Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@geceninhanimii

"Bir iskeletin içine hapsolmuş ruhlara sahibiz. Elimizdeki sapana âşık olup, tek bir kuş vurmaya kıyamayan çocuklarız. Yaşamayı öğrenememiş insanlarız. Yaşamak benim neyime diyerek ölümü dost edinen insanlarız..."

 

🌼🌼

 

"Anne ne olur bırak, gitmeyeceğim okula. Anne bari biraz daha uyuyayım. Anne!" diyerek ağlamaya devam ederken, çok sevgili biricik anneciğim hiç acıma belirtisi göstermeden beni yere atmıştı. Evet, sinirden ağlıyordum. Moralim o kadar bozulmuştu ki üzerine uykusuzluk da eklenince yerde yorganıma sarılarak ağlamaya başlamıştım. Annem ise caniliğine son gaz devam ederek, beni ayağının ucuyla dürtüyordu.

 

"Kalk, hazırlan. Okula giderken devam edersin ağlamaya."

 

"Vicdansız mısın kadın? Biricik evladın can çekiş-"

 

"Kız kalk dedim sana!"

 

Annem öyle bir bağırmıştı ki korkuyla ağlamayı keserek ayağa kalktım. Kadının tahammül sınırı bu kadardı. Daha fazla zorlamaya gerek yoktu ki sabah sabah dayak yemeyelim.

 

"Tamam anne ya. Kalktım işte, neden kızdın ki şimdi?" diye mırıldanarak banyoya doğru yol aldım. Biraz daha zorlarsam cidden dövecekti.

 

🌼🌼

 

"Şiir de lazımsa. Bahr-i hazerler el sallar şairi Nazım'sa."

 

"Kız sus artık rezil köpek," diyerek kafama vuran Kızıl'ı umursamadan sınıfa daldım ve sırama oturdum.

 

"Günaydın Yıldız, bugün ne yapacağız?" diyerek bana bakan Azize'ye göz kırptım.

 

"Sana harem kuralım yavrum," dediğimde yanındaki Leyla gülme krizine girmişti.

 

"Kanka bu, WhatsApp grubundaki tüm kızlarla harem kurdu zaten."

 

"Vay hainler. Bizsiz grup mu kurdunuz?" diyerek yanımıza yaklaşan Nisa Nur ile kafamı sıraya koyarak gözlerimi kapatmıştım. Süslü Kızıl'ım da gelip muhabbete dahil olduğunda sabah sabah gıybet ederek günaha teşvik etme seansı başlamış olmuştu.

 

"Kızlar, ben bir dedikodu gördüm duydum haberiniz ola!" diyerek ortaya dalan Dilan ile ben de merakla kafamı kaldırdım.

 

"Ben de duydum onu. Diyorlar ki bizim Yıldız'ımız A sınıfından biri ile uğraşıyormuş," diyerek sözü devralan Evin'e ağzım açık bakakalmıştım.

 

"Anlamadım ne duyduk dediniz?"

 

"Ayol nesini anlamadın. Yıldız, Ali'ye bir oyun planlıyor diyorlar. Doğru mu bu kankisi?" diyerek aynı anda konuşup, bana merakla bakan Bilge ve Elif'in kafalarını birbirine tokuşturmamak için kendimi zor tutmuştum. Neden? Çünkü seviyordum bu malları. Gerçi sınıfımdaki tüm malları seviyordum. Hepsinde ayrı bir tatlılık vardı.

 

"Var bir planım ama kötü değil. Sonucunda ne olacak ben de bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz," diyerek son noktayı koyduğumda hoca sınıfa girmiş ve beni bu dedikoducuların elinden kurtarmıştı.

 

🌼🌼

 

Uyuyamıyordum. Ben, tembellerin anası Yıldız Gece Korkut, üçüncü derse girmemize rağmen hâlâ uyuyamıyordum. Kızların dedikleri kafamda dönüp duruyordu. Gerçekten böyle düşünenler var mıydı? Olduğu kesindi ama kaç kişilerdi? Amacım Ali'ye oyun oynamak değildi ki. Şimdi bu dedikodular Ali'nin kulağına giderse dün söylediklerim yüzünden beş çocukla ortada kalmış kadınlar gibi kalırdım ortada. Bu dedikodular çoğalırsa kötü olan ben mi olacaktım? Cidden sinirim bozulmuştu. Zaten Mihrace'nin önerdiği Kore dizisinin sonu da kötü bitti. İki dizi üst üste kötü bitti. Onun şokunu atlatamadan bir de bu olay çıkmıştı başıma. Darbe üstüne darbe alıyordu minnoş kalbim. Ne tarafa yıkılacağımı bilemedim.

 

İnsanlar ne kadar acayip varlıklardı. Kimin iyi, kimin kötü olacağını hiçbir zaman bilemiyorduk. İnsanları sadece bize göstermek istedikleri kadar tanıyabiliyorduk. Hangi insan, ben bu kişiyi dibine kadar tanıyorum diyebilirdi ki? Bence böyle bir cümle kuran insan salağın önde gideni olmaya birinci elden adaydı. Çünkü bizler öyle varlıklardık ki o anki duygularımıza kapılarak kendimizden çok sevdiğimizi düşündüğümüz insanları bile bir kalemde paramparça edebiliyorduk.

 

Kafamı sıraya koymuş bir şekilde bunları düşünürken, aşağı sarkıttığım kollarım uyuşunca kaldırarak kafamın altına yastık niyetine koydum fakat bu sefer de yanağım acımıştı. Sinirle yanımda duran çantamı alarak sıranın üstüne koydum ve kafamı çantama koyarken kollarımı çantama sardım. Bir süre sonra kollarım tekrar uyuşunca bu sefer ellerimi sıramın altına koydum fakat elime gelen cisimle birden kafamı sıradan kaldırdım. Merakla sıranın altını yokladığımda elime gelen şeyi tutarak çektim. Elimdeki papatyaya bakarken kaşlarımı çattım.

 

Kim koymuştu bunu oraya?

 

Papatyayı sıranın üstüne koyarak elimi sıranın altında gezdirdiğimde bu sefer de bir kâğıt bulmuştum. Dörde katlanmış kâğıdı merakla açarken, çaktırmadan da Sevgi'yi süzüyordum. Benimle ilgilenmediğinden emin olunca gözlerimi kâğıda diktim ve güzel bir el yazısıyla karşılaştım. Kim yazmışsa kâğıdı ona yediresim gelmişti. Benim yazım çivi yazısını sollar, eski şekillerden oluşan Mısır yazısına da hareket çekerek iğrençlik yarışında kolayca birinci olabilirdi.

 

Ne çok saçmaladım ben öyle...

 

Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimi bir kenara attım ve kâğıtta yazanları okumaya başladım.

 

🌼

 

Saklamışlar bir papatyanın ömrünü,

 

Seviyor-sevmiyor kelimelerine.

 

Almışlar güzelliğini elinden,

 

Koymuşlar bir inci tanesine...

 

Ey Gece gibi her gün ayrı güzel gelen kız!

 

Hadi bu sefer papatyayı sen al.

 

Ama bitirme ömrünü

 

Seviyor-sevmiyor gereksizliğiyle.

 

Sen başla koparmaya, arkandan ben sayarım.

 

Affet, affet, affet diye...

 

Özür dilerim

 

-A.L

 

🌼🌼

 

Okuduğum satırlarla gözlerim büyümüş, kalp atışlarım ise hızlanmıştı. Üstelik heyecandan mı ne bilinmez, nefesim de düzensizleşmişti.

 

"Kim be bu!" diyerek dersin ortasında bir anda bağırmamla tüm kafalar bana dönmüştü.

 

"Yıldız! Ne oluyor kızım? Kim, kim?"

 

"Şey hocam... Ben de onu soruyorum ya, kim bu?"

 

"Kim, kim kızım?"

 

"Ay hocam, kim olduğunu bilsem neden size sorayım?"

 

"Belli senin yine devrelerin yanmış ama dersi kaynatmana izin vermeyeceğim! Sizler de dönün önünüze, şu soruyu defterlerinize yazarak cevaplayın. Tek tek kontrol edeceğim."

 

"Hocam gören de birinci sınıfız sanacak."

 

"Yıldız, ilk senin defterine bakacağım!"

 

"Çok kıymetli hocam tabii ki istediğinizi yaparım, başım gözüm üstüne fakat ufak birkaç problemim var."

 

"Neymiş o problem küçük hanım?"

 

"İlk olarak benim defterim de, kalemim de yok hocam."

 

"Kızım sen öğrenci değil misin? Okula ne yapmaya geliyorsun sen!" diyerek sinirle söylenen Ömer Hoca çantasından bir A4 kâğıdı ve kalem çıkararak önüme koydu.

 

"Oldu mu?"

 

"Allah razı olsun hocam fakat ufacık bir sorunum daha var."

 

"Yine ne oldu!"

 

"Ben hangi derste olduğumuzu da bilmiyorum." Tüm sınıf gülmeye başladığında Ömer Hoca sinirden elini saçlarına götürerek resmen yolmaya başlamıştı.

 

"Tamam, sakinim. Yıldız'cığım, sen uyumaya devam et kızım. Sana bir şey söylemedim farz et," diyerek kızarmış bir vaziyette masasına oturan adama acıyarak baktım.

 

"Sen yine ne saçmaladın öyle?"

 

"Kanka biri resmen bana pusu kurmuş."

 

Sevgi bana 'Ne diyorsun sen değişik?' bakışları atarken elimdeki kâğıdı ona uzattım.

 

"Hay benim salak arkadaşım Ali koymuş bunu."

 

"Hangi Ali?"

 

"Ebem olan Ali, geri zekâlı. Ali Levent!"

 

Sevgi'nin elinden kâğıdı hızla alarak yazan şiiri tekrar okudum. Ben nasıl anlayamadım bunu! Kesinlikle formdan düşmüştüm. Aman canım, ama bu da Ali'den bekleyebileceğim bir şey değildi ki. Hem de hiç değildi. Hiç, hiç değildi. Bu çocuk bu cesareti nereden bulmuştu? Üstelik bu çok ama çok romantikti. Ali'ye olan tüm sinirimin yavaş yavaş yok olduğunu hissediyordum. Onun yerine kalbime akan sıcaklık, gidip çocuğun yanaklarını sıkmamı istiyordu.

 

Zilin çalmasıyla Sevgi'nin seslenmelerini umursamadan elimdeki notu çantama koydum. Sıranın üzerindeki papatyayı alarak sınıftan çıktım. Çıktığım gibi de merdivenlerden inen Ali'yi gözüme kestirmiştim. Arkasından yavaş adımlarla onu takip ederken yine kullanılmayan kata indiğini fark ettim. Beni hâlâ görmemişti. En alt kata inerek her zamanki merdivene oturduğunda ben de yavaşça yanına oturdum. Benim oturmam ile korkuyla yerinden sıçramış ve bana bakakalmıştı. Bana baktığını hissetsem de ona bakmadan elimdeki papatyanın bir yaprağını kopardım. Yere atmadan elimde tutarken diğer yaprağı koparmadan bekliyordum. Yaklaşık iki dakikanın sonunda sessizliği bölen Ali'nin fısıltısı oldu.

 

"Affet"

 

Yüzüme yayılan tebessümle elimdeki yaprağı yere attım ve bir yaprak daha kopardım.

 

"Affet."

 

Bir yaprak daha...

 

"Affet."

 

Bu döngü böyle devam ederken elimde tek bir yaprağı kalmış papatyaya baktım. Aynı şekilde Ali de gözlerini o yaprağa dikmiş, koparmamı bekliyordu. Elimi yaprağa doğru götürdüm ve yavaşça kopardım. Bu sefer Ali ile birlikte ben de fısıldamıştım.

 

"Affet..."

 

"Affettim..."

 

Yerdeki papatya yapraklarına bakarak ayağa kalktım ve Ali'ye bakmadan merdivenlerden çıkmaya başladım.

 

"Sanırım seni biraz hafife almışım Ali. Baksana, bana affetmekten başka seçenek bile sunmayacak kadar dişli bir rakipmişsin. O zaman oyunumuz başlasın. Hayatıma seni dahil etmeye kararlıyım, Çalışkan Çocuk."

 

🌼

Gece'nin Günlüğü

 

Merhaba Ali. Artık buraya tarih atmayacağım çünkü her defasında "Acaba hangi günde kalmıştım?" diye bakmaktan bıktım. O yüzden sadece yazacağım.

 

Bugün beni gerçekten çok şaşırttın. Açıkçası kafam çok karışık. Senden böyle bir şeyi asla beklemezdim.

 

Anlayamıyorum, Ali. Ne kadar çabalasam da seni anlayamıyorum. Tam, işte bu diyorum. Böyle düşünüyormuş, diyorum ama sonra öyle bir hareket ediyorsun, öyle bir şey söylüyorsun ki öyle olamaz diyorum.

 

Farklısın Ali.

 

Sadece bir öğrenci ya da karakter olarak değil. Düşünce bakımından çok farklısın. Anlayamıyorum. Ne kadar düşünürsem düşüneyim anlayamıyorum.

 

Bence sen bile kendini anlayamıyorsun, Ali. İçinde çatışmalar olmalı. Senin hayatına girerek sende nasıl depremler yarattığımı henüz bilmiyor ve anlayamıyorum Ali, ama pes etmeyeceğim.

 

Belki de bu hayatta imzamı bırakabileceğim tek insansın. Yalnız olmanı istemiyorum, Ali.

 

Çünkü kimse bunu hak etmez. Kimse yalnız olmayı tüm kalbiyle dileyemez. Tek bir kişi dışında... Sadece kendinden vazgeçmiş insanlar gerçekten yalnızlığı diler. Senin kendinden vazgeçmeni istemiyorum ve bunun için de çabalayacağım.

 

* Karmaşık

 

* Anlaşılmaz

 

* Romantik

 

Ben senin umursamaz tarafına denk geldiğimde çok incindim.

 

(Ve Gece, elinde yapraksız kalmış papatya sapını defterin arasına koyarak bir günü daha bitirmiş oldu.)

 

 

🌼🌼

Ali'nin Günlüğü

 

Yine ben geldim. Sayfalarını kirletmek bu aralar bana büyük haz vermeye başladı, günlük. Bazen kendime ben bile inanamıyorum biliyor musun? Yani neyi neden yaptığımı algılayamıyorum. Sadece yapıyorum. Sanki yaparken beynim yokmuş gibi amaçsızca hareket ediyordum.

 

Yani sen nasıl gidip o kızın sırasına papatya ile şiir koyarsın! Hadi onu da geçtim, kız yanına geldiğinde nasıl affet dersin. Daha iki gün önce kızdan kurtulmak isterken, bugün gidip resmen kızdan özür diledim.

 

Ne yapıyorum ben?

 

Aslında bir tarafım gerçekten korkuyor, günlük. Ben bu yaşıma kadar kimseye ihtiyaç duymadan büyüdüm. Şimdi ise... Sanırım birinin benim hayatıma girmesinden korkuyorum. Yüzüme zorla kazıdığım maskeyi sökerek koparmasından korkuyorum. Ne? Ben takamaz mıyım o maskelerden? Yapma ama günlük. Bu hayatta herkes bir maske takar. Kimileri mutluluk maskesi, kimileri sevgi maskesi, kimileri başka birini taklit etmek için onun gibi davranır. Benim maskem ise umursamazlık üzerine.

 

İçim yansa da bir şey yokmuş gibi davranmak... İşte hayatımın özeti bu cümle. Küçük yaşta fark etmiştim bunu. Sen ne kadar umursarsan, insanlar seninle o kadar çok uğraşır. Sen ne kadar umursamazsan insanlar senden sıkılarak seni görmezden gelirler. Ben de ne olursa olsun umursamaz davranmayı seçtim. İnan günlük hayat böyle daha katlanılır. Hayatımın merkezine birini oturtmak istemiyorum çünkü bunun can yakacağını düşünüyorum.

 

Hep canım dediğimiz insanlar yakmıyor mu canımızı zaten?

 

Peki, ben neden salak gibi canımın yanacağını bildiğim halde buna izin vereyim ki? Annemleri de anlamıyorum. Annem bugün gelmiş, bana yine bir sürü kız resmi göstermişti. Sanırım asosyalliğin dibine vurmuş oğulları onları korkutuyordu. Hayır! Gibisi az kalıyor, kesinlikle öyleydi. Annemle babamı gizlice dinlerken denk geldiğim konuşmaları tamamen bu yöndeydi. Ne var? Siz hiç mi dinlemediniz o yatak odasının kapısını!

 

Annem endişeli bir şekilde babama yakınıyordu. Hiç arkadaşım olmadığı için, dersten başka bir şey düşünmediğim için, gerçek hayat hakkında bir fikre sahip olamayacakmışım. İleride işe girdiğimde diğer fırsatçı insanlar beni kuduz köpek gibi ısıracaklarmış. Cidden bu cümleyi kurmuştu. İnsanlarla iletişime giremediğim için depresyona girerek intihar bile edebilirmişim. Bileklerimi kesebilirmişim mesela. Ya da tavandan ip sarkıtabilirmişim. Bana göre yapabileceğim tek intihar bonibon şekeriyle olanlardı ama neyse... Annemin tüm bunlara karşı bulduğu çözüm ise en komik olanıydı. Neymiş bir sevgilim olursa açılıp saçılırmışım, arkadaşlarım olurmuş. Tövbe ya Rabbim. Bu kadının aklı nelere çalışıyor böyle.

 

Günlük. Neden ben hayatımdan memnun iken diğer insanlar değil? Daha doğrusu onlara ne benim hayatımdan? Ben kendi kendime yeten bir deliyim belki? Yine de bundan memnun ve mutluyken neden benim hayatıma dahil olmaya çalışıyorlar ki? Neden insanlar her zaman karşılarındaki insanın onları memnun edecek şeyler yapmasını istiyorlar ki? Neden bunun hiçbir zaman olmayacağını kabullenemiyorlar? Neden buna hakları olmadığını anlayamıyorlardı?

 

O küçük Tembel de bunu yapmaya çalışıyordu. En çok korktuğum da buydu ya. Gece, benim hayatıma giremeyecek kadar sıcakkanlı, hareketli, manyak ve uçuk kaçık bir kızdı. Benim gibi düzenli ya da kurallara uyan biri değildi.

 

Bugün öğleden sonra bahçede voleybol oynarken gördüm onu. Kız topa öyle bir hırsla vuruyordu ki sanki 'Siz nerenin amele sümüğüsünüz de beni yeneceksiniz?' der gibiydi. Bu bile ondan korkmama yetmişti. Kızı sinir etsem beni bile dövecek gibiydi.

 

İlginç.

 

İlginç ama sempatik...

 

Sempatik ama sevimli...

 

Sevimli ama tehlikeli...

 

Yıldız Gece Korkut, dört gün önce hayatıma girmiş ve hayatımın merkezine oturarak tüm korkularımın kaynağı olmuştu.

 

Hissediyorum, günlük. Bu minik ama tehlikeli kızın hayatımı karman çorman edeceğini hissediyorum. Beni bitireceğini, iliklerime kadar tüketeceğini hissediyorum.

 

Ne diyebilirim ki. Allah yardımcım olsun günlük.

 

(Ve çocuk yerden topladığı papatya yapraklarına anlamsızca bakarak defterin arasına koymuş ve bir günü daha bitirmiş oldu.)

 

Ali'nin Şiir Defterinden

 

Kalk gidelim kardeş!

 

Burada yer yokmuş bize

 

Kalpler taş olmuş bunlarda

 

Önlerinde uzanan duvarlar eşliğinde

 

Kalk gidelim kardeş!

 

Bizi sevecek yokmuş burada

 

Herkes eline almış bir kumanda

 

Kimi yönetsem diye dolanıyor etrafta

 

Kalk gidelim kalbim!

 

Öldürecekler bizi burada

 

Kalk gidelim yalnızlığım!

 

Yok edecekler seni insan kalabalığında

 

***

İnstagram:Geceninhanimii

 

 

Loading...
0%