Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@geceninhanimii

"Sessizlik bize fısıldıyor! Bu tekerleme nerelere gidiyor? Tüm kalplerin kapıları zincire vurulmuş... Fakat benim ruhum acı acı haykırıyor!"

 

🌺🌺

 

Hadi kuşlar, geldi göç vakti,

Bin bir denizi aşarak uzaklaşın şimdi,

Rüzgâr sunarken size özgürlüğünüzü,

Burada bir neslin daha kararıyor kalbi.

 

"Tembel! Kime diyorum kızım, baksana bana," diyerek kolumu dürten Kızıl ile defterimi, daha doğrusu Ali'nin defterini kapatarak sıranın altına koydum.

 

"Efendim Süslü Kızıl'ım," diyerek sevimlilik yapmaya çalışsam da karşımda sinirden saçlarıyla aynı renk surata sahip olan arkadaşım bunu yememişti.

 

"Tembel, sen iyi misin? Bak biliyorsun, bir sıkıntın varsa ve bana söylemiyorsan o defteri alır sana tiftiklerim. Eminim sen o tiftiklemenin ne olduğunu anlamışsındır. Kızım seni tavuğuna sulanan horoz gibi gagalarım! Ne o öyle okulun ilk gününden beri bir sessiz olmalar, elinden defteri düşürmemeler. Gebertirim kız seni. Bir derdin varsa ve bana söylemiyorsan o etini mıncırırım. Sakın ha! Sakın bana okullar açıldı, dengem bozuldu deme. Sen her yıl okulun ilk günleri kudurur, dönemin ortalarına doğru çöker, sonlara yakın da tatil istiyorum diyerek depresyona girersin. Şimdi ya sen derdini söylersin ya da ben senin o gagana sakız yapıştırarak nefessiz bırakırım!"

 

Size Sevgi hakkında bir bilgi daha vereyim mi? Sevgi çok hızlı konuşur. Taramalı tüfek sözünün kanlı canlı kanıtı gibidir. Ama bunu sinirlendiğinde ya da heyecanlandığında falan yapmaz. Bunu dedikodu damarları kabardığında yapar. Merak, dedikodu, fitne, fesat, sinsilik... Benim Kızıl'ımı tanımlayan kelimelerdir.

 

"Yine tuttu sinsilik damarın ha. Tamam, o zaman anlatıyorum. Bak şimdi, şu okul birincisi Ali var ya. Konu onunla alakalı. Kendimce bu yıl uğraşacak bir şey arıyordum ve bom! Karşıma Ali çıktı. Şimdi bir düşün, Kızıl," diyerek Sevgi'ye daha çok yaklaştım ve sesime gizemli bir hava katmaya çalıştım. Sevgi ise gözlerini kocaman açarak, beni pürdikkat dinlemeye başladı.

 

"Bak şimdi Kızıl, çocuk okul birincisi. Bizimle aynı dönemden ama bizim çocuktan haberimiz bile yok. Yahu bu olacak şey mi, Kızıl? Ben bu okulun Tembel'i olsam da aynı zamanda sorunlu öğrencilerinden biriyim. Haylazlık, taşkınlık, disiplinsizlik dendiğinde ilk akla gelen kişiyim. Benim daha önce bu çocuğu görmem gerekmez miydi? Sonuçta müdürün odasından çıkmam ve çocuk okul birincisi. Bizim müdür, Ali'yi sevmeyecek de kimi sevecek? Öyle ya da böyle denk gelmemiz gerekmez miydi? Hadi beni geçtim, ya sen? Sen ki bu okulun baş dedikoducusu, Sinsi Kızıl'ısın. Dedikodu, kavga, fesatlık denince akla gelen tek kişi sensin! Peki, bu çocuğu nasıl gözden kaçırdın Sevgi? Hayır, sonuçta diğer sınıflar çocuktan ders notu ve kopya alıyorlarmış. Çocuğu kuytu köşede sıkıştırarak bilgi sızdırıyorlarmış. Bu büyük bir dedikodu değil mi? Senin nefret ettiğin o salak ama nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığımız yüksek not alan kızlar da Ali'den not alıyor olabilirler. Peki Kızıl, biz dördüncü yılımıza başladığımız bu okulda çocuğu nasıl hiç görmedik? O çocuğu nasıl tanımıyoruz? Bu çocuk nasıl bu kadar sessiz ve görünmez olabiliyor. Böyle kişiler daha çok dikkat çekmez mi?" diyerek sözümü bitirdiğimde karşımdaki Sevgi gözlerini kocaman açmış ve alt dudağını sarkıtmış bir şekilde bana bakıyordu. En sonunda verdiği ilk tepki ise bende ölme isteği yaratmıştı. Bir dakika ya. Ben neden ölüyordum? Aha bu malı öldüreyim, herkes kurtulur. Boşuna oksijen israfı.

 

"Ahey ahey ahey. Ben nasıl o çocuğu daha önce tanımadım? Ben nasıl böyle büyük bir dedikodu malzemesini göremedim? Ah anam babam nerelere gideyim ben! Mahallenin bir numaralı dedikoducusu olan halam bunu duysa beni yeğenlikten reddeder. Bizim sülalenin fitne fesatçısı babaannem görse beni torunluktan ve mirasından men eder. Aney aney aney. Kuzenlerim duysa nasıl dalga geçerler. Ailenin yüz karasıyım resmen," diye dizlerine vurarak yakınan Sevgi yüzünden tüm sınıf bize bakmaya başlamıştı. Hal böyle olunca bana da Sevgi'nin kollarından tutarak sakinleştirmek kalmıştı.

 

"Ya geri zekâlı. Sakin ol ve sus. Tüm sınıf bize bakıyor. Millete dedikodu malzemesi mi vermek istiyorsun?" der demez Kızıl'ım susmuş ve sınıftakilere şaka şaka der gibi el sallayarak bana dönmüştü. Sırada yanıma daha da sokularak fısıldamaya başladı.

 

"Bana bak, Yıldız! Bu çocuk kimdir, necidir, ailesi kimdir, sosyal ağlarında onu takip eden kızlar nasıldır, kaç kardeşi, kuzeni, halası, teyzesi vardır. Kronik bir hastalığı var mı, en yakın arkadaşları kim. Gittiği kreşi geç, TC kimlik numarasına kadar araştırarak o çocuğun kim olduğunu buluyoruz. Ben kimseye Sevgi Yörük ailenin yüz karası dedirtmem! Kaçmaz, kaçamaz benden! O dedikodu buraya gelecek, lan! Ben sosyal ağlarından başlıyorum," diyerek telefonunu çıkaran Sevgi'ye umutsuz bir vaka gibi baktım.

 

Normalde Sevgi'ye bu konudan bahsetmeyecektim ama gördüğünüz gibi Ali hakkında daha fazla bilgi edinmek için bu kıza ihtiyacım vardı. Sınıfa göz gezdirdim. Sıranın altına koyduğum defteri alarak çantama koydum ve ayağa kalktım. Öğlen teneffüsünün bitmesine on beş dakika kaldığını görünce, belki Ali'yi görürüm umuduyla sınıftan çıkarak merdivenlere ilerledim.

 

Neredeyse tüm okulu gezmeme rağmen Ali'yi hiçbir yerde bulamamıştım. Tam sınıfa geri dönmek için merdivenlerden çıkmaya başlamıştım ki aklıma gelen şeyle bir alt kata inen merdivenlere ilerledim. Merdivenlerden indiğimde en son basamakta arkasını dönmüş bir şekilde oturan Ali'yi gördüm. Kulağında kulaklık vardı ve müziğin sözleri bana kadar geliyordu. Yavaş adımlarla merdivenlerden indim ve hemen Ali'nin iki basamak üstündeki merdivene oturdum. O an arka arkaya oturuyorduk ve aramızda sadece iki basamak vardı. Gözlerimi Ali'nin ensesindeki kahverengi bene diktim ve Şanışer'in sesine odaklandım. Kim tahmin ederdi ki bu ineğin rap dinlediğini.

 

Gölge güneşe varmaz genç bu böyledir.

Öyle gülene varmaz yürek yalan mı söyle bir,

Her gün tekrarlanır aynı yalanların söylevi ,

Sonra kalırsın yalnız dersin böyle iyi.*

 

Kimsin sen Ali?

 

Sadece okulun birincisi misin?

 

Ya da hor görülerek dışlanan bir inek mi?

 

Kimsin sen Ali?

 

Daha da eksik misin yoksa daha fazlası mı?

 

Kendimi müziğe ve düşüncelere kaptırmış bir şekilde Ali'nin ensesindeki kahverengi bene bakarken bir anda çocuğun ayağa kalkmasıyla korku içinde oturduğum yerde sıçradım. Hay ben senin ani hareketlerine...

 

Ali ayağa kalkarak telefonunu ve kulaklığını cebine koydu ve arkasını döndü. O kadar dalmıştı ki kafasını kaldırdığında göz göze gelmemiz ve çocuğun korkuyla sıçrayarak geriye doğru düşmesi bir olmuştu. Telaşla ayağa kalktım. Onu düştüğü yerden kaldırmak için hemen yanına gittim ve kolundan tuttum. O ise sanki ben vebalıymışım gibi hemen kolunu elimden çekmiş ve sürünerek benden uzaklaşmıştı. Duvara tutunarak ayağa kalktığında, Ali'nin düştüğü yerde dizlerimin üstünde ona bakakalmıştım.

 

"D-defterim... Lütfen defterimi bana geri getir," diyerek merdivenlere ilerleyen çocuğun arkasından sinirle ayağa kalktım. Neydim ben? Vebalı falan mıydım? Size dokunmamdan bu kadar mı rahatsız oluyordunuz, Ali Bey? Benden bu kadar mı tiksiniyorsunuz?

 

Pekâlâ.

 

Ali'yi sırtından tuttuğum gibi duvara doğru savurdum. Normalde bunu yapacak kadar gücüm yoktu ama hem Ali çok sarsak yürüyordu, hem de ben çok sinirliydim. Bu yüzden onu ensesinden tutup duvara fırlatmak o kadar da zor olmamıştı. Karşımdaki çocuk feleğini şaşırmış bir şekilde bana bakarken, yavaş adımlarla ona yaklaştım. Gerildiğini hissedebiliyordum çünkü çocuğa resmen yapışmıştım.

 

Sağ elimle gömleğini tutarak onu sarsmaya başlamıştım. Damarıma öyle bir basmıştı ki sinirden ne yaptığımın farkında bile değildim. Ali'nin boyu benden uzun olduğu için burnum ancak çenesine kadar geliyordu ve sinirlendiğimden dolayı sıklaşan nefeslerim Ali'nin boynuna çarpıyordu.

 

"N-ne y-yapıyorsun s-sen?"

 

"Bana bak. Kimsin... Kimsin sen! Ha? Söyle bana, Ali. Kimsin sen? Görmüyorsun, değil mi? Seni tanımaya çalıştığımı görmüyorsun. Bana kendini böyle mi tanıtıyorsun, Ali? Sen bencil, önyargılı, insanlara tiksinç bakışlar atan ve kendini bir şey sanan ezikten başka bir şey değil misin Ali? Bence öylesin."

 

"B-buna sen k-karar veremezsin," diyerek bana bakmadan yutkunan çocuğu dikkatlice inceledim. Yüzü kızarmış ve terlemeye başlamıştı. Gözleri sımsıkı kapalı ve bedeni gergindi. Öfke bedenimi terk ederken ellerimi çocuğun yakasından çektim ve iki adım geriye gittim.

 

"Evet. Buna ben karar veremem Ali ama senin bana gösterdiğin tek şey bunlar. Bir söz var bilir misin, "Kendini beğenmiş insanları severim. Sonuçta kimsenin beğenmediği bir şeyi beğenmek marifet ister," diye. Otur ve bu sözü düşün, Ali. Otur ve seni tanımak için uğraşan birine attığın o tiksinç bakışları düşün."

 

Arkama bakmadan merdivenlerden çıkarken kalbimin üzerinde bir ağırlık hissediyordum ve gözlerim nedensizce dolmaya başlamıştı. Aşağılanma duygusu böyle bir şey miydi? İtilip kakıldığını sandığım o çocuk böyle kötü bir kalbe mi sahipti? Gerçi bu kadar düşünmem saçmaydı. Sonuçta ona bu kadar anlam yükleyen bendim.

 

Kafamda kurduğum insan gibi davranmadığı için ona kızmaya hakkım yoktu. Ali benim istediğim gibi davranmak zorunda değildi, kimse değildi. Biz insanların çoğu zaman yaptığı büyük hatalardan biri de bu olmamış mıydı zaten? Karşımızdaki insan istediğimiz tepkileri vermediği için onun hakkında kötü düşünüyorduk. Oysa kimse bizi memnun etmek zorunda değildi...

 

🌺🌺

 

Gece'nin Günlüğü

Üçüncü Gün

 

Merhaba Ali. Bu seni tanımaya karar verdiğim üçüncü gün. Ve sen beni daha üçüncü günden pişman ettin, Ali. Sanırım bu defter sana asla ulaşmayacak. Bu defter tozlu raflarda kaybolmaya, bir gün elime geçtiğinde ise gereksiz kabul edilip, kışın sobada yanmaya mahkûm olacak.

 

Ve sen Ali Levent. Bana bir kez daha insanların ne kadar ikiyüzlü, vasat ve karaktersiz olabileceklerini gösterdin.

 

Sen başına gelen her şeyi hak ediyorsun, Ali Levent. Sen vasat bir insan olmayı hak ediyorsun. Bu haldeyken böyle kötü bir kalbin varsa, çevresi geniş bir insan olsan ne yapardın acaba?

 

Umarım buna asla tanık olmam!

 

BUGÜNÜN ANALİZLERİ:

 

* Düşüncesiz pisliğin teki.

 

* İnsanlara aşağılayıcı bakışlar atmakta bir numara.

 

* Pis dulcuk!

 

ALİ İÇİN BUGÜN DÜŞÜNDÜĞÜM CÜMLE: "Çabalamadı diyemezsin."

 

Tamam, sinirimi kustuğuma göre gerçeklere gelebiliriz. Yukarıda yazdıklarımın hiçbirini sana söylemeye hakkım olmadığını bilsem de bu beni cidden rahatlattı. Ne olduğunu, neler yaşadığını bilemem Ali. Bana göre şu dünyada kötüler ikiye ayrılır; kötülükten zevk alan insanlar ve kötü olmaya zorlanan insanlar.

 

Şimdi sakin kafayla düşününce görüyorum ki sen böyle davranmaya zorlanan taraf olmuşsun. Çünkü biliyorum ki kötülükten zevk alan biri olsan şu anki halin gibi olmazdın. Sen insanlardan nasıl muamele gördüysen başka insanlara da öyle davranmaya başlamışsın. Böyle davranmakta haklısın da. Ben de olsam senin gibi davranırdım.

 

Onu bunu geç de bugün nasıl yapıştırdım seni duvara ama. Aklıma geldikçe gülmeden edemiyorum. Ayol okulun kötü kızı olacakmışım da son anda tembeli olmuşum. Kavşaktan dönmek diye buna denir. İyi ki öyle davranmışım sana. Eğer tahminimde yanılmıyorsam bu gece vicdanın ile uzun uzun sohbet edeceksin.

 

Eh, sana kolay gelsin, Çalışkan Çocuk...

 

 

🌺🌺

Ali'nin Günlüğü

 

Merhaba dostum, evet yine ben geldim. Ama sanırım bu işi sevdim. İnsanların neden günlük tuttuğunu şu an daha iyi anlayabiliyorum. Kimseye anlatamadıkları şeyleri yazıyorlar.

 

Günlük tutmak, şiir yazmaya benzemiyormuş. İnsan şiir yazarken bile içten içe kaçıyormuş. Tüm acılarını şiirlerinin altındaki anlamlara saklayarak bir nevi kendini gizliyormuş. Oysa günlük tutmak öyle mi? Korkmadan, çekinmeden aklındaki her şeyi yazabiliyorsun.

 

Yani düşünsene günlük.

 

Hayatında çok heyecanlı bir an yaşadın ama bunu kimseye anlatamıyorsun. İçine atsan çatlayacak gibi hissediyorsun. Daha sonra yazmaya karar veriyorsun. Yazıyorsun... Benim gibi.

 

Daha önce tüm acılarımı, yalnızlığımı ve vasatlığımı şiirlerime gizledim. Söyleyemediğim her cümlemi kafiyelere döktüm. Ama şimdi... Şu an anlatacaklarım şiirlere yetmez günlük.

 

Küçüklüğümden beri çok çalıştım. Çok kitap okudum ama en çok insanları izledim, onları analiz ettim. Çok şey gördüm, duydum ama sadece sustum. Bu hayatta hiçbir insan beni şaşırtamaz diyordum. Ta ki bugün o kızın dediklerini duyana kadar.

 

İlk defa kendimi sorguladım ve şunu fark ettim. Ben her zaman başkalarını izledim, eleştirdim ve nasıl bir insan olduklarına karar verdim. Ama hiçbir zaman durup da kendimi sorgulamadım. Bana yapılan her harekette karşımdaki insana küçümser gibi baktım. Oysa gerçekten acınası olan benmişim. Kendimi o kadar yüksekte görmüşüm ki çevremdeki herkese karşı kin besleyerek onları bir böcekten farksız görmüşüm.

 

Oysa asıl böceğin ben olduğumu bilmeden...

 

İnsanların beni kullanmalarına izin verdim, günlük. Asıl suçlu onlar değil bendim.

 

Yıldız Gece Korkut, bunu bana çok güzel bir şekilde gösterdi. Ve... Kız gerçekten çok güzel kokuyordu, papatya gibi. Bugün ilk defa Gece'yi ciddi bir şekilde inceledim. Bana bir pislik olduğumu söyledikten sonra direkt tuvalete gitti. Onun çıkmasını beklerken kuytu bir köşe buldum ve oraya gizlendim.

 

Pek bir ahım şahım güzelliği yoktu ama papatya kokuyordu. Üstelik gülünce güzelleşen bir kızdı. Yani, güzel gülen bir kız.

 

Yahu ben ne saçmalıyorum!

 

Bu konuya neden girdik şimdi, dediğini duyar gibiyim günlük ama unutma, ben de bir erkeğim. Bir kızın bana o kadar yakın olması elbette ki beni de biraz etkiledi.

 

Tamam, kes sesini!

 

Uyumaya gidiyorum ben.

 

*

 

 

 

Loading...
0%