Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@gecemavisii

2004 Trabzon/Sürmene

"Kızım dur!" Arkamdan koşuşturan annemi umursamayıp sahile, gemileri görmeye gidiyordum. Kocaman gemileri uzaktan izleyip annemi çıldırtmak en sevdiğim aktiviteydi.

"Ula!" Hasan ağabey yine beni azarlamaya gelirken gözlerimi kırpıştırıp sağa sola hafifçe sallanarak kızgın bakışlarını yumuşatmayı başardım. Annem nefes nefese kalarak yanıma geldiğinde kolundan çekiştirip gemilere sürüklemeye çalıştım.

"Annecim sen niye durmuyorsun? Milletin çocuğu evde oyuncağıyla oynar bizimki gemilere takmış." Kaşlarımı annem gibi çattığımda "Bir keye ben gemi süycem. Sonya da babamı gezdiycem." Ellerini tutup kocaman gülümseyerek "Seni de gezdiyiyim." deyip koşuşturmaya devam ettim. Annem "Roza!" diye seslendiğinde ona doğru dönüp kollarımı göğsümün altında birleştirerek yanına doğru minik adımlar attım.

Annemi saatlerdir peşimde koşturduktan sonra "Hadi eve gidelim." deyip iyice delirtirken bilmiş tavırlar sergileyerek gemiler hakkında bildiklerimi söylemeye devam ettim.

"Gemileyin ön tayafına pyuva deniy. Ayka tayafına pupa deniliyoymuş. Sağ tayafı sancak, sol tayafı iskele, yanlayı boyda, kayina da alt tayafına deniy." dedikten sonra ellerimi birbirine çarpıp kahkaha atarak annemin bacağına yapıştım.

"Çok zekiyim dime anne? Gemileyi biliyoyum." Annem tebessüm edip sırtımı sıvazladığında başını sallayarak beni onayladı. Mutlulukla bir o yana bir bu yana zıplayarak Zeynep ablanın söylediği sözü şakıdım.

"Ula bu kayadeniz uşaklayi da paçileyi de ha bu deniz gibiduy. Süyekli dalgalanıy ama bu dalgalay hey zaman sevduğine hıyçın sevmeduğine ölümcülduy."

 

2004 Trabzon/Maçka

"Bir isteğiniz mi vardı Altay Beyim?"

"Beyim demeyi kesmen dışında hiçbir isteğim yok Ferhat." Maçka'daki en köklü aileydik. Babam sık sık İstanbul'a gidip gelirdi. Dedemi gören herkes başını eğerek hızla yanımızdan uzaklaşırdı.

"Hayde uşağum okula geç kalacaksun da." Gülmisal ablaya başımı salladığımda kahvaltı yapmayı bırakıp sandalyeden atllayarak hızlı adımlarla dışarı çıktım. Ferhat peşimden koşarak gelip arabanın kapısını açmaya çalıştığında "Boğaldum Ferhat. Vallahi bezdum." diyerek Karadeniz şivesiyle yakardığımda yüzünde oluşan gülümsemeyle geriye çekildi. Arabaya bindiğimde sessiz geçen yolculuğumuz boyunca gözlerimi dinlendirdim.

"Geldik beyim. Allah zihin açıklığı versin." deyip kapımı açmak için inecekken attığım bakışları gördüğünde oturduğu yere sinerek "Sen öyle diyorsan bana söz düşmez beyim." dediikten sonra huzurla gülümseyip arabadan indim. Okula yaklaştığımda öğretmenimle konuşan babama görünmeden konuştuklarını dinlemeye çalıştım. Duyabileceğim ve saklanabileceğim bir yer bulduktan sonra sessizce bekledim.

"Dediğim gibi öğretmen hanım, Batman'a taşınacağız. Bizim oğlanın nakil işlerini de müdürle konuştum hallettik. Bu hafta sonu gidiyoruz hayırlısıyla." Gitmek mi? Babam neyden bahsediyordu?

"Anlıyorum Yusuf Bey. Altay çok akıllı bir çocuk. Başarılarıyla Batman'da ki okulunda da göze çarpan bir çocuk olacağına eminim." Batman'da ki okulum mu?

"Sağ olun öğretmen hanım. Hayırlı günler."

"İyi günler Yusuf Bey."

Duyduklarımın şokuyla çömeldiğim yerden kalkıp okula girdiğimde babam başımı okşayıp gitti.

Başım dik ama kalbim buruk bir şekilde sınıfıma girdiğimde sessizliğimi sürdürdüm.

 

Günümüz

Ortalıkta koşuşturup hastalarla ilgilenirken onun bakışları hep üzerimdeydi. Ben ise ona inat her bakışlarımız birbirini yakaladığında inatla gözlerimi kaçırıyordum. Aklımdaki sorulardan bir tanesi ukala devin bu adamlarla bağlantısının ne olduğuydu. Gerçi banane canım ne yaparsa yapsın. Uyuzun tekiydi zaten.

Önkolunda derin bir kesik olan adama doğru ilerleyip gömleğinin kolunu yukarı doğru sıyırarak dikiş aletlerini almaya gittim. Koluna dikkatle dikiş atıp eşyaları toplayarak gerekli açıklamayı yaptım.

"Yaranızı sudan ve olası tehlikelerden uzak tutun. 10-14 gün içinde dikişinizi aldırabilirsiniz. Geçmiş olsun." diyerek önüme döndüm. Telefonumu cebimden çıkarıp Elay'a mesaj atacaktım.

"Bugün hastanede işler yoğun Elay. Eve gelemeyebilirim. Anahtarı almak için hastaneye uğraman gerek." Atacağı tersleyici cevabını beklemeden telefonu önlüğümün cebine attım. Başımı kaldırdığımda Ukala dev tam önümde durmuş kollarını göğsünün altında birleştirerek uyuz uyuz bana bakıyordu.

"Ne var?"

"Doktor değil misin?" Yok canım ben zevkine ortalıkta önlükle dolaşıyorum.

"Sence?"

"Öyleyse görevini yapman gerek." Allah Allah ya! Ben bunu boğarım.

"Neyin var?" Beter ol!

"Muayene olmak istiyorum." Efendim?

"Bu ortamda muayene olmak mantıklı mı?"

"Evet." Ona istediğini verecektim. Sen uyuzsan ben daha uyuzum, sevgili devciğim.

"Yürü!"

"Memnuniyetle." Sabır dileyerek muayene odasına ilerledim. Kapıyı açtığımda içeriye girip sedyeye uslu uslu oturdu.

"Bence öncelikle sana bir sakinleştirici lazım kehribarlı."

"Ya sen ne kadar komiksin?" dedikten sonra karşısında dikilip baştan sona süzdüm.

"Rahatsızlığın ne?" Ah şu prosedürler...

"Genel muayene olmak istiyorum." Çıldıracaktım.

Sinirle soluyarak nabzını kontrol ettim. Hiç bir sorun yoktu. Solunum testi yapmak için burnuna klips taktım.

"Derin nefes al." Dediğimi yaptıktan sonra "Üfleyerek ver." diyerek 4-5 kere bunu uyguladım. Yine sorun yoktu. Kan basıncını ölçmek için sfigmomanometreyi aldım. Manşonu dirseğinin iç kısmına yerleştirip kolunu sardım. Stetoskopu manşonun altına sıkıştırarak hafifçe bastırdım. Tansiyonu da normal olduğunda kaşlarımı çatarak deri kontrolü için sorularımı sormaya başladım.

"Yaşın kaç?"

"28."

"Deriyle ilgili hastalığın var mı?"

"Yok."

"Ailende deri hastalığı olan birisi var mı?"

"Yok."

"Bununla veya deriyle bağlantılı bir ilaç kullanıyor musun?"

"Hayır."

"Uğraştığın aktiviteler veya hobilerin?"

"Yok." Odun işte. Ot gibi yaşıyor.

"Mesleğin ne?"

"Tıp okudum ama görev yapmıyorum." Ne? Tıp mı okudun?

"Ve buna rağmen gerek olmadığı halde genel muayene yaptırıyorsun ki buna ihtiyacın olmadığını biliyorsun. Sen hasta mısın?"

Sırıtarak "Sence?" diye sorduğunda ortamı işaret etti.

"Devam etmeyecek misin?" diye sorduğunda kulak burun boğaz kontrolüne başladım. Çeşitli aletlerle her iki kulağını, burnunu, boğazını, genzini ve gırtlağını inceleyip muayene ettim. Yine hiçbir sorun çıkmamıştı.

"Keyfinin sonuna geldik. Görüşmemek üzere." diyerek bakışlarımla kapıyı işaret ettim.

Ayağa kalkıp "Altay Taşkın." diyerek elini uzattığında sinirle koca ellerini onunkinin yanında küçücük kalan ellerimle buluşturdum. "Roza Akyel." hafifçe gülümseyip muayene odasından çıktığında öylece arkasından baktım.

Bilmiyordum ama bakışlarını tanıyordum.

Üzeri tozla kaplı anılarımı yokladığımda kaşlarımı çatarak silik geçmişimdeki yerini hatırlar gibi oldum.

Gemiler...

Daha fazla beklemeden odadan çıktım. Hastalarla ilgilenmeye devam ettiğimde hastanenin duvarlarında yankılanan ses ortamda derin bir sessizlik oluşturmuştu.

Allah kahretsin ama artık ya!

 

❄️

Hepinize iyi okumalar dilerim:)

 

 

 

Loading...
0%