@geceninhanimii
|
"İçimde kül olmuş insanların kalıntıları savruluyor rüzgârda. Gece yine sessizliği sırtlamış üstüne, tüm sırları karanlığın altında!"
🌼
Kolumun dürtülmesiyle dalmak üzere olduğum uykumdan sıçrayarak uyandım. Yanımda oturan ve beni uyandıran Ali'ye en sert bakışlarımı atarken dersin hâlâ matematik olduğunu zar zor idrak edebilmiştim.
"Vay canına, dostum. Umarım beni bu sıkıcı matematik dersinde uyandırmanın mantıklı bir açıklaması vardır. Yoksa kafanı sıraya vura vura o çok gelişmiş beyninin suyunu akıtırım." Ali önce yutkunup, sonra gözlerini benden kaçırarak hocaya baktığında, uçlarda olan sinirim göklere ulaşmak üzereydi. Uykudan uyandırıldığımda ve daha da önemlisi uykumu alamadığımda çok sinirli oluyordum.
"Şey... Derste uyuman doğru mu? Sonuçta sınavlar yaklaştı ve biz son sınıfız, yani..." diyerek cümleleri ağzında geveleyen çocuğun kolunu tuttum ve sıktım. Acıyla inleyerek kolunu benden kurtarmaya çalışırken bırakmadım ve biraz daha sıktım.
"Ali sana daha önce şiddeti sevdiğimi söylemiş miydim?"
"Hayır ama şu an çok güzel bir şekilde gösteriyorsun. Kolumu bırakır mısın lütfen? Canımı yakıyorsun, Yıldız." Bana Yıldız demesiyle elimi elektrik çarpmış gibi anında geri çekmiştim. Bana ilk defa Yıldız demişti ve bu... Bu garip hissettirmişti. Bu hissi sevmemiştim. O an bana bakışları bile değişikti. Boş bakıyordu; boş ve kırgın.
"Rica ediyorum, arkadaşına söyle kafama kâğıt atmayı bıraksın. Sizi bilmem ama benim girmem gereken ve ciddiye aldığım bir sınav var. Hocayı dinlememe engel olu-" Ali'nin cümlesi bitmeden kafasına yediği kâğıttan top ile gözlerini sıkıca kapattı ve önüne dönerek tahtadaki denklemleri defterine yazmaya devam etti. Kafamı çevirerek arkama baktığımda iki sıra geride oturan Sevgi'nin elindeki kâğıdı büzerek Ali'ye delici bakışlar attığını gördüm. Göz göze geldiğimizde ise elini boğazına götürerek düz bir çizgi çekmişti. Bu 'Sen öldün' işaretiydi. Bu aralar ondan çok Ali'yle ilgilendiğim için bana kızgındı. Ali'den ise kesinlikle nefret ediyordu. Ali'den kesinlikle çok ama çok nefret ediyordu.
Gözlerimi tekrar Ali'ye çevirdiğimde hâlâ yazı yazdığını gördüm.
"Özür dilerim. Sana öyle davranmak istemedim. Sadece uykumu alamadığımda kontrol edemediğim sinir dalgaları beni ele geçiriyor." dedim fısıldayarak. O ise derin bir nefes alarak, yazı yazma işine devam etmişti. Dersin sonuna kadar içimdeki sıkıntıyla sessizce oturmuştum. En sonunda zil çaldığında ve Ali sıradan kalktığında çekinerek onun kolunu tuttum.
"Yapma Yıldız, lütfen sen de bana onlar gibi davranma." Ali'nin fısıltıyla çıkan sesi, elimi hızla geri çekmeme neden olmuştu. O bana bir kez bile bakmadan sınıftan çıkarken gözlerim çoktan dolmuştu. Haklıydı... Ali'ye onlar gibi davranmıştım. Aklıma onu ilk gördüğüm zamanlar geldi. Çevresindeki herkes itip kakarak, şiddet kullanarak ona istediklerini yaptırmaya çalışıyordu. Ancak anlıyordum ki Ali sandığımdan daha kırılgan bir çocuktu. Şaka maksadıyla bile olsa ona böyle davranmamalıydım. Ona karşı nazik ve sabırlı olmalıydım. Aniden kafama yediğim bir darbeyle elimi acıyan yere bastırdım.
"Oyy kıyamam. Ne oldu kuzum, çok mu acıdı? Acısın, sana müstahak! Seni pis satıcı! Tembel pislik!" diye çemkirerek sınıftan çıkan Sevgi'yi takip eden Ferhat bana kınayan bakışlar atıyordu. Haklılardı da. Onları çok ihmal etmiştim. Bir arkadaş kazanmaya çalışırken diğerlerini kaybediyordum. O aradaki ince çizgiyi koruyamamıştım.
Sıramdan kalkıp merdivenlere ilerlerken, ilk önce Ali işini halletmeye karar vermiştim. Evet, Sevgi ve Ferhat'ı yine arka plana atmıştım ama Ali'nin kırgınlığı onların kırgınlığına tur bindirirdi. En alt kata inerken Ali'yi ilk zamanlardaki gibi merdivene oturmuş bir şekilde buldum. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Arkasında durarak ne dediğini anlamaya çalıştım.
"Kül oldum ben yana yana
Ve yeniden doğdum o kül yığınının arasında
Bıraktım tüm iyiliklerimi küllerin arasında
Aldım sadece kendimi koynuma
Yalnızlığım oluşturmuş enkazlarımdan bir yol
Hepsini eze eze yürüyorum o yalandan zafere
Her adımda bırakıyorum arkamda bir yenilgi
Ve her adımda biraz daha kaybediyorum benliğimi
Her adımda yitiriyorum sevdiklerimi
Ve her adımda biraz daha yaklaşıyorum geceye, benimsemişim kimsesizliği
Şimdi dur!
Ve izle oturduğun yerden
Ve bak!Nasıl da herkesi yerle bir ediyor o kimsesiz!"
"Şiirlerini yazdığını sanıyordum," dedim kalan üç merdiveni inip, Ali'nin yanına otururken.
"Yazıyordum fakat biri şiir defterimi ele geçirdi ve hâlâ geri vermedi." Hafifçe tebessüm ederek dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Özür dilerim, Ali. Sana öyle davranmamalıydım," dedim fısıltı gibi çıkan sesimle.
"Boş ver, önemli değil."
"Hayır önemli. Kendini ne kadar berbat hissettiğini tahmin bile edemem. Sana öyle davranmamalıydım ve söz veriyorum bu bir daha asla tekrarlanmayacak." En sonunda Ali bana bakıp tebessüm edince ben de karşılık verdim.
"Asla asla deme, Gece. Unutma ki sen herkes değilsin. Ne kadar sinirli olsan da kimseye böyle davranma olur mu? Sonuçta karşındakinin tam olarak ne hissettiğini bilemezsin. Belki de sana gülerken içinde kendi kendini yiyordur. Sinirlerine hâkim olamaman tamamen senin zayıflığın ve bu zayıflığını başkalarının üzerinde kullanma."
"Kesinlikle haklısın," demekten başka hiçbir şey yapamamıştım.
"Artık böyle olmaktan çok yoruldum. Bu kadar zayıf ve salak olmaktan. Bu zayıflık gün geçtikçe nefrete dönüşüyor, Gece."
"Nefret iyidir, Ali. Şahsen ben, üzüntüden ve mutsuzluktan ziyade nefreti tercih ederim. Çünkü mutsuzluk insanı zayıf kılar. Güçsüz ve aciz hissettirir. Nefret ise... Nefret insanı ayakta tutar. Güç ve bir amaç verir."
"Sorun nefret değil, Gece. Sorun bu nefretin karşımdakine karşı değil de kendime karşı olması. Bu kadar aciz olmak kendimden nefret etmeme neden oluyor. Neden böyleyim, neden farklıyım? Neden sesimi hiç çıkaramıyorum? Neden aciz bir inekten başka bir şey değilim?!" diyerek hırsla saçlarını çeken çocuğun elini tuttum ve saçlarından uzaklaştırdım.
"Artık böyle olmak istemiyorum, değişmek istiyorum." diyerek üzgün ve bitik bir şekilde konuşan çocuğun saçlarını sevgiyle okşadım.
"Sakın Ali. Sakın olduğun kişiden nefret etme. Kimse seni sevmek zorunda değil, sen de kimseyi sevmek zorunda değilsin. Seni olduğun gibi kabul etmeyen insanların zaten senin yanında işi de olmamalı. Hadi değiştin diyelim. Peki, o zaman ne olacak? İnsanlar sırf onların istediği gibi biri olduğun için sahte sevgileri ve samimiyetleriyle senin yanında olacaklar. İki türlü de kaybeden sen olacaksın. Üstelik kendi benliğinden uzaklaşarak onlar gibi sahte bir insana dönüşeceksin. Bu durumda sen daha fazla kaybetmiş olacaksın. İnsanlar bencildir, Ali. Seni değiştirmelerine izin verme çünkü inan ki değmeyecek. İki türlü de kendi çıkarları için senin yanında olacaklar."
"Peki... Senin çıkarın ne?" diyerek bana kafası eğik bir şekilde gözlüklerinin üstünden bakan çocuğa gülümseyerek omzumu yavaşça omzuna sürttüm.
"Şey... Sanırım şiirlerini seviyorum."
"Dedi edebiyat dersinde horlayan kız."
"Hey! Neden herkes şiiri edebiyatla bağdaştırıyor ki! Üstelik ben horlamadım."
"Kesinlikle horladın hanımefendi." diyerek gülen Ali'ye sahte bir kızgınlıkla bakmaya çalışsam da en sonunda dayanamadım ve ben de gülmeye başladım.
"Teşekkür ederim, Gece."
"Neden? Seni olduğun gibi kabul ettiğim için mi?"
"Hayır. İnsanları olduğu gibi kabul edebilecek kadar insan olabildiğin için teşekkür ederim." diyerek gözlerimin içine bakan Ali'ye karşı sessizce yutkundum.
"Gecenin ortasında parlıyor bir yıldız
Karanlık gökyüzünün kalbi olmuş sanki
Işığı aydınlatıyor bir papatya tarlasını
Son nefesimi versem orada, kabul eder mi ki?"
Gözlerimin içine bakarak söylediği şiirin sözleri boğazımda takılı kalırken sessizce fısıldadım.
"Bu neydi şimdi?"
"Bilmem... Öyle içimden geldi bir anda."
Benim gibi fısıldayarak cevap vermesiyle ortam daha da garip bir hal almış ve sessizleşmişti. En sonunda gözlerimi onun gözlerinden kaçırarak ayağa kalktım ve ne yapacağımı bilemeden merdivenlerden bir inip, iki çıktım. Onun da yanakları kızarırken ayağa kalmış ve gözlüklerini düzeltip durmaya başlamıştı.
"Şey... Ben o zaman..." dedim salak saçma el kol hareketleri yaparak.
"Evet... Şey yapsak iyi olur." diyerek benim gibi saçmalayan Ali yüzünden daha da telaş yapmıştım.
"Ben... Kantine gideyim o zaman." dedim en sonunda.
"Evet... Evet, kantin iyidir. Bende... S-sınıfa ç-çıkayım o zaman." dedikten sonra yanımdan geçerek, merdivenleri hızla çıkıp gözden kaybolmuştu. Bense onun arkasından öylece bakarken ellerimi hızla atan kalbimin üzerine koyarak nefes almaya çalıştım...
Ali'yle caddede sessizce yürürken aklıma Sevgi gelince tebessüm ettim. Sevgi ona aldığım bir çikolatayla beni hemen affetmişti. Daha sonraysa, "Sen beni şişmanlatmaya mı çalışıyorsun lan!" diyerek çikolatayı kafama fırlatmıştı. Sonuç olarak o çikolatayı yemişti. Ferhat ise zaten hiç kırılmamıştı. Aksine benimle dalga geçmek için malzeme toplayabildiği için mutluydu. İleride çocuk parkı görünce hızla Ali'yi kolundan tutup çekiştirmeye başladım.
"Ali, hadi parka gidelim."
"Kaç yaşındasın sen Allah için, ne parkı?"
"Çok konuşma da yürü be," dedim çirkef bir şekilde. Hızla ilerleyerek salıncakların birine oturdum. O da yanımdaki salıncağa oturdu ve direkt çantasından bir test kitabı çıkardı. Yok anacığım, bu böyle olmayacak. Bu çocuğu test kitaplarından uzaklaştırmak için bir yöntem bulmam lazımdı.
"O zaman seninle bir anlaşma yapalım." dedim bir anda oturduğum salıncağı ayağımdan destek alıp sallarken. Ali ise kafasını testinden kaldırmadan sadece "Hı-hı" diye bir ses çıkardı. Çocuk salıncakta bile test çözüyordu.
Bu resmen çocukluğumuza hakaret!
"Ben cumartesi günü seninle test çözeyim, sen de pazar günü Sevgi, ben ve Ferhat ile buz pateni yapmaya gel." Teklifimle kafasını testten kaldırarak gözlüklerini düzelten Ali, en sonunda bana bakarak düzgün bir cevap verme zahmetine girmişti.
Pardon ben düzgün bir cevap mı demiştim? İyi halt yemişim!
"İyi de ben neden tatil günlerimi seninle geçirmek zorundayım ki? Belki kafa dinlemek istiyorum."
Ali'nin ciddi suratı ses tonuna da yansırken, resmen yerin yedi kat dibine girmiştim. Bunu belli etmemek için de elimden gelen tek şeyi yaparak çirkefleşmeyi tercih etmiştim.
"Sen kim köpeksin de bana laf atıyorsun be! Sen kurban ol bana! Şuna bak ya nankör çocuk! Ben burada değerli zamanımı sana ayırıyorum da sen mi kabul etmiyorsun? O gözlüklerini sana yuttururum çocuk!" Resmen açtım ağzımı, yumdum gözümü gibi olmuştu. Nefes nefese Ali'ye baktığımda onun gülerek beni incelediğini fark ettim. Bu garibime gitmişti. Neden öyle bakıyordu ki?
"Şöyle bakmayı kes." dedim yutkunarak. O ise beni hiç takmadan gülmeye devam ediyordu. Gözlüğünün arkasındaki gözleri resmen parlıyordu ve yanlarında oluşan çizgilerle çok sevimli durduğu da bir gerçekti.
"Nasıl bakıyormuşum?
"Öküzün trene baktığı gibi."
"Tamam, tamam. Dediğin gibi olsun. O zaman cumartesi günü elime düştün, Tembeller Kraliçesi." diyerek resmen sinsi sinsi sırıtınca, kafamın üzerinde bir ampul yandı. Annesi! Ali'nin annesi Cennet Teyze de bana aynı gülüşlerden atmıştı. Bu alaylı ve 'Yedim seni' bakışlarını kesinlikle annesinden almıştı.
"Son gülen iyi gülermiş. Unutma, pazar günü de sen benim elime düşeceksin, Çalışkan Çocuk." dedim göz kırparak.
O zaman savaş başlıyor!
Benim ders çalışmam ve Ali'nin buz pateni yapması, kıran kırana bir çekişme olacak gibiydi.Yine de bilirsiniz. Zafere giden her yol mubahtır. Bu uğurda ders çalışmam gerekiyorsa öyle olsun. Sonuçta yapılan her fedakârlığın bir ödülü olur. Kaldı ki benim gerçekten ders çalışmama gerek bile yoktu. Çalışıyormuş gibi yapsam işin içinden rahatlıkla sıyrılabilirdim ama Ali? O, işin içinden bu kadar kolay kurtulamayacaktı!
🌼
Yıldız Gece Korkut
Her geçen gün bir adım daha atıyordum zaferime. Yol uzun, karmaşık ve zorluklarla dolu olsa da ilerliyordum işte, öyle ya da böyle. Bu yolun sonunda kazanacağım zaferin ne olduğunu bile bilmeden ilerliyordum. Zaferin o naif ama zehirli tadı işlemişti kalbime, bu yüzdendir kör gözlerimle hızla yürümem. Kazanacaktım... Bu yolun sonunda öyle ya da böyle kazanacaktım. Fakat elde ettiğim zafer ne olacaktı? Gerçek bir zafer mi elde edecektim? Yoksa yine kendimi kandırarak kazandım mı sanacaktım?
🌼 Ali Levent
İlerliyordum... İnsanları tanıya tanıya ilerlemeye devam ediyordum. Çoğu zaman gizlenerek ilerlemeye devam ettim şu yolda. Yine de bazen beni görerek, bana yeni dersler veren insanlardan kaçamadım. Öğrendiklerimin benim yararıma olduğunu idrak ettim ama kaçmaktan da vazgeçmedim. Kim ne derse desin, korkak bir kaçaktan fazlası değilim. İki adım ileri, dört adım geri atarak yolun sonunu görmeye çalışan bir zavallıdan başka bir şey değilim.
|
0% |