte yemek yapacaktık, süslenecektik, parka gidecektik belki..." dudaklarımı dilimle nemlendirip bulanık görüşümle Merve Hanım'ın gözlerine baktım "Belki sen beni çok sevecektin." Merve Hanım'ın beni bir anda kollarına çekmesi ile omzuna düşen başım ile içim çıkacakmış gibi ağlamaya başlamıştım. O da ağlıyordu . Bana sıkı sıkı sarılmıştı ama ben sarılamıyordum. Ellerime ket vurulmuş gibi kalkmıyordu. Bir müddet sonra sadece iç çekişlerim kalmıştı. Başımda şiddetli bir ağrı oluşmuştu. Merve Hanım'ın geriye çekilmesi ile yüz yüze gelmiştik. Sarı saçları biraz dağılmış, mavi gözleri kızarmıştı. Ona benziyordum. Bunca zaman ailem bildiğim kişilere benzemediğim için ablam sürekli beni zorbalar saçlarımı kesmeye çalışır gözüme bir şeyler fırlatırdı. Hiçbir günahım suçum yokken. "Ben." kuruyan boğazım ile sesim çatallı çıkmıştı. "Özür dilerim kendimi kaybettim." Ellerim ile gözlerimi silip kendime gelmeye çalıştım. Burnum tıkandığı için nefes almakta zorluk çekiyordum. Merve Hanım'ın harketlenmesi ile ona döndüm. Yataktan kalkıp elini bana uzattı küçük bir gülümseme ile "Hadi bahçeye çıkalım biraz hava alalım. " İtiraz etmek istedim. Elini tutmak istemedim. Ama vücudum bana ihanet eder gibiydi. Merve Hanım'ın eline bıraktım elimi onun desteği ile kalktım yataktan. "Burnun kızarmış." Dedi şevkat ile. Hafiften gülümsedim. "Sizin de." O da gülmeye başladı. Beraber odadan çıkıp aşağı inmiştik. Merdivenleri inerken kolkola inmiştik. Merdivenlerin sonunda salona doğru ilerlerken elinde telefonu ile ilgilenen Emir bizi gördü. Önce annesi ile temas halinde olmam hoşuna gitmiş olmalı ki gülümsedi. Sonra yüzümüzü görünce kaşları çatık bı hal aldı. Ama Merve Hanım beni de beraberinde çekerek salondan bahçeye açılan kapıdan dışarı götürdü. "Şimdi ne oldu diye baş şişirirler en iyisi direkt bahçeye kaçmak." dedi serzenişlenerek. Bahçenin arka kısmına güllerin bulunduğu kısma gelmiştik. Kolumdan çıkıp bir anda yere oturdu. Hava soğuktu, hafif bir sis yağmuru vardı ve Merve hanım direkt yere oturmuştu. "Gelsene." Elini koyduğu çimlere doğru bende oturdum. Ve güllere bakmaya başladık. Havanın temizliğinden burnum çoktan açılmış ciğerlerine dolan hava ile artık rahat nefes alabiliyordum. Bir müddet ne Merve hanımdan ses çıktı ne de benden Merve hanım elini uzatarak koyu kırmızı güle dokundu. Şefkatle okşadı, ona gülümsedi. "Biliyor musun Nisan bu gülleri ne zaman diktim. " Kafamı ne zaman der gibi salladım aynı zamanda okşadığı güle bakıyordum. "Karan ve sana hamileyken. " Bir an durdum öylece. 18 sene önce mi dikmişti bu gülleri. Ama nasıl hala canlı ve güzel durabiliyorlardı. "Nasıl." Merve hanım gülümseyerek bana döndü. "Sen ve Karan'a hamileyken ikiz doğuracağım için biraz tehlikedeydim. Bana evden çok çıkmamam, kendimi yormam gerektiğini söylemişti doktor. Aksi halde ya size ya bana bir şey olurmuş. ". Tekrar güllere döndü. "Ben neyse de size bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim. Bu yüzden evden çıkmadım ve kendime göre bir şeyler bulmaya çalıştım." Söylediği cümleler ile öylece kaldım biz daha hayatta yokken bile korumaya çalışmıştı bizi. " Sonra bahçe yapmaya başladım oturduğum yerden dikiyordum. Abilerin de daha küçüktü bana yardım ediyorlardı. Hele Kadir abin etrafımda dört dönerdi. Bana çok düşkündü." Kadir de kimdi? "O zaman diktim bunları, hep konuştum onlarla. Siz doğunca kardeş olacaksınız diye. Güllerim gün geçtikçe gürleşiyordu. Gün geldi doğum yaptım. Ve benim on sekiz yıllık hasretim başladı." Yutkunamadım. Hiçbir tepki veremedim. "Biliyor musun ?" dedi bana dönerek. "Kışın normalde çiçekleri yok olurdu. Yazın çıkardı ilk defa bu kış ayında kurumadılar. Onlar bile senin gelmeni hissetmişler kızım. " Daha fazla dayanamayıp ona yandan sarılmış kollarım bile vücuduna destek verircesine sıkmıştım. "O kadar mutluyum ki" dedi çatallaşan sesi ile. "Ağladığıma bakma çok mutluyum" dedi . Güldüm bu haline. Bir süre öyle sarılarak oturduk güllere baktık. Ta ki arkamızda ki sese kadar. "Yani bırak Emir hasret gidersinler, konuşsunlar falan dedim durdum durdum ama babamlar gelecek birazdan sizi böyle soğukta görürse bana görmediğim şeyler yapabilir hanımlar. " Emir'in söyledikleri ile Merve hanım gülmüş ben öyle bakmıştım. "Kimse benim yavrularıma dokunamaz." Onlar bu dediklerine gülselerde ben o anlığına Mahir Beyden korkmuştum. "Tamam kalkalım hadi. " Merve hanımla bahçeden çıkmış eve girmiştik. Ben direkt odaya çıkıp ıslanan kıyafetlerimi çıkarmış yeni ve daha kalın olan bir kazak ve tayt giymiştim. En azından sıcaktı. Yemeğe geç kalma dedikleri için odadan çıkacakken sehpanın üzerinde ki telefonum çaldı. Telefonumu elime aldığımda Ali'nin aradığını görmüştüm. Hemen açtım. "Ali?" "Sonunda şükür sesini duydum be kızım." derin bir nefes çekmesi ile gülümsedim çok özlemiştim. "Ali napiyorsun, nasılsın, niye aramadın beni." "Sakin ol Nisoş. Haydar abim dedi arama iki gün diye kafasını toparlarsın dedi. Onu bırak şimdi nasılsın, iyi misin, bir şey oldu mu?" "Bir şey olmadı sadece." Ne kadar burada kalıyorum desende arkamda Ali'yi bırakmak ihanet gibi geliyordu. "Ne sadece?" "Ben...burada kalicam bir müddet ama seni asla yalnız birakmiycam, yine beraber oluca-" "Sakin ol sakin ol. Zaten ayrilmiycaz ki. Tek değişen senin ailen ve hayatın o kadar bizim senin ile dostluğumuz baki. Hem "sesi kesilen Ali ile telefona baktım hat çekiyordu. "Ali" Sesler geliyordu ama boğuk boğuk. "Lan gebertiyim mi seni yine bu iti eve sokmuşsun." Ali'nin babası mıydı o? Gözlerim büyüdü. Demek dönmüştü. Babası tır şoförüydü ama ayda yılda anca uğrardı eve huzursuzluk çıkarır giderdi hep. Kötü bir insandı o . "Nisan ben seni ararım canım bir işim var geliyorum." "Tamam dikkat et ara beni hemen aklım sende." "Tamam güzellik görüşürüz." "Görüşür-" sözümü tamamlayamadan kapatmıştı. Umarım bir sorun olmazdı. Telefonumu cebime sokup sıkıntılı bir şekilde odadan çıkmak için kapıya yöneldim. Odadan çıkmadan önce oda hava alsın diye açtığım pencereyi fark ettim. Gece üşürdüm uyurken bu yüzden kapatmak için pencerenin yanina gittim kolundan tutup kapatacakken dışarı da yan evin bahçesine kaydı gözüm. Yine aynı çocuk vardı. Köpeği ile bahçe de yağmurun altında koşup eğleniyorlardı. Kahkahaları o kadar güzeldi ki daldım onları izlemeye. Mutlu görünüyorlardı. Gülümsedim bu görüntüye. Her yerleri ıslanmış ama deli gibi birbirlerini kovalıyorlardı. Çocuk köpeğin peşinden koşarken aniden ayağı kayıp yere düştü. Yere düşerken bende hiç beklemediğim için bir anda ağzımdan şaşırma nidası çıkmıştı. Kendimi tutamamıştım. Sesimin oraya kadar gitmesi imkansızdı ama ikisi de burada olduğumu anlamış gibi buraya baktılar. Kendimi çekemedim. Köpek ve o çocuk buraya baktığı için utanmış onları gizlice izlediğimi fark etmiştim. Hemen pencereyi kapatıp kendimi onların merceği altından kurtardım. "Ne izleyip duruyorsun milleti ya." Kendi kendime kızarak odadan çıktım. Alt kata indiğimde Merve Hanım'ın sesini duymuştum. Sesin geldiği tarafa doğru yöneldim. Şu an bu evde bana yakın olduğunu düşündüğüm tek kişi oydu. Ona ısınmıştım. "Neslihan Hanım, bu börekten de koy masaya Karan seviyor bunu. Ama Mahir Bey'in önüne koymayın maydonaza alerjisi var tamam mı. " "Tamam Merve Hanım'ım siz heç merak etmeyiverin her şeycikleri güzel yapiveririz." Kadının şiveli konuşması ile gülümsedim tatlı gelmişti. "Ha bir de Nisan'ım sarmaları seviyor belli ki dün masa da çok güzel baktı ama yemedi kuzum. Çekiniyor her şeyden onun önüne yetişebilecegi şekilde koyun . " "Kuzum çekinip durur. Alışacak Merve Hanım'ım."
Hareketleri hoşuma gidiyordu Merve Hanım'ın. Beni düşündüğünü zaten fark etmiştim ama sofra başında sürekli beni izleyip ona göre sofra hazırlattığını duymak değişik hissettirmişti. Ve evet sarmayı çok severdim. Kim sevmezdi ki. Yanlarına gitmeye çekindiğim için bildiğim tek yer olan salona ilerledim. Orada oturarak zaman gecirebilirdim. Salona girdiğimde telefonla konuşan Mahir bey ile göz göze geldim. Telefonla konuşurken bana bakıyordu. Yüzünden hiçbir şey anlayamıyordum. Hastane de çok şefkatli duruyordu. Kızım derken o ifadesi. Yalan mıydı hepsi acaba. Aklıma gelen şeyler ile odadan çıkmak için hareketlendiğimde Mahir Bey'in sesini duydum. "Nisan." İsmimi acele ile seslenmişti. Geriye dönüp yüzüne baktım. "Efendim?" eliyle koltuğu gösterdi. "Oturalım mı biraz?" Eliyle gösterdiği yere baktım. Konuşmak istiyordu galiba. İyi olabilirdi benim de demek istediklerim vardı. Odaya girip koltuğa oturdum. Gergindim biraz. "Nasılsın?" Mahir Bey'in sorusu ile ona baktım. Nasıl olduğumu bilmiyordum ki nasıl bir cevap vereceğini bileyim. "İyiyim." Anladığını belirtmek için kafasını salladı. Bir süre sessiz kaldık. Odada rahatsız edici bir sessizlik oluştu. O an aklıma gelen bir şeyi söylemek geldi. "Ben okuluma gidebilecek miyim?" Bir anda cekinerek çıkan soru ile Mahir Bey'in kaşları çatıldı. Hoşuna mı gitmemişti sorduğum soru? Göndermeyecek miydi okula beni? "Niye gidemeyesin kızım anlayamadım?" Adam şaşırdığı belli olan sesi ile bana baktı. "Ben...yani sordum sadece." "Tabi ki gideceksin. Abilerin nasıl gittiyse ve gidiyorlarsa sende gideceksin. İstediğin her şeyi yapacaksın. Kurslara gideceksin. Yüzmeye devam edeceksin." Cümlesini devam ettiremedi. Yüzmeye devam edeceksin mi? Nereden biliyordu yüzdüğümü. "Yüzmeyi sevdiğimi nereden biliyorsunuz?" Önce bir durdu, baktı. "Ben.". Kafamı salladım devam etmesi için . Kos kocaman adam karşımda bana ne diyeceğini bilemiyordu. Bu haline şaşırsam da değişik bir şekilde hoşuma gitmişti. "Biz senin karşına çıkmadan önce biraz araştırdık. " Dediklerini önce anlamaya çalıştım. Benim karşıma çıkmadan önce beni tanımak mı istemişlerdi. Belki de benim nasıl biri olduğumu bilmek istemişlerdi. "Yanlış anlama beni karşına nasıl çıkacağımızı bilemedik." Doğru cümleleri bulmaya çalışıyordu. "Ben onca insanın karşısına çıkıp her şeyi yapan Mahir, senin karşına çıkmaktan korktum. " Kurduğu cümleler çok farklıydı. Beklediğim şeyler değildi. Karşıma çıkmaktan korkmuş o korkusuz görünen bedenin altında yaşadığı korkuyu anlatıyordu. Daha fazlasını dinlemek istemedim. Merve Hanım'ın söyledikleri hala üzerimdeyken bir de Mahir Bey'in söyleyecekleri ağır gelebilirdi. "Sonra konuşmak istiyorum bunu. " Dedim. Mahir bey baktı önce sonra kafasını salladı. Kabullendi isteğime karşı. Bağırmadı, kaşları çatık hale gelmedi, sadece kabullendi. Tuhaf geldi. Ellerimi sıktım fazlaydı bu hareketler bu düşünülmek. "Selamün aleyküm." Odanın girişinde bize doğru gelen Kuzey gülümseyerek bize baktı. "Aleyküm selam." "Baba kız sohbet mi ediyorsunuz?" söylediği cümle yutkunmama sebep oldu. Baba. Bu kelime bana ağır geliyordu. Tırnaklarımı etime batırdım. "Nasılsın Nisan." Bana şefkatle bakıyordu Kuzey. Farklı bir bakışı vardı gerçekten sevgi bakışı gibi duruyordu. "İyiyim. Sen." "Bende iyiyim." Diğerlerinin de gelmesi ile Merve Hanım'ın hazırladığı sofraya oturmuştuk. Bu sefer gerçekten her şeyden yemiştim. Merve Hanım sağ olsun tabağımı tepeleme doldurmuştu. Gün içinde yaptıklarından bahsettiler. Ne kadar tepki verip konuşmalara katılmasam da güzel bı akşamdı. "Nisan sende Karan'ın okuduğu okula gitmek ister misin?" Bana yönelen soru ile Mahir Bey'e baktım. Buna ne gerek vardı ki. Güzel bı eğitim veren okulda okuyordum. Bir sorun da yoktu. "Neden. Kendi okulumda çok güzel." "Buraya yakın olduğu için. Senin okulun oldukça uzak ve orada başına bir şey gelmesinden korkuyorum. " "Başıma ne gelebilir ki?" Kuzey babasına baktı o da merak ediyordu. " Sadece tedbir amaçlı. Karan'ın okulu da çok iyidir. Eğitim konusunda da çok yardımcı olacaklardır. " "Mahir, Nisan istemiyorsa gitsin okuluna niye bu konuda zorlayalım ki?" Merve Hanım'a katılıyordum. Dönem ortasında neden bunu yapacaktım zaten. "Tamam öyle olsun. Ama seni her sabah biz bırakıp biz alicaz. Bir yere gitmek istediğin yer olduğunda da biz götürücez. Bir süre böyle olacak. " Bir süre böyle olmasının sebebini anlamamıştım ama sorun değildi. Yemekten sonra televizyon açılmış hem izliyor hemde arada telefonu ile ilgileniyordu herkes. Oldukça normal ve olağan bir zamandı. Sanki her akşam yemekten sonra böyle oturuyormuşuz gibi. Bir ben garipsiyordum galiba. "Nisan." Karan'ın sesiyle ona dönmüştüm. "Efendim." "Sana bir şey gösterebilir miyim ?" "Tabiki ." "Hadi gel o zaman." Karan ayağa kalktığında anlamayarak bende kalktım. "Bizim Nisan ile bir işimiz var size iyi akşamlar." "Hayırdır birader nereye götürüyorsun kardeşimi?" Ömer'in cümlesi ile tuhaf hissetmiştim. Kardeşim mi? "Benim de kardeşim ya abi zaman geçirmek istiyorum. Ne de olsa sizden daha çok kardeşim." "O ne demek lan?" Emir 'in cümlesi ile gülerek "Benim ikizim çünkü." Bunu sanki bir zafermiş gibi söylemişti ve komikti. "Abart Karan sanki biz üvey miyiz? Tövbe tövbe." "Ama abi Nisan da az değil hemen kalkıyor. İki günde kızın kafasına nasıl girdiyse bu şebek." "Kan çekiyor abicim." Karan ile gülerek odadan çıkmıştık. Çok tuhaf geliyordu daha iki üç gün önceye kadar korktuğum insanlar ile şimdi gülüp eğleniyordum. Karan ile birlikte salondan çıkıp koridorun sonuna doğru ilerledik. Bir kapının önünde durduğumuzda elinden bir anahtar olduğunu fark ettim. "Burası benim için çok önemli bir yer ve hep senin de bir gün burayı görmeni diledim. " Kendisi için önemli olan yeri benim ile paylaşıyordu. Anahtarı yerine oturtup kapıyı açtı. İçerisi karanlıktı. Biraz ürktüm aklıma kötü şeyler geldi. Gerisinde kaldım o odaya adım atarken . Duvarda ışığı arayıp yaktığında ilk başta anlamamıştım. Sonra odada ki nesnelere baktım. Odanın duvarları boya lekeleri ile doluydu. Beyaz zemin üzerinde bir sürü boya lekeleri vardı. Odanın içinde ise bir sürü kağıt kalem boyalar ve örtüyle kapalı resimler vardı. İlk başta dağınıklık görmüş gibi oluyorsunuz ama tek tek bakınca burası bir sanat galerisi gibi resimler ile doluydu. "Burası benim için önemli bir yer ve senin ile paylaşmak istedim." Karan'ın cümleleri ile ona döndüm. Ne diyeceğimi bilemiyordum. "Burası." dedim elimle göstererek. "Benim özel alanım. " Dedi Karan gülerek. Çok güzeldi her şey. "Burası küçüklüğümden bu zamana kadar yaptığım çizimlerle dolu. Tabi ilk zamanlar daha acemiydim. Şimdi daha çok yol kat ettim." Odada dolandım. Kağıtların üzerinde ki çizimlere baktım. Figürlü çalışmalar değişik akımlarda çizdiği resimler, manzara gibi bir sürü çalışma vardı. Dikkatimi örtülü resim çekti. Kocaman bir tuval beyaz bir örtüyle kapalıydı. Elimle onu kaldırmak için uzatmıştım ki Karan'ın sesi ile durdum. "O olmaz ." dedi aceleyle. Elimi indirip kafamı salladım. "Kusura bakma ben bağırmak istemedim sadece daha bitmeden bakmanı istememiştim. " Sorun yok der gibi kafamı salladım " Anlıyorum sorun değil ." Biraz daha baktıktan sonra üst katta ki tablolar geldi aklıma . "Evde ki tabloları sen mi yaptın?" dedim merakla . Kafasını salladı " Hepsini ben yaptım beğendin mi ?" "Çok beğendim." Karan ile birlikte odada her resim ile ilgili konuştuk nereden esinlendiğini her şeyi anlattı çok zevkli geçmişti o dakikalar. Odaya geçtiğim de yatağa yatmadan önce saçlarımı tekrar toplayıp yorganı kaldırdım. Yorucu olmamasına rağmen yorucu geçmişti gün ve yorulmuştum. Yumuşak yastığa kafamı koyduğumda yarınlarında güzel geçmesi için dua ederek uykuya daldım.
[][][][][][][][]
Bölüm Sonu
Yeşim Öztürk
|
0% |