Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@geceninhanimii

 

"Bak, ruhum ne fısıldıyor. Belki de senin ruhun ile birlik olup naralar atıyor! Benliğini mi kaybettin? Sakın korkma! Bak, benliğin, satırlarımın arasında saklambaç oynuyor."

 

🌼🌼

 

"Yıldız! Kız senin Allah tependen baksın! Kalk kız! Bak hâlâ yatıyor. Yüce Mevla'm, ne günah işledim de bana böyle bir çocuğu reva gördün? Bak hâlâ kalkmadı. Yemin ederim gebertirim seni, Yıldız! Okulun ikinci gününden geç kalacaksın derse! Bari kalk da okulda uyursun. Tabii tüm gece internette film izlersen böyle uyanamazsın! Kalksana kız! Hâlâ uyuyor ya Rabbi! Yıldız!" Annem başımda dikilmiş, bağırarak beni cimciklerken zar zor gözlerimi açtım ve yatakta doğruldum.

 

"Anne kendin dedin. Daha ikinci gün, bırak uyuyayım ya. Ders falan işlemezler," diyerek ağzımı yırtarcasına esnediğimde annem koluma gelişigüzel bir tane vurmuştu.

 

"Sanki dersi çok dinliyorsun da bana bahane uyduruyorsun. Bana bak, bu son senen! Hele bir bana belge getirme, yemin ediyorum seni dedenin yanına köye gönderirim. Kalırsın orada internetsiz, telefonsuz, televizyonsuz! Bak el âlemin çocuklarına! Takdirler mi dersin, teşekkürler mi, onur belgeleri mi! Bir de bize bak! Resmen her yıl ortalamayla geçebildiğin için dua ediyoruz! Şimdi kalk da hazırlan. Bu yıl o okula iki ayda bir senin devamsızlığını sildirmeye gelmeyeceğim!" diyerek odamdan çıkan annemin arkasından bende ne uyku kalmıştı ne yaşama isteği.

 

"Ya anne! Ne demek internetsiz, telefonsuz bir ortam. Onu geçtim, ne demek belge ya. Kadın! Bu söylediğine kendin inanıyor musun bari? Sen benim dört yıldır itinayla koruduğum Tembel lakabıma laf söz gelsin diye mi uğraşıyorsun, lan! Namusum o lakap benim, namusum ulan!"

 

"Oraya gelirsem gösteririm sana o lan'ı da ulan'ı da," diyerek mutfaktan bağıran annem yüzünden sinirle ayağa kalktım ve açık olan kapıyı tüm gücümle çarptım. Çarpmamla birlikte, acaba annem dövmeye gelir mi korkusu içimi kaplayınca ne olur ne olmaz diyerek, "Rüzgâr çarptı kapıyı," diye bağırdım ve dolabıma ilerledim.

 

Pijamalarımı bir çırpıda çıkararak atletimi giydim. Sizi bilmem ama benim annem her sabah atlet giydim mi diye kontrol eder. Eğer giymediysem yemin ediyorum ki kadının o gün çenesi hiç susmaz. Atletin üstüne beyaz gömleğimi giydim ve lacivert, dizlerimin biraz üstünde olan okul eteğimi de giyerek gömleğin eteklerini tabii ki eteğin içine sokmadım! Ne o öyle kurallara uyan, çalışkan kız imajı gibi. Kravatımı da bol bir şekilde taktığımda kot ceketimi giyerek aynada kendime baktım.

 

Asi görünmekten çok, giyinirken üşengeçlikten özenmemiş bir tipim vardı. Yani tam benlik! Topuz olan kahverengi saçlarımı açtım ve hızlıca (yani yolarak) taradım. Yine kabarmıştı çalı süpürgesi! Hiç uğraşmadan onu da uyduruk bir topuz yaptım ve boş çantamın içine Ali'nin defterini ve bir kalem koyarak odamdan çıktım. Çantamı salondaki koltuğun üzerine fırlatarak mutfağa girdiğimde, sofrada gördüğüm sosislerle resmen masaya koşarak, sandalyeye öküz gibi çöktüm.

 

"Atletini giydin değil mi?" Bana gözlerini kısmış bir şekilde dik dik bakan anneme karşı gömleğimi kaldırıp, alttaki atleti göstererek cevap vermiştim.

 

"Aferin. Peki, yüzünü yıkadın mı?" diyerek bana aynı bakışları atmaya devam eden annemi umursamadan kafamı evet der gibi salladım ve sosislere daldım.

 

Yüzümü genelde kahvaltıdan sonra dişlerimi fırçalarken yıkardım. Hayır, ne gerek var iki defa ta banyoya kadar yürümeye. Önce banyoda yüzünü yıkayacaksın, sonra yemek yiyeceksin, sonra tekrar banyoya giderek dişlerini fırçalayacaksın. Oho, zaman israfı anacığım! İkisini aynı anda hallediyorum ben işte, mis gibi.

 

Aman her neyse...

 

Kahvaltım bittiğinde anneme "Afiyet olsun," diyerek sofradan kalktım ve banyoya giderek önce elimi ve ağzımı güzelce sabunlayarak yıkadım. Sofradan kalktık sonuçta değil mi ama! Sonra yüzümü güzelce yıkayarak dişlerimi fırçaladım. Derse girmemize bir saat kaldığını fark ettiğimde hızla çantamı alarak annemin yanına gittim.

 

"Annem ben çıkıyorum, para ver." Annem mızmızlanarak cüzdanından beş lira çıkarıp bana uzatırken, cüzdana elimi daldırdım ve on lirayı kaptığım gibi koşarak kapıya ilerledim.

 

"Kız! Bana bak, hele bir yarın benden para iste! O senin iki günlük harçlığın!" diye bağıran annemi takmadan ayakkabılarımı giydim ve evden çıktım. Durağa vardığımda son anda yetiştiğim otobüse can havliyle attım kendimi. Otobüs hareket ettiğinde bir koala misali yapışmıştım direğe. On iki yıldır resmen taciz ediyordum şu direkleri.

 

"Evet arkadaşlar. Arkaya doğru ilerleyelim," diyen şoför amcayla maraton başlamıştı işte. Rabbim bu otobüsten sağ salim inmeyi nasip eyle. Amin...

 

🌼🌼

 

"Kanka kalk! Kalk, Yıldız kalk!" diyerek beni dürten Sevgi yüzünden sinirle kafamı sıradan kaldırdım. Okula gelir gelmez kafamı sıraya koyduğum gibi uyumuştum.

 

"Ne var lan!"

 

"Bağırma kankisi. Sabahtan beri uyuyorsun zaten. Kalk, öğlen oldu. Okulun ikinci günü ve bizim sınıf artık icraat istiyor," diyerek sırıtan Kızıl'ım ile beraber ben de gülmeye başladım. Sınıfa baktığımda herkesin tahtanın önünde yere bağdaş kurarak oturduğunu gördüm. Ben de ayağa kalktım ve Sevgi'yle birlikte Ferhat'ın iki yanına kurulduk.

 

"Evet. Tembel'im açılışı yapmak ister misin?" diyerek sırıtan sınıf başkanıyla ayağa kalkarak çemberin ortasına ilerledim.

 

"Evet, benim çok kıymetli tembel sınıf arkadaşlarım. Burada bir eğitim-öğretim yılının daha içine etmek için toplanmış bulunmaktayız. Hepimizin bildiği gibi, okulu katlanılabilir bir hale getirerek günlerimizi eğlenceli geçirmek bizim görevimiz. Okulun ilk şebekliğini açıklıyorum. Tüm okulu Âşıklar Ölmez şarkısı eşliğinde halay çekerek dolanmayı teklif ediyorum!" diyerek balkon konuşması gibi bir havayla cümlemi bitirdiğimde herkes alkışlayarak bana destek vermişti.

 

"Ahmet ve Selim. Siz gidip kamera odasına girin ve telefonu bilgisayara bağlayarak şarkıyı hoparlöre verin." Ahmet ve Selim hemen kafalarını sallayarak sınıftan çıktıklarında, Aslı ve Yaren'e döndüm.

 

"Kızlar siz de müdür ve müdür yardımcılarının okuldan çıktıklarına emin olun."

 

Müdürümüz ve çok kıymetli yardımcıları asla okulda yemek yemezlerdi. Her öğlen okuldan çıktıkları için biz de rahatça kudurabilecektik. Yaklaşık beş dakika sonra kızlar sınıfa gelerek müdür ve kuyruklarının okuldan çıktıklarını söylemişlerdi. Mert, Ahmet ve Selim'e mesaj atarak müziği başlatmalarını söylediğimde sınıfça koridora çıkarak halay moduna girmiştik. Ben tabii ki halay başıydım. Koridordaki diğer 12. sınıflar bizi gördüklerinde hemen aramıza katılmışlardı.

 

Eh, her yıl yaptığımız şeydi nasılsa.

 

Ezberden sevme beni. Aşkında bir deli var...

 

Şarkıyı duymamızla halaya başlamamız bir olmuştu. Bizi gören halaya katılırken, kimileri ıslık çalıyor, kimileri şu hiçbir zaman çıkaramadığım zılgıt sesini çıkarıyor, kimileri ise bağırarak şarkıya eşlik ediyordu.

 

Yıldızlar milyar milyar yansın sabaha kadar.

İki garip gece kuşuyuz, kim der ki gece sağır...

 

Bizim koridordaki çoğu sınıf halaya katılırken bir tek A sınıfı kapının önünden bize uzaylı görmüş masum köylüler gibi bakıyordu. Gözüm Ali'ye iliştiğinde, yüzündeki tiksinç ifade yüzümü asmama neden olmuştu. Cidden bize geri zekâlılar der gibi bakıyordu. Sinirle kaşlarım çatıldığında olduğum yerde durdum. Herkes de benim durmamla durduğunda halaydan çıktım ve Ali'nin tam karşısında durdum. Şaşkın bir şekilde bana bakan çocuğa karşı sadece gülümsedim.

 

"Merhaba Çalışkan Çocuk. Bugün senin bile bir manyaklık yaptığın gün olacak," diyerek olayı hâlâ kavrayamamış olan çocuğun elinden tuttuğum gibi onu halaya soktum. Bizim sınıfın erkekleri onu aralarına alarak zorla halay çektirmeye çalıştıklarında keyfim yerine gelmişti ve bir yandan halay çekerken, bir yandan da bağırarak şarkıya eşlik ediyordum. Tabii ki elimdeki mendili de sallamadan durmuyordum. Şimdi mendili ne ara buldun falan demeyin bana, geçen yıllardan hazırlıklıydım.

 

Gözüm hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi görmez

Âlem yansa da, dünya batsa da âşıklar ölmez!

 

Dördüncü kattan üçüncü kata indiğimizde 11. sınıflar da bize katılmıştı. Kafamı kaldırarak Ali'ye bakmaya çalıştım. Gözlerim onu bulduğunda ise bir anda öylece kalakalmıştım. Sevgi'nin beni dürtmesiyle öylece hareket ederken gözlerim hâlâ Ali'deydi.

 

Ali Levent gülüyordu!

 

Ali Levent'in yanağında bir gamze vardı!

 

Ali Levent diş teli takıyordu ve ben bunu yeni fark etmiştim!

 

Zaten ne bekliyordum ki. Çocuk ne yüzümüze bakıyor ne de kekelemeden konuşabiliyordu. Diş teli taktığını fark etmemem gayet normaldi ama... Cidden çok sevimli duruyordu. Ali gerçekten sıradanın da sıradanı bir çocuktu. Asosyal, diş teli takan, utangaç bir erkekti. Öyle fazla tipli değildi ama fena da değildi hani. Yakışıklıdan çok, sevimli bir yapısı vardı ve...

 

"Ne oluyor burada?!" Koridorda yankılanan sesle herkes durmuş ve müdüre bakmaya başlamıştı. Ben ise en önde bir elimde mendille öylece kalakalmıştım. Bu adam yeminle kokumuzu alıyordu, kokumuzu!

 

Gece'nin Günlüğü

İkinci Gün

 

Merhaba Ali! Bak, bu ikinci günümüz ve ben daha ikinci günden seni kendi tarafıma çekmeyi başardım bile. Eminim ki bugün çektiğin o halay içine oturmuştur, değil mi? Eh, tiksinerek baktığın insanların arasına girdin sonuçta.

 

Ama bu henüz başlangıç Ali Levent! Bu henüz başlangıç.

 

BUGÜNÜN ANALİZLERİ:

 

* Ali'yi bugün ilk defa gülerken gördüm.

 

* Gamzesi ve diş teli varmış.

 

* Nedense çok sempatik ve sevimli duruyor.

 

* Eminim bugün hayatında ilk defa halay çekmiştir.

 

* Müdür bizi bastığında yüzünün şekli fare ölüsüne basmış gibiydi.

 

* Müdürden o kadar korkuyor ki müdür ona baktığında herkesin içinde kustu!

 

ALİ İÇİN BUGÜN DÜŞÜNDÜKLERİM: Yokmuş gibi davranıyorsun, çocuk. Bir köşeye çekilerek insanların geçip gitmesini bekler gibi bir halin var. Fakat şunu bilmiyorsun ki insanlar sen anlamasan da, "Bu çocuk burada ne yapıyor?" diyerek geçip gidiyorlar. Yani görünüyorsun çocuk, saklandığın fare deliği bir işe yaramıyor. Sen ne yaparsan yap, bu dünyada görünmez olamayacaksın. Öldüğünde dahi bir mezarın olacak. Hiç tanımadığın bir insan, amaçsız bir şekilde mezar taşında yazan ismini okuyarak anacak seni... İstediğin kadar uğraş Çalışkan Çocuk, başaramayacaksın. Çünkü eğer bu dünyada görünmez olunabilseydi, senden önce ben başarırdım bunu.

 

🌼🌼

 

Ali'nin Günlüğü

 

Normalde sana yazmayacaktım ama buna ihtiyaç duyuyorum. Önceden olsa şiir defterimi alarak sayfalarca şiir yazardım fakat onu da deli bir kıza kaptırdım.

 

O yüzden merhaba sevgili günlüğüm.

 

Bana "Seni dönek seni. Hani bana her gün yazmayacaktın," dediğini duyar gibiyim fakat hayır, deli ya da şizofren değilim. Sadece birazcık yalnızım o kadar. Yalnız olan insanlar ister istemez kendi kendine konuşmaya başlıyorlar. Çevredeki insanların bize neden "Deli herhalde," dediklerini anlayamıyorum. Sanırım bu, yalnızlığın ne demek olduğunu bilmediklerinden kaynaklanıyor. Sonuçta yalnız olan bir insanın konuşacak kimsesi yoktur ve onu kendisinden başka kimse dinlemez.

 

Çocukken bunu daha sık yapardım. Toplum içinde kendi kendime çok konuşuyordum. Ta ki komşularımızın bunu anneme söyleyerek beni bir psikoloğa götürülmelerine neden olmalarına kadar. Psikoloğum tam bir yıl boyunca hayali arkadaşların gerçek olmadığını, bunun beynimizin bir oyunu olduğunu anlatmıştı bana. Oysa bunun bilincindeydim ve hayali bir arkadaşım da yoktu.

 

Kimsenin göremediği, var olmayan bir şeyi ben nasıl görebilirdim ki!

 

Oysaki ben genelde kendi kendime ders notlarımı, sayıları, rakamları tekrar eder ve müzik mırıldanırdım. Yine de bunu ne aileme ne de psikoloğuma söyledim. Aksine bir yıl boyunca hayali arkadaşım varmış gibi davrandım çünkü en azından benimle konuşan, ilgilenen bir insan evladı vardı. Psikoloğumla gerçekten çok güzel anlaşıyordum. Ne yazık ki her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bunun da sonu gelmişti. Bu oyuna devam etseydim, bana şizofren ya da deli teşhisi koyarak bir yere kapatacaklarından korktuğum için bu oyuna son vermek zorunda kalmıştım. Oysaki ne güzeldi bir insanla oturup, saatlerce muhabbet etmek.

 

Ve ben bu konuya nereden girdim acaba? Hep o tembel, pasaklı kız yüzünden bunlar!

Evet günlük. Şu Gece denen kız bugün beni herkesin içinde rezil etti! Ama ben demiştim sana, değil mi? Kesin bir planı var demiştim!

 

Nefret ediyorum!

 

O kızdan gerçekten nefret ediyorum! O kadar... O kadar boş ve anlamsız bir kız ki! Kazık kadar olmuş ama aklı hâlâ çocuk! Sadece o da değil! Tüm okul!

 

Teneffüste çıkmışlar koridora, saçma sapan bir müzikle halay çekiyorlardı! Evet halay! Ve bu halaya neredeyse tüm okulu kattılar. Ben de dahil! O pasaklı, tembel kız beni zorla halaya soktu!

 

Tamam. Doğruya doğru, azıcıcık eğlenmiş olabilirim. Tamam günlük, sana karşı dürüst olacağım. Çok eğlendim. Hatta ilk defa kendimi bir yere ait hissettim ama hepsi bir oyunmuş işte. Müdür geldi, bağırdı ve benimle göz göze geldiği anda utançtan ölmek istedim.

 

Ben!

 

Okul birincisi Ali Levent! Müdüre halay çekerken yakalanmıştım.

 

Bu basit görünse de benim için rezilliğin daniskasıydı! Kurallara uymayan, disiplini bozan bir grup geri zekâlıyla halay çekerken ve bunu yaparken eğlenmeyi de unutmamış bir şekilde yakalanmıştım! Daha sonra ise utanç ve heyecandan dolayı koridorun ortasına kusmuştum. Mide rahatsızlığım yoktu fakat psikolojik olarak çocukluğumdan beri utandığımda, korktuğumda ve aşırı heyecan hissettiğimde kendimi tutamadan kusuyordum. Bunun için de az rezil olmamıştım. Şu zamana kadar bana takmadıkları lakap kalmamıştı.

 

"Bakın, kusmuk torbası geliyor."

 

"Hey! Ona yaklaşmayın, üzerinize kusar."

 

"Hocam sınıfta pis bir koku var, birileri yine mi kustu ki?"

 

Bunun gibi onlarca cümle kurabilirim. Çocuklar çoğu zaman kendi aralarında büyük insanlardan bile daha gaddar olabiliyorlar. Ve emin olun, küçük çocuklar çok ama çok yaratıcı oluyorlar.

 

Neyse...

 

Konumuza dönecek olursak, ben kustuktan sonra, benim ardımdan midesi zayıf olanlar da kusmuş, diğerleri ise kahkaha krizine girmişlerdi. Kısacası o kız beni rezil etmişti! Eminim bunu planlayarak yapmıştır o şeytan yandaşçısı tembel teneke!

 

Tamam.

 

İnsanları pek takmadığımı söylemiştim ama bu çok onur kırıcı be günlük. Ah! O kızdan intikam almak için nelerimi vermezdim ama yapamam. Yapamam günlük çünkü ben korkağın önde gideniyim.

 

Ne yapabilirim ki? Gidip kızın üstüne mi kusacağım!

 

Aslında şimdi düşününce fena fikir de değilmiş. Tamam, cidden saçmaladım ama ben o kızla bırak konuşmayı, yüzüne bile bakamazken nasıl intikam alacağım?

 

Fazla uçma Ali Bey. Kalıbının adamı ol deseler bir şekle bile giremeyecekken senin neyine intikam almak!

 

O kadar basit ve vasat bir karakterim. O kızın benimle daha fazla uğraşmaması için dua etmekten başka bir şey gelmez elimden. Şimdi yazdıklarımı okudum da cidden ben yerin dibini sıyırıyormuşum. Oturup ciddi ciddi kızı aşağılayarak suçlamışım!

 

Allah için kız benim kusacağımı nasıl bilebilirdi ki?

 

Çoğu insanın yaptığı gibi kendi suçumu başkasına atarak rahatlamaya çalışmışım. Zaten insanlar her zaman böyle yapmazlar mı? Kendi vicdanlarını hafifletmek için karşısındaki insanı suçlayarak içten içe "Benim suçum yoktu ki, hepsi onun yüzünden," diyerek vicdanlarını nefretleri ile bastırmaya çalışırlar.

 

Neyse günlük.

 

Ben gideyim de biraz test çözeyim. Malum bu yıl üniversite sınavı var. Fazla alışma sakın bana, sana zorunluluktan yazıyorum. Yoksa rahatlamak için şiir defterime yaz...

 

Lanet olsun! Defterim hâlâ o kızda!

 

O defter bu hayatta değer verdiğim tek şey, günlük! Kıskanma hemen sen de! O defteri istemeliydim! Ya o deftere zarar verirse.

 

Tamam!

 

Yarın o defteri o kızdan alacağım!

 

Tamam!

 

Yarın o defteri bana vermesi için kıza rica edeceğim.

 

Tamam!

 

Yarın o defteri o kızın bana vermesi için dua ederek bekleyeceğim.

 

En olmadı kusa kusa yalvarırım artık...

 

Ali'nin Şiir Defterinden

 

"Gel ve ruhumdan sızarak mürekkebe damlayan acılarıma ayak bas. Belki senin ruhun da kaçıp gelmiştir yanıma?"

 

Oturmuş düşünüyorum yağmurlar eşliğinde,

Şimdi neler değişti benim yüreğimde,

Duramam artık bu şehirde,

Çocuklar gibi göçüp gitsem hayal âlemine.

 

Efkâr kuşatmış kalemi dört taraftan,

Surlar dayanmaz bu yüke.

Sancak inecek, az kaldı göklerden,

Kalem yıkılacak gözler önünde.

 

Minik bir çocuk ağlıyor yağmurun ortasında,

Etrafta top, tüfek sesleri,

Çınlıyor kulağımda!

Çınlıyor kalbimin sesi,

Yıkılıyor duvarlarım yıkılıyor ruhumun içinde!

 

Savaş bittiğinde geriye kalıyor bir harabe,

Çöküyor bir uğursuz harabe bedenime.

Gidenler gitti, uğurlar olsun o bedene,

Geride kalan yaralı da olsa hâlâ yaşamın pençesinde.

 

 

 

Loading...
0%