Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@geceninhanimii

 

"Gökyüzü gibi olsak keşke. Geleceğimiz zamanı da, gideceğimiz zamanı da bilsek. Çünkü mavi en çok güneşe, siyah en çok yıldızlara yakışır."

 

*

 

"Allah bu müdürün cezasını versin! İnşallah kabız olur da sıçamaz! Hatta dur lan, inşallah ishal olur da tuvalete yetişemeyerek altına yapar! Sonra oturduğu müdür koltuğundan kayar da kafasını masanın köşesine çarpar! Olmadı karısını aldatırken yakalanır da hem karısı hem de gizli aşığı bir olup deşer bu gereksiz müdürü!"

 

"Yıldız! Sus artık. Adama 10 dakikadır etmediğin beddua kalmadı. Bir sus da motorun soğusun. Ayrıca müdür karısını mı aldatıyormuş?" diyerek merakla bana bakan Sevgi'nin kafasına vurarak, yarım saattir dikildiğim yere en sonunda bağdaş kurarak oturdum. Bu beton neden bu kadar soğuk ya?

 

"Yahu perşembe günü sabahın köründe bizi sıraya dizmek nedir! Ne töreni bu, ne bilgilendirmesi! İstemiyorum kardeşim ben bilgilendirme falan. Cahil kalmak istiyorum ben. Cahil bırakın lan beni!" diyerek bağırdığımda arkamdan kafama yediğim darbeyle önüme eğildim.

 

"Çok konuşma, lan. Ne güzel matematik dersi kaynıyor işte," diyerek yanıma çöken Ferhat'a anlamsızca baktım. Ders matematik miydi?

 

"Şunu bana söylesene, mal! Hocam bilgilendirin beni! Cahil kalmak istemiyorum. İki saat boyunca hiç susmadan bilgilendirin beni! Ama arada tuvalet molası verelim, lütfen."

 

"Lan bir sus. Kulağımın dibinde çığırıp durma!"

 

"Harbiden ilk ders matematik mi?"

 

"He ya."

 

"Vay öğrenci düşmanları! Vay halden anlamaz nankör yaratıklar! Para veriyoruz lan biz size, para! Kendi paramızla rezil oluyoruz resmen. Ne demek perşembe günü ilk derse matematik koymak, lan!"

 

"Dur dur. Öncelikle kimse sana özel okula gel demedi..."

 

"Ferhat yemin ediyorum şimdi sana bir tane geçireceğim. O zaman dünya kaç bucak diye konuşuruz artık!" diyerek sinirle saçlarımı karıştırdım. Sanki ben isteyerek gelmiştim bu okula. Puanımın yettiği tek lise, semtin en kötü okuluydu. Okul it kopuk dolu olduğu için pek tercih edilmezdi. Hal böyle olunca annem, "Seni o okula göndermem, serseri olur çıkarsın," diyerek son noktayı koymuş ve beni bu okula yazdırmıştı.

 

"Sakin ol be Tembelim. Ayrıca asıl bomba ilk dersin matematik olması değil. İlk iki ders matematik, ondan sonraki iki ders edebiyat, öğleden sonra da coğrafya var." Ferhat'ın yüzüme çarptığı gerçeklerle ağzım beş karış açık, şokla suratına bakakalmıştım.

 

"Çocuklar! Yerde ne yapıyorsunuz siz?"

 

"Kuluçkaya yattık, birazdan yumurtlayacağız hocam." Verdiğim cevapla matematik hocamız kızarırken, benim dediklerimi duyan öğrenciler kahkaha atmaya başlamışlardı.

 

"Sen yumurta görsen top sanır, kaleden kaleye maç yaparsın be!"

 

"Haklısınız hocam. Var bende o potansiyel."

 

"Çok konuşmayın da ayağa kalkın. Müdür Bey geliyor." Oflayarak ayağa kalktım ve kilosundan dolayı penguen yürüyüşü yaparak gelen adama nefret dolu bakışlarımı attım. Kim bilir sabah sabah yine ne yumurtlayacaktı? Para isteyemez, onu daha geçen gün istemişti. Acaba gelecekte azcık çalışsam da müdür mü olsam? Adam bizi kaz yolar gibi yoluyor! Yok şuna para lazım, yok buna lazım. Devlet de sanıyor ki kitaplar ondan ya, biz beleşe okuyoruz.

 

"Çocuklar lafı fazla uzatmayacağım."

 

"Aha ayvayı yedik kızlar. Fazla uzatmayacaksa kesin bizi sinir edecek bir şey söyleyerek dinlemeden kaçacaktır." Ferhat'ın tahminiyle sıkıntı içinde ofladım. Haklıydı çocuk.

 

"Bugün burada bulunmamızın nedeni milli eğitimden gelen dilekçedir. Biliyorsunuz ki okulumuzda sınıflar seviyelere göre ayrılmıştır. Bu bazı veliler ve kurumlar tarafından ayrımcılık olarak algılanmış. Bu yüzden, bu günden itibaren sınıflar karma olacak. Bilgisayarlar otomatik olarak tüm isimleri kurayla belirledi. Girişteki panoya herkesin yeni sınıfı asılmıştır. Hepimize hayırlı olsun, iyi dersler," diyerek okul bahçesini paytak adımlarıyla terk eden müdürün arkasından bahçeyi acayip bir uğultu kaplamıştı.

 

"Ne demek sınıflar değişti, lan!" diyerek beni dürten Ferhat'a baktım ve olayı idrak etmeye çalıştım.

 

"Ne demek sınıflar değişti, lan!" diyerek bağırdığımda Ferhat da aynı şekilde bana bağırdı.

 

"Salak! Onu az önce sordum zaten."

 

"Neden bağırıyoruz?" diyerek bağıran Çakma Kızıl'a dümdüz baktım.

 

"Harbi neden bağırıyoruz biz?" diyen Ferhat'a döndüm ve cevap verdim.

 

"Sınıflar değişiyormuş," dediğim anda Sevgi çığlık atmıştı.

 

"Ne demek sınıflar değişiyor, lan!"

 

"Sevgi? Sence de olaylara biraz geç tepki vermiyor musun, tatlım?"

 

"Ay öyle yapıyorum değil mi Ferhat."

 

"Olsun Kızılım. Geç olsun da güç olmasın, demişler."

 

"Lan bir susun! Olayın ciddiyetinin farkında mısınız siz? Ya ayrı sınıflara düştüysek!" Cümlemi bitirir bitirmez küfür ederek binaya doğru koşan Ferhat'ın ardından gördüğüm ilk banka çöktüm. Sevgi de yanıma oturduğunda öksüz çocuklar gibi dudak büzerek Ferhat'ı beklemeye başladık. Yaklaşık iki dakika sonra Ferhat nefes nefese yanımıza gelmiş ve ortamıza oturmuştu.

 

"İyi haber! Hâlâ aynı sınıftayız. Gelirken müdürü gördüm. Sırf Yıldız'ın çenesini çekmemek için özellikle bizi aynı sınıfa koymuş. Size bir iyi, bir de kötü haberim var. Daha doğrusu Tembel'e.

 

''Önce hangisini istersin, tatlım?"

 

"Art arda gönder gelsin, kardeş."

 

"Nergis ve Orçun da bizim sınıfta. Bu kötü haberdi. İyi haberse senin bu aralar kafayı taktığın çocuk var ya, Ali Levent. O da bizim sınıfta." Ferhat'ın tek nefeste söylediklerini idrak edememiştim. Durun tek tek analiz yapmamız lazım.

 

Nergis Yaman: Kızla resmen haylazlık konusunda yarışıyorduk. Bu yüzden bir nevi rakibiz. Bir ipte iki cambaz oynamazken, biz aynı sınıfa düştük ha? Bu yıl okuldan atılmazsam iyi.

Orçun Güven: Çocuk bana âşık. Gerçi ona âşık denemez. Tek kızla idare edemeyen ortalık malı desek daha iyi. Yani beni istiyor ama diğer kızları da istiyor.

 

Başka ne demişti bu ayı? Ali Levent bizim sınıfta. Ha tamam canım. Onu tanıyorsunuz zat...

 

Bir dakika! Geri sarın filmi!

 

ŞİMDİ BEN ALİ LEVENT İLE AYNI SINIFTA MI OLACAĞIM?

 

BEN

 

ALİ LEVENT İLE

 

AYNI SINIFTA OLACAĞIM!

 

"Kayış koptu yine bunda."

 

"Ben sana dedim, Ferhat. İnsan alıştıra alıştıra söyler."

 

"Bana ne kızıyorsun kızım? Kendisi istedi." Ferhat ve Sevgi'yi umursamadan ayağa kalktım. "Ohh yandan yandan," diyerek göbek atmaya başladım.

 

"Oh yandan... Bir de bu taraftan... Ali'yle aynı sınıftayım... Yetmiş, sensen, doksan, yüz. Dere tepe düz, ördek suda yüz..."

 

"Ben o çocuğun yerinde olsam okulu bırakırdım. Tipe bak, kesin çocuğa yapacağı eziyetleri düşünerek göbek atıyordur," diyerek onaylamazca kafasını iki yana sallayan Ayı ile kahkaha attım.

 

Düştün elime Ali Levent.

 

"Evet gençler! Bugün bizim için bir devrimdir!" diyerek sözlerime başladığım anda Sevgi ve Ferhat arkalarını dönerek okul binasına doğru ilerlemeye başlamışlardı.

 

"Lan, beni dinlesenize hayvanlar!" diyerek bağırdığımda bile beni takmayarak ilerlemeye devam etmişlerdi. Mal gibi hâlâ bankın üstünde dikildiğimi idrak ettiğimde ise hemen yere inerek arkalarından koşmaya başlamıştım. Bakın arkadaşlar, size bir tavsiye vereyim; asla bunlar gibi nankör arkadaşlar edinmeyin. Görüyorsunuz, değil mi? İki dakika durup, beni dinlemeye tenezzül bile etmemişlerdi.

 

Beni lan, beni! Yıldız Gece Korkut'u!

 

Hayır, yani belki bir planım var. Sonuçta yeni bir sınıfa gireceğiz. Tanımadığımız insanlar, bilmediğimiz bir ortam. Havamızı basmamız lazım ama değil mi? Bir de şu ikiz dingillere bakın. Ferhat atmış kolunu şu kızıl malın omzuna. Oh, yaylana yaylana yürüyorlar. Yıldız kim ki? Arkada kalsa ne olur ki? Nankör, satıcı pislikler!

 

Biraz daha hızlanarak onlara yetiştim ve yanlarından ilerlemeye başladım. Okul binasına girdiğimizde onları takip etmeye devam ettim. Sonuçta sınıfı bilmiyordum. Yoksa bana ne bu mallardan. Önden önden trip atarak gitmek varken yanlarındaki üçüncü şahıs olarak neden yürüyeyim, değil mi?

 

"Ya Ferhat. Yapmasana." Bak, bak, bak. Bir de cilveleşiyorlar. Sevgili olun da ben de sizden kurtulayım. Ama nerede o günler? İlla hem kendinize, hem de bana eziyet edeceksiniz.

 

"Ve işte yeni sınıfımız!" diyerek 12-B sınıfının önünde duran Ferhat'ı elimin tersiyle iterek, kafam dik bir şekilde sınıfa girdim. Kapının önünde durdum ve sınıfı şöyle bir süzdüm. Biri geri zekâlı, biri mal, biri şizofren gibi duruyor. Biri kibirli, biri süslü, biri de kesin psikopat. Bir tanesi manyak, aha bir tane de satanist kılıklı var. En arkada da kertenkele kılıklı bir şey. Güzel güzel. Sevdim bu sınıfı.

 

"Şey. Geçebilir miyim acaba?" Ben de diyorum bu sınıfta bir şey eksik. İneğimiz yokmuş meğer. Ali'ye cevap vermeden yana doğru kaydım ve onun geçmesine izin verdim. O da aynı sessizlikle yanımdan geçti ve kapı tarafındaki en ön sıraya oturdu. Çalışkan olmak böyle bir şey herhalde. Yani en ön sırayı azcık zorlasam anlarım da cam kenarı dururken duvar kenarına oturmak ne demek? Senin derste hiç mi canın sıkılmıyor? Hiç mi dışarı bakasın gelmiyor? Tövbe ya Rabbim, evlerden ırak.

 

"Bakın burada kimler varmış. Okulun en güzel kızı, Yıldız Gece Korkut." Sıkıntılı bir şekilde derin bir nefes vererek arkamı döndüm ve tek elimi mahalle karıları gibi belime koydum.

 

"Bakın burada kimler varmış. Okulun ortalık malı, Orçun Güven." Orçun dediklerimi hiç takmadan yamuk bir gülümsemeyle bana göz kırparken, hemen arkasından sınıfa giren Nergis Yaman'la göz göze geldik. İkimizin de gözleri kısılarak en arkada boş duran cam kenarındaki sıraya kayarken vücudumu dikleştirdim. Tekrar göz göze geldiğimiz anda ikimiz de koşmaya başlamıştık. Ufacık sınıfta, sıraların arasında birbirimizi iterek ilerlerken kendimi son anda sıraya attım ve hayvan gibi yayıldım. Ayakta kalan Nergis bana pis pis bakarak orta sıranın en arkasına oturdu. Bense nefes nefese kalmış bir şekilde zaferimi kutlarcasına sırıtıyordum. Kafamı sınıfa çevirdiğimdeyse herkesin şaşkın bir şekilde bize baktığını görsem de umursamadım. Nasılsa alışırlardı.

 

"Tebrik ederim, bebek. İlk zaferini kaptın," diyerek yanıma oturan Kızıl'a 'Tabii lan, ne olacaktı!' bakışları atarak önümüzdeki sıraya sığmaya çalışan Ayı'ya güldüm. Hemen ardından da ayağa kalkarak en önde oturan Ali'nin yanına oturdum.

 

"Merhaba!" dedim coşkulu bir şekilde. Peki, o ne yaptı dersiniz? Bana yandan bir bakış attı ve kafasını hafifçe yere eğerek, test kitabını çıkarıp soru çözmeye başladı. Biliyor musunuz? Ali'nin bu hareketlerine alıştım artık. Cidden yani. Başka zaman olsa sinirlenirdim ama sadece sırıtmakla kalmıştım. Ayol iyice arsız olup çıktım!

 

"Nasılsın Ali?"

 

"İyiyim teşekkür ederim. Sen nasılsın?" Vay canına. Oğluşumuz kekelemeden konuşmayı da öğrenmiş.

 

"Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Cennet Teyzeciğim nasıl?"

 

"İyi."

 

"Hm... Ne çalışıyorsun?"

 

"Ders." Yok canım, ben de inşaatta çalışıyorsun sanmıştım. Çok açıklayıcı oldu, sağ ol.

 

"Hangi ders?"

 

"Matematik." Iyk. Kaç Yıldız, kaç.

 

"Pekâlâ. O zaman ben seni daha fazla rahatsız etmeden gideyim."

 

"Güzel olur. Teşekkürler."

 

Gozol olor, toşokkorlor!

 

Öküz. Vallahi öküz. Dur, bir de diğer taraftan bakayım. Oradan daha da öküz duruyor. Hayır, yani insan bir der ki yok canım ne rahatsızlığı falan. Gel iki lafın belini kıralım der ama nerede... Sen anca ez beni, Ali. Anca görmezden gel, salak! Katıksız salak! Hatta katıklı salak.

 

Odun+Öküz=Salak Ali.

 

Bir de matematiğime kötü derler. Az önce denklemin anasını ağlattım be. Hey anam hey. Ben buralarda harcanıyorum da haberiniz olmuyor. Hocanın sınıfa girmesiyle yerime geçmek için sıradan kalktım.

 

"Yıldız." Tövbe ya Rabbim. Bu adam neden seslendi ki şimdi bana. Dur bakayım. Ana bu Keçileri Kaçık Haydar lan! Okulun ilk günü yanlışlıkla bunun arabasına top attıydım da adam keçileri kaçırıp, tüm okulda beni kovalamıştı. Ben de buna, "Haydar keçileri kaçırdı! Kaçık Haydar, bırak peşimi," diye bağırınca tüm okul adamın arkasından bu lakapla dalga geçmeye başlamıştı. Bir de pis pis bakıyor bana.

 

"Efendim hocam?"

 

"Sınıf öğretmeniniz benim ve sen artık en önde oturacaksın. Kalktığın sıraya geri otur şimdi." Hocanın cümlesini bitirmesiyle sınıftan sadece iki ses çıkmıştı.

 

Biri Nergisin kahkahası, diğeri ise Ali'nin ağzından çıkan "Ne?" sorusu.

 

Hadi Nergis'i anlarım da sana ne oluyor lan Allah'ın ders manyağı! Sırf bu tepkin yüzünden bittin oğlum sen! Kalktığım sıraya sessizce otururken Ali'ye bakmadan konuştum.

 

"Sırf bu tepkin yüzünden seni bütün bir yıl boyunca rahatsız edeceğim oğlum. Bekle sen!"

 

"Şey... Bir anda oldu o. Kusura bakma."

 

"Kusura baktım, ne yapacaksın?" dedim sinirli bir şekilde.

 

"Hım. Yapabileceğim tek şey şiir yazmak. Şiir yazsam da beni affetsen?" Ali"nin dedikleriyle şaşkın bir şekilde ona baktım.

 

"Gerçekten benim için şiir yazar mısın?" Ben Ali'ye merakla bakarken o da bana döndü ve yüzüme bakarak hafifçe tebessüm etti.

 

"Tabii ki. Ne zaman istersen senin için şiir yazabilirim."

 

Ve benim ruhuma Fatiha.

 

***

 

Telefonumun mesaj sesiyle kalemi defterin üstüne koyarak, yanımda duran telefonu elime aldım. Bir yandan da çalan şarkının nakaratını tekrar etmeden duramadım.

 

"Korkuyorum hayattan ve buna fazla dayanmam. Çocukken mesuldüm bir tek dizimdeki yaramdan." Müziği durdurup gelen kutuma girdiğimde mesajın Ali'den geldiğini gördüm. Ağzım ve gözlerim aynı hızla açılırken annem bu halimi görse eminim ki beni bir cinciye falan götürürdü. Şaka lan, şaka. En fazla git iki rekât namaz kıl diyerek terliği bana monte ederdi.

 

Neyse...

 

Nerede kalmıştık? Hah! Ali Levent bana mesaj atmıştı. Allahım şu cümlenin güzelliğine bakar mısınız? Ne tarafından bakarsan bak, cümle resmen parıltılar saçıyor. Dur şuradan da bakayım, bir de bu taraftan. Sonra oh yandan yandan. Yok, yok. Cümle her türlü güzel. Bakın size de ispat edeceğim.

 

Ali Levent bana mesaj atmıştı.

 

Levent Ali bana mesaj atmıştı.

 

Bana mesaj atmıştı Ali Levent.

 

Mesaj atmıştı Ali Levent bana.

 

Kahretsin! Manyak güzel bir cümle. Biraz daha düşünürsem saçı başı dağıtacağıma karar vererek gelen mesajı açtım.

 

Karanlık gece, ey sessiz gece

Ulaşmış tüm umutlar papatyadan bedene

Koparılan yapraklar uçuyor rüzgâr eşliğinde

Yeniden doğuyor umutlar... Seviyor-sevmiyor sözcükleriyle...

Kopardı papatyanın yapraklarını gece

Hapsetti tüm kelimeleri kalbine

Cevap belli aslında seviyor sevmiyor kelimelerinde

Saklı o cevap gecenin kalbinde...

Şimdi cevap ver karanlık gece

Ey sessiz gece!

Seviyor mu sevmiyor mu papatya beden ruhunun içinde...

 

Okuduğum satırlarla dolan gözlerimi hızla sildim. Bu çocuk işini gerçekten biliyordu. Ali hem çalışkan, hem de yetenekli biriydi. Kısacası ileride aç kalmayacağı kesindi. Çocuğu ayartsam mı acaba lan? Aslında cidden mantıklı fikir. Çocuk zeki, yetenekli, romantik, utangaç. Ay bu bana bayağı sadık da kalır. Bu zekâyla ileride zengin de olur.

 

Oha! Kendine gel, Yıldız!

 

Çocuk da seni bekliyordu zaten, "Yıldız gelse de beni ayartsa," diye. Tövbe tövbe... Ben düşüncelere dalmış saçmalarken, telefonumun bir kez daha titremesiyle yerimden sıçradım.

 

"Umarım şiiri beğenirsin. Bir de şey. Annem yarın akşam seni yemeğe bekliyormuş."

 

İKİ KEZ OHA!

 

Bekle beni Ali Levent'in odası. Geçen gün yarım kalan işimi halletmeye geliyorum.

 

Gece'nin Günlüğü

 

Hayat gerçekten çok garip, Ali. Bu dönem çok acayip şeyler yaşıyorum. En basiti; fark ettiğim ve dehşete kapıldığım bir gerçeği söylemek istiyorum sana.

 

Ben bu defteri bir günlük olarak görmediğimi fark ettim.

 

Bu deftere yazdığım her bir cümleyi seninle konuşur gibi yazmışım. Sana söyleyemediğim her şeyi buraya sana söyler gibi yazmışım. Bunu yeni fark etmem de ayrı bir komik. Bugün matruşka bebeğin bir kapağı daha açıldı. Bana attığın mesaj, eminim ki senin için de zor olmuştur. Sanırım seni yavaş yavaş tanımaya başlıyorum. Sana şu zamana kadar taktığım sıfatların hepsi sensin ve bir o kadar da değilsin. Ortama göre ayak uydurmayı güzel başarıyorsun. Bakalım ilerleyen günlerde daha neler göreceğim.

 

Açıkçası korkmuyor da değilim. Sonuçta her insan bilinmezlikten korkar. Bir yandan heyecan duyarken, diğer yandan korkuyorum. Ya seni kurcaladıkça ortaya çıkacak şeyler hoşuma gitmezse? Bu tabii ki benim sorunum. Sonuçta seninle bu kadar uğraşmayı ben tercih ettim.

Eh, o zaman başıma gelecek her şeyi de hak etmiş oluyorum, değil mi? Az önce de dediğim gibi. Bakalım daha neler göreceğim.

 

 

 

Ali'nin Günlüğü

 

Bu aralar attığım hiçbir adımın hesabını yapmadığımı fark ettim, günlük. Resmen freni patlamış araba gibi Allah'a emanet ilerliyorum. Hem de son gaz! Bu yolun sonu, ya uçuruma çıkacak ya da bir duvara gireceğim. Evet, iki türlü de güme gideceğim.

 

Artık Gece'yle aynı sınıfta olacağım. Ne zaman daha kötüsü olamaz desem bu laf dönüp dolaşıp bir tarafıma monte ediliyor. Gece'yle aynı sınıfta olmamama rağmen onun yüzünden iki kez müdürden azar işitmiştim. Şimdi aynı sınıfta olduğumuza göre kim bilir neler yaşayacağız.

Onu bunu bilmem de başımın belada olduğunu çok iyi biliyorum. O küçük ayaklı bela sürekli ayağıma dolanma konusunda çok inatçı! Onunla iyi anlaşmaya çalışıyorum. Yemin ediyorum ki sırf hırs yaparak benimle daha çok uğraşmasın diye ona iyi davranıyorum.

Ona özel şiir bile yazdım!

 

Umarım bana acır da en azından ders çalışmama engel olmaya çalışmaz, günlük. Kafamın içi onunla doluyken düz yolda bile sendeleyerek yürüyorum.

Allah yardımcım olsun, günlük. Allah büyük yardımcım olsun.

 

***

 

 

Loading...
0%