@fymavili
|
Multimedya: Nisan Keyifli okumalar 💙 [][][] Ellerimden ayak parmaklarıma kadar devam eden ağrılarım yerde yatmamın etkisiyle daha da kötü oluyordu. Yattığım yerin sert zemini sırtıma doğru soğukluğunu milim milim işliyordu. Ya ölmüştüm ya da ölecektim. Her günün bir öncekinden daha çok ölüme yakın olduğunu hissetmek artık o kadar da korkutucu değildi.
"Allah'ım"dedim orada olup olmadığını bilemeyerek. Çünkü hiç oradaymış gibi davranmıyordu. "Artık ya beni yanına al ya da bunu yapanı. Yoksa ben kimseyi beklemden gelmeyi düşünüyorum." Artık ne bu şiddeti çekecek kadar takatim kalmıştı ne de mentalim. Artık yürüyen etten kemikten başka bir şey değilim. Bunu bana artık yapmasından bıkmıştım. Ne sığınacak birim vardı ne de sığınmamı sağlayacak bir şansım. Şimdi yine aynı karanlık, aynı tozlu, aynı soğuk odada zemin de yatmış görünmeyen tavana bakıyordum. Daha yarım saat önce fırlatılıp atılmıştım bu odaya. Bizzat da babam tarafından. Şüphesiz biri en çok üzen şeylerden biri de buydu işte. Ailem tarafından reddedilmek. Küçüklüğümden bu yaşıma kadar hala ama hala devam eden şiddet geçtikçe daha da büyümeye devam ederken çareyi polise gitmekte bulmuştum. Polis bana yardım eder diye düşünmüştüm çünkü daha fazla buna katlanacak Halim kalmamıştı. Kursa gitmiştim gitmesine babam bana bunları yapıyor ailem tarafından böyle şiddet görüyorum diye tek tek anlatmıştım. Beni iyi dinle yardım edebileceğini de düşündüm. Ama bütün anlattıklarımı dinledikten sonra yüzüme yüzüme ailedir bu olur kızım babanın sözünden çıkma kötü yola gidersin gibi cümleleri duyduktan sonra bırak polis artık dışarıdan bir kişiye bile söylemezdim. Tek başımaydım ben bu hayatta. Ellerimle yattığım zeminden destek alarak kalkmaya çalışırken bu çabamla hiçbir işe yaramadığını görmek gözümden bir damla yaş düşmesine sebep oldu. Bu kadar çaresiz olmak beni gerçekten çok üzüyordu. Yeter diye bağırmak istiyordum . On dört senedir aynı şeyleri yaşamak ağır geliyordu. Planım vardı kendimce. Dört sene sonra evi terk etmek gibi. Başarabilirsem. Ben yerde yatmaya devam ederken kapıdan açılma sesi gelmişti. Normalde babam bir gece beni burada bırakırdı. Bu gün erken mi çıkartacaktı? Bu durum beni biraz germişti. Eğer bir şey yoksa asla bana bu şekil iyi davranmazdı. Yavaşça açılan kapıdan gelen sıcaklık bedenimi cezbediyordu. Kapı tamamen açılmadan içeri biri girmiş kapıyı tekrar kapatmıştı. Kim olduğunu bilmediğim için korkarak kendimi kaldırmaya çalıştım ama olmadı. Odanın içinde bir anda ışık yanınca gözlerimi kısma gereği duydum. Karanlığa alışan gözlerim ışık ile acımıştı. "Nisan." sesin sahibini tanıyordum. Işığı yavaşça yere koyup bana doğru geldi. Siyah saçlarını hava da topuz yapmış üzerinde sıcak olduğuna emin olduğum bir kazak giymişti. Yüzünde üzgün bir ifade ile bana bakan kişi ablamdan başkası değildi. Babamın yaptıkları bazen ablamı da etkiliyor bana yardım ediyordu ama bu çok sık olmuyordu. Babamın bunu fark etmesini istemiyordu. "İyi misin?" Sorduğu soru kadar saçma bir şey yoktu. "Oradan bakınca iyi gibi mı duruyorum?" Sinirle kurduğum cümle ile vücudumu taradı. Ellerimi tutup kalkmam için yardım ettiğinde şüphesiz en çok bu mutlu etmişti beni. Yerin soğukluğundan beni kurtaran ablam yerden aldığı battaniyeyi etrafıma sardı. Sorma yerde başka bir şey daha gördüm. Su, bez ve yiyecek bir şeyler. Eline aldığı bezi biraz su alarak ıslatmış yüzümü silmişti. Bana neden bunu yaptığını merak ettiğimden yüzüne doğru baktım. "Niye yardım ediyorsun? Babam görürse sana da kötü davranacağını bilerek hemde." Yardım istemediğimden değil ama merak ediyordum. Yüzümü temizlerken gözlerime bakmıyordu. "Öyle gerekti. Çok soru sorma." Ters ters cevap verip yerde ki suyu dudaklarıma doğru getirdiğinde itiraz etmeden içtim sudan. Boğazımdan inen su yanan yerlere çok iyi gelmişti. Ağlamaktan boğazım tahriş olmuştu çünkü. "Bunu da al ben daha fazla duramam. Yiyebilirsin değil mi?" Kafamı salladım. Etrafta ki dağınıklığı alıp ayağa kalktı. "İyi geceler." İyi olan bir gece yoktu. Ama yine de içimden teşekkür ettim. Işığını almadı bana bırakmıştı ve beni çok mutlu etmişti. Getirdiği yiyeceklerden hızlıca yemeye başladım. Sabah kahvaltısı ile duruyordum. Yedikten sonra yer yer dökülen ya da kırık yerlere sıkıştırdım poşeti. Babam görürse bir de bunun için dayak yerdim. Sırtımda ki battaniye ye daha çok sarıldım. Bir gün bu eziyetten kurtulmak için kendime yemin ederken gözlerim kapanmış uyukuya dalmıştım.
[][][]
Derin olduğunu düşündüğüm uykudan aniden başımdan aşağı dökülen soğuk su ile uyanmıştım. Soğuk suyun etkisi derin bir nefes çekmiş başaramadığım için öksürmüştüm. Üzerimin ıslanması ile üşümüştüm. Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde karşımda elleri kolları bağlı, ağzı bir bant ile kapatılmış Deniz'i gördüm. Yorgunca aşağı bakıyordu. Sağ gözünün altında gördüğüm morluk ile birinin ona şiddet uyguladığını anlamıştım. Oturduğum yerden kalkmak istediğimde benim de ipler ile sandalyeye bağlandığımı anladım. Ellerimi kurtarmak amacıyla bileklerimi oynatmaya çalışsam da o kadar sıkı bağlıydı ki, bağlanan yerden kopacak diye korkmuştum Etrafıma baktım nerede olduğumuzu anlamak için. Eski loş bir yerdeydim. Etrafta kocaman boyutta aletler vardı. Sanki eski bir sanayiye benziyordu. Tekrar Deniz'e baktığımda oda ellerini kurtarmak için uğraşmıştı. "Deniz iyi misin?" Benim sesimi duyunca kafasını kaldırıp bana baktı. Galiba sesimi duymak iyi gelmişti ki yüzünde bir rahatlama hissini görmüştüm. Ağzında ki banttan dolayı anlayamadığım boğuk sesler çıkarıyordu ama boşa bir çabaydı. Hiçbir şey anlamıyordum. "Uyanmış küçük kızımız." Etrafta yankılanan cümle ile arkama bakmaya çalıştım. Ama dönemiyordum. Kimdi bu? "Kimsin?" Etrafta yankılanan ayak sesi ile bana doğru yaklaştığını anlamıştım. Bir el saçlarıma dediğinde kafamı iki yana sallayarak uzaklaşmaya çalıştım. Eli ile başıma baskı uygulayıp sabit durmasını sağlamıştı. Deniz karşımda ellerini kurtarmaya çalışıyor, anlaşılmayan sesler çıkarıyordu. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Çok korkuyordum. "Nasılsın Nisan?" Adam kimdi bilmiyorum, sesi de asla tanıdık gelmiyordu. Eli saçlarımın arasında gezmeye başladı . Her hareketinde Deniz de daha çok sinirleniyordu. Islak saçlarımın birini eline almış doluyordu galiba. Diğer eli ile omzumun üzerine değdiğinde kendimi çekmeye çalışarak bağırdı. "Dokunma bana!" Bağırmam hoşuna gitmiş gibi kahkaha atmaya başladı. Ama eli asla omzumdan gitmedi. Bir nefes üfledi kulağıma doğru. Vücudum titriyordu. "Sevgilini sinirlendirdik galiba." dedi gülerek. Sevgili derken Denizden bahsettiği çok belliydi. Bunu duyan Deniz daha çok yerinde sallanıyordu. "Siz kimissiniz bizden ne istiyorsunuz?" sesimi bulabildiğimde sorduğum soru ile tekrar kahkaha atmış bozuk olan sinirimizi daha çok bozmuştu. Kim olduklarını veya ne istediklerini bilmiyorduk. Onların da söylemeye niyeti yok gibiydi. "Çok meraklısın Çimen. Ah unutmuşum Şehzade diycektim." Eski soy ismimi biliyordu. Bu da demek oluyor ki eski ailem ile ilgili bir konu olmalıydı. "Beni nereden tanıyorsun?" "Küçük kız Şehzadeleri tanımayan mı var. Herkesin dilindedir Şehzade ailesi. Herkes tanır onları. Ama ya gerçekten tanımıyorlarsa?" Kendi kendine konuşup kendi kendine sorular soruyordu. Ne diyordu bilmiyorum ama artık sinirlenmiştim. "Ne saçmalıyorsun." "Saçmalamıyorum küçük kız. Aileni sana tanıtıyorum. Sahi ne kadar tanıyorsun ki?" Deniz ile göz göze gelmiş ikimizde neyden bahsettiğini anlamamıştık. "Mesela babanın bir mafya olduğunu biliyor muydun?" Babam derken Mahir Bey'i kast ettiğini biliyordum. Hayatlarına yeni girdiğim için her şeyi bilmiyor olabilirdim ama mafya olmadıklarını bilecek kadar da tanıyordum. "Saçmalama." dedim bağırarak. Bir kez daha kahkaha atıp etrafa yankılanması sebep olmuştu. Neyin mutluluğuydu bu? Sinirlenmeye başlamıştım. "Emin ol tatlım hiç saçmalamıyorum. Babam bir mafya. Babanın bütün soyu bu şekilde zenginliklerine kavuştular." Mafya olmadıklarını biliyordum. Olsalardı fark edilmez miydi? Merve Hanım mesela karşı gelmez miydi? Hiçbir şey yok gibi davranmazlardı. Emindim buna. Şu an ki konumlarına da aile şirketleri sayesinde ulaşmışlardı. "Yalan söyleme öyle bir şey yok." dedim yine. Adamın yüzünü görmemiştim hiç. Sadece o iğrenç sesini duyuyordum. Yalan söylemekten başka bildiği bir şey de yoktu. "Yalan söylemiyorum. Nedenini soracak olursan da şöyle deyim küçük kız. Ailene buradan çıktıktan sonra sor tamam mı? Bakalım ne diyecekler. " Elbette soracaktım. İnanmadığım için değil ama amaçlarının ne olduğu ile ilgili soru soracaktım. "Peki bizi niye kaçırdınız?" Tek bunu söylemek için bizi kaçırmış olamazlardı. "Ha evet sadece bunun için değil tabiki. Sevgilimin sana olan bir nefreti var. Biraz sana olacaklar ile ilgili fragman izleyecek. " Dediği hiçbir şeyi anlamıyordum. Bu adamın sevgilisi de kimdi? Ya da bizden ne istiyordu. Deniz tekrar sesler çıkartmaya başladığında adam sinirlenmiş olacak ki ofladı. "Şunun ağzını açın." Arka tarafından biri Deniz'e doğru gitmişti. Eli ile hiç te kibar olmayan bir şekilde ağzındaki bantı çıkarttı. Çıkan ses ile gözlerim acı ile kapanmıştı. "Lan şerefsiz seni gebertirim." Deniz ağzı açılır açılmaz bağırmıştı. Sinirli olduğu her halinden belliydi. Bu durumda sınırlı olmamak elde değildi zaten. "Hop yakışıklı sakin ol. Yoksa tekrar sakinleştirmek zorunda kalacağım." Eli hala omzunda duruyordu. Hiçbir şekilde vücudumu oynatamadığım için tutuşundan kurtulamıyordum. "Dokunma Nisan'a seni gebertirim." "Ooof sende gebertirim gebertirim. Şunun sesini kesin rahatsız oluyorum. " Dediği şey ile yanında diran adam Deniz'e bir yumruk savurmuş sandalyesi ile düşmesini sağlamıştı. "Hayır dokunmayın ona yapmayın." Deniz'in yakasından tutup tekrar bir yumruk daha attığında artık bağırmalarıma ağlamalarım da eklenmişti. Ellerimi çekmekten bileklerim morarmış bile olabilirdi ama Deniz'e ulaşmak için kurtulmam lazımdı. "Dokunmayın yeter lütfen durun." yalvarışlarım sonunda adam Deniz'in yakasını bırakmış tekrar yere düşmesini sağlamıştı. "Deniz iyi misin?" Ağzından ve burnundan kanlar akıyordu. O halini görmek vücuduma sanki iğneler batmasına sebeb olmuştu. Eğer gerçekten benim yüzümden kaçırıldıysak o bu dayağı hak etmemişti. "Ağlama." dedi sorumu es geçip. Sesi hem yumuşak hemde korumacı çıkmıştı. Dediği gibi ağlamam kesilmedi elbette ama yanımda olduğunu hissedebiliyordum. Omzunda ki elin sahibi tekrar konuştu. "Ah sevgilim geldin mi?" Gelen kişiyi görmüyordum ama ayak seslerini duyuyordum. Bakışlarım Deniz'in üzerindeyken gelen kişiyi görmüş olmalı ki kaşları çatıldı. Tanıdığı biri miydi? Neden kaşlarını çatmıştı. Bakışlarını bana çeviren Deniz küçük bir tebessüm sundu. Gözleri ile merak etmemem için açıp kapattı. "Geldim." Cılız, güçsüz çıkan ses ile kafam dikleşmişti. Yanlış mı duydum diye sağıma ve soluma doğru arkama bakmaya çalıştım. Bu cılız ve güçsüz çıkan sesin sahibi umarım tahmin ettiğim kişi değildi. Elini omzumdan çekip giden adam tekrar konuştu. "Gelsene yanıma uzak durma. Ne güzel konuşuyorduk bizde. " Tekrar ayak sesleri duyuldu. Bir süre sonra görüş alanıma ilk erkek ayakkabısı girmiş ardından bı kız ayakkabısı girmişti. Kafam yavaş yavaş kalkarken el ele tutuşmalarını gördüm. Tamamen kafamı kaldırdığımda gördüğüm kişi ile ağzım yavaşça açılmıştı. "Abla." Göz göze geldiğimizde önce elini tuttuğu adama bakmış sonra bakışlarını bana çevirmişti. Konuşmadan önce yavaşça yutkundu. "Nisan." sesi güçsüz çıkıyordu. Son gördüğüm halinden eser yoktu. Okulda eski püskü elbise ve dağınık saçları ile karşımda duran kız gitmiş şimdi üzeri oldukça temiz kıyafetler ile değişmişti. Saçlarını sıkı bir at kuyruğu şeklinde tepeden bağlamış iyi görünüyordu. Ama tek fark gözlerinde son gördüğüm nefret, hırs yerine şimdi korku ve kararsızlık vardı. Anlayamıyordum ne oluyordu burada. Ablam ile bu adamın ne gibi bir bağı vardı. "Tanıştırayım sevgilim Aslı. Gerçi sen onu tanıyorsun." Evet ablamdı. Ya da eski ablam. "Buyur sevgilim istediğini yap ama sakın çok üstüne gitme. Daha işimiz var." Kafasını sallayan ablam ne kararlı duruyordu ne de bir şey yapmak. Sanki içinde korku var gibiydi. "Abla." daha Cümlemi tamamlamadan bana hızla gelmiş yüzüme okkalı bir tokat atmıştı. Yana düşen yüzüm be acıyan çenem ile gözlerim kapandı. "Dokunma ona. Bırak beni lan şerefsizler. Bana vurun bırakın onu." Deniz'in bağırmaları kimsenin umrunda bile değildi. Sürekli bırakın diye bağırsa da bırakacak gibi değillerdi. "Benim ile konuşma." dedi güçsüzce. Yana düşen kafamı ablama doğru çevirdim. Ben ağlamasam da acıdan gözlerim dolmuştu. Gözleri kırmızı, gözlerinin altı mordu. Neden bu haldeydi bilmiyorum ama istek dışı olduğu çok belliydi. Ablamın gözlerinden anlarım her şeyi, o şu an olduğu yeri kendi istememişti. Yoksa özgüvenli bir kızdı ablam. Güçten hoşlandığı gibi güçlü olmayı da severdi. Şu an yanında ezildiği adam kimdi bilmiyordum. "Güzelim o ne güzel bı tokattı." Kahkaha atarak ablamın yanına gelen adam çenesini tutmuş yanağına büyük bir öpücük vermişti. Bu durumda gözleri kapanan ablam dişlerini de sıkmıştı. Adam ablamı bırakıp bana döndüğünde siyah gözleri ceherimi taradı. Anlinandusen uzun siyah saçları ve beyaz teni ile tam bir korku filmi karakterine benziyordu. Çenemi tutan eli ile dişlerimi sıktım. Kafamı çekmek için uğraşsam da tutuşu sıkıydı. "Bırak onu lan bırak!" Bağırmaya devam eden Deniz ile daha da keyiflenen adam yüzünü bana yaklaştırdı. "Bırak beni." dedim ağlayarak. Korkuyordum bir şey yapmasından. "Sende iyi parçasın ha. Sevgilin biliyor ağzının tadını." dediği iğrenç cümle ile dayanamadım ve tüm kuvvetim ile yüzüne tükürdüm. Bu hareketim ile gözlerini kapatan adam işaret parmağı ile tükürdüğüm yeri yavaşça silmiş, korkunç bakışlarını yüzüme dikmişti. Yaptığım hareketin o an başıma ne getireceğini bilememiştim ama şu an iyi olmayacağı kesindi. "Sen ." dedi tıslayarak ve hızlıca ayağa kalkıp diğer yanağıma da o tokat atmıştı. Ablamın kimden daha şiddetli olan tokat ile yana devrilmiş altta kalan kolum da acımıştı. Çok acıyan yanağım ile de avı bir çığlık atmıştım. Bana doğru gelen ayakları gördüğümde ablamın sesini işittim. "Engin ben yaparım." adamın adımları bı cümle ile durmuştu. "Lan şerefsizler bırakın lan onu bırakın pislikler." "Eh yetti ve." deyip o adamda denize gidince ağlamaya başladım. "Yapmayın ." diyebildim cılız çıkan sesim ile. Bana doğru gelen ablam yanıma eğildi. Gözlerimin içine içine baktı. "Özür dilerim. Yapmak zorundayım." Dedikten sonra elini saçlarıma atmış sertçe çekmişti. Bu hareket ile avı bir çığlık attığımda diğer eliyle de çenemi sıkıyordu. Çığlık atmam ve yalvarmam yetmiş olmalı beni bırakıp ayağa kalkmıştı gitmeden önce de bacaklarıma doğru bir tekme savurmuştu. Uzun zamandır dayak yemeyen vücudum tekrar aynı şeyleri yaşadığı için isyan ediyordu. Karşı taraftan Deniz'in acı sesi benim çığlığım etrafta yankı bulurken neden bu dayağı yediğimizi anlamıyordum. Bir süre sonra bir el çenemi sıkıp yüzüme yüzüme sertçe konuştu. "Mahir Şehzadeye söyle Engin Sayar'ın selamı var de. O anlar." Çenemi iterek bıraktı. Ayağa kalkıp ikimize de baktı. "Bir saat takılmak zorundasınız sonra biricik Şehzadeler size yardıma gelecekler." Ablamın elini tutup görüş alanımdan çıktıklarında bir damla daha düştü gözlerimden. "Nisan." Deniz'in sesi ile gözlerim onu buldu. Tam görüş alanımda olmadığı için yüzünü göremiyordum. Sadece ayak kısmı görüş alanımdaydi. Biraz kafamı geriye atsam belki biraz görebilirdim ama ne kafamı oynatabiliyordum ne de vücudumu. Düştüğüm yerde öylece kalmıştım. "Nisan iyi misin cevap ver lütfen?" O da yüzümü göremediği için endişeliydi. "İyiyim." dedim cılız çıkan sesim ile. "Nisan yanına gelmeye çalışacağım tamam mı?" Bı sefer sesim çıkmamıştı. Yanıma gelse ne yapabilirdi. Öyle bir bağlamışlardı ki bizi ne kıpırdayabiliyorduk ne de başka bir şey. Bir iki dakika sonra yerde sürünme sesi geldi. Kafamı yavaşça geriye attığımda Deniz'in yerde kendini ileri atmaya çalışarak yanıma gelmeye çalıştığını gördüm. Bu şekilde hızlı bir şekilde gelemiyordu ama olsundu. Yine de beni yalnız bırakmamak için uğraşıyordu. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama yanıma kadar gelmişti. Yüzünü gördüğümde gördüğüm kanlar ile gözümden yaşlar akmaya devam etti. "Nisan ağlama lütfen. Yanındayım ben." Yanımda oluşu fiziksel olarak bir işe yaramıyordu O da biliyordu ama yine tek kalmamak bir nebze iyi hissettiriyordu. "İyi misin?" Gözlerimin içine öyle bir ifade ile bakıyordu ki o an iyi olmasam bile evet iyiyim diyesi geliyordu insanın. Vücudumda ki acıları bile unutturacak cinste iyi hissettiriyordu. "İyiyim. Sen sen iyi misin? Benim yüzümden sende yaralandın." "Ştt öyle deme güzelim. Ben iyiyim sen oraları hiç düşüneme." Yüzündeki kanlar canımı çok yakıyordu. İlk defa yüzünü bu şekilde görüyordum. Büyük ihtimalle o da ilk kez düşüyordu bu durumlara. Ve yine benim yüzümdendi. "Özür dilerim benim ailem tarafından sende zarar gördün." Sesim öyle canlı çıkmıyordu eğer görüş açımda olmasa asla gözlerimi daha çok açıp bakamazdım. "Düşünme öyle tamam mı? Buradan çıkmaya bakmamız lazım. Ve ağlama lütfen." dediğinde gözlerim doldu. "Yüzün kanlar içinde Deniz. Burnun, ağzın her yerin kan." dedim. "Ben iyiyim emin ol. Hiçbir yerim ağrımıyor. Ama senin ağlamam canımı yakıyor ağlama lütfen. " dedi. Gözlerime öyle güzel bakıyordu ki sarılmak istedim. Ağlamak istiyordum ama hıçkıra hıçkıra. Ben daha bu sabah hayatım iyi gidiyor korkuyorum mu demiştim. Haklıymışım. Gerçekten hiçbir şey olağan ve güzel ilerlemiyordu. Ağzımdan istemsizce bir hıçkırık kaçtı. Gözlerim zaten yaşlar ile doluydu. Akması hiçte zor olamamıştı. Gözlerimi kapatıp ağlamaya devam ettim ama çok utanıyordum Deniz'in yanında ağlamaya. Beni hiçbir zaman güçsüz görmesini istemezdim ama hayat beni her seferinde alaşağı ediyordu. "Güzelim bana bak. Lütfen ağlama. " Deniz'in yumuşak sesi beni daha da kötü yapıyordu. Kabullenmiştim artık benim hayatım bundan ibaretti ve kimseyi de bu hayata dahil edecek değildim. Herkesi üzmekten ya da canını yakmaktan başka bir işe yaramıyordum. Gözlerimi kapatmaya devam ediyordum. Ne onun gözlerine bakabilirsin ne de konuşabilirdim. "Nisan." Tepki vermedim. Alt dudağımı ısırıp ağlamayı tercih ettim. Epeyi bir zaman sonra ne ondan ses çıktı ne de bir şey sordu. Gözlerimi araladım. Gözlerine bakmak yerine göğsüne diktim bakışlarımı. Sakin nefes alışverişleri her seferinde göğsünü havandırıyordu. Yavaşça boynuna ve yüzüne doğru tırmanan bakışlarım onun kapalı gözleri ile karşılaşınca çatıldı. Neden gözleri kapalıydı? "Deniz?" Sesim ile yüzünde tek bir mimik bile oynamazken daha da endişeleniyordum. "Deniz cevap ver." sesimi yükseltip tekrar konuştuğum da yine sesi çıkmamıştı. Ne olmuştu hemen? "Deniz lütfen aç gözünü korkuyorum." Tek bir hareket bile olmamıştı. Neden açmıyordu gözünü? Bir çok kez bağırıp uyandırmaya çalıştım ama ne ses çıkarttı ne de hareket etti. Ellerimi bir umut çezerim diye çekip duruyordum ama hiçbir işe yaramıyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama cılız bir havlama sesi duydum. Normalde bu sesi duyamazdım ama bulunduğum yerin boş olması sesin yankı yapmasına neden oluyordu. Aynı ses tekrar geldiğinde aklıma gelen şey ile gülümsedim. "Kaptan!" İsmini bağırdığım da tekrar havlayan Kaptan biraz sonra makinaların arkasından yavaş adımlar ile gelmişti. Bunca şey olurken Kaptanın varlığını unutmuştum ve büyük ihtimalle Deniz de unutmuştu. Yanımıza kadar gelen Kaptan baygın yatan Denizi koklamış başında ulumuştu. "Kaptan gel oğlum ellerini çöz bende Denize bakayım. Hadi bana yardım et." Deniz'in köpeği olduğu için komutları alıp uyguladığına şahit olmuştum. Bir ihtimal eğer beni de dinlerse ellerimi çözer buradan çıkmamızı sağlardı. Kafasını kaldıran Kaptan gözüme çok güçsüz gelmişti ama bana yardım etmeliydi şu an. "Hadi oğlum hadi yaparsın. Deniz'i kurtarmalıyız." dediğim cümleyi anlamış gibi önce Deniz'e baktı sonra havalayıp arkama geçti. Ağzının elime değmesi ile gülümsedim. Kaptan dişlerin ile ipi çözmeye çalışırken bende Deniz'e bakıyordum. Hala ne hareket ediyordu ne de bir şey diyordu. Tek tesellim nefes alırken şişen göğsü olmuştu. Ellerimde ki gevşeyen ip ile bileklerimi oynattığımda bir elim kurtulmuştu. Hevesle gülerek diğer elim de kurtarmış ayak bileklerim de ki ipi çözmek için dikleşmiştim. Daha biraz önce güçsüz olan vücudum kurtulmanın heyecanı ile son demlerini oynuyordu. Ayağımdaki ipleri de çözünce yan dönerek Deniz'e baktım. Onu da çözüp buradan gitmeliydik. Ayağa kalktığımda dönen başım ile gözlerim kararmış geçmesi için sabit durmak zorunda kalmıştım. Kaptan hemen yanıma gelmiş bacağımdan beni desteklemişti. Sızlayan elimi nasima koyarak geçmesini beklemiş daha sakin hareketlerle Deniz'in arkasına geçmiştim. Çok sıkı olan ipleri çözmek baya zamanımı alsa da hem ellerini hemde ayaklarını çözmüş sandalyeden uzaklaştırmıştım. "Deniz uyan hadi kurtulduk." Kaptan da gelmiş patisini Deniz'e doğru değdirmişti. Neden uyanmıyordu. "Deniz hadi uyan lütfen." O cümlelerime karşılık vermediği için içimde büyüyen korku beni ağlatıyordu. Kaptan da uyanmayacağını anlamış gibi kafasını bacağına dayamış mahzunca bakıyordu. Sessiz mekanın içinde sadece benim ağlamam ve Kaptanın uluması vardı. Keşke Deniz'in de sesi duyulsa istemiştim ama asla tepki vermiyordu. Geçen süre içinde yine bir ses duyuldu. Bu siren sesiydi. Gözlerim büyürken için biraz olsun rahatlamıştı. Deniz'in kucağıma koyduğum başını biraz sarsarak , "Kurtulduk." diye bağırdım. Kurtulmuştuk. Kaptan da heyecanla kafasını kaldırmış kapıya doğru koşmuştu. Gelen kişileri karşılamak ona düşmüştü. Ellerim Deniz'in yüzünde ki kanları silerken aynı zamanda ona doğru konuşuyordum. "Kurtulduk Deniz lütfen uyan. " Deniz'in hareket eden dudaklarını gördüğümde ağzım açılmıştı. İyiydi bir şey olmamıştı. Üzerimde ki eteğin ucunu hafif kaldırıp ağzında ki kanları da sildiğimde yuzu biraz daha iyi görünüyordu. "Tamam yorma kendini geliyorlar." Deniz beni duyuyor muydu bilmiyorum ama en azından iyi olması şu an ki tek mutluluğumdu. "Nisan!" İsmimi seslenen kişiyi tanıyordum. Bu Mahir Bey den başkası değildi. Gerçekten kurtulduğumuzu anladığım da zorla sesimi bularak yüksek çıkmasına özen gösterdim. "Buradayız." Bağırırken çenem acıyordu. Şu an yüzümün ne durum da olduğunu bilmiyordum ama moraran bir yerlerim olduğunu biliyordum. Mekanın içinde sertçe kapı açılma sesi yankılanmıştı. Geldikelerini bildiğim için yerimden kalkma.geregi duymamıştım çünkü artık harcadığım olamayan enerjim bitmişti. Her an bayılmak üzereydim. "Nisan." Belime konulan el ile artık gerçekten rahatlamıştım. Kafamı çevirip baktığımda polis, ambulans sesleri birbirine girmişti. Mahir bey beni kaldırmaya çalıştığında kafamı iki yana salladım. "Deniz'i bırakmam. O uyanmıyor." Ağlamam ile kaşları çatılmıştı. "Lütfen onu uyandır." Aglamam gittikçe artıyordu. Görünüşüm bulanıklaşmaya başladığında dizilerimden Deniz'in başının kalktığını hissettim. "Merak etme kızım ona bir şey olmayacak. Gel buraya." Belimin ve bacaklarımın altından geçirdiği kolları ile beni kucağına almıştı. Hiçbir şey demedim çünkü halim yoktu. Sadece ağlıyordum. Beni o mekandan çıkarttığında akşam olduğunu anladım. Hava kararmıştı. Buranın neresi olduğunu bilmiyordum ama şehirden uzak bir yer olduğu belliydi. "Ağlama kızım. Sana bunu yapanlardan tek tek hesabını soracağım." Mahir Bey'in kendinden emin ve sert çıkan sesi ile göğsüne daha çok sindim. Benim umrumda bile değildi kime ne yapacağı. Şu an tek istediğim Deniz'in iyi olmasıydı. Ben zaten alışmıştım bu durumlara. Görüş acıma Deniz'in ambulans içine alınıp müdahale edildiği gelince rahatlamıştım. Şu an tek istediğim buydu başka bir şey yoktu. Vücuduma giren rahatlama hissi ile artık kendimi sokmayı bıraktım. Rahatlayan vücudum ile kapanan gözlerime Mahir Bey'in omzuna sarılan elimin düşmesi de eklenince son duyduğum şey de ismim olmuştu. "Nisan!"
[][][]
Yanan boğazım ile yutkunmaya çalıştım. Her yutkunma sesinin ardından canım acıyordu. Kuruyan dudaklarım su diye yalvaracakken dudaklarıma değen bir bardak hissi ile rahatlamış gözlerimi açmadan büyük büyük iki yudum içmiştim. Rahatlayan bedenim ile sızlayan gözlerim yavaşça boş tavana baktı. Yaşadıklarım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçtiğinde aklıma Deniz geldi. Vücuduma giren korku ile hemen bedenimi yataktan kaldırmak istemiştim ama başıma giren keskin ağrı ve gözlerimin kararması ile geri yatağa başımın düşmesi bir olmuştu. "Nisan." Sesini duyduğum kişinin Merve hanım olduğunu biliyordum ama ne onun ile konuşmak ne de bir şey duymak istiyordum. "Deniz." Dedim sayıklar gibi. Bir müddet gözlerimi açmadım ama kendime gelmiştim. Yavaşça gözlerimi açıp etrafa baktım. Burası hastaneydi. Merve Hanım hemen yanımda üzgün şekilde bana bakıyordu. Tekrar yutkunduğumda sakin olmam gerektiğini kendime hatırlattım. Kolumda bir serum iğnesi vardı. Üzerimde kurumaya yüz tutmuş formamlar ile onların üzerinde ki kan izleri yaşadığım olayların gerçekliğini tokat gibi çarpmıştı. Merve Hanıma döndüğümde merakla bana bakıyordu. "Deniz nasıl?" dedim. Şu an üzgün olduğunu biliyordum. Ama üzgün olması ne beni iyi yapıyordu ne de bir işe yarıyordu. Bende yorgundum, üzgündüm ama o da bir işe yaramıyordu. "İyi şu an da uyuyor o da ." dedi Merve hanım. "Beni götürür müsünüz ona." sesim yalvarma şeklinde çıkmış olsa da şu an ihtiyacım vardı görmeye. Kafasını sallamış bir hemşire çağırmıştı. Kolumdaki serumu çıkartan hemşire dikkatli olmam gereken bir sürü şey zırvaladıktan sonra odadan çıkmıştı. Merve Hanım'ın desteği ile yataktan kalktığımda başım tekrar dönmüş dizlerimin üzerine çökecek gibi olmuştum. Merve Hanım tekrar kolumdan destek verip odadan çıkarttı beni. Odanın dışında tek başına oturan Karan beni görünce hemen ayağa kalkmış elimi tutmak istemişti. Şu an onun veya başka birisi ile ilgilenmek istemediğim için hiç durmadan Merve Hanım ile ilerledim. Bir odanın önünde durduğum da Merve Hanım'ın elini bırakıp kapıyı açtım. İçeri girdiğimde ilk yatakta yatan Denizi gördüm. Gözleri kapalı uyuyordu. Yüzünde olan kanlar gitmiş onun yerine dudağının kıyısına ve kaşına iki tane bandaj koymuşlardı. Şu an iyi duruyordu. Keşke hemen uyanmış olsaydı ama şimdilik bu hali de iyidi. Yanına gitmedim iyi olması o an bana yetmişti. Odadan çıkıp Merve Hanım'a yaklaştım. Ayakta duracak halim yoktu ve kimseyi görmek istemiyordum. "Eve gitmek istiyorum."
[][][]
Yazar'dan...
Araba durduğunda Mahir Bey arka koltukta hiç hareket etmeyen kızına tekrar baktı. Ruhtan farksız arka koltukta öyle camdan dışarıyı izliyordu. Ne düşünüyordu ne oluyordu bilmiyordu çünkü tek kelime dahi etmemişti. Kaçırılma haberini aldığında beyninden vurulmuşa dönmüş bütün İstanbul'u alt üst etmişti kızını bulmak için. Kim ne için kaçırdı hiçbir şey bilmiyor oluşu sinirlenmesine sebep oluyordu. Her yeri aramasının beşinci saatinde bir telefon almış boş bir depoda olduğunu öğrenmişti. Korkmuştu kızına bir zarar gelir diye. Eğer öyle olursa zaten bunu yapanları tek tek kendisi bulup cezalandıracaktı. Onu o boş depoda kucağında Deniz ile oturur halde gördüğünde rahatlamış olsa da kucağına aldığında titreyen bir yapraktan farkı yoktu. Hele en çok yanağının boydan boya kızarmış olması ve dudağının etrafının morarması canını yakmıştı. Kızını koruyamamış olmanın acısını yaşıyordu. Evin önünde duran araba ile Nisan hareket etmemiş hala dışarı bakiyordu. Bu durum ile Mahir Bey aşağı inmiş kızının elini tutup ağlatan karısı ve kızına kapıyı açmıştı. Merve Hanım sessiz sessiz kızının durumuna ağlamaktan helak olmuştu. Çünkü kızı kimse ile konuşmayı kabul etmiyordu. Yavaşça kızını kucağına alan Mahir Bey hiçbir duruma ses etmiyor oluşuna sinirleniyordu. O depoda bile asla kendi ile ilgili bir şey dememiş bayılana kadar ki o geçen zamanda sadece Deniz'in iyi olması için konuşmuştu. Zaten anlayamadığı konulardan biride Deniz olayıydı. Deniz'in Nisan ile dışarıda ne işi vardı ki beraber kaçırılmışlardı. Arkadaş olsalar bilirdi çünkü. Bu olayı detaylıca araştıracaktı. Kucağında Nisan ile eve girerken peşinde Karan, Merve hanım ve Ömer de vardı. Kuzey ve Emir'i, Deniz'in yanına bırakmış kızının iyi olduğunu hissedince de tekrar hastaneye gidecekti. Ne kadar başında annesi babası olsa da kendilerinden kaynaklanan bir durum olduğu için yalnız bırakamazdı. Odasına kadar getirdiği kızını yavaşça yatağa yatıran Mahir Bey arkasında ki eşine döndü. "Merve yardım et de bir duş alsın. Sonra yatsın üzeri çok kötü. " demişti. Merve hanım onaylandığında aşağı salona inmiş ayakta bekleyen oğlu Ömer ve Karan'ın yanına gitmişti. Salonda koltuğa oturup geriye yaslanan Mahir Bey derince nefeslendi. Bugün nefesinin kesildiğini hissetmişti çünkü. Kızı canı son zamanlarda o kadar cana yakın o kadar neşeliydi ki bu durum hiç bozulmasın istiyordu. Arkadaşlar edinmiş, dışarıda planlar yapar olmuştu. Sırf o seviyor diye erkek olan arkadaşları için bir şey demiyordu. Yoksa kıskançlıktan ölecek durumdaydı. Her şey o kadar iyiyken şimdi kim kızını kaçırmaya cüret ediyordu. Hayır bir şeyler öğrenmek için Nisan'a soru sorsa cevabını alamazdı ama zaten kızını da böyle bir şey için yormak istemiyordu. Nasıl da ağlamış ve göğsüne sığınmıştı. Kim onu o kadar korkutmuşsa tek tek hesaplarını alacaktı. Kimse Mahir Şehzade'nin kızına dokunamazdı. Merdivenlerden gelen ses ile kafasını kaldıran Mahir ağlayarak şok olmuş şekilde gelen karısına bakmıştı. Ne olmuştu da bu kadar ağlıyordu. "Canım." Eşinin kollarından tutup koltuğa oturtmuş önünde eğilmişti. "Ne oldu canım. Niye ağlıyorsun. Bak kızımızı da bulduk." Ağlayan Merve hanım yukarıda görüldüğü şeyden sonra asla eskisi gibi olamayacağını düşünüyordu. Çünkü canı hiç bu kadar yapmamıştı. "Mahir ." dedi tekrar ağlayarak. Mahir bey ellerini tuttuğu eşinin gözlerine baktı . "Söyle güzelim noldu." "Mahir her yerinde var." dedi şiddet ile ağlarken. Olayı yanında izleyen Ömer ve Karan bile anlamıyordu. "Ne var?" Merve hanım hıçkırıklarını durdurmaya çalışıyordu. "Her yerinde izler var. Sırtında, bacakalarında, göğsünde, karnında. Her yerinde yara izi var. Hepsi çok kötü çok. " Tekrar şiddet ile ağlamaya başlayan Merve hanım önünde oturan kocasına sarılmıştı. Duydukları ile dünyası yıkılan Karan, Ömer ve Mahir Bey şok şekilde gözlerini açmıştı. Evet kızının şiddet gördüğünü biliyordu ama bu kadar derin miydi yaşadıkları? Nasıl o yaralara rağmen güneş gibi gülebiliyirdu. Merve Hanım'ın ağlamaları yavaş yavaş azalmış kocasından ayrılmıştı. "Mahir o çok kötü yaralanmış. Nasıl yaparlar bunu Ona. Hiç mi canları acımadı, hiç mi vicdanları yoktu. Kızımın canı çok acımış Mahir." Kesik kesik nefeslenerek söylediği cümleler herkesin kalbine oturmuştu. Zaten bunu yapanda vicdan aranmazdı. Vicdansızın teki olmalıydı. Bir müddet daha oturmuş duyduklarını sindiremeyen Mahir bey ayaklanmıştı. "Hastaneye gitmem lazım. Nisan sürekli Deniz'in iyi olmasını istediğini söyleyip durdu. Onu da sağ salim evine getirmeliyim. " Merve hanım kocasının cümleleri ile kafasını salladı. Kocası haklıydı Deniz'in iyi olup olmadığını görmeden hastaneden bile çıkmamıştı. Kocası arkasını dönüp gidecekken son anda aklıma gelen şey ile onu durdurdu. "Mahir." Karısının ona seslenmesi ile arkasını dönen Mahir Bey duyacaklarından sonra gözle görülür şekilde sinirlenmişti. "Nisan bana son bir şey söyledi. Mahir Şehzadeye selam söyle Engin Sayar'ın selamı varmış. Sen anlayacakmışsın."
[][][]
Bölüm sonu
|
0% |