Yeni Üyelik
16.
Bölüm
@geceninhanimii

Annem elindeki poşeti yere düşürürken, babam bana dehşetle bakakalmıştı.

 

"Beni sevmemen ya da istememen umurumda değil ama o benim ağabeyim. Belki de beni ondan uzak tutmak istiyorsun, eyvallah ama en azından bana ismini söyle. Bari bunu bana çok görme..." Kalan son cesaret kırıntılarımla içimdekileri az da olsa kustum. Babam derin bir nefes alarak, "İçeri geçin." dediğinde sorgulamadan eve girdim.

 

Anne ve babam karşımdaki ikili koltukta yan yana oturmuş bir şekilde suçlu çocuklar gibi yere bakarlarken onları dikkatle süzdüm. Suçlulardı da zaten, tek farkla. Onlar çocuk değil birer ebeveyndiler.

 

Yalancı ebeveynler...

 

"Annenle evlenmeden önce biriyle ilişkim vardı. Aslı... Fakat yürümedi. Daha sonra annenle tanıştım ve evlendik. Annen sana hamileyken öğrendim bir oğlum olduğunu. Önceleri çok sinirlendim tabii ki. Aslı, oğlumu benden saklamıştı. Onun birçok ânını kaçırmıştım. Daha sonradan öğrendim. Evlendiğimi duyunca söyleyememiş fakat o da âşık olmuş. Âşık olduğu adamı ikna etmiş ve adam da oğlumu kabul edecek kadar çok seviyormuş Aslı'yı. Oğlum bu zamana kadar annesiyle kaldı, şimdi de onlarla yaşıyor. Annesi, üvey babası ve... Ondan bir yaş küçük kız kardeşiyle..."

 

Yutkunamadım. Yemin ederim ki nefes alamadım. Kızsam mı, gülsem mi, sussam mı yoksa ağlasam mı bilemedim.

 

"Yıllardır iki hayat arasında sürüklenip duruyorum kızım. Yine de sizin için bu iki hayatı birbirine karıştırmak istemedim. Senden ağabeyini sakladığım gibi, seni de ondan sakladım. İkinizin de bir hayatı varken, bu düzeni bozmak istemedim."

 

Hiçbir şey söyleyemedim. Hiçbir şey hissedemediğim gibi. Yine de istediğim tek bir cevap vardı.

 

"Adını söylemedin." O an konuşmanın başından beri bir kez bile bana bakamayan babam gözlerimin içine bakarak hafifçe tebessüm etti.

 

"Ağabeyinin adı Uzay. Uzay Gece Korkut." Gözlerim dolarken hızla kafamı yere eğdim.Yıldız Gece Korkut ve Uzay Gece Korkut. Yıllarca kendi adımın saçmalığına gülen ben, o anda adımı dağlara taşlara kazımak istiyordum.

 

"Aslı'nın hep gök bilimlerine ilgisi olmuştu. Uzaya, evrene... Bu yüzden oğlumuzun ismini Uzay Gece koymuş. Ağabeyinden ayrı büyüyeceğini bilsem de ondan bir parça taşımanı istedim. Sen bilmesen de yıllarca ikiniz aynı adı taşıdınız. Ne yıldızsız gece, ne de gecesiz yıldız olmaz, değil mi kızım?"

 

"Bu yüzden mi bizi birbirimizden kopardın."

 

"Yıldız... Annenle birlikte, senin için en doğrusunun bu olduğuna karar vermiştik. Nasıl öğrendin onu da anlamış değilim ama..."

 

"Yeter!" Sinirle ayağa kalktım ve ikisine son kez bakarak kapıya doğru ilerledim. Elim kapının üstünde öylece kalırken zar zor yutkunmayı başarabilmiştim.

 

Ya şimdi ya hiç!

 

"Duymuyorum sandınız, değil mi? Duymuyorum sandın, baba. Her geldiğinde annemle kavga ettiğinizi duymuyorum sandın. Anneme beni istemediğini haykırırken duymuyorum sandın! Yıllarca beni o sahte sevginle avutmaya çalışırken hissetmediğimi sandın ve anne... Her kavgadan sonra beni kontrol ettiğini bilmiyorum mu sandın! Babam çekip gittiğinde odanda sabaha kadar ağladığını bilmiyorum sandın, değil mi? İkiniz de beni yıllarca salak kızınız olarak tanıdınız değil mi?" Gözyaşlarım eşliğinde zar zor kurduğum cümleler biter bitmez kendimi sokağa attım ve sabah ayazında altımda pijamam, kulağımda kulaklığımla öylece ilerledim. Telefonuma gelen sayısız aramayı görmezden gelirken öylece yürüdüm.

 

Kulağımda kulaklığımla saatlerce yürümenin ardından yorulduğumu hissettiğim anda Sevgi'nin evine doğru ilerledim. Yediremiyordum. Gerçekleri kendime yediremiyorum. Bundan sonra hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilmek zoruma gidiyordu. Ağabeyimin benden haberinin olmayacağını bilmek zoruma gidiyordu. Onunla kurduğum onlarca hayali, benim yaşlarımda olan kardeşiyle yaptığını bilmek zoruma gidiyordu... Babamın yıllarca yeri olmayan bir aile tablosuna kendini sıkıştırmaya çalışması ve buna devam edeceğini bilmek zoruma gidiyordu... Annemin her akşam ağlamaya devam edeceğini bilmek zoruma gidiyordu. Ah bir de annem vardı, değil mi? Büyük ihtimalle eve gidince dayak yiyecektim. Hadi ama! Ne kadar suçlu olsa da o bir anne. Sen kim köpeksin de annene artistlik yaparak evden öylece çıkıp gideceksin? Hele de onun telefonlarını açmamak... Gebertecekti beni!

 

Sevgi'nin evinin önüne geldiğimde onu arayarak kapıda olduğumu söyledim. Bana kapıyı açtığında sorgulamadan odasına götürerek yatağına yatırmıştı. O da yanıma yatarak sıkıca bana sarılırken, yorgun bedenim ve yitik ruhumla öylece uykuya dalmıştım.

 

🌼🌼🌼

 

"Kızım kalksana artık! Yata yata bir tarafın büyüdü!" Yorganı üzerimden alan Sevgi'ye küfür ede ede yataktan kalktım.

 

Gözlerim alev alıyor lan!

 

Sevgi beni zorla yataktan kaldırdıktan sonra her şey çok çabuk ilerlemişti. Önce beni banyoya postalamış, gönderirken de annemin onu aradığını söylemişti. Evet, gidince başlasın terlik show...

 

Daha sonra kıyafetlerinden siyah bir pantolon ve kırmızı bir kazak vermişti bana. Şişen ve kızaran gözlerimi kapatmak içinse makyaj yapmıştı. İşi bittiğinde ve aynaya bakmama izin verdiğinde gerçekten de bir şeye benzediğimi fark ettim.

 

İşi biliyordu kerata.

 

Daha sonra ise evden zorla çıkarmış ve otobüse durağına kadar resmen sürüklemişti. En sonunda Optimum'a giriş yaptığımızda ise gördüğüm manzarayla kahkaha atmadan duramamıştım. Ali ve Ferhat bizden önce gelmiş ve bekleme koltuklarına yayılmışlardı. Daha doğrusu Ferhat kocaman cüssesiyle bacaklarını hafif ayırarak o erkeklere özel oturuşuyla yayılmışken, Ali ağzı açık bir şekilde koltuğun ucuna tünemiş, buz pistinde profesyonel olarak kayan hocalara bakıyordu.

 

Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle onlara doğru ilerledim çünkü Yıldız Gece Korkut olmak bunu gerektirirdi. Yıldız Gece Korkut olmak her şeye rağmen gülmeyi gerektirirdi. Yıldız Gece Korkut olmak gerçekler ona ağır gelince gülüşlerinin arkasına saklanmayı gerektirirdi. Yıldız olmak gerçekleri duymamış gibi yapmayı gerektirirdi. Size bir sır vereyim mi? Yıldız Gece Korkut gerçekleri kaldıramayarak gülmeyi tercih eden bir korkağın tekiydi. Hem de kocaman bir korkak!

 

Sevgi'yle birlikte onların yanına gittiğimizde, Ferhat oturduğu yerden kalkarak yanıma gelmiş ve direkt kollarını bana dolamıştı. Sarılışına karşılık verirken ne kadar salak olduğumu düşünüyordum. Ne olursa olsun benim Ferhat gibi bir ağabeyim vardı.

 

"Yavrum nasılsın?"

 

"Camış gibiyim ulan!" diyerek karşılık verdiğimde o da bana sırıtmış ve Sevgi'nin ensesinden tuttuğu gibi kendine çekerek kolunun altına almıştı.

 

"Kızılım da buradaymış." Sevgi gördüğü ilgiden memnun bir şekilde kedi yavrusu gibi Ferhat'a sokulurken gözlerimi Ali'ye diktim. Ağzı hâlâ açık bir şekilde, kayan hocalara bakıyordu. Yanına giderek onu omzundan dürttüğümde direkt aşkım diyerek bana sarılmıştı. Sonra da buz patenini boş vererek, evlendirme dairesine doğru koşmaya başlamıştık. Tamam vurmayın! Tabii ki onu dürttüğümde beni hiç takmadan, burnunun ucuna düşen gözlüğünü düzeltmiş ve pistteki hocalara bakmaya devam etmişti.

 

"Hey! Biz geldik."

 

"Gece, bunlar insan olamaz." Pistteki hocalara bakarak söyledikleri beni güldürmüştü.

 

"Kalk hadi kaydımızı yaptıralım da kaymaya başlayalım." Kurduğum cümle biter bitmez yerinden fırlayan Ali yüzünden ben de korkmuş ve iki adım gerilemiştim.

 

"B-ben k-kayamam. Düşerim. R-rezil olurum. S-sonra bir tarafımı k-kırarım. Sonra derslerden geri kalırım. Derslerden geri kalırsam sınavlardan da kalırım. Eyvah! Sınıfta kalırım. Hele sonra üniversite sınavında ne yaparım? Gerçi sınıfta kalırsam sınava da giremem. Hayatım kararır! Üniversiteye giremem ve işsiz, parasız, sefil bir hayatım olur. Kimse bana iş vermez! H-hayır b-ben o piste girmem." Ali'nin nefes nefese kurduğu cümlelerle gülme krizine girmiştim. Bu çocuk neyin kafasındaysa ben de istiyorum arkadaşlar.

 

"Ne dırdır ettin be çocuk. Yürü hadi." Ali'yi ensesinden tuttuğu gibi kayıt bölümüne doğru sürüklemeye başlamıştı Ayı Yogim. En sonunda kaydımızı yaptırarak piste adımımızı attık demek isterdim ama işte... Yapamamıştık çünkü Ali pistin kapısına resmen sülük gibi yapışmıştı.

 

"Lan oğlum bırak şu kapıyı, geç piste. Yemin ediyorum şimdi çakacağım bir tane. Hızını alamayıp yapışacaksın yere, bir de o çakmış olacak." Ali'nin kolundan çeken Ferhat'ın sinirden yüzü kızarmıştı.

 

"Olmaz! Şu an benim geleceğimle oynuyorsunuz ama tabii sen ne anlarsın, pis tembel!" Ali'nin kurduğu cümleyle dördümüz de dehşete düşmüştük. Bakın dördümüz diyorum çünkü Ali kurduğu cümleyi sonradan idrak etmiş olacak ki ağzı bir karış açık, korkuyla Ferhat'a bakmaya başlamıştı.

 

"Ne dedin lan sen!"

 

"B-bir şey demedim. Piste giriyorum ağabey dedim." Ali korkuyla bir ayağını piste attığı gibi pisti öpmesi aynı zamanda olmuştu. Biz gülme krizine girerken, Ali buzun üstünde ayağa kalkmaya çalışıyordu.

 

"Ağabeyine bak da nasıl kayılıyormuş öğren," Artist artist bir ayağını piste atan Ferhat, ikinci ayağını buza atar atmaz soluğu Ali'nin yanında almıştı. Sevgi ve ben karnımızı tutarak onların yerde can çekişmesine bakarken bu sefer Sevgi bir bacağını buza atmıştı.

 

"Ablanıza bakın da öğrenin nasıl kayılı... Ah!" Cümlesini tamamlayamadan buza yapışan Sevgi'yi görünce gözümden yaş gelmeye başlamıştı.

 

"Lan ne salaksınız ya! Çekilin ben de geliyorum." Gülerek buza adımımı atarken yerdeki üç salağın yaptığı hataya düşmeden yandaki demire tutundum. Demirden güç alarak buzun üstünde dengemi sağladığımda yerdeki üç mala baktım. Üçü de hâlâ yerden kalkamamıştı. En sonunda Ali yerden kalktığında umutla ona baktım. Yerden kalkarak dengesini koruduğunda ilerlemek için bir adım atmıştı ki tekrar kayarak buzla buluşmuştu. Aynı işlemi dört kez tekrarladığında kenara gelemeyeceğini anlamış olacak ki ayağa kalkmaya çalışmayı bıraktı. Ben onlara gülmeye devam ederken onlar ise çoktan emekleyerek yanıma gelerek demire tutunmuş ve ayağa kalkabilmişlerdi.

 

Yaklaşık yarım saat boyunca yaptığımız tek şey demire tutunarak pistin etrafını turlamak oldu. Bir ara Ferhat artistlik taslayarak, "Ben kayacağım lan!" demişti. Sonuç ise demiri bırakır bırakmaz yere yapışan bir Ferhat olmuştu. O düşer düşmez Sevgi de panikleyerek ona ilerlemeye çalışırken yere düşmüştü. En sonunda ise emekleyerek kenara geri dönmüşlerdi. Tabii bu arada Ali ve ben gülmekten ölmüştük. Kırk beş dakikanın sonunda pistten ilk çıkan Ali ve ben olmuştuk. Oraya koydukları koltuklara oturarak, adını bilmediğim özel ayakkabıları çıkarırken Ali'ye dönerek sırıttım.

 

"Ölmedik ha? Hayatımız da kararmadı." Ali bana yandan bir bakış atarak ayakkabıyla girdiği imtihana geri döndü.

 

"Yardım edeyim." Onun önünde eğildim ve ayakkabıyla uğraşmaya başladım.

 

"Gece, sana bir şey diyeceğim."

 

"De bakalım."

 

"Okuduğum kitaplarda ve izlediğim birkaç filmde kız, erkeği değiştirmeye çalışıyordu. Sen neden beni değiştirmeye çalışmadın?" Bana merakla bakan Ali'ye gülümseyerek cevap verdim.

 

"İnsan karşısındakini olduğu gibi kabul edip sevdiği zaman, gerçek sevgiyi öğrenmiş oluyor Ali. Bir insanı olmasını istediğimiz kişiye dönüştürdükten sonra ona seni seviyorum demek sence ne kadar doğru? Ya da kulağa ne kadar samimi geliyor? İşte asıl marifet burada. Karşındakini her şeyiyle kabul edip sevebilmekte. Ben seni sırf sen olduğun için seviyorum. Senin çalışkanlığın, utangaçlığın ve asosyalliğin umurumda bile değil. Sen iyi ve samimi bir insansın ve ben arkadaş olduğumuz için çok mutluyum."

 

Karşımdaki çocuğun yanakları kızarıp gözleri dolarken bir kez daha tebessüm ettim ve ayağındaki ayakkabının bağcıklarını çözemediğim için tüm gücümle ayakkabıyı çektim. Benim çekmemle Ali koltuktan yere düşerken, ben elimdeki ayakkabıyla kalçamın üzerine düşmüştüm. Göz göze geldiğimizde ikimiz de gülmeye başlarken, her şeye rağmen mutlu bir gün geçirdiğim için içimden Ferhat, Sevgi ve Ali'ye teşekkür ettim.

 

İnsan, yanında onu mutlu eden samimi insanlar olduğu sürece asla yalnız kalmıyordu.

 

🌼🌼

Uzay Gece Korkut

 

Koltukta yayılmış bir şekilde televizyondaki programlara göz atarken, merdivenlerden gelen sesle kafamı o tarafa çevirdim. Destina merdivenlerden inerek hızla üstüme atlarken, ben de gülerek onu kollarımın arasına aldım. Kazık kadar olmasına rağmen hâlâ ufak bir kız çocuğu gibi davranmak konusunda ısrarcıydı.

 

"Ağabeylerin bir tanesi. Bugün sinemaya gidelim mi?" Masum bir kedi gibi bana bakan kardeşimin burnunu sıkarak ona daha sıkı sarıldım.

 

"Bugün değil de yarın gitsek miniğim? Bugün arkadaşlara sözüm var." Destina'nın yüzü anında düşerken, hızla yanımdan kalkarak karşımda dikilmeye başlamıştı.

 

"Arkadaşlarım da arkadaşlarım. Zaten her zaman onlarla birliktesin ama unutma! Senin sadece tek bir kardeşin var, o da benim!" Gözleri dolu bir şekilde bana bakarken, onu kolundan tuttuğum gibi kucağıma çektim. On yedi yaşında mı, sekiz yaşında mı emin olamadığım kıskanç kardeşime sarılırken, bir yandan da onu avutmaya çalışıyordum.

 

"Miniğim tabii ki benim tek kardeşim sensin. Benim en değerlim, canımdan cansın sen. Kimse asla ama asla senin yerini alamaz ki. O yüzden artık arkadaşlarımı kıskanmayı bırak. Onlar asla senden daha değerli olamazlar."

 

"Evet. Senin tek kardeşin ve en değerlin benim. Onlar kim ki, hıh!" Bana daha da sokulan kardeşime bakarak gülümsedim ve ona daha sıkı sarıldım. Minik cadım kesinlikle beni paylaşmaktan nefret ediyordu. Hele de konu arkadaşlarım olunca daha hırçın oluyordu.

 

"Ben geldim." Destina babasının kollarına atlarken annem mutfaktan çıkmış ve kocasına bir öpücük hediye etmişti. Babam, daha doğrusu üvey babam salona adımını atar atmaz kapı tekrar çalmıştı. Annem kapıyı açmaya giderken babam bana sarılmış ve kollarının arasındaki Destina'yla yanıma oturmuştu. Seviyordum bu adamı, iyi bir adamdı. Destina ise kesinlikle büyümeyi reddeden bir veletti. Benim minik kardeşimdi...

 

Salona adım atan öz babamı görünce merakla ayağa kalktım. Yanımızdan daha yeni gitmişken bu kadar erken gelmesi pek görülmüş şey değildi. Evdeki herkes benim gibi düşünüyor olacak ki merakla babama bakmaya başlamıştık.

 

"Akşam akşam rahatsız ettim kusura bakmayın ama oğlum seninle konuşmam gereken önemli bir konu var. Daha doğrusu hepinizin bilmesi gereken bir gerçek..."

 

 

 

 

 

Loading...
0%