@gecemavisii
|
"Anne!" Küçük Roza yatağında uyumaya hazır bir pozisyonda annesini bekliyordu. Annesini ve hikayelerini... Ayça kızının sesini duyduğunda yüzünde oluşan tebessümle Roza'nın odasına gitti. Annesini kapıda gören sevimli kız heyecanla ellerini bir birbirine çarptığında dinleyeceği yeni hikayeyi merakla bekliyordu. Yatağında doğrulup, yana kayarak annesine yer açtı. Bu hazırlanma aşamalarını izleyen Ayça'nın gülme sesini işiten Roza sinirle annesinin kendisininkiyle aynı renge sahip harelerine sabitledi bakışlarını. "Bu çok ciddi biy şey deyil mi? Neye gülüyoysun?" R harfiyle yaşadığı sorun cümlelerini tatlı bir tınıyla söylemesini sağlıyordu. Ayça'ya göre bu ses ve konuşma tarzı dünyadaki en güzel melodiydi. "Özür dilerim saygıdeğer hanımefendiciğim. Beni bağışlayın." Başını dikleştirdi Roza. "Bu sefeylik kabul ediyoyum askey. Biy daha olmasın!" Bir gülme sesi daha yankılandı odanın mavi duvarlarında. Roza'nın onun için açtığı boşluğa oturdu. Kendisine meraklı gözlerle bakan kızına tebessüm ederek anlatmaya başladı. "Günlerden bir gün kardelen güneşe aşık olmuş. Bu naif çiçek daha önce hiç görmediği güneşin aşkıyla yanıp tutuşuyormuş. Güneşi gördüğü an canından olacağını bilse de onu görmeyi çok istiyormuş. Güneşi görmek için Allah'a dualar edip, bir kez olsun görmek istediğini dilemiş. Allah'ın huzuruna çıkan kardelen güneşe olan aşkını ve kısa süreliğine de olsa güneşi görmek istediğini yalvarırcasına anlatmış. Allah ise bu narin çiçeğe şöyle demiş: "Ey kardelen! Bilmez misin ki sen narin bir çiçeksin ve güneşle karşılaştığın an canından olabilirsin. İyi düşün. Sana iki gün mühlet veriyorum, ya güneş, ya canın!" Geçen süre boyunca kardelenin aşkı iyice harlanmış. Kararından vazgeçememiş ve aşkıyla buluşacağı günü heyecanla beklemiş. Allah; kardeleni cesaretinden dolayı tebrik etmiş aynı zamanda canından olacağı için de çok üzülmüş. Nihayet o büyük gün gelmiş. Güneş tepede tüm ihtişamıyla belirmiş. Toprağın üstünü örten kar her yeri beyaza bürümüş. Karları delip güneşe selam verecekken naif bedeni Güneş'in yakıcı ışıklarına dayanamamış ve soğuk karların üstüne halsizce düşmüş." Roza, kocaman açtığı gözleriyle annesine sırasıyla sorularını sormaya başladı. "Öymüymüş mü kaydeyen?" Hüzünlü sesine karşılık tebessüm etti Ayça. "O ölümü kendi isteğiyle seçip hiç pişman duymamış anneciğim." "Canı çok acımış mıdıy?" Sesi gittikçe daha çok boğuklaşıyordu. Kardelenin bu kararına anlam veremiyordu ve ölmesine çok üzülmüştü. "Hiç acımamış." Bu cevaptan sonra derin bir nefes verdi küçük Roza. Az da olsa rahatlamıştı. Yavaş yavaş kapanan gözleri uykuya teslim olmadan son sorusunu da sordu. "Ben hangi çiçeğim anne?" Açık tutmaya çalıştığı gözleri daha fazla dayanamayarak usulca kapandı. Ayça bu haline tebessüm ederek ayağa kalktı ve yatağına yatırdı. Üstünü örterken Roza'nın sorusuna cevap verdi. "Sen hem kardelen hem de güneşsin Roza'm" ... Başım ağrıyordu. Şiddetli bir sancıyla yavaşça yerimden doğrulmaya çalıştım. Oysaki daha gözümü bile aralayamamıştım. Çok yoğun bir ışık huzmesi göz kapaklarımın ardından bile oldukça rahatsız ediciydi Peki ben neredeydim? En son yolda bayıldığımı hatırlıyordum. Beni tutan bir çift eli de. Umay'ın komaya girdiğini öğrendikten sonra hiçbir şeyi umursamadan hastaneden çıkıp gitmiştim. 1-2 saatlik uykum dışında 3 gündür uyumuyordum. Yaşadıklarım ve yorgunluğum bedenime sığmıyordu ve ben gözlerim kapanmadığı sürece kendimi affedemiyordum. "Merhaba güzel kızım." Duyduğum sesle kısık gözlerimi bir anda açtım. Karşımdaydı... Arkadaşımın katili karşımdaydı... Sinirlenip ona saldırmamı bekliyordu. Lakin tek bir kelime döküldü dudaklarımdan. "Neden?" Çaresizce sorduğum soruya tebessüm etti. "Altay'ın canını ancak böyle yakabilirdim, doktor kızım." Yüzümden süzülen bir damla yaşı sertçe sildim. Ben artık gözyaşı dökmeyecektim. Önceden de dediğim gibi "Son göz yaşımı Umay'ın yaşama tutunmaya çalışan bedeni için akıtmıştım." Ve öyle de kalacaktı. "Beni vurduğunda mı canını yakacaktın?" Titreyen sesimde alaycı bir tını vardı. O benim için çocukluğumdan kalan kısa bir anıdan ibaretti. "Kesinlikle. Hatta şu an deli gibi seni arayıp çıldırdığına eminim." Acıyla tebessüm ettim. Bu dediği imkansızdı. Ben ve Altay mı? Tam olarak imkansızdık. ... Kapıya sertçe tekme attığımda içimde yanan, gittikçe harlanarak büyüyen endişem yüzünden çıldıracaktım. Roza yoktu. Saatlerdir her yerde onu arıyordum ve hiçbir yerde bulamıyordum. Yine içimde bir ukde bıraktıktan sonra mı kaybolacaktı? "Arıyoruz, Altay. Her yerde arıyoruz. Bulacağımıza da eminim. Lütfen biraz sakin olur musun artık?" Ali ağabeyin öfkeli sesini işittiğimde bir hışımla dönerek konuşmaya başladım. "Kimin yanında olduğunu bilmek ve bulamamak beni sinirlendiriyor." Nihat Taşkın'ın kaçırdığına emindim. Kendince beni sinirlendirecekti. Ve Allah kahretmesin sinirlenmiştim. Delicesine sinirlenmiştim. Daha fazla dayanamayarak silahımı belime takıp şirketten çıktım. "Altay!" Arkamdan koşarak bağıran Ali ağabeyi umursamadan yürümeye devam ettim. Nihat denilen adamı birazcık tanıyorsam zor bulacağımız bir yerde saklanmıyordu. Çok yakındaydı ama bir türlü bulamıyordum. "Oğlum nereye?" Ali ağabey hâlâ koşturuyordu. "Altay bir düşünüyorum da biz seninle hep bağırarak ve koşuşturarak iletişim kurabiliyoruz koçum. Sencede biraz anormal bir durum değil mi bu?" Sonunda yanıma gelebildiğinde hızlı adımlarıma yetişmeye çalışıyordu. "Eve gidiyoruz." Evet. Bunca saattir bakmadığımız tek yer benim evimdi. "Ne?" "Evde saklanıyor olabilirler." Ali ağabey ani bir aydınlanma yaşadı. "Doğru ya! Düşmanını uzağında değil yakınında ara mantığı." "Seninle gurur duyuyorum Ali ağabey." Anlamanın verdiği mutluluk yüzünden yavaşça silindi. "Kırıcısın, Altaycığım. Çok kırıcısın." Otoparka indiğimizde arabanın sürücü koltuğuna bu sefer ben geçtim. Yanıma kurulan Ali ağabey ise trip atmakla meşguldü. Hızla evime doğru sürdüğümde de aklım sadece ondaydı. Arkadaşının katiliyle ve neredeyse kendi katiliyle yan yana olduğu gerçeği sinirimi bozuyordu. ... Evin etrafını saran bir kaç adam dışında etraf sakindi. Sırayla hepsini etkisiz hale getirdik. Kapıyı açtığımızda gördüklerim yüzünden duraksadım. Bu ne demekti? Roza'nın arkadaşının kanına bulanmış önlüğü yere düzgünce serilmişti. İçeriden çıkan kişiyle beraber ise nefes alıp verişlerim hızlandı. Biz onunla en yanlış zamanda bulmuştuk birbirimizi. Yanlış ve doğruyduk. O benim doğrum ben ise onun yanlışıydım... ❄️ Oy verip yorum yazmayı unutmayın✨ İyi okumalar:) |
0% |