@geceninhanimii
|

"Ufuk çok uzakta sevgili dostum... Gökyüzü çok yakın, gece çok yakın fakat sevdiklerimiz ve ufuk çok uzakta dostum..."
🌼🌼
Önümdeki rakamlar bulanıklaşıp silinirken, gözlerim yavaşça kapanmaya başlamıştı. Çenemi elimin altına koyarak kafama destek verdiğimde gözlerim tamamen kapanmıştı. Bilincim yavaş yavaş beni terk ederken, çenemin elimden kayması ve kafamın yere düşmesiyle kafamı sert bir şekilde masaya vurdum. Acı içinde inleyerek vurduğum yeri ovuştururken, yanımda oturan Ali beni hiç umursamadan testini çözmeye devam ediyordu. Gerçi o da haklı. Yaklaşık bir saattir aynı şeyi kaçıncı defa yaşadığımı bilemeyecek kadar çok yaşamıştım.
"Vicdansızlığın daniskası. İlk derste matematik mi çözülürmüş? Bari edebiyat testi falan verseydin."
"Sanki edebiyat testinde uyuklamayacaktın," Anında cevabı yapıştıran çocuğun omzuna bir tane vurdum.
"Tamam, hadi sana bu kadar test yeter," diyen Ali'ye şaşkınlıkla baktım.
"Henüz yirmi tane soru bile çözmedim Ali," Yakınmam onu hiç etkilememiş olacak ki bana bakarak kocaman gülümsedi.
"Olsun. Benim için burada oturup çabalaman yeter. Seni zorlamak istemiyorum. Çözebildiğin kadar çöz, sıkıldığında bırak işte," Omuz silken çocuğa öylece bakakaldım. O beni takmadan testlerine geri dönerken oturduğum yerden kalktım ve Ali'nin odasında dolanmaya başladım.
Duvarın bir tarafını kocaman bir kitaplık kaplıyordu. Bunu ilginç bulabilirdim, tabii ki raflarda roman yerine test kitapları olmasaydı...
"Hiç roman falan okumaz mısın sen?" dedim elimi test kitaplarının üstünde gezdirirken.
"Tabii ki okurum," dediği an etrafa hızlıca göz gezdirdim.
"Ben burada test kitaplarından başka kitap göremiyorum," Ali çalışma masasından kalkarak yanıma geldi. Kitaplığın ucundan tutarak yana doğru çektiğinde daha önce fark etmediğim şeyle gözlerim sonuna kadar açıldı. Yerde bir ray sistemi vardı ve Ali kitaplığı yana doğru çektiği anda arkada, duvarın içine gizlenmiş diğer raflar ortaya çıkmıştı. Hangisine şaşıracağımı bilememiştim. Kitaplığın arkasından başka bir kitaplık çıkmasına mı şaşırsam yoksa bu kitaplığın Doctor Who'nun Tardis'i olduğuna mı şaşırsam... Evet, arkadaki kitaplık cidden mavi bir telefon kulübesi şeklindeydi.
"Sen Doctor Who hayranı mısın? Hayır, bir dakika, bir dakika. Sen kafanı testlerden kaldırıp, dizi mi izliyorsun?"
"Gece, ben de bir insanım. Hadi ama. Doctor Who bir efsane," diyerek güldüğünde onu umursamadan merakla raflara doğru yaklaştım. Raflarda sadece roman kitapları değil, başka şeyler de vardı. Mesela en üstteki raflarda kapağında Tardis çizimi olan on ya da on beş tane defter vardı. Birini elime alarak rasgele bir sayfa açtım. 🌼
Bu gece yine aklıma düştün ilk dostum.
İçim bir cız etti ki sorma.
Ama artık ilk yıllardaki gibi gözlerim dolmuyor.
Evet, yıl diyorum çünkü yıllarım gitti senin acınla.
Bazen mesaj atmak istiyorum hâlâ
Ama sonra diyorum ki "aman sanki ne değişecek?"
Sahi ne değişecek?
Bir şey değişmeyecek ama işte...
Geliyorsun bazen aklıma...
Bazen dinlediğim bir şarkıda, bazen okuduğum bir satırda, bazense öylesine yatarken...
Nedendir bilinmez ama hep de gece geliyorsun ziyaretime.
Seninle sabahlara kadar konuştuğumuzdan mı acaba?
Bilemedim bak şimdi.
Keşke olduğumuz gibi kalabilseydik.
Olmadı, sağlık olsun.
İlk dostum, ilk acım oldu.
En çok da bu üzüyor sanırım.
Yıllar geçmesine rağmen, aklıma geldiğinde içimden
"İlk dostum ve en büyük ilk acım" diye geçirmek...
🌼
"Bunlar..."
"Yazdığım tüm şiir ve yazıların olduğu defterler," diyerek cümlemi bitirmeme izin vermeyince defteri aldığım yere koydum ama gözlerim hâlâ diğer defterlerdeydi.
"Onları okumak istediğinin farkındayım. Şu an elinde olan defterimi bana getirdiğinde, bunlardan birini almana izin vereceğim. Kısacası tüm defterleri sırayla okuyabilirsin." Kafamı sallayarak onu onayladım. İkinci rafta bir sürü kar küresi ve müzik kutusu vardı.
"Koleksiyon mu yapıyorsun?" dedim merakla.
"Sadece ilgimi çekiyorlar işte." Tüm kar kürelerini ve müzik kutularını incelerken ağzımdan çıkan tek cümle "Çok güzeller." olmuştu. Kitaplığın en altındaki boşlukta parıldayan mavi renkteki gitarı hemen elime alırken parlayan gözlerimle Ali'ye döndüm.
"Sen gitar çalmayı biliyor musun?"
"Sadece tek bir şarkıyı çalabiliyorum."
"Neden ki?"
"Çünkü benim için çalmaya değer tek şarkı oydu." Elimdeki gitarı Ali'ye uzatırken sevimlice gülümsemeyi de ihmal etmiyordum. O ise bir bana bir gitara bakarken, en sonunda pes etmiş olacak ki gitarı alarak yatağına oturdu.
"Şimdiden uyarayım, sesim güzel değil. Yani cidden değil, ufacık bile gideri yok." Omuz silkerek yanına oturduğumda gitarın tellerine vurmaya başladı.

"Öncelikle sana neden çalmaya değer bulduğum tek şarkı olduğunu anlatayım. Şarkıyı daha önce duymuştum fakat pek ilgimi çekmemişti. Daha sonra Anıl Bektaş'ın yaptığı cover'a denk gelince hikâyesini dinledim ve vazgeçilmezim oldu. Genç bir erkek ve genç bir kız birbirlerini çok severler. Yıllar sürer o masum aşkları ve sonunda aileleri tanışmıştır. O yaz izin alıp, erkeğin ailesinin Ayvalık'taki yazlığında tatil yapmaya karar verirler. Erkek, kızın gelmesinden bir hafta önceden gidip, sevdiği kız için hazırlık yapar. Evin dışını sırf o seviyor diye günlerce uğraşıp maviye boyar. Pencere önüne menekşeler dizer, sevdiği kız gelince sulasın diye. Gelmesine bir gün kala bir antikacıdan eski bir gramofon satın alır ve birkaç nostaljik 45'lik... Nihayet ertesi gün olur. Akşam altıda kızın otobüsü Ayvalık otogarına gelecektir. Saatler geçer, heyecan artar... Altı olur... Otogara o otobüs yanaşmaz... Yedi olur... Yok! Meraklanır, telefon kulübesinden kızın ailesini arar. Acı haber onlara da yeni ulaşmıştır. Balıkesir yolunda otobüs kazası...1 ölü 8 yaralı... Sevdiği kız artık yok...Olay yerine ilk otobüs ertesi gün sabah vardır... Çaresizce ve öfkeyle sahile koşup, denize bağırır, küfreder. Bitkin düşüp eve döndüğünde birkaç satır yazar, sonsuz bir aşk şarkısı...
"Duvarları maviye boyadım
Maviyi çok seversin
Penceremde menekşeler dizili
Sularken şarkı söylersin
Gramofonda eski alaturka
Hoşuna gider bilirim
O yaz evinin içinde
Denize nazır
Sabaha kadar bekledim seni
Birden dalgalar dedi ki gelmeyeceksin...
Birden çıktım viraneden
Koşa koşa indim kumsala
Acı acı sövdüm sonra
Yüzümü kırbaçlayan rüzgâra"*
Ali şarkıyı söylerken, benden izinsiz akan yaşlarıma engel olamıyordum. Zaten Ali'den başka ne beklenirdi ki? Ali her koşulda anlamlarla dolu bir çocuktu. Bunu nasıl anlatacağımı bilemiyordum ama şöyle diyebilirdim.
Ali'nin bir bakışında binlerce anlam vardı.
Ali'nin bir gülüşünde binlerce anlam vardı.
Ali'nin bir kelimesinde binlerce anlam vardı.
Ali'nin bir hareketinde binlerce anlam vardı.
Ali'nin bir mimiğinde binlerce anlam vardı.
Ali'nin her satırında milyonlarca anlam gizliydi.
Ve ben bu anlamlarla dolu çocuğu hiç kaybetmek istemiyordum. Ben bunları düşünürken yanağıma değen parmaklarla kafamı kaldırıp Ali'ye baktım. Yanağımdaki yaşları silerken kocaman tebessüm ederek bir anda yanağımı sıktı.
"Ağlama hadi, dinlendiysen kalk da test çözmeye devam edelim." Yanımdan kalkan çocuğa içimden küfür ettim. Hem severim, hem söverim! Ali gitarı kitaplığın en altına koyarak, yandaki rafı çekmiş ve böylece öndeki kitaplık arkadaki hatıralara siper olmuştu. Ali çalışma masasına geçerken kapı çalınca, ikimizin de kafası otomatikman kapıya doğru dönmüştü. Ali'nin annesi Cennet Teyze kapıdan kafasını uzatırken, resmen far görmüş tavşan gibi parıldayan gözleri ikimizin arasında gelip gidiyordu.
"Oğlum, arkadaşların geldi." Resmen bülbül gibi şakıyan kadına şaşkınlıkla bakakalmıştık ve aynı anda ağzımızdan sadece arkadaş kelimesi dökülmüştü. Cennet Teyze çıkarken hemen arkasından odaya Ferhat ve Sevgi girmişti. Ferhat kendini direkt yatağa atarken, Sevgi soluğu Ali'nin önünde almış ve kollarını önünde bağlayarak ona üstten tehditkâr bakışlar atmaya başlamıştı.
"Bana bak inek, Yıldız benim en yakın arkadaşım. Tabii ki ben de onun en yakın arkadaşıyım. Bu aralar gözüme fazla batmaya başladın ama bak bakayım sen bana. Bende arkadaşımı kaptıracak göz var mı? Dur söyleme tabii ki yok. Yıldız'ın arkadaşı olabilirsin ama o en çok beni seviyor. En çok benimle vakit geçirebilir. En gizli sırlarını sadece bana anlatabilir, anladın mı? Şimdi Yıldız'la arkadaş olacaksan, Ferhat ve benimle de arkadaş olmayı kabul etmek zorundasın çünkü Yıldız nereye biz oraya. Kapiş, inek çocuk?" Nefes nefese kalan Sevgi hâlâ Ali'ye dik dik bakarken, Sevgi'ye alışkın olmayan zavallı Ali de renkten renge girmiş ve sadece kafa sallayabilmişti.
Ali'ye şöyle bir baktığımda gülmeden edemedim. Sevgi ve Ferhat onunla konuşmaya çalıştıkça, o benimle ilk tanıştığı zamanlardaki gibi kızarıyor, onlara bakamıyor ve kekeliyordu. Yine de çok sevimli duruyordu. Sevgi de bunu fark etmiş olacak ki on beş dakikalık konuşma sonunda Ali'nin yanaklarını sıkıp, "Ay sen ne şeker şeymişsin böyle." demeye başlamıştı. Ali kırmızılıktan patlıcan moruna geçerken, Sevgi'nin pençelerinden kurtulmaya çalışıyordu. Ferhat ise Ali'nin ensesinden tutmuş, Sevgi'den uzaklaştırmaya çalışıyordu fakat bu tamamen kıskançlıktan doğan bir iç güdüydü çünkü Ali'nin ensesinden tutarken Sevgi'ye de "Bıraksana lan çocuğu. Sen elin çocuğunu nasıl böyle seversin. Beni sevmedin ulan böyle. Kızım dokunma lan çocuğa, atacağım vallahi camdan şimdi." diyordu. Sevgi, Ali'yi mıncırırken ve Ferhat da Sevgi'yle Ali'yi ayırmaya çalışırken, Ali ortada can çekişiyordu.
Ben mi?
Ben hâlâ sandalyede oturmuş, gülme krizine girerken onları videoya çekiyordum. En sonunda dengesini kaybeden Ali yeri öperken, Sevgi'nin iteklemesiyle Ferhat da kendini Ali'nin bacaklarının üstünde bulmuştu. Allah'tan tam üzerine düşmedi ayı.
Sevgi iki saniye onların haline bakmış ve "Altta kalanın canı çıksın." diye bağırarak kendini Ferhat'ın üstüne atmıştı. Onların ikisi yerde debelenirken, Ali sürünerek ayaklarını Ferhat'tan kurtarmaya çalışıyordu. Bu hallerine daha çok güldüm ve videoyu kapatarak kendimi Ali'nin üzerine attım. En son algıladığım tek şey Ali'nin kendini aşarak "Lağğnn, öldüm altta, kalkın üstümden." diye anırmasıydı.
Aha öldü çocuk, öldü!
🌼🌼
Instagram: Geceninhanimii
|
0% |