
Bir Hafta Sonrası – Dağ Evi
Bir hafta sonra iki gün izin aldım. Beyza’ya uzun bir yolculuğa çıkacağımı söyledim. Bende olan değişimin farkındaydı ama derslerine yoğunlaştığı için fazla üstelemedi.
İtalya’da bir dağ evine gittik. Orada onun oldum.
İki gün derken, bir haftaya uzattım. Eğer aşk buysa, ben âşıktım. Bu dünyada ona aittim. Kalbimi, ruhumu, bedenimi verdim. O da aynı tutkuyla beni sahiplendi.
Tam dört yıl…
Frank’la olan gizli ilişkimiz dört yıl sürdü. Ne o vazgeçti benden, ne de ben ondan.
Onun için ben; kardeşiyle olan savaşının ardından sığındığı liman, huzur bulduğu tek noktaydım.
Aile baskılarına rağmen, ilişkimizden kimsenin haberi yoktu. Benim erkeklere olan mesafem ve mesleğime olan aşkım, onun da evlenmek istememesi, çevremiz için hep birer bahane oldu.
Pilot olmuştum, ikinci kaptanlığa terfi etmiştim.
Beyza bir ilişkim olduğunu biliyordu ama kim olduğunu asla söyleyemezdim. Frank’i tanıdıktan çok sonra ailesinin aslında Sicilyalı olduğunu ve İtalyan mafyasının sayılı ailelerinden birine mensup olduğunu öğrendim.
Beni tehdit etti. Ölmekle… ya da onu bırakmakla.
Ama bırakamadım. Onsuz kalırsa öldürülür diye korktum.
Aşk böyle bir şeydi; vazgeçememekti.
Onun uçağa binerek beni bulması tesadüf değildi, çok sonradan anladım.
Ve artık çok geçti…
Bu aşk, geçmişin gölgelerini canlandırdı. Ailemi bir felakete sürükledi.
Kırılma Noktası – Bebeğimiz
İtalya’daki küçük dağ evimiz bizim yuvamız olmuştu.
Ona hamile olduğumu söylemeye hazırlanıyordum ama benden önce davrandı.
“Feyza… biz bittik.”
Kalbim yerinden söküldü.
“Hamileyim…” dediğimde, gözleri büyüdü.
Şaşkındı.
“Şimdi tamamen bittik. Feyza, sence ben aptal mıyım? Seni nasıl bırakırım sanıyorsun? Gerardo seni öğrendi. Hayatımda nefret ettiği milletten biri olduğunu biliyor. Ve bunu aileye söylemek üzere. Onay çıktığı anda, senin ölüm fermanın imzalanır. Beni de… aileni de… kimi bulursa öldürür.”
“Feyza, beni dinle. Çocuk doğana kadar ben yokum. Onu kendi adına kaydettirme. Bu günden sonra sen, benim hayatımdan çıktın. Uzun süre Türkiye’ye gelmeyeceğim. Oradaki işleri devredeceğim. Sen de izine çık, evini değiştir, yok ol.”
“Yani… aldırmalı mıyım?”
“Aldırmak mı? Eğer ölürsem, oğlum olur. Arkamdan beni soracak biri… Belki intikamımı alır, ha? Ne dersin?”
Sonra gözlerimin içine bakarak ekledi:
“Sana âşık olmak… hesapta yoktu aşkım. Ama oldu. Eğer ölürsem… oğlumu bana anlat, olur mu?”
“Frank, sen delisin…”
“Deliyim. Ama mutluyum. Oğlumun adını sen koy. Evlenemedik çünkü seni kaybetmekten çok korktum. Ben senden başka hiç kimseyle çocuk sahibi olmak istemem. Seni seviyorum. Bunu anlamamışsın hâlâ.”
“Ben de seni… tüm kaideleri senin için yıktım. Sevgimden şüphe etme. Ama az önce ‘hayatımdan çıktın’ dedin.”
“Seni asla bırakmam. Ama şimdilik hayatından çıkıyorum.”
Karnıma elini koydu. “Burada… benden bir parça var. İkimizin meyvesi. Bebeğimiz. Senden asla vazgeçmem.”
Bir kutu çıkardı. İçinde taşlarla süslenmiş ağır, eski bir gerdanlık vardı.
“Bu kutuyu iyi sakla. Oğluma ve sana ait. Aile yadigârı. İlk erkek çocuğa verilir. Sakın ailene gösterme, anlatma. Bu bizim sırrımız…”
“Ama ya kız olursa?”
“Olmaz. Oğlan. Biliyorum…”
Son – Kan ve Kayıp
Gece birlikte sabahladık. Sonsuzmuş gibi.
Sabah olduğunda hazırlanmıştık. Valizlerimiz elimizdeydi, çıkmak üzereydik.
Tam kapıya yönelmişken…
Frank üstüme yığıldı.
Gömleği kana bulanmıştı.
“Mutfaktaki dolabın arkasında küçük bir halka var. Onu çek, içeri gir. İki saat çıkma. Ne olursa olsun.”
“Seni bırakmam!”
“Oğlumuz için, git. Eğer yaşarsam seni bulurum aşkım.”
Gözlerinden öptüm. Küçük valizimi aldım, mutfağa geçtim.
Saklandım.
Silah seslerini duydum. İtalyanca bağırışmalar.
Adımı arıyorlardı, Frank’ı sorguluyorlardı.
Sonra iki el silah sesi.
Ve ölüm gibi bir sessizlik.
Bebeğimin babasını, hayatımın tek aşkını… öylece kaybettim.
Ya da… ben öyle sandım.
İki saat ağladım o gizli geçitte.
Sonra sessizlikte sürgüyü açabildim.
Hayatımı kurtaran, o yarım saatlik geç kalmamdı.
Eve çıktığımda bir araba uzaklaşıyordu. Beni burada bırakmışlardı, ama beklemişlerdi.
Gelmediğime kanaat getirmiş olmalılar.
Frank’ın kanı hâlâ yerdeydi.
Sabaha kadar bekledim.
Küçük patikadan ana yola çıkmam bir saat sürdü.
İstanbul’a dönmem geceyi buldu.
Ben ve Frank Silvaro…
Bizim aşkımız güzeldi. Temizdi.
Hayatıma bir başkası girer mi?
Bilmiyorum.
Ama artık tek aşkım, karnımda taşıdığım o küçük şeydi.
Bu yolda bana yardım edecek tek kişi vardı:
Beyza.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |