@geceninhanimii
|
♣️🖤♠️ "Vay canına! Sizi ilk defa bu kadar mutlu görüyorum Leyla Hanım." Bana merakla bakan doktoruma kocaman gülümsedim.
"Çünkü ilk defa bu kadar mutluyum doktor bey."
"Sizi böyle görmek bizi de mutlu ediyor. Değerleriniz normal görünüyor, bu şekilde devam edin lütfen." Birkaç teknik değerlendirmeden sonra odadan çıkan doktorun ardından odaya giren hemşire elindeki kocaman iki kutuyu yatağımın üstüne bırakarak gülümsemişti.
"Size gelmiş Leyla Hanım."
"Teşekkür ederim." Hemşire odadan çıkınca hevesle yattığım yerde doğruldum ve ilk kutuyu açtım. Beni karşılayan şey artık aşinası olduğum davetiye olmuştu.
"Sayın Leyla Hanım, Cumartesi günü Efsunkâr'da yapılacak olan maskeli baloya davetlisiniz."
Not: Kapılar akşam 21.30'da kapanacak ve 05.00'a kadar kimse Efsunkâr'dan çıkış yapamayacaktır. Kurallara uymayan kişiler için yaptırım uygulanacaktır.
Çok hoşuma giden bir cümle vardı. "Değişmeyen tek şey değişimdir." Bu cümle o kadar doğruydu ki... Bu zarfı ilk elime aldığım an bir zavallı gibi korkmuş ve kucağında oturduğum ölümün kollarına sığınmıştım. Davetiyeyi ikinci alışımda ise o kollardan sıyrılma cesaretini gösterebilmiştim. Şimdi ise bu davetiye benim için çok değerli hale gelmişti zira bu davet; evime davetti. Efsunkâr evim diyebileceğim tek yerdi. Düşüncelerim saçma olabilirdi fakat sahip olduğum tek şey bu hastane odasıyken Efsunkâr'ı ev olarak görmem kadar doğal bir şey olamazdı. Gülümseyerek davetiyeyi yanıma koydum ve kutunun içindeki elbiseyi çıkardım.
Arslan, bu sefer benim için siyah bir elbise göndermişti. Elbisenin bacak ve göğüs dekoltesi oldukça fazlaydı. V yaka gelen elbise göğüs oluğumu bayağı belli edecekti ve sağ bacağımda olan yırtmaç da epey bir yukarıdaydı. Uzun kollu olan elbisenin dekolteleri dışında bir numarası yoktu. Gözüme çarpan takı kutusunu açtığımda gördüğüm kelebek figürü beni mest etmişti. Ucunda kelebek figürü olan kolyenin zinciri göğüs aralığıma kadar uzundu. Kokyeyi, aynı figürlü küpeler ve bir bileklik tamamlıyordu. Diğer kutuyu elime aldığımda beni bir çift ayakkabı, çanta, saç tokası ve makyaj malzemeleri karşılamıştı. Siyah topuklu ayakkabının önünde beyaz taşlardan oluşan yaprak desenleri vardı. Aynı desenler siyah çantada da mevcuttu ve gelen saç tokası da ince, yaprak deseniydi. Arslan'ın gönderdiği her kıyafet çok zevkliydi. Yavaşça yataktan kalkarak odanın içinde bulunan banyoya ilerledim. Kısa bir duşun ardından aynanın karşısına geçerek makyaj malzemerini çıkardım. Yüzüme sürdüğüm az orandaki fondoteni sabitlemek için pudra kullandım. Göz kapaklarıma siyah ağırlıklı bir makyaj yaparken birkaç simli renkle de harâket kazandırmıştım. Kahverengi bir allığın ardından elmacık kemiklerime ve burnumun ucuna da ufak bir ışıltı vermiştim. Daha önce hiç bu kadar makyaj yapmamıştım fakat yıllardır sıkıntıdan izlediğim makyaj videolarının şimdi faydasını görebilmiş olmam beni mutlu etmişti. Saçlarımı arkadan bol bir şekilde toplamaya karar verdim fakat toka kullanmadım. Bir tutam saçımı ayırarak onu toka gibi kullandım ve paravanla ensemde görülmeyecek şekilde sabitledim. Daha sonra da yaprak şeklindeki ince saç tokasını saçlarıma tutturdum.

Son halimi beğendikten sonra kıyafetimi ve ayakkabılarımı giydim. Son olarak geçen taktığım maskemi ve telefonumu koyduğum çantamı alıp odadan çıktım. Koridordaki çoğu göz anında bana dönerken utanmadan edemedim. İnsanlar da haklıydı. Hastanenin ortasında bir parti kızı dolanıyordu. Hızlı adımlarla ilerlerken danışmanın orada duran doktorumun şaşkın gözleri adımlarımı yavaşlatmıştı.
"Leyla Hanım? Nereye gidiyorsunuz? Siz... Dehşet içinde kaldım şuan, bunu beklemiyordum."
"Şey... Sizden izin almayı unuttum, kusura bakmayın."
"Sizi anlıyorum fakat lütfen bir yere gitmeden önce bize haber verin. Sizi buraya hapsetmek istemiyoruz fakat sağlığınızın sorumluluğu bizim üzerimizde. İyi olduğunuzdan emin olmalıyız."
"Anlıyorum, kusura bakmayın."
"Sorun değil, merak etmeyin. Değerleriniz gayet iyi, kendinizi yormamak şartıyla size iyi eğlenceler dileyebilirim."
"Teşekkür ederim, iyi akşamlar!" Mutlu olarak hastaneden çıktığımda kapıda tanıdık bir sima gördüm. Daha önce beni Baran'a götüren adamla göz göze geldiğimizde kafasını eğerek bana selam vermiş ve yaslandığı arabadan doğrularak arka kapıyı açmıştım. Adamı bekletmeden dikkatli adımlarla beş altı merdiveni indim ve arka koltuğa oturdum. Kısa ve sessiz bir yolculuktan sonra kendimi Efsunkâr'ın renkli ışıkları, kendisi gibi efsunlu kahkahaları arasında bulmuştum. Bar tezgahına oturduğum an barmen önüme bir içecek koymuş ve "sizin için özel Leyla Hanım" diyerek anında ortadan kaybolmuştu. Keyifle kokteylimi içerken omzuma konan elle irkilerek sağıma döndüm.
"Kelebek!"
"Çalıkuşu!" Kolumdan tutarak beni ayağa kaldıran kadın beklemeden kollarını vücuduma dolarken aynı samimiyetle ona karşılık verdim. Bu aralar ne kadar çok sarılma yaşıyordum?
"Kızııııım. Mekan yıııkııılııııyoooor." Kelimeleri uzatarak heyecanla konuşan Çalıkuşu'na gülmeden edemedim. Oldukça sevimli duruyordu.
"Gerçekten. İnsanlar yarınları yokmuş gibi eğleniyorlar."
"E bizim neyimiz eksik? Kız Kelebek şu çalan şarkıya bak? Koskocaman kumarhanede torbacı şarkısı mı çalıyor bana mı öyle geliyor?" Çalıkuşu'nun meraklı sorusuna karşı durdum ve çalan şarkının sözlerine odaklandım.
Gökyüzünüz mavi değil cano İstediğimiz renk Kızma matmazel, herkes müptezel Burda yok gelen giden Garip bi' yoldalar Yol çok güzel. (Şarkı: Halodayı / Matmazel)
Şarkının sözlerine kahkaha atarken kalktığım bar koltuğuna geri oturdum. Gerçekten şarkının sözleri biraz değişik (!) olsa da alt yapısındaki mixi o kadar iyiydi ki ben bile olduğum yerde sallanmadan edemiyordum.
"Şimdi sağdan soldan torbacı çıkarsa şaşırmam."
"Yok artık Çalıkuşu, o kadar da değil."
"İki yıl önce buranın sahibinin uyuşturucu krizinden hastaneye kaldırıldığı haberleri magazini sallamıştı. Vallahi ben beklerim."
"Ne?" Omuz silkerek önüne konulan içkisine yönelen kadına şaşkınlıkla bakakalmıştım. Arslan'ı yargılamıyordum fakat ona ölümü konduramamıştım. En azından bu şekilde değil. Bir bağımlı mıydı? Kriz geçirecek kadar kullandığına göre öyleydi.
"Hadi dans edelim! Bak ben şu adamı gözüme kestirdim. Sen de birini kap ve piste gel kızım!" Heyecanla yanımdan kalkarak kendini piste atan kadına cevap bile verememiştim. Dans etmek istiyordum ama kiminle edecektim? Tanımadığım biriyle o kadar yakın olmak istemiyordum. Bu yüzden aklıma gelen fikirle gülümseyerek ayağa kalktım ve büyük salondan çıktım.
Merdivenleri yavaş ama heyecanlı adımlarla çıkarken yüzümde titrek bir gülümseme vardı. En sonunda Arslan'ın odasının kapısına geldiğimde kapı önünde dikilen korumalara dikkatle baktım. İkisi de beni görmüş fakat hiçbir şey yapmamışlardı. Ben de onlara bir şey demeden ilerlemiş ve kapıyı çalmıştım.
"Gir." Arslan'ın sesiyle kapıyı yavaşça açmış ve odaya girerek kapıyı geri kapatmıştım. Koltukta oturan adam kafasını kaldırmadan elindeki kağıtlara bakmaya devam ediyordu. Dışarıda olan parti umurunda değil gibiydi. Giydiği beyaz gömleğin ilk iki düğmesi açıktı ve kollarını kıvırmıştı. Süren sessizliğe karşı kafasını kaldırdığında göz göze gelmiştik. Kaşlarını kaldırarak bana baktığında yüzünde oluşan tebessümden cesaret alarak odanın ortasına ilerledim.
"Leyla? Bir sorun yok değil mi?"
"Hayır hiçbir sorun yok. Aslında ben senden müsaitsen bir şey rica etmek için gelmiştim."
"Tabii ki. Söyle bakalım ne isteyeceksin."
"Hm.. Aşağıya gelip benimle dans eder misin? Çalıkuşu dans edecek birini buldu ama ben yabancı biriyle dans etmek istemiyorum." Tek solukta söyleyip kurtulduğum şeyden sonra kafasını hafifçe sallayan adam elindeki kağıtları masanın üstüne bırakarak ayağa kalkmış ve seri adımlarla yanıma gelerek tam karşımda durmuştu.
"Nasıl isterseniz güzel hanımefendi. Sizinle dans etmek benim için bir onurdur. Gidelim mi?" Bana elimi uzatarak gülümseyen adama resmen içim eriyerek baktım. Bu adam gerçek miydi?
Heyecanla elini tuttuğumda sıkıca elimi kavramış ve bizi merdivenlere yönlendirmişti. El ele merdivenlerden inerken hissettiğim heyecan kalbime vurmuş ve kalbim hafif sızılar eşliğinde kendi varlığını bana hatırlatmıştı.
Kalbim; hiç bu kadar güzel bir sızıya ev sahipliği yapmamıştı.
En sonunda merdivenlerden inmiş parti salonuna ilerlemiştik ki arkamızdan seslenen adamla olduğumuz yerde durmak zorunda kalmıştık.
"Sorun ne Cahit?" Adam bana kısa bir bakış atmış ve ellerini önünde bağlayarak mahcup bir şekilde Arslan'a bakmıştı.
"Abi özür dilerim ama Kandemir saatlerdir seni istediği için ağlayıp durdu. Parti olduğunu tamamen unutmuşum sana sormadan onu buraya getirdim." Arslan kaşlarını çatarak Cahit'e cevap verecekti ki koridorda yankılanan "baba" feryadı onu durdurdu. Dört, beş yaşlarındaki oğlan çocuğu ağlayarak koridorda koşmuş ve Arslan'ın ayağına sarılmıştı. Hissettiğim şaşkınlıkla iki adım gerilerken Arslan elimi bırakarak hemen dizlerinin üzerine çökmüş ve çocuğu kucağına almıştı.
"Kandemir, ağlama oğlum."
Arslan'ın bir oğlu vardı...
♠️🖤♣️ Yeni karakter kilidi açılmıştır. Arslan Efsunkar'ın oğlu küçük Kandemir Arslan Efsunkar'a merhaba diyin! Şimdi gelelim asıl önemli olan konuya. Diğer bölüm "özel bölüm " olarak olay akışından bağımsız olacak çünkü bölümü Arslan'ın bakış açısından okuyacaksınız. Aşırı önemli bir bölüm çünkü tüm bilinmezlikler ortadan kalkacak.
|
0% |