@gdscgny
|
AZRA Edgar’la uzun süredir tünelde konuşuyorlardı. Sesleri geliyor ama ne konuştukları anlaşılmıyordu. İçeri girdiklerinde Amerikalının yüzü çok kötüydü. Ayaklandık tünelde çıkışa ilerledikçe rüzgâr yüzümü yalamaya başladı, sanki yıllardır oksijen alamadan yaşamışım. Sonra gün ışığı, hava aydınlanmaya yeni başlamış ve güneş kızıllığı ile ufku kaplamıştı. Ya da akşam güneş batmakta mıydı? Bir an kavrayamadım. Başım dönmeye başlamıştı. Sanki yer ayağımın altından kayıyor, midemdeki safra yukarı çıkıyordu. Birinin beni kavradığını hissetim. Kendime gelmem için derin derin nefes almamı istiyorlardı.. Soluk ala ala doğrulmaya çalıştım titriyordum. "Tamam, sakin ol birazdan geçecek." kucağına aldığı gibi yürümeye başlamıştı. Bedenim kilitlenmiş dünya etrafımda fırıl fırıl dönüyor dengede duramayacağımı biliyordum. Bedenim istemsizce titriyordu. Sanımca beni araba koltuğa yerleştirdiğini, üstüme bir battaniye örttüğünü silik görüntü olarak kaldı hafızamda. Uyandığımda bir otel odası olabilir ya da apartman dairesi. Büyük bir yatağın içindeydim. Yataktan doğrulup etrafı incelediğimde, hava kararmak üzeriydi. Ne kadar zamandır uyuduğumu anlamak için etrafta saat var mı diye baktım. Brain masanın başı da, bilgisayar dan dönüp bana baktı. Gergindi. Alex iyidir, çok neşeli ve komiktir. Ona bir insan olarak güvenebilirsin ama bir erkek olarak asla tamam mı? Nasıl desem her kadın onun için kolaydır. Anlayabildin mi? Güldüm, manyak bu adam derdine bak. "Yani onunla güvenlik için sarılıp yatmam gerekli mi? değil mi? Anlamadım." "Azra yani Anna, benim koruma şeklim bu, sadece benle Anna, bir gün sana iki kolumun arasında neden yattığını anlatırım. Ama şimdi değil." İçim bir garip olmuştu bunca zaman onunlaydım ve artık bu yolda başkasıyla yürüyecektim. Açıkçası endişelendim. Korksam da, çekinsem de ona alışmıştım. En azında her hareketini biliyordum ve bana zarar vermek istemediğini anlamıştım. Şimdi yollarımız ayrılacaktı, belki de onla olan maceram buraya kadardı. "Artık seninle benim konuşma zamanımız gelmedi mi Amerikalı" "Şimdi değil Anna evet senle konuşacağız ama sadece ve sadece Azra olmanın zamanın geldiğinde, O gün bugün değil. Herkes seni ölü olarak bilmesi en iyisi." "Tamam, Ailem beni ölü biliyor, kabul ama diğerleri sence sana inandılar mı?" "Senin gerçek babanın dışında herkes seni öldü biliyor, O ölmediğini tahmin edebiliyordur." "Onu tanıyorsun değil mi?" "Yıllar önce kısa bir an için bir arada bulunduk. Ben çok genç, yeni yetme bir subaydım. Anna baban çok iyi bir askerdir. Videoyu kesinlikle görmüştür ve senin ölmediğini tahmin edecek tek kişidir.” Bu inanılmazdı, beni öldürmemesinin sebebi babam mıydı? Borcu babama mıydı? "Nasıl biri?" "Sana şu kadarını söyleyebilirim ki annenle, seni bırakmış olmasının geçerli ve kuvvetli bir sebebe vardır. Kimseyi arkasında bırakacak bir insan değil." Aslında o nedeni tahmin edebiliyordum. Onun gibileri sadece Vatanı için bırakırdı. Bu onun bize yaptığını haklı çıkarır mıydı bilmiyorum. Mutlu bir hayatım oldu. Belki de beni ve annemi korumak için kendisinden uzak tutmak istedi ama başaramadı. Beni merak etti mi? Tanımak istedi mi? Yoksa gelip geçen bir gölge miydik? Ya da benim varlığımdan haberdar mıydı? İçimde binlerce soru vardı. "Sence beni biliyor muydu?" "Annenle baban nişanlıyken ayrılmışlar, ayrıldığında annen sana sekiz aylık hamileymiş. Kesinlikle senden haberi vardı." Sandviçi bitirmiştim, bana aldığı kıyafetlere baktım. Üstüme uygun olanları giyindim. Azda olsa titremem geçmemişti. Döndü ve bana baktı "iyi olmuş dinlen" dedi. Neden bilmem bazen bakışları çok sahiplenir gibiydi belki de ben öyle görüyordum bilemiyordum. Odanın içinde dolanmaya başladım. Dışarısı puslu görünüyordu, ilk defa pencereye yaklaşarak dışarıyı izlemeye başladım. Çok katlı yüksek binadaydık. O kadar sık ve yüksek binalar vardı ki Amerika filmlerde izlediklerimi canlı görmek değişik hoş bir duyguydu.Uzun zaman dır görmediğim dünya yı görüyordum . "Güzelmiş" başını bana çevirerek. "Güzel olan ne?" Yüzümü cama çevirerek. "Dünyaya tekrar bakmak" "Benimle nasıl dik durdun, bundan sonrada aynısı ol Türk. Sen çok güçlüsün unutma seni eninde sonunda bulacağım,” "Biliyorum, neden bilmem ama sizin beni yarı yolda bırakmayacağınızı biliyorum." Brain Gözlerindeki soğukluk içimi dondurmuştu. Onu bırakacağımdan mı bu tavrı anlamadım. Pencereye yaslanmış dışarıyı izliyordu Saçları beline inmişti, o saçlarını kesmeliydim. İncecik bedende, o dolgun göğüsleri can alıcıydı ve titriyordu. O kadar uzak, o kadar dokunulmaz ve masum duruyordu ki Biraz daha izlersem kontrolden çıkacağımı fark etmiştim. Kafamı tekrar bilgisayara çevirdim ona bakmak canımı yakıyordu. Bunca zaman o cam fanusun içindeki kıza baktım. Bu farklıydı. Aramızda ki sınır kalkmıştı. Cam duvarlar tuzla buz olmuştu. "Ne zaman gelir arkadaşın?" Yüzümde silik bir tebessüm ile ona döndüm "Ne bu acele, yarın akşam burada, korkma her şey yolunda olacak ve ben işleri yoluna koyunca en kısa zamanda yanınızda olacağım tamam mı? " Sustu yatağa uzanıp arkasını döndü. Birden içimdeki volkan taşmaya başladı. Bilgisayarı önümde bırakarak kalkıp yerimden arkadan ona sarılmak için içim yandı. Ellerim titriyordu. “Markete gideceğim birazdan dönerim” koşar adımla hızlıca kapıdan çıktım kapıyı üstüne kilitledim. Nereye gideceğimi bilmeden biraz caddede yürüdüm sonra en yakın cafe ye girdim. Bir şeyler içmem gerekliydi, içimde ki sıkıntı o kadar büyümüştü ki karanlık dehlizler boğazımdan yukarı gökyüzüne ulaşıyor ve beni boğarak sürekli içimden çıkıyordu. Hemen bir kadın bulmalıydım. cafe den nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Farkında olduğum tek şey kontrolümü hayatımda ilk defa durduk yere kaybetmemdi. Başıma kasketimi geçirip, gözümde gözlük şehrin en izbe sokaklarına daldım. Bir barın içinde aradığımı buldum. Uzun boylu, uzun siyah saclı melezdi. Güzel mi yok, çirkin mi hiçte değil, değişik bir şeydi. Barın altındaki odalardan birine girdik. Hızlıydı konuşmadı. "Ne kadar” dedim. İkiletmedi soyunurken “200 dolar yeter” dedi. " "Çok değil mi? " Güldü "Yakışıklısın" Dibimde her yerime dokunmaya çalışırken birden içim kalktı, iki elini tuttum geriye ittim. Dönmeliydim. "Al paran burada " "Hey senin sorunun ne pislik?" Kapıyı nasıl açıp çıktığımı hatırlamadım. İmkânsıza ben paralı asker, casus, iblis, düşünmeden öldüren ben. Bir çocuğa yenilmiştim ve ne yapacağımı bilmeden yürüyordum. Bir market bulup biraz alışveriş yaptıktan sonra otele döndüm. Elimdekileri buzdolabına yerleştirdim. Işığı kapadım. Azra yatakta yatıyordu hiç bakmadan sessizce banyonun yolunu tuttum. Üstümdekilerden kurtulup, soğuk suyun altında dinlendikten sonra bir havluya sarınıp çıktım. Çantadan üstüme bir şort geçirdim. Yatakta Azra'nın yanına çömeldiğimde örtüyü kaldırdım ve yüzüne baktığımda terlemişti elimi anlına koyduğumda alev alev yanıyordu. Kendi kendine ne konuştuğu anlaşılmıyordu. Hemen üstünde ne varsa çıkardım. Banyoya soktum ikimizde soğuk suyun altında bana sıkıca sarılmıştı. Küvette cenin gibi kıvrılmıştı koynuma, ikimizin üstünden akan sular onun ateşini alırken benim ruhumda ki ateşi söndürüyordu. Hayatımda hiç yaşamadığım huzur bedenime bu suyla akıyordu kucağımdaki bu çocuğu asla bırakmak istemiyordum. Dokunduğum bu beden atmayan kalbime ok gibi saplanmıştı, bana hiç ait olmayacaktı belki onun kalbi, derin karanlığımda parlayan küçük bir mini minnacık bir pırlanta idi ve ben onu o karanlıkta tutmak için çırpınıyordum. Küvetten çıkartım. Güzelce kuruladıktan sonra yatırdım. Derin uykudaydı. Ateşi düşmüş gibiydi. Saçları hala ıslaktı. Usulca havluya sardım ve yanına kıvrıldım. |
0% |