@gdscgny
|
Mustafa ağabey bana bakıyordu. "Bir sorun yok değil mi Fayza? Sorduğunda başımı olumsuz sallayarak "Hayır abi yok" Kaptan şapkasını başına taktı en son biz indik uçaktan. Yürürken aklım adamın bana olan bakışlarındaydı. Bir İtalyan adı Frank Silvaro hala yüzümde aptal sırıtış vardı. Dedemin sesini duyar gibi oldum. “Zinhar bir ecnebi ah! Bu kız, hep derim aklı bir karış havada, adam olmaz bundan, Allah’ım aklımı koru kime çekmiş acaba?” Ah! Dede haklısın galiba benimki olmayacak hayaldi. "Unut onu Feyza o adam bir kaç günlük macera demekti ki benim hayatım da saçma flörtler dışında hiç erkek olmamıştı ve ayıracak zamanımda yoktu. Gece, bize ayrılan odalarımızda dinlendikten sonra sabah yedideki dönüşe hazırdım. Kafam boş ve işime odaklanmıştım. Her şey yolunda yolcular uçağa yavaş yavaş binmeye başladılar ben sakince yolcuların binmesinin bitmesini bekliyordum. Son duyuruları yapacaktım. İşte bu son yolcu dediğimde onun arkasından binen Frank gördüm bindi sessizce Vip bölüne geçti, aynı koltuğa oturdu. Bu adamın Türkiye'ye dönmesinin benimle bir ilgisi kesinlikle yok. Beynim sürekli tekrar tekrar ederken kalbim kuş olmuş heyecanla kanat çarpıyordu. ‘Yok, daha neler* Ona bakma işini yap! Feyza’ diyerek tek tek koltuklarla ilgilendim. Kontrol ettim ve onun koltuğuna geldiğimde "Merhaba Feyza iyi uyudun mu?" "Evet, teşekkürler lütfen kemerinizi takın dedim ve uzaklaştım." Yok artık, bu da neydi? Gece onu mu düşündüğümü sandı. Acaba O, beni düşünmüş müydü? ' Salaklaşma Feyza’ diye silkelenerek kokpitte girdim bir süre işlerle oyalandıktan sonra servise başladık. Onun koltuğuna geldiğimde yüzüme o aptal sırıtışı ekledim "Ne içersiniz?*" Diye sordum. "Feyza gece ben uyumadım bir sağa, bir sola döndüm durdum anlıyor muzun? Anlamıyorum lanet olası, kafamı karıştırıyorsun ve bu manyak kalp çarpıntısının nedeni olma lütfen. "Ne istersiniz?” dediğimde yavaşça eli bileğimi kavradı. Beni kendisine çekerek dudaklarını kulağıma dayadı. "Uçaktan inince bir yer söyle lütfen, bir kahve içsek olur mu?" küçük bir şans istiyorum. İçelim hoşuna gitmezse seni rahatsız etmem." Kalbim ‘Tamam bir kahve ne çıkar. İnsan tanımak iyi yabani belki de bir arkadaşın olur. Diye telkin ederken. Beynim ‘Aptal kalp kırılır toparlayamasın’ diye bağırıyordu. Gözlerime yansıyan korkuyu fark ettiğine emindim benim tedirginliğimi hissetmiş olacak ki. "Sadece bir kahve huzursuz olursan seni bir daha asla rahatsız etmeyeceğim anlaştık mı?" İnsanların ve çalışma arkadaşlarımın dikkatini çekmek istemiyordum. Olumlu anlamda başımı sallayarak "Tamam” ağzımdan çıkan tek kelime oldu. "Bir şey istemediğinizden emin misiniz?" dedim. Güldü "Hayır ben istediğimi aldım." Adam, gerçek anlamda bir egoydu. İstanbul'a gelene kadar bir daha konuşmadık. Sadece bilgisayarını kapamış başını geriye yaslamış gözleri yarı aralık bırakmıştı. Herkese uçağın inmek üzere olduğunu kemerlerin takıp, kimsenin yerinden kalkmaması için uyarı yaptıktan sonra servis bölümüne geçtim. Lavabodan çıkan Frank gördüm " İniyoruz lütfen oturun ve kemerinizi takın dediğimde" yarım ağız geveledi. "Telefonun numaran lütfen" İstanbul'a geldiğimizde çok yorulmuştum. Frank’i unuttum Terminal’in çıkışına geldiğimde telefonum çaldı. Gülerek telefonu açtım. "Buyurun" yabancı ses kulakları doldurdu. " Il mio amante " ben tamamen unutmuştum yorgundum. "Frank Silvaro" dediğimde "Kusura bakmayın, sizi erken mi? rahatsız ettim.” Bugün olmazdı. Nazikçe “Hayır; bir kahve demiştiniz, ne zaman içmek istersiniz bilmiyorum ama şu an sadece eve gitmek istiyorum çok yorgunum sizin için mahsuru yoksa sonraya ertelersek olur mu?" İngilizce bunca kelime topluluğunu bir araya getirtirken yorgunluğum sesimdeydi. "Tabi sizi bıraksam olur mu? Şu an sizi görebiliyorum." Henüz çok erkendi. "Teşekkürler, yanlış anlamayın sizi tanımıyorum" diğer taraftaki ses tekrar yankılandı. "Anlıyorum peki yarın sabah kahvaltıya ne dersiniz yeri size bırakıyorum." Pes etmeyeceğini anlamıştım. "Kahveden kahvaltıya geçiş hızlı oldu bana uyar yarın kaçta yerin konum atim" "08.00 uygun mu?" "Yarın görüşmek üzere" zamanı geriye alsalar bu adımı atar mıydım? Galiba atardım. Dedemin beni cehenneme sokacağını bile bile….. Eve geldiğim de Beyza uyumuştu. Sessizce odama girdim duş aldım ve saati kurup, kendimi yatağa bıraktım. Sabah alarm çalmadan uyandım. Alarmı kapatıp, üstüme salaş bir yeşil bluz altıma, dizlerimiz üstümde biten yarım kot şortumu giyindim. Hafif bir makyajla saçlarımı serbest bıraktım, boynuma bluzuma uyan otantik bir kolye geçirdim. Aynada kendime baktığımda gayet sıradan, doğal ama zarif duruyordum işte ben rahat, özgür ve kendinden emin Feyza. Salak Feyza, bilinmeyene giderken geçmişin gölgelerini yanıma aldığımdan habersiz Feyza. |
0% |