@fymavili
|
Keyifli okumalar 💙
[][][]
Ellerimi üzerimdeki kalın elbisenin üzerinde gezdirdim. Krem rengi ve mavi kemeri ile çok güzel bir elbiseydi. Aynadan aksime baktım. Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Merve hanım elimdeki tarak ile saçlarımı tarıyor bir şekle sokmak için de yan tarafta maşayı ısınmaya bırakmıştı. Bu hazırlığın nedeni ne diye sorarsanız. Komşumuzun davetiydi. Normalde hiç hazırlanmak gibi bir isteğim yoktu çünkü gitmek istemiyordum. Merve Hanım sağ olsun olacakla öleceğe fayda yok der gibi geleceksin demiş hiçbir şeyden haberi olmadığında da keyifle hazırlanmıştı. Beni de peşinden sürüklemiş süslemeye başlamıştı. "Acaba fazla olmadı mı?" Elim ile aynadaki aksimi daire içine alarak sormuştum bu soruyu. Oda elindeki tarak ile aynadan bana baktı. "Tam olarak ne fazla yavrum. Ben kaç yıldır bunun hayali ile yaşıyorum biliyor musun?" sonra elinde ki tarağı göğsüne koyup diğer elinide onun üstüne koymuştu. "Hep kızım olsun kocamı delirtelim, kıskandıralım, alışveriş yapıp onu batıralım, kaçamaklar yapıp kalbine indirelim." cümlesine devam ederken son söylediği ile havaya çevirdiği gözleri bana döndü. "Son söylediğimi geri alıyorum . Allah korusun." diyerek elini kulağına götürmüş sonra da önünde oturan benim kafama üç kere vurmuştu. Elim vurduğu yere giderken şaşkınlıkla ona baktım. "Ben tahta mıyım ?" Omuzunu silken Merve hanım ile şaşkınca gülümsedim. Başlarda üstüme çok düşen biri olsa da şimdiler de deli doluydu. Anne kız değilde arkadaş gibi yaklaşıyordu bana. Oda alışmıştı varlığıma. "İşte bitti." neşe ile beni süzen Merve Hanım elini yanağına koyup beni izlemeye başladı. Gözlerinin hafif dolduğunu gördüğümde ona doğru döndüm. "Hey ağlıyor musun?" Kafasını iki yana salladı. "Mutluluktan kızım. O kadar mutluyum ki." Alt dudağını ısırıp kafasını yukarı kaldırdı. Ellerinden tutup kendime çevirdim. "Bende çok mutluyum emin olun. Size o kadar alıştım ki doğrusunun sizinle yaşarken hissettiğim duygular olduğunu anladım. Eskiden her anım yanlış gelirdi. Ait hissetmezdim oraya. Şimdi ise sevginin doğru şeklini görüyorum."
Birbirimize sarılarak duygularımızı yansıtmaya çalıştık. Saçlarımın üzerine yumuşakça dokunuyor ara sıra da öpüyordu. Annem demek istiyordum ona. O kadar ağzımdan çıkmak istiyordu ki kelime dudaklarımı birbirine bastırma gereği duymuştum.
"Hadi birazda makyaj yapalım." Benden ayrılan Merve Hanım hemen kendine gelmiş eline krem almıştı.
"Gerek yoktu." desem de beni bırakmamış çok sade bir makyaj yapmıştı. Çok doğal duruyordum. Bu hoşuma gitmişti. En son ne zaman böyle hazırlandığımı unutmuştum.
Aynada tekrar bakmıştım üzerime. Krem rengi elbise dizlerimin altına kadar geliyordu. Ayağımda biraz uzun bir bot vardı. Koyu mavi kemerde elbiseyi tatlı bir aksesuar olarak tamamlıyordu. Elbisenin uzun eteği ve botun boyundan dolayı da bacaklarımda açıklık yoktu. Beni şüphesiz en çok bu mutlu ediyordu. Bacaklarımda hala o anıların izleri duruyorken bunun ağırlığını hala üzerimde taşıyorken kimseye göstermezdim.
Merve Hanım ile aşağı inmiş diğerlerinin bizi beklediği salona girdiğimiz de bize dönen bakışlar ile utanmadım değildi. Emir ıslık öttürmüş diğerlerinin de dikkatini çekmişti. Gözlerim sebebsizce ilk Mahir Bey'in üzerinde odaklanmıştı. Ne tepki verecekti acaba. Önce kaşları havaya kalkmış sonra çatılmıştı. Beğenmemiş miydi? "Hatun?" "Beyim?" Cilveli şekilde Mahir Bey'e yaklaşan Merve Hanım ile gülümsedim.
"Neden bu kadar güzelsiniz. Neye hazırlandınız?" Bu soruyu ikimize birden sormuştu.
"Mahir biz her zaman güzeliz kocacım. Ama ekstra güzel olmaktan zarar gelmez. Hem anne kız ilk kez davet ediliyoruz. Gözler üzerimizde olmalı." dedi. Mahir bey karısının anlından öpüp,
"Sizin üzerinizde ki tek göz benimkiler olabilir sadece." demişti. "İkiz?" Karan'ın sesi ile yan tarafıma döndüm. Elini uzatmıştı bana. Elimi elinin içine koyup beni etrafımda döndürmesine izin vermiştim.
"Fıstık gibi olmuşsun. " Bana söylediği iltifat ile yüzüm kızarmıştı. Alışık değildim her dakika iltifat almaya.
"Bence sen bizim yanımızdan ayrılma güzelim. Yoksa beni ya da diğerlerini katil edebilirsin. " Kuzey'in gülerek söylediği şey ile Emir ve Ömer de yanıma gelerek onaylamıştı. Abartıyorlardı. Alt tarafı misafirliğe gidiyorduk.
Hep birlikte evden çıktığımızda arabaya binmeye gerek duymamıştık. Zaten yan taraftaydı evleri. Ömer'in ve Karan'ın kolunda ilerliyorum. Aslında dışarıya göstermek istediğim kadar da rahat değildim. Deniz ile nasıl yüz yüze geleceğimi bilmiyordum. Bulunduğum o durumdan utanıyordum. Umarım o da bunun imasını yapmazdı.
Misafir olduğumuz evin önünde durduğumuz da bizimkinin aksine onların evinin önünde koruma yoktu. İlk bu gözüme çarpmıştı. Giriş bahçeleri güzeldi fakat bizimkinin aksine önünde küçük bisikletler ve oyuncaklar ile doluydu. Bunlar Kumru ve Doğan'ın olmalıydı.
Kapıyı çalan Mahir Bey ile kısa bir süre beklemiş sonunda kapıda açılmıştı. Kapıyı orta yaşlarda oldukça zarif bir kadın açmıştı. Siyah kıvırcık saçları ve kocaman gözleri ile direkt bana Kumru'yu hatırlatmıştı.
Gülümseyerek bizi içeriye davet ettikten sonra salona geçmiştik. İçeride bizi eşi Güral bey ve küçük çocukları Doğan ve Kumru da karşılamıştı. Tabiki hiç şaşırmadığım bir şey olmuştu. Kumru koşarak Kuzey'in kucağına atlamıştı. "Kuzeeey çok özledim seni." Kuzey sıkıca tuttuğu minik kız ile gülümsedi. Gerçekten çok iyi anlaşıyorlardı. "Lütfen şöyle geçin."
Güral Bey'in konuşması ile salonda herkes bir yere oturmuştu. İsminin Sevgi olduğunu öğrendiğim abla da mutfağa gitmiş yardım için de Merve Hanım peşinden ilerlemişti.
İstemsizce gözlerim etrafı dolandı. Güzel bir evdi. Bizimkine göre salonu hafif küçüktü ama bana göre oldukça büyüktü. Etrafta dolanan gözlerim aslında Deniz burada mı yoksa değil mi diye bakıyor olsa da onu göremeyince rahatça arkama yaslanmıştım.
Kısa bir sohbetten sonra sofrayı hazırlamış ve oturmuştuk. Gerçekten çok lezzetli duruyordu masa. Herkese çorbaları dağıttıktan sonra yemeğe başlamıştık.
"Deniz nerede Sevgicim?"
Çorbamı kaşıklarken Merve Hanım'ın sesini duymuştum. Meraklı görünmemek için çorbadan bir kaşık aldım.
"Yukarıda tatlım ama inmiyor aşağı. Bu aralar biraz kendi kendine takılıyor. " "Allah Allah son zamanlarda çok iyidi." Sanki Deniz'e bir şey olmuş gibi konuşmaları beni daha da meraklandırmıştı.
Ara sıra sohbet ederek içilen çorbalardan sonra ana yemekler dağıtılmıştı. "İyi akşamlar." Ağzıma aldığım eti tam yutacakken duyduğum ses ile boğazıma kaçan et öksürmeme sebeb olmuştu. Üst üste öksürürken gözlerimden yaş gelmiş bir türlü yutamamıştım.
Bir elin sırtıma vurarak bana yardım etmesi ve etrafta Nisan sesleri duymamın dışında görünüşüm gözümden akan yaşlar yüzünden bulanıktı. Önümde bana su içiren kişi sayesinde biraz daha iyiyken o parça eti de yutmuştum. "İyi misin?" Derince nefeslenirken yavaşça kafamı kaldırdım sesin sahibine. Bir eli hala sırtımda olan ve bana eğilerek endişeli bakan kişi Denizden başkası değildi.
Yavaşça kafamı sallarken tutuşundan kurtulmuştum. Yanıma kadar gelen diğer aile üyelerine de iyi olduğumu söylemiş ve yerlerine oturmalarını istemiştim. Endişe ile hala bana bakan Mahir Bey arada da arka tarafımda dikilen Deniz'e bakıyordu. "Deniz nereye gidiyorsun?" Güral Bey'in sesi ile tekrar önümde ki sudan içmiştim. "Aslında size eşlik etmeye gelmiştim. Kabalık etmek istemem."
Herkesin hoşgeldin gibi cümlelerinde sonra karşıma sağ çaprazıma oturmuştu.
Çok aç olan ben şimdi önümde ki kocaman ete bile bakamıyordum. Aklıma bugün olanlar geliyor ve elim yavaşça titriyordu.
Yavaşça kafamı kaldırdığımda yemeğini yiyordu ama sanki baktığımı hissetmiş gibi direkt kafası bana dönmüştü. Bu hareketi ile heyecan ile elim ayağım titremiş yakalamanın verdiği korku ile de yüzümü çevirmiştim. Yüzümü çevirince başka biri ile göz göze gelmiştim. Kuzey bana bir şey olup olmadığını anlamak ister gibi bakıyordu. Sadece bana değil Deniz'e de baktığını hissetmiştim. Bu beni daha da germiş elim ayağımı nereye koyacağımı bilememiştim.
Sonunda bana bir asır gibi gelen yemek faslı bittiğinde herkes salonda koltuklara geçmişti. Ama ben kaçış yolu olarak Sevgi hanım ile birlikte masayı toplamak için kalmıştım. Masanın üzerinden aldığım tabaklar ile koşarak mutfağa gitmiştim. Bir süre nefeslenirken sakin olmaya çalışmış kendime kızmıştım. Ne vardı sanki çaktırmasam. Kuzey bile fark etmişti bir şey olduğunu.
Ben mutfakta tezgaha kendimi yaslamış bir şekilde dururken içeri Sevgi Hanım girdi. Elindekileri tezgahın üstüne koyup bana döndü . "İyi misin canım yüzün beyazlamış?" Bana merakla bakıyordu. Şimdi nasıl diyecektim oğlunuzdan çekindiğim için değişik hareketler yapıyorum diye. Nasıl diyecektim bornoz ile karşısına çıktığım için utanıyorum diye. Tabii ki de demeyecektim.
"İyiyim sadece biraz çekindim sizlerden. İlk kez tanışıyoruz ya." Bana samimi bir gülüş yollamıştı. "Anlıyorum tatlım. Ama gerilmeni gerektirecek inan hiçbir şey yok. Rahatına bak tatlım. "
Demesi kolaydı Sevgi ablacığım ama gel bir de oğlunu gördüğünde değişik hareketler yapan bana sor.
Beraber mutfaktan çıkmış diğerlerinin yanına geçmiştik. Ben biraz da kendimi güvende hissetmek için Merve Hanım'ın yanına oturmuştum. O bana güven veriyordu. "Nisan tatlım sen nasılsın?"
İsmimin seslenmesi ile Sevgi Hanım'a dönmüştüm. Bana gülümseyerek bakıyordu. Sorusunu tam anlayamadığım için Merve Hanım'a döndüm.
"Neler yapıyorsun diye soruyor canım."
Durumu anlayarak gülümsedim.
"Okul ev öyle geçiyor zamanım. Derslerim ile uğraşıyorum malum bu sene sınavımız var." söylediklerim ile memnun bir şekilde kafasını sallamıştı.
"Kayıp prenses acaba biraz da senin kucağında oturabilir miyim?"
Kumru Kuzey'in kucağında bana dönerek kurduğu cümle ile herkesin odağını kendine çekmişti. Ben hala bana kayıp prenses diyen Kumru'yu oynayladığımda koşarak yanıma gelmiş ve bacaklarıma yan bir şekilde oturmuştu.
Kafasını kaldırıp bana baktığında bende bir şey demesini beklediğim için ona baktım. Elinin biri ile bukleli saçımdan birini tutmuş oynarken kimsenin hatta bence hiç kimsenin beklemediği bir soru sormuştu.
"Seni hiç prens öptü mü?"
Kahvesini içen Mahir Bey'i öksürük tutmuş diğerleri de kocaman gözleri ile Kumru'ya bakıyorlardı. Kafamı kaldırdığım da göz göze geldiğim kişi bile Kumru'nun böyle bir soru sormasını beklemiyor gibiydi.
"O da nereden çıktı?" dedim sesimi zar zor bulurken. Bu yaşta nereden biliyordu böyle şeyleri.
"Prensesleri hep prensler öper ya ondan dedim." tatlı bir yüz ifadesi ile söylemen konuyu hiçte tatlı yapmıyordu Kumrucum. Zira aile olarak içinde olduğum erkekler kaşlarını çatmış bakıyorlardı.
"Sen böyle şeyleri boşver Kumrucum. Gel ben sana yeni çıkan oyuncakları göstereyim."
Güral Bey'in Kumru'yu kandırma amaçlı söylediği şey ile Kumru da tık olmamıştı.
"Baba ben artık büyüdüm. Oyuncaklar ile oynamıyorum." demişti. Büyümüş de küçülmüş hali herkesin hoşuna gitmişti.
Sorduğu sorunun üstü kapanırken bende rahat bir şekilde Kumru'ya ayak uydurmuş onun ile bir süre sohbet etmiştim.
Gözleri yavaş yavaş ağırlaşan Kumru koluma mayışmış bir şekilde yatıyordu. Ama asla konuşmayı bırakmıyordu. Kime çekmişti bu kız. Az sussa gerçekten niye ne oldu denmeyecekti. Kumru da olan bakışlarım karşımda oturan Deniz'e kaydığında onun da kucağında Doğan ile oturduğunu gördüm. Aynı şekil onun da kucağında uyumaya hazır bekliyordu. Sevgi Hanım çocuklarının kucakta uyumasını istemediğinden benden alacakken Kumru daha da sarılmıştı. Ben şu an bırakmaya hiç gözü yok gibiydi.
"İsterseniz ben götüreyim." dedim Sevgi Hanım'a. Sevgi hanım kafasını sallayarak onayladı.
"O zaman sana Deniz göstersin odasını. O da Doğan'ı bırakır hem." dediğinde yutkundum. Ben ortamdan kaçmaya çalıştıkça ortamdakiler kaçtığım kişiyi peşimden yolluyorlardı. Normalde asla onaylamak istemeyeceğim şey koltukta oturan ve nedenini sorgulamak için can atan insanlar ile dolu olduğundan el mecbur kafamı sallamıştım.
Deniz önümde ben arkasında çocukları taşırken oldukça dikkatliydik. Önümde ilerleyen Deniz üst kata gelince bir tane kapının önünde durmuş Doğanı tutmadığı eli ile kapıyı açmıştı. Berabe roceri girdiğimizde ben Kumru'yu o da Doğan'ı yatağına yaptırmıştık. Üzerini yavaşça örttüğüm Kumru yatağı hiç yadırgamadan arkasını dönüp uyumaya başlamıştı.
Kumru'yu bırakınca odadan çıkmak için arkamı dönünce karşımda bana bakan Deniz ile karşılaşmıştım. Benden uzun olan boyu ile üstten bakıyordu bana. Yutkunmuştum bakışları ile. Çok dikkatli bakıyordu ama asla rahatsız eden türden değildi.
Daha fazla bu bakışlarına maruz kalmamak için ayağımı sağ tarafa atmış ilerleyecektim ki aynı şekilde ayağını atan Deniz ile kafamı tekrar kaldırdım.
Bana bir şey sormuyor sadece öylece bakıyordu. Anlamıyordum derdi neydi. Elini bana doğru uzattığında bana dokunacak diye kendimi geri çekmiştim ama o sadece bir yeri göstermek için kaldırmış gibi,
"Sakin ol sana dokunmayacağım." demişti. Bende kaşlarımı çatıp ona baktım. "Ne o zaman?" dedim gergince. Eli ile kolumu işaret etti. "Bileğin." dedi merakla. "Bileğin morarmış. Yemek masasında görmüştüm. Bir şey mi oldu?"
Hiç beklemediğim sorusu karşısında afallamıştım. Ben bugün reziliğimden söz eder ve beni utandırır diye beklerken başka bir şey ile karşılaşmıştım.
Elimi kendime doğru çekerek bileğimde mordan yeşile dönen yere baktım. Ne zaman olan bir morluktu bilmiyorum ama zaten her yerimde olan yaralardan olduğu için dikkat etmemiş olmalıydım.
"Önemli bir şey değil." dedim uzatmamak için. Israrla bana bakan gözleri eli ile kapının dışını işaret etti.
"Bir dakika bekler misin? Hemen geliyorum." Neden nereye gideceğini anlamasam da daha cevap vermeden çıkmıştı odadan . Neden o zaman farkettim ki ben doğru düzgün nefes almıyordum. O çıktıktan sonra ciğerlerime derince bir nefes çekmiş kendime gelme amaçlı yanan yüzümü elim ile yellemeye çalışmıştım.
Biraz sonra kapıdan içeri giren Deniz elinde beyaz dışlı bir krem ile bana doğru geldi. Kremin kapağını açan Deniz parmağının ucuna biraz sıktıktan sonra bana doğru gelmişti. "Bileğini çevirir misin?" Ne yaptığını anlamak için bileğimin iç tarafını çevirmiştim. Sadece krem olan parmağı tenime dediğinde titremiştim. Vücuduma elektrik akımı girmiş gibi hissettiğimde bende ki değişimi fark etmeyen Deniz eli ile hala daireler şeklinde kremi sürüyordu. İşine oldukça dikkatli davranan biri gibi hem kolumu inceliyor hem kremi yedirirken daha fazla bu işkenceye devam edememiştim. Kolumu hızla çekip odadan bir hışım ile çıktım. Eğer zaten bunu yapmasam birazdan kalpten giden biri olarak kalacaktım.
Odadan çıkınca direkt merdivenlere yönelmiştim. Aşağı inip salona geçtiğim de hala sohbet ettiklerini görmek beni biraz rahatlamıştı.
Beş altı dakika sonra Denizde inmiş salona tekli koltuğa oturmuştu. Ona bakmamak için savaş veren gözlerim galibiyeti kazanmış evden gidene kadar da bakmamıştım.
Nihayet eve gitmek içinde kalkmış Karan'ın koluna girerek en başta evden çıkmıştım . Kalbime inmesi için gerçekten çok gençtim.
Eve girer girmez hemen uyuyacağımı söylemiş odama konuştum. Üzerimdekilerden kurtulduktan sonra kendimi direkt yatağa atmıştım. Odada kendi etrafında dönen Kontes ben yatağa yatar yatmaz yanıma gelmiş benim gibi yatmıştı. Elimin teki onun dokunduğu morluğun üzerinde daireler şeklinde yol alırken o anı aklım da geçirmemeye çalışıyordum. Resmen yanmayan yer yanmıştı ya.
Kafamı sallayarak başımı yastığa bastırdım. Her şeyi unutmalı ve güzel bir uyku çekmeliydim.
[][][]
Oğlum çek şunu vuracam ağzına şimdi bir tane göreceksin ha." Ada isyankar çıkan sesi ile Timur'un gözüne gözüne soktuğu kamerayı bir kez daha itmişti.
Aralarında olan bu atışma kibarlıktan çıkmış şiddete doğru yol alıyordu artık. Keyifle arkama yaslanıp onları izlemeye devam ettim.
"Bak anlamıyorsun daha fazla izleneceğim diyorum. Yardım et diyorum. Ünlü edeyim seni diyorum. Sadece iki üç küfür edeceksin o kadar." Dediği şey ile Ada sinirlenmiş önündeki şekeri Timur'un kafasına fırlatmıştı. Şeker tam hedefe vardığında Timur'un anlına çarpan şeker aynı hızla yere düşmüştü.
"Sana şimdi bir küfür edeceğim yedi ceddin unutamayacak. Sinirlendirme beni." Eline kamerasını alıp ekranı açan Timur hevesle Ada'ya baktı. "Dur kayda alayım öyle et küfürü. Hazırım." Ada ne derse desin hatta küfür bile etsin Timur Yarabbi Şükür deyip alıyordu her şeyi.
Okul çıkışı Ada ve Timur ile bir kafeye gelmiş oturmuştuk. Normalde Karan'ı da dahil eden ben onun resim kursu olması ile üç kişiye düşmüştü. Okuldan çıkarken Karan'a gideceğimiz yeri söylemiş. Mahir Bey'e de mesajını atmıştım. Habersiz bir yere gitmemi istemediklerinden gittiğim her yerin konumunu atıyordum. Bu durum benim için sorun olmuyordu. "Ya Nisan sen bari bir şey de ya." Timur, Ada dan alamadığı onayı benden almak için döndüğünde elimde ki çayı masaya koydum. "Hayır Timur kızı rahat bırak. İstemiyorsa istemez niye zorluyorsun " Oflayarak yerine oturan Timur ile son zamanlarda ki o anılarım gelmişti gözümün önüne. Timur ile oldukça iyi anlaşmıştık sürekli sohbet ediyor, şakalaşıyor, videolar çekiyorduk. Eve Timur'un mükemmel YouTube kanalı artık takipçi kazanmıştı. Bunda da büyük pay ben ve benim evde ki aile fertlerim sayesindeydi.
Timur bizim eve geldiğinde beraber video çekmek için futbol oynamış buna katılan Emir, Karan ve Ömer ile de oldukça eğlenceli kareler ortaya çıkmıştı. Diğer bir videomuzda normal sohbet ederken Timur'un bir anda beni havuza aynası ve bunu gören karanın Timur'u atması Ömer'in Timur'u dövmesi beni kurtarmaları ile ilgili videoydu. En son Merve Hanım herkesi azarlamış kış ayında havuza girdik diye ceza vermişti. Ne var ki Timur'un hesabında bunlar çok izlenir olmuştu. Sürekli güzel yorum ve abonelik alan Timur artık otu boku çeker hale gelmişti.
"Aman siz de ." arkasına yaslanan Timur surat asmaya başlamıştı. Bugün de Ada'yı video çekmeye ikna etmeye çalışıyordu çünkü okulda çektiği videolardan birinde Ada'nın birine küfür ederken ki halı çıktığından ki bu nasıl oldu bilmiyorum ama çok izlenmiş, Ada'nın peşini bırakmıyordu. Yurdum insanı küfür seviyordu galiba. Ada göz devirip masada ki çayını içmeye devam etmişti. Diğerleri ile aram nasıl iyiyse Ada'nın da bir o kadar kötüydü. Onlara ayak uyduramıyor oluşu ve daha çok ayak uydurmak istemiyor oluşu sadece benim ile yakın olmasına itmişti onu. Ada ile son zamanlarda o kadar yakın olmuştuk ki sürekli yan yanaydık. Merve hanım ve Ada'nın annesi Rana Hanımı da tanıştırmış bir arada dörtlü bir şeyler yapmaya başlamıştık. Doğrusu şu ki oldukça egleniyorduk bı durumdan.
Bunlar olurken beni en çok üzen şey ise Ali'yi göremiyor oluşumdu. Telefonda sürekli arıyordum, konuşuyordum ama görmeye gelince bir şey oluyor bir türlü buluşamıyorduk. Nisoş iş var, Nisoş ders var, Nisoş yorgunum. Hep aynısını yapıyordu. Ama ben anlıyordum bir şey vardı. Ve ben hiçte bu durumun arkasını bırakacak değildim. Yarın ilk iş evine gitmek olacaktı çünkü cumartesi erken kalkmazdı Ali. Bir sürpriz yapmanın zamanı gelmiş de geçiyordu. En yakın arkadaşımı kaybedecek değildim.
Bir süre daha oturduğumuz kafe de Timur istediği olmadığı için Ada'yı sinirlendirmiş, kendini kafede kovalatmış ve sonuç olarak üçümüzü de kovdurtmuştu. Yol boyu da Ada dan kaçmıştı. Ada'nın durağına geldiğimizde onu otobüse bindirmiş bizde Timur ile ayrı yönlere gittiğimiz için vedalaşıp ayrılmıştık.
Eve erken gitmek istemediğim için bulunduğum yerin tam karşısında yürüyüş yoluna benzer büyük parka doğru yol aldım. Biraz tek kalıp kafamı dinleyebilirdim. Parka girdiğimde burnuma dolan yeşillik kokusu ile gözlerimi kapattım. İşte bu çok iyi hissettirmişti. Ellerimi ceketimin cebine sokup biraz yürüdüm. Ne kadar güzel hissetmiş olsam da hava soğuktu. Rüzgar asla kendini unutturmuyor du.
Yavaş yavaş yürüdüğüm yolda kimse yoktu. Soğuk havadan ötürü zaten sokaklarda bile tek tük insan vardı.
Biraz ileride duran banka doğru ilerleyip oturdum. Eteğimin ucu havalanmasın diye bacaklarımın arasına sıkıştırıp arkama yaslandım. Sarı saçlarım rüzgarın etkisi ile havalanıyor yavaşça yüzümü okşuyordu. Mutluydum, huzurluydum. Hayat artık gerçekten güldürüyordu.
Her an ileride ne yapacağım, nasıl yaşayacağım, bugün eve gidince dayak yer miyim diye düşünmüyordum. Ve bu bana en büyük lüks olmuştu. Bunda Mahir bey ve Merve Hanım'ın büyük etkisi vardı. Aslında onlarda da anne baba demek istiyordum ama öyle bir anda ağzımdan çıkmıyordu. Bunu benden beklediklerini biliyordum. Ağzımın içine bakıyorlardı. Mahir Bey gerçek bir baba gibi davranıyordu. En önemlisi korkutmuyordu. Güven veriyordu.
Ama bir andan da korkmuyor değildim. Her şey güzel giderken kötü bir şey olur diye. Sağlam bir hayattan gelmediğim için temeli kötü olan eski hayatım hep gün yüzüne çıkıyordu. Her daim bir anım öneme gelip duruyordu. En kötüleri şu sıralar sadece rüyalarımdı. Hep Halil Çimen'i görüyordum. Asla ama asla bir geceyi atlamıyordu. Uykusuzluktan yorgun düşüyordum. Belki iyi hissederim diye bir gece Merve Hanım ile uyumustum ama hiç bir işe yaramamıştı.
Ben ileriye bakarak dalmışken yan profilde gözüme bir şey çarpmıştı. Ne olduğunu görmek için sağıma döndüğümde bana doğru koşan oldukça büyük bir köpek ile karşılaştım. Diğer tarafa dönüp birine mi koşuyor diye baktığımda bırak birini hiç kimse olmadığını gördüm. Tekrar köpeğe döndüğümde istikametini bana vermiş koşarak geldiğini gördüm. İstemsizce gerilmiş oturduğum yerden ayaklanmıştım. Nereden çıkmıştı bu köpek.
Ne kadar hayvan sevsem de bu gibi durumlarda korkabilmem normal oluyordu. Hala koşan köpek ile arkamı dönüp gidecekken tekrar köpeğe baktım. Bu köpek bana bir yerden tanıdık gelmişti. Koşan köpek ayaklarıma doğru geldiğinde yavaşlamış bacaklarıma doğru kendini sürtmüştü. Daha gelir gelmez benden sevgi bekleyen köpek ile yavaşça dizlerimi büküp onun ile aynı boya geldim. Yumuşak tüyleri üzerinde elimi gezdirip sevmeye başladım. "Kaptan." Görüş acıma giren ayakkabılar ile elimin altında ki köpek hemen ayakkabıların sahibine gitmiş havlamıştı.
Yerde olan bakışlarımı karşımdaki kişinin yüzüne çevirdiğimde şu an hiç burada olmasını beklemediğim kişi ile karşılaştım. Deniz!
En son akşam yemeğinde gördüğüm bu yüzü okulda dahil hiçbir yerde görmemek için büyük bir çaba sarf ediyordum. Yavaşça eğildiğim yerden kalktığımda karşı karşıya gelmiştik.
Ben çocuktan en fazla bir haftadır kaçabiliyordum. Gerçi ben bile ne için kaçtığımı anlayamıyordum. Son olan olaydan utanıyordum evet ama Allah var hiç beni ekstra utandıracak tek hareketi olmamıştı. Ama yine de ben her gördüğümde utanıyordum.
Bugün oldukça sportif giyinen Deniz'in saçları dağınık ama hoş duruyordu. Yumuşak kahve gözleri benim üzerimde dolanırken yutkunmadan edemedim. Kendine gel Nisan kendine gel!
"Merhaba."
Deniz gülümseyerek bana doğru konuştuğunda sesimi bulmak için yutkunmam gerekmişti. "Merhaba." Aramızda gerilebileceğim kadar süren sessizlikten sonra tekrar konuşmuştu.
"Okuldan çıkınca eve gitmedin galiba." dedi eli ile üzerimi göstererek. Üstüm de ki formayı kast ettiği için hafifçe gülümsedim. "Okul sonu arkadaşlar ile oturmuştuk. Daha eve gitmedim. " dedim.
Beni anladığını göstermek amaçlı başını salladı. Gözlerime doğru direkt bakması beni utandırıyordu. "İstersen." dedim aramızda ki sessizliği bozmak amacı ile "Oturabilirsin."
Bankı göstererek kurduğum cümle ile önce banka bakmış sonra bana bakmış gülümseyerek "Olur ." demişti.
Beraber banka yan yana oturduğumuzda Kaptan da ayaklarımızın ucunda yere yatmıştı. Ellerimi bacaklarımın üzerine koyup yumruk yaptım. Yan yana otururken üzerinden gelen koku ferah bı kokuydu. Bir süre ikimizde konuşmadık. Öylece oturup karşıya baktık. "Alıştın mı yeni hayatına?"
Önce neyden bahsettiğini anlamadım sonra yeni hayattan kastı yeni aile olduğunu anlamıştım. Usulca kafamı salladım.
"Hala çektiğim zorluklar oluyor ama alışıyorum. " sıkıntı bir nefes verip ona döndüm. "En çok da bu korkutuyor. Alıştıktan sonrası."
Vücudunu bana döndüren Deniz gözlerimin içine içine bakarken konuştu. "Alıştıktan sonrası kötü olursa, yine başa dönersem korkusu mu?" Kafamı salladım "Evet." "Anlıyorum." Bir süre gözlerimize baktık. Konuşmadık. Gözlerim gözlerindeyken bende bir şey sormak istedim. Çekindim ama. Hayatı ile ilgili bir şey sormak doğru olabilir miydi? "Sor hadi." "Ne?" Anlamayarak baktım. "Bir şey söylemek istiyorsun söyle diyorum." Bana soru sormam için yol açıyordu. Dişlerim ile alt dudağımı ısırdım. Çekindiğim için yapmıştım bu hareketi ama onun odağı dudaklarıma kaçınca dudağımı serbest bıraktım.
"Anneni duydum son zamanlarda içine kapanmışsın. Bir sorun mu var?"
Sorduğum soru ile tekrar gözleri gözlerimi buldu. Siyah yumuşak olduğunu düşündüğüm saçları rüzgarın etkisi ile dalgalanırken izlememek elde olmuyordu. Sonra durdum. Ben ne zamandır birinin dış görünüşü ile ilgili bu kadar yorum yapar olmuştum?
Sorum ile dalgalanan bakışları bir şey olduğunu kanıtlamıştı. Yumuşak kahveleri koyulaşmıştı. Neden olduğunu anlamadım. Acaba haddimi mi aşmıştım bu soruyu sorarak?
Dudakları cevap vermek için aralanırken bakışları arkama kaydı. Anlık gelişen zaman diliminde kaşları çatılıp ayağa kalkmış ve elimi avucuna koyarak beni de beraberinde kaldırmıştı.
Ne olduğunu anlamayan ben, el ele tutuşmamızın şokunu yaşayamadan kendimi Deniz'in sırtı ile bakışırken buldum. Deniz gerilen omuzları ile karşıya bakıyordu. Hafifçe kafamı yana eğip kim olduğuna baktım. İki tane siyah giyinmiş adam tam karşımızda bize bakıyordu.
"Kimsiniz?" Deniz biraz önceki naif sesinden eser yokken daha sert sesi ile sormuştu bu soruyu.
Bize doğru yaklaşan adamlar temkinli geliyorlardı. "Zorluk çıkartmayın çocuklar bizim ile geliyorsunuz."
Adamın dediği ile bedenimi yavaşça korku esir almıştı. Titrediğimi fark eden Deniz elimi daha sıkı tutmaya başladı.
"Nisan ." dedi sessizce. Ona doğru daha fazla yaklaşarak soru dolu bakışlarım ile yüzüne baktım.
"Koş dediğimde arkana bakmadan koşacaksın. " dedi. Peki o? "Sen?" "Ben peşinde olacağım korkma sakın." Korkma deyince korkmam geçmiyordu ama en azından yalnız değilim hissi mutlu ediyordu.
Adamlar bir şey olduğunu anlamış gibi bize de doğru hızlı adımlar ile gelmeye başlayınca Deniz yüksek sesle bağırmıştı. "Koş Nisan koş." dediğini yapıp arkamı dönmüş hızla koşmaya başlamıştım. Koşmak benim için zor değildi ama korku, heyecan ve endişe bir araya gelince nefesimi zorluyordu. Biraz daha koştuğumda arkamdan Deniz geliyor mu diye bakmak için durdum. Arkamda Deniz yerine o adamlardan birini görmem ile gözlerim büyüdü. Hemen koşmaya başlarken aynı zamanda imdat diye bağırıyordum da. Koştuğumda yerde kimsenin olmayışı biraz önce beni mutlu etse de şu an aşırı korkutuyordu. Denize de ne olduğunu bilmemek endişelenmemi sağlıyordu.
Kimdi bu adamlar, ne istiyorlardı bizden? Koşmak için kendimi çok zorluyorum ama ne nefesim bana yardımcı oluyordu ne de karnımda büyüyen ağrı. Çok yorulmuştum. Adımlarım aksarken düşmemek için büyük çaba sarf ediyordum. Koşarken biri geliyor mu diye arkama baktığım da aynı adamın çok yaklaştığını gördüm. Hemen önüme dönüp hızlanacaktım ki bir şeye takılmam ile yere kapaklanmam bir olmuştu.
Dizlerim düşmemin etkisi ile çok acıyordu. Yerden kalkmaya çalışırken bir elin kolumu tutması ile çığlığı bastım.
"Gel lan buraya." beni zorla tutarak götürmeye başladı. Ne kadar direnmeye çalışsam da benden oldukça güçlüydü. Bağırış çağırış beni bir arabaya doğru götürüp içine tabiri caizse fırlatmıştı. Düştüğüm koltuktan kafamı kaldırıp bağıracakken karşımda Deniz'in baygın halini görmem ile gözlerim kocaman açıldı. Onu tutan adam tehditkâr bakışları ile bana baktığında konuşmaya başladı. "Yerine otur kes sesini." Onu umursamadan Denizin yanına gitmiş kafasını tutmuştum. Bir yerinde bir şey gözükmüyordu ama hala baygın yatıyordu.
"Ne yaptınız ona. Kimsiniz siz? Ne istiyorsunuz bizden?" Sinirle bağırmam onu sinirlendirmis olmalı ki kolumdan tuttuğu gibi karşı koltuğa fırlattı beni. "Kes lan sesini."
Göz yaşlarım birer ip misali akmaya başladığında bu durumdan nasıl kurtulacağımızı düşünmeye başladım. Karşımda ki Denize bakarken dışarıdan gelen ses ile kafam kapıya dönmüştü.
"Kaptan!" sesimi duyan Kaptan daha çok havlamaya başladığında kapı açılmış beni içeriye atan adam kaptan ile birlikte kendi de girmişti. "Köpeği niye aldın lan?" Sinir ile köpeği tutan adam karşısında ki adama baktı
"Akıllı bir şeye benziyor. Sıkıntı çıkartabilir."
Kaptan tekrar havlamaya başladığında dayanamayan adam köpeğe doğru bir tekme savurmuş kaptan ben ve araba camına doğru uçmuştu. Bu durumu beklemeyen ben çığırdığım da adam sinirle bağırmaya başlamıştı. "Kes lan sesini. Seni de gebertmeyim." Kaptanı yerden kucağıma alıp sarılmış acıyan yerini ovmaya başlamıştım. Çıkarttığı acı seslerden gerçekten kötü olduğunu anlamıştım. "Kimsiniz siz ne istiyorsunuz?"
Ağlayarak çıkan sesim ile ikisi de bana bakmışlardı. Sinirli olan adam her an bana vuracakmış gibi dursa da diğeri biraz daha sakin duruyordu. "Kes sesini." Deniz'in durumu, kaptan ve benim düştüğüm hal bir araya gelince bırak sesimi kesmemi ağlamalarım siddetlenmişti. "Kes lan!" Adam sinirle bana bağırmış elinde ki silahı bir anda kafama dayamıştı. Elinde bir silah olduğunu fark etmem ile korkudan elim ayağım buz kesmiş beni bir titreme almıştı.
"Keseyim mi şimdi sesini ha keseyim mi?"
Bana doğru bağıran adama diğeri uzanmış silahı indirmişti. "Saçmalama bir şey olursa patron seni gebertir. "
Patron diye konuştuğu kişi kimdi bilmiyorum ama kötü biri olduğu kesindi. "Ver o zaman şu iğneyi artık."
Elini uzatmış adama bakarken ne iğnesi olduğunu düşünmeye başlamıştım.
Adam elinde ki suya benzer sıvı ile dolu iğneyi uzattığında iğneyi alan adam da bana dönmüştü. Üzerimde ki kaptanı aldığı gibi karşı koltuğa doğru savurduğun da korkudan çığlık atmıştım. Sertçe kolumu kavramış ucunu açtığı iğneyi tenime doğru değdirdiğin de geri çekmeye çalışsam da milim oynatamamıştım. İğnenin soğuk ucunu tenime sokup içinde ki bütün sıvıyı kolumdan bedenimin içine gönderdi. Ne olduğunu bilmediğim şey ile korku artık her yerimi ele geçirmişti. "Neydi o? Ne yaptınız bana?" Hiç umursamadan önüne dönen adam elindeki iğneyi arabanın içine doğru attı.
Kendimi koruma amaçlı en köşeye doğru çekilmiş kolumdan damlayan minik kan akıntısının üstüne bastırıyordum.
Karşımda ki Deniz'e tekrar baktım. Hiç kıpırdamıyor oluşu beni çok endişelendiriyor aynı zamanda da korkutuyordu. Bir şey yapmamalarını temenni ederek beklemeliydim.
Denize bakarken görünüşüm bulanıklaşmaya başlamış başım da dönmeye başlamıştı. Ne olduğunu anlayamayan ben ağzımı açıp bir şeyler söylemek istedim ama olmadı kelimeler ağzımdan çıkmadı.
Çok geçmeden başım omzuma doğru düştüğünde gözlerimde bilinmezliğe kapanmıştı.
[][][]
Bölüm sonu
|
0% |