@geceninhanimii
|
"Leyla Hanım, bizi gerçekten çok zorluyorsunuz. Lütfen daha fazla zorluk çıkartmayın."
"Sizden çok basit bir şey istiyorum hemşire hanım, beni bırakın. Öyle yada böyle öleceğim ama bunun burada, bu hastane odasında olmasını istemiyorum."
"Doktor bey çıkışınızı vermiyor, lütfen beni daha fazla yormayın. Elimden bir şey gelmez. Sizden sonra beş hastaya daha bakacağım, rica ediyorum kolunuzu uzatın." Yorgun bir şekilde konuşan hemşireyi daha fazla uğraştırmak istemediğim için kolumu uzattım ve serumu takmasına izin verdim. Hızlı bir şekilde serumu takan hemşire teşekkür ederek odadan çıkıp gittiğinde gözümden akan yaşla arkasından bakakaldım. Kafamı çevirerek camdan gözlerime yansıyan gökyüzüne baktım.
Öylece baktım.
Gözümden akan yaşlara inat gülümseyerek baktım gökyüzüne. Son kez görüyor gibi çaresizce, ilk kez görüyormuş gibi merakla. Derin bir nefes alarak baktım. Son nefesimi alır gibi umutsuzca, arkasından bir nefes daha gelir mi ki umuduyla.
İnsanlar, kaburgalarının altında kalp taşırken ben kocaman bir mezarlığa ev sahipliği yapıyordum. Sıra sıra dizilmiş mezarların taşlarında yazan rakamlar benim yıllarımın suretini taşıyorlardı. Kaburgalarımın altında, her yaşıma özel bir mezarlık vardı. Her mezarı kendi ellerimle kazmış, varlığımın tabutlarını kendi ellerimle o çukurlara gömmüştüm. Varlığımın mahkum olduğu bu yalnızlığa zamanında ben, evim demiştim. Hal böyle olunca benim yaralarımda çiçek açtıracak kimse olmamış, ruhum bir mezarlık suretine bürünmüştü.
Yutkunarak yaşlı gözlerimi gökyüzünden çekerek avucumda duran telefona baktım. Dün, içinde sıkışıp kaldığım bu yalnızlıktan kurtulmak için bir adım atmıştım. Rastgele numara sallamış ve o kişi ile arkadaş olmaya çalışmıştım fakat sanırım bende gerçekten bir sorun vardı. Milyarlarca insanın içinden hapishanede kalan bir mahkumun numarasını bulacak kadar şanssız bir insan olduğuma göre evet, kesinlikle bende bir sorun vardı.
Derin bir nefes alarak telefonun kilidini açarak mesaj kısmına girdim. Adam bana bir mahkum olduğunu söyledikten sonra nedensiz bir şekilde korkmuş ve ona cevap vermemiştim. Şimdi, biraz sakinleşince anlıyordum ne kadar komik bir halde olduğumu.
Ölümün yoldaşlık yaptığı bir insan olarak hala fani ruhlardan korkabilmem ne kadar da komikti.
Evet, Baran'dan korkmam saçma olurdu. Bir kere ben zaten ölecektim, bana ne yapabilirdi ki? Kaldı ki adam mahkumdu, hapishaneden kaçarak beni bulacak değildi ya. Hem ben çok olumlu bir insandım, onu sinir etmezdim ki. Sadece bir dost istiyordum. Hissettiğim bu iğrenç yalnızlık duygusundan kurtulmak istiyordum. O zaman Baran ile konuşmam da sorun olmazdı. Verdiğim karar ile gülümseyerek telefonun ekranında parmaklarımı gezdirdim.
Leyla: Merhaba.
Baran: Bakın burada kimler varmış, hayırdır?
Leyla: Ne kadar naziksin Baran. Ah, bugün biraz daha iyiyim, sorduğun için teşekkür ederim. Ya sen, nasılsın?
Baran: Nasıl olduğunu sormadım.
Leyla: Ciddi olamazsın, hiç fark etmemiştim nasılsın demediğini, tüh. Neyse artık olmuş ile ölmüşe çare yokmuş. Söylemiş ve sormuş oldum. Nasılsın?
Baran: Harbi sorunlu karının tekisin ha.
Leyla: Karı değil, kadın. Nasılsın?
Baran: Harbi sorunlu ve takıntılı karının tekisin ha.
Leyla: Karı değil, kadın. Nasılsın?
Baran: Manyak karı, cevap verene kadar soracak mısın?
Leyla: Karı değil, kadın. Nasılsın?
Baran: İyiyim, eyvallah.
Leyla: İyi olmana sevindim. :)
Baran: Ok.
Leyla: Ben iyiyim aslında ama biraz da üzgünüm.
Baran: Tamam.
Leyla: Neden üzgün olduğumu sormayacak mısın?
Baran: Hayır, sormayacağım.
Leyla: Olsun, ben yine de anlatacağım. Hastalığım son evrede olduğu için doktor beni zorla hastanede tutuyor. Ben, burada ölmek istemiyorum ama beni zorla burada tutuyorlar.
Baran: Kimsen olmadığını söylemiştin, hastaneden çıkıp ne yapacaksın? Dur işte ne güzel ekmek elden su gölden, daha ne istiyorsun.
Leyla: Belamı?
Baran: Onu hala bana mesaj atmadan anlayabiliyorum.
Leyla: Burada ölmek istemiyorum.
Baran: Başka yerde ölsen leşini bulamazlar. Saçmalama da geber işte hastanede.
Leyla: Ne kadar naziksin be!
Baran: İğnelemeye çalışma, ben doğruları söylüyorum.
Leyla: Burası çok yalnız hissettiriyor.
Baran: Seni yalnız hissettiren şey hastane değil. Sen zaten yalnızsın.
Leyla: Yalnız değilim.
Baran: Öylesin.
Leyla: Değilim.
Baran: Kimin var ki?
Leyla: Sen varsın!
Baran: Kızım sen var ya harbi boku yemişsin.
Leyla: Biliyorum.
Baran: İyi, en azından bunu bilmem güzel.
Leyla: Ne kadar güzel yazıyorsun. Noktasından tut virgülüne kadar.
Baran: Hapishanede yapacak pek bir şey yok. Kimi boncuktan kuş yapar, kimi kumara dadanır kimi de kitap okur.
Leyla: Vay canını, kitap okuduğunu hiç düşünmemiştim.
Baran: Her neyse.
Leyla: Yanlış bir şey mi söyledim?
Leyla: Hey, cevap vermeyecek misin?
Leyla: Neden hapse girdin?
Baran: Sanane.
Leyla: Neden hapse girdin?
Baran: SANANE
Leyla: Neden hapse girdin?
Baran: SA-NA-NE
Leyla: Neden hapse girdin?
Leyla: Hey?
Leyla: Oha, neden tek tik?
Leyla: İnternetini mi kapattın yoksa beni mi engelledin?
Leyla: Kesin beni engellemişsindir.
Leyla: Hayvan herif! Ölecek olan bir insana bu şekilde mi davranılır!
Leyla: Resmen engel yedim!
Telefonu kapatarak sinirle yanıma koyduğumda dolan gözlerimi sildim. Pekâlâ, Baran Bey benimle konuşmak istemiyorsa ben de onunla konuşmazdım. Madem o bunu istiyordu o zaman ben de kendime yeni bir arkadaş bulurdum. Aklıma gelen bu fikri beğenerek telefonu tekrar elime aldım ve rastgele bir numara salladım. Bu sefer düzgün birini bulsaydım bari.
|
0% |