Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@gdscgny

Başlangıç

Tek gerçeğim annem ve ben...Onun kızıyım biliyorum; çünkü saçlarım, gözlerim, sinirlendim mi dudaklarımı kemirmem, her şeyimle ikizi kadar benziyorum ona. Sonra ben kimim diye günlerdir bu fanusun içinde bunu düşünüyorum düşünecek o kadar çok zamanım var ki aklıma sahip çıkmam gerekiyor. Bunu biliyorum. Gece, gündüz kavramını kaybettiğimi biliyorum Allah'ım bu nasıl bir işkence?

Ben bu fanusun içinde fars edin kafamda kendi biyografimi yazıyorum ve yaşadıklarımı anlatıyorum.

Gölcük depremin de iki yaşındaymışım, karanlık bir uğultunun içinde, gömülmüş toprağın altına bina ve annemin koynunda yıkıntıların arasında, üç gün geçirmişiz. Beni kanıyla beslediğini söyler.

Annem Zeynep Hanım; açık kumral uzun saçları, cam gibi bakan açık ela gözleri, kalın dudaklarıyla bir bakanı tekrar baktırırdı. Güzeldi, hem de çok güzel kadındı. Benim dudaklarım anneme göre biraz daha ince, boyum ondan biraz uzun, burnum daha düz, sıradan saçlarım annem gibi acık kumral değildi, kestaneydi. Yalnız, ela açık renkli gözlerim çok büyük, kalın kavisli kaşlarım beni daha sert gösterir diye, anneme yakınırdım. O işe, “benden çok çok güzelsin öldürücü bakışlarında ölürüm. ”derdi. Ben tufansam, o, ılık bir meltem gibiydi. Annemin narin endamını nedense kendimde bulamazdım.

Ben hırçınım, kasırga idim, ya da ruhum aşklaydı,deli dolu, hırcın,asabi bu yaşımın gereği miydi?. Biri sorsa öyle tanımlardım bir zamanlar kendimi. Yanılmışım; nereden bilirdim ki hayat öyle yerlerden vuracak ve sınayacaktı ki; ben aslında kendimde fark etmediğim sükûnetin ve sağduyunun keşfini yaşayacağım.

Yalnızım Allah'ım; hem de çok yalnız... Ses ver, cam duvarlar ses ver; sadece kendi sesim var içerde.

İçimdeki korku, dışımda duvar gibiydi; sakin ve hiçlik barındırıyor. Ben vuruldum kalbime. Belki bir kaç milimlikle hayatta kaldım karanlık gecede. O, koca yatakta, üstünde hiç bir şeyi olmayan ve altında eşofmanla yatan adam, beni gözünü kırpmadan vurdu; sonra gözlerimi açtığında bu fanusun içinde bir sürü makineye bağlıydım. Arada bir gelip pansuman yaptı yarama. İlaçlarımı içirdi, hiç konuşmadı. Bende konuşamadım, neden yaşattığını soramadım. İyileştim, sonra her şey farklılaştı bir daha odama girmez oldu. Yemeği cam bölmeden içeri gönderir oldu. Ben akvaryumdaki balıktım. O ise cam duvarın dışında kafasını kaldırarak bana hiç bakmadı. Bense onu arada izler oldum, hatta bir ara tek eğlencem bu oldu. Onun silahlarını temizleyişini, çantalarına ve duvarlara yerleştirmesini, saatlerce telefonla konuşmasını ve bilgisayar başında uğraşmasını izler oldum. Kimse ama kimse buraya gelmedi ve ben içeriden dışarıyı duyamıyorum sadece izliyorum.

Onun girdiği, çıktığı günler takip etmek kolay değildi, dikkat çekmek için cama vuruyordum; ama dönüp bakmıyordu. Geldiği anlar duşa giriyor ortada havlu ile eşofmanla dolanıyor sırtını dönüp kıyafetlerini giyiyor ve benim varlığım onu etkilemiyordu. Onun ilgisini çekmek için çok uğraşmıştım. Dil çıkarıyor, el işareti yapıyor, sesimi duyurmak için çırpınıyordum. Fanusun ses geçirmez olduğunu biliyordum. Kendi sesimde boğuluyordum.

O ruhu asi kızdan eser yoktu. Kafam boştu. Yaşam gayem neydi belli değildi. Kurtulmak ama nasıl imkânı yoktu, ne kadar bu fanusun içindeyim, bilmiyorum, zaman kavramı kalmamıştı. Onun yattığı vakit gece olduğunu sanıyorum. Zayıflamıştım iştahım yoktu. Zaman geçtikçe yemek yemeyi azalttığımı biliyordum.

İki üçtür yemekleri olduğu gibi bölmeye geri koyuyordum. O, yemekleri alıyor, yenisi bölmeden geliyordu. Yemeğimi yediğime veya yemediğime bakmıyordu. Fanusta beslediği hayvan şimdi hasta ne komik. İşte böyle bir anda güldüm güldüm ölmem umurunda değildi ve neden yaşatmıştı? Neden bu fanusdayım?

O kadar aileme, anneme, baba bildiğim tüm insanlara ve babam olacak kimse ona içimden çok sövmüştüm ki, bu durumu yaşamak için ne yapmıştım. Hiç bir şey... Ben savaşçıydım, ben asiydim. Tabiki savaşamam ama bu katilin elinden kurtulmam lazımdı. Nasıl?

Güçten düştüğüm gün, yemek yemeye karar verdiğim gündü. Geç kalmamak için yataktan doğruldum, bölmeye doğru yürümeye çalıştığımda birden etraf karardığını, yere çakıldığımı hissettim.

Sıcak iki kolun beni kaldırıp yatağa yaptırdığını, İngilizce "Başıma bela olacak bu çocuk" dediğini anladım. Koluma bir iğnenin battığını hissettiğimde, damar yolumu açıyordu. Homurdandım, gözlerimdeki ağırlığın kalmasını istedim. Yavaşça aralandığında yüzüme bakan derin yeşille karışık cam mavisi kısık gözleri gördüm, buz gibiydiler. "Uslu dur, canın yanmasını istemiyorsan uslu dur Turkısh! " diyordu sessizce gözlerine baktım. Adam irkilmiş gibi kafasını çevirdi. Neden irkildi diye düşündüm bir an. Gözlerim! Annem derdi ki "O gözlerin var ya kızım içine düşen yanar çıkamaz. " derdi. Yüzümde koskocaman tebessümün belirdi.Eminim 'inşallah yanmıştır içine düşmüş ve kalmıştır anne! 'dedim içimden. Artık korkuyordum, ben annemin zarar görmesinden çok korkuyordum.

 

Loading...
0%